@mahinehar
|
BÖLÜM 53: KALP ACISIYLA BİRLİKTE GELEN HÜZÜNLÜ BEKLEYİŞ
Yazar'dan...
Derlermiş ki; "İnsan sevdiği birini kaybettiğinde yüreğinde 40 mum yanarmış. Her geçen gün bir mum sönermiş. 40. gün ise tek bir mum kalırmış ve o mumum ateşi sonsuza dek yanarmış..." Yaman'ın da yüreği yanıyordu bu gece. Leyla'nın kolları arasında vuruluşuna seyirci kalması bir yana, o kurşunu sıkan adamı artık ölesiye öldürmek istiyordu kini. Gözleri kararmıştı ve kendini kısa bir süreliğine kaybetmişti. Ambulansın siren sesleri sokağı inlettiğinde kırmızı ve mavi ışıkların yansıması gökyüzünü kaplıyordu adeta. Elleri arasında kanlar içinde kalan sevdiği kadın için feryat figandı yüreği. Görevlilerin olay yerine intikal etmesi sonucu güçlükle Leyla'dan uzaklaştırılmış, Serhan tarafından zapt edilmeye çalışılmıştı genç adam; ancak Yaman durmak bilmiyor, kendini yiyip bitiriyor, etrafına saldırıp duruyordu.
Selin, Pelin ve diğer kızlar gözyaşları içinde durumuna müdahale edilen arkadaşlarını azapla izliyor, Yaman'ın ise kahroluşuna şahitlik ediyorlardı. Bu nasıl bir kaderdi böyle? Hiçbir rahat yüzü görmeyen Leyla, sonunda mutlu olmaya başladığında kötülükler yine peşini bırakmamıştı bu gecede. İlk yardımı yapılıp ambulansa hızla taşınan genç kızın bilinci kapalıydı ve kan kaybından şoka girmesi an meselesiydi. Herkes panikle arabalara koşmak için aceleci davranırken, Yaman genç kızın yanına binmiş, buz kesen ellerinden sıkıca tutmuştu.
"Sana bir şey olmayacak Leyla." dedi hıçkırığı dudakları arasından firar ederken. "Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim." diyerek hafifçe parmaklarını sıkmıştı. Kız kardeşi aklına her gelişinde tüyleri diken diken olurken, aynı sonu yaşayacakları için korkuyla bakmaya devam ediyordu etrafına genç adam. Bir kez daha onu girdabına çeken karanlığın içinde savrulup durmayacaktı Yaman. Pişmanlığı vicdanında yükselen bir gem olup onu boğmayacaktı artık. Buna izin vermeyecekti, gerilim bütün vücuduna sinsi bir yılan gibi hakim olurken.
Hastaneye geldiklerinde hızla davranıp Leyla'yı içeriye doğru götürmüştü görevliler. Sedyede kıpırtısız yatan genç kızı kapalı bir alana aldıklarında, Yaman'ın girmesine müsaade edilmemişti. Ellerini hırsla saçlarından geçirip ensesine indiren genç adamın yanına arkadaşları çabucak gelmişti.
Serhan, "Ne oldu Yaman? Leyla nerede?" diye sordu panikle.
"İçeriye aldılar, doktorlar başında." dediğinde yerinde duramıyordu acı bedeninden çıkmak için yoğun bir çaba sarf ederken.
Doruk, "Bu nasıl oldu abi? Aklım almıyor!" dedi sinirle. "Daha birkaç saat önce hiçbir şey yoktu. Hepimiz mutluyduk ve güzelce eğleniyorduk. Şimdi olana bakın!" dediğinde yumruğunu öfkeyle sıkmıştı.
İpek ağlayarak, "Eve bir kargo geldi." dedi hıçkırırken. "Yukarı çıktığımızda kapının önündeydi ve paketin üzerinde Leyla'nın adı yazıyordu. Açmadık ve agresif belamın gelmesini bekledik. Eve girdiğinde paketi ona verdik. Biz annesinin ya da başka bir arkadaşının bir şey gönderdiğini sandık, ama durum sandığımız gibi değildi."
Yaman gözlerine oturan kanla genç kıza doğru hızla baktığında, "Ne vardı o paketin içinde İpek? Leyla'yı yanıma deli gibi koşturan sebep, yoksa eve gelen o şey yüzünden miydi?" diye sordu sesi titrerken.
Selin duruma müdahale edip, "Evet." dedi onay dolu bir sesle. "İçinde ahşaptan yapılma bir atlıkarınca vardı." dediğinde, söze devam eden bir diğer isim ise Pelin olmuştu.
"Leyla onu görür görmez dehşete kapılıp panik oldu."
Selvi, "Sorun o atlıkarınca da değildi. Leyla paketin içinden çıkan notu gördükten sonra bu hale geldi." dedi. "Biz daha sonra senin romantiklik yapıp bir hediye gönderdiğini sandık, ama durumun sonradan öyle olmadığını kötü bir şekilde anladık."
Melih, "Hangi notu? Ne yazıyordu ki içinde?" diye sorduğunda herkes pürdikkat bakıyordu.
Selin cebindeki notu Yaman'a göstermek için aceleyle çıkarmıştı. Genç adama doğru uzattığında, "Leyla'nın okuduğu not işte bu." dedi.
"Anlamıyorum ya! Annesi ve tanıdığı birinden gelmediyse bu paket, o zaman kimden geldi? Bu kişi Yaman da değilmiş üstelik!" diye yakınarak soran Serhan'ı olduğu gibi aynı anda kızlar ve Yaman cevaplamıştı.
"Mert'ten..." Ortamda derin bir sessizlik peyda olurken, Yaman kâğıtta yazılı duran notu okuyordu.
'Beni sev ya da benden nefret et, ikisi de benim yararıma. Seversen hep kalbinde olurum, nefret edersen hep aklında.' diyor Louis Aragon. Sevgini vermedin, ama nefretini senden sonsuza dek alabilirim Leyla. O adamı bana tercih ettiğin için hayatın boyunca pişman olacaksın. Bu pişmanlığın birazda yaptığın seçimlerin yüzünden olacak. Hiçbir şey yokmuş gibi o herifle yaşayıp mutlu olmana asla müsaade etmeyeceğimi bilmen gerekti. Umarım onunla bugün yeterince eğlenip keyif almışsındır; çünkü bu geceden sonra hayatında Yaman diye bir adam olmayacak artık. Vedanı güzel bir şekilde et!
Mert Dağhan...
Elindeki kâğıdı öfkeyle buruşturup, "Şerefsiz!" diye kükremişti genç adam. "Onu oracıkta öldürmeliydim. Hepsi benim yüzümden. Benim yüzümden!" dediğinde duvarı yumruklamaya başlamıştı hızla.
Melih ve Doruk kendine zarar vermesin diye Yaman'ı tutmaya çalışmıştı; ancak genç adam onları delirmiş ve gözü dönmüş bir şekilde itmişti. "Bırakın beni! Bırakın..." diye avazı çıktığı kadar bağırdı.
Serhan kendinden geçen arkadaşına sinirlenip, "Sakin ol Yaman. Durumu bizler için daha da çıkmaz bir hale getirme lütfen. Kendine gel..." diye öfkeyle soludu.
"Nasıl sakin olayım ha, nasıl?" diyen genç adam yerinde duramıyordu. "Leyla içeride can çekişirken, ben nasıl sakin olayım abi?"
"Ona hiçbir şey olmayacak Yaman. Leyla aramıza yeniden geri dönecek. Seni böyle görseydi ne olurdu bir düşün." dediğinde aynı zamanda kendi boşalan sinirlerine hâkim olmaya çalışıyordu.
Yaman sinirlenerek bir sağına bir soluna doğru gittiğinde, Leyla içeriden çıkarılmıştı ve hızla ameliyata alınmak üzere yanlarından götürülmüştü. Herkes peşinden panikle giderken, Yaman sadece Leyla'nın yüzüne odaklanmış bakıyordu. Teni bembeyaz ve solgun görünen genç kızın içler acısı görüntüsü kafasına kürekle kazınmıştı sanki. Leyla ameliyat kapısından hızla içeri sokulduğunda Yaman'a geri çekilmesi gerektiği söylenmişti. Doruk onu kolundan tutup çekerken, hemşirelerden biri gelip genç kızın üzerinden çıkan eşyaları vermişti. Yaman'ın gözü, daha geçen akşam ona hediye ettiği Kamelya Çiçeği kolyesinde takılı kalınca, boynundaki damarları daha da belirgin bir hale gelmişti. Opal taşın beyaz rengine koyu kırmızı bir kan lekesi bulaşmıştı. Yaman kolyeye doğru uzanıp eline aldığında artık daha fazla dayanamayıp ağlayarak bitkin bir halde duvar dibine çökmüştü.
Pelin gözleri dolu bir şekilde, "Leyla'ya bir şey olmayacak değil mi?" diye sordu etrafında bulunan bitap düşmüş arkadaşlarına.
Serhan, "Kötü düşünmeyi bırakın artık. Leyla çok güçlü biri bilmiyor musunuz? Dayanacak! O buna da dayanacak..." dediğinde ağlayan Pelin'e doğru yürüyüp sarılmıştı. Herkes köşesine çekildiğinde, aradan tam bir buçuk saat geçmişti ve hâlâ ses seda yoktu içeriden. Kızlara su getiren Doruk bir bardakta Yaman'a götürmek isteğinde yanına doğru usulca gitmişti.
Genç adam o kadar solgun, o kadar bitkin ve dağılmış haldeydi ki, ona su getiren arkadaşını gözü dahi görmüyordu. Leyla'nın vurulması, sarf ettiği son sözler beyninde sürekli dönüp durarak çalan acılı bir melodi gibiydi. Doruk bakışlarını yardım çağrısıyla Serhan'a dikerken, Melih bu olayın nasıl geliştiğini merak etmişti.
"Bu nasıl oldu? Mert nasıl oldu da Leyla'yı vurdu Yaman?" diye sordu.
Genç adam sorulan soruyla ölgün bakışlarını arkadaşına dikmişti. Derin bir nefesi olduğu gibi içine çekmek istiyordu; fakat aldığı her bir nefes acıyla ciğerine saplanıyordu. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslatıp aralamıştı. "Onun vurmak istediği kişi Leyla değildi, bendim..." dediğinde bütün gözler üzerindeydi. "Eve dönerken birden sokakta Mert belirdi ve deli saçması şeyler mırıldanıp beni öldürmek istediğini söyledi durdu."
Doruk, "Seni vurarak eline ne geçecekti ki o aptalın?" diye söylendi. "Nasıl bir devirde yaşıyoruz biz böyle abi? Seni istemeyen bir insana zorla sahip olamazsın! Neden kimse bunu anlamak istemiyor?" dediğinde İpek ellerinden sakin olması için tutmuştu.
Yaman çökmüş bir halde devam etmişti sözlerine kaldığı yerden. "Eğer beni vurursa Leyla'dan bu şekilde intikam alacağını söyledi de ondan. Leyla yanıma gelmiş olmasaydı, o kurşunun hedefi ben olacaktım Doruk. Ama Leyla, beni kurtarmak içi kendini feda-" diyememişti ki, boğazına çöreklenen yumruyla usulca gözyaşı döküp başını eğmişti ve Serhan omuzlarına teselli edercesine dokunmuştu arkadaşının.
"O iyi olacak Yaman, merak etme. Allah büyük kardeşim."
"İyi olacak değil mi? Leyla'ya bir şey olmayacak değil mi Serhan?"
"Olmayacak!" diye bağırdı Selin. "Leyla çok güçlü bir kız. Ona hiçbir şey olmayacak." dediğinde o da artık dayanamamış, ağlamaya başlamıştı yeniden. Melih yanına gidip Selin'e sarıldığında genç kız boğuk boğuk konuşmaya devam etmişti.
O sıra içerden bir doktor çıktığında herkes kendine çekidüzen verip yanına doğru hızla adımlamıştı. "O nasıl? Durumu iyi mi?" diye sordu Yaman.
"Bir şeyi yok değil mi? Leyla iyi değil mi?" diyende Pelin olmuştu telaşla.
"Doktor Bey lütfen, bize Leyla'nın iyi olduğunu söyleyin." diyerek araya karışan da Selvi'ydi.
"Gençler, gençler sakin olur musunuz?" diyerek uyarmıştı doktor onları. "Arkadaşınızın durumu hakkında kesin bir şey söylememiz için 24 saatin geçmesi gerek. Kurşun omuz kürek kemiğine saplanmıştı ve biz onu damarlara hasar vermeden çıkarmayı başardık. Çok kan kaybettiği için biraz kan takviyesi vereceğiz ve yoğun bakımda gözlem altında tutacağız. Bir gelişme olursa sizlere yeniden haber veririz." diyerek yanlarından ayrılmak için hareket etmişti doktor.
Yaman yarı sevinç yarı endişeyle, "Peki onu görebilir miyiz?" diye sormuştu olumlu bir cevap almak umuduyla doktora sorduğunda.
Genç adamın haline üzülen Doktor, "Üzgünüm, yanına girmeniz mümkün değil; ancak camekânın ardından hastanıza bakabilirsiniz." dediğinde bu habere bile sevinmişlerdi hep birlikte.
Hemşire dağılan gençleri Leyla'yı görmeleri için camın arkasına doğru götürdüğünde kızlar ağlayarak arkadaşına acıyla bakıyorlardı. Yaman yumruğunu sıkarak camekâna doğru dokunduğunda, "Seni koruyamadım ya bana da yazıklar olsun Leyla!" derken çatallaşmış sesi hırıltıyla çıkmıştı.
Selin, "Kendini suçlamayı bırakmalısın artık Yaman. Bu kadar kahrolduğun ve kendine eziyet ettiğin yeter." dediğinde gözyaşlarını silip, "Leyla'nın ailesine haber vermemiz gerekiyor artık." dedi gerçeklik dünyasına parantez açarken.
Pelin, "Biz onları can havliyle unuttuk ya resmen." dedi endişeyle. "Ne yapacağız şimdi?"
İpek, "Maide teyze, Leylanın başına geleni duyarsa eğer, yüreğine iner Allah korusun. Pelin'in de dediği gibi biz ciddi ciddi şimdi ne yapacağız kızlar?" diye sordu panik duygusu yüreğine baskılı bir şekilde hâkim olurken.
Selvi onlara doğru bakıp, "Tabii ki gerçeği söylemeliyiz. Onlar Leyla'nın ailesi. Bunu hiçbir şekilde saklayamayız ki biz onlardan. Zaten doğru da olmaz." dediğinde erkeklerde ne diyeceğini bilememişti.
Selin sitemle, "Ben Maide teyzeye nasıl kızın vuruldu, şu an hastanede yatıyor diye söylerim? Bu çok ağır bir yük..." dedi gözlerini soğuk zemine ürpererek kilitlerken.
Melih, "Yanında olurum ben Selin. İstersen ailesine birlikte söyleyebiliriz?" dediğinde genç kız minnet duygusuyla bakmıştı ona destek olmaya çalışan genç adama.
"Ne kadar erken söylersek o kadar iyi. Ben en iyisi kısa bir süreliğine dışarı çıkıp ailesine haber vermek için arayayım. Onların da burada olmaya hakları var. Umarım durumlar bizim için daha da kötü olmaz." diyerek Melih'le birlikte ayrılmıştı yanlarından.
Pelin, camın ardında yatan Leyla'ya baktığında, "Hiç oraya yakışıyor musun sen ha? Derhal ayağa kalk ve bana yeniden bağır çağır cadı seni. Söz bir daha sana cevap vermeyeceğim ben Leyla, seni hiçbir şekilde asla sinirlendirmeyeceğim. Yeter ki sen bir an önce kendine gel." dedi hüzün dolu bir yakarışla.
Selvi, "Ben de seninle her sabah banyo sırası için kavga yapmayacağım Leyla. Temizlik diye de tutturup seni bıktırmayacağım hiçbir şeyden. Lütfen hemen uyan ve evine, bizlere geri dön..." dediğinde boğuk boğuk konuşmuştu.
İpek, "Mutfağıma girip ortalığı dağıtmana kızmayacağım ben de. Sen yeter ki yanımızda ol. Bizi bırakıp gitme agresif belam." diyerek burnu kızarana kadar ağlamaya devam etmişti. Böylelikle saatler dakikaları, dakikalar saniyeleri kovalayıncaya kadar sürmüştü bu hüzünlü bekleyiş.
🍀🍀🍀🍀
Diken üzerinde geçen gecenin ardından sabah olmuş, bütün gözler yorgun bir şekilde bakarken ortalık gayet sakindi. Üst katta refakatçılar dışında kimseye koridorlarda bile durulmasına izin verilmiyordu. Gençlerin hepsi kafeterya da otururken, Selin'in telefonu aniden çalmıştı. Maide Hanım hastaneye geldiğini belirttiğinde herkes olduğu gibi ayaklanmıştı. Dışarı çıktıklarında perişan olan kadıncağız ağlayarak gözü yaşlı bir şekilde kızların yanına doğru gelmişti. "Kızım, Leyla iyi mi? Allah aşkınıza bir şey söyleyin. Yavrum iyi mi? Durumu nasıl?" diye ardı ardına sırlamıştı sorularını.
Leyla'nın babası eşinin omzuna dokunup kolları altına aldığında, "Sakin ol Maide. Çocukları da korkutma." dedi.
"Ne yapayım başka Ekrem? Evladımın canı yanmış, içeride can çekişiyor dün geceden beri. Ben nasıl yerimde durup sakin kalayım sen söyle?" derken hıçkırmaya devam etmişti.
Ekrem Bey, "Selin kızım, bize söylediğin şeyler dışında başka bir gelişme var mı?" diye sordu sakin bir şekilde kendine hâkim olmak için büyük çaba sarf eden orta yaşlı adam.
"Hayır, Ekrem amca. Biz de hâlâ bekliyoruz." demişti başını önüne eğen Selin.
Maide Hanım, "Ben kızımı, Leylamı görmek istiyorum. Doktoru nerede? Derhal onunla konuşmak istiyorum." dedi. Eşine bakıp, "Gidelim Ekrem, yavrumuzun yanına gidelim." dediğinde hep birlikte içeriye doğru girmişlerdi. Leyla'nın yanına gitmek isteyen annesi doktoru ile görüştükten sonra durumu hakkında net bir bilgi alamamıştı. Genç kız henüz uyanmadığı için doktorlar düzgün bir şeyde söyleyemiyordu; ne yazık ki. Kadıncağız kızını görmek için camın ardından baktığında, ağzından kopup giden bir feryada engel olamamıştı. Aynı zamanda babası da Leyla'yı bu halde görünce kızarmış, gözleri yaşlarla dolup taşmıştı.
"Bu nasıl oldu? Kızım bu hale nasıl geldi?" diye sorduğunda herkes birden Yaman'a bakmıştı.
Serhan duruma müdahale edip gerçekleri söylemek isterken, Leyla'nın annesi Yaman'ın ellerinden tutmuştu. "Sen onun yanında değil miydin?" diye sordu. "O gözü dönmüş adam kızımı bu hale getirirken sen neredeydin oğlum?"
Yaman başını eğip, "Yanındaydım..." dedi. "Yanı başındaydım, ama onu koruyamadım. Affet Maide teyze..." dediğinde ne yapacağını şaşırmıştı. Çünkü Leyla'nın babasından bir yandan da ölesiye çekiniyordu genç adam. Ekrem Bey ikisinin birlikte olduğunu eşi Maide'den öğrenmişti öğrenmesine; ancak her ikisi de bu şekilde tanışacaklarını tahmin bile edememişlerdi.
Selin, "Mert'in amacı aslında Leyla'yı değil, Yaman'ı vurmaktı Maide teyze, ama her nasıl olduysa Leyla o gözü dönmüş herifin Yaman'ı vurmak istediğini fark edip kurşunun önüne kendisini attı." dedi.
"Selin dur..." diyen Yaman yumruğunu sıkmıştı kasılırken. "Her şey benim yüzümden oldu. Onu koruyamadığım için asıl ben suçluyum." dedi tekrardan başını acıyla önüne doğru eğerken.
Olan biten olduğu gibi konuşulduğunda Leyla'nın babası Ekrem Bey, genç adamın yanına gidip omuzlarına dokunmuştu. "Kendini suçlamamalısın artık evlat. Olan oldu. Kızım seni, kurşunların önüne atlayacak kadar çok sevmiş demek ki. Leyla'nın başına gelenlerden sonra hiçbir erkeğe güvenip, onların sözlerine itimat etmemesi gerektiğini acı bir şekilde tecrübe etmişti zamanla; ancak seninle olması, aynı zamanda sana çok değer verip güvendiğini de gösteriyor." dedi. "Onun için çok endişeliydim. Yeniden toparlayamayacak, hayata neşeli bir şekilde devam edemeyecek diye korkuyordum. Seninle olan birlikteliğini öğrendikten sonra kızımın ne kadar mutlu olduğunu duydum. Benimle telefonda konuştuğunda bile sesi hayat dolu geliyordu artık. Seni merak etmiştim. Kızımı yeniden hayata bağlayan adamı merak etmiştim. Bu şekilde tanışacağımız aklımın ucundan dahi geçmezdi." dediğinde Maide Hanım ve kızlar hüngür hüngür ağlıyordu.
Hastanedeki bekleyiş olduğu gibi sıkıntılı bir şekilde devam ederken yanlarına polis memuru gelip Yaman'dan ifade almak istemişti. Genç adam olanı biteni kısaca anlattığında Leyla'nın annesi ve babası, Mert'i ve yaptıklarını en net haliyle anlatıp suç duyurusunda bulunmuşlardı. Polis görevlisi gereken şeyleri not edip yanlarından ayrıldığında bu seferde yanlarına doktor çıkıp gelmişti. Herkes doktorun onlara nasıl bir şey söyleyeceğine dikkatini kesildiğinde, "Hastamız uyandı. Durumu şu an stabil. Gözünüz aydın." dediğinde hastanede bir sevinç çığlığı kopmuştu. Serhan ve Pelin, İpek ve Doruk birbirini kucaklarken Melih ve Selin de aniden olayın heyecanı ile bir kez daha sarılmıştı birbirlerine. Birden kendilerine gelip hızla ayrılırken, Leyla'nın annesi doktora soru sormuştu. "Kızımı görebilir miyiz? Yanına gidebilir miyiz doktor bey?" dedi heyecanla.
"Evet, ama kısa sürmesine dikkat edin lütfen. Hastamızın yorulmaması gerek." dediğinde sevinen tayfanın yanından uzaklaşmıştı doktor.
Yaman rahat bir nefes alıp hızla dışarı doğru çıkarken, Leyla'nın annesi ve babası kızlarını görmek için yanına gitmişti. Genç adam içi içine sığmazken, saatlerdir boğazına oturan duygunun esiri olmuş, avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Onu kaybedeceği için ölesiye korkan Yaman'ın ömründen ömür gitmişti sanki. Duaları sonunda kabul olmuş, Leyla hayatta kalmıştı. Derin derin nefes alıp, "Allah'ım çok şükür. Sana şükürler olsun." diyerek bir ileri bir geri gidip geliyordu.
Yaklaşık bir on beş dakikanın ardından Selin hızla yanına doğru geldiğinde, "Yaman..." diye bağırdı.
Genç adam korkuyla ardına döndüğünde, "Ne oldu? Yoksa kötü bir şey mi oldu?" dedi telaşla.
Nefes nefese kalan genç kız, "Hayır, bir şey olmadı. Leyla," dedi ve durdu. "Leyla seni görmek istiyor." dediğinde genç adam hüzünle Selin'e baktı. "Korkma, o gayet iyi. Kısacıkta olsa ben de gördüm onu. Hadi gel, gidelim bir an önce yanına."
Yaman içinde yükselen korkuyla hâlâ olayın etkisinde kalmış bir şekilde ilerliyordu koridorlarda. Leyla'nın alındığı odaya geldiğinde, arkadaşlarının desteği ile içeriye doğru yönlendirilmişti. Annesi hemen genç kızın önünde oturduğu için Leyla ile göz göze gelememişti; ne yazık ki. Babası ayakta olduğu için Yaman'ı fark edip, "Gel evladım, gel..." dedi.
Maide Hanım ayağa kalkınca, Yaman o an Leyla ile göz göze geldi. Bitkin duran genç kız sevdiği adama gözleri dolu bir şekilde baktığında annesi sözü devir almıştı. "Bak kızım, Yaman evladım da iyi çok şükür. Bir şeyi yok." dediğinde eşine odadan çıkması gerektiklerini işaret edip kapıya doğru yürümüşlerdi birlikte. "Siz konuşun, babanla yine yanına geliriz tamam mı annecim?"
Kafasını yavaşça sallayan Leyla "Tamam." dedi yorgun bir şekilde.
Leyla'ya dumura uğramış bir şekilde bakmaya devam eden Yaman, genç kızın ona ellerini uzatması sonucu kendine gelip hızla yanına doğru gitmişti. Parmaklarını sıkıca tuttuğunda ağlayarak başını önüne eğmişti göğsüne inen ağrıyla. "Bunu neden yaptın?" diye sordu hıçkırarak. "Neden..."
"Şştt, iyiyim ben. Ağlama..." dedi gözlerinden firar eden yaşlarla birlikte Leyla. "Bak bana Yaman." dediğinde öksürük hafiften canını yakmıştı.
Genç adam kafasını kaldırıp sevdiği kadına baktığında, "Senin sesin beni buraya geri getirdi." dedi. "Neden o kadar çok ağladın ki sen Yaman?"
Genç adam görüş mesafesini engelleyen yaşları silip, "Nasıl?" diye sordu.
Leyla bitkin bir şekilde kısık kısık çıkan sesiyle Yaman'a bakmaya devam etmişti. "Bilmediğim, hiç kimsenin olmadığı bir yerde ölüme doğru yürüyordum sanki. Garip, çok garip bir his kalbime sahip olduğunda, bir yerlerden ağlayarak çıkan feryat sesini duydum ben. Sesin geldiği tarafa odaklandım ve sana ait olduğunu fark ettiğimde yanına doğru koştum." dediğinde Yaman gözleri dolu bir şekilde bakıyordu sevdiği kadına. "Leyla gitme, beni bırakıp gitme diyerek ağlıyordun. Neden o kadar çok ağladın Yaman?" diye tekrardan sormuştu.
"Sana bir şey olacak diye ödüm koptu Leyla. Beni bırakıp gideceksin diye ölesiye koktum ben. Kalbim acıdı, nefesim daraldı." dediğinde başını yatağın kenarına gömüp hıçkıra hıçkıra ağlamıştı yeniden. Genç kız onu teselli ederken ellerini başında, saçlarının arasında gezdirip durdu.
Leyla, "Ben artık iyiyim. Buradayım ve yanı başındayım." dediğinde Yaman başını kaldırıp genç kızın ellerini tutup dudaklarını doğru götürmüştü.
Minik öpücükler bırakırken, "Bir daha asla beni yalnız bırakıp bir yere gitmene izin vermeyeceğim. Asla..." dediğinde hemşire içeri girmiş, genç adamın artık kurallar gereği dışarı çıkması gerektiğini söylemişti.
Yaman gözünü Leyla'dan alamadığında genç kız, "Merak edilecek bir şey yok artık. Ben daha da iyi olacağım." dediğinde genç adam odadan dışarı çıkmıştı.
Annesi dışarıda beklerken, Yaman içeriden çıkıp odanın kapısını kapatmıştı ve kadıncağız çocuğun gözlerinin içine baktığında nasıl perişan olduğunu görmüştü. Anne edasıyla Yaman'ı kanatları altına aldığında genç adam daha da ağlamış, Maide teyzeye sıkı sıkı sarılmıştı. "O artık iyi oğlum. Leylamız daha iyi çok şükür. Rabbim onu yeniden bize bağışladı." dedi gözleri dolarken teselli cümleleri kurduğunda. "Sen de artık ağlayıp kendini daha fazla harap etme, geçti..."
"Çok şükür ki geçti..." diyen Yaman Maide Hanıma yeniden sarılmış, içine yayılan bir nebze huzurla da rahat bir nefes almıştı.
🍀🍀🍀🍀
Leyla'nın kendine gelmesi ve iyice toparlanması için iki gün hastanede kaldıktan sonra nihayet eve gitme vakti gelip çatmıştı. Bugün taburcu oluyordu ve annesi eşyalarını toparlarken genç kız dudak bükerek etrafına bakıyordu. "Babam nerede?" diye sordu sıkıntıyla dudaklarını aralarken.
"Taburcu işlemlerini halletmek için aşağıya indi." dediğinde çantanın içine birkaç şey daha koymuştu Maide Hanım. Kızına bakıp, "Sen asıl karın ağrını söyle küçük hanım. Ne oldu?"
"Ne karın ağrım olacak, sırt ağrımdan başka valide sultan?" dediğinde annesi göz devirmiş, eşyaları toparlama işlemini sonunda bitirmişti.
İçeriye kızlar geldiğinde Selin, "Müsait misiniz Maide teyzem?" diyerek kapıdan bakmıştı. "Destur var mı?"
"Estağfurullah kızım, gelin tabii." dedi sevinen orta yaşlı kadın. "Bizim de işimiz bitti zaten."
Leyla o sıra arkadaşlarını görüp, "Ya hepiniz mi geldiniz?" dedi dostlarının her birinin gözlerinin içine doğru gülerek baktığında.
"Seni taburcu ederlerken, biz evde hiçbir şey yapmadan öylece oturup gelmeni bekleyemezdik öyle değil mi Leyla Hanım? Hadi, hepimizin gözü aydın olsun." demişti Selin sevinerek.
"Sağ olun kızlar. İyi ki geldiniz. Hemen beni şu oflayıp, puflayan beladan bir an önce kurtarsanız ne güzel olur." derken içtenlikle gülmüştü Maide Hanım.
Leyla annesine doğru kafasını çevirip gözlerini kocaman açarak bakmıştı. "Bak, bak. Kaç gündür patladım, ama ben hastanede anne. Olsun o kadarda değil mi? Taş olsa çatlardı resmen be! Bir de beni şikâyet ediyorsun kızlara. Aşk olsun sana da he. Evime gitmek istiyorum ben artık ne yapayım? Eski düzenimi özledim." deyip arkadaşlarına bakmıştı hüsranla. "Kızları özledim..."
Pelin, "Hayret vallahi. Sen ve bizi özlemek öyle mi?" diyerek bakıyordu Leyla'ya. "Sürekli ben nasıl bir günah işledim de yüce Mevla'm, beni sizin gibilerin yanına düşürdü diyen Leyla mı söylüyor cidden bunu? Allah'ıma kendi kulaklarımla duymasam, hayatta inanmazdım bu dediğine."
"Abartma lan. Özledim tabii ki de sizi. Siz beni hiç özlemediniz mi?" diyerek kedi gibi bakan Leyla, burnunu da havadar bir şekilde kaldırmıştı.
İpek panter gibi söze atlayıp, "Özledik tabii ki. Özlemez olur muyuz hiç?" dedi neşeyle. "Sensiz ev cidden çok boş agresif belam."
Selvi, "Verilen kan artık nasıl bir etki yarattıysa bizim Leyla da kafası fena halde güzel olmuş." dediğinde gülmüş, aralık olan kapıdan Doruk, Melih ve Serhan içeriye girmişti.
Leyla, Hacker dediği Doruk'u gördüğünde, "Ulan, yoksa bana bu hormonlu havucun kanını mı verdiniz? Bana kim kan verdi lan kim?" dediğinde, koluna ve omzuna takılan velpo bandajın izin verdiği kadar hareket edebilmişti.
Doruk, "Ne var yani benim kanımı sana takviye etmişlerse Leyla? Benim kadar pamuk kalpli, sevdasına âşık bir adam daha yok bu dünyada. Kanımın her bir zerresi altınla yarışacakken, senin dediğine bak? Olacak iş değil doğrusu." dediğinde İpek'e kur yapan şempanzeler gibiydi o an. "Bak, yoksa alınmaya başlarım?"
"Pamuk mu?" diyerek kahkaha atmıştı Pelin. "Leyla pamuk gibi bir şey oldu mu bilmem, ama en az senin kadar sevgi pıtırcığı olup çıkmış Doruk." dedi.
Genç kız panikle ayaklanıp, "Doktoru çağırın derhal bana. Tüp-müp ne varsa getirsinler de alsınlar şu Eros 'un kanını benden!" dediğinde bu sefer kahkaha atan Serhan olmuştu.
"Ya bir dur Leyla. Dorukla senin kanın aynı kan grubunda yer almıyor ki zaten." dediğinde, genç kız rahat bir nefes almış gibi Serhan'a bakmıştı.
"Doğru mu söylüyorsun lan?"
"Doğru söylüyorum tabii."
"Vallaha mı?"
"Vallaha."
"O zaman bana kim kan verdi?"
"Nereden bilelim kız?" dedi annesi yanı başına geldiğinde. "Kan merkezinden getirilmiş acil bir kanmış. Ha Doruk'un kanı, ha başka birinin kanı. Ne fark eder? Allah verenden de razı olsun. Vermeyenden de..."
Selin ciddi bir sesle, "Âmin." dedi. "Kan bağışı yapmak ne kadar önem arz ediyor böyle durumlarda Leyla'dan sonra bir kez daha anladım çocuklar. Ya kan olmasaydı? Ya biz hiçbir şekilde bulamasaydık? Bunu düşünmek bile kanımı dondurmaya yetiyor. O yüzden biz de bir ara Kızılay'a gidip kan verelim gençler."
"Olur, gidelim..." diyerek hepsi aynı anda konuşup kafasını sallamıştı.
"Onu bunu bilmem, ama ben bu süre zarfında Doruk'u bile özlemişim kızlar." demişti birden Leyla.
Eros, "Ne? Beni mi özledin? Doğru mu duydum ben millet? Leyla ciddi ciddi beni mi özlediğini söyledi? İnanamıyorum!" dedi etrafına şaşırarak baktığında.
"Amma abarttın lan. Ne var yani seni özlediğimi söylediysem? Daha önce hiç demedim mi bunu ben sana?" dediğinde bu sefer herkes şaşırarak Leyla'ya bakmıştı.
"Doruk'a ezeli düşmanınmış gibi davranıyordun sen Leyla. Ne ara ona sevdiğini söyledin ki sen?" diye soran Selvi hemen ardından İpek'e bakmıştı.
İpek tatlı belasına bakıp, "Agresif belam bize takılıyor musun, yoksa sen?" diye sordu.
"Hayır, takılmıyorum." dedi yataktan usulca ayaklarını sarkıtan genç kız. "Doruk'a her ne kadar sinir olsam da onu seviyorum." dediğinde birden işaret parmağını şaşıran Eros'a dikip, "Sakın böyle dedim diye şımarma Hacker. Yoksa eski modumu hemen aktif ederim yeniden."
"Asla! Şımarmak falan yok..." diyen Doruk, heyecanla şakırken içeriye Leyla'nın babası Ekrem Bey ve Yaman girmişti.
"Hanım, taburcu işlemleri sonunda bitti. Artık gidebiliriz." dediğinde genç adam tekerlekli sandalyeyi de içeriye getirmişti.
Leyla şaşırarak bakıp, "Yok artık!" diyerek tepki göstermişti.
Annesi, "Ne oldu yine?" diye sordu.
"Benim bu tekerlekli sandalyeye binmemi beklemiyorsunuz değil mi?"
"Tam olarak biz de senden bunu bekliyorduk." diyen arkadaş tayfasının kaşı aynı anda çatılmıştı.
"Ben buna asla binmem." diyerek direten Leyla'ya Yaman gülümseyerek bakmıştı.
"Yürürsen eğer, ağrın olur diye getirdim ben de bunu zaten Leyla."
"Ağrım falan olmaz benim. O kadar kötü değilim sonuçta, bakın..." diyerek ayağa birden kalkıp zorla adımladığında, hareket yüzünden omuzlarına ağrı saplanmıştı genç kızın.
Pelin sinirle, "Her şey biraz değişse bile, senin şu katır inadın asla değişmiyor Leyla Hanım." dedi.
Serhan, "Seni tek parça halinde evine götürmemizi istiyorsan eğer, buna binmen gerek Leyla." dediğinde tekerlekli sandalyeyi işaret etmişti.
Genç kız baktı ki kurtuluşu yok, Yaman'ın tuttuğu sandalyeye binmişti sonunda. Babası önden çıkarken, annesi de peşinden eşini takip etmişti. Hep birlikte hastaneden çıktıklarında Yaman rahatlamış bir şekilde etrafına gülücükler saçarak ilerliyordu. Leyla bunu fark ettiğinde, "Her zaman böyle gül." dedi. "Sana gülmek çok yakışıyor."
"Sen iyi olursan ben her zaman böyle gülebilirim güzelim." dediğinde araca doğru yürüyordu. "Neşem sensin. Bunu sakın unutma."
"Unutmam..." dediğinde aracın kapısını açıp Leyla'yı kucaklamış ve koltuğa oturtmuştu Yaman güzelce. Fırsattan istifade ederek Leyla'nın yanaklarına küçük bir öpücük kondurmuştu kimseler görmeden alelacele.
Genç kız, "Hiii! Yaman..." diye fısıldadı. "Ne yapıyorsun sen? Babam birden görse ne yaparız biz o zaman?"
Genç adam omuz silkip, "Babanla tanıştığımıza göre artık bizim ilişkimizde resmî olmuş durumda güzelim. Ben sevgili kayınpederimin müstakbel damadı oluyorum artık. Görürse bile bir şey söyleyip yapmaz bana." dediğinde kendinden oldukça emin duruyordu.
"Sen ciddi misin?" diye soran genç kız gülerek bakıyordu Yaman'a.
"Gayet ciddiyim. Niye bir şey mi oldu?"
"Hayır, ama sen daha babamı tanımıyorsun Yaman Efendi."
"Leyla haklı..." diyerek yanlarına gelen Maide Hanım, "Eşim diye demiyorum, ama kızlarını fena halde kıskanıyor herkesten. Bence daha dikkatli olmalısın, müstakbel damat bey." dediğinde son sözünü duyduğu için utanmıştı genç adam. Başını eğip bir gözünü kırparak Leyla'ya bakmıştı yüzü domatese dönerken.
"O zaman işim var desene?" diyerek gülmüş, aracı sürmek için şoför koltuğuna geçmişti. Herkes arabalara bindiğinde, artık birlikte eve doğru gitmelerinde bir sakınca yoktu. Kalplerde huzur, dillerde dua olduğu sürece hiçbir güç bu ikiliyi bir daha asla yıkamayacaktı. |
0% |