
BÖLÜM 4
“Cinsiyetsiz bir beden, tanımlardan bağımsız, sadece var olmanın saf gücüdür.”
BİR CİNSİYETSİZİN BEDENİ
“Haydi kalk Elsa, cinsiyetsiz bebeklerimizi yıkayalım. Uzun yoldan geldiler, yorgun olmalılar,” dedi Lee. Lee, cinsiyetsizleri hemen kabullenmişti. Sıcak kanlı, fedakâr ve insancıl bir kadındı. Kucağındaki savunmasız cinsiyetsizi sevmeye başladı. Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Cinsiyetsizlerden ilki iri, derin mavi gözlere sahipti; diğerinin gözleri ise canlı bir yeşildi. Lee, cinsiyetsiz bir bebeğe ne isim verileceğini bilmiyordu. Zenon dünyasında tüm isimler cinsiyetle şekillenmişti. Bir süre düşündü ve göz renkleriyle hitap etmeye karar verdi: “Mavi bebek ve Yeşil bebek, işte bu kadar,” diye mırıldandı kendine.
Pullu, gri bir beden… Tüysüz bir surat ve saçsız bir kafa… İnce, soluk dudaklar… Lee ilk kez bir cinsiyetsiz bebekle yüz yüze geliyordu. Ellerini titizlikle mavi cinsiyetsiz bebeğin üzerinde gezdirdi. Bedeni kundaktan çıkardı ve dikkatle baktı. Ne bir göğüs ne de bir anüs… Vajina yoktu. Penis yoktu. Bedende hiçbir üreme organı yoktu. Mahremiyetin anlamını kaybettiği bir formdaydı.
“Çok ilginç,” dedi Lee, düşünceli bir sesle. “Sadece nefes alan bir beden…” Lee, cinsiyetsizleri ılık suyla yıkamaya başladı. Su, pullu bedenlerin üzerinden kayarken bebekler hiçbir tepki göstermiyordu. Sessizlik vardı; en ufak bir ağlama sesi bile çıkmıyordu.
“Suyu seviyorlar,” dedi Lee gülümseyerek. Elsa, elindeki tasla cinsiyetsizlerin bedenine su döküyordu. Daha önce cinsiyetsiz bebekler görmüştü, ama bu an onun için farklıydı. Yüzü hâlâ asıktı. İçindeki çelişkiler sessizliğiyle birlikte büyüyordu. “Lütfen surat asmayı bırak ve buraya gel,” dedi Lee. “Bebekleri giydirmeme yardım et.”
Elsa derin bir iç çekti ve yavaşça Lee’nin yanına geldi. Kendi istekleri ve bu yeni gerçeklik arasında sıkışıp kalmıştı. Bir kızı ya da oğlu olmasını ne kadar çok isterdi! Ama bu düşünceleri ifade etmekten korkuyordu. İçten içe çırpınırken bir soru döküldü dudaklarından: “Sinek halkı onları gerçekten öldürecek mi, Lee?”
Lee, Elsa’nın bu sorusu karşısında bir an duraksadı. Kaşlarını çattı ve başını çevirdi. Sanki kelimeler, söylemek istediklerinin ağırlığını taşıyamıyordu. “Şey… Hayır!” dedi sonunda, ama sesi kararsızdı. Elsa, hüzünlü bir gülümsemeyle teşekkür etti. Lee’nin elini nazikçe okşadı. “Onları yaşatacağım,” diye ekledi Lee, gözleri yeniden bir kararlılıkla parıldayarak.
Bebekleri dikkatle giydirdiler ve kundakladılar. Ancak sırada bir sorun daha vardı. “Yavrucakları emzirmelisin Elsa. Aç olmalılar,” dedi Lee. Elsa başını iki yana salladı. “Onlar bizim gibi beslenmezler, Lee.”
“Bütün gün aç kalamazlar ya! Yine de dene, lütfen.” Elsa, Yeşil bebeği kucakladı ve onu emzirmeye çalıştı. Ama bebek, anne sütünü reddedip ağlamaya başladı. Lee şaşkınlıkla izliyordu. Elsa, Mavi bebeği de aynı şekilde denedi, ama sonuç yine değişmedi.
Bebeklerin ağlaması, odanın içini doldurmuştu. O sırada Hans’ın öfkeli sesi, yatak odasından yankılandı: “Susturun şu lanet cinsiyetsizleri!” Elsa, Hans’ın bebeklere zarar vereceğinden korkuyordu. Elleri titriyor, ağlayan bebekleri susturmak için çırpınıyordu. “Ne kadar süredir bebekleri emzirmiyorsun?” diye sordu Lee.
“İlk kez denedim, ama sütümü istemiyorlar. Onlar bizim gibi değil. Cinsiyetsizlerin karınları acıkmaz. Yemek yemezler,” dedi Elsa. Lee, Elsa’nın söylediklerini düşündü. Kafasında bir teori şekilleniyordu. “Onlar hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, Lee,” dedi Elsa, sesi çaresizlikle doldu. Lee derin bir nefes aldı. “Zamanla öğreneceğim, Elsa. Cinsiyetsizleri tanıyacağım. Onlar da bizim bir parçamız olacak.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |