@mavii_bulutt345
|
"Bastırılan her duygu elbet bir gün ortaya çıkıyordu."
Valizimi hazırlarken gelen mesaj sesine gözlerimi devirdim. Fransa'dan apar topar dönmüştük. Halama yüz yüze babamın öldüğünü söylemek istemiştim ama galiba telefonda da söyleseydim yine bana, "Hak eden hak ettiğini bulur, içtiği zıkkımlar yine onun hayatına mâl oldu," diyecekti.
Halama kızamıyordum ya da ona diyebileceğim tek bir sözüm dahi yoktu. Babam, içki için para almaya yanıma gelir beni hırpalardı ve bu sadece benimle de kalmamıştı. Halam da onun gazabına uğramıştı. Ne zaman onun adı geçse kolunda bulunan, onun sebep olduğu yara izinde parmaklarını gezdirir yüzünü bir perde misali karanlık bürürdü. Böyle bir abinin cenazesine gitmemeyi istemesi onun hakkıydı.
Çalan telefonum, sinirimin son noktasına gelmişti. "Ne var?" diyerek sertçe konuştum ve beni rahat bırakmasını istedim.
"Çok kibarsın (!) Ağzından bal damlıyor sillage(!)" gözlerimi devirdim. Benim tek gitmemi istemiyordu bir de onunla birlikte gitmemi istiyordu. Ben de onunla daha fazla baş başa kalmayı istemiyordum zira onun yanında olmak bende, pusulaya yönelen metal etkisi yapıyordu. Onun yanında olmak bütün dengemi altüst ediyordu.
"Neden aradın?" Neden aradığını sayamayacağım kadar mesajına yanıt vermediğim için olmasına yordum. Başka da araması için ortada bir sebep görmüyordum.
"Seni almak için bekliyorum, mesaj attım ama görmezlikten geldin," son cümlesi tatlılıkla söylense de alttan altta ona cevap vermediğim için bana laf sokuyordu.
Görmeyeceğini bilmemde omuzlarımı silkeledim. "Bakmaya değer görmeyince bakmadım. "
"Öyle mi?" gülse de sinirden kızaran yüzünü gözlerimin önüne getirebiliyordum. Madem bana söz verip bir daha beni bırakmayacağını söylemişti, koşullar neyi gerektiriyorsa yapmalıydı. Hem ben de böylece ona olan öfkemi böyle zararsızca, tamam ben de farkındayım onu üzdüğümü, ondan çıkartabilirdim.
Bastırılan her duygu elbet bir gün ortaya çıkıyordu bu yüzden de onunla yeni bir hayata adım atacak isem arkamda herhangi bir kırgınlık bırakmamalıydım. Bunun için de bu davranışlarım son derece doğru geliyordu bana.
"Geliyor musun gelmiyor musun sillage? Seni beklemekten ağaç oldum burada," pencereye doğru yürüdüm. Arabasının koputuna yaslanmış kot pantolonun cebine elini sokmuştu. Onu ilk defa resmiyetten uzak, bir tişört ve pantalon ile görüyordum.
Başını kaldırıp benimle göz göze geldi. Evim apartmanın ikinci katında bulunuyordu, bu yüzden başını kaldırmak zorunda kaldı. Ayak seslerimi duyduğunu düşündüm.
"Gelmiyorum," dedim kesin bir dille. "İyi sen bilirsin," diyip hareketlenince bedenime bir panik duygusu nüfuz etti. Hem beni asla bırakmayacağını söylüyordu hem de en küçük şeyde bile beni bırakıyordu. Telefonu kapatıp sinirle perdeyi çektim. Ne bekliyordum ki benim kaprisimi mi çekecekti?
Önüme düşen perçemi geriye doğru savurdum. Valizimi fermuarını çektikten sonra çalan kapı ile kaşlarım çatıldı. Valizi yere indirip odamdan çıktım.
"Tuğkan, bu sen misin?! Ne kadar da büyümüşsün?!" diyen halamın sesi odama kadar geliyordu. Halam beni yolcu etmek için benim evimdeydi, Ece ile eniştem gelmemişti.
"Merhaba, Meral Teyze," diyen Tuğkan sesinden mutlu olduğunu bana ulaştırıyordu. Daha fazla odamın kapısının önünde dikilmemek için dış kapıya yöneldim.
Halam, Tuğkan'a sarılıyordu. "Ay seni gördüğümde on yaşında felandın. Şimdi ise bir delikanlı olmuşsun," diyen halama cevaben, "Öyle oldu," diye mahçupça konuştu Tuğkan. Bakışları halamın omzundan beni buldu ve sırıttı. Demek ki, beni ikna etmekle uğraşmayarak direkt olarak halama topu atmıştı. Bana doğru imalı imalı sırıtırken halam da bana döndü.
"Çağla, hazırlandın mı?" dedikten sonra cevap beklemeden Tuğkan'a döndü. "Ay heyecandan seni kapıda unuttum! Geç içeri," Tuğkan içeri geçip ona terlik uzatırken bana göz ucuyla baktı, "Tuğkan'ı hatırladın mı? Mahalleden arkadaşındı." onaylarcasına mırıldandım. Ben önden onlar arkadan salona girdik.
Tuğkan tekli koltuğa geçip otururken ben de halamın yanına ondan en uzak köşeye oturdum. Salonda bir sessizlik olurken, "Annenler nasıl?" diyen halam sayesinde bir sohbet havası oluştu.
Yaklaşık on dakika sonra Tuğkan bir yandan halamın yaptığı baklavayı yiyor, halam sabahın köründe ben geleceğim diye kalkıp tepsi tepsi yiyecek yapmıştı, bir yandan da çayını yudumluyordu.
Çayı sehpaya koyarken, "Ya," dedi ve baklavadan bir dilim daha attı ağzına, "Bizim sümüklü Ceyda gidip kocaya mı kaçmış?" kocaman açtığı gözleriyle halama bakıyordu. Şaşırdığını anlamamak gibi bir durum söz konusu bile olamazdı.
"Öyle vallahi," diyen halam çayından bir yudum aldı ve sonra birden, "Sahi, Tuğkan sen neden gelmiştin?" diye sorunca sinirden ağlayasım geldi. On dakika olsa da bana bir ömür gibi gelen dedikodularının ardından halam nihayet bunu akıl edebilmişti.
Tuğkan göz ucuyla bana baktı, "Çağla size söylemedi mi?" diye sorunca, halam tuhaf tuhaf ona baktı. "Yo," dedi "o" harfini uzatarak. Bu sözünün altında uykuda olan bir aslan havası sezdim. Tahmin ettiğim gibi onunla gideceğimi halama söyleyeckti.
"Çağla ile babasının cenazesine gideceğiz, onu böyle bir günde yanlız bırakmak istemedim." Halam, oğlu sanki okul birincisi olmuş gibi ya da mezun olmuş gibi gururla ona baktı. "Çok güzel düşünmüşsün," dedikten sonra duraksadı ve surat ifadesi değişti.
"Bir dakika bir dakika, sen bunu nerden biliyorsun? Biz bunu konuşmadık." heyecanla cümlesine ekleme yaptı, "Yoksa siz konuşuyor muydunuz!?" konu istemediğim kadar kötü bir yere gidiyordu.
Bu zamana kadar halamdan en ufak bir hareketimi dahi saklamamıştım ama Tuğkan ile mesajlaşmam ve ondan sonra onun hakkında hayatımda oluşan her olayı ondan saklamıştım. Aslında saklamak istememiştim ama onunla nasıl konuşacağımı bilemediğim için bunu saklamak durumunda kalmıştım ama hiçbir gerçek suyun altında saklanamazdı. Şimdi ise gerçekleri attığım göl yavaş yavaş suyunu çekerek kuruyor, benim sakladığım gerçekleri gün yüzüne çıkarıyordu.
"Çağla bunu size anlatmadı mı?" telefonda onunla konuşurken sözlerimle biraz canını acıtmış olmalıydı zira şu an benim köşeye sıkıştırmış olmaktan nedne bu kadar keyif aldığını bilmiyordum.
"Hayır," diyen halam bana imayla baktı. Omzumu sikeledim. Madem Tuğkan Bey bu kadar açık sözlüydü, neler olduğunu kendisi de açıklayabilirdi.
"Çağla benim yönettiğim şirkette çalışıyor, benimle birlikte de yurt dışına çıkmıştı. O zaman babasının öldüğünü öğrendiğinde yanındaydım ve onu yalnız bırakmak istemedim."
"Anlıyorum," diyen halam sakince konuştu. "Al şunları da mutfağa götürelim Çağla," diyen halam bana beni öldürmek istercesine baktıktan sonra Tuğkan'ın önündeki bardak ve tabağı gösterdi.
El mecbur onun önündekileri alırken bana sırıtıyordu. Halamın salondan çıktığından emin olup ona doğru eğildim. "Seni geberteceğim!" dedim ama onda bir etki yaratmadı bu sözlerim. Sırtına kırlent koyarken, "Kime ne olacağı belli sillage, sana halan ile konuşurken bol şans dilerim," dediğinde kafasına elimdekileri geçirmek istedim ama sakin kalmalıydım.
Madem Tuğkan Bey benimle uğraşmak istiyordu, ben de onunla seve seve uğraşırdım.
|
0% |