Yeni Üyelik
74.
Bölüm

74. Bölüm

@mavperikal

(72) Küllü Yansıma

 

 

 

Karnımı tıka basa doyurduktan sonra Alex randevuya geç kalmamamız için oyalanmadan kalktı. Ardından bende meşhur baş selamı verip yüce ailesinin gönlünü yaptıktan sonra oradan çıktım.

 

"Valeri?"

 

"Violet?"

 

"Şey, bugün için bol şans belki cinsiyetini gösterir," dedikten sonra kollarını boynuma dolayıp geri çekildi. "Hayallerini gördüm ve benim içimden de aynısı geçiyor. Al bunu iyi gelir." Sevimlice abisine gülümsedi ve beni koridorda bırakıp uzaklaştı. Derin bir nefes alıp Alex'e döndüm.

 

"Neyle yolculuk yapmak istersin?"

 

"Ejderhamla, sahi nerede o?"

 

"O uygun değil, ejderhaların bazı günler özel inzivaya çekilmesi gerekebilir," dediğinde dehşete uğradım. Şayet bu dinlenmek gibi bir inziva değilse kusmadan uzaklaşmam gerekirdi. Günlerdir uzak olduğunu düşünürsek, bir dakika günlerdir mi?

 

"Greinner mi? Keşke bunu duymasaydım, sanırım kusacağım."

 

"Çiftleşmek hayvani bir güdüdür. Özel günlerde ise onlar için kutsal sayılır. Ne yani o dev yumurtaların kendiliğinden oluştuğunu düşünmüyordun ya?"

 

"Bazen bilgisizlik güzeldir, şimdi tüm gün bunu aklıma getirmemeye çalışacağım," diye homurdanarak Violet'ın bana verdiği çikolatayı yemeye başladım. "Kendi ejderham yoksa seninkine de binmiyorum o zaman. Sakin sakin faytonla yolculuk yapalım."

 

"Emredin majesteleri." Beni alaya alır gibi önümde reverans yaptıktan sonra şekilli bir ıslık çaldı. Sanırım hazırda bekleyen bir fayton vardı ve bu sayede birkaç dakika içinde yola çıkabilmiştik.

 

"Tam olarak kime ve nasıl bir yere gidiyoruz?"

 

"Şifacıya, toprak ve doğal taşlardan oluşan bir evi var. Elementlerin enerjisini nasıl çekeceğini bilir."

 

"Violet belki cinsiyeti öğrenirsiniz dedi."

 

"Mümkün."

 

"Daha önce Valeri bu şifacıya gitti mi?"

 

"Bir kere gitti o da bebeği kesinleştirmek için," dedikten sonra derin bir nefes aldı.

 

"Bak minik bebek, bizi üzme uslu uslu dur orada olur mu? Cinsiyetini göstersen hiç fena olmaz hem." Sakince karşılıklı otururken bir müddet onu izledim. Kendi içsel konuşmamı yaptıktan ve kafamda bazı şeyleri netleştirdikten itibaren aradaki çekimi minimum düzeye indirebilmiştim.

 

"Geldiğim yerde kontrollere daha sık gidilir burada niye böyle?"

 

"Sık kontrole gidersen görgüsüz olduğunu düşünürler. Bebekte bir sorun olursa anne zaten bunu hisseder."

 

"Ama bu bebek alfa soyundan, yani önemli diyorsunuz. Önem ve görgüsüzlük burada çakışıyor, velev ki ben bir sorun olduğunu anlamadım ne olacak?"

 

Uzanıp elimi tuttuğunda ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Parmağıyla yavaşça elimin üzerini okşadı. "Gevşemelisin, bunu hissediyorsun değil mi?"

 

"Elbette hissediyorum, duyu organlarım oldukça iyi çalışıyor," dediğimde başını evet der gibi sallayıp dışarıya baktı. Cevabı kendim vermemi istemişti, duyu organlarım gayet iyiydi ve bir aksilik olsa bunu hissederdim. Tamam. Zaten bebek oldukça hareketliydi ve bir sorun yoktu. Çikolata paketimi iyice açıp kalan son parçayı da ağzıma attım.

 

"Tatlının bebeği harekete geçirdiğini söylerler. Kontrol sırasında daha iyi oluyormuş."

 

"Yani sevgili kardeşin bunu düşünerek verdi çikolatayı anladım. Tadı müthişti bu yüzden seninle paylaşmadım," dediğimde hafif bir kahkaha attı. "Afiyet olsun."

 

Fayton yavaşlayıp durduğunda taş yapı bir köy evine benzeyen yerin önünde durduk. İnmeme yardım etmesi için elimi uzatmıştım ama kucaklayıp yere indireceğini düşünemedim. "Sağ ol." Alaycı kelimeme takılmadan koluna girmem için bir boşluk açtı. Kapının önünde iki muhafız duruyordu, anlaşılan şifacı iyi korunuyordu. Eve yaklaştıkça taşların arasında farklı renk detaylar gördüm. Ufak kristal parçalar tılsım gibi hareket ediyor yılan gibi aralarda kıvrılıyordu. Özel taşlar dediği bu olsa gerekti.

 

Bizi görünce yol veren muhafızlar sayesinde içeri geçtik. Dışarıdan küçük bir kulübe gibi görünüyordu ama içinde katmanları açılmış bir küp gibi kendini tekrarlayan odaları vardı. O odalardan birinin içine girerken kapıdaki garip tül perde yüzüme sürtündü.

 

"Hoş geldiniz çocuklar." Sakin ve dingin sesin sahibi öyle bir hoş geldin demişti ki kelimeyi gerçekten hissetmiştim. Gelmemiş hoş olmuş gibi içim cıvıldadı. Beyaz saçları yaşından dolayı ağarmış, yüzündeki her bir çizgi mutluluğunu kanıtlamak ister gibi bir çentik bırakmıştı. Kadını başka bir yerde görsem bile bana iyi geldiğini düşünürdüm. Şifacı olması boşuna değildi.

 

Alex kolundaki elimi nazikçe çıkarıp dudaklarına götürdü ve ufak bir buse kondurup "Bebeğimiz nasıl öğrenmeye geldik," dedi.

 

"Yaydığı enerjiye bakılırsa iyi," deyip gülümsedi. "Merhaba Valeri, adettendir sormalı sen nasılsın?"

 

"İyiyim teşekkür ederim ya sen?" Sadece hoş bir gülüş sunup sessiz kaldı. "Uzan lütfen seni biraz tütsüleyelim." Neydi bu kadının adı, hadi ben sormayı unutuyordum Alex neden hatırlatmıyordu. Yakmaya başladığı şeylerden birinin adaçayı olduğunu biliyordum, kötü enerjileri uzaklaştırmak için kullanılırdı ama diğerleri ne içindi işte onu bilmiyordum. Uzandığım şey bir yer döşeği gibiydi. Altında ufak bir tahta, üstünde döşek, eski yer yataklarından hiçbir farklı yoktu. Bende bu evrenin hastanesinin daha büyüleyici olduğunu düşünürdüm.

 

"Zihnini sal kızım, kokuyu içine çek." Tamam Lily, sus kızım! Başlatma hastanenden sedyenden. Derin bir nefes alıp beyaz bir sayfa getirdim gözlerimin önüne. Tütsünün dumanı burnumdan içeri girince gözlerimi de kapatmış bulundum. Alex'in parmağının avuç içime değdiğini anlayınca hep yaptığım gibi iki parmağını kavradım ve yanımda olduğunu hissetmeye çalıştım. "Karnını açıyorum," diye haber veren şifacı elbisenin ayrım yerlerini eliyle koymuş gibi bulup ayırdı. Büyüyen karnım ortaya çıktığında kenardan aldığı gri bir tozu karnımın üzerine döküp ovmaya başladı. İçimdeki minik bundan hoşlanmadığını belli eder gibi kadının elinin olduğu yere bir tekme attı.

 

"Tamam inatlaşma benimle küçüğüm, nasıl olduğuna bakacağım."

 

Burnuma yayılan tuhaf kokuyla döktüğü şeyin ne olduğunu anladım. Karnıma kül döküyordu. Meşe külünün temizleyici etkisi olduğunu duymuştum ama gerçek miydi ya da burada ne amaçla kullanılıyor bilmediğim gibi soramıyorum da.

 

Külle iyice ovduğu karnımın neresine gelirse oraya bir darbe yiyordu. "Tamam dedim, annene bir şey yapmıyorum rahatla. Annesi onunla konuşman belki işe yarayabilir." Çok güzel! Ne konuşacağım ben bu kadının yanında?

 

"Bebeğim, buradayım sakinleş. Baban da yanımda. Şimdi seni merak ediyoruz bize izin ver olur mu?"

 

Karnımdaki o inanılmaz hareketi hep birlikte gördük. Olduğu yerde dönüp yeni bir cenin pozisyonu almış gibi dalgalanan karnıma bakakaldım. İşte tam o sıra hayranlığım gözlerimden bile okunabilirken "Harika," diyen sesini duydum. Şifacı bana gülümseyerek bakıyordu. "Seninle olan bağını seviyor. Bak onu nasıl uysallaştırdın."

 

Yerde olduğumuz için bağdaş kurarak oturan kadına hiç garipseyerek bakmamıştım ama yanındaki küçük kilimi kaldırınca bakmış bulundum. Bakışlarıma sahip çıkmam gerekirdi neticede buraya Valeri daha önce gelmişti. Kilimin altından büyük bir ayna çıktı. Şeffaf soluk ve pürüzsüz görüntüsü, şifacının külle yıkanmış bir elini aynaya değdiği an bozuldu. Aslında ayna değil bir su birikintisiydi. Diğer eli karnımda gezinirken bir anda suda bir yansıma oldu. Değişimi anbean görüp heyecanlanırken Alex'in parmaklarını sıkıyordum.

 

Yansımada bebeğimin ultrasona yansır gibi silik bir görüntüsünü görüyordum, sanki bir fotoğraf çekmiş ve oraya aktarmış gibiydi. "İşte bebeğiniz burada. Söylemem gerekiyor ki ilerlemesi oldukça önde, bu da vaktinden erken gelişimini tamamlayıp doğabilir demek."

 

Kafasının yanına birleştirdiği o minik elin görüntüsünü görünce sessizce ağlamaya başladım. Tanrım, bu kadar mükemmel olmak zorunda mıydı?

 

"Cinsiyetini öğrenmek istiyor musunuz?"

 

Konuşursam hıçkırmaya başlarım diye usulca başımı salladım. Sanırım gözlerini o an yerdeki görüntüden ayırıp bana bakan Alex gözyaşlarımı usulca sildi. Kalbim onu gördüğüm için hızla atmaya başlarken sakin olmaya çalışıyordum. Neden böyle olduğunu anlamıyordum, o benim bebeğim bile değildi.

 

"Bir kızınız olacak, güzelliğini senden alacağına hiç şüphem yok çocuğum," dediği anda odaya başka bir ses doldu.

 

"Anne, neredesin?"

 

Bu sesin sahibini tanıyordum, dingin ve ışıldayan yüzlü şifacı bu kadın Profesör Gabriel'in annesi miydi?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%