@mileniumm
|
Ölümler hep vardı aslında. Korktuğumuz şey ölmek değildi. Asıl korktuğumuz şey unutulmaktı. Kimsenin arayıp sormayacağı varlığımızın zamanın derinliklerinde kaybolacağı ihtimaliydi bizi korkutan. Herkes bir gün öleceğini biliyordu ama adının, hatırasının sonsuzluğa karışması fikri en derinlerde bir iz bırakıyordu bizde. Bir gün ardımızda bırakacağımız izlerin silineceği korkusuyla yaşıyorduk belki de. Ölüm bir son değil, bir başlangıçtı aslında. Bilinenin ötesin, görünmeyenin ardına uzanan bir yolculuk ama bu kez farklıydı. Sıradan ölümler değildi yaşanan. Aniden bastıran bir karanlık, bir fırtına gibi esen, hiç tahmin etmediğimiz yerlerden gelen ölümlerdi bunlar. Belki bir rüzgâr, belki sessiz bir gece yarısı, belki de herkesin huzur içinde uykuya daldığı bir sabah aniden çıka geliyorlardı. İnsanlar yavaş yavaş değil, bir anda, hiçbir iz bırakmadan yok oluyorlardı. Bu ölümler sıradan değildi; ardında bir gölge bırakıyor, herkesin içine kök salan bir korkuya dönüşüyordu. Herkes önce bunun bir tesadüf olduğunu düşündü, geçici bir kâbus gibi yaşanıp bitecek bir durum. Ama zamanla, sokaklarda her geçen gün daha fazla boşluk kalmaya başladığında, tüm şehir bir sessizliğe büründüğünde, işin ciddiyeti anlaşılır oldu. Birer birer gidenler, sanki hiç yaşamamış gibi tarihten siliniyorlardı. Arkalarında ne hatıra, ne de bir söz bırakıyorlardı. Sadece bir boşluk… İnsanların en derin korkusu gerçek oluyordu: Unutulmak. Ve bu, onları asıl ölümden daha çok korkutuyordu. Bu ölümler, yüzleri soğuk bir gecenin ayazında parlayan maskesiz figürler gibiydi; görülmez ama hissedilir. Kimi zaman bir soğuk rüzgârın fısıltısında, kimi zaman bir odanın kapalı kapısından gelen uğursuz bir seste yankılanıyordu. Kimsenin nedenini bilmediği bu kayıplar, geride kalanların her geçen gün biraz daha içine kapanmasına, sessizce beklemesine neden oluyordu. Sanki sıralarının gelmesini bekleyen mahkumlar gibi… Bazıları bu ölümleri anlamlandırmak için teoriler üretmeye çalıştı, bilim adamları açıklamalar yaptı, ama hiçbir cevap yüreklere su serpmedi. Bilinmezliğin içinde kaybolmuşlardı. İnsanlar, bu görünmez güce karşı yapabilecekleri tek şeyi yaptılar: Sevdiklerinin yanında daha fazla vakit geçirmeye, konuşmaya, anı biriktirmeye çalıştılar. Korku, onları birbirine yakınlaştırdı ama bu bile yeterli değildi. Çünkü her sabah, birlikte geçirilen bir günün ardından birinin daha eksildiğini fark ediyorlardı. Bu sıra dışı ölümler, sessizce ama kararlı adımlarla tüm şehri etkisi altına alırken, yaşam ve ölüm arasındaki sınır ince bir duman gibi dağılmaya başladı. Artık hiçbir şey göründüğü gibi değildi; insanları yalnızca ölüm değil, onun ardındaki sessizlik de bekliyordu. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp banyoya doğru ilerledim yeteri kadar uyuyamayan canım gözlerimi iki elimi yumruk yaparak ovaladım neden mesai saatleri on birden sonra başlamıyordu ki? Erken uyanmayı kim icat etti biri buna cevap verebilir mi? Uykularımızın katili vicdansız herif. Kendi kendime söylenerek duşa girdim 2 gündür üç saatlik uykuyla durduğum için gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Hızlı bir duştan sonra yatağımın karşısında duran uzun gardırobumun içinden beyaz bir tişört ve siyah kotumu yatağımın üzerine fırlattım iç çamaşır çekmecesinden siyah bir çamaşır takımı çıkardım. Kapanmamak için direnen gözlerimle iç çamaşırlarımı giydim. Amerikan mutfağımda hiç sevmediğim ama uyanık kalmak zorunda olduğum için içtiğim filtre kahve makinasını çalıştırdım bir an önce uyanıp kendime gelmem gerekiyordu hızlı adımlarla odama ilerleyip yatağımın üzerinde duran beyaz tişörtü üzerime geçirdim. Aynı şekilde altıma da siyah kotumu geçirerek mutfağa ilerledim masanın üzerindeki telefonumun çaldığını görünce yine geç kaldığımı anladım. Bir süre ekranda yazan isime baktım Ahmet arıyordu kesin yine bir ton laf söyleyecekti derin bir nefes alarak cevap verdim. “Efendim.” “Yine neredesin sen?” dedi. Yine mi? bu çocuğu dövmek istiyorum. Ne demek yine 48 saatlik bir nöbetten çıktım oğlum bir zahmet gelip beynimizi yıkayalım. Yorgun bir sesle “Ahmet kafa ütüleyeceksen eğer ayılınca yaparsın şu an hiç çekilmiyorsun.” dedim. Ahmet iş arkadaşımdı ve uyuzun tekiydi götümü doğrultmadan çalışmam hoşuna gidiyordu ama evde olduğumu ve nöbetimin bittiğini biliyordu önemli bir şey olamasa aramazdı diye düşünüyordum ki tamda dediğimi onaylayan bir ses geldi. “Haber kanalını aç acil.” dedi Ahmet. Hızlıca televizyon kumandasını elime aldım en güncel haberleri sunan bir kanal açtım. “Evet sayın seyirciler bu sabah saatlerinde Kocaeli çevre yolu civarında terk edilmiş depoda bir vahşet. Ünlü iş adamı Erdal Keskin terk edilmiş depoda cani bir şekilde katledildi. Keskinin otopsi raporları henüz sonuçlanmadı umarız ki katili bir an önce bulunur.” spiker kadın bir cinayet haberini sunuyordu elimde tuttuğum telefondan bir ses geldi ve daldığım televizyondan bakışlarımı çekerek telefonu kulağıma yasladım. “Simay, Mehmet müdür acil toplantı istiyor yarım saate emniyette ol.” dedi ve cevap vermemi beklemeden telefonu suratıma kapattı. Hayvan insan bir ne diyeceğimi bekler değil mi? Masadaki filtre kahvemden birkaç yudum aldım yan tarafımda duran silahımı belime taktım evin anahtarını da aldıktan sonra çıktım emniyet bana çok uzak değildi arabayla yirmi dakikalık yol olduğu için yetişebilirdim. Otoparka inip arabaya bindim muhtemelen bugün işler yoğun olacaktı ünlü bir iş adamının öldürülmesi çok konuşulabilirdi. Yaklaşık 20 dakikanın sonunda emniyete gelmiştim polis kimliğimi çıkarmak için çantamı karıştırıyordum ki kimliğimi unutmuş olduğumu fark ettim siktir. Sırası mıydı şimdi bunun. Kendi kendime söylenmeyi bırakıp güvenliğe baktım bu adam yeni olmalı çünkü daha önce hiç görmemişti. Umarım sorun çıkarmaz diye dua ederek güvenliğe arkamı döndüm tam adımımla içeriye girecektim ki arkamdan seslenen sesle durdum. “Hanımefendi, sivil vatandaş girişi arka taraftan.” dedi hafif bir gülümsemeyle döndüm. “Sen yenisin sanırım?” diye sordum güvenlik bu soruma şaşırmış bir ifadeyle baktı bir süre bekledi ve sonra konuşmaya başladı. “Evet bugün ilk iş günüm.” dedi tahmin etmiştim der gibi baktım biraz daha kim olduğumu söylemesem bütün emniyeti buraya toplayacak gibiydi. “Kolay gelsin ben Simay Barlas cinayet masası Başkomiseriyim. Kimliğimi unuttum geçebilir miyim?” dedim son derece kibar bir sesle. Güvenlik inanmayan bir ifadeyle bana döndü. “Maalesef kimlik olmadan alamam.” dedi bu ne şimdi hayırdır koçum, ne demek alamam arkadaşa bakıp çıkacağız mı dedik iş yerime almıyor beni adam. “Ne demek alamam. Kardeşim sen benim ne dediğimi anlamadın mı?” dedim sinirlendiğimi belli ederek. Söylediklerim bir şeyi ifade etmiyormuş gibi cevap verdi birde “Ablacım her polisim diyene inansaydık bizim burada ne işimiz var?” dedi ne dedi bu, birde bana abla diyor hadsiz ağzını burnunu kıracağım o olacak Allah’ım tövbe haşa isyan etmiyorum ama neden bunlara birazcık beyinlerinin olduğunu hatırlatmıyorsun. “Biraz daha konuşursan burada değil nezarette olacaksın.” dedim çok komik bir şey demişim gibi güldü ben bunu döverim ama ya sabah sabah sinirlerim tepeme çıktı yine rezene diye bağırmama az kaldı tam konuşmaya başlamıştım ki arkamdaki sesle durmam bir oldu. “Simay!” dedi sesin sahibine bakmak için arkama dönmüştüm ki Ahmet’i gördüm. Bunca yıllık meslek hayatımda şu suratı göreceğime bu kadar sevineceğimi aklıma bile gelmezdi Ahmet geleceğimi kurtardın arkadaşım katil olmama çok az kalmıştı. “Ne oluyor burada?” diye sormuştu Ahmet ne olacak işe aldığınız sebzelere bakıyorum tazemi değil mi diye karşımdaki çürük çıkmıştı. “Gel Ahmet gel, gel de bu sözde güvenlik beni içeri almıyor da gör bunu.” dedim Ahmet tam gülecek gibi olunca sert bakışlarımı tekrar ona döndürdüm anında ciddi ifadesini kuşandı. “Simay Hanım cinayet masası başkomiseri olur al içeri hemen.” dedi hay Allah razı olsun be, al bak gördün mü bakışlarımı güvenliğe attıktan sonra mahcup bir şekilde konuştu. “Komiserim kusura bakmayın bana kimliksiz kesinlikle alınmayacak dediler de ondan şey ettim.” dedi ney ettin acaba sen ne ettin; beni almamak nedir ya ah bu yumuşacık yüreğim hemen de affetmese olmayacak. “Tamam sen işini yaptın.” dedim aferin Simay aferin bu yüzden bir bok olmaz senden biraz ters yapsana kızım diye söyleniyordum ki Ahmet’in sırıtan yüzüne bakınca sinirlerim daha bir bozuldu. “32 diş ne sırıtıyorsun?” dedim ters ters elindeki kimliği sallaya sallaya gözüme soktu. “Bak buna kimlik diyoruz. Bunu okutuyorsun geçmek çok kolay oluyor aynısı sende de var.” dedi gülerek ha çok komiksin sen Ahmet. “Gülsen gül, unuttuk işte olamaz mı yani polisiz diye insan değil miyiz?” dedim saçma surat ifadem ile zaten gerginim daha fazla germe beni Ahmetğğğğ fazla konuştuk hadi sıra iş der gibi odama ilerledik. Mehmet müdür hala gelmemişti aklıma gelen şeyle Ahmet’e döndüm; “Bu arada o telefonu bir daha suratıma kapatırsan beyin nöronlarının son kullanma tarihini beklemeden öldürürüm seni.” dedim Ahmet bana ne diyorsun kızım der gibi bakıyordu tamda öyle demişti. “Ne bu şimdi laf mı atacağız olur bende şöyle diyeyim laf sokarım derinden aklın oynar yerinden nasıl güzel ama dimi.” dedi suratımı ekşiterek cevap verdim. “ıyyy” “ıyyy mı? Biraz saygı lütfen ilkokul hatıram yatıyor bu cümlede.” dedi. Beyin cerrahı olup bu çocuğun beynini incelemek istiyorum son derece ciddi ifademle dediği cümleyi onayladım. “Belli ilkokul sahalarındasın hala.” dedim söylediğim şey onu güldürmüştü hayvan gülmüyor böğürüyor resmen kafasına bir sille çaktım. Ahmet acı çeken ifade ile bana baktı tam konuşacaktı ki daha fazla sinirlenmemek için susturdum. “Erdal Keskin cinayeti hakkında ne biliyoruz.” dedim masama oturduktan sonra Ahmet birkaç dosya önüme koymuştu. “Henüz pek bir şey yok adli tıp raporu daha çıkmadı. Adamın gözleri çıkarılmış ve penisi kesilmiş aynı zamanda vücudunda ciddi yanıklar var çok belli işkence yapılmış. Olay yeri inceleme vardığında ceset çıplak şekilde asılıymış.” dedi adli tıp raporunu çıkarmak için Badeyi aradım Ahmet kimi arıyorsun der gibi bakınca ona hiçbir açıklama yapmadan telefondaki sese odaklandım. “Efendim” diye açmıştı telefonu. “Bade Erdal Keskin cinayeti adli tıp rapor sonucu ne durumda?” “Sonuç birazdan elime ulaşır sana mail olarak atacağım” dedi Badenin dediğini onayladıktan sonra telefonu kapattım. Bade en yakın arkadaşımdı adli tıpta çalışıyordu bazen bazı davalarda beraber çalıştığımız oluyordu sarı saçları mavi gözleriyle oldukça çekici bir kadındı kendisi ara sıra uzağı göremediği için taktığı siyah çerçeveli yuvarlak gözlükleriyle tam bir sevimli ayıcık oluyordu. Mehmet müdürün dediği toplantı saati yaklaşmıştı Ahmet’e bir el işareti yaparak toplantı odasına girmiştik masalara yayılarak oturunca telefonuma bir bildirim geldi ne olduğuna bakarken Badenin bana raporları attığını gördüm. Ahmet’e dönerek: “Ahmet içerden birini çağırsana” dedim. Ahmet ayağa kalkarak kapıya doğru ilerledi. “Oğlum biri buraya baksın.” dediği anda uzun boylu esmer zayıf bir genç içeri girdi. “Buyurun komiserim” dedi bana bakarak elimdeki telefonu genç polise uzattım. “Bu dosyayı çıktı olarak bana getirin.” dedim net çıkan sesim Ahmet’i şaşırtmış gibi ooo ifadesi yaparak bana baktı. Genç polis telefonu elimden alıp hızlıca dışarı çıktı. Odada yalnızca ben ve Ahmet kalmıştık. “Senden acayip tırsıyorum.” dedi ne diyorsun sen be Ahmet acaba yine hangi konuda boş yapıyorsun. Ahmet bakışlarımdan ne demek istediğini anlamadığımı görünce “İş yerinde bazen çok korkutucusun” dedi tekrardan. Olum korksan böylemi olursun yani benden korkmuş halin buysa korkmamış halin uzak dursun lütfen. “Adı üstünde çelimsiz iş yeri burası ciddiyet ister sende dene bak çok zor değil.” dediğimde yok almayayım ben der gibi başını sağa sola salladı. Kapının açılmasıyla bakışlarım kapıya döndü gelen kişinin Mehmet müdür olduğunu görünce Ahmet’le aynı anda ayağa kalktık “Oturun çocuklar.” dedi Mehmet müdür. Ahmet ve ben aynı anda kalktığımız sandalyelere tekrar oturduk. Mehmet müdür oldukça ciddi sesiyle konuştu. “Erdal keskin cinayeti hakkında otopsi raporu henüz gelmedi. Olay yeri inceleme ekibine sizde katılacaksınız savcıyla görüştüm. Simay dosya sende, ceset incelemeye alındı adli tıpla görüşmeni yap.” dedi “Müdürüm olay yeri incelemede henüz bir kanıt yok.” dedikten sonra önümde bulunan dosyayı müdürüme uzattım. Birkaç sayfada göz gezdirdikten sonra tekrar konuşmaya başlamıştım ki kapının çalınmasıyla sustum gelen kişi az önce telefonumdaki dosyayı çıktı olarak getirmesini söylediğim genç polisti. “Komiserim buyurun istediğiniz dosya.” diyerek elindeki belgeleri bana uzattı. Belgeleri alarak tekrar konuşmaya başladım. “Adli tıpta bir arkadaşımla görüştüm bunlar raporun çıktıları.” diyerek elimdeki belgeleri Mehmet müdüre uzattım. “Adamın gözleri çıkarılmış, penisi koparılmış ve vücudunda ciddi yanıklar varmış ceset bulunduğunda tamamıyla çıplak ve asılı bir şekilde bulunmuş.” dedim ortamda bir süre sessizlik oluştu Mehmet müdür bir süre düşündü olay hakkında birkaç dosyayı inceledi o sırada Ahmet yeni bir bilgi vererek olaya dahil oldu. “Asıl önemli olan ihbarı yapan kişi hiçbir iz yok kayıplarda muhtemelen cinayeti işleyen kişi ihbar eden kişiyle aynı ve Müdürüm bir şey daha var olay yerinde bir kamera görüntüsü bulundu. Görüntü Erdal beyin evinden alınmış 11 yaşındaki kendi öz yeğenine tecavüzde bulunmuş buda adamın neden öldürüldüğünü gösteriyor.” dedi hayvan herif 11 yaşındaki yeğenine kendi öz yeğenine bunu nasıl yapmış. “Nasıl ya adam hem ihbarı kendi yapmış hem de öldürülme sebebini mi açıklamış?” dedim şaşkın surat ifademle. nasıl böyle bir cesaret olabilirdi adam bir vahşet işlemiş ve bunu tüm dünya görsün diye hem gazetecilere hem de emniyete haber vermişti. “Bir insan işlediği bir cinayeti neden bilinsin ister ki?” diye sordum. Ahmet sorumu doğrular gibi bir baş hareketi yaptı ikimizde bunu merak ediyorduk adam bir profesyonel istese bir toz bile bırakmaz arkasında neden bunu yapmak yerine herkese bu adamın öldüğünü göstermek istedi. “Erdal denen adam bir pislik çünkü, adamın ölmesi dünyadan bir orospu çocuğunun silindiğini gösteriyor muhtemelen basına da o kamera kaydı verilmiştir böyle bir olayda halk adamın idamını ister bu yüzdende halk katilin tarafını tutar.” dedi Mehmet müdür söylediği şeylerin doğruluğu kesindi. Böyle bir pisliğin öldürülmesi onun için şerefmiş gibi önümüze o kaydı koymuştu. “Simay, hazırlan ve inceleme ekibine katıl” dedi Mehmet müdür sert sesiyle onu onaylayan bir baş hareketi yaptım. “Kolay gelsin gençler.” dedi ve arkasını dönerek toplantı odasından çıkmıştı. Ahmet bana dönerek: “Nerden başlayacaksın?” diye sordu. Nereden başlayacağımı bende henüz bilmiyordum yavaş adımlarla odadan çıkarak. “Henüz bilmiyorum önce hastaneye uğrayacağım.” dedim kesin adımlarla çıkış kapısına geldim. Otoparktan kırmızı arabamın önünde durdum ve çantamdan anahtarımı çıkarıp kapımı açtım hastaneye 15 dakikanın sonlarında varmıştım hastanenin girişinde Badeyi aramıştım açmayınca danışmana sormam gerek diye düşündüm ve danışmana ilerledim. “Merhaba adli tıp ne tarafta acaba?” diye sordum danışman kadın elliyle sağ sol yaparak bana tarif etmişti. Koridorda dümdüz ilerledikten sonra solda Badenin adı yazan kapıya tıkladım içeriden “Girin” diye ses duyunca açarak içeri girdim. “Naber sevimli ayıcık takmışsın gözlükleri” dedim neşeli bir ifademle “Simayyy!!!” diyerek boynuma atladı canım arkadaşım uzun zamandır işlerimiz yüzünden çok görüşemiyorduk. “Bade beni boğmak istiyorsan haberim olmadan yapar mısın lütfen.” dedim Bade suratını astı. “Ya ama çok özledim.” dedi tonton yanaklarını şişirerek “Bende çok özledim ama çok fazla sorun var biliyorsun bu Erdal Keskin cinayeti biraz başımızı ağrıtacak gibi.” dedim Badede konu iş olunca ifadesini ciddileştirerek konuştu. “Evet otopsi raporunu inceledim.” dedi ince çıkan sesi yorgun geliyordu. “Cesedi inceleyeceğim savcılıktan onayım var.” dedim bana tabi hemen der gibi yolu gösterdi. Beraber morg katına indik Bade bir görevliden kapıyı açmasını istedi ve kapı açılır açılmaz morgun soğuk havası beni ürpertmişti. Cesedin üzerindeki beyaz örtüyü görevli kaldırınca dehşet ifadem suratımda dondu kaldı adamın gözleri oyulmuş ve penisi kesilmişti Bade bana dönerek konuştu “Simay önemlimi bilmiyorum ama dikkatimi bir şey çekti.” dedi ne olduğunu merak ederek sordum. “Ne oldu?” dedim Bade yavaş adımlarla cesede doğru ilerledi ve cesedin sol elini havaya kaldırarak bana döndü “Burada bir iz var gibi üç noktaya benziyor ama ailesi daha önce böyle bir izin olmadığını söyledi.” dedi Allah Allah ne olabilirdi ki bu iz daha doğrusu bir anlamı var mıydı? Hemen cebimden telefonumu çıkarıp fotoğrafını çektim. Badeyle beraber morgtan çıkmıştık yavaş adımlarla ilerliyorduk ki badenin adımları bir anda durdu. “Ne oluyor? Neden durdun?” diye sordum Bade bir şey düşünüyormuş gibi bana baktı “Simay bu adam yakalanırsa ceza yer mi?” diye bir soru sormuştu. Salağa bakar gibi ona bakıyordum. “Herhalde Bade adam birini öldürdü her ne kadar pislik birini öldürmüş olsa da adalete teslim etmeliydi.” dedim bir süre sustu ve yavaş adımlarla tekrar ilerledik hastanenin çıkışına geldiğimizde artık ayrılmamız gerektiğini anlayarak kısa bir sarılma oldu aramızda Bade bana gülümseyerek el sallıyordu tam önüme dönüp ilerleyecektim karşımda duran maskeli adamla çarpışmamla geriye doğru sendeleyerek düştüm. “Dikkat etsene kardeşim” diye çıkıştım maskeli adam gözlerini bir süre dikti tam düştüğüm yerden doğrulurken elindeki üç nokta dövmesi gözüme çarpmıştı. Bakışlarımı adama diktim konuşmaya başlayacaktım ki arkasını döndü ve hiçbir şey demeden koşmaya başladı. “Heyyyy!!!! Dur. Dur diyorum sana” diye bağırdım silahımı belimden çıkarıp peşinden koşmaya başladım. “Dur diyorum sana hemen dur.” diye bir emirde bulundum adam o kadar çok hızlı koşuyordu ki yetişemedim hemen telsizimi çıkardım ve emniyete haber verdim “4440 merkez” “4440 merkez dinlemede” karşı taraftan onay gelince konuşmaya başladım. “Başakşehir hastanesi civarında şüpheli bir şahsa rastladım peşinden koştum yetişemedim şuan İbni Sina caddesi tarafından döndü anons geçin” dedim verdiğim emirle karşı taraftan yanıt geldi. “Komiserim şahsı tarif eder misiniz?” dedi. “Adam maskeli, saçları sıfır, yeşil deri bir mont var üzerinde.” dedim emniyet bir ekip çıkardıklarını söyledikten sonra otoparka ilerledim. Arabaya bindikten sonra on beş dakika içerisinde varmıştım. Kendi masama geçmeden önce Ahmet’in odasına uğradım. “Haber var mı şüpheli şahıstan?” dedim Ahmet bir telefon görüşmesindeydi eliyle bir dakika işareti yaparak beni susturdu. “Tamam sorgusunu Simay yapacak.” dedi bir şey anlamayarak Ahmet’e baktım Telefonu kapattıktan sonra oturduğu yerden kalktı ve bana doğru birkaç adım attı. “Adamı bulmuşlar buraya getiriyorlar sorguyu sen yapacaksın” dedi hay hay memnuniyetle der gibi başımı salladım. Yaklaşık on dakikanın sonunda adamı getirmişlerdi. “Komiserim sorgu için sizi bekliyoruz.” dedi adını bilmediğim genç polis memuruna hadi gidelim der gibi bir el hareketi yaptım uzun koridorda yavaş adımlarla ilerliyordum sorgu odasının kapısına geldim yavaşça kapıyı açarak içeri girdim. “Eveeeettt” diyerek bir giriş yaptım adamın maskesi çıkarılmış ve donuk bir ifadeyle bana bakıyordu. “Konuş bakalım koca oğlan neyden kaçıyordun?” dedim bekledim, bekledim ve bekledim hiçbir cevap vermedi elini kaldırarak üç nokta dövmesini gösterdim "Erdal keskinin cesedinde olan izle elindeki izin bağlantısı ne?” diyerek yeni bir soru yönelttim yine bekledim ve yine cevap vermedi. Tam yeni bir soru soracaktım ki kapının çalınmasıyla durdum. İçeriye az önce sorguyu haber veren genç polis girdi. “Komiserim Mehmet müdürüm telefonda sizi istiyor” dedi hızlı adımlarla odadan çıktım ve Mehmet müdürün aradığı telefonu kulağıma tuttum. “Buyurun müdürüm Simay ben” dedim bir süre karşı taraftan ses bekledim ve sonunda ses gelmişti. “Konuştu mu?” dedi “Hayır müdürüm henüz yeni başladım.” dedim Mehmet müdür sıkıntılı bir nefes vererek konuştu. “Simay adamın cinayetle ilgisi olabilir ne yap ne et konuştur adamı.” dedi evet bundan emin olmuştum adam cinayetle ilgili bir şeyler biliyordu ve konuşması gerekiyordu. “Emredersiniz müdürüm elimden geleni yapacağım.” dedim ve telefonu kapattım. Adımlarımı tekrar sorgu odasına çevirdim hızlı adımlarla odaya ilerledim kapıyı açmamla şok olmuş ifadem yüzümde asılı kaldı. “Siktir, biri buraya baksın çabuk!!!!!!” diye bağırdım yerde yatan adamın nabzını kontrol etmek için boynuna dokundum ve nabız yoktu adam ölmüştü.
|
0% |