@mavperikal
|
(60) Tanrıça Hera'nın İzi
"Kabul ediyor musun Alex? Söz ver," diye sordum bitkin bir şekilde. Çok susamıştım ve başım feci şekilde ağrıyordu. Tanrım, bu seyahat bana pahalıya patlamıştı. Kısılan gözlerim ve acı çeken yüzüme baktıktan sonra duvarda garip bir yerde bulunan ejderha biblosuna bir büyü yaptı. Minik biblo önündeki sayılardan birine bir ateş püskürttü ve Ella saniyeler sonra yanımızdaydı. Vay canına bunu daha önce neden keşfetmemiştim? Sıfıra üflemişti, diğer aile üyeleri bir iki diye numaralandırılmıştı ama Ella sıfırdı. Hiçbir değerinin olmadığını bu şekilde belirtmeleri canımı sıktı. Ella çok şirin bir kızdı ve ailenin diğer üyeleri de ona çok iyi davranmıyordu.
"Ella, Valeri için bir Mateil getirir misin?"
Ella'nın bana bakan yüzü her şeye rağmen üzgün gibiydi ve koşarak odadan çıktı. Saniyeler sonra yeniden odaya geldiğinde kemik renginde porselen bir bardakla karşımdaydı. Kemik rengi? Dedesinin ebesinin lanet olası uyluk kemiklerinden falan bir şey içmek istemiyordum.
Alex'e bakınca hafifçe gülümsedi. "Sen çıkabilirsin Ella, teşekkür ederim."
"Geçmiş olsun alfam, Valeri," dedi ve başını hafifçe eğip odadan çıktı.
"Mateil de nedir?"
"Mate bitkisinin dallarından elde edilen yorgunluk giderici bir çay. Enerjini de dengeler aynı zamanda. Bardak ise kil ve kayalardan dövülerek yapılmış bir şey, içeceği daha etkili kılması için. Bazı çaylar farklı maddelere temas edince etkisini, vitaminini ve amacını tam olarak göstermiyor. Herhangi bir kemik tozu bulunmadığına eminim."
"Sana pek güvenemiyorum Alexander?" Kelimeler ağzımdan çıkar çıkmaz irkildim çünkü gördüğüm görüntüde sırf ona güvendiğim için uçurumdan denize atlamıştım.
"İç lütfen daha iyi hissedeceksin."
Tekrar düşünmeme izin vermeden içeceği hemen içtim. Yeşil çaya benzese de daha yağ gibi bir formu vardı. Bitirdikten sonra bardağı kenara koydum ve kendimi yatağın üzerine sırt üstü bıraktım. Bir süre sonra arkama geçti ve başıma masaj yapmaya başladı. Gözlerimi kapatıp yavaşça bedenimden geri çekilen ağrımın tamamen uzaklaşmasını bekledim.
Yatakta dönerken üzerimin açılmasıyla örtüyü tekrar kendime çektim ve huysuzca mırıldandım. Bir an sonra gözlerimi açtığımda ise pembe ışıkları yeniden tepede gördüm. Ya ben üç beş dakika falan uyumuştum ya da ertesi güne geçmiştik.
Pencerenin önündeki koltukta uyuklayan Alex'e bakınca ertesi güne geçtiğimizden emin oldum. Dün yaşadığım şey tüm enerjimi alıp götürmüştü benden. Karnımın guruldamasıyla eş zamanlı tıklanan kapının ardından Ella odaya girdi.
"Ella, aman Tanrım sen bir harikasın. O kadar acıkmıştım ki seni bile yiyebilirim."
"Afiyet olsun efendim. İstediğiniz başka bir şey yoksa?"
"Aslında var, otursana lütfen çevrede neler oluyor biraz konuşalım?"
Alex'e çekinerek baktı. Daha önceki oturma teklifimde neredeyse şaşkınlıktan donacaktı. "Aldırma, uykusu ağırdır. Son günlerde akademiye pek gidemiyorum neler oluyor?"
Karşımdaki tabureyi alıp oturdu. "Halk beklenen felaket yüzünden tedirgin. Akademiye bir süre daha gitmezseniz çok iyi olur Valeri. Pembe gökyüzü göründüğü gibi masum değildir."
"Kaç gün kaldı waps ayının bitmesine? Artık tarihi takip edemiyorum."
"On bir gün ama geçen ay çabuk bitmişti, mevsim döngüsünün bozulduğu konusunda hemfikirler o yüzden her an bitebilir. Bu arada dün arkadaşınız Olivia geldi ama uykudaydınız."
"Ah, benim zeytinim ne çok özledim onu." Gerçekten özlemiştim. Bir arkadaşa sarılmak kadar rahat ve huzurlu hissettiren bir şey yoktu. Olivia da benim kendi içimdeki kolum (alfa yardımcısına verilen ad) olmuştu.
"Ailenizin gelişi hastalıklardan dolayı ertelenmişti ve bu akşama alındı. Tekrar ertelemek büyük kabalık olacağından Bayan Harvey bir bildiri göndermedi."
Ah, şu konu! "Teşekkür ederim Ella. Evet saygısızlık olurdu onları çok özledim iyi olmuş. Kahvaltı için teşekkürler," dedikten sonra bana gülümsedi ve tepsiyi alıp çıktı.
"Ailen için endişeleniyor musun?"
"Sinsi bir tilki gibi oradan bizi mi dinliyordun Alex?"
"Uyandığım an konuşmanız bölünecek ve iştahın kaçacaktı. bu yüzden sen tabağını bitirene kadar numara yapmaya devam ettim."
"Ne düşünceli bir koca," diyerek onu alaya aldığımda gözleri devirerek yerinden kalktı. Banyoya girip çıktığında üzerini de değiştirmişti. "Evet, nerede kalmıştık? En son bana bir söz veriyordun?"
Aynanın karşısından bana dönüp öyle bir baktı ki bu bakışta muazzam bir gariplik vardı. "O kadar masumsun ki Lilium. Bunu zaten söylemeye hazırsın ama bir yerde içinde olduğun beden için uğraşıyor ve haksızlık etmemeye çalışıyorsun. Söz vermemin hiçbir hükmü olmamasına rağmen söz veriyorum dediğimde inanacak kadar çocuk ruhlusun."
"Bu kötü bir şeymiş gibi konuşuyorsun?"
"Benim yerime bir başkasıyla bu konumda olsaydın her şey çok daha farklı olurdu. Kandırılmaya açık bünyen sayesinde yapmak istemeyeceğin şeyleri yapmaya zorlanabilirdin."
"Evet, Alexander sen iyi bir adamsın. Sanırım burası teşekkür etmem gereken yer."
"Hayır teşekkür etmesi gereken biri varsa o da benim. Bebeğim bu masum ruhun içinde sakinlikle birlikte gelişip büyüyor. Senin yerinde bir başkası olsaydı Lilium, işte ben de farklı şeyler yapmak zorunda kalabilirdim. Para, şöhret, gizli sırlar, tehtih ve şantajlarla dolu belirsiz bir geleceğim olurdu."
Bunların hiçbiri aklımın ucundan bile geçmediği için kendimi şanslı saydım. Neyse ki öyle bir insan değildim ve halimden memnumdum.
"Yani bu anlatmayacağım demek mi oluyor?" Sonuca bir an önce gelmeliydi çünkü bu mesele önemliydi.
"Kahretsin elbette anlatacağım ama sadece söz vererek değil. Daha güvenilir olmak açısından eş yemini edeceğiz. Benden hiçbir zaman şüphe duymaman için." Masum dediği kalbim ondan zaten şüphe duymamıştı ama bunu onun duymasına gerek yoktu.
"Eş yemini de nedir?"
"Bileğindeki dövmeyi sorguladın mı hiç?" Gözlerim bileğimdeki dövmeye kayınca bunu neden sorgulamam gerektiğini anlamadım. Valeri'nin bedeninin her bir zerresini sorgulamama elbette ki gerek yoktu. Ben minik tavus kuşu tüyünün olduğu dövmeye bakarken Alex de kendi bileğini çevirdi.
"Bu bizim karı koca olduğumuzun kanıtı. Geldiğin yerde bunu nasıl gösteriyorlar bilmiyorum ama ben daha evlenmeden önce, evleneceğime dair bir dövme oluştu bileğimde, henüz eşim belli değilken Tanrıların bir mesajıydı bu."
Bileğindeki fazla büyük olmayan taç dövmesini gördüm. Ben bunu alfa olmasıyla bağdaştırmıştım ama sanırım büyük yanılmışım.
"Tanrıça Hera'nın evlenenlere özel bir dokunuşunun sembolü bu. Tacın üst kısmına dikkatli bakarsan içi boş bir nar ve narın ucunun olduğunu göreceksin. Başlangıçta nar tamamen boştu ancak sonra eşim olarak seçilen Valeri'nin dövmesinden bir parçayla bütünleşti. Ondaki tavus kuşunun tüyündeki boncuk desenine bak."
Gerçekten narın içinde daireler şeklinde oluşmuş bu işaret vardı. "İnanılmaz, böyle ince düşünceli bir hareket beni çok etkiledi doğrusu. Benim geldiğim yerde insanlar evlendikleri zaman parmaklarına yüzük takar ve yüzünün içine de birbirinin adını kazırlar," derken yüzük parmağımı hareket çeker gibi ona doğru kaldırdım ve sırıttım. Bunun anlamını bilmiyor olması az daha tüm ciddiyetimi bozup kahkahalarla gülmeme neden olacaktı. Neticede orta parmağım havada değildi. Evet sandığın kadar masumun sayın alfam...
"Fena fikir değilmiş. Şimdi bileğindeki dövmeye daha dikkatli bak. Tavus kuşunun tüyünün altında bir akrep iğnesi olduğunu göreceksin. İşte bu evliliğimizin ilk aylarında yoktu. Son zamanlarda ortaya çıkma sebebi de bir akrep gibi sinsice davranması olabilir. Bu sembollerin hepsi Tanrıça Hera'nın sembolleridir. Herkeste farklı şekillerde gözükür çünkü bu karakterle de eş değerdir. Akrep iğnesi gibi," diyerek bileğimdeki iğnenin ucuna parmağı ile birkaç kere vurdu. Buna karşılık yaptığım şey ise derin bir nefes vermek oldu. Vay canına daha neler öğrenecektim?
|
0% |