Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@muzli.puding_

2 yıl önce :

Güneş perdemden içeri sızarken ben ışık yüzünden yorganı kafama kadar çekmiştim. Uyanmak istemiyordum saat daha çok erkendi. Alarmım yastığımın altından ötmeye başlayınca oflaya puflaya doğruldum. Artık istesem de uyuyamazdım.

Alarmı kapatmak için telefonu elime aldığımda telefonda ki başlıkla gözlerim irice açıldı. Bugün Gürkan Mardin’e gidecekti! Onu yolcu etmek için havaalanına gitmem gerekiyordu.

Her ne kadar istemesem de yataktan çıktım ve banyoya ilerledim. Banyoda ki işlerimi hallettikten sonra odama geri döndüm ve üzerimi değiştirdim. Saat henüz sabahın körü olduğu için hafif bir makyaj yaptım ve Gürkan’a mesaj yazdım.

Siz : askim ben hazirim.

Mesaja anında cevap gelmesiyle yüzümde hafif bir gülümseme belirdi.

Gürkan’ım : Seni almaya geliyorum bebeğim.

Mesajını beğendim ve ayna da kendime son bir kez daha baktım.

Çok güzeliz anasını satayım.

Kendi kendimi övme seansımı da bitirdikten sonra kabanımı giyindim ve aşağı indim. Aşağıda beş dakika kadar bekledikten sonra Gürkan’ın arabası önümde durdu.

“Şişt yavru, takılalım mı?” Dedi çapkın bir serseri edasıyla.

“Olmaz canım sevgilim var” dedim onun oyununa ayak uydurarak.

“Sevgilinin haberi olmazsa sıkıntı olmaz güzellik”

“Ay tamam çok ısrar ettin geleyim bari” dedim ve hemen sağ koltuğa oturdum.

“Beni aldatmaya bu kadar meraklı olduğuna inanamıyorum.” Derken sesi sitemli çıksa da gülümsüyordu.

“Seni senle aldatmama laf ettiğine inanamıyorum” dedim aynı onun gibi.

İkimiz de gülüştükten sonra Gürkan arabayı çalıştırdı ve havaalanına doğru yol aldık.

“Gitmek zorunda mısın? Yeni gelmiştin zaten” dedim üzgün bir ses ile.

Gürkan İstanbul’a okumaya gelmişti, üniversitesi bitmişti ama ilişkimiz yüzünden hâlâ burda kalıyordu. Ailesi mardindeydi ve sürekli olarak Mardin’e gidip geliyordu. Genelde İstanbul’da olsa da Mardin’e gittiği o dönemlerde onu çok özlüyordum.

“Kuzenimin nişanı var, inan o robotun nişanına gitmeyi bende istemiyorum ama…” dedi. Sesinden bile kuzenini hiç sevmediği anlaşılıyordu.

Onun bu haline kıkırdamadan edemedim. Nişanına gideceği kuzeni 32 yaşındaydı. Tüm Mardin’e nam salmış bir ağa olduğundan bahsetmişti. Çok acımasız, kendini beğenmiş ve donuk olduğundan da bahsetmişti.

Açıkçası onun hep kötü yönlerinden söz etse de ben sevgilimin içten içe o adamı kıskandığını ve o adamdan deli gibi korktuğunu biliyordum.

Tüm mardinin ondan korktuğunu söylemişti, acımasızlığı ile nam salmış bir ağa ile kim nişanlanırdı aklım almıyordu.

Aynı zamanda o şehirde herkesin onu sayıp, ondan çekinmesini fena kıskanıyordu. Ama bana böyle anlatsa da karşısında onun da böyle olduğundan adım kadar emindim.

Öte yandan nişanlısı adamdan altı yaş küçüktü. Nişanlısı benim ile aynı yaştaydı. Açıkçası ben olsam kendimden altı yaş büyük bir adam ile asla evlenmezdim. Ben daha gençliğimin baharında iken o otuzuna girmiş yaşlı bir bunak oluyordu sonuçta.

Nişanlısı hakkında da Gürkan’dan birşeyler öğrenmiştim ve öğrendiklerim hiç hoşuma gitmemişti. Nişanlısının adı Hazal’dı ve benim biricik sevgilimin küçüklük aşkıydı.

Bunu gelip suratıma pişkin pişkin söyledikten sonra benden iki hafta kadar trip yemişti. Ne yüzüne bakmış ne tek bir kelime etmiştim. Sevgilimi eski aşkının nişanına göndermek her ne kadar istediğim bir şey olmasa da hem sevgilime güveniyordum hem de yalnızca eski aşkının değil kuzeninin de nişanına gittiğini kendime hatırlatıyordum.

“Hemen git gel o zaman” dedim onun elini tutarken.

Elimi kaldırdı ve elimin tersine bir öpücük bıraktı. “Beni burda bekleyen güzeller güzeli bir sevgilim varken hemen gidip gelmemek ne mümkün”

Ona kıkırdamadan edemedim. Bir süre ortama sessizlik hakim olurken aklımda ki düşünceleri Gürkan’a sormak için yanıp tutuşuyordum.

“Gürkan” dedim en sonunda tüm cesaretimi toplayarak.

“Güzelim” dedi o da.

“Kuzeninin nişanlısının benim yaşımda olduğunu söylemiştin… neredeyse tüm arkadaşlarım da evlendi, bize ne zaman sıra gelecek?”

Bu soruyu bekliyormuş gibi sıkıntılı bir nefes verdi. “Bunu konuşmuştuk ama bebeğim.”

“Evet ama ben hazır olduğumu hissediyorum”

“Mardin’e gelin olmak sandığın kadar kolay bir şey değil, seni zorlamak böyle bir sorumluluğun altına sokmak istemiyorum. Henüz 26 yaşındasın, hayatının tadını çıkar çünkü evlendikten sonra yapamayacaksın.”

Açıkçası artık bunların bahane olduğunu düşünüyordum. İlk kez bu cümleleri duyduğumda beni düşündüğü için deli gibi sevinsem de sürekli aynı şeyleri duymak sıkıyordu.

“Bir ton arkadaşım evlendi Gürkan, hiç birinin hayatı bitmedi”

“Hiç biri Mardinli bir erkekle evlenmedi”

Oflaya puflaya önüme döndüm. Bu konuyu kaç kere konuştuğumuzu hatırlamıyordum bile. Bende artık kendime ait bir yuva kurmak, en önemlisi Gürkan’la bir yuva kurmak istiyordum.

Ama Gürkan bunun için benim kadar hevesli değil gibiydi. Şu hayatta çoğu zorluğa tek başıma göğüs germiştim, gelin olmak benim için zor olmamalıydı.

Havaalanına geldiğimizde Gürkan bagajdan bavulunu almaya gitti, bende ileride onu bekliyordum. Suratımın asıldığını gören sevgilim yanıma gelip yanağıma bir öpücük bıraktı.

Hâlâ surat astığımı görünce “Sevgilim” dedi ‘yapma’ der gibi. “Küs gitmek istemiyorum lütfen”

Bende bunu istemediğim için başımı salladım ve sarıldım ona. Yolculuğa gidiyordu sonuçta, Allah korusun kaza vardı bela vardı. Küs ayrılmak istemezdim.

Yanağına öpücük bırakıp uzaklaştım. O da benden uzaklaştı, “nişandan bol bol fotoğraf at bana, özlemeyeyim seni” dedim.

Kıkırdadı ve başını salladı. “Atarım” dedi. Onun uçağının anonsu yapılınca istemeye istemeye uzaklaştım ondan.

“Görüşürüz” dedi.

“Görüşelim” dedim bende aynı şekilde

O ilerlerken bende arkasından el salladım. Sonunda uçağa bineceği kapıya girdi ve gözden kayboldu. O gitti, uçağı bile kalktı ama ben havaalanından gidemedim.

İçimde çok kötü bir his vardı, umuyorum yalnızca adetim yaklaşıyordur.

Havaalanından çıktım ve Gürkan’ın bana bıraktığı arabasına binip evime gittim. Bugün iki çocuğa ders vermem gerekiyordu ama henüz zamanı vardı. O zamana kadar biraz daha uyuyabilirdim.

Siz : ne zaman dönüyorsun?????

Gürkan’ım : güzelim henüz havaalanına yeni indim

Oflayarak kapattım telefonu.

“Havaalanına yeni inmiş” dedim yanımda oturan Ecem’e.

“Çocuğu bunaltıp durmasan keşke” dedi önünde ki kara kalem çalışmasının son detaylarını çizerken.

“Sevgilin olunca görürüm ben seni, henüz çocuksun da ondan böyle rahat konuşuyorsun”

Ecem bana garip bakışlar attı. “16 yaşındayım ben, senden çok sevgilim olmuştur.”

Benden çok sevgilisinin olmasının imkanı yoktu ama gene de sordum. “Kaç sevgilin oldu?”

“12” dediğinde şokla baktım ona. Evet benden fazla değildi ama çocuk henüz 16 yaşındaydı! Acilen kendine gelmesi gereken konular vardı.

“Tatlım senin yaşının iki katı kadar sevgilim olmuştur benim, ama sence de bir çocuğa göre senin sevgili sayın fazla değil mi?”

Ecem’e 3 senedir özel ders veriyordum. Eli resme oldukça yatkındı. Çok güzel resimler çıkarıyordu, ailesi resim işini hobi olarak bırakmasını istese de o bu işi mesleğe dökmek için can atıyordu.

“Yo” dedi pişkin pişkin. Ona bir süredir ders verdiğim için aramızda ki ilişki öğretmen öğrenci ilişkisinden çok daha fazlası olmuştu. Her derdimi ona anlatır, sürekli onla sohbet eder olmuştum. İyi bir arkadaş olduğunu söylemem gerekiyordu.

“Portre çalışması yapacak mıyız?” Diye sordu. Bunu yapmayı uzun zamandır istiyordu ama ben henüz yeterli olduğundan emin değildim.

“Bakarız” dedim yalnızca.

“Sizin evlilik işi ne oldu?” Diye sordu bu sefer.

“Mardin için yeterli değilmişim, beni düşünüyormuş, hayatımı yaşamalıymışım falan” dedim her zaman ki şeyleri sıralayarak.

“Seni oyalıyor farkındasın değil mi?”

“Yedi senedir beraberiz Ecem!” Dedim sinirle. “Dile kolay yedi sene, kimse kimseyle yedi sene eğlenemez.”

“Kimse yedi senelik bir ilişkiyi ileri taşımak için de sürekli bahane uydurmaz” yüzünde haylaz bir sırıtmış oluştu. “Gel seni abime ayarlayalım!”

Gözlerimi devirerek resme baktım. “Beni abine yamamaya çalışmaktan vazgeç Ecem” dedim sıkıntıyla.

“Aman sende, abimden iyisini bulacaksın sanki!”

“Gürkan abine bin basar” derken kıkırdamadan edemedim. Ecem abisine aşık bir çocuk olduğu için abisine laf gelmesi hiç hoşuna gitmiyordu. Kaşlarını çatarak bana baktığında yanağından makas alarak ayağa kalktım. “Gitmem gerek” dedim telefonumdan saate bakarak.

Eve gitmek ve sıcak yatağımda yarım bıraktığım dizimi izlemek istiyordum.

“Görüşürüz”

“Görüşürüz canım” dedim ve artık ezbere bildiğim kapıya yöneldim. Hizmetçi bana eşlik ettikten sonra çıktım evden. Çıkar çıkmaz Gürkan’a evden çıktığıma dair bir mesaj attım.

Gürkan’ın arabasına binip eve geri döndüğümde mesajı atalı neredeyse bir saat olmuştu ama Gürkan mesajıma dönmemişti.

Arabadan indikten sonra bir mesaj daha attım. Eve çıkınca bir mesaj daha, kendime yiyecek hazırlarken bir mesaj daha, yatağa girince bir fotoğraf ve bir mesaj daha, dizimi izlerken bir mesaj daha derken ilk mesajı atalı üç saat olmuştu ama hâlâ mesajıma cevap vermemişti.

Endişe tüm vücudumu sararken gürkan’ı aradım. Çaldı, çaldı, çaldı ama açan olmadı. Ard arda birkaç mesaj daha attım.

Tekrar aramak istesem de şuan nişanda olduğunu ve telefonu duymadığını düşünerek rahatlamaya çalıştım. Telefonu kenara bıraktım ve bilgisayarda ki diziye döndüm.

Bu diziyi kaçıncı izleyişimdi bilmiyorum ama her seferinde bende aynı tadı bırakan mükemmel bir diziydi.

Her izlediğimde bana küçükken ailem ile geçirdiğim ramazanları hatırlatırdı, o zamanlar maddi durumumuz yerinde olmadığından her sahur telefonu yemek masasının üzerine koyar ve hep beraber bu diziyi izlerdik.

Ramazan bitene kadar biz de diziyi bitirmiş olurduk. Merlin, eski bir diziydi. Annemin en sevdiği diziydi, babam böyle büyülü efsunlu şeylerden hoşlanmasa da annem sever diye her ramazan izlerdi. Ramazan geleneğimiz olmuştu artık bizim.

Zihnime düşen tatlı anılar ister istemez gözlerimin dolmasına sebep oldu. Dönmek isterdim, o sahurları tekrar yaşamak için nelerimi vermezdim.

Merlin’den birkaç bölüm izledikten sonra uykum geldiği için bilgisayarı kapattım ve kenara koydum Gürkan’a uyuduğuma dair son bir mesaj attım ve mesaj atarsa hemen göreyim diye telefonu yastığımın altına koyup uyumaya çalıştım.

Ama uyuyamıyordum, Gürkan mesajıma dönmeden uyuyamayacağımı da farkettim. Onun için endişe duyuyordum, hiçbir zaman mesajıma böyle geç bakmamıştı.

Sıkıntılı bir nefes verip yatakta bir sağa bir sola dönerken telefonumun bildirim sesi odada yankılandı. Elim hızla yastığın altına gitti ve telefonumu çekip aldım.

Bildirimin Gürkan’dan olacağını ummuştum ama bildirim yabancı bir numaradan gelmişti. Kaşlarım çatılırken Gürkan’ın hâlâ mesaj atmamasının kırgınlığı ile bildirime tıkladım.

Yabancı numara tek gönderimlik bir video atmıştı. Videoyu açmadan yataktan çıktım ve çekmeceden eski telefonumu çıkardım. Kamera kısmını açtım ve telefonumu çekmeye başladım.

Tek gönderimlik videoyu açtığımda gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Gürkan… Gürkan birini öpüyordu.

O an sanki nefes alamadım, ayaklarım tutmadı. İki dizimin üstüne düştüm ama gözlerim videodan ayrılmıyordu.

Sikeyim

Gözlerim hızla dolarken video da bir zil sesi doldu. Gürkan’ın zil sesiydi bu. Telefonunu. Çaldığını anlayınca cebinden telefonu çıkardı ve kimin aradığına baktı.

“Kim o?” Diye sordu videoda ki kız.

“Önemsiz” dedi ve kızı duvar ile arasına alıp öpmeye devam etti. Göz yaşlarım yanaklarımdan bir bir döküldü. Ben aramıştım.

Video orda bitti. Ama ben telefondan gözlerimi alamadım. Gürkan… beni aldatmıştı.

Göz yaşlarım daha şiddetli akmaya başladı. Hıçkırarak ağlamaya başladım, onunla yaşadığım tüm güzel anılar bir bir zihnime düşerken o an kendimi boğmak istedim.

Yedi senedir beraberdik, dile kolay yedi sene. Belki de bu ilk değildi, beni kim bilir kaç kez ayakta uyutmuştu. Kim bilir kaç kez ben burda endişeden üç buçuk atarken o başka kızların dudaklarında teselli bulmuştu.

Göz yaşlarım daha hızlı akmaya başladı, engel olamadım. Yedi sene boyunca bana her seni seviyorum deyişi zihnime düştü. Kafamı koparıp atmak istedim.

Dudaklarının dudaklarımla buluştuğu her bir an zihnime düştü, dudaklarımı koparmak istedim.

Ardından hüzünün yerini öfke aldı, büyük çok büyük bir öfke. Gürkan kimle oynadığını, kimi aldattığını bilmiyordu. Göstermenin zamanı gelmişti.

Göz yaşlarımı sildim ve dik durmaya çalıştım. Hemen telefonumu elime aldım ve Mardin’e bir uçak bileti aldım.

Mardin’e gidiyordum.

Üzerimde sıfır kol beyaz bir bluz, altımda bol siyah bir pantolon ile ölü toprağımı atmış olarak Mardin’e ayak basmıştım.

Bavulumun sürüklenme sesi, topuklularımın çıkardığı tok ses eşliğinde havaalanının çıkışına doğru yürüdüm.

Şimdilik planım bir otel bulup yerleşmekti, hava İstanbul’dakine kıyasla daha sıcaktı ama üzerimi değiştirmeyi düşünmüyordum.

Gürkan’ın biraz anlattığından biliyordum, Mardin’de açık giyim pek hoş görülen bir şey değildi. Normalde gardolabımı milletin isteği üzerine düzenleyen biri değildim ama şimdi de gördüğüm üzere herkes kapalı giyinirken benim onların inadına açık saçık giyinmem absürtlük olurdu.

Havaalanından çıktıktan sonra bir taksiye bindim bu şehri bilmediğimi beni güvenilir bir otele götürüp götüremeyeceğini sordum. Taksici güvenilir bir otel bildiğini söyleyip yola koyuldu.

Taksi sonunda bir otelin önünde durduğunda taksiciye ücretini verip indim taksiden. Otel’in ismi kaşlarımı çatmama neden oldu. Çünkü kocaman ‘Taşkın otel’ yazıyordu.

İlk başta başka bir otele gitmeyi düşünsem de işimi hızla halledip geri İstanbul’a dönmek istediğim için uysal adımlarla otele yürüdüm. Girişimi yaptırıp odama yerleştikten sonra yatağa oturup ne yapacağımı düşünmeye başladım.

Buraya gelmeden önce bilinmeyen numarayı birçok kez aramıştım, arkadaşıma da aratmıştım ama her seferinde ‘aradığınız numara kullanılmamaktadır’ sesiyle karşılaşmıştım. Büyük ihtimalle numaranın sahibi hattı sırf bana bu videoyu atmak için almış sonrasında kapatmıştı.

Başımı sıkıntıyla geriye attım. İnsanlara sorarak onun nerde olduğunu bulmak dışında yapacak birşeyim yoktu.

Şerefsiz : ne yapıyorsun bebeğim?

Gürkan’ın attığı mesaj ile yüzümü buruşturdum. Hâlâ olanları bildiğimi bilmiyordu, onunla normal şekilde konuşmaya çalışıyor ve çaktırmamayı deniyordum ama onunla konuşmak bile midemi bulandırıyor ve bedenimi bir sinir dalgasına sürüklüyordu.

Siz : Ecem’e ders vermeye gidiyorum askim sen?

Şerefsiz : Kuzenlerle mardini dolaşıyoruz, özlemişim.

Attığı mesaj ile henüz otelden çıkamayacağımı anladım. O dışarıdayken dışarı çıkamazdım beni görebilirdi. Gerçi artık söylediği şeylere pek de inanmıyordum. Kuzenleriyle dışarda olduğunu söylediği sırada başka kızlarla yiyişiyor olması ihtimaldı.

Siz : sana iyi eğlenceler, gitmem gerekiyor araba kullanıyorum.

Şerefsiz : seni seviyorum

Mesajını beğenip çıktım whatsapp’dan rol bile yapıyor olsam içimden ona seni seviyorum demek gelmiyordu.

Onun dışarıda olduğunu öğrenince bir süre uyumaktan zarar gelmeyeceğini düşündüm. Yorgundum ve dinlenmek istiyordum, ben dinlenene kadar eve geçeceğini umut ederek yatağa uzandım ve uykuya daldım.

Siz : ne yapıyorsun?

“Affedersiniz Taşkın şirketine nasıl gidebilirim?”

“Bu yolu takip et görürsün zaten koca şirketi”

Şerefsiz : Annemgilleyim, kahvaltı yapıyorum. Sen?

Boğazında kalsın.

Adamın dediği yolu takip ederek ilerledim. Yarım saattir bir ona bir buna sorarak taşkın şirketini bulmaya çalışıyordum ve sanırım sonunda bulmuştum.

Siz : babamı görmeye gideceğim

Önümde ki koca şirkete bakarken içeri nasıl gireceğim hakkında gram fikrim yoktu. Sanırım herşey doğaçlama gerçekleşecekti.

İçeri girdim ve sekreter masasında ki kıza görünmemeye çalışarak yürüdüm. Ama bu mümkün değildi, şirketten olmayan yüzleri idrak edecek kadar uzun süredir burda çalışıyor olmalıydı.

“Pardon! Kime bakmıştınız?”

Şerefsiz : tek başına hapishaneye mi gideceksin?

Telefonuma gelen bildirimi ekrandan okuyup cevap vermeden kapattım telefonu.

“Baran Taşkın” dedim soğukkanlı olmaya çalışarak. Bu işten nasıl sıyrılırdım bilmiyordum.

Evet, Mardin’e görmeye geldiğim kişi Gürkan değildi. Onun kuzeni Baran taşkın’dı.

“Üzgünüm, Baran bey az önce çıktı.

“Nereye gittiğini biliyor musun?”

“Hayır efendim, daha sonra gelirsiniz belki”

Kadının saygılı tutumu karşısında cazgırlık çıkarmak istemiyordum ama bugün Baran Taşkın’ı görmem gerekiyordu.

“Arayın gelsin o halde, acil bir durum söz konusu”

Kadın zor durumda kalmış gibi görünüyordu. Basit bir sekreterdi ve otelin sahibi arayıp buraya gelmesi adına emri vaki yapamazdı.

Gözlerim kadının önünde ki dosyaya kaydı. Dosya da bugün 14-16 arasında toplantı odasında yapılacak toplantı hakkında bilgiler vardı. Altta da toplantıya kimlerin katılacağı yazıyordu.

Telefondan saati kontrol ettim üçe geliyordu. “Tatlım,seni zor duruma sokmak istemem. Babam bugün toplantı yapmak için burda olacaktı. Gidip çağırması için ondan rica edeceğim” dedim ılımlı bir ses ile.

“Babanız kimdi?”

Dosyaya göz ucuyla tekrar baktım ve isimlerden birini salladım. “Orhan Kutlu”

“Ah, İspanya’dan döndünüz demek Yaren hanım. Tabi siz çıkın, teşekkür ederim bana yardımcı olduğunuz için”

Ona gülümsedim ve “toplantı odası kaçıncı kataydı?” Diye sordum.

“Üçüncü kat” dedi ve yanıma gelip kartını okutarak şirkete girmeme yardımcı oldu.

Ona son kez gülümsedim ve asansöre binip üçüncü kata çıktım. Oldukça deneyimsiz ve korkak bir sekreter olmalıydı ki yalanıma kolayca inanmıştı. Umarım Baran ağa bu kızı saflığı yüzünden işten atmazdı.

Üçüncü katta inip toplantı odası olduğu her halinden anlaşılan odaya adımladım. Odanın önünde ki sekreter kıza aşağıda ki kız haber vermiş olsa gerek yalnızca gülümsedi.

Kapıları iki yana açtım ve hiç gocunmadan erkekler ile dolu toplantı odasına daldım. “Kusura bakmayın beyler, bölüyorum”

Adamlar bana şaşkın bakışlar atarken ben konuşmayı sürdürdüm. “Orhan kutlu hanginiz?”

Orta yaşlarda bir adam elini hafif kaldırınca ona gülümsedim. “İçeri girmek için senin kızın gibi davranmak zorunda kaldım, kusura bakma lütfen bey amcacığım. Şimdi Baran Taşkın’ı arıyorum göreniniz var mı?”

“Burada değil” dedi adamlardan biri sert bir ses ile. Açık açık gitmem gerektiğini söylüyordu. “Az evvel gitti, toplanın ortasındayız. Sonra gelesin” başka bir adam daha nazik bir dille konuştu. Yüzümde hafif bir gülümseme ile topuklu ayakkabılarımın çıkardığı tok ses eşliğinde gidip masanın baş ucunda ki sandalyeye oturdum.

“Çağırın o halde?” Dedim ‘bunda ne var’ der gibi. Adamlar ilk birbirlerine garip bakışlar attılar ardından yüzüme bakıp koca bir kahkaha attılar.

“Kim gelmiş diyelim?” Diye sordu adam fakat sözlerinden buram buram alay akıyordu.

“İstanbullu çok güzel bir hanımefendi gelmiş deyin.

“Kimi ayağına çağırdığının farkında mısın sen?” Diye sordu adam alay dolu bir ses ile. “Senin gibi şımarık bir kız çocuğunun ayağına gelecek bir adam mı o?”

“O hâlde toplantınıza yanımda devam edebilirsiniz. O kendini beğenmiş ağa buraya gelene kadar gitmiyorum çünkü.”

Adamın sinirden çenesinin katıldığını gördüm. “Güvenliği çağır!” Diye bağırdı dışarıda ki çalışanlardan birine.

“Sakın!” Diyerek sesimi yükselttim. “Tarık Damla’nın kızıyım ben, biriniz bile bana elini sürmeye kalkışırsa hepinizin canını okur”

Babamın adını duymaları ile oldukları yerde donup kalmaları bir oldu. Az önce bağırıp çağıran adam korkuyla yutkundu ve telefonunu çıkartıp birisini aradı.

Biraz uzağa gidip aradığı kişiyle konuştuktan sonra yanımıza geldi. “Birazdan burada olur” dedi yüzüme bile bakmadan.

O gergin ortamda üzerime atlamak ister gibi bakan adamlarla yarım saat bekledikten sonra toplantı odasına tüm heybeti ile Baran Taşkın girdi.

“Herkes dışarı!” Dedi fakat bakışları yalnızca bendeydi.

Kimse onun sözünü ikiletmeye cesaret edemedi, herkes tek tek dışarı çıkarken biz bakışlarımızı bir an olsun birbirimizden çekmedik.

Toplantı odası sonunda boşaldığında sinirle konuştu. “İstanbullu hanımefendi güzel olduğu kadar cesurmuş da, kim olduğunu sanıyorsun da beni ayağına çağırıyorsun küçük hanım?”

“Güzel olduğuma katılmanız gururumu okşadı” dedim gülümseyerek. “Sizi çağırmamın nedeni ortak sorunları konuşmak, kişisel algılamayın”

Kaşları çatılırken büyük ihtimalle tanımadığı bir kadın ile ne tür bir ortak sorunu olduğunu düşünüyordu.

“Kimsin sen?” Diye sordu ürkütücü bir ses tonuyla.

Oturduğum koltuktan kalktım ve ağır adımlar ile ona doğru yürüdüm. Sonunda tak karşısında durdum ve elimi uzattım.

“Gaye Damla”

Adımı daha önce duymuş gibi kaşları daha da çatıldı. Bir süre düşündü, bu adı nerde duyduğunu hatırlamaya çalıştı belki de. Onu bu sorundan kurtulmak için tekrar konuştum.

“Kuzenin Gürkan’ın sevgilisiyim”

Bunu söylememle çatık kaşları düzeldi, sert tutumu yumuşadı ve havada kalan elimi sıktı. “Baran Taşkın”

İsmini bildiğimi biliyordu fakat gene de nezaketten kendini tanıtmıştı. “Kuzenim senden bahsetmişti” dedi bir sandalye çekip otururken.

“Öyle mi? Ne dedi.”

“Tanrıça gibi bir kadın olduğunu söyledi” bende bir sandalye çektim ve onun karşısına oturup ayak ayak üstüne attım.

“Demek ki her konu da yalan söylemiyormuş” dedim saçlarımı geriye atarken.

Bu hareketim yüzünde hafif bir gülümseme oluşmasına neden oldu.

“Ortak sorun demiştin?” Dedi merak dolu bir ses ile.

“Ortak sorun” dedim başımı sallayarak ve çantamdan eski telefonumu çıkardım. Gürkan’ın bir kadını öperken çekilen videosunu açtım.

“Birkaç gün önce nişanlanmışsınız, tebrik ederim”

“Teşekkürler, ama konumuz ile ne alakası var?”

Açtığım videoyu ona döndürdüm ve telefonu eline verdim. Ona aldatılırken çekilen videomu izletiyordum çünkü aldatılan tek kişi ben değildim.

Evet, Gürkan’ın delicesine öptüğü kadın belki yarım saat belki daha az süre önce kuzeniyle nişanlanan yengesiydi.

Bunu Gürkan bana nişan’dan fotoğraf attığında görmüştüm. Sanki birazdan kuzeninin nişanlısını öpmeyecekmiş gibi kuzeninin yanında durmuş gülümseyerek poz vermişti. Ve kuzeninin yanında da nişanlısı duruyordu.

Üzerinde çok güzel bir elbise, yüzünde çok güzel bir gülümseme ile nişanlısının elini tutan kadının, sevgilimin öptüğü kadın olduğunu görünce geçirdiğim şoku anlatamazdım.

Baran ağa da benim geçirdiğim şoku geçirmiş gibiydi. Önce kaşları çatıldı, öyle bir çatıldı ki Şuan bırdan tüymem gerektiğini hissettim. Ben ağlamıştım. Çok ağlamıştım ama o yalnızca sinirlendi.

Öfkesini hissettim, Gürkan’a yapacaklarını görmesem de bu öfkeden hayal ettim. Ve Gürkan için üzüldüm bile diyebilirim.

Şerefsiz: Güzelim iyi misin? Mesajıma cevap vermedin

Siz : iyiyim, babamla konuştum çıkıyorum şimdi.

Şerefsiz : tamam dikkat et.

Bakışlarımı telefondan almamı sağlayan şey Baran ağa’nın masaya vurduğu telefondu. “Kim attı sana bunu!” Diye adeta kükredi.

“Bilmiyorum, yabancı bir numaraydı fakat hattı sırf bana bu videoyu atmak için almış olsa gerek kaç kez arasam da böyle bir numara olmadığını söyledi”

“İkisinin de belasını sikeceğim!” Diye hırladı ve ayağa kalktı. Sanki oda ona dar geliyormuş gibi odanın içinde voltalar atmaya başladı.

“Size bunun için geldim zaten” dedim sakin bir ses ile. O sinirden köpürürken ben oldukça sakindim. “Gürkan’ın sizden ne denli korktuğunu gözlerinde gördüm. Ben gidip onun evini dağıtsam, yüzüne birkaç tokat atsam ve hakaretler etsem onun hayatında hiç bir şey değişmeyecek.”

Baran ağa gözlerini kısıp bana baktığında gözlerinde ki o bakıştan haz aldım. Dudaklarımda ki gülümseme biraz daha büyüdü. “Ama siz ona hak ettiği cezayı verecek ve benim bunu en önden izlememi sağlayacaksınız”

“Bana emri vaki yapma!” Diye bağırdığında korkmamı beklemişti ama yüzümde ki gülümsemenin sırıtışa dönmesinden başka bir işe yaramamıştı bu bağırış.

“Siz bilirsiniz. Sevgilimden birkaç şey öğrendiysem bu da Mardin de olayların çok hızlı yayıldığıdır. İtibarınızı biraz düşünüyorsanız Gürkan’a cezasını benim vermeme izin vermezsiniz”

“Cesaret edemezsin!” Dedi fakat bu sefer bağırmıyordu. Onun da yüzünde küçük bir gülümseme vardı.

“Tarık Damla’nın kızıyım ben neye cesaret edip edemeyeceğimi göstermemi istemezsiniz”

Babamın ismini duyunca Baran ağa’nın gözleri irileşti. Fakat bu tepkisi öyle saniyelikti ki bir an ben hayal ettim zannettim. “Beni hapiste ki bir adamla mı korkutmaya çalışıyorsun?”

“Hapisten bile neler yaptığını biliyorsunuzdur”

Sakince ayağa kalktım ve yavaş adımlarla ona yürüdüm. Masa ile arasına girdim ve kalçamı masaya dayadım. “Gürkan biraz saf bir çocuktu, ama ben seni ilk anlatışında bile gücünün yalnızca bir ağalıkla sınırlı olmadığını anlamıştım. Sen o karanlık dünyanın ne kadar içindeysen ben de o kadar içindeyim Baran ağa. Beni saf kuzeninle karıştırma”

Gözleri kısıldı ve bana tehditvari bakışlar attı. “Aptal Gürkan” diye fısıldadı. “Kimlerle takıldığı hakkında en ufak bir fikri var mıydı acaba?”

“Olsa beni aldatmak gibi bir hata yapmazdı. İnan bana” dedim yüzümde tatlı bir gülümseme ile.

“Gürkan’a ve Hazal’a hak ettikleri cezayı verecek ve en önden seyrettiğinden emin olacağım” dediğinde dudaklarımda memnun bir gülümseme oluştu. Arkamı döndüm ve masadan bir kağıt aldım. Kağıta telefon numaramı yazıp Baran ağa’ya uzattım.

“Haber bekliyor olacağım” dedim ve kapıya yöneldim. Aklıma sekreter kız gelince durdum ve omzumun üzerinden Baran ağa’ya baktım. “Bir isteğim daha olacak”

“Ne istiyorsun gene?”

“Aşağıda küçük oyunumu anlamayacak kadar saf bir sekreter vardı. Onu cezalandırma, kovulmasını istemem”

Adam bana ‘sen ciddi misin?’ Der gibi bir bakış attı. Ciddi olduğumu anlatınca “tamam bir şey yapmayacağım kıza” dedi.

Bununda onayını aldıktan sonra az önce bodoslama daldığım kapıyı iki yana açtım ve sakin adımlar ile çıktım.

“Evet, Ecem’in dersinden geldim dizi izliyordum” dedim Gürkan’a onunla hiç konuşasım yoktu ama Baran ağa’dan haber gelene kadar oyun oynamaya devam ediyordum.

Baran ağa ile konuşalı üç gün olmuştu, her bildirim geldiğinde hevesle telefonu elime alsam da genelde beni aldatıp pişkin pişkin seni seviyorum mesajları atan sevgilimden geliyorlardı.

“Hmm, bensiz sıkılıyor musun bakalım oralarda.”

“Çoook, hemen geri dönmene ihtiyacım var” telefonuma bir mesaj gelince aramayı höparlöre aldım ve mesaja girdim. Bilinmeyen bir numaradaydı.

05** *** ** ** : otelin kapısına bir araba gönderdim, ona bin ve seni götüreceği yere gel.

Kim olduğunu anlamam uzun sürmedi, Baran ağa’ydı. Sonunda zamanın geldiğini anlayınca yüzümde bir sırıtışın oluşmasına engel olamadım.

“Bende seni çok özledim bebeğim, birkaç gün daha burda-“

Arkadan bir ses gelince Gürkan sustu. “Gürkan, Baran abin seni aşağıda bekliyor”

Yüzümde ki sırıtış daha da büyüdü.

“Geliyorum. Bebeğim gitmem gerekiyor, seni sonra ararım”

“Tamam görüşürüz” dedim ve aceleyle kapattım telefonu.

Hemen yataktan kalktım ve üzerime boğazlı bir kazak, altıma termal tayt ve diz kapağıma uzanan bir etek giydim. Fazla kısa değildi bence.

Altıma siyah topuklu botlarımı giyip makyaj masama oturdum. Beni aldatan sevgilim uzun süre sonra beni görecekti, biraz güzel görünmek istiyordum.

Saçlarımı açık bıraktıktan sonra çantamı aldım ve adeta koşa koşa aşağı indim. Siyah bir arabanın otelin önünde durduğunu görünce oraya doğru yürüdüm. Adam arabadan indi ve benim için arka kapıyı açtı.

Arkaya oturdum ve heyecanla akıp giden yolu izlemeye başladım. Adam sonunda depo tarzı bir yerde durduğunda Gürkan’ın büyük dayak yiyeceğini anladım. Baran ağa’nın kendini rezil edecek bir şey yapmayacağını biliyordum zaten. Bu bile benim için yeterliydi. Gözümün önünde dayak yiyişini sırıtarak izlemek istiyordum.

Gürkan’ın en büyük hatası beni hafife almasıydı. Beni aldatırken ne düşünüyordu bilmiyordum. Onla yaşadığımız anıların hatrına biraz ağlayıp köşeme çekileceğimi mi?

Gerçekten çok saf bir çocuktu.

Şöför kapımı açtı ve inmem için elini uzattı, elini tuttum ve aşağı indim. Depo’nun önünde beni bekleyen Baran ağa benim aksine mutlu değildi. Nişanlısının onu aldattığını öğrenmişti, onun cezasını vermek için burdaydı. Normal bir insan, üzgün ya da kızgın olmalıydı zaten. Benim gibi sadist bir mutlulukla inmemeliydi arabadan.

Yavaşça Baran ağa’ya ilerledim. “Benim için bir eğlence organize ettiğinizi duydum”

Bu alaycıl tavrım onu da biraz olsun gevşetmişti. Elini uzattı ve “Kan tutar mı?” Diye sordu düşünceli bir ses ile.

Başımı iki yana salladım. “Babamın gözümün önünde kaç kişi öldürdüğünü bilsen kanın donardı”

Uzattığı elini tuttum ve içeri doğru adımladık.

Deponun sürgülü kapısı bizim için çekilerek açıldı, içeri girince elleri havadan bağlanmış bir Gürkan ve sandalyeye bağlanmış bir kadın ile karşılaştım.

Gürkan tam ağzını açmış Baran ağa’ya bir şey diyecekti ki beni görünce nutku tutulmuş gibi yalnızca bana baktı.

“Sen gelmeden eğlenceye başlamadım” dedi Baran ağa.

“Gaye?” Diye sordu Gürkan kelimeleri bulunca. “Ne işin var senin burda! Sevgilimi ne diye buraya getirdin orosbu çocuğu!” Diye bağırdı Baran ağa’ya.

Dudaklarımdan tatlı bir kıkırtı kaçtı. “Zorla getirilmedim ki sevgilim” dedim. Ardından bir çocuk gibi hevesli bir ses ile etrafımda döndüm. “Bak senin için hazırlandım, nasıl olmuşum!”

Gürkan bana hiç bir şey demeden şaşkınlık ile bakmayı sürdürünce dudak bükerek Baran ağa’ya döndüm. “Bana güzel olmuşsun demedi”

Baran ağa bir baş işareti yapınca arkasında ki adam Gürkan’ın başına bir silah dayadı. “Güzel olduğunu söyle” dedi Baran ağa tehditvari bir ses tonuyla.

“Ç-ç-çok güzel ol-olmuşsun” dedi Gürkan konuşmayı yeni öğrenmiş gibi kekeleyerek. Onun bu korkaklığına kocaman bir kahkaha attım.

“Biliyorum şekerim” dedim şımarık kız rolünden çıkarak. Bakışlarım Gürkan’gilin az ilerisinde ki iki tekli koltuğa değdi.

Koltukların arasında ki masada yiyecekler, içki, meyve, tatlı, sigara ve daha birçok şey vardı. Sakin adımlar ile oraya ilerledim ve tekli koltuklardan birine oturup bacak bacak üstüne attım.

“Baran! Ne oluyor burda!?” Diye bağıran kızı neredeyse unutmuştum.

“Adın Hazal’dı değil mi şekerim?” Diye sordum oldukça gıcık bir ses ile. Kız cevap vermese de ben kendi kendime cevabı almıştım. Diğer tekli koltuğa oturan Baran ağa’ya döndüm “onuda mı dövdüreceksin?”

Baran ağa’nın Hazal’a dönmesiyle çenesi sinirle kasıldı. “Keşke, ama dua etsin kadın. Yoksa kimse onu elimden alamazdı. O yalnızca beni aldattığı adamın nasıl dayak yediğini izleyecek sonra da bu şehirden siktir olup gidecek!”

Baran ağa’nın bağırmasıyla karşımızda ki iki korkak kedi de yerinden sıçrarken ben oldukça sakindim. Öte yandan neden burda olduklarını anlamış birbirlerine korku dolu bakışlar atıyorlardı.

“İstersen senin için bir iyilik yapabilirim” dedim Baran ağa’ya.

Baran ağa kafası karışmış gibi bana döndü. “Sen benim için böyle güzel bir eğlence hazırlatmışken bende sürtük nişanlını biraz hırpalayabilirim”

“Kime sürtük diyorsun sen!” Diye bağıran kıza bakma gereği bile duymadım. Ben Baran ağa’nın vereceği cevabı bekliyordum.

“Oturup bir kadının dövülmesini izleyemem” dedi yüzünü buruşturarak. “Beni aldatan bir kadın bile olsa”

“Sen dışarıda beklersin o halde” dedim omuz silkerek “ben olsam izleme fırsatını kaçırmazdım”

“Onu beş parasız başka bir şehre göndermek yeterli bir ceza” dedi Baran ağa sert bir ses ile. Ne yapmış olursa olsun bir kadını dövdürmek istemiyordu.

“Peki sen bilirsin” dedim. Teklif var ısrar yok.

“Eğlence başlasın o halde” dedi Baran ağa elini iki yana açarak.

O gece o depo de Gürkan’ın acı dolu çığlıkları ve benim kahkahalarım yankılandı. Yerlere Gürkan’ın sökülen tırnakları ve benim gülmekten döktüğüm içkiler saçıldı. Ah, bir de bu eğlenceye kusarak bize katılan Hazar vardı.

Bu kadar dayanıksız olması daha da gülmeme neden olmuştu. Baran ağa’nın bakışlarında ki acımasızlık ise daha da zevke gelmeme sebep olmuştu.

Hazal’ı sevmiyor muydu yoksa ona yapılan ihanete affı mı yoktu bilmiyordum ama benim için her anlamda mükemmel bir geceydi.

“Saçlarını kazıyabilir miyiz?” Diye sordum şımarık bir şekilde Baran’a.

“Kazıyın” dedi hiç düşünmeden. Gecenin başından beri ne istersem yaptırmıştı, Gürkan bana ait bir oyuncakmış gibi her istediğim olmuştu.

Gürkan saçlarına çok değer verirdi, onun için saçından daha değerli başka bir şey yoktu. Tam da tahmin ettiğim gibi “Hayır!” Diye bağırdı. “Saçım olmaz Hayır!”

Yalvarışları gene büyük bir kahkaha atmama sebep oldu. Saçları kazınırken Gürkan’ın ağladığını gördüm. Gözünden düşen her bir damlayı aldatıldığımı öğrendiğim gece akıttığım göz yaşlarına sayıyordum.

Ağzıma bir üzüm attım, elim gene kaseye gitti ama üzümün bittiğini gördüm. “Üzüm getirin buraya” dedi Baran ağa çalışanlardan birine.

Gözlerim Gürkan’dan Hazal’a kayınca dikkatimi ilk etrafında ki kusmuklar çekti. Bu işkenceyi görmeye dayanamamış, Gürkan her çığlık attığında o da öğürmüştü.

Ardından yüzüne baktığımda kireç gibi olduğunu ve bakıldığını gördüm. “Sanırım nişanlın ölmüş” dedim Baran’a Hazal’ı işaret ederek.

Burnundan sert bir nefes verdi. Ona acıyordu, Gürkan kendi kuzeni olmasına rağmen hiçbir acıma belirtisi göstermese de nişanlısına acıyordu.

“Onu seviyorsun demek” dedim. “Bende gürkan’ı çok seviyordum ama aldatıldığımı öğrendiğimde o sevgi yerini öfkeye bıraktı”

“Onu sevmiyordum” dediğinde şaşırdım, ona acımasının başka bir nedeni aklıma gelmemişti çünkü. “Bizim evliliğimiz formaliteydi, ama bir kadının gözümün önünde acı çekişini görmek hoşuma gitmiyor. Hiçbir zaman kadınlara zarar veren biri olmamışımdır” bir yandan da çalışanlarına emir vermiş Hazal’ı odaya götürtüyordu.

“Kadınlarda kötü şeyler yapar ve cezayı hak eder. Tek cezayı erkeklere kesemezsin” dedim ama cevap alamadım. Bu konuyu daha fazla deşmedim. Ayağa kalktım ve Gürkan’a doğru adımladım.

“Birşeyi merak ediyorum” dedim ona yaklaşınca. “Hazal ile nişan günü ne yaptığınızı biliyorum. Ama daha önce olmuş muydu? İlk miydi, ya da daha sonra oldu mu?”

Bana baktı, bana hâlâ aşık aşık bakıyor oluşu bir an için kalbimi parçaladı. Gözlerinde kararsızlık vardı. “Doğruyu mu istiyorsun duymak istediğini mi?”

“Doğruyu” dedim hiç düşünmeden.

“Onunla milyon kez beraber oldum, seninle sevgiliyken her Mardin’e gidişimde onunla yattım. Nişandan önce ve nişandan sonra. O hep vardı”

Gözlerimin dolduğunu hissettim, burda onun karşısında ağlamak istemiyordum ama içimde ona karşı beslediğim hisler hâlâ o kadar büyüktü ki canım yandı. Çok yandı.

Ona arkamı dönünce gözümden bir yaş firar etti. “Hiç mi sevmedin beni?” Diye sordum zar zor.

“Çok sevdim seni” dedi ama ben artık inanmıyordum. Her Mardin’e gidişinde beraber olduğunu söylüyordu. Beni sevdiğini söylemişti ama bunu onunla seviştikten sonra da yazmıştı değil mi? İstanbul’a dönüp hiç bir şey olmamış gibi yüzüme baktığında da söylemişti. Hep söylemişti. Hep inanmıştım ama artık inanmıyordum.

Gözümden akan bir yaşı diğerleri takip etti. O an Baran ağa ile göz göze geldim. Bana acır gibi bakıyor oluşu hiç hoşuma gitmedi.

“Gürkan’ı götürün” dedi çalışanlarına. Gürkan gidince depo da yalnız kalmıştık.

“Eğlence bitti mi?” Diye sordum gülümseyerek. Ama bir yandan da göz yaşlarım yanaklarımı ıslatıyordu.

“Bitti” dedi ve ayaklanıp yanıma geldi. “Ağlama” dedi bu hiç hoşuna gitmiyormuş gibi.

Kadınların acı çekmesi garip bir şekilde onu huzursuz ediyordu. “Gidip Gürkan’ı birde ben döveceğim şimdi” dedim sinirle.

Söylediklerime hafifçe güldü. “Döversin ona ne şüphe”

O karşımda durmuş ağlamamamın bitmesini beklerken ben hüngür hüngür ağladım. Omuzlarım sarsıla sarsıla ağladım, ilk defa birinin yanında içimde ki duyguları dibine kadar yaşadım.

O biri hiç tanımadığım bir yabancıydı ama o an onu sorun edecek kadar çalışmıyordu beynim. Yalnızca ağlıyordum.

Beni omuzlarımdan tutup kendine çekti ve göğsüne yasladı. “Gürkan iti için bu kadar ağladığına inanamıyorum” dedi.

“Çok seviyordum ama ben” dedim zar zor. “Yedi sene, yedi senedir aldatıyormuş beni”

Bir süre daha ağladım onun göğsünde, en sonunda ağlamalarım iç çekişlere döndü. “Hem ben aldatılacak kadın mıyım?” Diye sordum.

Bir kahkaha attı. Ağlarken bile kendimi övmemdi belki de onu bu kadar güldüren. “Değilsin” dedi ardından.

Tamamen kendime gelince göz yaşlarımı sildim ve saçlarımı geri atıp uzaklaştım ondan “tamam iyiyim” dedim hem kendimi hem onu ikna etmek ister gibi.

“Güzel, otele bırakayım mı?” Diye sordu. Başımı ‘olur’ anlamında salladım.

“Bugün için teşekkür ederim. Hayatımda en çok eğlendiğim gece olabilirdi” dedim gülerek.

Bana garip bakışlar atarken büyük ihtimalle bipolar olduğumu düşünüyordu, az önce hüngür hüngür ağlarken Şuan gülüyor ve en çok eğlendiğim gece olduğunu söylüyordum. Bipolar olduğumu düşünmesi normal bile olabilirdi.

“Bakma öyle, gerçekten çok eğlendim. İçim soğudu” dedim gülümseyerek.

Bu duygu değişimine o da gülerek başını iki yana salladı “Gürkan’ı eve götüreceğim önce. Sen arabada bekler misin?” Diye sordu.

Başımı onaylar şekilde sallasam da Gürkan’ın ailesinin tepkisini görmezsem içim rahat etmeyecek gibi hissediyordum.

Gürkan’ı arkamızda ki korumalar getirirken biz önden Taşkın konağına gidiyorduk. Bu gece yeterince kahkaha atmamışım gibi arabaya binince Yaşar’dan Birtanem açmış konağa gidene kadar bağıra çağıra o şarkıyı söylemiştim.

Baran ağa Taşkın konağının önünde durunca “sen bekle, Gürkan’ı annesine bırakıp geleceğim” dedi.

“Ne diyeceksin, nişanlımı öptüğü için öldüresiye dövdüm şimdi de eve getirdim mi?” Dedim alay ile.

“Aldatıldığımdan kimsenin haberi olmayacak” dedi keskin bir dille. “Bir grup dövmüş derim” dedi.

“O grup tırnaklarınıda mı sökmüş?”

“Bulurum bir yalan” dedi ve indi arabadan. O gidip Gürkan’ı aldı ve konağın avlusundan içeri girdi o içeri girince hemen bende indim arabadan ve peşinden gittim.

“Gürkan’ım!” Diye bağıran bir kadın sesi duydum. Avludan içeri girince fazla yakına girmeden uzaktan izledim olanları.

Kadın Gürkan’ı görünce anında ağlamaya başlamıştı. Kadın Gürkan’ın olmayan saçını okşayıp onu öperken ben gülmemek için zor duruyordum. Belki de gerçekten psikopattım.

“Bir grup serseri dövmüş, sokakta buldum” dedi Baran sakin bir ses ile.

Az önce benimle gülüp her dediğimi yaptıran ve ölene kadar dövdüren adam sen değildin yani?

“Şerefsizler!” Diye tısladı Gürkan’ın ablası.

Ayıp oluyor yalnız.

Onlar ağlaşırken ve birisi ölmüş gibi davranırken ben avlunun girişine dayanmış sırıtarak onları izliyordum.

Az bile olmuştu o Gürkan itine.

Baran sonunda Gürkan’ı bırakıp arkasına dönünce beni gördü ve kaşları çatıldı. “Arabada bekle demiştim” dedi yanıma yaklaşınca.

Hızla arkamı döndüm ve arabaya yürüdüm. Arabanın kapısını açıp bindim ve ‘arabadayım zaten’ der gibi kendimi gösterdim.

Baran ağa o gece beni otele bıraktı, ben ona bu eğlence için tekrar teşekkür ettikten sonra gitti. Benim için tarifsiz bir anı bırakmıştı. Çünkü her ne kadar sonlara doğru bir ağlama krizine girsem de gece boyu çok eğlenmiş, şımarık bir kız çocuğu gibi davranmıştım. Ve itiraf etmek gerekirse fazlasıyla hoşuma gitmişti. Gürkan’ın cezasını çekmiş oluşu içimi soğutmuştu. Artık aldatılmaya değilde yedi yılımı çöpe atmış olmaya üzülüyordum belki de.

O gece hiç durmadan İstanbul’a geri döndüm, Mardin defteri benim için birilerinin çığlığına kahkaha attığım sadistçe ama eğlenceli bir gece ile kapandı sanıyordum…

Günümüz :

“Abi! Nereye gidiyoruz?” Diye sordum milyonuncu kez. Abim bir anda evime dalmış ve beni adeta sürükleyerek arabaya bindirmişti.

Gözlerinin altında ki morluklar, her zaman çatık kaşları, dağılan saçları ve hafif kirli sakalları birşeylerin yolunda gitmediğinin habercisiydi ama ısrarla bana cevap vermiyordu.

“Abi!” Diye yüksek ses ile seslendim ona tekrar.

“Gaye sus ve bekle!” Diye bağırdığında adeta yerimden sıçramıştım. Şuan hiç iyi bir durumda olmadığını görebiliyordum. Diğer türlü bana bağıran bir adam değildi.

Mardin de geçirdiğim o eğlenceli gecenin üstünden iki yıl geçmişti. İki yılda zar zor da olsa Gürkan’ı unutmuştum. Onunla çok güzel anılar yaşasakta beni aldatmış olması gerçeği onu unutmam için oldukça büyük bir sebepti. Gürkan o dönem bana birçok mesaj atmış, aramış, onu affetmem için yalvarmıştı. Ama ben ona olan nefretimin sevgimden büyük olduğunu söyleyip asla affetmemiştim.

Öyleydi de, beni aldatan birine geri dönecek kadar saf bir kız değildim. İstediği kadar yalvarabilirdi onu ne kadar çok seversem seveyim ilk kendime saygımdan bunu yapamazdım.

Ki artık ona bir sevgi duyduğum bile söylenemezdi. Yüzünü uzun zamandır görmüyordum ve görsem ne tepki verirdim bilmiyordum ama onu unuttuğumu düşünüyordum.

Araba ani bir frenle durunca ileri doğru gittim. Abim arabadan aceleyle indi ve bende peşinden indim. “Geldik mi?” Diye sordum.

Gene bana cevap vermedi ve elimden tutarak beni bir yerlere sürüklemeye başladı. Beni büyük bir davet salonuna soktuğunda tam ağzımı açmış burda ne işimiz olduğunu soracaktım ki arkasına bile bakmadan çıktı salondan.

Abimin bu davranışları benim sinirlerimi bozsa da iyi olmadığının farkındaydım. Ne olduğunu bilmiyordum ama hüngür hüngür ağlamak ister gibi bir hali vardı.

Salona baktığımda oldukça kalabalık olduğunu ve herkesin babamın tanıdığı olduğunu farkettim. Burda ki herkes yasadışı işler, ticaretler yapan bölge liderleri ve aileleriydi.

Abimin beni alelacele getirdiği ortamda etrafı gergin gözlerle inceliyordum, herkes oldukça gergin ve üzgün görünüyordu. Acıyan bakışları benim üzerimdeydi ve ben bunun nedenini bilmiyordum.

Herkese inat dik tuttuğum omuzlarım ve ters bakışlarım ile abimi beklemeye başladım. “Çok üzgünüz” dedi bir kadın elini omzuma koyup.

“Ne için?” Diye sorduğumda şaşkınlıkla bana baktılar. Ardından kendi aralarında bir şeyler fısıldayıp hızla benden uzaklaşmışlardı.

Ben göz devirerek önüme döndüm. Ne dönüyordu bu ortam da!

Önümüzde ki koca perde de projeksiyon yardımıyla bir görüntü yansıtıldı. Görüntü de babamı görmem ile oturduğum yerde dikleştim.

Babamı uzun zamandır görmüyordum ve özlemiştim, onun perdede ki yansımasına ister istemez gülümseyerek baktım.

“Herkese merhaba” dedi babam sert bir ses ile. “Ben Tarık Damla, hepiniz tanıyorsunuz”

Gözlerim salonda dolandı. O an biriyle göz göze geldim, burada olması beklenen ama benim gene de şaşırdığım biriyle.

Dik duruşu, herkesin içinde kendini belli eden iri cüssesi ve yakışıklı suratı iki seneden beri hiç değişmemişti.

Onunla en son çok eğlenceli bir gece geçirdiğimizi hatırlıyordum. Ve onu burda görmek şaşırmama sebep olmuştu.

Babamın sesiyle ona dönmem gerekiyordu belki ama ben bakışlarımı karşımda ki adamdan alamadım.

Baran Taşkın burdaydı.

“Belki biliyorsunuzdur, bir kızım var biricik kızım” diyen babamın sesi kulağıma dolunca hemen perdeye döndüm. Az önce ki sert bakışları benden bahsedince yumuşamıştı.

“Gaye, Gaye’m güzeller güzeli kızım” yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Babam’ın bana olan sevgisini herkesin önünde böyle göstermesi benim ve babam için çok büyük birşeydi.

“Bir de oğlum var Alp’im aslanım” evlatları onun için herşeydi, bu mertebeye bile sırf ailesini korumak için gelmişti.

“Herkes bilir, onlardan birinin kılına zarar gelse bu dünyayı size dar ederim. Biriniz kızıma ya da oğluma dokunmaya cesaret edin, ertesi gün gözünüzü öbür dünya da açarsınız” dedi. Bu sefer bizden söz ederken ki yumuşak sesi yoktu. Sinirli sesi herkesi korkutmuştu.

“Bu ben bu dünyadan göçsem bile değişmeyecek” dediğinde kaskatı kesildim. Ne demekti bu? “Mal varlığımı ikiye böldüm, yarısı oğlumun yarısı kızımın hakkıdır. İşlerimin başına oğlum geçecek.”

Bu konuşma da neyin nesiydi! Babam neden ölmüş de vasiyet bırakmış gibi konuşuyordu?

“Oğlum küçüklüğünden beri eğitim görüyor, ondan yana çekingem yok. Hele bir ona yaklaşmaya kalkın size dersinizi çok güzel verir” dedi babam gülerek.

“Ama kimse kızımı benim koruduğum gibi koruyamaz. Yalnızca oğlum kızımı korumaya yetmez. Bu odada ki herkes dostum olsa da bilirsiniz düşmanım çoktur. Öldüğümü duyunca herkes intikam için kızımın canını isteyecektir”

Öldüğümü duyunca mı?

Gözlerimden bir damla yaş düştü. O, o ölmüştü değil mi? Bu onun vasiyetiydi. Sikeyim! Herkesin içinde ağlamamak için kendimi o kadar zor tutuyordum ki.

“Bu yüzden kızımı aranızdan biriyle evlendirme kararı aldım.”

Ne?

Loading...
0%