@mervetvc_
|
Ve beklenen gün geldi. Artık nihayet Duygu’yla aramızdaki tüm engelleri aşmış, yeni bir aile olma yolunda ilk adımı atmıştık. Hasan ile Zeynep bu süreçte bizi hiç yalnız bırakmayıp sürekli yanımızda, yardımımıza koşmuşlardı. Düğünde her şey mükemmel görünüyordu. Etraf mum ışıklarıyla aydınlanmış böylece gökteki yıldızlar sanki yerdeymis hissiyatı veriyordu. Ordan oraya koşuşturan küçük çocuklar düğünün vazgeçilmezlerinden biriydiler. Herkes heyecanla konuşuyor, annem misafirlere ne kadar yakıştığımızı anlatıyordu. Hasan ile Umutta gelen misafirleri karşılıyorlardı. Zeynep Duyguya hazırlanması için yardım ediyordu. Bense odada tek başıma düşünüyordum. Her şey kusursuz ve mükemmeldi. Fakat içimde ne olduğunu bilmediğim bir sıkıntı vardı. Önceki gördüğüm rüya bunun habercisi miydi? Ama sonra kendimi toparlayıp; bugün en mutlu günüm! Diye kendimi teselli etmeye başladım. Daha fazla dayanamayıp Duygu'nun yanına gittim. Zeynep beni görünce; Ben Hasana bakayım, çocuklara para vermiş mi? Diye aradan sıyrılmaya çalışıyordu. Şaşırarak; Ne parası? Diye sordum. Zeynep gülerek; Bir çocuk mu ne varmış, sürekli para istiyormuş. Onu gören çocuklar da peşine takılıp Hasanı darlıyorlarmış. Neyseki oldukça naif bir sevgilim var ki hiçbirinin gönlünü kırmıyor.. Gülerek Zeynebe; Bu hikaye bana bir yerden tanıdık geliyor ama... dedim. Ardından Duygu beyazlar içinde kabinden çıktı. Ve Zeynebe; Nasıl olmuşum? Diye sordu. Benim orada olduğumu fark edince biraz çekimser yaklaştı. Hala şu uğursuzluk meselesine takmış olmalı. Beni fark edince küçük bir tebessümle; Ozan! Sende mi buradasın? Diye sordu. Zeynep gülerek; "misafirleri cok bekletmeyin." Diyip odadan çıktı. Duyguya yaklaştım ve ellerini tuttum. Onu gördüğümden daha güzel görünüyor, sanki gelinlikle hiç görmemişim gibi hissediyordum. Ona yaklaşıp alnından öptüm ve; Şahane görünüyorsun. Düğünde herkes seni konuşacak. Ben kıskanırım ama! Dedim. Duygu gülerek; Hiçte bile! Asıl seni konuşacak herkes, gül gibi kızı kapmış diye! Ardından ikimizde güldük. Sonra Duygu yüzü düşerek; Çok heyecanlıyım! Her şey cok güzel olacak değil mi? Diye sordu. Ellerini tekrar tutarak; Kurduğumuz hayallerden bile daha güzel olacak, inan bana dedim. Ardından; Misafirleri daha fazla bekletmeyelim. Diye ekledim. Duyguda kafasını onaylar şekilde salladı. Ardından koluma girip düğün alanına doğru yürüdük. Ara ara birbirimize bakıp gülüyorduk. Duygu'nun gözlerindeki ışıltı beni daha çok motive ediyordu. Düğün alanına geldiğimizde herkes bizi alkışladı. Hasan konfeti patlatarak bizi korkutmustu. Neyseki kendimizi hemen toparladık. Ve nikah masasına doğru ilerleyip yerlerimizi aldık. Nikah memuru ilk önce Duyguya; Duygu Şensan Hanım, Ozan Köksal beyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? Diye sordu. Duygu gözlerimin içine bakıp güldü. Gözlerinde tekrardan o ışıltı belirdi. Ardından misafirlere dönüp; EVEEET! diye haykırdı. Herkes o sırada alkışlamaya başladı. Ardından memur dönüp aynı soruyu bana sordu. Duygunun gözlerine bakıp; SONSUZA KADAR EVET! dedim. Yine herkes alkışlamaya başladı. Annem ve Umut ayağa kalkıp alkışlamaya koyuldular. Şahitlerimiz Hasan ve Zeynep te evliligi onaylayınca; nikah memuru evlilik cüzdanını Duyguya teslim etti. Zeynep Duyguya; Ayağına bas! Diye akıl veriyordu. Duyguda dediği gibi yapıp ayağıma bastı. -Aağh! O an gerçekten serçe parmağımın koptuğunu hissetmiştim. Ama bu an için her türlü acıya razıydım. Ardından kalkıp ilk dansımızı gerçekleştirdik. Herkesin gözü bizdeydi. Işık tam olduğumuz yeri, ikimizi gösteriyordu. O an ikimizde gökyüzünde süzülüyor gibiydik. Ardından diğer çiftlerde aramıza katıldı. Annem Umutla, Hasan Zeyneple dans ediyordu. Herkes en az bizim kadar mutluydu. Duygunun babaannesi gözleri sulanmış bir şekilde bizi izliyordu. Duygu gözlerimin içine bakıp; Hani demiştin ya; Sonsuza kadar sürmez belki ama son bulana dek bırakmayalım ellerimizi diye bırakmayacağız değil mi? Diye sordu. O an alnına bir öpücük kondurup; Asla! Gerekirse bu sonluğun icinde bir sonsuzluk bulacağız! Ama asla ellerimiz ayrılmayacak! Dedim. Duygu gülümsedi. Ve dansa devam ettik. Muzik sürekli değişiyor ve biz ortama ayak uyduruyorduk. En sonunda oldukça yorulmuş ve dinlenmeye ihtiyacım vardı. Ama Duygu gayet dinç ve dinamikti. Duyguya dönüp; Biraz içecek bir şeyler içeyim, içim yandı dedim. O da gülerek onayladı. Duygunun yanından ayrılıp; içeriye girip soğuk bir şeyler aradım. Tam o sırada dışarıda bağrışma sesleri duyuldu. Panikle kendimi dışarıya attığımda elindeki silahı Duyguya dogrultan bir adam gördüm. Tüm cesaretimle adama yaklaştım. Adam bana doğru dönüp; YAKLAŞMA! diye haykırdı. Duygu ağlayarak; Baba... diyor ve yutkunuyordu. Babaaannesi arkada bir şeyler söyleyip, bağırıyordu. Ama ben duymuyordum. O an tüm odağım Duyguydu. Adama yalvarircasına; Lütfen.. yapmayın dedim. Adam bana dönüp; SEN KARISMA! diye bağırdı. Duygu ağlayarak; Neden? Diye sordu. Babası gülerek; Benim bir kere bile ziyaretime gelmedin! Sen nasıl bir evlatsin? Dedi. O sırada babaanne adama doğru biraz daha yaklaşıp; Sen babalığını yaptın da mı kızı suçluyorsun? Dedi. Adam eliyle kafasını kaşıdı. Ardından tetiği çekti. Koşarak bir adım daha attığım da Hasan beni tuttu. Ve kulağıma; polisi çağırdık. Birazdan burda olacak! Diye fısıldadı. Ama adam kararliydi. Hasana dönüp; Vakit yok Hasan! Bir şeyler yap dedim. Tam o sırada bir patlama duyuldu. Dönüp baktığımda Duygu kanlar içinde yere yığılmıştı. Koşarak Duyguyu tutup; başını yerden kaldırdım. Adam o sırada kaçmış ve Hasanla Umut peşinden gitmişti. Cok fazla bagrisma ve ses vardı. Ama ben hiç birini duymuyordum. Beynimin içinde sadece bir uğultu hissediyordum. Duygu’nun yüzünü tutup; Duygu.. Duygu! Yapma, sakın! Bırakma beni. Diye haykırıyordum. Duygu gözlerini aralayıp gözlerimin içine baktı. Gözlerinde hala o ışıltı duruyordu. Sonra yutkunup gözlerini kapadı ve bir daha da açmadı.. *** Ben sürekli Duygu'nun mezarına geliyor ve oradan hiç ayrılamıyordum. Geceleri Hasan zorla gelip beni eve götürüyordu. Ayakta durmaya halim yoktu. Ne zaman uyumayı denesem o manzara gözümün önüne gelip beni boğuyordu. Annemle Umut gitmekten vazgeçip tamamıyla benim evime yerleşmişlerdi. Duygu’nun babaannesi Semiha hanım üzüntüden kalp krizi geçirip o da vefat etmişti. Duygu varken sesler vardı, renkler vardı. Şarkılar vardı. Ama şimdi o yokken bütün bunların hiçbiri de yoktu. Çiçekler solmuş, renkler kararmıştı. Şarkılar ise acıklı çalıyordu. Hasan yine gece vakti yanıma gelip; Ozan bey artık eve dönmelisiniz! Hayat sizin için devam ediyor. Dedi. Gülerek Hasana; Aynı şeyi Uğur öldüğünde de demiştin. Dedim. Hasan bir şey söylemeden kafasını aşağıya eğdi. Bende sırtımı yasladıgım mezar taşından kalkıp Hasana; Ben sadece Duyguyu kaybetmedim, aynı zaman da Uğuru da bir kez daha kaybettim Hasan.. dedim. Duygunun gözlerinde Uğur vardı. O gözlerde yaşatıyordum ben kardeşimi. Ama artık ne bana o içten bakan gözler ne de o gözlerin içinde sığındığım ışıltı vardı.. Hepsi gördüğüm kabus gibi yok olmuş, deniz onları içlerine çekmişti. Bense tek başıma hayatın akışına ayak uydurmaya çalışıyor, çoğu zaman mezarlıkta günlerimi geçiriyordum. Ama Hasanin dediği gibi hayat devam ediyordu. Bir gün sokakta öylece yürürken bir kadın gelip bana çarptı. Duygu gibi kumral saçları ve yeşil gözleri vardı. Gözlerimin içine doğru baktı. Sanki elimi uzatsam tutacaktı. Belki de beni yeniden hayata bağlayacaktı. Ama yapamadım. Buna hazır değildim. Hemen oradan kaçtım. Mezarlığa, Duygunun yanına gittim. Ondan sonra birini sevmek hem Duyguya hem de Uğura ihanet olacaktı. Duyguya verdigim sözü tutup ondan sonra kimsenin elini tutmadım. Öylece yaşayıp çoğu zaman kaçan, ama her zaman kendisine hapsolmuş bir adama dönüştüm.. SON |
0% |