@my_lore
|
Hoş geldiniz! Hadi başlayalım! 🚖🚖🚖 Bir aşkı destansı yapan şey, onun yaşanmış ve dilden dile dolaşarak hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiş olmasıydı. İşte bu aşklardır tarihe damgasını vuran. Gerçek, yaşanmış, efsane aşklar. Asya, sorusunu sormuş benden tepki bekler moduna girmişti. Bu kez tepkisel hiçbir hareket göstermeyip direkt onun yüzüne baktım. Efsunkar bakışlarına meftun olduğum bir gerçekti. Bir gerçek daha vardı ki gözleri gecenin içinde kaybolmuş siyah inci taneleri gibi parlıyordu. Çalkantılı ruh halinden hızla kurtulup konuyu toparlama çabasına giriştim zira duygusal tarafıma yenilmem an meselesiydi. "Nerede kalmıştık Asya," diye sordum sanki bilmiyormuş gibi... Onu dinlemek yerine gözlerinde bir yolculuğa çıktığımı anlamış fakat bozuntuya vermemişti; haliyle konu da dağılmıştı. Birbirine paralel olarak iki yanlara doğru geniş dalgalar oluşturan yanaklarına anlayışlı bir tebessüm oturdu, "Kadınları eşleriyle birlikte diri diri yakıyorlar demiştim ya, işte orada kalmıştık." "Orasını hatırlıyorum Asya, ben neyi sorduğunu kastetmiştim." "Biliyorum Evrim. Ben oradan giriş yaparak başka bir konuya geçmek istemiştim." "Seni dinliyorum Asya, hem de can kulağıyla." Yüzüne yayılan deniz dalgaları küçülmeye başlarken gülüşü de solmuştu. "Senin anlayacağın Evrim, kadınları diri diri yakan geleneği başlatan dillere destan efsane bir aşk hikayesiydi." Şaşkınlığımı ne kadar perdelemek istesem de bunu başaramamış gözlerim fazlasıyla açılarak irileşmişti. "Aşk hikayesi mi, nasıl yani? Bir aşk ne kadar yakıcı olabilir ki?" Asya, karşıma geçti ve durdu. Bedeni yanı başımdaydı ama ruhu çağlar ötesine bir yolculuğa çıkmış gibiydi. "Evrim, bu aşk öyle bir aşktı ki bedenleri çayır cayır yakıyordu. Hem de gerçek ateşte," dedi ve sonrasında gözleri hayali bir noktaya odaklı kaldı. Bütün vücudumla ona doğru döndüm, adeta nutkum tutulmuştu. "Asya, anlatır mısın, nasıl bir aşk efsanesiymiş insanları diri diri ateşe götüren?" "Bu Daksha ve karısı Sati'nin dillere destan aşkının hikayesi." Ben oldum olası yaşanmış destansı hikayeleri dinlemeyi çok severdim. Asya ise bana böyle bir aşk destanı anlatmak üzereydi. Açıkçası başından belliydi bu hikayenin sonu. Nedeni malumdu: mutlu sonla bitmiş bir aşkın destanı çağlar ötesinden bana kadar gelmezdi. "Gerçeği söylemek gerekirse nasıl bir aşk destanı olduğunu merak ettim." "Daksha ve karısı Sati, birbirlerine tutkuyla bağlıymış. Bu ikilinin aşkları herkesin haset dolu kıskançlıklarına neden olmuş. Söylesene Evrim, birbirlerini tutkuyla seven iki insan neden kıskanılır." Asya, derin bir nefes aldı ve kuruyan dudaklarını ıslattı. "Bir gün Daksha, amansız bir hastalığa yakalanır ve ölür." Asya'nın anlattıklarını soluksuz dinliyordum. "Daksha'nın eşi Sati, hayatına kaldığı yerden devam etmek istese de hakkında asılsız dedikodular yayılmaya başlar." "Ah, bu dedikodular," diye hayıflandım. "Bu dedikodular, Sati'nin eşi Daksha, hayattayken Sati'nin başka biriyle birlikte olduğu yönünde gelişmiş. Söylentiye göre kocası Daksha, bunu öğrenince hastalanıp yataklara düşer ve ölür. Sati, bunun yalan bir söylentiden ibaret olduğuna hiç kimseye inandıramaz. Sati, eşi Daksha'nın yakılma töreninde kocasına karşı olan sadakatini ve masumiyetini kanıtlamak için ateşin üzerine yürür ve yanarak intihar eder." Sözlerini noktalarken cümlenin sonuna kendi fikriyatını iliştirmişti: "Zavallı Sati." "Bir kadının intiharına neden olmak pervasızlıktan başka bir şey değil." Sözcükler sustuğunda kuruyan boğazımı ıslatmak adına hafifçe yutkundum. Önce derin bir soluğu ciğerlerine doldurdu sonra bakışları yüzümde dinlendi. "Maalesef Evrim, haset insanlar var olduğu müddetçe dedikodu kazanı sonsuza kadar kaynamaya devam edecek." "Gerçekten bütün bunlar inanılmaz." dedim. "Sati'den önce de ölülerimiz yakılırdı ama Sati'nin kendini ateşe atması bir geleneğin doğmasına neden olmuştu. Erkeklerin ölümünün kadınların günahından kaynaklandığı inancı almış yürümüştü. Senin anlayacağın Sati'nin intiharı bir milat olmuştu." Asya, anlık bir zaman diliminde sendeler gibi oldu. "Asya, iyi misin?" diye sordum. Eliyle durmam için işaret etti. "İyiyim ben, merak etme geçti!" dedi. "Sen iyiyim diyorsun ama baksana ayakta duracak halin yok!" diye sorguladım. "Ben gerçekten iyiyim. Birden bire kendi ölümüm geldi aklıma da ondan etkilendim." dedi. "Etkilenmemek mümkün mü Asya? Ben cidden kaçıp saklanacak kuytu bir köşe aradım. İstersen taksiye dönelim." dedim. Bildiğim tek öneriydi çünkü. "Şu an dönmek istemiyorum," dedi ve gidip deniz kıyısında yalnızlık yaşayan bir banka oturdu. Bacaklarını ileri geri sallayıp dururken elleriyle yüzünü avuçladı ve başını öne doğru eğdi. "Ben" dedi ama sesi titriyordu. "Ben o ateşte diri diri yanarak öldüm..." Canımın her zerremden çekildiğini hissettim. Bu doğru olabilir miydi? Yoksa Asya şizofrenik bir vaka mıydı? İçimden geçenleri bir tarafa bırakıp şaşkınca onun yüzüne baktım. Hava soğuktu ama Asya, terliyordu. Benim şaşkın bakışlarımın esareti altında elleriyle yüzünü sıvazlayıp şakaklarına biriken teri kurular gibi yaptıktan sonra, boğuk sayılabilecek bir ses tonuyla, "Biliyor musun Evrim?" diye sordu. Asya, senin zihninden neler geçiyor nereden bileyim diyesim vardı ama diyemiyordum, çünkü şu an karşımda gerçekten biçare görünen bir kadın vardı.
|
0% |