@manefjes
|
Selamlar, nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Yeni bir bölümle karşınızdayım. İlk bölümler olduğu için pek konuyu ilerlemiyormuş gibi görünebilir ama merak etmeyin zamanla daha iyi olacak. Lafı çokta uzatmadan sizleri bölüme göndereyim. İyi okumalar. Hocanın çıkışa üç dakika kala sınıfı serbest bırakmasıyla beraber, uyandırmak için Berfu'ya döndüm. "Berfu, uyan," dediğimde anında mızmızlanmaya başladı. Bu kez uzatmadan "Kalk, benim asabımı bozma," dedim. Ne kadar istemese de kalkmıştı. Ben toparlanırken o da ayılmaya çalışıyordu. Zil çalınca sınıftan çıktık. Elbette hem daha az kalabalık olduğu, hem de Karanlar'ın indiği taraf olduğu için koridorun öteki ucundaki merdivene gitmiştik. İnerken Berfu'yu iyice tutmuştum. Mazallah düşerdik yine, gerek yoktu. Şansa onlar da hemen arkamızdan geliyordu ama Berfu fark etmemişti. Tam bir şeyler diyecekti ki kolundan çekerek kendime yaklaştırdım ve kulağına "Tam arkamızdalar," diye fısıldadım. Saniyelik bir şokun ardından kendine geldi ve yürümeye devam etti. Merdivenler bitince ön kapı kalabalık olduğu için arka bahçe kapısından çıktık. Merdivenlerden inince, Karan ve Eren'in gittiğini düşünerek konuşmaya başladık. Lakin Berfu uykulu olduğu için dili sürçmüştü. Dayanamayarak onun bu haline kahkaha attım. Gülerken yerimde duramayarak hafifçe sağıma döndüm. Dönmemle, Karan ile göz göze gelmem bir oldu. Gülüşüm yüzümde donarken, içimden küfrettim. Yani her yerden de çıkmasa olmazdı. Derin bir nefes vermemden anlamıştı Berfu, onların yanımızda olduğunu. Sırf onlardan uzaklaşmak için hızla yürümeye başladım. Berfu anlık bir afallasa da bana ayak uydurmuştu. Okul bahçesinden çıkıp trafik ışıklarına gelmiştik. Caddeden dolayı durduğumuzda, "Bugün Perşembe, servisin geç geliyor. Gel karşıya geçelim," dedim. Cuma günleri hariç, Berfu'nun servisi en az yarım saat geç geliyordu. Ben zaten otobüsle gittiğim için onunla beraber bekliyordum. Onun servisi sağımızda kalan marketin önüne geliyordu. Bense kartımı unuttuğum zamanlarda hemen karşımızdaki duraktan dolmuşa biniyor, aksi durumda az ilerisindeki duraktan otobüse biniyordum. Karan da benim beklediğim durakta bekliyordu. Ve evet, aynı otobüse biniyorduk. Okulda gördüğüm yetmezmiş gibi, bir de yol boyu aynı ortamda bulunuyordum. İşin kötü yanı, otobüste bile bazen bana bakmasıydı. Kabul ediyorum, ben de gereksiz bir şekilde ona bakıyordum ama benim kendimce geçerli bir sebebim vardı. Berfu başta teklifime hayır diyecek gibi oldu ama arkamızdan Eren'in sesi geldiği için vazgeçerek elimi tuttu ve kırmızıya dönen ışıkla karşıya geçmeye başladı. İki cadde arasındaki noktada durduğumuzda, onlar da gelmişti. Berfu hiç takmadan tekrar caddeye atladığında, "Berfu!" dedim yüksek bir sesle. Bu kavşak çok tehlikeliydi ve benim arkadaşımın caddeden hiç korkusu yoktu. Tabii, ben de onun aksine çok korkuyordum. Hızla kaldırıma geçtiğimizde hemen söylenmeye başladım. "Şu caddeden geçmeyi ne zaman öğreneceksin?!" Sesim istem dışı yüksek çıkmıştı. O ise benim aksime gayet sakince, "Öğrenmeyeceğim," demişti. Ben Berfu'ya kızarken, Karan ve Eren de gelmiş, bekleme alanına oturmuşlardı. Bir duraktan ziyade, taştan büyükçe, geniş bir oturma yeriydi. Üstü kapalı olduğu için hem yazın hem de kışın rahatlıkla durulabiliyordu burada. Durağa doğru yürürken ona caddede dikkat etmesi gerektiğini anlatıyordum. Durağa varınca, çantamı çıkartıp oturma yerine bıraktım. Berfu'ya dönüp, "Sen de bıraksana," dedim. Ama sırtında taşıyacağını söylemişti. Zaten onun çantası hafifti; benimki ise eşek ölüsü gibiydi. Çalışkan öğrenci olmanın farkı işte. Tekrardan dolmuş beklenen yere doğru yürümeye başladık. Okulda iki saha arasında, çıkışta da iki durak arasında yürüyorduk. Sanırım genel olarak yürümeyi seviyorduk. O okuduğu bir kitaptan bahsederken mırıldanmaya başlamıştım. "Ben nasıl nefes alacağım ama sen böyle yalan kokarken?" Sessizce söylediklerimle dönüp yüzüme baktı Berfu. Karşılık olarak sevimli bir şekilde gülümsedim. Bekleme yerine varınca oranın kedisini gördüm. Her zaman burada duran siyah beyaz bir kediydi. Büyükçe iki adım atıp yanına gittim ve sevmeye başladım. Berfu yanıma geldiğinde, "Ya Simay, rahat bıraksana hayvanı," dedi. Bu kız neden benim sevdiğim şeyleri sevmiyordu? Ben kedi ve köpekleri çok severdim ama o kedilerden pek hoşlanmaz ve köpeklerden korkardı. Kendisi sevmediği gibi benim de sevmeme izin vermezdi. "Tamam, dur biraz," dedim ve kediyi sevmeye devam ettim. Bu sırada Karan da göz ucuyla bize baktı ama şu an o bile umrumda değildi. Sonuçta kedi seviyordum. Ben kediyi bırakıp ayağa kalktığımda, Eren de gitmesi gerektiğini söylemişti Karan'a. İkisi beraber ayağa kalktıklarında vedalaşmışlardı. Eren evine yürüyerek gidiyordu. Çıkışta bir süre Karan ile bekliyor, sonra da geç olmadan gidiyordu. Normalde olsa Eren'i severdim. Hoş bir çocuktu. Yaklaşık 1.75 boylarında ve açık kumraldı. Ama o kadar açık ki, gören sarışın sanardı. Yeşil gözleriyle beraber tam bir sarışın gibi duruyordu. Aşırı hareketli bir yapısı vardı. Çok enerjikti ve pek yerinde duramazdı. Ayrıca sempatikti de. Nasıl arkadaş olduklarını anlamıyordum açıkçası. Araları o kadar iyiydi ki, onları akraba sananlar bile vardı. Halbuki hiç benzemiyorlardı. Eren'e kıyasla Karan esmerdi. Baya baya, dümdüz esmerdi. Boyu 1.75'ten belki biraz kısaydı ama kalıplı bir yapısı vardı; pek belli etmiyordu boyunu. Koyu kahverengi gözleri ise sürekli, Berfu'nun deyişiyle "alımlı," bana göre fazlasıyla itici bir şekilde bakıyordu. Benim güzeller güzeli arkadaşım bu çocuğa nasıl bakmıştı, anlamıyordum. Berfu koyu kumraldı. Beline gelen çok güzel saçları vardı. Gözleri çok koyu olmasa da kahverengiydi. Boyu 1.65 falandı ve ortalama kilolardaydı; yani fiziği gayet iyiydi. Bir de kendine çirkin diyordu. İkimiz de gayet güzel kızlardık. Ben belki biraz kısaydım ama 1.60 boyuma göre oldukça düzgün bir fiziğim vardı. Biraz zayıf olabilirdim, lakin yüzümün küçük oluşundan dolayı pek sırıtmıyordu. Göğüslerime kadar gelen siyah saçlarıma inat, buğday tenliydim. Eren ve Karan'dan ise biz daha çok birbirimize benziyorduk. Yani eğer birileri kardeş sanılacaksa, onlar biz olmalıydık. Gerçi öyle sanılmıştık bir zamanlar ama olsun. Dokuzuncu sınıfın başlarında herkes bize "Kardeş misiniz?" diye soruyordu ve biz de "Evet," diyorduk. Şimdi düşünüyorum da, bize gerçekten inanmışlardı. Her neyse, uzun lafın kısası, biz çok güzeldik ve benim canım arkadaşım bu güzelliğiyle o tipsize bakmıştı. Aşk gerçekten de insanı kör ediyor olmalıydı. Aksi takdirde Berfu'nun gözlerinde ciddi manada bir sorun olmalıydı. Biz yürürken, Karan da durağın birkaç adım ilerisindeki sokak lambasının altına gelmişti. Orada durup telefona bakıyordu, her zaman olduğu gibi. Dolayısıyla biz de her defasında onun önünden geçiyorduk. Berfu ile bir süre kitaplardan konuşmuştuk. İkimizin az olan ortak noktalarındandı kitap okumak. Bir anda konu asma kilidin nasıl kırılabileceğine dönmüştü. İnanın, nasıl oldu bende bilmiyorum ama şu an Berfu'ya maymuncukla nasıl kilit açıldığını anlatıyordum. Ben anlatmayı bitirince, çok mantıklı bir soru sordu: "Sen bunları nereden biliyorsun?" Hiç bekletmeden, "Bir gün pastanenin kepenklerini kaldıracağız ama kilit ne yaparsak yapalım açılmıyor. En son gittik çilingir çağırdık. Dediki, bu model asma kilitler arada tutukluk yapabiliyormuş. O zaman da maymuncukla açmak lazımmış. Her defasında çilingir çağırmayalım diye nasıl kullanıldığını anlattı. Öyle öğrendim ben de," diye cevap verdim. O da başını anladım der gibi salladı. Ardından, "Bugün gidecek misin pastaneye?" diye sordu. "Hayır, hafta sonu giderim ama," dedim. Hafta sonları annemin bir arkadaşının pastanesinde çalışıyordum. Suna Abla çok tatlı bir kadındı. İki yıl önce eşinden boşanmıştı ve boşanır boşanmaz Halk Eğitim’den diploma alarak pastane açmıştı. İki de oğlu vardı. Büyük oğlu Somer benimle yaşıttı, küçüğü Sonay ise 8 yaşındaydı. Somer ile birbirimizin en yakınıydık. Sonay ile de daha çok abla-kardeş ilişkimiz vardı ama ikisiyle de aram iyiydi, sonuçta. Berfu ile yaklaşık yedi kez daha iki durak arasında gidip geldiğimizde, caddenin başında Berfu'nun servisi görünmüştü. Işıklara kadar onunla yürümüş ve eve gidince haber vermesini tembihleyerek onu göndermiştim. Ardından kendim de durağa giderek beklemeye başlamıştım. Bir 5 dakika sonra gelen otobüsle beraber, oturduğum yerden kalkarak çantamı takmıştım. Cebimden cüzdanımı çıkartırken önüme gelen Karan'ı fark ettim. Doğru ya, aynı otobüse biniyoruz. Otobüs durduğunda birkaç öğrencinin ardından o da binmişti. Ben ise onun hemen arkasındaydım. Otobüs çok kalabalık olmadığından bizden önce binenler gidip oturmuştu. O cebinden kartını çıkartırken, ben de basamağı çıkarak bir adım arkasında durmuştum. Karan en sonunda bulduğu kartını okuttuğunda cihaz "Yetersiz bakiye" demişti. Karan tekrar denediğinde cihaz tekrardan aynısını söylemişti. O geri inmeyi düşünürken, yanından kolumu uzatarak kendi kartımı okutmuştum. Şaşkınlıkla bana bakarken, "Geç," dedim soğuk bir sesle. Bir şey demeden sadece teşekkür eder gibi başını sallamıştı. Önümden çıkıp bir yere oturduğunda, kendim için de kartımı okutmuştum. Etrafa baktığımda tek boş yerin onun yanı olduğunu fark etmiştim. Hadi ama, bu otobüs o kadar da dolu değildi. Ne ara yer kalmamıştı ki? Onun yanına oturmaktansa ayakta kalmayı tercih ettim ve camın olduğu yerdeki demirlerden birine tutundum. Ama ne yazık ki bu pek fazla sürmedi. Çünkü beni yol tutuyordu ve ayakta giderek midemi daha kötü bir hale getiriyordum. Araç kavşaktan döndüğünde dengemi zar zor korumuştum. O berbat dönüşün etkisiyle midem ağzıma gelmişti. Kırmızı ışıkta durduğumuzda, pes ederek Karan'ın yanındaki boş koltuğa oturmuştum. Benim oturmamla biraz kenara kaymıştı. İyi, en azından o kadarını düşünebiliyordu. Ona hiç bakmadan cebimden telefonumu çıkardım. Ama telefonla ne yapacağımı bilemeyerek bir süre öylece ekrana baktım. Sonra kitap okuma uygulamasına girme kararı aldım ve en son okuduğum kitabı açtım. Kaldığım yerden okumaya devam ederken, onun bana baktığını hissettim. En başta umursamamaya çalışsam da dayanamayarak başımı o tarafa çevirdim. Bunu beklemiyor olacak ki, öylece yüzüme baktı. "Bir şey mi vardı?" diye sordum. "Sağ ol, kart için," dedi. Sesi her zaman böyle miydi? Gerçi ne zaman doğru düzgün sesini duymuştum da şaşırıyordum ki? Yüzümdeki soğuk ifadeyi bozmadan, "Rica ederim," dedim ve tekrar telefonuma döndüm. Lakin o konuşmaya devam ederek, "Parasını vereyim," dedi elini cebine atarken. Hiç ona dönmeden, "Gerek yok," dedim. İtiraz ederek, "Olmaz," dedi. Bal gibi de olurdu. Tekrar "Gerek yok," dediğimde, bu kez bir şey söylemeden elindeki parayı uzattı. Laftan anlamıyor muydu acaba? Gerek yok, dedik değil mi? Başta eline, sonra da yüzüne baktım ve "Gerek yok," diye üçüncü kez söyledim. Vazgeçerek elini geri cebine götürürken, "Tekrar sağ ol," dedi. Hiçbir şey demeden önüme dönerek kitabımı okumaya devam ettim. O da telefonunu açmıştı. Büyük ihtimalle bir arkadaşıyla mesajlaşıyordu. Çünkü bazen bir şeyler yazıyor, sonra da ekrana bakıp bir şeyleri okuyor gibiydi. Buna neden bu kadar dikkat ettiysem... 15-20 dakika kadar böyle devam etmişti. Otobüs onun indiği durağa yaklaşınca, "Geçebilir miyim?" diye ricada bulundu. Benim tüm soğuk tavrıma rağmen, o daha ılıman davranıyordu. En azından benim kadar önyargılı değil de, daha nötrdü. Araba durunca geçmesi için ayağa kalktım. O çıkınca, ben geri yerime oturdum. Zaten iki durak sonra ben de inecektim. Lakin nedense içimden indi mi diye bakmak gelmişti. Başımı kapıya doğru çevirdiğimde, henüz inmediğini gördüm. Tam araçtan iniyordu ki, bana bakmasıyla göz göze gelmiştik. Utanarak hızla önüme dönmüştüm. Birkaç saniye sonra kapının kapanma sesi gelmişti ve ardından hareket etmeye başlamıştık. Derin bir nefes aldım; nedensizce rahatlamıştım. Karan'dan gerçekten de haz etmiyordum ama bunun cidden mantıklı bir sebebi var mıydı? Ben düşünmeye dalmışken, ineceğim durağa gelmiştik. İnmek için ayağa kalkınca fark etmiştim ki, midem ne kadar bulanıyordu. Özel arabada bile rahatsız olurken, toplu taşıma işkence gibiydi. Hele ki kasislerde zıplamıyor muydu? İşte o an bende içimde bir şeylerin zıpladığını hissediyordum. Otobüs durunca hızla indim. Eve gidince ilk iş elimi yüzümü iyice yıkayıp makyajımı silmek olmuştu. Ardından bir şeyler atıştırmış ve Berfu ile mesajlaşmıştım. Otobüste olanları anlattığımda, orada olmadığı için delirmişti. Bazen cidden hiç anlam veremediğim tepki ve davranışları oluyordu. Öyle anlarda direkt sorgulamayı bırakıyordum. Biraz daha konuştuktan sonra, onu da ders çalışması için ikna ederek konuşmayı bitirmiştim. Masamın başına geçerek günlük tekrar yaptım. Sonrasında kendime kahve yapmış ve not çıkartmıştım. Konu testlerini de çözdüğümde dersim bitmişti. ~ Akşam yemeğinden sonra mutfağı toplamıştım ve şu anda da yatağımda uzanmış, Somer’e Karan ile olanları anlatıyordum. O da benim gibi Karan’dan hiç haz etmezdi. Somer: Ne diyeyim, bilemedim. Sonuç olarak normal bir iletişim kurmuşsunuz. Siz: Öyle de denebilir, evet. Ama hâlâ biraz garip hissediyorum. Somer: Garip hissedecek bir şey yok. Sonuçta ikiniz de insansınız ve bir gün aynı okulun öğrencisi olarak illa iletişim kuracaktınız. Haklıydı, her zamanki gibi. Somer olaylara genellikle objektif bakıyordu ama duygularını karıştırdığı zaman da önünü kesmek mümkün olmuyordu. Siz: Yazılılar yaklaşıyor. Somer: Bizim de. Siz: Çalıştın mı? Somer: Sence? Siz: Sadece sormuştum. Somer: Sen çalıştın mı? Siz: Sence? Somer: Sadece sordum. Beni taklit etmesiyle ekrana gözlerimi kısarak baktım. Niye sürekli benimle uğraşıyordu? Yine de yüzümde bir gülümseme oluşturmuştu. Ne diyeceğimi bilemeyerek bir süre ekranla bakıştım. Gerçekten hiç sohbet konumuz yoktu. Dönüp dolaşıp aynı şeylere gelirdik. Derken yazdığı şeyle beni konu açma derdinden kurtarmıştı. Somer: Haftaya kızların futbol turnuvası varmış okullar arası. Siz: Evet, var. Somer: Sende oynayacak mısın? Siz: Oynamamak aptallık olurdu. Futbol oynamaya aşık bir insandım. Gerçi genel olarak spora aşıktım ama olsun, futbolun yeri çok ayrıydı. Somer: Bi bakarsın, bizim okul ile eşleşirsiniz. Eğer öyle olursa izlemeye gelirim. Siz: Ders çalışmanı tercih ederim. Sınav yaklaşıyor. Somer on birinci sınıftı. Okula bir yıl erken başlamıştı. Aslına bakarsanız hedefi basketboldan yanaydı ama B planı olarak derslerine önem veriyordu. Somer: Derslerim senden daha önemli değil. Siz: Teşekkür ederim. Somer: Ne için? Siz: Bana destek olduğun için. Somer: Rica ederim. Genellikle boyum ve kilom yüzünden insanlar bana karşı, daha doğrusu benim spor yapmama karşı fazla önyargılı oluyorlardı. Pek çelimsiz sayılamazdım ama dışarıdan üflesen uçacak derler ya, tıpkı öyle görünüyordum. Halbuki gücümün yetmediği tek şey Somer'di. O da benden değil, ondan kaynaklıydı. Malum, kendisi biraz öküzdü de. Somer: Neyse ben biraz dizi izleyip yatacağım. Bir isteğin var mı? Siz: Canının sağlığı. Senin var mı? Somer; Aynısı. Siz: Tamam, iyi izlemeler. Mesajımı beğenip çıkmıştı. Başkası olsa "görüldü" atardı. Berfu ile sürekli "görüldü" atması konusunda tartışıyorlardı ama bana şimdiye kadar hiç atmamıştı. Konuşmanın bitmesi üzerine ben de sohbetten çıkmış, sosyal medyada geziyordum. Ama çok canım sıkılmıştı. Konuşacak kimsem de yoktu. Biraz daha keşfette gezdikten sonra uygulamadan çıktım, sarmamıştı. Bir süre ne yapacağımı düşündükten sonra, geçen günkü maçın yorumlamasını izlemeye karar verdim. Uygulamaya girip maçın yorumunu açtım ve izlemeye başladım. Arada kendim de yorum yapıyordum. Ne olacaktı bu Beşiktaşımın hali? Bir süre daha izledikten sonra gözlerimin kapanmaya başladığını hissettim. Uyumadan önce telefonumdan şarkı açtım. Telefondan son olarak saate baktığımda 02.11'di. Benim için gayet normal bir saat. Gözlerim iyice giderken, kendimi uykuya bıraktım.
___________________________________
Kitabı önceden okuyan arkadaşların biraz kafası karışmış olabilir, anlıyorum. Onlar için kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Önceden Erdal ya da değişen adıyla Erkan diye bir karakter vardı, hatırlarsanız. Zaten kafa karışıklığı oluşturacak kısım o karakterden geçiyor. Erdal ya da Erkan artık ne derseniz, o karakteri kitaptan çıkarma kararı aldım. Nedenini sormayın, sadece öyle olması gerekti. Kitabın devamında o karaktere yer vermiş mıydım hatırlamıyorum ama eğer varsa çokta takılmayın. Zaten o bölümleri de düzenleyeceğim. Neyse çok konuştum, şimdi sorularıma geçiyorum. Öncelikle bölümü nasıl buldunuz? Karan ve Simay ufak bir etkileşimde bulundu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Somer karakteri sizce nasıl biri ve karakterlerimiz ile arası nasıl, kitaba nasıl etki edecek? Ve son olarak; sizce ilerleyen bölümlerde neler olacak?
Fikir ve düşüncelerinizi merakla bekliyorum. Ayrıca vote ve oy atarsanız da beni çok mutlu edersiniz. Kitaplarımla ilgili şeyleri paylaştığım bir insatgram hesabım var. Onuda göz atmak isterseniz diye yazıcam. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın. İnsta; manefjes
2161 kelime
|
0% |