@mr.cb97
|
36. Bölüm
Restorandan çıktığımızda, hava kararmıştı. Soğuk rüzgar yüzümüze çarparken, gerginliğimizin bir kısmını ardımızda bırakmak istedik. Cenk, köşedeki markete işaret etti. "Hadi birer içki alalım," dedi, hafifçe gülümseyerek. "Biraz gevşememiz lazım. Çok fazla şey oldu bugün."
Normalde böyle bir şeyi kabul etmezdim, ama üzerimdeki baskı ve yorgunluk beni teslim almıştı. "Tamam," dedim, omuzlarımı silkerek. "Ama abartmak yok."
Marketin önünden iki küçük şişe içki alıp eve döndük. Halit’le geçen konuşma kafamızda dönüp duruyordu, ama o an için biraz rahatlamak istiyorduk. Cenk, oturma odasındaki kanepeye yayıldı ve içkisini açıp bana uzattı. "Biliyor musun," dedi derin bir nefes alarak, "seninle bu kadar tehlikeli bir işe kalkışacağımı asla düşünmezdim."
Güldüm, ama içimde bir yer hâlâ gergindi. "Ben de," dedim, şişenin kapağını açarken. "Ama Baran’ı kurtarmak için ne gerekiyorsa yaparım. Ve… senin yardımın olmasa, buraya kadar gelemezdim."
Cenk gözlerini bana dikti. İçkisinden bir yudum aldıktan sonra başını hafifçe salladı. "Senin kadar cesur birini tanımadım, Nara. Gerçekten."
Birkaç dakika boyunca sessizlik içinde içtik. Şişelerin yarısı bitmişti ve sarhoşluk etkisini göstermeye başlamıştı. Gerginlik yerini hafif bir gevşemeye bırakmıştı, ama Cenk’in yüzünde garip bir ifade vardı. Sanki bir şey söylemek istiyor, ama kendini tutuyordu.
"Nara…" dedi sonunda, sesi alışılmadık bir şekilde yumuşaktı. "Sana bir şey söylemem lazım."
Ona baktım, biraz şaşkın ama aynı zamanda merak dolu. "Ne oldu?"
Cenk derin bir nefes aldı ve başını eğip ellerini ovuşturdu. "Bu uzun zamandır içimdeydi, ama bu işlere karışmadan önce söylemek için doğru bir zaman bulamadım. Şimdi… söylemesem kendime kızacağım."
Kalbim hızlanmıştı. Sarhoş olmanın verdiği sersemlikle söylediklerini anlamaya çalışıyordum. "Ne demek istiyorsun, Cenk?"
Bana doğru eğildi. Gözleri, daha önce hiç görmediğim bir ciddiyetle doluydu. "Sana aşığım, Nara. Bunu sana söylemekten korktum, çünkü her şey daha karmaşık hale gelirdi. Ama hislerimden kaçamam."
Dünya bir an için durdu. Bu itiraf, beklemediğim bir anda gelmişti ve ne diyeceğimi bilemedim. Sözleri, içimde bir yerde yankılandı.
Tam bir şey söyleyecekken, Cenk bana biraz daha yaklaştı. Sarhoşluğun etkisiyle, onun bu ani yakınlığına karşı koyamadım. Dudaklarıma hafifçe dokunduğunda, zaman sanki durmuş gibiydi. O an, bütün endişeler ve korkular arka planda kalmıştı. Onun dudaklarının arasına bırakmıştım, dudaklarımı. Sanki o an sadece buna ihtiyacım varmış gibi...
Ama öpüşme sona erdiğinde, gerçeklik sert bir şekilde geri döndü. Hemen geriye çekildim, kalbim hızla atıyordu. "Cenk…" dedim, sesi titreyen bir fısıltıyla. "Bu bir hata, ben..."
Cenk, yüzündeki hayal kırıklığını gizlemeye çalışarak geri çekildi. "Haklısın," dedi kısık bir sesle. "Sarhoşum. Belki… belki konuşmamalıydım."
Başımı iki yana salladım, gözlerimden yaşların süzüleceğini hissettim ama kendimi tuttum. "Hayır, dürüst olduğun için teşekkür ederim. Ama şu an bunu düşünemem. Baran’ı kurtarmamız lazım. Bütün odağımız onun üzerinde olmalı."
Cenk bir süre sessiz kaldı, sonra hafifçe başını salladı. "Tamam," dedi. "Baran’ı bulalım. Şu an en önemli olan şey bu."
O gece ikimiz de sarhoşluğun etkisiyle sessizce dağılıp odalarımıza çekildik. Ama içimde bir yerde, Cenk’in itirafı yankılanıyordu. Her şeyden önce, Baran’ı kurtarmalıydık. Ama sonra… sonra ne olacağını kim bilebilirdi?
🖇Kısa oldu ama bu bölümü burada kesmek istedim...🖇
|
0% |