@mavii_bulutt345
|
"Zaman bize çok acımasız davranmış gizli, oysaki biz bunların hiçbirini hak etmemiştik."
●On Yıl Önce●
Küçük kız, yaptığı kumdan kaleyle birlikte ayaklandı. Elini beline atıp bir adım geriye gitti ve kumdan kalesini izlemeye başladı.
Dün, istemeden de olsa Tuğkan'ın binbir emek ve ilgiyle yapmış olduğu kaleyi, attığı top ile parçalamıştı. Şimdi ise bu yaptığı kale ile ondan özür dileyecekti ve bu sayede de aralarını düzeltmiş olacaktı. Bunun verdiği hissiyatlarla gülümsedi ve rahatladı.
Ellerini, her zamanki gibi ceplerine koyan küçük çocuk, başını yere eğmiş, gözlerini yere dikmiş bir durumda Çağla'nın yanına gidiyordu. İçinde bir sıkıntı vardı, bir sorun hissediyordu.
"Hoş geldin!" diye bir kuş gibi cıvıl cıvıl konuşan kız, biraz gözlerini kıstı, Tuğkan onun sesi ile mavi gözlerini onun küçük ama tatlı bulduğu yüzüne çevirdi.
"Hoş buldum," diye mırıldanması, küçük kızın biraz moralini bozdu zira onun bu hallerini dün yaşadıkları olaya bağlıyor, bunun verdiği etki ile istemsede morali bozuluyordu.
"Hadi gel, bak sana ne göstereceğim," dedi onun kolunu tutup mavi gömleğinin kumaşını çekiştirirken ama Tuğkan bir milim bile yerinden hareket etmedi.
"Ya ama ne oluyor?!" dedi küçük kız isyan edercesine ve onun gömleğini sıkı sıkı birbirlerine kenetlediği küçük parmaklarından kurtardı. "Senin dün kumdan kaleni yıktım diye yenisini yapmıştım ama sen bakmıyorsun bile," sonlara doğru sesi ağlamaklı çıkarken başını eğdi, ardından dudaklarını sarkıttı. Kollarını göğsünün hemen alında topladı.
Şimdi, Tuğkan'ın içini bir korku kaplamıştı. Bu korkunun sebebi, sevdiği kızı üzdüğü içindi.
"Ben gidiyorum Çağla," dedi bir çırpıda. Yangından mal kaçırır gibi ona gideceğini söylemese büyük ihtimalle bir daha hiç söyleyemeyecek ve onunla vedalaşamadan buradan gitmiş olacaktı.
"Ne?!" diyen kız, yaklaşık bir dakika sonra yüksek sesle sordu. Anlaması için bir dakika geçmişti.
"Öyle işte, babamın işlerinden dolayı gitmek zorundayız." mırıldanircasına konuşan Tuğkan, Çağla'nın kahverengi gözlerine kenetlediği mavi gözleri sayesinde onun duygu değişimlerini fark ediyordu.
"Ya ama gitmeyin," dedi titreyen sesi ile. Annesini kaybetmişti, şimdi ise sevdiği çocukla ayrı şehirlerde olacak olmak, ona zulüm gibi geliyordu.
"Gitmek zorundayız, özür dilerim. " Ne için özür dilediğini bilmiyordu, belki de onun hayatından çıkacağı içindi ya da ona tam da aşık olduğunu, yaşları küçükte olsa masum ve saf duygularını itiraf edemediği içindi bu özrü, kendi de bilmiyordu.
"Ama ben geleceğim, söz veriyorum geleceğim." ses tonu canlılık kazanmıştı şimdi. İçindeki umut, yüzüne vurmuş, yüzü tıpkı bir ay kadar parlak olmuştu.
"İstemiyorum, " dedi Çağla çocukluk aklı ile. Eğer o giderse, bir daha geri gelmezdi ve şu an da sarf ettiği sözlerde onu avutmak içindi, böyle düşündüğü için hareketleri ve ona takındığı tavılar bir bıçak kadar keskindi.
"Ne?"
"Duydun işte, istemiyorum seni."
"Neden Çağla?"
"Bilmem, sen sadece benim için bir zorunluluktun." Tuğkan'ın kalp atışı hızlandı, şah damarından akıp giden kanın sıcaklığını hissedebiliyordu.
"Anlamadım?" dedi ama anlamıştı, hem de çok iyi bir şekilde anlamıştı ama kabullenemiyordu.
"Burada oynayabileceğim tek kişi sensin, tek kişi sen olmasaydın ben başkaları ile oynardım. Bu yüzden de sen benim için bir zorunluluktan başka bir şey değilsin!"
Çağla, arkasını döner dönmez ağlamaya başladı, hızlıca evlerine giderken bir yandan da mutluydu çünkü o burada olmayacaktı ve onun içinde görüşemeyecekti bu sayede de içindeki duyguları kendi elleriyle, can çekiştire çekiştire öldürmüş olacaktı.
Tuğkan, önündeki taşı ayağıyla sektirdi.
Yerdeki kaldırıma oturup, "Geri geleceğim sillage," dedi. Bir keresinde babasının annesine "sillage" dediğini duymuş ve babasına sorup anlamını öğrenmişti: "kokunun izi ya da sevdiğin biri gittikten sonra ardında bıraktığı koku."
Bu yüzden de Çağla bilmesede Tuğkan ona içinden böyle hitap ediyordu.
"Sana yemin ederim geri gelip kırılan küçük kalbini onaracağım ve aramızı düzeltip seni tekrar kendime aşık edeceğim!"
●●●●●
Halam, elindeki biletlere bakıp, "Bizim yerimiz şurası Çağla, " dediğinde cam kenarına yöneldim. Kulaklığımı kulaklarıma takıp rastgele bir şarkı açtım. Başımı cama yaslayıp gözlerimi kapattım.
Benim için bir devir kapanıyordu, her şey başladığı yerde, bir daha hiçbir zaman yaşanmamak üzere kapanmıştı.
İç çekip kucağımdaki çantayı düzelttim. yaklaşık beş dakika sonra, otobüs kalkarken, Tuğkan ile ilgili anılarımı da arkamda bırakmış oldum.
Zaman bize çok acımasız davranmış gizli, oysaki biz bunların hiçbirini hak etmemiştik.
|
0% |