Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Davet

@meylscherry


DAVET


Kollarını belime daha sıkı sarıp biraz daha öne doğru eğildi, onu affetmek ne kadar iyi bir karardı bilmiyordum... Ama ondan tek bir söz vermesini istiyordum. Ona ancak bu şekilde körü körüne inanabilirdim.


Kollarımı gevşetip hafifçe uzaklaştığımda bırakmak istemese de, ben çekilince o da bırakmak zorunda kalmıştı.


Gözlerini camdan dışarı çevirip göz temasımızı uzun bir süre engelledi.


"Özlemişim buraları..."


Bende aynı şekilde camlara çevirdim bakışlarımı, gözlerim loş ışık kalabalığında dolandırıp iç çektim,

ardından gülümseyerek başımı eğdim,"Sanırsam en çok lunaparklarını özledim ben."


Camdan bakışlarını anında çekip aynı sırıtma ve heyecanla,"Gidelim istersen?"


"Olur mu ki daha yeni başladık ya sorun falan çıkarsa?"


"Aslında hemen iş başı yapmamız saçmaydı, onun yerine saysınlar. Hadi çıkalım."


Uzun süre tereddütle bakakaldım bu kıyafetle gelmem ne kadar iyi olurdu?


Düğüne gider gibi süslenmeseydin Sende Allah'ım yarabbim ya sanırsın defileye çıkacak boyuna bosuna kurban olduğum!


"Sence şu kıyafet bize sorun çıkarır mı?"


Gözleri üzerimde dolandığında elini ensesine attı.


"Yani... Bir tık abartı mı lunaparka göre yinede sen bilirsin."


İçten içe git değiştir dermiş gibiydi ama bunu kibarca aktarmaya çalışıyordu. Ben bu iyi niyeti bir tık kullanırdım ama.


"İyi sorun çıkarıcak kadar değilse bence böyle gelmemin bir sakıncası yoktur."


İlerleyip uzun siyah ceketimi alıp üstüne geçirdim. Üstüme yapışmış siyah diz kapaklarının biraz üstünde biten mini bir elbise ve siyah ince külotluçorap giymiş, üstüne ise ondan biraz daha uzun bir ceket giymiştim. Saçlarımı düzleştirip arkaya doğru bırakmıştım.


Çantamı alırken bilgisayarı kökten kapatıp kapıya yöneldim karnıma giren sancılarla zoraki konuştum, " Gelmiyor musun?"


herhalde yine regl sancılarıydı dün akşamdan beri aynıydım çünkü.


"Geleyim gelmesine de..."


"De?"


"Hiç yani motora öyle binebilir misin ki?"


Can evimden vurmuştu beni bir tık ama yıkılmak yok!


"Arabayla gitsek sorun olur mu?"


Çoktan şirketin asansörünün oraya varmıştık bile.


"Yok hiç sorun olmaz ne sorun olacak değil mi?"


Bizle beraberinde asansörü bekleyen kişilerin hepsinin anlamsız bakışları eşliğinde asansöre bindik.


Ayaz arkamda kalmıştı, oflayıp dönmek için alan aradım ama pek mümkün değildi, 18 kat aşağı inmek şuan daha cazip gelmişti.


Arkadan saçım çekilince hafif garip olup saçlarımı yanıma aldım, muhtemelen dokunan Ayaz değildi.


"Şşt napıyon oğlum sen sorunlu musun?!"


Ayaz'ın sesiyle zorda olsa arkamı döndüm. Motorbisiklet kaskı takmış adamın yakasını tutumuş hesap sorarcasına tutuyordu.


Herkes korkudan duran ilk katta indiğinde asansör tamamen boşalmıştı.


"Manyak mısın lan sen derdin ne?!"


Adam cevap vermeyince Ayaz sinirle asansörün camına yaslayıp, boğazını kavradı.


"Cevap versene şerefsiz!"


Adam her cevap vermediğinde biraz daha boğazını sıkıyordu ki üstümdeki şoku atlatıp araya girdim, "Ayaz dur öldüreceksin!"


Beni duymuyormuşcasına daha sert davrandığında, elimi uzatıp elinin üstüne yerleştirdim. Dişlerimin arasından konuşarak,"Seni affetiğime pişman etme beni Ayaz izgiç bırak şu adamı!"


Adamdan uzaklaşıp bana baktı,"Pişman etmekle alakası yok Gece ne yaptığını fark etmedin mi?"


Oflayıp adama doğru döndüğümde, bizim kavgamızı fırsat bilip kaçmış olmalıydı. Ayaz sinirle bana döndüğünde oflayıp ona yöneldim,"Tamam özür dilerim bu sefer benim hatamdı."


"Bunu fark etmen iyi olmuş Gece!"


Suçlulukla gözlerim saçlarıma kaydığında ucunun yapıştığını gördüm. Ucu yakılmıştı, Ayaz elini uzatıp saçımın ucuna baktığında gözlerini devirip bana baktı,"Hepsinin yanmadığı için sana teşekkür mü etmem gerekiyor?"


Sorum üzerine sinirle bir elini saçına geçirip bana döndü,"Bugün kavga yok Gece bugün değil sus tamam mı böyle saçma sebepler söyleyip durma bana sinirlerim zaten tepede."


Yüzümü buruşturup ona baktım,"Seni burda bırakıp gidebilirim Ayaz biliyor musun?"


Kaşlarını kaldırıp bana doğru yaklaştı,"Öyle mi?"


Geriye doğru adımladığımda üzerime doğru gelmeye başladı.


"Ayaz bir adım daha atarsan bağrırım!"


Ne yapmaya çalıştığını anlamıştım ama şuan o kadar onu affetmemiştim.


Asansör durduğunda koşar adım kaçıncı kat olduğuna bakmadan indim kalbim şuan öyle bir şey kaldıramazdı benim.


Birden durup arkamı döndüğümde ona çarpmamla geriye doğru çekildim, çok mu aptalaşmıştım onu affedince?


Anlımı tutup ona baktım,"İnsan bir ses çıkarır!"


Gülerek bir elini başımın üstüne koyup başımı yukarı doğru kaldırdı,"Çok acıdı mı?"


"Acımazsa bağırır mıyım Ayaz sen salak mısın?!"


"Çok agresifsin Gece Aksoy biraz mutlu mu olsan, ayrıca çarptığın omuzum güzelim duvar veya demir değil abartmaya gerek yok."


Sanırsam biraz haklıydı, elimi anlımdan çekip etrafıma baktım otoparkın içindeydik.


Ayaz önden ilerlemeye başlayınca arkasından hızla onu takip ediyordum bir arabanın önünde durmasını beklerken o gidip dünya güzeli bir motorun bir motor demek ayıp olurdu; Kawasaki Ninija 250R benim sürmek için canımı dahi verebileceğim o motor.


Daha iyileri vardı elbet ama bunu sürmeyi çok istiyordum.


Ayaz'ın önüne geçip elimle motora dokundum,"Şaka mısın sen Kawasaki Ninija 250R ile geleceğini söyleseydin üstümü değiştirirdim!"


Büyük bir kahkaha atınca ters bir bakış atıp ona baktım, benimle eğlenmek istediği çok açık ortadaydı.


"Biz arabayla devam edeceğiz güzelin üstün sürmek için müsait değil."


"Kawasaki Ninija 250R var burda ve sen bana arabaya biniceğimi mi söylüyorsun?!"


"Üstünü değiştirmek istemediğini söyleyen sendin, seni buna zorlayamam değil mi?"


"Seni öldürürüm çocuk..."

"Bir şey mi dedin?"

Evet dedim ben bugün bu motora binmezsem olmaz dedim..."


Ellerini cebine yerleştirip konuşmaya başladı, "Bu senin sorunun Gece şahsen ben bu akşam bineceğim bu 'motora'."


Bilerek motora vurgu yapmıştı şerefsiz!


İyi kısasa kıssas vakti o zaman bende onunla oynardım. Ellerimi göğsümde kavuşturup arkamdaki kolona yaslandım,"Benimle motor sürecek erkek mi yok Ayazcığım. Dikkatinizi çekerim ama ben biraz fazla güzel bir hanımefendiyim, bence benimle motor sürmek isteyen milyonlarca insan bulabilirim."


Kaşları anında çatılırken saçımı arkaya doğru savurup omuz silktim. Haksız mıyım şimdi o benimle binmeyip akşamın bir vakti 'tek' süreceğini söylemişti, bende öyle birşey yapmasın diye biraz gözünü korkutmuştum ama biraz lütfen...


Hâlâ aynı şekilde bakmaya devam ettiğinde, yaslandığım yerden kalkıp inatla karşısına dikildim.


"Ne yapıyoruz şimdi bakalım ben o motora biniyor muyum yoksa başkasının motoruna mı biniyorum?"


Kalp atışının düzensizliğini fark ettim, çok hızlı atıyordu.


"Yanına motorla yaklaşan birinin bir adım daha fazla atamadan buhar olma ihtimali var bence kimse bunu istemez."


Dişlerinin arasından söylediği şeyleri kâle alan bir insan olduğumu sanması komikti, karşısında tehdit ettiği benden başka kimse değildi ama çok kin dolu konuşuyordu bu dikkatimden kaçmamıştı, onunda zaten bunu fark etmesi uzun sürmemişti.


"Tamam tamam." Ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırıp kafasını yana yatırdı,"Özür dilerim ama sinirlerimi bozuyorsun!"


Gözlerimi kısıp yüzünü daha dikkatli incelemeye başladım,"Başka birinin benim yanıma yaklaşamayacağını iddia ettin Ayaz, ben bunu denemeden sence durur muyum?"


"Durursun durmalısın bence durmuş olmalısın..."


Biraz daha yüzüne doğru yaklaştığımda lafı kesilmişti, yüzünde kasılan hatlarını daha net görme fırsatım olmuştu, çenesini kavradım ve bu seferde ben başımı yana yatırdım ona olan yakınlığım yüzünden sıcak nefesini gayet yakından hissedebiliyordum.


Ben ağzımı dahi açamadan çalan telefonumla geriye doğru çekildim, arayan Mete'ydi.


"Umarım çok yanlış bir anda aramamışımdır. Eğer öyleyse çok üzülürüm umarım yanlış birşeyler yaşamadığınız zaman aramışımdır."


Gülerek telefonu daha sıkı kavradım,"Saçmalama."


"Hadi ya hiç mi birşey olmadı...neyse konumuz şuan bu değil konumuz... Neydi harbi konumuz bizim, beni neden aramıştın?"


Daha çok güldüğümde Ayaz ters bir bakış atıp, kim dermişcesine el hareketi yaptığında cevap vermek yerine omuz silktim.


"Sen beni aradın ya hani ben değil."


"Şey... Bizim bu yeni patron varya işte..."


Kaşlarımı kaldırdım,"Dinliyorum."


"Bizi bir akşam yemeğine davet etti, bizim için sıkıntı değil ama sana soralım dedik hem ayrı ayrı gideceğimiz için Efe..."


Arkadan Efe'nin bağırma sesi geldi,"Bana bak Mete her boku telefonda söyleme demedim mi ben sana!"


"Ne bağrıyorsun be tamam söylemiyorum Allah'ım yarabbim ya bu nasıl bir salak sanki telefonlarımız dinleniyor... neyse siz de buraya gelin öyle konuşalım en iyisi."


Bizim lunaparka gitme fikri hop uçup gitmişti bile, hüzünle alt dudağımı büküp konuştum,"Peki şimdi geliyoruz."


Ayaz'a baktığımda omuzlarımı çökerterek konuşmaya başladım,"Bizimkiler bizi bekliyormuş konuşacakları önemli şeyler varmış. Oraya gidelim."


"Arayan kimdi?"


Garipsemiş bir şekilde ona baktığımda bir cevap beklediği açık bir şekilde bana bakıyordu sonunda pes edip cevaplama kararı aldım,"Mete'ydi Ayaz Mete."


"Çok agresifsin bugün canın mı sıkkın?"


Sabır dilercesine gözlerimi kısa bir saniyeliğine yumup tekrar açtım,"Neden agresifim acaba düşünelim bunu olur mu uzun uzun düşenlim ama hatrım kalır!"


Ayaz bir kolunu belime sarıp beni kendine çektiğinde anlık olarak duraksadım ardından bir kolumu ona sardım.


"Bence sen motora binemediğin için bu kadar agresifsin ama merak etme ben senin yerinde binerim."


Gülerek söylediği şey benim sinirlerimi bozmuştu, karnına dirseğimi geçirdiğim de acıyla kasıldı.


Kısa bir süre sonra ikimizde birbirimize söylemeden nasıl gideceğimizi düşünmeye başladık.


"Nasıl yapacağız şimdi biz bu mevzuyu."


Yüzümü kırıştırıp ondan uzaklaştım, benim inadım tuttu mu öldürselerde binmezdim o motora Allah'ın işine bak ki benim inadımın da şuan şu saatte şu dakika tutası gelmişti.


"Şimdi şöyle yapıyoruz..." Yaklaşıp ceketinin iki yakasını kavradım,"Sen o sevgili motorunla gidiyorsun ben de benim arabamla böylece sorun çözülmüş oluyor."


Elimi tutup indirdiğinde parmaklarımı kavrayıp, diğer elinin tersiyle yüzümü okşadı.


"Gece, şaka yaptığımı biliyorsun değil mi?"


Boşta olan elimi kaldırıp elini iteledim,"Ayaz, benim 'Gece' değil Mina hatta ve hatta şuan Marian kimliğinde olduğumu biliyorsun değil mi?"


"Şu isim konusunun şuan yeri veya zamanı değil güzelim, sana bir soru yönelttim bunu cevaplar mısın?"


Kafamı alayla aşağı yukarı salladım,"Hayır Ayaz, şaka yaptığını anlamadım ama şu saatten sonra senle ölsemde motor sür-mem bitti bu kadar!"


Ceketimin cebindeki araba anahtarını çıkarıp önünde tuttum,"Ben gidiyorum sana motorunla baş başa bir sürüş diliyorum."


Daha cevap dahi vermesini beklemeden arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım. Bu motor mevzusunu çok gereksiz uzatmıştı bende gereken yerde kesip bitirmiştim, benimle motor sürmek istemiyormuş da daha çok bahane arıyormuş gibiydi bence.


Oha abart, canım sen kafada fazla kuruyorsun...​​​​​​​​


Bir iç sesimin benle dalga geçmediği kalmıştı zaten o da olduğuna göre gönül rahatlığıyla arabama binebilirim!


Rahatsızca arabaya oturduğumda dikiz aynasından Ayaz'a baktım, kafasını yana yatırmış bir şekilde bana bakıyordu. Daha çok inmemi bekliyormuş gibi kapıyı izliyordu şaka yapmış olmamı diliyordu belki, tamam daha yeni barışmışken bunu yapmam çok çocukcaydı ama o motora binme hevesim kırılmıştı belki de bundan dolayı çok fevrileşmişimdir.


Küçüklüğümden beri istediğim birşeyi yapamayınca çok korkardım, o an birinin bana vereceği bir tepkiden geri dönüşten kızmadan çok korkardım. Bu yüzden akademiye girdiğim ilk andan itibaren en iyi ajanları bendim, mükemmeliyetçi olmasaydım belki de Overls hayatımda olmayacaktı. Çok iyi olmak bazen iyi değildi hemde hiç, bir insan için mükemmel olmak için çabalamak dünyadaki en zor şeydir hele herkesi gören o bir çift göz seni hiç görmeyip bir tebrik sunmuyorsa hayat o zaman sizin için cehennemden farksızdır.


Nasıl bir his o bilen bilir, içine düştü mü bir kere o an yer bitirir seni gözlerinin içine bakarsın bir aferin beklersin ama o bir kelime dahi kurmasını istediğin kişi seni görmez, bu defa görmesi için birşeyler yaparsın görür işte o zaman onun önceki yaptıklarını da gördüğünü anlarsın ama o durgun ifadesiyle sana bakıp,'Senden daha iyisini beklerdim' der yıkılırsın. O bir cümleyi sana 'sen daha iyisini yaparsın ondan demiş' derler bunu da yersin tutarsın içinde tuttuğun her an ağlayasın gelir. İnsanın o an bir kaygı düşer içine 'ölüm korkusu' derler buna, yaşamadan göçmekten korkar biri onu tebrik etmeden ölmekten çok korkar, kaçar köşe bucaktan karanlıktan kaçar kendi gerçeğiyle hareket ettiği için bir yerden sonra kendini suçlamaya başlar içindeki büyüğmemiş çocuk hep korkar, zamanı sorgulamaya mutlu olduğu zaman bu anın bir anı olarak kalıcağından bir daha yaşanamayacağından korkar mutlu olduğu için kendini suçlar ve evet bunlar bir aferin demediğiniz, değersiz hissettirdiğiniz için olur birinin hayatını zehir etmiş olursunuz bir aferin sizin için bir kelimeden ibaretken başkasının bir hayatı olabilir.


Bana kimse aferin demedi çok denedim ama asla bir kişi dahi benimle gurur duymadı, kusurlarım vardı bütün insanlıkta olduğu gibi benim en çok kusurlarım göz önünde oldu kimse benim bir başarımı görmedi, kimse sevdiğim şeylerle ilgilenmedi yaşayıp yaşamadıklarım bile umurlarında değildi.


Şuan fark ediyordum da ben hiç önemli bir insan değilmişim, sevgi görmemiş sokak hayvanlarından farksızdım sonuçta onlarında çoğu ailesiz ve bir tebrik cümleleri olmadan yaşıyordu değil mi?


Dolu gözlerimi saklamak için hızla arabayı çalıştırmaya başladım, dengesiz bir şekilde hızla trafiğe çıktığımda gözlerimi silip önümü görmeye çalıştım.


Buğulu bir şekilde görmek zor olduğu için ilk yanan sokak lambasına şükür edip durdum. Makyajım ful akmıştı bu yüzden torpidoda bulduğum ilk peçeteyle yüzümü sildim.


Tam tamına yüz altmış saniye sonra yanan sarı ışıkla gaza köklendim, küçükken sarı yanınca geçenleri suç işledi olarak görüyordum şimdi ben geçiyorum bence yine bir suçdu.


Çalan telefonumla saçma düşüncelerime ara verdim, telefonu elime zoraki alıp kin olduğuna bakmadan açtım,"Efendim?"


"Merhabalar Marian hanımla mı görüşüyorum acaba?"


Orta yaşlı bir adamın sesiyle kaşlarımı çattım,"Evet buyrun benim."


"Efendim, ben Mehmet Bey'in büyük oğlu Sarp."


Büyük oğlu dediğine göre küçük oğluda veya oğulları da vardı.


"Memnun oldum bende Marian siz beni tanıyorsunuzdur büyük ihtimalle."


"Evet evet Marian hanım, sizi zaten akşam yemeğine davet etmek için aradım efendim bizzat kendim sizi davet etmekten onur duyarım, sizi aramızda görmeyi çok isteriz."


"Bu kibar davetinizi geri çeviremem

efendim, seve seve gelirim akşam teşekkür ederim."


Çok kibar konuşuyordu ve bu nedense sanki 1900'lü yıllarda yemek davetine çağırılmışım gibi hissettiriyordu.


"İyi günler dilerim size, kabul ettiğiniz için de çok teşekkürler."


"Rica ederim size de iyi günler."


Telefonla konuşurken çoktan bizim otele gelebilmiştim bile, şirketten çok uzak olmadığı için kısa bir sürede varmıştım.


Arabadan inip anahtarı valeye verdim sessizce kapıdan içeri süzüldüğümde arkamdan bir ses duymamla o tarafa dikkat kesildim.


"Trafik kurallarına hiç uymuyor bazılarımızda şu son zamanlar, yolda telefonla konuşan mı desen ağlayarak araba kullanan mı desen, trip atıp araba sürenler mi desen yoksa telefona dalıp az kalsın seni ezenler mi desen."


"Onu bilmiyorum Meteciğim ama galiba benim sevgilim o saydığın suçların vücut bulmuş hali, haksız mıyım sevgilim?"


Sevgilim dediği an karnıma sıcak bir kramp girmesi bir olmuştu çaktırmadan onlara döndüğümde, Mete ellerini yukarı kaldırıp geriye doğru adımlamaya başladı,"Ben sizi yalnız bırakayım en iyisi yoksa dayak yiyeceğim."


Ayaz, bana doğru yaklaşıp belimi kavrayıp bir yandan beni odama doğru yürütüp bir yandan da benimle konuşuyordu,"Bugün çok gereksiz duygusalsın neyin var anlatmak ister misin güzelim?"


Gereksiz mi? Gereksiz miydi benim duygularım şimdi?

"Benim duygularım gereksiz mi yani?"

Kaşlarını kaldırıp bana baktı,"Çikolata almamı ister misin? belli ki birilerinin kötü anına denk gelmiş barışma günümüz."


Nedenini bilmiyorum ama biri demesine çok takılmıştım,"Biri miyim ben bu ilişkinin bir yabancısı mıyım?!"


"Bugün ki davete istersen gitmeyebiliriz, ilaç getireyim mi?"


Karnıma giren sancıları sabahtandır yok sayıyordum fakat sanırsam bu davet günü giyeceğim beyaz elbise için kötü bir haberdi.


"Gerek yok ilaca falan, biraz yatsam bence birşeyim kalmaz regl sancısı zaten ilk gün yoğun değil fazla."


Yalan ilk gün hepsinden daha beterdi, ama olsun yıkılmak yok. Odama geldiğimizde ilk yapmayı hedeflediğim şey yatağıma uzanmaktı fakat odamda; Üç ayı hatta bir tanesi benim yanımda toplam dört ayı olmuştu.


"Ne işiniz var benim odamda?"


Tolga gülerek ayağa kalktı,"Bu oda artık malesef ki senin değil."


"Zaten benim değil Tolga iyi misin? Otel sahibinin odası bura."


Abim yanıma yaklaşıp elini anlıma koydu, ne yaptığını sorarcasına baktığımda karşıma geçti.


"Bu kadar zeka fazlalığı nerden geliyor diye merak ettim bir an, ateşinde yok aslında birden bu kadar zekileşmenin sebebi ne acaba?"


Bugün herkes bana acayip ters davranıyormuş gibi geliyordu, kollarımı onun gibi birleştirip gözlerimi devirerek konuşmaya başladım,"Niye burası artık benim odam değilmiş peki, çok zeki sizcikler."


Sizcikler ne tam olarak? Sıfat desen değil, zamir desen değil, iyelik eki desen o hiç değil! Allah'ım ben nasıl bir türkçe yoksunu bir insanın iç sesiyim öyle yarabbim sen sabır nasip eyle bana!

​​​​​​Söylediğim kelime herkese garip gelmiş olmalıki herkes birbiriyle bakışıyordu Hint dizisinde ki gibi. Buna son vermek için sesimin çıktığı kadar bağırdım.


"Ne bakışıyorsunuz öyle niye burdayım ben ayrıca!"


Cümlemi sorguladım bura benim odamdı?


"Benim odamda ne işiniz var daha doğrusu sizin cevap versenize!"


Ayaz sessizce birşeyler mırıldandığında herkes neden böyle davrandığımı anlamış gibi bir tepki vermişti.


"Abicim, şimdi sakin ol sen biz sana davet hakkında bilgi verelim gel otur şöyle güzelim bağırmadan azıcık sakin olalım bence."


Omuzlarından tutup zorla beni koltuğa attığında son söylediği cümleyle onlara hışımla döndüm,"Sakinim lan ben zaten takmışsınız bir sakinlikte sakinlik!"


Karnım feci şekilde ağrıyorken ben bunlarla düzgün konuşamıyordum en iyisi susup dinlemekti.


"Anlatın şu daveti de kurtulayım!"


Efe ellerini kaldırıp koltuktan kalktı, o sırada içeri Mete, elinde sıcak çikolata olduğunu anladığım tepsiyle içeri girdi.


"Sizi kurtarmaya geldim, küçük hanımefendi biraz fazla gerg-"


"Sus Mete!"


"Sus Mete!"


"Sus Mete!


"Sus Mete!"


Hepsi aynı anda bağrınca az kalsın çocuk elindeki tepsiyle düşüyordu,"Ne bağrıyorsunuz siz öyle çocuğa barbarsınız hepiniz çocuğun konuşma hakkını alıyorsunuz böyle yaparak!"


Ayaz tepsinden aldığı bardağı elime tutuşturup, yavaşca bir dolabı açıp bataniye çıkardı üzerime örtüğünde ters bir şekilde ona bakmaya başladım.


"Tamam şimdi kimse konuşmadan, söylüyorum lafımı bölmeyin sakın!"


Efe'nin bağırmasıyla bakışlarımı halıya diktim, benim konuşmamı kimse istemiyordu anlaşılan iyi bende iç sesimle konuşurum.


Nasılsın iç sesciğim?


Gelme üzerime katil! senle en son konuştuğumuz regl döneminde sırf iç sesin var diye mutluluktan ağlayıp ağladığın için bana sövmüştün! Git 'sevgilinle' konuş hatta git abine eski sevgilimi yeni sevgilim yaptım sorun olur mu de, biraz kaos çıkar ama benden uzak dur.


Çok kötüsün iç ses aynı zamanda çok iyisin ama, bir kaos çıkarmak şuan zevkli olabilir kesinlikle!


"Sen ne düşünüyorsun Mina sonuç olarak planın çoğu senin üstünde."


Ne dediklerine fransız kaldığım konuda oklar bana dönünce sudan çıkmış balık gibi kalakalmıştım. Böyle durumlarda dürüst olmak en iyisiydi.


"Sizi dinlemiyordum ki ben."


Ayaz yanıma oturduğunda, abim sabır çekerek ikimizin ortasına oturdu,"Bak abiciğim!" Dişlerinin arasından konuştuğu için baya korkutucu gözüküyordu.


"Şimdi akşam olacak davet için bir cihaz hazırladık ve telefonların içine yerleştirdik Efe, akşam yemeğine rahatsız olduğu için gelemiyor Ayaz'da onla kaldı diyeceğiz Efe sana yazdığı an sen lavaboya gideceksin muhtemelen sana eşlik edecek biri olacaktır, işte bu yüzden Ayaz sana mesaj attığında o tuvalet kabininde olup sana dinleme cihazlarını yerleştirmen için verecek. Sende gözüne kestirdiğin her yere bırakıcaksın cihazları. Senin için sorun olur mu?"


Basit bir plandı, bence yapabilirdim.


"Tamam sıkıntı değil, yaparım diye umut ediyorum."


Efe elinde tuttuğu altı telefondan birini bana uzattı,"Akşam bu telefonu kullanacaksın."


Onaylar biçimde telefonu alıp kafamı salladım, karnım çok ağrıyordu duş alıp yarım saat dahi yatmak çok iyi olurdu.


"Tamam herşey bittiğine göre odamdan çıkar mısınız?"


"Aslına bakarsan..."


"Bu odada sen kalmıyorsun artık Gece, oda güvenli değil sen yerleştikten birkaç saat sonra odanın kartı başka birilerinin eline geçmiş o yüzden bu oda kaydını silmeden sen benim odamda benim kartımı kullanarak kalacaksın bende bu odada. Uzun bir süre böyle idare etmek zorundayız."


"Peki neden benim adım hâlâ burda geçiyor olacak?"


"Sana zarar vermek için odaya giriyorlar bir anda çıkış yaparsan şüphelendiğimizi anlarlar ve seni takıntı hâline getirirler, ama bu oda dolu olursa hiç birşey yapamazlar."


Elimi uzatıp tahammülsüzce mırıldandım,"Kartını alabilir miyim?"


"Biz yavaş yavaş çıkalım olur mu aynı anda çıkmak iyi bir fikir değil."


Önce Mete koşar adım kendini kapıdan atınca huzursuzca konuştum,"Neden herkes benden kaçmak istiyor gibi."


Bu sorumun üstüne Efe, Tolga ve Taha'da kendini dışarı atıp kapıyı kapattı.


Ayaz'a hüzünle baktığımda gülümseyip sarıldığında başımı göğsüne yaslayıp huzursuzca konuştum,"Uykum var."


Ayaz'ın saçlarımla oynayan eli duraksayınca başımı göğsünden kaldırdım.


"Güzelim sen kalk üstünü değiştir, benim unuttuğum bir dosya vardı onu halledip geliyorum. Korkma içeride adamlarımız var, onlar burayla ilgilenir şuanlık. Sen rahat uyu."


Ayağa kalktığında, elini tutup onu durdurdum,"Gitmesen olmaz mı şuan?"


Tedirgin bir şekilde eğilip anlıma bir öpücük kondurdu,"Hemen geleceğime söz veriyorum, çıkar yarım saat tut telefondan geç gelirsem istediğin şekilde trip atarsın."


Uykulu gözlerle onu onaylayıp ayağa kalktım, dolaptan siyah uzun bir sweat altına siyah bir pijama giyip banyoya ilerledim banyoda büyük ihtimalle ihtiyacım olan şeyler vardı.


"Çıktım sevgilim ben."


Yine sevgilim mi demişti o? 


Sabır dileyerek suyu ayarladım duş alıp çıkacaktım ama hiç hevesim yoktu, suyun altına girdiğimde huzurla yıkanmaya başladım.


Zorla da olsa suyun altından çıkıp, üstümü giydim saçımda havluyla koşar adım ilerleyip yatağıma girdiğimde yarım saattin çokta yirmi dakikasının geçtiğini fark etmiştim.


Sıcacık yatağıma girdiğimde, acıktığımı hissedip saatte baktım davete tam olarak dört saat daha vardı.


Türkiye'deyken gelir gelmez yemek yememiş olmam büyük hataydı bence, özellikle de lahmacun, çiğköfte, döner, İskender, tantuni ve yağlama yemek istiyordu canım.


Tatlılara hiç girmiyorum bile, acayip derecede midem kazınmaya başlamıştı bile.


Kapının açılma sesiyle gerildiğimde gözlerimi sımsıkı kapalı tuttum, kim gelmişti ki şimdi?


Elimdeki telefon alınınca istemsizce gözlerimi açtım, gördüğüm yüzle rahatlarken o sırıtarak bana bakıyordu.


"Yarım saat bile dolmadı Ayaz bey, eliniz çabukmuş."


Yanıma uzanıp telefondaki alarmı kapattı,"Alarm sesini sevmiyorsun diye erken geleyim dedim, gelirken de bence sen acıkmışsındır diye düşünüp aklıma gelen herşeyi aldım."


Duygulanıp ona sarıldım sanırsam şu zamansız regl günleri hiç istemediğim duygulara sokuyordu beni!


"Bugün çok sulu gözsün güzellik hadi kalk birşeyler atıştır."


Ayaz kalktığında, gözyaşlarımı silip bende doğruldum, bu otel odasını şirket tutmuştu ve gayet lüks bir odaydı yan iki banyo ve bir mini mutfağa sahip bu odanın en güzel yanı bence manzarasıydı.


Mutfaktan mis gibi kokular gelince bir elim karnımda bir şekilde iki büklüm mutfaktaki koltuğa attım kendimi.


"Lahmacun ve ayran aldım ama belki canın ister diye çiğköfte de aldım ve tatlı olarak doğum günü pastalarının küçük boyda olanlarını aldım son olarak birde sevdiğin market kurabiyelerinden canın çeker diye düşünüp aldım."


Ben dünyanın en düşünceli adamına mı sahiptim acaba?


Alt dudağımı büküp ona baktım,"seni seviyorum."


Kurduğum cümlenin doğruluğunu fark ettiğimde korkuyla yutkundum nedense bu güzel anı birinin birşeyin bozacağını düşünüyordum.


Ayaz, mini masayı çekip koltuğun önüne getirdiğinde kollarını bana sardı sımsıkı sanki bu korkumu görmüş de yatıştırmaya çalışıyormuş gibi davranmaya başladı.


"Ayaz, birşey söyleceğim."


Kollarını katlayıp pür dikkat beni dinlemeye başladı.


"Şimdi bizim bu ililşkimizi abime söylemesek hatta Overls'a ve Tolga'ya bile söylemesek olur mu?"


Kaşları çatıldı,"Neden?"


"Tolga ve abim seni öldürür Overls ise seni dünyanın öbür ucuna gömer yani şuan söylememize pek gerek yok gibi."


Omuz silkip bana baktı,"Yirmi sekiz yaşındayım Gece ben. Bırak orasını ben düşüneyim ayrıca kimseden saklamamıza gerek olduğunu da düşünmüyorum."


Dur bir saniye Ayaz yirmi sekiz yaşında ise biz bundan beş yıl önce yollarımızı ben ayırdıysam ve bizle onun arasında iki yaş olduğuna göre, ben salak gibi yirmi bir yaşımda evlenmeye mi kalmış oluyordum?


Düşüncelerimin en korkunç olanı gibi durduğuna bakmayın o zamanlar körü körüne güvendiğim için evlenmeyi düşünmüş olabilirim.


Düşüncelere daldığımı fark eden Ayaz, ayağa kalkıp aldığı herşeyi masaya yerleştirdi.


Ayaz lahmacunu açıp bana dürüm şeklinde içini doldurup verdiğinde düşünceli bir şekilde yemeye başladım.


O benim aksime hiçbir şey yemiyordu.


Elimdeki lahmacunu bırakıp onun bana yaptığı gibi hazırlayıp zorla eline tutuşturdum, son zamanlarda acayip iştahsız olduğunu fark etmiştim.


"Ayaz eğer verdiklerimi yemezsen senle konuşmam."


Yüzünü buruşturdu, "Beni böyle tehdit edince iştahım kaçıyor onun yerine ödül vaadetsen." Diye mırıldandı.


"İyi peki düzgün yemek yersen bir öpücük ödülü kazanabilirsin."


"Sadece bir tane mi?"


"Cıvıtma da zıkkımlan Ayaz, biraz daha zorlarsan tokat bile yiyebilirsin benden."


Eline verdiğim lahmacunu zar zor bir lokma yemişti ki yutkunamamıştı, kendi ayranımı uzatıp boğulmasına engel oldum.


Elimi uzatıp yanağını okşadım,"Sen neden bu kadar iştahsızsın sevgilim."

Tebrikler Mina, aynen yavaş yavaş affetme falan aynen daha ilk dakika sevgilim demek nedir Allah aşkına!


Alt dudağımı dişleyip elimi yanağından hızla çektiğimde Ayaz anın tadını gayet güzel çıkarıyordu.


"İştahsız değilim 'sevgilim' sadece fazla aç değildim senin şu tatlı cümlenden önce."


Cevap vermek yerine gözlerimi yerdeki beyaz halıya çevirip yemeye başladım, eskisi gibi olamazdık asla değil mi iç ses?


Senden sakladığı sırrın ne olduğunu bilseydin belki de bu kadar mesafeli durmazdınız, diyeceğim de sizde mesafe kalmadı ki daha bir kaç saatte adama sevgilim dedin!


Yediğim üçüncü lahmacunla tıka basa doyduğumu hissettim.


"Doydum ben, teşekkür ederim."


Ayaz çiğköfteyi önüme iteleyip bıraktığında yutkunup kafamı iki yana salladım, tamam durmalıyım yoksa kilo alacaktım.


"Bir dürüm yapıyorum güzelim acı sos koyayım mı yoksa?"


Çiğköfteye de hayır denmeyeceğine göre, "Acılı ama daha az acılı birde çok ekşi ve turşulu yapar mısın?"


Gülerek kafasını aşağı yukarı salladı,"Yaparım güzelim, acı turşudan da koyuyorum o zaman."


Karnımın ağrısı yüzünden yüzümü buruşturup kafamı aşağı yukarı salladım.


Bir bardak daha çıkarıp Ayaz'a ayran doldurup önüne koydum, ve bende ona bir dürüm yaptım fazla böyle hazır şeyler yemeyi sevmezdi hatta çoğunlukla bazı şeyleri beraber yapmayı öğrenirdik ama yapamazdık. Malesef ki onun yüzünden bir ara bende çok sağlıklı beslenmeye başlamıştım.


Yediğim bir çiğköfte dürümden sonra cidden patlayacak gibi hissediyordum, kilo almıştım orası kesindi!


Bu akşamki davet elbiseme sığmayayım o zaman göstereceğim ben sana Ayaz!


Malesef ki o elbiseye sığmak zorundasın ama neyse ben susuyorum ben yokmuşum gibi devam et.


Evet parti yapacaklarını söyledikleri için aldığım elbiseyi giyecektim, çünkü parti yerine yemeğe davet edilmiştik demek ki parti yapılmıyordu.


Bu kız çok zeki değil mi be, parti yerine yemeğe çağrıldıklarına göre kesinlikle parti yoktur.


Susar mısın iç ses! Zoraki ayağa kalkıp kendimi yatağa attım.


"Yemek yedikten hemen sonra yatılmaz."


Oflayıp uzandığım yataktan elim karnımda kalktım, yemin ederim hamile kadınlar gibi sürekli elim karnımda dolaşıyordum.


"Lunaparka gitmeyecek miyiz?"


Etrafı toplayan Ayaz bana ters bir bakış atıp poşeti işaret etti,"Vişne suyu da almıştım pastayla iyi gider."


Tamam konuyu değiştirdiğinde göre bu hayır demekti değil mi?


Oturduğum koltukta iki büklüm acıyla kıvrandığımda masumca,"Şimdi uzanabilir miyim peki?" Diye bir soru yönlendirdim.


"Geç uzan güzelim, ben geliyorum buraları toplayıp."


Mutfakla oda arasında bir kapı tek vardı, sıcak yatağıma bakarken aklıma sıcak çikolatayı içmemiş olduğum gelince karton bardağı elime aldım tabiki de soğumuştu çoktan.


Evet midem ağzımda da olsa ben bu karın ağrısıyla tatlı birşeyler yemeyi düşünüyordum.


Yatağa girip yayıldığımda karnım daha da şiddetlii ağrımaya başlamıştı.


"Karnım ağrıyor karnım ağrıyor Pepe bana hiç inanmıyorr." Tamam Pepe'nin bu şarkısını değiştirerek söylemeyi çok gereksiz yere seviyordum ama çok iyiydi.


Ayaz'ın gülmesiyle utançla ona baktım bugün çok rezil olmuştum değil mi?


Rezillik kotanı doldurdun bir günde merak etme daha da ilerisi olmaz diye düşünüyorum.


"Gülme Ayaz zaten karnım ağrıyor bak ağlarım."


"Tamam tamam ağlama güzelim gülmüyorum, sıcak su torbası almıştım onu getirdim sadece."


Sıcak su torbasını karnıma koyup yorganı üzerime örttüm, sanırsam huzuru bulmuştum.


"Pastanı getirdim ve meyve suyunu."


Pastayı bütün getirmesi şaka falan mıydı acaba?


"Pastayı benle beraber yiyeceksin diye düşünüyorum değil mi Ayazcığım."


Kafasını iki yana salladı,"Hayır ben yemeyeceğim sevmiyorum."


Ayaz sadece yirmi iki Şubat'ta yani doğum günlerimde tek pasta yerdi aklıma gelen fikirle kırgınca gülümsedim bu ikimizin de canını yakacaktı.


"Geçmiş doğum günlerimde yemediğimiz pasta yerine sayarsan olur bence."


Yutkunup bana baktı,"Beş yılı bir pasta kapatabilir mi? Eğer öyleyse bir sürü pasta alabilirim sana...


Bakışları bana bakarken daha da ezildi sanki, "İçinde açılan boşluk hissini doldurur mu Gece? bana bakarken hâlâ buruk bakıyorsun kızgın değilsin ama kırgınsın ben bunu çok iyi görüyorum..."


"Ayaz lütfen sus şuan hiç yeri veya zamanı değil, sus ve sadece benimle pasta ye tamam mı?"


Kafasını olumlu şekilde aşağı yukarı salladı, çikolatalı ve fıstıklı pasta almıştı ve işin iyi tarafı pasta tazeydi ve lezzetli.


Bir kaç çatal sonra yiyememiştim, bu yüzden sürekli Ayaz'ın ağzına tıkıyordum.


"Gece dur lütfen yemek istemiyorum."


Saçlarını geriye doğru atıp dudağımı büktüm,"Doğum günü pastam Ayaz nasıl yemezsin kırılıyorum bak..."


Elimden alıp zoraki kendisi yemeye başladı.


"Tamam şakaydı kırılmadım dur!"


Çatalı fırlatırcasına pastaya saplayıp ayağa kalktı,"Bir daha asla pasta yemem."


"Üzgünüm ama benimle olduğun sürece her hafta yemek zorundasın istemezsen buyur kapı orda çık ve git."


Yüzüme yaklaşıp elini yanağıma yasladı,"Öyle mi küçük hanım."


Aramızdaki mesafeyi biraz daha küçültüğünde geri çekilmek istedim ama bu sefer izin vermeyip yanağımın kenarına bir buse kondurdu.


Ne olduğunu anlamadan pastayla meyve suyunu mutfağa bırakıp bir ağrı kesici ve su bıraktı ve iki saate hazır olmamı söyleyip çıkıp gitmişti.


Bir elimi kalbime bastırıp yutkundum, bu kadar hızlı atması normal değildi. Ayağa kalkıp aynaya baktığımda yanaklarımın al al olduğunu gördüm kaç dakika geçmişti ama ben hâlâ aynıydım.


Soğuk suyla kendime gelene kadar yüzüme soğuk su çarptım, Ayaz haklıydı hazırlanmam lazımdı yoksa böyle saf saf kalıcaktım herkes güzel olurken.


Yediğim şeyler yüzünden kendimi çok çirkin hissediyordum güzel bir bakım ve makyaj beni toparlardı.


İlk önce Ayaz'ın verdiği ağrı kesici içtim, ardından yüzümün belirli bölgeleri için bir maske yaptım.


Maksimum otuz dakika sonra çıkarınca bebek gibi bir yüzüm olmuştu, elbisem kırmızımsı tonlarındayadı bu yüzden daha canlı bir makyaj yapmıştım.


Dar bordo kadife askılı uzun bir elbise giymiştim, boynuma inci bir kolye koluma zarif bir saat taktım. Yüksek siyah topuklu ayakkabılarımı giymiş ve saçımı açık bırakmıştım.


Telefonumu elime alıp aynanın önünde bir resim çektim.


Üzerime beyaz kürklü bir cepken geçirdiğimde saatte baktım, çoktan yemek saatine yaklaşmıştım.


Telefonumu çıkarıp Efe'nin yaptığı mükkemel uygulama sayesinde tüm ekibe aynı anda ulaşıyordum,"Ben hazırım, şimdi ne olacak?"


Anında herkes çevrim içi oldu ilk yazan Efe'ydi.


Efe:Şimdi hazırsanız hepiniz farklı zamanlarda aşağı inin ve bekleyin onlar size özel araç gönderecekler. Mina sen özellikle son dakika in çünkü kadınlar geç hazırlanır imajı yaratmak iyidir.


Siz:Tamam o zaman herkes inince bana haber verirsiniz.


Efe'nin yaptığı cihazın sekmesinden çıktığımda Ayaz mesaj attı.


Ayaz: Merhabalar güzel hanfendi bu güzel gün için giydiğiniz kıyafeti görme şansım var mı acaba?


Heyecanla gülerken aynadan kendime baktım çok güzel görünüyordum, yutkunup ona ne cevap vereceğimi düşündüm.


Sonuçta o tuvalet kabinin orda olacaktı beni biraz daha merak etse bence sıkıntı değildi.


Siz: Üzgünüm ama bunu sizle paylaşmak istemiyorum.


Ayaz:Lütfen ya merak ediyorum Gece lütfen...


Siz:Hayır Ayaz.


Ayaz: Küserim bak


Ayaz: Küstüm


Ayaz:Tamam şakaydı


Ayaz:Küsmedim bu arada


Ayaz:Cevap versene ya


Ayaz:Odana geliyorum


Ayaz: Gelemiyorum Efe izin vermedi


Ayaz:Gece 


Ayaz:Çıldırıcağım çevrimiçisin neden cevap vermiyorsun


Ayaz:Odanın içinde tur atmaktan öleceğim


Ayaz:Lafın gelişi dedim küsmedim sana


Ayaz:Bak atacağım kendimi camdan şimdi cevap versene kızım


Üstten okuduğum mesajlarla telefonu yatağın üzerine attım ona ne cevap verebilirdim ki, küstüm dediğinde zaten kalbimin üzerindeki baskı tüm mutluluğumu benden çekip almıştı.


Telefonum çaldığında bakamadım nedensizce, ardından tekrar tekrar mesajlar geldi telefonu elime aldığımda bu defa mesaj atan Efe'ydi.

Efe: Yengeciğim


Efe:Yenge diyorum artık sonuçta barışmışsınız


Efe:Yenglerin bir tanesi acaba masum sevgiline cevap verebilir misin?


Efe:Odadan çıkacağım diyip duruyor, yanına gelecekmiş


Efe: Sorun şu ki


Efe:Biz otelde değiliz, sizden önce davet yerine gelip düzenek kurduk.

Efe: Lütfen yengeciğim operasyon sana bağlı şuna bir cevap versen olur mu?


Göz göre göre, görevi mahfedemezdim duygusallık bir yere kadardı ama kırılmıştım sebepsizce.


Siz:Tamam yazıyorum şimdi.


Ayaz'la olan konuşmama girdiğimde o zaten aktif bir şekilde beni bekliyordu.


Siz:Sinrilerimi bozdun sadece cevap vermek istemedim bu yüzden.


Ayaz:Özür dilerim aptal gibi, senin duygusal olduğunu unuttum


Ayaz:Özür dilerim


Siz:Bunun tribini sonra atacağım sana, inmem lazım şuan mesaj geldi.


Ayaz:Tamam özür dilerim yinede


Gelen mesajla son kez kendime bakıp, kapıdan çıktım.


Evet dedikeleri gibi araba gelmişti, dışarıya çıktığımda bizi bekleyen sarışın genç adam arabadan indi adam korumanın elindeki şemsiyeyi alıp bana doğru geldi.


"Marian hanım değil mi?"


Kafamı salladığımda elimi tutup nazikçe öptü, gözlerim o sırada diğerlerine kaydığında üçü de sinrile adama bakıyordu.


"Ben Mehmet Bey'in küçük oğlu Akın."


"Öyle mi memnun oldum, beni zaten tanıyorsunuz diye tahmin ediyorum."


Gülerek onaylar biçimde kafasını salladı,"Şimdi izninizle arabaya kadar size eşlik edeyim olur mu?"


Sıkıntıyla nefesimi verip gülümsemeye çalıştım,"Olur sıkıntı değil."


Arabaya geçtiğimizde yol boyunca, benimle iletişime geçmeye çalışmıştı. Efe'den gelen komutla adamla flört etmem gerekmişti. Tabi yol boyunca başbelası sevgilim sürekli beni aramıştı.


Ama açamamıştım, görevdeydik ama bu çocuk yine rahat durmuyordu.


Büyük görkemli bir yalının önünde durduğumuzda ilk önce Akın inmiş ardından ben inmiştim.


Bizden önce inen abimgilin sert bakışlarını üzerimde hissetsemde yanımdaki adama hissettirmemeye çalışmıştım.


İçeri girdiğimizde boydan boya olan ağır tahta bir kapı karşıladı bizi, yalının görkemli kolonlarının arkasında bir sürü tablolar asılmıştı.


Büyük davet masasına geçtiğimizde ben yaşlı adamın ve Akın'ın arasına oturmuştum, hemen karşımda Ada, Alex ve Ezgi vardı hüzünle Ada'ya baktım. Bir gün beni satacağı bırakıp gideceği hiç aklıma gelmemişti.


Yanımda oturan adam ayağa kalkıp elindeki bardağa bir iki kere vurup tüm dikkatleri üzerine çekti.


"Öncelikle buraya gelip beni kırmadığınız için çok teşekkür ederim, değerli misafirlerim ben Mehmet Gümüşcü. Şirketimizin ikinci sahibi olarak gelmeniz beni şereflendirdi. Bu küçük ziyafeti sizin için veriyorum. Şimdi bu küçük ziyafetin tadını çıkarma zamanı afiyet olsun hepinize."


Benim yanımda oturan Mehmet Gümüşcü'ydü.


Akın bana birşeyler anlatırken ben sıkıntıyla kucağımdaki telefonu kontrol ediyordum.


Acayip flörtüz biriydi benle beraber masadaki Alex'e de ilgi gösteriyordu, Alex çoğunlukla karşılık veriyordu ben ise kısa ve net cevaplar ile susturuyordum.


En sonunda Efe'den mesaj gelince mesaja bakmadan ayağa kalktım,"İzninizle ben lavabo ne tarafta öğrenebilir miyim?"


Akın hzmetlilerden birine emir verdiğinde ortamdan kendimi soyutlayıp, ayağa kalktım, zaten karın ağrım fazlaydı birde konularına dahil olamıyordum.


Lavaboya girince çaktırmadan telefonuma baktım sağdan üçüncü kapı yazıyordu.


"Bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim." Diyerek sağdan üçüncü kapıya daldım.


Kabinler alttan ve üstten kapalı olduğu için Ayaz'ı isteseler de göremezlerdi.


Belime sarılıp sesli bir şekilde konuştu,"Güzeller güzeli hanfendiyi görebildim so-"


Ağzını kapatıp kulağına yaklaştım,"Sessiz ol kapıyı dinliyor."


Kafasını olumlu anlamda sallayıp elime cihazları yerleştirdi eliyle çıkmamı işaret edince aklıma gelen şeyi yapma kararı aldım, yanağını öpüp hızlıca arkamı dönüp bir hışımla kapıdan çıktım. Kapıda dikilen hizmetçi dikkatlice bana bakıyordu.


Gülümseyerek ilerledim ve elimi yıkadım, o sırada arkamda dikildiğini fark ettiğim için korkuyla bir yandan da kabine bakıyordum ellerimi yıkayıp ona döndüm,"Bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim lütfen önden buyrun."


"Yok efendim olur mu öyle şey lütfen siz buyrun."


"Rica ediyorum lütfen önden ilerleyin."


Yoksa şu karın ağrısıyla öldüreceğim seni git işte!


Elimdeki cihazları iyice saklayıp yemekten kalkan Akın'ın yanına terasa ilerledim.


"Sıkıldım mı yemekten neden sürekli kaçmak istiyormuş gibisin. Bana karşı dürüst olabilirsin."


Ellerimi arkada bağlayıp ona doğru yaklaştım,"Dürüst olmak gerekirse biraz rahatsızım bu yüzden pek eğlenemiyorum."


"Rahatsız mısın? İstersen içeri geçelim teras soğuk çünkü."


"Olur, sende bana biraz ev turu yaparsın diyeceğim de, bu bir günde biticek birşey değil onun yerine bence napalım biliyor musun senin için önemli olan yerlere gidelim."


"Hmm... Aslında burda benim için önemli iki yer var ailemle vakit geçirdiğim daha çok aile bireyleri ile ortak kullandığım bir yer seni götürmeyi çok isterim."


Gülümseyerek onu izledim uzun tablolarla dolu bir koridora gelince duraksayıp bir tabloya baktım bunun arkasına yerleştirme imkansızdı çünkü tablolar hergün indirilip temizleniyordu bu çok belliydi.


"Sanata karşı bir ilgin var mı?"


Evet biz heykellerle ilgileniyoruz böyle adı Ayaz soyadı İzgiç olanlardan falan...


İç sesime hak vermiştim ilk defa.


"Evet çok severim böyle özellikle heykelcilik falan ilgimi çok çeker."


Anladım dermişcesine kafasını sallayıp, koridorun sonundaki odaya doğru ilerlemeye başladı.


Çok flörtüz biriydi ama kendiyle alâkalı hiç birşeyi anlatmıyordu bu dikkatimden kaçmamıştı.


Bir enstrüman odasına geldiğimizde gülümseyerek eline keman aldı.


"Ben bu odayı çok seviyorum bence kızların sempatisini kazanmamı sağlayan yer bura."


İmalı sesine karşılık zorla gülümseyip bir pianoya yaklaştım,"Pianonuzu çalsam sorun olur mu?"


"Nasıl yani sırtlayıp götürmek falan mı?"


Kahkahalarla kendi espirisine gülerken resmen işkence çekiyordum neyse ki o gözlerini kapatmışken ben elimle en alta görünmeyecek hatta dokununca bile hissedilmeyecek kadar küçük ses dinleme cihazları yerleştirdim.


"Diğer odaya da gidelim mi? Nasılsa birmyarım saatte otele geçeceğiz."


"Piano çalmayacak mıydın?"


Gülümseyerek ona baktım,"Hayır nakliye bu saatte çalışmıyordur."


Yüzünü buruşturup bana baktı,"Benden daha kötü espiri yapan birini ilk defa görüyorum."


Büyük bir kütüphaneye geldiğimizde mutlulukla kitapların arasında gezinmeye başladım, buraya hepsini yerleştirebilirdim.


"Babamın en çok okuduğu kitapların orda durman bence sizin iyi anlaşacağınızı söylüyor bana."


Turnayı gözünden vurduk kız.


"Yaa öyle mi çok sevindim bunu duyunca."


Elimdeki tüm cihazları bu bölüme tozlu kitapların en arkasındaki zemine yerleştirip telefonumu çaktırmadan çıkardım, Efe hepsinin aktif olduğunu söylüyordu.


"Seni tanımak çok güzeldi Akın Gümüşcü, fakat benim otele dönemem lazım rahatsızlığımdan dolayı aldığım ilacı içmeyi unutmuşum."


"Şey... Telefon numaranı vermeyecek misin?"


Hayır de gitsin!


Gülümseyerek elimi uzattım,"Telefonumu alayım o zaman."


Hızla elinden alıp numarayı kayıt ettim. Tabi ki de kendi numaram yerine Mete'nin numarasını verecektim.


Aşağı indiğimizde omuzuna dokundum,"Görüşürüz yakın bir zamanda."


Elimi tutup dudaklarına götürdüğünde bakışlarımı kaçırdım,"Görüşürüz."


Bizi alan arabaya binince kafamı arkaya atıp uzun süre gözlerimi kapalı tutum...


BÖLÜM SONU


Bu arada benim de doğum günüm 21 ŞUBAT'TA BİLMEYEN ASKALRIM İÇİN SÖYLEYEYİM DEDİM


BÖLÜM çok gereksiz uzun oldu dermişim dkkdldlslslks yazarken canım çıktı


Loading...
0%