@masiva_
|
Günler geçtikçe içimdeki huzursuzluk büyüyordu. Bugün, gözlerimi yavaşça açtığımda, güneş ışığı odamın içine dolmuştu. Gözlerimi ovuşturup, uykunun etkilerini üzerimden atarken, aklımda yine Asaf vardı. Kalbim, onun gidişinin boşluğuyla dolup taşıyordu.
Saatimi kontrol ettiğimde, sabah sekiz olmuştu. Bugün yeni bir elbise giymek istedim. Duvardaki aynaya bakarak, elbisemin uzun, açık mavi kumaşının cildimle nasıl uyum sağladığını düşündüm. Bu elbise, annemin düğünüm için aldığı son hediyeydi ve onu giydiğimde kendimi daha güçlü hissediyordum. Saçlarımı toplarken, aniden içimde bir kıpırtı hissettim; belki de bu, annemin ruhunun yanımda olduğunu düşündüren bir işaretti.
Tam çıkmaya hazırlanırken, Dilşah Hanım'ın sesini duydum. “Kızım, bu elbise sana çok yakışmış,” dedi, içten bir gülümsemeyle. Onun bu sözü, içimdeki karamsarlığı bir nebze olsun hafifletti. “Teşekkür ederim, Dilşah Hanım,” dedim, ama içimdeki kaygıyı bir türlü bastıramıyordum.
Aşağı indiğimde, konağın avlusunun yoğun kalabalığı beni biraz endişelendirmişti. Herkes toplantı için hazırlanıyordu. Konağın bahçesinde toplanan insanlar, Asaf’ın yokluğuna dair konuşmalar yapıyorlardı. “Asaf’ın gidişi kimseyi düşündürmüyor mu?” diyen bir ses, içimi ürpertti. Bir an gözlerim doldu, ama hemen gözlerimi sildim; güçlü görünmeliydim.
Hızla bahçeye doğru ilerledim. Arkadaşlarım ve akrabalarım yanımdaydı ama hiçbiri Asaf’ı sormadı. Sanki herkes, bu konu üzerinde konuşmaya cesaret edemiyordu. Tam o sırada, halam Hevin yanıma geldi. “Efla, nasıl geçti düğün?” diye sordu, gülümsemeye çalışarak. O gülümseme, içimde bir sıcaklık yarattı ama hemen ardından Asaf’ın yüzü aklıma geldi ve o sıcaklık kayboldu.
Toplantı sırasında, herkes bir araya toplanmış, Asaf’ın yokluğunu sorguluyordu. İçimden “Neden hala dönmedi?” diye düşünürken, Dilşah Hanım yanımda belirdi. “Kızım, ne yaşarsak yaşayalım, hep yanındayım,” dedi ve elini omzuma koydu. Bu sözcükler, bana bir nebze rahatlık verdi, ama yine de içimde Asaf’ın gidişiyle ilgili büyük bir boşluk vardı.
Toplantı bitiminde, bir köşeye geçtim ve Dilan’ı aramak istedim. Dilan’a ulaşmaya çalışırken, içimdeki kaygı daha da büyüdü. Belki de Asaf’a ulaşmanın tek yolu Dilan’ın iletişimiyle mümkün olabilirdi. Birkaç kez telefonumu çaldırdım ama yine cevap alamadım. “Umarım bir şey olmamıştır,” diye düşündüm.
Daha sonra akşam yemeği için hazırlık yapmaya başladım. Dilşah Hanım mutfakta yardımcı olmamı istedi. Yavaş yavaş sofra kurmaya koyuldum. İçimdeki karmaşa, yemeklerin hazırlanmasıyla birlikte biraz hafifledi. Bu anlarda, aslında hayatımda bazı şeylerin devam ettiğini fark ediyordum.
Gece sonunda, masada ailemle otururken Asaf’ın yokluğu hissediliyordu. Herkes gülüyor ve sohbet ediyordu ama ben içimde bir boşluk hissediyordum. Hemen yanımda oturan Dilan’a dönüp, “Asaf’ı neden arayamıyorum?” diye düşündüğümü dile getirdim. “Belki bir şeyler yoluna girer,” dedi. Ama içimdeki bu umutsuzluk her geçen gün daha fazla sarmalamaya başlamıştı.
Bütün bu karmaşanın içinde, akşam yemeğinin ardından yatağıma uzandım. Gözlerimi kapattım ama uyku, beni bir türlü yakalayamadı. İçimdeki kaygı, Asaf’ın gidişinin yarattığı boşluk ve düşüncelerle boğuşuyordum. Yavaş yavaş uykuya dalmaya çalışırken, aklımda tek bir düşünce vardı: “Neden Asaf dönmüyordu?” |
0% |