@mavperikal
|
(39) Derin Deney
Cassowary kuşunu duyunca sınıfta oluşan gergin sessizlik havaya kıvılcımlar bıraktı.
"Bu kuşun nesli tükenme tehlikesi geçirdiği için özel koruma alanlarında bulunmuyor mu Profesör Ethan?" Yan tarafımdaki gülde oturan çocuğun teki -mavi korsesine bakılırsa hava grubundaydı- mantıklı bir soru sormuş gibiydi.
"Evet ama hala dışarıda bir yerlerde sürüden bağımsız kuşlar var."
"Hayvan severler olarak canlıları bir deney olarak kullanamayız Profesör."
Gözlüğünün ucundan kaşları çatılmış bir şekilde bakan profesör "Onların hayatlarına müdahale etmiyoruz elbette. Bilime şifa vermeye ikna etmeye çalışıyoruz," dedi.
"İkna yollarınızın şüpheli olduğuna eminim." Çocuğun umursamaz ve ısrarcı bakışlarına kitabın kapağını sertçe kapatarak cevap verdi.
"İnsanların hayatları da önemlidir çocuk. Kimseye bir şey olmayacaksa karşılıklı alışverişin bir mahsuru bulunmaz. Doğuştan göremeyen gözler, duymayan kulaklar, rahmi olmayan kadınlar, yürüyemeyen bacaklar var. Birazcık empati yaparsanız bulduğunuz ufacık şansı değerlendirmek isterdiniz. Ne kadar tehlikeli olsa da."
Kuşa bir zararı olmadığı gerçekse eğer bu durumun kullanılması hastaların lehine olurdu.
"Peki dört elementin hiçbir şekilde etkileyemediği kuşu nasıl yakalamayı düşünüyorsunuz?" Soru başka bir kızdan gelmişti. Dört element etkilemiyorsa büyü de işe yaramıyor muydu yani?
"Tuzak kurmayı denediniz mi?" Sessizliğin ardından soruyu ansızın soranın ben olduğumu anladım. Minik yuvarlak gözlükleriyle beni seçmek ister gibi burnunu havaya kaldırdı.
"Ne gibi bir tuzaktan bahsediyorsunuz Bayan Harvey?"
"Affedersiniz, bu kuş hakkında bildiklerim sınırlı sanırım."
"Bu kuşun tekmesi öldürücü boyutlara ulaşabiliyor, pençeleri sayesinde avını yakaladığı gibi kurtulmasının şansı yok. Yavruları ve kendini savunmaya gelince şiddete meyilli oluyor. Rengi genelde safir mavisi olur ama yavruyken değil. Ebatları ise yavru ejderhalar kadar büyüktür. Kuş denildiğine bakma kanatları uçması için elverişli değil."
"Deve kuşu gibi yani," diye mırıldandım kendi kendime. " Yeraltına tuzak kurmayı hiç denemediniz mi? Yani derin bir çukur kazılır, içine ağ atılır, üzeri kapatılır ve kuş geldiğinde fark etmeyip içine düşer. Sonra onu ağın diğer ucu sayesinde kimse zarar görmeden yakalarız. Büyü etki etmiyorsa, biraz bayıltmakta kimseye zarar gelmez. Operasyon tamamlandıktan sonra yine doğaya salınır ve biz de bahsettiğiniz şifayı almış oluruz." Sesli düşüncemi öylesine bir rahatlıkla dile getirirken herkesin başının bana dönmesini beklemiyordum.
"Evet, ilginç, basit ama etkili bir yöntem gibi gözüküyor."
Ah, büyüye bu kadar alışmış olmaları düz mantığı arka plana atıyordu. Ayı kapanlarından bahsetmemiştim neyse ki. Bakışlardan rahatsız olunca kızıl tutamlarımı kulağımın arkasına yerleştirdim. Daha sonra ise Olivia'nın değişik bir ağaçtan yapılmış kalemiyle ilgilendim. Biraz da diğer malzemeler üzerine konuşunca beklediğim vakit nihayet geldi. "Tanrım açlıktan midem sırtıma yapışmak üzere."
"Aslında bugün başka ders yok direkt eve geçebilirsin," dediğinde itiraz ve hayal kırıklığı dolu bakışlarımı ona yolladım. "Tamam, yemekhanede her zaman taze yemek bulunur. Hey, baksana... malikanede durumlar nasıl?"
"Korkunç."
"Tek kelimeyle diyorsun ha?" deyip kıkırdayarak koluma girdi ve birlikte yemekhaneye doğru yola çıktık. Akademi oldukça büyük ve geniş olduğu için dolambaçlı yolları git git bitmiyordu. Masaların üzerindeki metal kapakları tek tek açarak neler yiyebileceğime şöyle bir baktım. Pane harcına bulanmış tavuk butlarını görünce dünyalar benim oldu. Yemekhanede birçok göz dönüp bana baksa da aldırış etmedim, neticede hamile bir kadındım ve yediklerim kimseyi alakadar etmezdi.
"Eskiden yemekhanede çok bulunmazdın bu yüzden bakıyorlar," diye açıklamaya giren zeytin gözlü kıza baktım. "Yani ne yediğinle alakası yok, sen mideni doldurmaya bak."
"Kesinlikle öyle yapacağım," dedikten sonra kenardan çatal bıçak aldım ve tabağımı doldurmaya başladım. "Şu pirincin içinde neler olduğunu sayar mısın tam göremiyorum da?"
"Mısır patlağı ve soya fasulyesi var, sanırım birazda fıstık içi."
"Hmm pilavı katletmişler yani? Yine de biraz denemek istiyorum çünkü bu meret bir tek onunla iyi gider." Tabağıma -denemek istiyorum deyip- tepeleme doldurduktan sonra hızla yemeye devam ettim. Evde olsam elime aldığım gibi kemireceğim tavukları burada bıçakla kesmek zorunda kalmak işkence gibiydi. Yine de Valeri'nin itibarını zedelemek istemezdim.
Malikanede aç kalırım korkusuyla karnımı tıka basa doldurup üzerine bir de tatlı yediğimde karnımda minik bir hareketlenme hissettim. Bu çocuk tatlıya bayılıyordu. Keyfe gelip karnımı okşamaya başladım ve annesinin sesini tanısın diye ara ara yaptığım konuşmalardan yaptım.
Olivia ile ayrıldıktan sonra gergin bir şekilde tek başıma yürüdüm. "Sana masal anlatayım ister misin bebek? Sanki bugün biraz daha büyüdün öyle değil mi? Karnımın şişkinliğini nasıl da sana atıyorum ama. Babaannen olacak cadı ne seni doyurmama izin veriyor ne kendimi... bundan sonra böyle yapalım." Yürürken belime giren ağrıyla olduğum yerde kaldım. Bu da neydi şimdi, çok mu yürümüştüm?
Bir taşın üzerinde oturup dinlenirken Keşke ben de akademinin yatakhanesinde kalsaydım diye düşündüm. Tüm sorunlar çözülür müydü sahiden? Ya da daha az strese sahip olur muydum? Yaşadığım hangi an normaldi de oturup bunu düşünecek kıvama gelmiştim? Kendi kendime sınavları için dert eden bir öğrenciyken şimdi büyülü sınavlar için endişelenmem- hassiktir büyülü sınav oluyor muydu gerçekten? Zihnimde belirsiz bir soru işareti döndüğünde Greinner'ın attığı o koca kahkahayı duydum. Gözlerimi devirip yerimden kalktığımda istemsizce gülümsedim. İyi, en azından birileri eğleniyordu.
Büyük demir kapının önünde durduğumda önümde bir ışık belirip kayboldu ve tık sesiyle kapı kendi kendine açılmaya başladı. Derin bir nefes alarak içeri girdim, girer girmez de doğru odama koştum. Malikaneye özel saray giysileri giymeden yemeğe inmemiz hoş karşılanmıyordu.
Adının dupion olduğunu öğrendiğim bir kumaşla özel tasarım olan elbiselerden birini giyerken Ella yardımıma koşmuştu. "Çok yorgun gözüküyorsunuz Valeri?"
"Tükenmek üzere olan bir sigara gibi hissediyorum Ella?"
"Tanrılar aşkına yoksa kötü alışkanlıklara mı başladınız?" Elini kalbine koyup endişeli gözlerle bana bakınca bu tavrın yersiz olduğunu düşündüm.
"Elbette başlamadım Ella, hislerimi anlatmak için kelimeleri kullandım sadece, siz böyle yapmıyor musunuz?"
Bıkkınca sorduğum soru utandırır gibi allanmasını sağladı yanaklarının. "Haklısınız efendim. Ben, bebek var diye panik oldum... bağışlayın."
"Tamam tamam, sorun yok."
Asma yaprağına döktüğü ferahlatıcı -tonik olduğunu düşündüğüm- bir şişeyi alıp koklamamak için kendimi zor tuttum. Gözlerimin üzerini bilmediğim yapraklarla kapatıp sakinleşmemi sağlarken vücudumu ovduğu süngerle bir parça kendime gelmemi sağladı.
"Bugün biraz belim ağrıdı Ella, hamileliğin yan etkileri mi dersin?"
"Olabilir efendim, yemekten sonra kendinizi kocanızın maharetli parmaklarına bırakın derim. Eskiden bundan çok söz ederdiniz, elleri size iyi geliyor olmalı," dediğinde sustum ve bir daha konuşmadım. Karısı olduğumu yüzüne haykırdığım yetmezmiş gibi bir de masaj isteyecektim ha, peh!
Hazırlanıp odadan çıktığımda merdivenin başında tam takım bir vaziyette beni bekleyen Alex'i gördüm. Yanında sohbet ettiği kardeşi ve diğer tarafta çalışan diğer yardımcılar vardı. Gözlerimin içine bakıp "Aşkım," dedikten sonra hafif bir baş selamıyla birlikte elimi alıp dudaklarına götürdü. "Nefes kesici gözüküyorsun, siyahın üzerinde bu kadar asil durduğunu unutmuşum."
Yanaklarım anında kızarıp sızlamaya başlarken bunun nereden çıktığını düşündüm. Kardeşi burada diye şov mu yapıyordu? "Teşekkür ederim çok naziksin," dediğimde elimi hiç bırakmadan koluna doladı ve birlikte merdivenleri öyle indik.
Kısa sarı saçlı ve kahverengi kocaman gözleri olan büyük kız kardeşi Violet bana gülümsedikten sonra hiç beklemediğim o soruyu sordu. "Bugün alevli bir hançer vakası yaşanmış Valeri, ne düşünüyorsun?" |
0% |