@mmusedd
|
Camdan sızan gün ışığı gözlerimi rahatsız ederken huysuzca mırıldandım. Geceleri perdeyi çekmeyi sevmezdim gece ayın ışığını ve yıldızları görmek bana huzur veriyor olsada sabah gün ışığının gözlerime hücum etmesi beni kahrediyordu. Yataktan huysuzca kalktım ve işlerimi halletmek adına banyoya adımladım. Küçük evimizin küçük banyosunda işimi hallettikten sonra mutfağa adımladım. Annem kahvaltı hazırlıyordu. "Günaydın anne." Dedim neşeyle. Annem bana bir gülümseme yollamıştı sadece buna anlam verememiştim. Çok da üzerinde durmadan anneme yardım etmeye başardım. Kısa bir süre sonra masayı kurmuştuk o sırada babam da mutfağa girmişti. Masada yerimizi almıştık. Kahvaltımızın sonuna doğru annemden bi boğaz temizleme sesi gelmişti merakla ona baktım. O babama bakıyordu babam da anneme. "Kızım." Dedi ardından babam bakışlarım ona dönmüştü anında. "Efendim baba?" Babam oldukça gergin görünüyordu. Büyük bir mesele vardı anlaşılan. Son günlerde yanlış bir şey yaptım mı diye düşündüm fakat aklıma bir şey gelmiyordu. "Seninle önemli bir konu hakkında konuşmamız lazım." Dediğinde gerilmiştim bi o kadar da meraklanmıştım. "Seni dinliyorum bana." Babam anneme baktı bende ona baktığım da annem hüzünle başını onaylar anlamda sallamıştı. "Bu nasıl söylenir bilmiyorum ama artık vakti geldi Efsun." Dediğinde yutkundum babam bana isminle seslenmezdi asla ama asla... Bu konu cidden önemli olmalıydı bu vücudumu daha da germişti derin bir nefes aldım ve duyabileceğim şeylere kendimi hazırlamaya çalıştım. "Biz..." dedi ve anneme baktı annem göz yaşlarını akıtmaya başladığında içimdeki endişe artmıştı. "Biz senin anne ve baban değiliz." Dediğinde kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Nefes alamıyordum adeta, vücudum kas katı kesilmişti ne tepki vereceğimi bilemiyordum. "Ben evlatlık mıyım?" Sözleri dökülmüştü sonunda dudaklarımdan. "Hayır durum daha karmaşık ama bunu bizim anlatmamız uygun değil." Ona anlamsızca baktım. "Baba ne demek bizim anlatmamız uygun değil? Kim anlatacak?" Babam derin bir nefes alırken anneme baktım annem hala ağlıyordu. Ne olursa olsun bu kadın benim annemdi bu adam benim annemdi ve bunu hiçbir şey değiştirmezdi. "Hazırlan bu akşam gerçek ailenle tanışacaksın ve artık onlarla yaşayacaksın." Dediğinde hışımla yerimden kalktım. "Benle dalga geçiyorsunuz dimi?" Dedim gülerek ama yüzlerinde gram hareket yoktu. "Ben hiçbir yere gitmiyorum. Benim ailem sizsiniz!!" Dedim bağırarak. "Öyle bir şansın yok Efsun, yıllarca sana bakmış babalık yapmış biri olarak senden son isteğim bu gerekliliği yerine getirmen." Dedi sesi titriyordu. O da gitmemi istemiyordu ama anladığım kadarıyla elinden bir şey gelmiyordu. Gözlerim dolayken hızla odama gittim. Yatağıma yüz üstü bıraktım kendimi ve ağlamaya başladım. Kapım çalındı ve ardından açıldı. "Efsun..." annemdi gelen o benim annemdi beni hiçbir zaman dışlamamış annemdi. O beni büyüten kadındı, geceleri gelip iyi miyim diye kontrol eden kadındı. O benim annemdi. "Efsun kızım yapma yavrum." Göz yaşlarım akarken ona döndüm. "Asıl siz yapmayın! Ben sizin kızınızım." Dedim hırsla "Annem ağlamaya devam ederken bende ona eşlik ediyordum. "Yapacak bir şeyimiz yok senin 18. Yaş günü bekliyorduk ve o gün maalesef geldi Efsun." Dedi ardından bir hıçkırık bıraktı. Doğum günüme az kalmıştı bir hafta sonra 18 olacaktım. Ben ailemle kutlamayı düşünürken olanlar ahh tanrım... "Ben sizden ayrılmak istemiyorum anne." Eli saçlarıma gitmişti ve nazikçe okşuyordu. Beni sevdiğini biliyordum beni bir gün olsun ablamdan ayırt ettiğini görmemiştim işte bu yüzden o benim annemdi. "Elimizden gelen bir şey yok Efsun. Ağlama kuzum ağlama kıyamam ben sana." Dediğinde kollarımı etrafında birleştirdim huzur bulduğum kokusunu içine çektim. Ben bu kokudan bu huzurdan nasıl ayrılacaktım? Hüzünlü geçen dakikaların somunda el mecbur eşyalarımı toplamıştım. Annem sadece gerekli olanları al yanına demişti hepsini almama gerek yokmuş. Onu dinledim ve sadece gereklileri bavuluma koydum. Dakikalar saatleri kovalarken ağlamam gözlerimden eksik olmuyordu keza annemde aynı şekilde ağlıyordu babam hüzünlü bir şekilde oturuyordu öylece yeri izliyordu. Kapının zili çaldığında herkes birbirine bakmıştı. Geçen bir kaç dakikada sessizce birimize bakmıştık kapı sesi sessiz evde ikinci defa yankılandığında babam ayaklanmıştı. Kapının açılma sesi kulaklarıma acı birer çığlık gibi dolmuştu. Annem yanıma gelmiş ve elimi tutmuştu. "Yanında olmasam da her zaman burda olacağım kızım." Diyip kalbimi işaret etti ardından anlıma bir öpücük kondurdu ona sıkıca sarıldım. Bu kokuyu belki de bir daha duymayacaktım. İyice kokladım onun kokusunu olabildiğince hafızama kazıdım. "Efsun." Babamın sesini duyduğumda hiç istemesem de annemden ayrılmıştım. Babama baktım bana hüzünle bakıyordu. Ayağa kalktım ve hızla yanına gidip ona da sıkıca sarıldım. "Her ne olurda olsun sen benim, bizim kızımızsın Efsun." Dedi ve saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Her be olursa olsun sizin kızınızım babam." Dedim ve daha da sıkı sardım onu. Babamdan ayrılıp kapıya yöneldiğimde, iki uzun boylu adam dikkatimi çekti. Birincisi, esmer teniyle göze çarpıyordu. Cildindeki koyu ton, yaşının izlerini taşıyor gibi görünse de, yüzü 26 yaş civarında bir adamınkine benziyordu. Gözleri kahverengi, derin ve ifadesizdi; sanki iç dünyasında bir şeyler saklıymış gibi. Yüzündeki sert hatlar, yaşanmışlıkların izlerini yansıtıyor, adeta onu daha olgun ve tecrübeli kılıyordu. Koyu renkli saçları düzensiz, belki de uzun zamandır tıraş olmamıştı. Giydiği kıyafetler ise sade ve kasvetliydi, kıyafetlerinin rengi ve tarzı kişiliği hakkında bir şeyler anlatıyordu. Öteki adam, sarışın ve daha genç görünüyordu; tahminen 24 yaşlarındaydı. Teni, esmer olanın aksine çok daha açık ve pürüzsüzdü. Gözleri, mavi ile yeşil arasında değişen bir renkte, denizlerin derinlikleri kadar etkileyici ve dikkat çekiciydi. Sarı saçları, düzgün ve taranmış görünüyordu, bu da onun daha düzenli ve özenli biri olduğunu ima ediyordu. Kıyafetleri, şık ve modern bir tarza sahipti; giysileri, kişisel bakımına verdiği önemi gösteriyordu. Yüzündeki ifadesiz bakış, içsel bir hesaplaşmayı yansıtıyor gibi, sessiz bir gözlemci izlenimi veriyordu. İkisi de bana dikkatlice bakıyordu; gözleriyle her hareketimi süzerek, sanki bir bulmacanın parçalarını birleştirir gibi beni anlamaya çalışıyorlardı. Bu iki adamın varlığı, hava soğuk ve gerilim dolu bir ortam yaratıyordu, her an ne olacağı belirsizdi. Bavulumu çoktan almışlar öylece beni bekliyorlardı. Son kez arkamı dönüp anne ve babama baktım. İkisine de son bir kez sarılıp öptüm. "Sizi seviyorum." dedim göz yaşlarım arasından. "Bizde seni seviyoruz." dediler. Onlardan ayrılmak gerçekten çok zordu ama bunu yapmak zorundaydım. Sözde gerçek ailemden hesap soracak ve onlara geri dönecektim planım bu yöndeydi. Tanımadığım iki adamın ardından yavaş adımlarla ilerledim ve araçlarına bindim. Arkama bakmamıştım baksaydım gitmek benim için çok zor olacaktı. Araç hareket ettiğinde gözlerimi kapıda benim gidişimi izleyen aileme baktım. Annem ağlıyordu. Babam ise.. ahh tanrım o da ağlıyordu. "Gerçek ailenle tanışmaya hazır mısın?" Demişti soğuk bir ses. Sesin sahibine baktım sarışın adamdı. Ona alaycı bir gülümseme gönderdim. "Onlar hiç bir zaman gerçek ailem olmayacak." Dedim soğuk bir sesle. Bana döndü ve alaycı bir gülümseme gönderi. "Onları gördüğün an gerçek ailenin ne demek olduğu anlayacaksın." Dedi ona anlamsızca baktım. "Bu imkansız." Dedim bir bakışta olacak bir şey değildi bu zaman geçirmek onlarla sohbet etmek sevgiyi hissettirmek gerekirdi. "Oraya vardığımızda her şeyi anlayacaksın küçük kurt." Ona yalandan güldüm bir de lakap takmıştı bana iyi mi ? Küçük kurtmuş, sarışın pislik. Yolculuk sessiz bir şekilde devam etmişti. Ormanlık alana geldiğimizde içimi bir ürperti sarmıştı. Bu yer o kadar karanlıktı ki camdan gökyüzüne baktığımda bütün yıldızlar görünüyordu. Bu hayranlık uyandırsada ormanın karanlığı ürkütüyordu. Bir süre daha ilerledikten sonra ormanın derinliklerinden bir ışık gözüme çarptı. Biz ilerledikçe ışık şiddetini artırıyordu. Sonunda ışığın kaynağına yaklaştığımızda büyük bir ateş olduğunu gördüm. Tanrı aşkına kim ormanın ortasında ateş yakardı ki?? Araç durduğunda inmeden öylece oturdum. Önde oturanlar çoktan inmişti ve bagajdan bavulumu almışlardı. Kapım açıldığında kahverengi gözlü adam bana kafasıyla inmemi işaret etti. Yavaşça indim ardından kapı kapandı ve ilerlemeye başladılar. Ateşin etrafında oturmuş insanlar vardı. Birebirleri ile muhabbet ediyor bir şeyler içiyorlardı. Onların yanından ayrılmış ileriye adımlamıştık. Ağaçların ardından çıkan dağ evlerine benzer evler görmeyi tabiki beklemiyordum. Bi kasaba kadar büyüktü bulunduğumuz yer ve her bir yerde özenle inşa edilmiş iki katlı müstakil evler yer alıyordu. Böyle bir yerde evlerin olması tanrım nasıl bi ailem vardı ? Evlerin arasından birinin önünde durduk ve sarışın adam cebinden bir anahtar çıkarıp kapıyı açtı. İçeri geçti, esmer adama baktığımda geçmem için işaret yaptı. İçeri girdiğimde evin tozundan öksürmeye başladım. "Evi temizlesen iyi olur. Yapmazsanda sen bilirsin." Dedi esmer olan. "Bu ev senin." Dedi ardından sarışın olan. Bir şey demeden etrafı incelemeye başladım. İlk dikkatimi çeken şey, her köşeye sinmiş olan yoğun toz tabakası oldu. Eski oldukları belli olan mobilyalar vardı ama hepsi bir zamanlar zamanının en değerli eşyaları gibi duruyordu. Salon, geniş ama bir o kadar da sade bir şekilde döşenmişti. Eski ahşap mobilyalar, zamanın izlerini taşıyordu; üzerlerinde birikmiş toz tabakası, uzun süredir el değmediğini gösteriyordu. Koltuklar ve sandalyeler, yer yer solmuş ve bazıları hafifçe yırtılmış kumaşlarla kaplıydı. Ortada duran zarif oymalı sehpa, tozdan görünmez olmuştu, köşesinde ise boş bir vazo duruyordu. köşede, eski bir şömine vardı. İçinde, zamanında yanmış odunların külleri hâlâ duruyordu. Şömine rafının üzerinde birkaç eski fotoğraf çerçevesi vardı; fakat üzerlerindeki toz yüzünden resimleri net bir şekilde görmek imkânsızdı. Tavanın yüksekliği odaya bir ferahlık katıyordu, ancak köşelerdeki örümcek ağları, evin uzun zamandır yalnız bırakıldığını anlatıyordu. Evin genel atmosferi, uzun süredir kimsenin yaşamadığını, ama bir zamanlar buraya özen gösterildiğini hissettiriyordu. Eşyaların yerleşimi ve mimari detaylar, evin bir dönem sevgiyle bakıldığını, ama zamanla terk edildiğini gösteriyordu. Bu ev, terk edilmiş bir geçmişin sessiz tanığı gibi, toz ve yıpranmış eşyaların ardında saklı hikayeleri barındırıyor. Şimdi, bu ev benim ve onu eski parlaklığına kavuşturmak ya da olduğu gibi bırakmak benim elimde. "Sen gelmeden önce yatak odasını temizledik en azından uyuyabilirsin." Dedi esmer olan ardından anahtarı bana uzattı ve ikisi birden gittiler. Evde tek başımaydım artık. Merdivenlere yöneldim bavulumu kulpundan tuttum ve ağır adımlarla gıcırdayan merdivenlerden çıktım. Üç kapı vardı, ilk odaya baktığımda misafir odası gibi duruyordu, hemen karşısındaki odanın kapısını açtım çocuk odasıydı, rengi solmuş beyaz bir beşik vardı ve bir kaç oyuncak yer alıyordu. Bu gülümsetmişti istemsizce. Kapıyı kapatıp koridorun sonunda yer alan odaya ilerledim. Kapıyı açtığım da burnuma dolan güzel kokuyla rahatlamıştım. Burasıydı odam çift kişilik bir yatak vardı makyaj masası hemen kapının hizasındaydı yatağın hemen karşısında büyük bir dolap yer alıyordu. Sağ tarafta bir kapı vardı sanırım banyoydu. Bavulumu dolabın yanına koyup kapıya yöneldim evet haklıydım banyoydu. Odaya tekrar döndüğüm de kendimi yatağa attım. Yatak tahmin ettiğimden daha rahattı. Sanırım yatağı değiştirmişlerdi. Bunca zaman bu kadar sağlam kalması imkansız gibiydi. Tavana baktım bir süre. Ailemi düşündüm, onları tekrar görebilecek miydim bilmiyordum ama şimdiden özlemiştim. Telefonumu alıp annemi aradım. İlk çalışta açmıştı. "İyiyim anne. Yeni evime geldim." Dedim başarmıştım sesim titrememişti. "Ohh sevindim. Onlarla tanıştın mı?" "Hayır, henüz değil." "Unutma onlar senin gerçek ailen onlara bize olduğun kadar saygılı ol. Seni seviyorum Kızım." "Bende seni seviyorum anne." Dediğimde telefonu kapatmıştı. Sesi titriyordu derin bir nefes alıp tekrara yatağa uzandım. Yarın onlarla tanışacaktım beni ailemden ayırdıkları için hesap soracaktım. İlaçlarımı alıp içtim ve uykuya daldım. *** Gözlerimi rahatsız eden ışıkla huysuzca mırıldandım. Gözlerimi açtığımda karşımda gördüğüm iki kişi ile ürkmüştüm. Onlar dün akşam beni buraya getirenlerdi. "Keşke tepemde zebani gibi dikilmeseydiniz." Dedim sinirle. "Kapıyı çaldık ama duymadın, kaçtın sandık." Dedi esmer olan. "İnanın böyle bir şey yapamazdım ormanın ortasındayız. Gerçi buna hala anlam veremiyorum." Dedim son sözüm fısıltı gibi çıkmıştı. "Hadi hazırlan tanışma vakti." Demişti sarışın olan. Yavaşça yataktan kalktığımda onlarda odadan çıkmışlardı. Bavulumu alıp günlük kıyafetlerimden giydim. Tarağımı çıkarı saçlarımı taradım. Ardından odadan çıkıp alt kata indim. İkisi öylece duruyorlardı. "Hazırım." Beni süzdüler ardından kapıyı açıp geçmem için işaret verdiler. Kapıdan çıktım ve gece tam anlamıyla göremediğim çevreye baktım. Resmen ormanın içine bir kasaba inşaa etmişlerdi. Evler belli bir düzendeydiler hiçbir şey çarpık durmuyordu. "Hadi, daha sonra incelersin." Hızla onlara yetişip yanlarında ilerlemeye başladım. Evlerin sonunda boş bir arazi vardı. Orda bir düzine kadar kişi dövüşüyordu. Aslında dövüşmek değilde eğitim gibi bir şeydi. Başlarında biri vardı ve onları takip ediyordu. "O Beta Korhan." Dedi sarışın olan. "Beta?" Dedim sorarcasına. "Liderimizden sonra sözü geçen kişi." Onlara daha da anlamsızca baktım. "Lider mi? Tarikata falan mı düştüm ben? Ben ailemi tanımaya geldim kulübe üye olmaya değil!" Dedim "Küçük kurt, burası bizim habitatımız." Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. "Cidden sizi anlamıyorum." "Luna ile tanıştığında anlayacaksın küçük kurt." Dedi sarışın olan. Luna kimdi ?? Ahh cidden kafayı yiyecektim. Arkamdan ayak sesleri geldiğinde döndüm. Uzun boylu yapılı ve oldukça çekici bir adam kaşlarını birleştirmiş bana bakıyordu. Diğerlerine baktığımda başlarını eğmişlerdi ve yere bakıyorlardı. " Ona bir şey anlattınız mı ?" "Hayır Beta." Demişlerdi ikisi aynı anda. "Sen benimle gel." Demiş ve ilerlemeye başlamıştı. Diğerlerine baktığımızda hala başları eğikti. Yutkundum ve Betanın arkasından adımladım. Büyük bir evin önünde durmuştuk ilk gördüğüm evler gibi değildir sağlam ve bakımlıydı. Kapıyı açtı ve beni içeri davet etti. Ardından salona girdi bende onu takip ettim. Beyaz saçlı bir kadın oturmuş elinde tuttuğu içeceği yudumluyordu. "Luna." Dediğinde tanışacağım ve bana gerçeklerini anlatacak kadının o olduğunu anladım. "Hoş geldin küçük kurt." Dediğinde bunu sadece beni almaya gelen kişilerin bana takmadığı bir lakap olmadığını anlamıştım. Alfa, Beta bunlar birer statüydü. Hemen arkamda duran Betaya baktım. Bana oturmamı işaret etti. Beyaz saçlı Lunanın karşısına oturdum. "Nasılsın uyuyabildin mi?" Bu kadar sert görünmesine rağmen oldukça nazik konuşuyordu. Bu tezatlık beni germiş olsada ona gülümsedim. "Evet efendim." Dedim kibarca. Bana bir gülseme göndermişti. Elinde tuttuğu çayı masaya koydu ardından betaya bakıp başını salladı. Beta hemen köşede duran dolaptan bir paket çıkardı ve bana uzattı. Luna ya baktım açmamı söyledi. Paketi açtığımda içinden sadece fotoğraflar çıkmıştı. Bir çift yer alıyordu bir resimde oldukça mutlu görünüyorlardı. Diğer fotoğrafta kurtlarla beraber olan bir resim vardı. Bu beni şaşırtmıştı bir insan kurtlara bu kadar yakın nasıl olabilirdi? Diğer fotoğraflar da birbirine benzerdi. "Orda gördüğün senin ailen." Dedi iki çiftinin olduğu fotoğrafa tekrar baktım. Oldukça mutlu görünüyorlardı. Daha dikkatli baktığımda kadının bana benzediğini fark etmiştim. O benim gerçek annemdi. Yutkundum. "Onlar nerede?" Dedim merakla. Lunanın yüzü düşmüştü. "Senin ailen bana en yakın olanlardandı. Baban eşimin sağ koluydu. Ve abin Beta Korhan onunla tanıştın zaten babandan sonra görevi o devir aldı." Dediğinde hızla başımı Betaya çevirdim. Yutkunmuştum. Şuna karşımda öz be öz abim yer alıyordu. "Merhaba kardeşim." Dedi ve ilk defa gülümsedi. Ona şaşkın gözlerle bakarken nasıl tepki vereceğimi bilemiyordum. "Tabi ona bir anda ısınmanı beklemiyoruz yada ailenin geri kalanına." "Burda bulun herkesi ailenden sayılır biz birbirimizi kollarız ne olursa olsun." Dediğinde hala gözlerim abimdeydi. O fotoğrafta gördüğüm babama benziyordu. "Küçük kurt." Dediğinde Lunaya döndüm. "Efsanelere inanır mısın?" Dediğinde konunun nereye bağlanacağını az çok tahmin ediyordum fakat böyle bir şeyin olma ihtimali bana çok uzak geliyordu. "Ben... bilmiyorum." Dedim kalbim sıkışıyordu bunlar gerçek olamazdı. "Sen bir kurtsun Efsun." Dediğinde bu sözleri beklediğim için şaşırmamıştım. Alfa, Beta, Luna... bunları tabiki ne anlama geldiğini bilmiyordum. Kurt sürüsüne ait terimlerdi bunalar ama benim ve gerçek ailemin bu soydan geldiğimize inanmak... Tanrım kafayı yiyecektim. "Efsun, burada olmanın senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum," dedi. Sesinde hem bir anne şefkati hem de bir liderin otoritesi vardı. "Ama burası, senin gerçek ailenin evi. Bizimle ilgili pek çok şey öğreneceksin ve belki de başlangıçta kabul etmek zor olacak. Ancak zamanla, her şeyin anlamını bulacağını umut ediyorum." "Luna," dedim, sesimde hala biraz isyan vardı. "Ben burada kalmak istemiyorum. Ailem dediğim insanları geride bıraktım, ama onları hâlâ seviyorum. Onlardan ayrılmak zorunda olduğum için kalbim kırık. Buraya ait olduğumu nasıl bilebilirim?" Luna hafifçe gülümsedi, bakışları anlayış doluydu. "Her şeyin bir nedeni vardır, küçük kurt. Bazen kader, bizi hiç beklemediğimiz yollara sürükler. Senin hikayen burada yeni başlıyor. Gerçek ailenle, köklerinle tanışmak zorundasın. Zamanla, belki sen de burada bir yuva bulursun." Sessizce onu dinledim, ama içimdeki karışıklık hala geçmemişti. Evet, burada bir şeylerin peşindeydim, ama ne olduğunu bilmiyordum. Geçmişim, kimliğim, her şey bir sis perdesinin arkasında gibiydi. Tek bildiğim, Luna'nın söylediği gibi, buradaki her şeyin bana zamanla anlam kazanacağını umut ediyordum. Ama içimde hala bir isyan vardı. Bu insanlar, bu dünya... Hepsi bana yabancıydı. Ancak kaçış yoktu, buradaydım ve karşıma çıkan gerçekle yüzleşmek zorundaydım. Luna'nın söyledikleri kafamda yankılanırken, gelecek günlerin neler getireceğini bilmeden, sessizce ona baktım. Her şeyin bir anlam kazanmasını bekleyerek...
|
0% |