Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left2.
Bölüm
@metinkekec
Avangart sayılabilecek bir masaya sahip dergi editörü kadın kırklı yaşlarının ortalarındaydı, yüzündeki kırışıklıklar ve asabi tutumu, mutsuz bir hayat sürdüğünü anlatıyordu her seferinde. Kumral tenine sarıya boyanmış saçlar yakışsa dahi onun kötü giden aşk hayatından notlar barındırıyordu bakanlara.

Beyaz gömleğinin iki düğmesinin açık olması cüretkar kadının yalnızlığını simgelerken, deri koltuğuna oturmuş arkasındaki krem rengi duvarda asılı diploma ve başarı belgelerinin verdiği özgüvenle, resim defterindeki karikatürleri inceleyip eleştiriler savururken koca hayatında tek bir karikatür dahi çizememiş olduğunu unutmuş olmalıydı.

Editör kadının eleştirilerini kulak ardı ederken kendi kendine, "Sana bir gece ayırsam böyle rahat konuşamazdın kaltak!" Dedi. Editör sanki anlamış gibi sert bir bakış atarak hafifçe öne doğru eğildi. Kadının bu tutumu rahatsızlık hissi yaratmış olmalı istemsizce oturduğu koltuğu elleriyle sıktı.

Oluşan sessizliği bozan yine kadın olmuştu, "Anladınız mı Cüneyt bey!" Dedi sert bir ifadeyle. Kadının söylediklerinin çoğunu dinlememişti. Umursamaz bir tavırla başını yukarı aşağı sallarken sahte bir tebessümle' "Evet, evet anladım. Bundan sonraki çalışmalarda muhakkak uygulanacağım." Diyerek ayağa kalktı.

Sıkıcı iş ortamlarında uzun süre durmak onun için berbat bir şeydi. Daha fazla orada durmaya dayanamayacağını düşünerek kendini hızlıca odadan dışarıya attı.

Cüneyt, odadan çıkınca editör başını sağa sola sallayarak derin bir nefes aldı. Başını deri koltuğa geriye doğru bırakmış bir süre birşeyler düşündü. Cüneyt'in karşısında çekiciliği ve seksi vücuduyla oturması yalnız kadını çileden çıkarmıştı. Gömleğinin kenarlarını sallayarak vücudunu yelledi.

**********

Kendini deniz kenarında soluklanırken bulduğunda buraya kadar yürümüş olduğuna şaşırdı. Hayattan kendini çok kolay soyutluyor iç dünyasının gizemli caddelerinde dolaşırken, her seferinde kendini şehrin bir başka köşesinde buluyordu.

Sahildeki kayalıkların üzerine oturup suyun kayalara çarpmasını izlerken aklına sabah kapısının önünde sevişen liseli aşıklar gelmişti. Cüneyt lise yıllarında sakin bir gençken, aşka bakış açısı oldukça saf ve temiz duygulardan oluşuyordu.

Zihninin bir köşesinden hortlayan mehtap yakasına yapışmıştı. Dalgalar kayaya vururken önce mehtap'ın güzel gözlerini hatırlatsada çok geçmeden yerini acı hatıralar almıştı.

Lise ikinin son günleri baharın yerini yaza bırakmasıyla birlikte sınıfca pikniğe gittikleri Belgrat ormanında hayatının dönüm noktasının gerçekleşeceğini bilemezdi.

İlk başlarda herşey oldukça güzel ilerliyor Cüneyt, iki ağaca gerilmiş iple yapılan file ile voleybol oynuyordu. Yorgunluk ve aşk duygusu onu voleyboldan uzaklaştırdığında gözleri mehtap'ın yokluğunu farketti.

Bir süre bekledikten sonra içindeki aşk duygusu yerini merağa bırakmış olsa gerek ayağa kalkarak etrafa bakınmaya başladı. Her geçen dakika merak duygusunu gittikçe kabartıyordu. Kamp alanından uzaklaştığını fark edemeden adımlar savuruyor mehtap için gittikçe meraklanıyordu.

Adımları onu küçük bir tepenin önüne kadar getirmişti. Gözleri ağaçların arasında mehtap'ı ararken ayaklarının altından gelen seslerle başını aşağıya çevirdi.

Tepenin altı yaklaşık bir metre kadar içeriye oyuk küçücük bir mağara gibiydi. Gelen seslerin mehtap'ın sesleri olduğunu çok geçmeden anlamıştı.

Mehtap ve Demir mağaranın içinde şehvetle sevişirken girdiği şokun etkisiyle, gözlerini kırpmadan aşık olduğu insanın Demir'in kucağında oturken, inlemelerine kulak verdi.

Gözlerinden süzülen yaşlara engel olamıyor, kurduğu bütün hayallerin aslında ne kadar saçma olduğunu düşünüyordu.

Cebinden çıkardığı kağıdı elleriyle düzledi. Kağıdın üzerinde mehtap'ın kara kalemle çizilmiş resmi vardı. Haftalarca uğraşmış ve sonunda bitirmişti. Gözlerinden kağıda süzülen yaşlar mehtap'ın yüzünü siliyor, çok geçmeden tanınmaz hale getirmişti.

Aşağıdan gelen sesler işlerinin artık bittiğini haber verirken, elleriyle kağıdı buruşturup kamp alanına doğru yürümeye başladı. Mehtap'ın Demir'in üzerinde otururken saçlarını savurduğu an gözlerinin önünden yol boyunca gitmemişti. Hiç şüphesiz kızın şehvet dolu nidaları ömrü boyunca kullağında çalan bir melodi olarak kalacaktı.

*********

Yan tarafında oturan gençlerin dinlediği şarkıyla kendine geldi. Çevresinde pek duymadığı bir şarkı olan alanis morrisette'nin you aughta know isimli şarkısı onu kendine getirmeye yetmişti. Kaç saattir burada oturduğunun farkında değildi. Apar topar kalkarak evin yolunu tuttu.

***************

Kıymetli okurlarım lütfen bölüm sonlarında ve paragraf aralarına yorum yaparak kitaba destek olunuz...

modal aç
modal aç
modal aç