107. Bölüm

107. Bölüm

Berna
maviay_63

Rıfat Karasol uçak yolculuğundan sonra son derece öfkeli bir halde ilk halasının kaldığı hapishaneye uğradı. Halası Devran hanım onu karşısında görünce ağlamaklı bir halde hızla yanına giderek sıkıca sarıldı. "Yeğenim. Sonunda, sonunda gelmişsin."

 

"Ağabeyime ne oldu hala?" Dedi donukça. Sarilmasına karşılık bile veremedi. Devran hanım ise yutkunarak yeğenine bakarken oğullarına ve torunlarının yaşadıkları aklına geldi.

 

Artık intikam almaktan vargeçmişti. Çünkü Çilem'e verebileceği en büyük cezayı artık vermişti. Ondan sonra artık sadece buradan çıkıp kendi köyüne dönecekti. Zaman ve hapishane onu artık eskisi kadar öfke ve kin ile yaşatmıyordu. Çilem de bedelini ödemişti. En azından o öyle zannediyordu.

 

"Peşini bırak. Olanlar oldu. Bu konuyu daha fazla uzatma." Diyerek onu durudrumaya çalıştı. Fakat yeğeni duracak gibi bakmıyordu.

 

"Bana her şeyi de ama bunu deme hala!" Diye bağırırken Polisten uyarı almıştı. O da sakin kalmaya çalışarak devam etti. "Beni agabeyimi, senin çocuklarını, torununu öldüren insanları affetmeyin söylüyorsun sen?"

 

"Evet bunu söylüyorum, çünkü sırf bu yüzden Ailemi kaybettim ben. Ben intikam alayım derken her geçen yıl ben ailemden oldum. Seni de yakalarlarsa ben ne yaparım. Nerelere giderim."

 

"Merak etme. Seni türkiyedrn uzak bir yere yerleştireceğim. Ama benden ümidini kes. Çünkü ben intikam almaya yemin ettim. O Belçika hapishanesinden çıktıktan sonra yaptığım ilk iş türkiyeye vize almaktı. Ben buraya boşuna gelmedim hala." Halasına doğru biraz eğilerek "ağabeyimi kim öldürdü?" Dedi şüpheyle.

 

Devran hanım endişeyle "Onu da ağalar öldürdü." Dedi yalan söyleyerek. Bu öfkesinden onu da kaybetmek istemedi Devran hanım. Oğulları ve torunları hepsini kaybetti ve artık kimseyi buna bulaştırmak istemiyordu.

 

"Bana yalan söylediğini farkındayım hala." Dedi yüzüne kaldırarak. "Mardin'de her sorduğum insan, İzzet Karasolu, Çilem'in öldürdüğünü söyledi. Kendi elleriyle silahla vurmuş!" Dedi bir anlık hiddetle. "Sana sebebini de söylediler mi?" Dedi aklanmaya çalışarak. "Biz sadece Savaş ve Çilem'i öldürtecektik ama senin ağabeyin haddini aştı. Bir bebek öldürdü... Bir annenin intikamını çok ağırdır. Hem de çok çok ağır." Yeğeni sakin kalmaya çalışarak yavaşça ve sert bir tonda masaya vurdu. "Bunun cezası ağabeyimi öldürmek değildi. Hapishaneye de tıkabilirlerdi! Benim gibi o da hapse girebilirdi. O zaman şimdi hayatta olurdu."

 

"Bırak artık. Kadının yaşamak için hiçbir sebebi kalmadı. Ölüme kendi elleriyle gider. Eğer sen onu öldürürsen sana minnettar olur anca."

 

"Kocasını ve kızını bulduktan sonra mı?" Dedi alayla sırıtarak. Devran hanım yeğenine dehşetle bakmaya başladı bu sefer. "Ne, nasıl olur? Sen ne dediğinin farkında mısın!"

 

Yeğeni sinirle gülerek devam etti. "Senin olaydan haberin yok. Savaş Efeoğlu ölmemiş, onu amcası kurtarmış. Öldürdüğü bebek de onun öz kızı değilmiş."

 

"Ne! Ne dediğinin kulakların duyuyor mu? Bu kadar tesadüf..."

 

"Olmaz değil mi? Ama oldu. Kızı da kocası yanında."

 

"Bütün bunlar gerçek değil. Delirmişsin sen!"

 

"Belçika'dan Türkiye'ye gelmeden önce yeterince araştırmamı yaptım hala. Artık ödeşme vakti."

 

"Yapma, oğlum bak seni öldürürler." Yeğeni hızla ayağa kalkarak halasına son kez sarılarak derin bir nefes aldı. "Üzgünüm ama o kadın ağabeyime yaptığının bedelini ödemek zorunda."

 

Devran hanım endişeyle yeğeninden uzaklaşarak yanaklarını avuçladı. "Yapma oğul. Bak bu ailemden bir tek sen kaldın. Sen dur. Ben alacağım intikamı. Sen git. Buradan, Türkiyeden çek git. Dön Belçikaya! Allah'ını seversen git. Ben burdan çıktıktan sonra intikamımı alacağım san söz veriyorum. Git! Git buradan! Onun çevresi artık çok geniş. Lütfen git. Yapma." Donukça yüzüne bakarak konuşmaya devam etti. "Üzgünüm, ama ben bunun için geldim ve birileri bunun bedelini ödeyecek."

 

"Benim gibi konuşuyorsun. Yapma oğlum ben çok şey kaybettim. Sen de bunu yapma."

 

"Üzgünüm hala." Dedi halası ağlamaya başlarken "Benim kaybedecek hiçbir şeyim yok." Diyerek halasından uzaklaşıp kapıya vurdu. Devran hanım ise çaresizce kolunu tutup durdurmaya çalışıyordu. "Hayır. Oğlum hayır. Seni orada öldürecekler. Yapma! etme Allah'ını seversen. Etme!"

 

Halasının kolundan tutarak hızla ona dönerek "Adamlarım seni çıkartmak için hazırlıklara başladı. O zamana kadar başını belaya sokma. Buradan git."

 

"Hayır." Diye haykırarak onu engellemeye çalıştı fakat polislerin onu tutmasıyla bir adım dahi ileri gidemedi.

 

Rıfat Karasol ise arkasına bakmadan çekip gitti. Devran hanım ise. Ardından çaresizce bakakalmıştı sadece.

 

.....

 

Doktorun son rutin kontrolünden sonra sonuçlar için biraz daha bekledik. Dışarda annemler ve Reha ağabey kalmıştı. Ben ise Savaş ile beraber sonuçları bekliyorduk. Fakat kolumdaki serumun etkisinden olsa gerek uykum gelmeye başlamıştı. Yavaş yavaş gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım.

 

Uzun bir süre uykuya daldıktan sonra dışarda sevinç çığlıkları yükselmeye başladı birden. Ürkerek yerimden hafif zıplarken, Savaş şst diyerek sessiz olmalarını istiyordu. "Savaş, ne oldu?" Diye soru sorarken Savaş heyecanla bana dönerek yanıma geldi ve elimi tutarak uzunca öptü. "Güzelim." Gülümseyerek "Sıralama konusunda biraz terslik olacak ama bir sürprizim var sana."

 

"Ne oldu?" Dedim endişeyle. "Tebrik ederim Peri kızı. Yine anne oluyorsun." İşte o an ağzım açık olduğum yerde kalakaldım. "Sen...sen ciddi misin?" Dedim hayretle. Ağlasam mı gülsem mi şaşırmıştım. Heyecanla boynuna sarılarak mutluluktan ağlamaya başladım. "Bir bebeğimiz daha mı olacak? Alya, Alya kıskanmaz umarım." Dedim göz yaşlarımı silerken. Her şeyi bir an da düşünmeye başlamıştım adeta. Savaş ise bu halime gülerek yanaklarımı sevdi. "Tek endişemiz bu olsun. yeter ki mutlu huzurlu bir şekilde dünyaya gelsin. "

 

"İnşallah." dedim iç çekerek. Artık başka bir problem olmaması için dua ediyorum ister istemez. bu son olsun. bu artık bitsin. gerçekten bitsin.

 

"Sana bir sürprizimiz daha var. " dedi bu sefer Reha'ya bakarken. "Ne oldu. kötü bir şey yok değil mi?" Diye sormaya başladım. Savaş sessiz bir şekilde bakarken "Ne oldu korkutma beni?" dedim endişeyle. "Yok korkma kötü bir şey yok?"

 

"O halde ne oldu?" Dediğimde Savaş karnımı severek derin bir nefes aldı. sonra da gülümseyerek "Sana bir hikaye anlatacağım." Dedi huzurla. Ben de hayretle "Anlat bakalım." dedim gülümseyerek. "Bir kız varmış. o kız yıllarca anne babası olduğunu zannettiği bir aile ile yaşıyormuş." kaşlarımı çatarken ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. "Sonra bir gün bu kız gerçek anne babasının başka biri olduğunu öğrenmiş. çok ağlamış, çok üzülmüş ve sonuda yaralarını bebeğiyle ve eşiyle sarmaya çalışmış." ister istemez gözümden yaş süzüldü. geçmişim gözlerimin önünden geçti adeta. "Sonra onları da kaybetmiş. beş yıl...beş yıl boyunca bunun acısını çekmiş." gözlerimdeki yaşları silmeye çalışırken ne olduğunu anlamaya çalıştım. bir şey çıkacaktı ama ne? "Sonra bir gün eşi tekrar karşısına çıktı ama ne eşi, ne de kendisi birbirinin kim olduğunun farkında değildi." Hüzünle gülümseyerek elini tuttum. o da elimi öperek devam etti. "Sonra eşinin o olduğunu öğrendi ve ardından kızını da buldu. Kızını eşiyle beraber kötü adamlara karşı kurtarak yuvasına geri getirdi ve ailesi tamamlandı." Yine huzurla gülümseyerek "Çok şükür." dedim. o da bu cevabıma gülümseyerek devam etti. "Sonra yine bir bebeği olduğunu öğrendi." diyerek karnıma dokundu. "biraz meşakkatli bir yoldan öğrendik ama olsun." huzurla gülümseyerek gözlerimin yaşını silerek karnıma dokundum. o da diğer elini elime yaslayarak derin bir nefes aldı. "Sonra Rabbim bu mutluluk az biraz daha mutlu edeyim demiş her halde."

 

"Ne demek istiyorsun? başka ne var." merakla gözlerinin içine bakarken huzurla gülümseyerek devam etti. "Meğer bu kızın babası yıllarca komadaymış ve bir gün ansızın uyanmış ve kızına aramaya koyulmuş. onu o kadar çok özlüyordu ki her gün onu bulmak için çırpınıyordu." Savaş'ın bu cümlesi kalbime birden ok gibi saplanmıştı. heyecandan ve şaşkınlıktan Savaşa bakarken "Ne?" dedim hayretle. "Nasıl yani? Hayır. Bu mümkün değil. bu...bu mümkün değil."

 

"Mümkün Peri kızı. bu hayatta her şey mümkün." ağzım açık hayretle bakkarken ağlamaya başladım. "Ne olur bana şaka yapma. ben inanırım. ben çaresizlikten her şeye inanırım. "

 

"Hayır peri kızı yalan değil. bu konuda sana şaka yapamam. bunu asla yapmam sana."

 

"Sen nereden öğrendin? Nasıl oldu bu yani..." hemen yerinde durmayan ellerimi tutatarak sakinleştirmeye çalıştı. "Şşşt. sakin ol güzelim. sakin. önce derin bir nefes al." dedi sakin bir halde. "İnanmıyorum. bu bir rüya o zaman. ben rüya görüyorum. ben hala uyanmadım değil mi? bu gerçek değil. bu gerçek değil."

 

"Gerçek peri kızı. bu sefer gerçek." ona hüzünle bakakalmıştım. gözümden yaşlar süzülüyordu ama ağlayamıyordum. bu imkansız bu imkansız. "Sana mezarının boş olduğunu söylediler değil mi? sırf o mezarında rahat uyuyabilsin diye. "

 

"Evet." dedim tereddütlü bir şekilde. "İşte o yalandı. onu İsviçre de bir hastaneye yerleştirmişler. neredeyse yirmi yıl orada komadaydı."

 

"Bu...bu nasıl..." cümlemi bitiremeden kapının eşiğindeki Reha ağabey söze devam etti. "Sonra Hazar bir yıl daha kalmış orada ve bana bir mektup geldi. isimsiz bir mektuptu. baban adına gelmişti. ilk başta aklımı kaybetmiş gibi oldum ama gerçeği öğrenmek için kendimi toparlayarak günler sonra ilk uçak ile o hastaneye gittim. meğer dedem onu orada tutuyormuş ve onu bizden saklamış."

 

"Peki şimdi nerede?" dedim korkuyla. hala yaşadığının şokunu yaşarken bir yandan da korku kalbimi bir zehir gibi kaplamıştı. "O...şu an burada ve sen hazırsan, karşına çıkmayı bekliyor."

 

"Hazırım." dedim endişeyle. biraz korkuyordum bütün bunlar ya rüyaydı ya da gerçekten güzel şeyler olmaya başlıyordu. "Ayağa kalkabilecek misin?" dedi durumumdan endişelenerek. "Hıhım. olur. " dedim kalkmaya başlayarak.O sırada Savaş da kolumdan tutarak bana yardımcı olmaya çalıştı. Reha ağabey de kapının eşiğine bakarak hazır dedi huzurla. Ne yani o burada mıydı? En başından beri yanı başımızda mıydı? Bu nasıl mümkün olur. Gördüğüm rüya gerçek miydi?

 

Kapının eşiğinde bir yüz belirdiğinde kalp atışım hızlanmaya başladı. Bu mümkün olabilir miydi? O gerçekten benim babam mıydı? Karşımda görünce dizlerim titremişti adeta. O muydu yoksa rüya mıydı?

 

"Baba..." dedim titreyen sesimle. "Bu...bu sen misin?" Dediğimde gülümseyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. ben ise hızlanan kalp atışımı kontrol etmeye çalıştım. Fakat o bana iyice yaklaşırken ben daha fazla ayakta kalamadım. Yavaş adımlarla ona doğru yürüyerek karşısında durdum. "Baba, bu sensin...sensin değil mi? Bu bir rüya değil...öyle değil mi?"

 

"Rüya değil güzel kızım." Diyerek usulca sarıldı. "Ben geldim artık. Artık yanındayım. Artık sizin yanınızdayım." Dedi huzurla.

Bana dokunduğunu hissettiğimde karşılık vererek hızla sarıldım. "Bunca zaman sonra neden. Neden..."

 

"Benim güzel kızım. Artık bitti. Bu çilemiz bitti. Seni çok özledim güzel kızım. Çok özledim." Dedi ağlamaklı bir sesle. Çocukluk anılarım gözlerimin önünden geçti. Onunla yaşadıklarımız, çektiğimiz acıların hepsi bir rüya gibi gözümün önünden geçti ama gerçekte. Hem de acı bir gerçek.

 

"Baba, baba bu yine bir rüya olmasın ne olur."

 

"Rüya değil. Artık bu bir rüya değil güzel kızım." Diyerek bana sarılmaya devam ederken, Beren ve annem de bize sarıldı. Heyecandan ne yapacağımı bilemedim. Ne tepki vereceğimi bilemedim. Bu bir rüya diye içimde öyle bir şüphe vardı ki. Belki de rüyaydı, belki de değildi. Ama her ne olursa olsun bu anı yaşayabildiğim kadar yaşamak istiyordum. Çaresizce ama bir o kadar umutla. Uyanacağımı bildiğim halde hasret gidermek istedim. Yine...

 

 

Bölüm : 21.12.2024 21:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...