Yeni Üyelik
80.
Bölüm

80. Bölüm

@mavperikal

 

Lütfen oy vermeyi ve içinizden geldiği yerlere yorum yapmayı unutmayın 🌸

 

 

 

Ülkemizde yaşanan her gün biraz daha kötü facialar ortaya çıkıyor. Kan dondurucu şeyler okuyorum ve ne tarafa baksak bir fazlası çıkıyor. Bu saçma grupların bir an önce kapatılıp hepsinin toplanmasıni istiyorum. Tazecik zihinleri zehirleyip hayatları söndürüyorlar. Korkunç bir kadın düşmanlığı mevcut ve boyutunun bu kadar büyük olduğunu düşünmüyordum.

 

 

 

Hiçbir anne çocuğunu emek emek büyütüp bir itin elinde heba olsun diye sevip bu günlere getirmez.

 

 

 

Okur grubumun yaş ortalamasını bilmiyorum ama lütfen kendinize dikkat edin. Yirmi yedi yaşında hem anne, hem yetişkin bir kadın olarak söylüyorum ki ölümden başka her şeyin bir çaresi vardır.

 

 

 

Kimsenin sizi korkutup kenara sindirmesine izin vermeyin. Gereken şeyleri annenizle, ailenizle paylaşmaktan çekinmeyin. Aileniz sizi korkunç bir sonla görmeyi asla istemez bu yüzden önlemini muhakkak alırlar.

 

 

 

Bazı yaşlarda en küçük sorunlar bile çok büyük olarak görülür ama değil, inanın ki değil. Yıllar sonra bunu mu kafama takmışım deyip gülersiniz birde. Korkmayın ve asla susmayın.

 

 

 

Güvenmediğiniz insanları hayatınızdan çıkarın hiçbir şey sizin hayatınızdan önemli değil, arkadaş çevresi tarafından dışlanıp eziklenmekte öyle. Birkaç yıl sonra unutacağınız kişiler için elini taşın altına sokmaya değmez. Siz biriciksiniz, değerinizin farkına varın. Hepinizi çok seviyor ve kucaklıyorum.

 

 

 

Nezaket ve naziklik iyidir, iyi bir insan olmak önemlidir ama karşıdakini analiz etmek de çok önemlidir. Sevgi özeldir, acıtmaz, yaralamaz, korkutmaz ve son vermez...

 

 

 

Her şeye rağmen kitaplarda iyiyi, güzeli ve doğruyu gösterip farklı dünyalara yelken açmayı unutmayacağız.

 

 

(78) Satürn Halkaları

 

 

 

Halsizliğimin sebebinin ne olduğunu anlamadan yere kapaklanacağım sırada Profesör beni tutmuş ve gönderdiği frekansla anında Alex'in dikkatini çekmişti. Beni kucakladığı gibi akademinin revirine götürürken yüzündeki endişenin farkındaydım. "Nasıl hissediyorsun Lilium?"

 

Sessizce sorduğu soruya mırıltıyla karışık bilmediğimi söyledim. Hissedemiyordum. "Rengi attı bir anda kanı çekildi gibi, sabah midesi bulandı biraz rahatsız hissetti."

 

"Sakin ol Harvey, ben onu kontrol edene kadar dışarıda bekleyebilirsin."

 

Eski zaman hemşireleri gibi tamamen beyaz giyinen şifacının birde beyaz pelerini vardı. Pelerinin içinden çıkardı ıslak bir bezi alnıma koydu. Parmağıma batırıp çıkardığı birkaç damla kanı bir şişenin içine atıp bilmediğim bir sıvıyla karıştırdı. Sonra ellerini üzerime tutup gezdirmeye başlarken daha fazla gözlerimi açık tutamadım ve bayıldım.

 

***

 

Bilincim açılmakla kapanmak arasında kalırken duyduğum sesleri dinleme başladım.

 

"Daha iyi görünmeye başladı."

 

"Evet, maranlarımdan biri kanını çoğaltmak için özel bir karışım enjekte etti vücuduna. Merak etme bu bebeğe zarar vermez."

 

"Bunu kim yaptı sizce Profesör?"

 

"Bilmiyorum ama birinin sizinle uğraştığı ortada. Yoksa kim neden onun ense köküne kan emici bir sülük yerleştirsin ki?"

 

Duyduğum ses Mara'ya aitti. Bedenimi bir ürperti alırken soğuktan donuyor gibi hissettim. Biri bana kan emici sülük mü yerleştirmişti? İyi ama neden? Kim bunu yapmaya cesaret etti?

 

"Bunu kimin yaptığını biliyor olabilir."

 

"Sanmıyorum çünkü bu yaratığı yerleştirmek için yanına yaklaşmasına gerek yok, yakınından geçse yeter. O gideceği yeri bulur."

 

"Her şey gittikçe zorlaşıyor. Ona bunu yapmak haksızlık gibi geliyor artık. Bunu aramızda hak etmeyen belki de tek kişi."

 

"Yazgıyı ve karmayı biz değiştiremeyiz Harvey, tanrılar iş başında."

 

Sesimi ayarlayıp konuşmaya çalıştım. "Su."

 

"Lilium, uyandın mı nasılsın?" Bir yandan konuşurken diğer yandan bardakla ağzıma su dayayıp içirmeye çalışıyordu.

 

"Üşüyorum Alex, örtsene."

 

"Kansızlıktan dolayı normal. Bu karışımı içince kendini daha iyi hissedeceksin," diyen şifacı kadının sesi odanın öbür ucundan geldi. Sanki bir savanda bir şeyler eziyormuş gibi takırdıyordu. En sonunda bir şişeye her şeyi topladı ve bizzat kendi dudaklarımın arasından döktü. Sonrasında göz kapaklarım yeniden ağırlaştı ve uyudum. Uyandığımda üşümem geçmişti ve daha iyi hissediyordum.

 

Alex ellerini başının arasına almış bir koltuğun üzerinde çaresizce düşünüyordu. "Alex?"

 

Sıçrar gibi kendine gelip yanıma yaklaştı. Ellerimi avcunun içine aldığında bile hala ondan daha soğuk olduğumu hissettim. "Daha iyi misin?"

 

"Evet, iyiyim teşekkür ederim."

 

"Seni koruyamıyorum, başına bunlar neden geliyor anlayamıyorum bile. Ne desen haklısın, çok çaresizim Lilium, beni affedebilecek misin?" Sedyenin ucuna çöktüğünde elime yasladığı başından ne kadar kötü durumda olduğunu anladım. İkimizde iki uca savrulmuş, ne yapması gerektiğini bilmeyen insan evlatlarıydık. Alfa olması, mükemmel biri olması hiçbir işimize yaramıyordu. Keza büyü güçlerimiz bile bir yerde öyleydi.

 

"Kızım nasıl?" Bunu duyunca ellerime yavaş yavaş düşmeye başladı damlalar. Bunun anlamı annesinin daha karnındayken bıraktığı bebeği bu kadar içten sahiplenmene teşekkür ederim demekti. Alex'in gözyaşları her zaman sahici ve manalıydı.

 

"İyi, Bayan Gabriel seni kontrole geldiğinde söyledi. Annesinin yak diye verdiği tütsüleri neden yakmadığını sordu."

 

"Ben... her gün yakılması gerektiğini bilmiyordum."

 

"Tamam, ikiniz de iyisiniz. Malikaneye gidelim mi? Meraklı gözlerden uzak oluruz. Ya da nefes almak istediğin başka bir yere?"

 

"Gözlerden uzak olmak derken umarım anneni de kastediyorsundur," dediğim an acı acı gülümser gibi oldu. "Bir yer biliyorum."

 

Alex'in kucağında revirden çıkıp dolandığımız koridor boyunca sessiz kaldık. Akademinin dışında kollarını birbirine kavuşturup bizi izleyen Scarlett'i görünce kasıldığım için Alex de o yöne baktı. Derin ve öfkeli bir nefesten sonra beni bir bankın üzerine bıraktı ve kolu olan Viktor'la bir şeyler konuştular. Ardından enerjimi yükseltmek ister gibi tüm gülümsemesiyle yanıma geldi.

 

Greinner'a kırgın olduğumdan Alex'in ejderhasıyla, kutlama için gittiğimiz o gizli mağaraya geldiğimizde daha iyi hissettim.

 

"Hala üşüyor musun?"

 

"Eh, yukarılara çıktıkça hava serinliyor tabii."

 

Köşeden getirdiği odunları tam önümüze istifledi ve Pearynine ateşiyle hepsini tutuşturdu. Sonra oturacağımız yeri de bir güzel ısıttı ve bir battaniyenin altına sarılıp öylece sessizliğin içinde kaybolduk. Onun yanındayken güvende olacağımı biliyordum. Bir eli karnımda diğer eli omzumda beni sarmalarken kaç kere içim geçti kaç kere gözlerimi araladım bilmiyordum. Ejderhası da uçurum kenarında bir yere konumlanıp gece bekçiliğimizi yaparken yanına Greinner da geldi. Kızıl gözleri bana baktı ama o kadar bitkin hissediyordum ki konuşacak enerjim yoktu.

 

Serin hava eşliğinde hiç üşümeden gün doğumunu izlemek hem ruhumun dinlenmesine hem de kalbimin sükunetle dolmasına vesile oldu.

 

Sonrasında ise ne zaman kaçmak istesek ignislerin gizli mabedi bizim çıkış yolumuz oldu. Gözlerden uzak, sessiz ve yalnızca bize özel gibiydi.

 

***

 

Geride bıraktığımız süre boyunca karnımdaki bebek on aylık olmuştu. Ayların bazıları yenilenmemiş ve tekrar etmişti. Bu da kraliçenin ülkesindeki sorunu hala bulamamış olmasını açığa çıkarıyor ve halk kendi arasında söyleniyordu. Kötülüğün kol gezmesi gereken birine dönüşmemesi için bazı kahinler tutulmuş ve gizem çözülmeye çalışılmıştı.

 

Bu süreçte eve asla kapanıp dikkatleri üzerime çekmemiştim. Her zaman ne yapıyorsam onu yapmaya devam etmiş ve git gide büyüyen bebeğimle ilgilenmeye çalışmıştım.

 

İlgisizliğim ve isteksizliğimle birlikte Alex'in odaya gelmemesi eşliğinde bir ay dönümü daha atlatmıştık. Yeni ayımız olan Satürn'ün halkası müthiş bir gün ışığı saçıyor geceleri yarım tur döndüğü için ay ışığına çevriliyordu. Satürn'ün yarım halkaları eşliğinde sanat, ilham ve barış anlamını taşıyan burcu ise Athena'ydı. Satürnün ay ışığı olan halkasıyla birlikte gece çökünce baykuşların sesi çoğalır, diğer halkaya yani gün ışığına geçince ışığıyla zeytinler beslenirdi. Bu ay zeytinden en verim aldıkları aydı. En azından edindiğim yeni bilgiler bu yöndeydi.

 

Satürn ayının bize göstermediği bir diğer yönü de buzdu. Sanki gün ışığı saçan tarafı bir tek zeytinlere özel ısı veriyordu da halkasının diğer yönü bizi es geçip donduruyor gibiydi.

 

Her sabah kalktığımda şifacı kadının verdiği tütsüleri yakıyor kendimi arındırıp koruyor ve öyle dışarı çıkıyordum. Artık kalın giysilere geçtiğimiz için elbiselerimin altına özel çoraplar getiriyordu Ella. Akademi için ise uzun ve özel kumaşlardan oluşmuş termal taytlar vardı. Soğukla arana bir bariyer oluyor ve üşümüyordun.

 

"Hazırsan inelim," dediğinde elimdeki koku süngerine iğrenerek bakıyordum. Geçtiğimiz aylardan beri onun kokusundan hoşlanmadığımı söyledikten sonra parfüm kullanmamaya özen göstermişti, ancak ben artık kendi parfümlerimden bile tiksiniyordum. Aradığım bir koku vardı, annemin yıllardır hep kullandığı ve oldukça temiz ve ferah hissettiğimiz düz bir koku; beyaz sabun...

 

"Hazırım, inebiliriz," dedikten hemen önce Ella ayağıma uzun kısacık topuğu olan çizmelerimi geçirdi.

 

Ufak tefek sabah sohbetleri yapılırken kahvaltımı düzgünce yaptım ve arkama yaslandım. "Zamanı geldi mi oğlum?" dedi gülerek Layla Harvey.

 

"Evet anne geldi, bugün alışverişe gideceğiz."

 

Evet bugünün özel konusu kızım için alışveriş yapacağımızdı. Nihayet onuncu ayına girdiği için artık eşyalarını tam takır alabilirdik. "Çok heyecanlı olmalısın Valeri?"

 

"Evet heyecanlıyım efendim."

 

"Siz önden çıkın, sonra birlikte de çıkarız, onun için özel takımlar sipariş edeceğiz daha."

 

Benden daha çok seviniyor görünmesinin nedeni ne olabilirdi? Valeri'nin gözünden onu gördüğümde hoş şeyler olmamıştı. "Bence buna gerek yok çünkü bebek dediğin çok hızlı büyüyor ve bir giydiğini neredeyse bir daha giymiyor."

 

"Sen karışma bakayım, o bizim soyumuzun ilk göz ağrısı olacak o kadar." Meydan okuyan bakışlarına gülümseyerek karşılık verdim. Bebek doğduktan sonra Valeri'ye vermek istememesinin altında acaba nasıl bir anlam yatıyordu?

Loading...
0%