@mr.cb97
|
29. Bölüm
Kulübeye döndüğümüzde, içeri adım atar atmaz Baran hemen ateşi yakmak için topladığı dalları ocağın yanına bıraktı. Ben de çantamdan bir şeyler çıkararak biraz atıştırmalık hazırlamaya başladım. İkimiz de bir süre sessizdik ama havada bir gerilim vardı. Baran her zamanki neşeli hâlinden biraz uzak gibiydi.
“Baran,” dedim, yüzüne bakarak. “Her şey yolunda mı? Bir süredir sessizsin.”
Bana döndü, derin bir nefes aldı ve gözlerini kaçırmadan konuştu: “Cenk’le neden bu kadar yakınsınız?”
Sorusu beni şaşırtmıştı. “Cenk mi? O benim çocukluk arkadaşım, biliyorsun. Hep yanımda olmuştur.”
Baran, ocağın başına oturdu, ateşi karıştırmaya başladı. “Evet, çocukluk arkadaşın olduğunu biliyorum. Ama bazı şeyler bana fazla geliyor, Nara. Seninle konuşma şekli, sana bakışı...”
Cümlesini tamamlamadan durdu, ama sesi kıskançlıkla titriyordu. Bu durumdan rahatsızlık duyduğunu hissetmiştim. Yanına oturup elimi onun koluna koydum.
“Baran, Cenk’in bakışları ya da davranışları seni rahatsız ediyorsa bunu bana söylemelisin, ama yanlış anlama. O benim kardeşim gibidir.”
Baran yüzüme baktı, gözlerindeki huzursuzluğu saklamaya çalışmıyordu. “Nara, bu sadece bir his değil. Cenk’in senden hoşlandığına eminim. Ve bu beni delirtiyor.”
Onun bu kadar açık ve dürüst olması beni hem şaşırtmış hem de üzerime bir ağırlık yüklemişti. Ama konuşmadan önce biraz düşünmeliydim.
“Cenk, benim için sadece bir dost, Baran. Ama eğer seni bu kadar rahatsız ediyorsa onunla mesafemi ayarlayabilirim,” dedim.
Baran, başını eğip bir süre sessiz kaldı. “Sorun bu değil, Nara. Cenk, bizim aramıza karışmaya çalışıyor. Çünkü babamı ve geçmişimi biliyor. Sana yaklaşmamı istemiyor.”
Şaşırdım. “Cenk’in babanla ne ilgisi var ki?”
Baran yutkundu, gözleri derin bir acıyla bulutlanmıştı. “Babamın ne yaptığını biliyorsun, değil mi? Mafyayla bağlantılı. Ve Cenk bunu herkesten önce öğrenmiş. Sana bir şey olmasından korkuyor olabilir, ama ben senin yanındayken başına kötü bir şey gelmesine asla izin vermem.”
Duyduklarım midemde bir düğüm oluşturdu. Cenk’in korumacı tavırlarını hep eski dostluğumuzdan kaynaklandığını sanıyordum. Ama Baran’ı dinledikçe, her şeyin daha karmaşık olduğunu fark ediyordum.
“Baran,” dedim nazikçe. “Geçmişini yargılamak gibi bir niyetim yok. Baban kimdir, ne yapmıştır, bunlar beni ilgilendirmiyor. Ama bizimle ilgili böyle şeylerin arasına girmesine izin veremem. Sana inanıyorum, Baran..."
Baran yüzüme baktı ve elimi tuttu. “Beni bu kadar kolay mı kabulleniyorsun?”
Gülümsedim. “Sen kolay biri değilsin, Baran. Ama işte tam da bu yüzden sana güveniyorum.”
O an, aramızdaki gerginlik biraz olsun dağıldı. Ama biliyordum ki Cenk’le bu konuyu çözmeden tam anlamıyla rahat edemeyecektik. Gözlerimi Baran’a çevirdim. “Belki onunla konuşmalıyız. Bu gerginlik bizi bitirebilir.”
Baran, derin bir nefes aldı. “Benimle konuşacak bir şey bırakacağını sanmıyorum. Ama eğer bu seni rahatlatacaksa, tamam.”
Birlikte bu düğümü çözmeye kararlıydık, ama içten içe, fırtınanın daha yeni başladığını hissediyordum.
Baran’ın kararlılığı beni hem şaşırtmış hem de rahatlatmıştı. Cenk’le konuşmayı kabul etmesi, her ne kadar zor olacağını bilsem de, aramızdaki gerilimi biraz olsun hafifletmişti. Ocağın başında otururken telefonunu çıkardı ve Cenk’i aradı.
Telefon birkaç kez çaldıktan sonra Cenk’in sesi duyuldu. Baran, her zamankinden daha sakin bir tonda konuşmaya başladı:
“Cenk, konuşmamız gerekiyor. Şimdi.”
Cenk’in sesi hoparlörden net bir şekilde duyuluyordu. Hafif alaycı bir tonda cevap verdi: “Sorun ne, Baran? Nara mı? Biliyorsun, o bana emanet.”
Baran’ın çenesi sıkıldı, ama sesini yükseltmedi. “Evet, Nara. Ama bu konuda yüz yüze konuşmamız lazım. Kulübeye gelebilir misin?”
Cenk kısa bir sessizlikten sonra yanıt verdi: “Geliyorum. Umarım buna değecek bir konuşma olur.”
Telefon kapandıktan sonra Baran yüzüme baktı. “Bu iş uzayabilir. Hazır mısın?”
Başımı salladım. “Eğer bu konuşma her şeyi netleştirecekse, hazır olmalıyım.”
Yaklaşık yarım saat sonra kulübenin dışından Cenk’in arabasının sesi geldi. Kapıyı açıp içeri girdiğinde, üzerindeki ciddiyet hemen hissediliyordu. Baran’ın karşısına dikildi, kollarını göğsünde kavuşturdu.
“Evet, Baran. Buradayım. Söyle bakalım, ne konuşacağız?”
Baran ayağa kalktı, gözlerini Cenk’in gözlerinden ayırmadan konuştu. “Seninle ilgili bir sorunum var, Cenk. Nara’yla benim arama girmeye çalışıyorsun. Açıkça söyle, bunu neden yapıyorsun?”
Cenk hafifçe güldü, ama bu gülüşte dostça bir şey yoktu. “Aranıza girmeye çalıştığım falan yok. Ben sadece Nara’yı koruyorum. Senin gibi biriyle birlikte olmasının onun için güvenli olmadığını düşünüyorum.”
Kaşlarımı çatıp araya girdim. “Cenk, bu kadar ileri gitmene gerek yok. Baran’ın benim için ne kadar önemli olduğunu biliyorsun.”
Cenk, bana dönüp üzgün bir ifadeyle başını salladı. “Nara, sen benim kardeşim gibisin. Seni bu kadar önemsediğim için Baran’a güvenmiyorum. Babasının kim olduğunu biliyorsun, değil mi? Mafyayla olan bağlantılarını, karanlık işlerini...”
Baran bir adım ileri çıktı, sesi hâlâ sakin ama bir o kadar da kararlıydı. “Babamın yaptıkları benim sorumluluğumda değil. Ama benim sorumluluğum, Nara’yı korumak. Ve bunu senden daha iyi yapacağıma eminim.”
Cenk’in yüzü sertleşti. “Baran, seni anlayabiliyorum. Ama bu iş sadece bir sevgi meselesi değil. Onu tehlikeye atıyorsun, farkında mısın? Babanın işleri seni de içine çekerse, Nara da bundan zarar görecek.”
Baran gözlerini kısmıştı, ama ses tonu hâlâ dengeliydi. “Haklı olabilirsin. Babamın gölgesi üzerimde. Ama bu benim kaderim değil. Nara’yla yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum ve bu hayatın bir parçası sensin, Cenk. Ama eğer aramıza sürekli bu duvarı koyarsan, her şey daha da zorlaşacak.”
Sessizlik odayı doldurdu. Cenk, başını eğip derin bir nefes aldı. Sonra bana döndü. “Nara, bu onunla birlikte olmak istediğinden emin misin? Çünkü bu seçim kolay bir yol olmayacak.”
Baran’ın omzunun arkasından Cenk’in gözlerine baktım. “Cenk, onunla birlikte olmak istiyorum. Ama senin bu kadar karışman işleri zorlaştırıyor. Sen benim dostumsun, evet. Ama kendi kararlarımı vermeme izin vermelisin.”
Cenk bir süre sessiz kaldı, ardından Baran’a döndü. “Pekâlâ, Baran. Eğer Nara’ya bir zarar gelirse, bunun hesabını senden sorarım. Ama onun mutluluğu için bu konuyu burada bırakıyorum. Şimdilik.”
Baran başını salladı. “Bu bana yeter.”
Cenk iç çekip yüzüme hafif bir gülümseme kondurdu. “Sen mutluysan, bu bana yeter. Ama dikkatli olun, tamam mı?”
Cenk’in sesi yumuşamıştı, ama hâlâ bir koruma içgüdüsü taşıyordu. Aramızdaki buzlar tam anlamıyla erimese de, en azından bir adım atılmıştı. Cenk kulübeden çıkarken içimde bir rahatlama hissettim.
Baran, kapının kapanmasının ardından bana döndü. “Bu konuşma kolay değildi, ama en azından artık daha netiz.”
Başımı salladım. “Evet, daha netiz. Ama artık bize düşen, birbirimize güvenmek ve ilerlemek.”
O an, Baran’ın gözlerindeki güveni görerek bir kez daha doğru seçim yaptığımı hissettim. Ama biliyordum ki bu yolculukta bizi daha büyük sınavlar bekliyordu.
|
0% |