@mmusedd
|
Karanlık, derin bir boşluk gibi etrafımı sararken, kulaklarımda yankılanan o sesler zihnime çakılıp kalmıştı. Kadının fısıltısı, "Efsun, sen o kişisin..." ve hemen ardından bir adamın ağır sesi, "Her şeyin bitişi, o kişi sensin..." Kafamda yankılanan bu sözler, içimde büyük bir huzursuzluk yaratmıştı. Gözlerimi açtığımda, sesler yavaşça kaybolmuştu. Kendimi yerde, tapınağın soğuk taş zemininde uzanmış buldum. Kolumda hissettiğim sızı, oraya baktığımda serumu fark etmemi sağladı. Önceki kesiklerin izine bakmak için bileğimi kontrol ettim, ama yara izinden eser yoktu. Bu nasıl olabilirdi? Hatırladığım kadarıyla bileğimi kesmişti, ama şimdi izler kaybolmuştu. Yavaşça doğrulup sırtımı soğuk kaya duvarına yasladım. Gözlerim karanlığa alışırken, bir çift parlayan sarı göz fark ettim ve bir an için içimdeki korku büyüdü. "Küçük kurt uyandı," dedi bana yaklaşan sesin sahibi. Bu Alfa'ydı. Yanıma gelerek serumu kontrol etti ve "Birazdan biter," dedi. Ama ben hâlâ kendime gelememiştim, başım dönüyor ve içimde tarif edilemez bir açlık hissediyordum. "Bu nasıl oldu?" diye sordum, zar zor. Alfa yanıma oturdu ve dağılmış saçlarımı düzeltti. Onun gibi birinden bu kadar nazik bir davranış beklemiyordum. "Sen bir kurtsun Efsun," dedi sakin bir sesle, "hızlı iyileşme yeteneğine sahip, normal bir insandan kat be kat hızlı koşma ve fısıltıları bile duyma yeteneğine sahipsin." Bu açıklama, yaralarımın neden bu kadar çabuk iyileştiğini anlamamı sağladı. "Peki neden bunu yaptın bana?" diye sordum. Gülümseyerek, "Kanında kurtboğan vardı," dedi. "Bu da dönüşümünü engelliyor ve yeteneklerini bastırıyordu. Sana zarar vermek gibi bir niyetim yoktu." Sözleri içimde bir rahatlama yarattı; bana zarar vermek istemediğini bilmek, korkularımı biraz olsun hafifletmişti. "Tek sorun hâlâ insan gibi kokuyor olman," dediğinde yüzünü ekşitti ve bu beni istemsizce gülümsetti. "Bu nasıl düzelir bilmiyorum," dedim dürüstçe. Alfa'nın gülüşü tapınağın taş duvarlarında yankılanırken, kalbimin atışları hızlandı. Beni bu kadar etkileyebileceğini hiç düşünmezdim. O, benim dünyamda yepyeni bir kapı açmıştı ve bu kapının ardında ne olduğunu bilmiyordum. Kendimi bir an için onun gözlerinin derinliklerinde kaybolmuş buldum. Ama bu duygulara kapılmak tehlikeliydi, bunu biliyordum. Bir Alfa ile aramızda bir bağ kurmak, bu imkansız gibiydi. "İnsan gibi kokmak... bunu nasıl düzelteceğiz?" diye mırıldandım, aklımda bu sorunun cevabını arayarak. Alfa, hafif bir tebessümle bakışlarını bana çevirdi. "Bu, zamanla düzelecek. Kurtboğan etkisi tamamen geçtiğinde ve bedenin yeniden gücünü kazandığında, gerçek kimliğin ortaya çıkacak," dedi. Düşüncelerim karmaşıktı. Kimdim gerçekten? İnsan gibi yaşamaya zorlanan bir kurt, yoksa içindeki vahşi doğasını keşfetmeye başlayan biri mi? Geçmişim, yaşadıklarım, bana öğretilen her şey bir yalan mıydı? Tüm bu sorular zihnimde dönerken, Alfa'nın sesi beni bulunduğum ana geri çekti. "Bu yeni hayatını kabullenmelisin, Efsun. Eski hayatına tutunmak seni sadece zayıflatır. Burada, kendi türünden olanlarla, gerçek gücünü bulabilirsin. Biz birlikte daha güçlü olacağız." Onun sözleri, içimde bir şeyleri tetikledi. Alfa'nın yanında olmak, onun gücüne güvenmek... Bu düşünce, bana bir süre önce imkansız gibi gelirdi ama şimdi... bir parçam buna hazır gibiydi. Onun rehberliğinde bu yeni dünyayı keşfetmek, belki de hayatımın anlamını bulmamı sağlayacaktı. Ama bir yandan da hâlâ aklımda beliren karanlık fısıltılar vardı. Efsun... o kişi... her şeyin bitişi... Bu sözlerin anlamını çözmem gerekiyordu. Kendi kaderimle ilgili büyük bir sır saklanıyordu. "Bu gücü kabul etmek zorundayım," diye düşündüm, içimdeki karmaşıklığı bastırmaya çalışarak. "Ama bunu kendi şartlarımda yapacağım. Kendi kaderimi bulmak için buradayım, sadece bir kurt olmak için değil." Alfa'nın gözlerinde kararlılığımı gördü ve bir an için duraksadı. "Yarın sabah, şafakta eğitim alanında olacaksın," dedi ciddi bir sesle. "Bu sefer seni diğerleriyle tanıştıracağım. Onlar da senin gibi güçlerini yeni keşfeden kurtlar. Ama unutma, buradaki herkes senin gibi değil. Kendi yerini bulmalısın." İçimdeki korkulara rağmen, başımı hafifçe sallayarak kabul ettim. Bu benim yeni hayatım olacaktı. Ve her ne olursa olsun, bu yolda yalnız yürümeyecektim. Alfa'ya ve bu yeni dünyaya güvenmek zorundaydım. Ama aynı zamanda, kendi içimdeki sırları da çözmeliydim. Serum bittiğinde Alfa, beni tapınağın dışına çıkardı. İçimdeki bu karışık duygulara rağmen geleceğe dair bir umut hissettim. Belki de bu dünya, benim gerçekte kim olduğumu keşfetmemi sağlayacaktı. Ateşin yakınlarına geldiğimizde, Alfa'nın yüzündeki sert ifade dikkatimi çekti. Az önce, daha yumuşak bir hali vardı; ama şimdi, karşımda bambaşka bir kişi duruyor gibiydi. Bal rengi gözleri, ateşin ışığında alevler gibi parlıyor, etrafına hakimiyet kuruyordu. Bu gözler, sadece görsel bir şölen değil, aynı zamanda güçlü bir iradenin ve kararlılığın yansımasıydı. Uzun boyu, bir liderin sahip olması gereken asaleti taşıyordu. Kaslı ve düzgün hatlara sahip vücudu, güç ve çeviklikle doluydu. Her hareketi dikkatle ölçülmüş, her adımı bilinçliydi. Beyaz teni, ateşin yansımasında adeta parlıyordu. Yüz hatları, sanki bir sanatçı tarafından özenle şekillendirilmiş gibiydi; keskin çene hattı, belirgin elmacık kemikleri ve yapılı burnu, ona etkileyici bir sertlik katıyordu. Koyu renk saçları bütün asiliği ile dağınıktı. Dudakları ise ciddi, ama bir o kadar da karizmatikti; sanki bir emir vermeye hazırmış gibi duruyordu. Tüm bu özellikleri, Alfa'nın sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal olarak da güçlü ve etkileyici bir varlık olduğunu gösteriyordu. Onun yanında durmak bile, insana hem bir güven hem de bir saygı uyandırıyordu. Bu etkileyici varlığın yanında, kendimi ne kadar küçük ve önemsiz hissettiğimi fark ettim. "Küçük kurt?" dediğinde ona dalıp gittiğimi fark ettim. "Özür dilerim, Alfa," dedim başımı eğerek. Ufak bir kıkırtı duyduğumda ona baktım. Rezil olmuştum, iyi mi? Utanç içinde başımı eğip sessizce onun kıkırdamasını dinledim. Gözlerimin önüne düşen saçlarımla oynamak dışında yapabileceğim bir şey yoktu. Alfa'nın kıkırdaması, beni daha da küçük hissettirdi. Onun karşısında kendimi savunmasız ve acemi hissediyordum. Rezilliğimle beraber eve doğru ilerledim. Kapıya geldiğimde derin bir nefes aldım ve cebimden anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. Eve adım attığım anda birinin varlığını hissettim. Kurtboğan'ın etkisizleşmiş olduğunu ve artık duyularımın keskinleştiğini fark ettim. Kapının girişinde duran şemsiyeyi elime aldım ve sessizce salona doğru ilerledim. Arkası dönük birini gördüğümde nefesimi tuttum, ama kalbimin hızla atmasına engel olamadım. "Orada olduğunu biliyorum küçük kurt," dediğinde sesinin tanıdık olduğunu fark edip rahatladım. Adam yüzünü bana döndüğünde Caner olduğunu gördüm. "Kalbine sahip çıkmalısın," dedi alaycı bir tonla. "Sen de kendine sahip çıkmalısın! Evimde ne işin var?" diye karşılık verdim, elimde tuttuğum şemsiyeyi kenara bırakarak. Caner, şemsiyeye baktığında gülmeye başladı. "Cidden kendini bir şemsiye ile mi koruyacaktın? Çok komiksin," dedi. Ona göz devirdim ve ellerimi belime koyarak, "Ne yapmamı bekliyorsun?" dedim. Adım adım bana doğru yaklaştı ve tam karşımda durdu. Uzun boyundan dolayı ona bakabilmek için başımı kaldırmak zorunda kaldım. Aynı hizaya gelmemiz için eğildi. Önce yüzünü ekşitti, sonra gözlerini gözlerime kilitledi. Kaşlarımı birleştirip ne yaptığını anlamaya çalıştım. "Sen bir kurtsun," dedi, derin bir nefes alarak. "Ama hâlâ insan gibi kokuyor ve davranıyorsun." Elini kaldırdı ve gözleriyle elini işaret etti. Bakışlarım eline kaydı. Parmaklarını yavaşça kurt pençesine dönüştürdüğünde yutkundum. Gözlerim telaşla onun gözlerine kaydı. "Korkma, küçük Efsun, sadece ufak bir gösteri," dedi ve pençesini yavaşça boynumda gezdirdi. Pençesinin sivriliği canımı yaksa da kımıldamadım. "O kadar küçük ve safsın ki," diye devam etti, sesi neredeyse bir fısıltıya dönüştü. "Sana bilmediğin şeyler yaparken vereceğin tepkileri merak ediyorum." Caner'in sesi tehditkar ama aynı zamanda çekici bir ton taşıyordu. Onunla aramızda oluşan bu garip gerilim, nefes almamı zorlaştırıyordu. Pençesi boynumda gezerken hissettiğim acı, onun kontrolündeki gücün bir hatırlatıcısıydı. "Caner!" Arkamdan gelen sesle derin bir nefes almıştım. "Ne oluyor burada Caner?" Abim Beta'nın sinirle yanımıza yaklaşması, ortamı daha da gerdi. Caner, pençesini hemen geri çekti ve kendini toparlayarak daha saygılı bir tavır takındı. Beta'nın sert bakışları, Caner’in yüzünde bir rahatsızlık ifadesine neden oldu, ama aynı zamanda ondan bir şekilde saygı gördüğü belliydi. Beta’nın bakışları üzerimde gezindi ve aniden yumuşadı. "Efsun, iyi misin?" diye sordu, endişe dolu bir tonla. Beta'nın sesi, bir anda Caner’in tehditkar havasını silip atmıştı. İçimdeki gerilim, abimin güven veren sesiyle biraz olsun azalmıştı. "İyiyim, Beta," dedim, başımı eğerek. "Sadece biraz gerildim." Beta’nın bakışları, Caner’e dönünce sertleşti. Yüzündeki öfke, tüm karanlık anı aydınlatmış gibiydi. Derin bir nefes aldıktan sonra, sesinde hiç bir esneklik bırakmadan, “Caner,” dedi, “Ne yapmayı planlıyorsun?” Caner, Beta’nın sesindeki tehdidi ve ciddiyeti hissedince, derin bir eğilme hareketiyle saygı göstermeye çalıştı. “Beta, sadece ufak bir testti,” dedi, sesinde alaycı bir ton da barındırarak. “Efsun’un gerçek gücünü ne kadar kontrol edebildiğini görmek istedim.” Beta, Caner’in bu tavrına daha da sinirlendi. “Sen saygı mı bekliyorsun?” dedi, sesi bir kükreme gibi yankılandı. “Senin gibi birinin, bir kurdu bu kadar küçümsemesi bana göre değil. Efsun’un gücünü kanıtlamak için onunla oynaman gerekmiyor. Bu tavırların, hem ona hem de bizim topluluğumuza zarar verir.” Caner, Beta’nın öfkesinin karşısında bir adım geri çekildi. “Üzgünüm, Beta,” dedi, sesindeki alaycılığı şimdi tamamen kaybolmuştu. “Sadece yeteneklerini test etmek istedim. Gerçekten amacım, ona zarar vermek değil. Anladım, sizin kurallarınıza uymalıyım.” Beta, Caner’in bu sözlerine hiç bir karşılık vermeden, başını salladı ve ellerini beline koydu. “Şu anda bu konuda daha fazla tartışmaya gerek yok. Ama bir dahaki sefere, davranışlarını kontrol et ve kurallarımızı göz ardı etme,” dedi, sesi hala sertti. Caner saygıyla başını eğdi ve evden çıktı. Beta ile baş başa kaldığımızda bana yaklaştı ve boynumu incelemeye başladı. Yüzünü ekşiltikten sonra elini kaldırıp parmağı ile boynuma dokundu. Canım acımıyordu ama eline bulaşan kanla oranın bir nebze kanadığını anlamıştım. "İyileşir birazdan endişe etme." kafamı olumlu anlamda salladım. Duvar tarafındaki koltuğa yönelip oturdu ardından benim de oturmamı işaretti. Cam kenarındaki koltuğa oturudum. Gözleri hemen karşısında bulunan şöminenin rafında bulunan fotoğraflara kaydı. Yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu, gözlerinini hiç ayırmadan konuşmaya başlamıştı. "O günleri özlüyorum." dedi ve derin bir nefes aldı. "Seni bırakttığımızda henüz üç yaşındaydın ben yeni okula başlamıştım. Babam senin onların yanında güvende olmayacağını ama benim güçlü bir kurt olduğumu bu zorlukların üstesinden gelebileceğimi söylemişti." Siyah hareleri beni bulduğunda ne diyeceğimi bilememiştim. Yüzündeki buruk ifade, zamanın getirdiği acı ve özlemi yansıtıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti: "O zamanlar çok gençtim, her şeyin ne kadar zor olduğunu anlamıyordum. Senin yanında olamamak, babamın söylediklerini gerçekleştirememenin acısını taşıdım. Ama şimdi, büyüdüğünü görmek ve kendi ayaklarının üzerinde durduğunu bilmek... Bu, en azından biraz olsun içimi rahatlatıyor." Ona buruk bir gülümseme gönderdim. Küçük yaşta ona bu tarz yük verilmesi haksızlıktı, özellikle ben kendi ailemin (bana bakan ailem.) yanında sıcak yatağımda yatarken o düşmanlara karşı savaşmıştı. "Abi savaş bitti mi?" önce bana anlamamış gibi baktı. "Hayır, henüz değil." derin bir nefes alıp ayaklandı. "Sadece biraz ara verdiler," diyip etrafta dolanmaya başladı. "Darkus klanı onlara hizmet ettiğimiz sürece bizden birine zarar vermeyeceklerini söyledi." "Nasıl yani?" "Onların kurtları yatarken bizim kurtlarımız yemek götürüyor." bir hırlama bırakmıştı, siyah hareleri sarıya dönmüştü. "ONLARIN ŞEREFSİZ KÖPEKLERİ KEYİFLERİNE BAKARKEN, BENİM SÜRÜM ONLARA HİZMET EDİYOR!" konuşmuyor bağırıyordu, bu durum onun sinirlerini bozuyordu. Ne yapmam ne demem gerektiğini bilemiyordum. Hırlamaları artmıştı ama kendine hakim olmaya çalışıyordu. "Abi bu durumu değiştirebiliriz?" sarı gözleri beni bulduğunda hırlamaları dinmişti. "Elbette değiştireceğiz! Seni ve diğerlerini buraya getirmemizin tek sebebi bu." dediğinde kalbim kırılmıştı. Bakışlarım yere kaydığında abim dizlerinin üstüne oturmuş elimi tutmuştu. "Öyle demek istememdim, elbette seni görmek istedim, elbette seninle konuşmak istedim." dediğinde elimi ondan çektim. "Hey, Efsun." dediğinde gözlerimi gözlerine sabitledi. "Bak, sinirle düşünmeden konuştum." "Ama asıl amacınız zaten buydu Beta." "Evet, haklısın buydu ama senide tanımak için bir fırsattı. Baran istersem seni buraya getirmeyeceklerni söyledi." gözlerim dolarken ellerimi tekrar tutu. "Ben seni tanımak, seninle konuşmak istedim, ben küçük kardeşimi tanımak istedim." "Neden daha önce gelmedin?" dedim gözümden bir damla yaş süzülürken. "Seni izledim bir süre, onlarla mutlu olup olmadığını görmek istedim ve sen çok mutluydun Efsun." diyecek bir şeyim yoktu haklıydı, onlarla mutluydum. Buraya getirilirken içim parçalanmıştı. Belki daha küçük olsaydım bazı şeyler benim için daha zor olacaktı. Belki de daha kolay olacaktı... Abimle geçirdiğim bir kaç saatte beraber yemek hazırlamış ve yemiştik. Biraz çocukluğumuzdan bahsetmiştik, bana tanımadığım gerçek ailemi anlatmıştı. Onların ne kadar mükemmel bir aile olduklarından, mutluluğumuzdan bahsetmişti. Onları tam tanımasamda onlarla büyüseydim hayatımın daha farklı olacağını anlamıştım. Annemin aslında bir Luna olacak zekada ve kabileyette olduğunu ve babamın da bir Alfa olacak zekaya ve yeteneklere sahip olduğunu anlamıştım. Ama onlar bunu istememişlerdi Alfa Baranın ailesinin bu işle daha iyi ilgileneceklerini düşünmüşlerdi. Yatağıma uzandığımda, Beta’nın misafir odasında kalması beni biraz huzurlu hissettiriyordu. Onun yanımda olması, kendimi daha güvende hissetmemi sağlıyordu. Evimde geçirdiğimiz bu akşam, sadece eski anılar değil, aynı zamanda gelecekle ilgili umutlar ve beklentiler de getirmişti. Beta’nın güven verici varlığı, yeni hayatıma alışma sürecimde büyük bir destek oluyordu. Yatakta rahatlayıp gözlerimi kapattığımda, zihnimde geçmişin ve geleceğin karmaşası arasında bir denge bulmaya çalışıyordum. Beta’nın yanı sıra, bu yeni dünyadaki yerimi bulma süreci de içimde birçok soru ve belirsizlik yaratıyordu. Ama Beta’nın destekleyici tavrı ve ailemle ilgili öğrendiklerim, bana bu yolda ilerleme gücü veriyordu. Yavaşça uykuya dalarken, geçmişin gölgeleri ve geleceğin bilinmezliği arasında, kendimi daha güçlü ve umutlu hissetmeye başladım. Beta’nın yanında olmak, bana bu karmaşık dünyada bir yol bulma konusunda cesaret veriyordu. Bu gece, yeni başlangıçların ve keşiflerin hazırlığı gibi hissediyordum, ve belki de yarın, her şey daha net bir şekilde ortaya çıkacaktı. Gözlerimi odada birinin varlığını hissetmemle açmıştım. Karşımda bana gülümseyerek bakan abim vardı. Saate baktığımda saattin 5 olduğunu görmüştüm. "Hazırlan Alfa seni bekliyor." demiş ve odadan çıkmıştı. Hızlıca kalkıp banyoya ilerledim soğuk bir duş alıp rahat kıyafetler geçirdim. Aşağı indiğimde abim kapıda biriyle konuşuyordu. Adım seslerimi duymuş olmalı ki anında bana bakmıştı. Kapıdan burnuma dolan yağmurdan sonra gelen toprak kokusu gelen kişinin Alfa olduğunu anlamamı sağlamıştı. Merdivenleri bitirdiğimde kapıya yöneldim iki adet bal rengi gözü görmemle vücudumdan bir elektirik hüzmesi geçmişti. Onun yüzünde oluşan gülümemeyle ne olduğunu anlamamıştım. "O artık insan gibi kokmuyor." demişti arkamda duran abime bakarak. "Evet bende fark ettim ama ona has olan kokusunu sadece eşi olacak kişi alabilecek bu üzücü." dediğinde anlayamamıştım. "Nasıl anlayamadım?" bakışlarım abimi bulmuştu. "Her kurdun kendine has bir kokusu vardır ama bunu herkes duyumsayamaz. Sadece eşi bu kendine has kokusunu alabilir." bu yutkunmama sebep olmuştu, ben Alfanın konusunu alabiliyordum. Yoksa o benim eşim miydi? "Merak etme Efsun, kurda dönüştüğünde sende eşinin kokusunu alabileceksin." demişti Alfa. "Hey bu onun için henüz daha küçük, ona yeni kavuştum bir başkası ile paylaşamam." demişti abim hafif bir sinirle. Kafam karışmıştı ben henüz kurda dönüşmemiştim ve Alfanın kokusunu alabiliyordum. Çaktırmadan abime yaklaştım ve sarıldım her hangi bir koku alabiliyormuyum bakmak amacıyla. "Merak etme abi seni bırakmaya niyetim yok." iyice sırnaşıp derin bir nefes aldım. Ama hayır abimden Alfanınkine benzer bir koku alamamıştım. "Belki o seni, senden önce bırakır." diyip abime göz kırpmıştı. Abimden ayrılıp yüzüne sorarcasına baktım. "Baran boş konuşma o daha çocuk." demişti. Burada bilmediğim işler dönüyordu. "Çokta çocuk sayılmaz Korhan, iki ay önce kurda dönüştü ve eminim o senin kokunu çoktan almıştır." "Kimden bahsediyorsunuz acaba?" bakışlar bana döndüğünde abim derin bir nefes alırken Alfa bana göz kırpmıştı. "Kayra." dediğinde şok olmuş ve sevinçten uçacak gibi hissetmiştim. "Beni eğiten kayra mı?" Alfa kafasıyla onaylarken abim tek eliyle başını ovuyordu. Aniden elini çekmiş ve bana parmağını sallamaya başlamıştı. "Sakın ona tek bir kelime etme!" elimi fermuar çeker gibi dudaklarımın önünde oynattım. "Abin onun ona uygun olmadığını düşünüyor, ama kız mükemmel sadece yaşı ufak diyor ve seçilmiş eş olarak başka birini tercih edeceğini söylüyor." "Seçilmiş eş?" "Eğer ruh eşini tercih etmeyip başkasını tercih edersen seçilmiş eşin oluyor." demişti abim. "Sakın öyle bir saçmalık yapma abi." dedim sinirle. Abim bakışlarını Alfaya çevirdiğinde bende o yönde baktım Alfa abime gülerek bakıyordu. "Siz buldunuz mu eşinizi?" yüzündeki gülümseme solmuş bal rengi gözleri beni bulmuştu. Gözleri bu alacakaranlıkta bile kendini belli ederken ruhumun ona çekildiğini hissettim. Yağmurdan sonra glen toprak kokusu ciğerlerimi şenlendiriyordu. "Buldum." dedi gözlerini bir an olsun benden ayırmadan. Bu beni üzmüştü belki Lunası bile vardı ama neden onun kokusunu alabiliyordum? "Kim?" dedim sesimi sakin tutmaya çalışırken. "Onu seçmeyeceğim için bilmeninde bir anlamı yok." |
0% |