@mavperikal
|
(58) Göz Doğumu
Valeri Harvey
O gün aynaya baktığımda kendi gözlerimde gördüğüm geleceğim ölümdü. Bebeğimi doğurduktan bir süre sonra daha ona doyamadan ölüyordum ama bu sıradan bir ölüm değildi ve oldukça karışıktı. Ölüm anında ruhun kurtulması gerekirken en büyük zararı ruhum alacaktı. Bu hayattan bu kadar kısa süre içinde daha tadını bile çıkaramadan ayrılmak istemediğim için gece gündüz araştırma yapmıştım. Yaşayan bir ölüye dönüşmeye de hiç niyetim yoktu. Özel gücümün geçmiş ve gelecekten haber vermesi bunu değiştirmem istendiğini açıklardı. Sadece kendi geçmişim değil bir başkasının geçmişi hakkında da bilgi alabiliyordum. bu yüzden tutmam gereken milyonlarca sırrım vardı.
Yeteneğimi geliştirmem uzun yıllarımı aldı ama onu nasıl kullanabildiğimi keşfedince artık önümde hiçbir kapı kilitli kalmadı. Yapmak istediğim şeyleri önce en küçük sonra da en karanlık sırlara erişip yapabiliyordum ancak bunu her zaman kullanmak tehlikeli olurdu. Genelde rastgele bir şekilde duyulabilecek bilgilerle işimi görürdüm.
Bu yüzden o aptal Scarlett benden bir süre uzak durmuştu. Kocamda gözü önceden beri varsa bunu benimle evlenmeden önce halletmeli ve yerime o geçmeliydi. Ancak her şey olup bittikten sonra yerimi almaya çalışması küstahça bir hareketti. Alex'e aşık değildim, henüz. Ancak artık kocam ve bebeğimin babasıydı, onu tanıdıkça ondan hoşlanıyordum ve aile yapı taşımı kimsenin bozmasına izin veremezdim. O güçlü, kendinden emin, sohbeti tatlı, ilgili ve ne yaptığını bilen bir adamdı. Evliliğimizi mutlulukla ve feci bir rahatlamayla taçlandırdığı her gecemizde ona biraz daha alışıyordum. Sevmediğim tek şey geceleri uykumdan uyandırılmaktı...
Alex son zamanlarda ejderhasıyla çalışmalara katıldığından geceleri uzun süren yalnızlığımı Harvey ailesinin kütüphanesinde araştırma yaparak geçiriyordum. Geleceği görüp ölümümü beklemek yerine bunun önüne nasıl geçeceğimi bulmak inanılmaz heyecanlı geliyordu. Hatta öyle ki uzun süredir bedenimde böyle bir heyecan gezmemişti. Korku, kaos ve merak zihnimi ele geçiriyordu. Kütüphanenin özel bölümünde gözüken kitabı almak için James'ten yardım istemiştim. Beni pek sevmediği ve sohbet etmekten hoşlanmadığı için 'özel bir araştırma ödevim olduğunu' söylemem ikna edici olmuş ve kendi parmak iziyle o kitapları bana vermişti.
Harvey ailesinin kütüphanesindeki özel bölüme yalnızca gerçek Harvey'ler erişebilirdi. Bebeğim büyüdüğü zaman Harvey kanına sahip olduğu için burayı açabilir ama ben açamazdım. İşte bu çok rezil bir dışlanmaydı. Soy isimlerini geçirip özelliklerini saklamaları yüzünden Layla ve Vernon Harvey'e içimde biraz kin biriktiriyordum. Bu geleneği büyük büyük babaları oluşturmuş ve onlar da devam ettirmişti.
Kitabı açtığımda bunu neden yaptıklarını da anladım. Dehşet içinde okuduğum her satır bir sonrakini okumam için beni davet ediyordu. İgnislerin bazı sırlarını, bazı büyü kalkanları için nelerin feda edilmesi gerektiğini, Basillan'ın en güçlü bölgesinin neden kuzeyde bulunan Vatov olduğunu anlamıştım.
Yıllar önce biz daha hayatta değilken hatta anne ve babamızın neslinden bile önce bir savaş çıkmıştı. Bu kanlı savaşta ölen ve öldürülen binlerce insan vardı. o gün Basillan'ın yalnızca kuzey, güney, doğu ve batıdan ibaret olmadığını anladığım gündü. Basillan zaten o kadar büyük ve geniş bir araziydi ki daha önce bir başka yerin varlığına ihtiyaç duymamıştık. Tarih derslerinden bundan hiç bahsedilmemişti. Bir tane haritamız vardı ve hep onun üzerinden öğrenirdik.
Bu savaşta toprağı kan ile mühürlemişlerdi. Toprağı o kadar kızdırmışlardı ki yıllarca tohum çıkmamıştı. Neredeyse kıtlık gelip çatacakken başka yollar aramaya çalışmış ve sonuç olarak bunu bulmuşlardı. Ancak yeteri kadar detay öğrenememiştim.
Hayatımın değişimi bir başka kitaba geçince yaşandı. Derisi tuhaf ve dumanlı duran bu kitap ben karanlığım diye bağırmasına rağmen açtım. Açtığım an dumanlar elime yayıldı, sayfalar arasında dönen büyük, yuvarlak canlı ve gerçek gözler ellerime doğru yuvarlanırken tiksindim. Zaten hamileyken mide bulantım kaçınılmaz olmuştu.
O kadar korkmuştum ki o kitaptan, sanki gözler birleşip devasa bir boyuta dönecek ve oluşan sivri dişleriyle birlikte beni yiyecek gibi hissettim. Bu yüzden sonunu düşünmeden ateş gücümü yoğun bir şekilde kullanıp elime yapışan sayfasını bile değiştiremediğim kitabı yaktım. Gözler yanarken duyduğum çığlıkların alt kata ulaşmasından ve beni orada yakalayacak olmalarından da korkmuştum.
Kitap elimde alevler içinde yanarken bir göz yuvasından çıkmış ve yere atlayarak kurtulmuştu. Elimi kül olan sayfalardan çekemediğim için onu alıp yakamadım ve büyük yuvarlak göz tozlu zeminde yuvarlanıp kayboldu. Kitabı kül etsem bile ondan kurtulamamıştım. Kitap yok olduğunda dumanların arasından tıpkı kapağındaki gibi siyah toz bulutu çıktı ve kayboldu sandığım köşedeki gözün içine girdi. Göz artık daha büyüktü, üstelik çevresi dumanla kaplanmıştı. Farkında olmadan belki de kitaptaki ruhlardan birini serbest bırakmıştım.
O kitabın ruhu değil şeytandı. Kaçıp kütüphaneyi kilitledikten sonra yanımda olmasa da bana duvarların ardından fısıltısını göndermiş ve zihnimi çelmişti. O kadar makul şeyler söylüyordu ve ben de ölmek istemiyordum ki onun adımlarını takip etmiştim. Bu yüzden bulunması zor olan tüm maddeleri geceleri evden gizlice kaçıp tamamlamış ve sonunda o ormana girmiştim. Her şey çocuğum ve kocamla güzel yıllar geçirmek içindi.
Ejderhamı onunla vedalaşmak için çağırmış ama bir gerekçe bildirmemiştim. Sırrımı saklayacağına güvenerek tüm işlemleri yerine getirdim. Göz bana, ruhumu bedenimden ayırırsam ona bir zarar gelmeyeceğine dair garanti vermişti. Bu süre zarfında ise bedenimin hala hayatta olacağından haberim vardı. Konu benim ruhumdu, ölüm anımı zihnimde defalarca ama defalarca dolandırmıştım. Konu benim delirecek ve içi boşalacak olan ruhumdu.
Toprağa kanımı akıttığımda galen taşı ışıldadı ama göz, taşla birleşen koyu gri dumanını gönderince zehirlenen toprak buna elbet tepki vermişti. Canım o kadar yanmıştı ama çığlıklarım bile bir süre sonra susup içime akmıştı. Tüm işlemler bitene kadar acı içinde kıvranmıştım, bu korktuğum doğum sancısının milyonlarca kat üzeriydi.
Şeytan ruhumu koruyacak ve bedenimle ilgilenecekti. Ancak sonrasında beni her zaman koruduğunu bildiğim ejderham Greinner toprağa gözyaşını akıttı ve büyünün bir kısmını kendine çevirdi. Bir ejderhanın gözyaşı inanılmaz derecede önemli ve büyük bir güçtü. Bedenimin koruması artık şeytanda değil onun elindeydi. Ancak şeytan, Greinner'ın yerime birini geçirip bedenimi kontrol altına aldığını açıkladığında öfkelenmiştim. Şeytanın beni kontrol edip içimde olmayan ruhuma doğumdan sonra bir zarar gelmeyeceğini düşünürken bunun olmasıyla oyun dışı kalmıştım. Şeytan ise bundan hoşlanmıştı, işler onun için de bilinmeze ve tam şeytanca bir harekete doğru ilerliyordu. Konu ben olduğum için yerime geçecek kişinin ruhunun zarar görmeyeceğinden emindim, Greinner da bundan emin olmasa olaya müdahale etmezdi. Ancak bir başkası benim bedenimde, kocamın yatağındaydı ve benim çocuğumu taşıyordu. Çocuğuma zarar vermeyeceğine dair anlaşmamı mühürlemiştim fakat ruhumun delice kıskançlığını içimden atamıyordum.
Şimdi ise şeytanın ininde oradan oraya süzülen bir ruhtan ibarettim. Yerimi alan kişiyi hazmedemiyordum ama elimden bir şey de gelmiyordu. Yapmam gereken tek şey doğumun geçmesini beklemek ve sonrasında yeniden bedenimle ve ailemle buluşmaktı. Bir şartla; bedenim bebeğime hamileyken artık ruhum da şeytana hamileydi. Bu hamilelik rahmimde değil gözümde olacaktı. Aylar öncesinde korktuğum o gözün, gözümün yerini almasına izin vermiştim. Bu sayede dümdüz giderken arkamı görebilecek, Basillan'ı havadan seyredebilecek ve bilmediğim tüm detaylara hakim olacaktım. Çünkü şeytanın dumanı istediği yere süzülebiliyordu, onu ben serbest bırakmıştım, şimdi de benimle olacaktı. Artık
Basillan'a dönüşüm tek başıma olmayacak ve ben de bunun bütün getirilerin tadını çıkaracaktım. Son derece güçlü ve bilge olarak.
|
0% |