Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8- "Kırılma Anı"

@may350

Sıkıntıyla ofladım. Orta sehpada duran bardağımdaki sudan bir yudum daha aldım. Sonucunda Arda'ya , amcasının şüphelendiğim gibi biri olduğunu rahatlıkla anlatacağımdan emin olduğum planımın işlememesi üzerinden birkaç saat geçmişti. Kuzey gittikten sonra Emir de gücünü kullanamamasının ona verdiği sinir ile çıkıp gidince , evde kendimle baş başa kalmıştım.

 

Onlar gittiğinden beri yaptığım şey ise salonda boş bir şekilde oturmaktı. Bundan sonrası için bu konuda yapacağım herhangi bir hamle , yine boşa çıkabilirdi. Kuzey eğer hainse artık kendini daha da garantiye alır , onu yakalayamamamı sağlardı.

 

Diğer bir düşünce içimden geçiyordu. Bahsettiği gibi hain olmadığı ihtimalinin düşüncesi. Ne var ki benim bu düşünceye olan uzaklığım değişmemekte kararlıydı. Şu an için bu konuyu akışına bırakacaktım ama gözüm üzerinde olacaktı.

 

Kapı açıldığında düşüncelerime bir mola verip arkamda kalan kapıya dönüp baktım. Arda kapıyı arkasından geri kapatıyordu. Üzerindeki ceketi girişteki askıya astı. Yüzü sonunda bana doğru döndüğünde o dehşet verici manzarayı gördüm.

 

Mavi kazağının üzerinde , karnının sol kısmından taşmış oldukça fazla kan. Kan o kadar fazlaydı ki , kazağından pantolonuna doğru yol almıştı. Gözlerim bu manzara karşısında kocaman olurken ayağa kalkıp yanına doğru gittim. "Ne oldu sana? Bu ne hal?" Bu kan birikintisine karşın gayet iyi bir şekilde yürüyen Arda'dan ne cevap alacağımı kestiremiyordum.

 

"Doktora gidelim , yarana baksınlar." Panik olmuş haldeydim. İyi görünmesi umrumda değildi , kanlar içindeydi. Onu kolundan tutup destek olarak , kapıdan çıkıp doktora gitmekti niyetim.

 

Arda ise bu hamlemi aynı şekilde kolumu tutarak durdurdu. "Ben iyiyim , bir şeyim yok." Beni sakinleştirmek isteyerek söylediği bu cümle bir işe yaramıyordu. Kanlar içinde bir halde iyi olduğunu söylemesi soru işaretlerimi çoğaltıyordu. Kaşlarım çatık bir şekilde ona bakarken , elimi kanla kaplı kazağına götürüp sıyırdım. Hızlı bir şekilde açtığım kazağının altındaki tenini görünce ise duraksadım. Kocaman bir yara görmeyi beklediğim yerdeki tek şey ince bir çizikti. Sadece bir çizik. Kesinlikle bu kadar kanın kaynağı olamayacak bir çizikti.

 

Kazağını geri indirdim. "Kimin kanı bu?" , "Benim." Artık iyice dehşete düşmüş bir haldeyken , başka bir yerinden mi yaralandı diye onu incelemeye almıştım adeta.

 

"Anlatacağım. Bir sakin ol önce." Kendisinin halini görmüş müydü?

 

Koltuğa doğru ilerleyip kendini koltuğa bıraktığında ben de karşısına oturdum. Yerimde gergin bir şekilde durmuş , onun başına ne geldiğini dinlemek için bekliyordum. O gelmeden önceki düşüncelerim tamamen yok olmuştu. Şimdilik.

 

"Birini daha bulduk." Ona halen daha anlamayarak bakıyordum.

 

"Soykan'ı buldum bugün. Onu sorduğum kişilerden biri beni bir kafeye yönlendirdi. Orada bir adama sordum , tanıyormuş. Aradı Soykan'ı. Olanlardan sonra o adamın da tekin biri olmadığını tahmin edebiliyorum." Bir anlık duraksadı. Karşısında sabırsızca durduğum için duraksamasına karşı sinirle baktığımı gördüğü anda ise kaldığı yerden devam etti.

 

"Soykan geldi. Hera hakkında o merak ettiğimiz soruyu sordum. Cevabı zaten bildiğimi söyleyip defolup gitti. Saçma sapan bir andı , kısacık sürdü konuşma zaten. Takip ettiğimde kapısı açık demir bir kapı gördüm. Depo gibi bir yerdi. Orada olabileceklerini düşündüm."

 

Ona inanamayarak baktım bir kez daha. "Tuzak olabileceği belliyken içeri mi girdin?"

 

"Daha önce senin dediğin gibi , Hera şu an sessiz. Neler olduğunu öğrenmemiz gerekiyor. Tuzak olma ihtimali olsa da girdim içeri. Sen de böyle yapardın." Bu bana attığı haklı bir laftı. Daha dün gece o cadının peşine düşmek isteyen bendim. O ise tehlikeli olduğu için bunu istememişti. Bir sonraki akşam ise kendini tehlikeye atan oydu.

 

"Soykan beni bıçakladı. İçeri girer girmez. İçerisi zaten karanlıktı. Tek aydınlık , sokaktan içeri sızan ışıklardı. Bıçağı hemen çektiği için çok kan kaybetmeye başladım. O sırada içeri üç kişi girdi. Bir kız , senin evine girenlerden biri olan adam ve Hera." Hiç görmediğim , sesini dahi duymadığım birinin ismini duymak vücudumu ürpertmeye yetmişti.

 

"Kıza , yardım etmezse öleceğimi söylüyordu. Kız ağlıyordu. Bir süre durdu , bir şey yapmadı ama sonra yanıma eğildi. Yaramı açtı , elini koydu. O kızın iyileştirme gücü var." Gözlerim açılmış , büyük bir şaşırma ifadesiyle ona bakıyordum.

 

"Yerde bilincim kapanmak üzere bir halde dururken kızın elinin dokunuşuyla acım yavaş bir şekilde azalmaya başladı. Hera'yı daha önce görmemiştim ama tahmin etmek zor olmadı. Bana eğilip konuştu."

 

"Ne dedi?" Cılız bir şekilde çıkan sesimle sordum. Az önceki sabırsız halim , panik halim yerini korku içindeki bir sessizliğe bırakmıştı. Hera'nın Arda'ya söylediği şeyi merak etsem de bir yanım duymak istemiyordu.

 

"Koleksiyonumun tamamlanmasına bir kişi kaldı , dedi. O an anladım zaten Hera olduğunu." Bunu bekliyordu. Koleksiyonunun tamamlanmasını.

 

"Yaprak'ı bize yakın yere bilerek getirdiklerini düşünmek doğruymuş yani." dedim. Kafasını sallamakla yetindi.

 

"Kız nereye gitti? Götürdüler mi onu?" , "Hayır. Kız beni iyileştirirken bizi orada bırakıp gittiler. O an şaşkınlıkla ve az önce yaşadığım acının bitkinliği ile durduğum için kıza bir şey dememe fırsat kalmadan gitti."

 

Kelimelerim tükenmiş durumdaydı artık. Bir şey söylemek için enerji bulamıyordum. Kafamın içinde yolun sonunun yakın olduğuna dair çanlar çalıyordu. Baştan aşağı umutsuzlukla kaplanmıştım. Hera'nın bir hamle yapmaması , sessizliği zaten gündemimizde olan bir şeydi. Bizi izlediklerini daha dün görmüştük ama bütün bu tahminler , ihtimaller üzerine gerçeği görmek başkaydı. Arda'yı denek olarak kullanıp , beşinci kişiyi de bulup gözümüze sokmuşlardı.

 

Bir süre orada sessizce oturduktan sonra sonunda dudaklarımdan bir cümle döküldü. "Bizden hep bir adım öndeler." Duraksadım ve devam ettim. "Hatta birkaç adım."

 

Arda halimden , tavrımdan açıkça belli ettiğim umutsuzluğumu bir de cümle içinde duyduğunda başını yana eğdi. "Yapma bunu." Omuz silktim. "Hemen umutsuzluğa kapıldın. Gidip kendini Hera'ya teslim edecek bir halin var." Son cümlesini söylerken gülmüştü. Kendisinin de birebir yaşadığı olay sonrasında çeşitli sorgulamalar yaptığı ve şaşkınlaştığı ilk geldiği halinden belliydi. Fakat o anlatır anlatmaz benim düşen modumu biraz olsun yumuşatmaya çalışıyordu.

 

"Hadi ama bir yolunu buluruz. Artık neyle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Kısmen." Nefesimi dışarı verdim. "Bizi izliyorlar. Bu iyice belli oldu. Ellerinde sen ve o kız varken bıraktılar sizi. Onlara karşı ne yapmaya çalışırsak çalışalım herhangi bir çekinceleri yok. Altıncı kişiyi de bulunca istediğine ulaşacak."

 

Baştan sona büründüğüm umutsuzluk havasını ben bile beklemiyordum. İyi bile dayanmamış mıydım ama? İki yıl boyunca kendimi tehlikeli biri olarak görmüş ve yalnızlığa mahkum etmiştim. Bu yalnızlığım Arda'nın beni bulması ile son bulurken , kendimi ortama çok çabuk adapte ettim. Sahip olduğum bu gücün nedenini öğrendikten sonra savaşmaya karar verdim adeta. Hera'ya karşı savaşmak , benim gibi olan diğer insanları bulmak istedim.

 

Şimdi ise o kırılma anını yaşıyorum.

 

Çok hızlı bir şekilde içine girdiğim olaylara karşı alışık olmadığım şekilde davranmam patlak vermişti artık. Bu ben değildim. Ben gücümü kontrol edemeyip birine zarar vermiş , bu yüzden kendini tehlikeli ilan etmiş kızdım. Bu halimden çıktığımı zannetmiştim. Acele etmişim.

 

"Birce..." , "Ben kendimi bütün bu olanlara adapte oldum sanıyordum. Olmamışım. Öyle sanmışım."

 

Ve o cümleyi kurdum.

 

"Ben hala tek kişilik dünyasında yaşayan kızım." Arda bir şey demedi. Bana şu an ne söylerse söylesin fayda edecek gibi değildi. O da bunun farkındaydı. Beni dikkatli bir şekilde izliyordu. Bana anlattığına pişman olduğuna emindim.

 

Çok geçmeden onun yanından ayrılıp odama gittim. Kendimi yatağa atar atmaz ise düşüncelerimin esiri olarak uykumun gelmesini bekledim.

 

***

 

Gece uyku bana bir türlü uğramamış , sonunda uğradığında ise ara ara uykumdan kendi kendime uyandığım bölük pörçük bir uyku yaşamıştım. Son olarak sabahın altı buçuğunda yeniden uyandığımda , tekrar uyumak için bir çaba sarf etmemeye karar verdim. Vücudum isyan bayraklarını çıkarmıştı sanki. Beni uyutmamaya kararlı gibiydi.

 

Uyandıktan sonra bir önceki günün dejavusunu yaşıyordum. Arda ile karşılaşmadan evden çıkma isteğim yine yerli yerindeydi. Dışarıya çıkmak , tek başıma saatlerce yürümek istiyordum. Bunu yapmak için en iyi yer olarak ise ormanı seçmiştim. Sokaklarda dolanmak yerine , geçen gün ilk defa yakınında bulunduğum orman daha cazip gelmişti. Yürüyebildiğim kadar yürümek istemiş , bunu yaparken de etrafımda insanlar olmasındansa ağaçların olmasını tercih etmiştim.

 

Odamdan çıkıp salona geçmeden önce Arda'nın odasının kapısını yavaşça araladım. Bu sefer başarılı olmuştum. Arda uyuyordu. Odasının kapısını yine aynı titizlikle kapattım.

 

Evden çıkmadan önce yanıma aldığım tek eşya kendi evimin anahtarı oldu. Evimden çıkıp buraya yerleşmemin nedeni Hera'nın evimi biliyor oluşuydu. Evimde durmanın tehlikeli olmasıydı. Artık tehlikeden kaçmak ya da çözüm aramak yerine tehlikeyi kabullendiğime göre , evime gidebilirdim.

 

Apartmandan dışarı adımımı atar atmaz gökyüzüne baktım. Hava yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı. Etraftaki tek ses kuş sesleriydi. Yürümeye başladığım an diğer bir ses adım seslerim oldu. Sokaklar bomboş olmasına rağmen binaların arasından sıyrılıp ağaçların arasına dalmak için oldukça hızlı yürüyordum.

 

Normal bir tempoda yürüyerek varacağım süreden daha az bir sürede ormanın girişine ulaştım. Evden çıkarken aydınlanmaya başlayan hava , ben ormana doğru yol alırken tamamen aydınlanmıştı artık.

 

Ormanın girişinde az önceki hızlı yürüyüşümü sonlandırdım. Hatta tamamen durdum çünkü karşı çaprazımda Emir ve orta yaşlı bir adam duruyordu. Emir çok yüksek ihtimalle adamı telkin etmişti. Adam ceketinin iç cebinden bir şey çıkarıyordu. Yalnız kalmak istediğim anda sabahın ilk ışıklarını seçmeme rağmen karşıma çıkan Emir , bana rüyada olma isteği yüklemişti bile. Bu saatte gizli gizli ne işler çevirdiğiyle alakadar olmak kesinlikle istemiyordum. Gelgelelim ki umursamaz halim bu konuda işlemiyordu. Merakım ve adamı telkin etmesine engel olma düşüncem ağır basıyordu.

 

Geldiğim yöne doğru bir bakış attım. Yine de adımlarım ormana doğru yönelmeye devam etti. Bakışlarımı üzerlerinden çevirdiğim kısa anda adam cebinden çıkardığı her ne ise Emir'e vermişti anlaşılan. Onlara doğru iyice yaklaşırken konuştum. "Ne haltlar karıştırıyorsun-" konuşmaya başladığım an sesimi duyup bana dönmüş olan Emir'in , beline yerleştirdiği silahı görünce cümlemi yarıda kestim. Ne haltlar karıştırdığını böylelikle anlamış olurken adam hiçbir şey demeden gidiyordu.

 

Ona şaşkın bir tavırla bakmak isterdim. Fakat şaşkınlığımın az önceye göre giderek azaldığı bir gerçekti. "Gücünün birine işlemediğini gördün ve silah almaya mı karar verdin? Hem de illegal bir yolla." Söylediklerime cevap vermedi. Silahı beline iyice yerleştirdiğinden emin oldu ve ceketini indirip silahı gizledi.

 

"Polis üzerinde yakalarsa ne olacak peki?" Sorduğum soruya vereceği cevabı o bir şey söylemek için ağzını açmadan öngörebilmiştim. Her zamanki kendinden emin hale bürünmüşken o bir şey demeden tekrardan konuştum. "Dur ben cevaplayayım , gücünü kullanırsın. Ne halin varsa gör. Zaten her şey boşuna. Sonumuza doğru gidiyoruz." Artık ormanın içine iyice girmek için yol almaya kaldığım yerden devam ederken , Emir'i arkamda kaşları çatık bir şekilde bıraktım.

 

Gayet hızlı bir şekilde yürüyerek ondan uzaklaşıyordum. Fakat çok geçmeden arkamdan gelen adım seslerini işittim. Biraz sonra yanımda bitmiş ve konuşuyordu. "Ne demek istiyorsun?" Ona bakmadan cevap verdim. "Rolleri mi değiştirdik?" Normalde olduğundan farklı olarak bu sefer konuşmak isteyen oydu.

 

"Bir şey mi oldu?"

 

"Sen mi soruyorsun bunu? Şaşırtıcı bir an."

 

"Soruma soruyla cevap vermesene. Anlat işte." Artık yanımda benim yürüyüşüme ayak uydurmayı bırakmış ve önüme geçmişti. Ağzımı tutamayıp onunla konuşmak gibi bir hata yapmış , bunun sonucunda da ağaçların arasında tek başıma olmayı beklerken , onunla birlikte duruyordum.

 

Gözlerime bakıyor , konuşmamı bekliyordu. Aynı şekilde ona baktım. Ardından kolumla onu kenara itip ilerlemeye devam ettim. Peşimden gelip neler olduğunu öğrenmeye çalışması ve az önce illegal bir şekilde silah alması onun , Kuzey'e işlemeyen gücü sonrası nasıl dumura uğradığını açıklıyordu. Kendine bunu muhtemelen söyleyemese bile endişe ediyordu.

 

Ben yürümeye devam ediyorken peşimden gelmeye devam ettiğini adımlarından anlıyordum. Ağaçlar iyice sıklaşmıştı ve yerde duran bir sürü yaprak vardı. Her adımında yerdeki dökülen yapraklardan bir hışırtı sesi yükseliyordu.

 

"Hera." dedim. Sonunda durmuştum ama arkamı dönmüyordum. "Arda onunla karşılaştı." Bana yetişti tekrardan. Yeniden karşımdaydı. "Birini daha bulmuş. İyileştirme gücü olan bir kız. Arda'nın üzerinde denemişler bunu resmen. Sonra onları orada bırakıp gitmiş. Her yerde bizi izliyorlar." Etrafıma baktım.

 

"Belki şimdi bile. Şansımız yok."

 

Kaşları çatık bir şekilde anlattıklarımı dinliyordu. "Ve sen de bu hale büründün?" dedi. "Şaşırdım. Sürekli böyle yapmamız lazım şöyle yapmamız lazım diye dolanıyordun. Çabuk pes ettin." Kendisinin bana böyle cümleler kurması farklı bir deneyim olmuştu. Ondan beklemeyeceğim bir konuşmaydı bu. Demek ki iyi idare etmiştim bu zamana kadar.

 

Kısa bir sessizlik oldu. Ben bir şey demeden öylece dururken sessizliği bozan Emir'in özüne dönmesi oldu. "Neyse umrumda değil. Sen şu Kuzey denen adamı nerede bulacağımı söyle. Gücümü nasıl kullanamadığımı öğrenmem lazım." Gözlerimi devirip kafamı sallamakla yetindim.

 

"Sen silahınla halledersin. Hadi şimdi git!" Yeniden yürümeye devam ettim. Bu sefer yoluma bakmayı , buraya gelirken planladığım gibi yalnız bir şekilde yürümeyi hedefliyordum. Gelgelim ki yanlış sabahı seçmiştim. Anlaşılan bugün herkesin sabahın erken saatlerinde ormana gelesi tutmuştu. Önce Emir , şimdi de Tekin amir.

 

Birkaç adım atmıştım ki az ileride yerin altından , yeni farkettiğim merdivenden çıkan Tekin amir ile göz göze geldik. Ormanın ortasında , aşağıda ne olduğunu bilmediğim bir yerden bu saatte çıkmış olan kasabanın polis amiri beni şaşırtmıştı. O buraya yaklaşırken arkamı dönüp Emir'in orada olup olmadığına baktım. Aynı şekilde o da Tekin amire bakıyordu ama bu bakışını hemen sonlandırıp arkasını döndü ve çıkışa doğru yürümeye başladı.

 

"Günaydın. Ne yapıyorsunuz burada." Tekin amir konuşunca bakışlarımı Emir'den çevirip ona baktım. O da Emir'e kısa bir bakış atmıştı. "Yürüyüş yapıyordum."

 

"Her ne kadar gündüz de olsa ormanda dolaşmanız tehlikeli. Bunu arkadaşına da söyle." Aramızda geçen tek konuşma bu kadar sürdü. Zaten yalnız kalma isteğim tamamen mahvolduğu için geri dönmek istiyordum ama Tekin amir orada durmuş benim çıkışa doğru ilerlememi bekliyordu adeta. Ne olduğu belli olmayan yerden çıkıp beni ormandan adeta kovmak istemişti sanki.

 

Başımla kısa bir selam verip arkamı döndüm ve geldiğim yolu yürümeye başladım. Boşuna dışarı çıkmıştım. Üstüne üstlük yeni bir gariplik eklenmişti gariplikler silsilesine.

 

O merdivenin altında ne vardı?

Loading...
0%