@my_lore
|
Selam, taksinin seçkin yolcuları.. 🚖🚖🚖 Ölüm ve yaşam, ikisi bir bütünmüş gibi duruyor öyle değil mi? Biri olmadan diğerinin hiç bir anlamı yokmuş gibi...
Peki, insan ne zaman yaşadığını hisseder? Büyük olasılıkla ölümle burun buruna geldiğinde veya zorda kaldığında.
Asya'nın hezeyanları oradan oraya savuruyor bana yaşadığımı hissettiriyordu. Korkuyor muydum; tabii ki hayır. Yalnız ölmeyip yaşadığım için içimden dualar etmiyor da değildim.
Bir düşünsenize, ölmüşsünüz ve ruhunuz hop bir başka bedene ışınlanıyor. Senin ölmüş olman onun umurunda bile değil. Oysa birlikte onca şey yaşamışsınız. Yani aranızda bir hukukunuz var. Peki, asi ruhunuz ne yapıyor; hiç sorumluluk almadan yaşanmış onca hukuku hiçe sayarak çekip gidiyor. İnsanın pes doğrusu diyesi geliyor.
Her şey bir yana Asya'nın deli saçması gibi gelen anlatılarını da merak ediyordum.
Biraz önce kızının nerede yaşadığını sorduğumda heyecanı yüzüne yansımıştı.
"Asya, kızının adresini verirsen seni o adrese götürebilirim. Malûm saat ilerliyor geç kalabilirsin." dedim.
Of Allah'ım ya, bu çılgın kız beni de peşinden sürüklüyordu. Kapıldım deli rüzgarına gidiyorum bakalım beni, nerelere savuracaktı? İç sesimin serzenişlerini aldırmadım.
Ona yönelttiğim sorunun ardından arka koltuktan kalkar gibi yaptı üstünü başını düzelttikten sonra tekrar oturdu. "Gerçekten götürür müsün?" dedi kızıl saçlarını geriye doğru savururken.
Zihnimden geçen muzır bir soru dudaklarımdan firar etti. "Asya, götürürüm götürmesine ama kendini ona nasıl tanıtacaksın?"
Asya, dolgun dudaklarını dışa doğru kıvırdı ve bana küser gibi yaparak; sönmüş bir balon gibi arka koltuğa pıstı.
Kabul ediyorum aklıma dizilen sorular biraz sinsiceydi: "Kim olduğunu kızına anlattığında sana inanacak mı dersin? Ben senin babanım dediğinde bu biraz tepeden inme gibi olmayacak mı? Yani kim olsa böyle bir açıklamayı hemen kabullenemez." Sözlerimi bitirip dikiz aynasından Asya'nın yüz ifadesine bakmıştım.
Ben konuştukça Asya, iyice sessizliğe gömülmüştü. Fakat sonrasında öyle bir cevap vermişti ki ben dahil birçok insanın yüreğini burkmaya yeter de artardı bile. Maalesef biz millet olarak bazı duygular karşısında duyarsız kalamıyoruz.
"Bana inanmayacağını biliyorum Evrim. Onu uzaktan görmeye bile razıyım ben." dedi.
Bu yalvarış karşısında doğru bildiklerimi bir tarafa defledim. Tabii şimdilik. Ben ne yapabilirdim ki kendi reenkarnasyonuna inanan bir insan duruyordu karşımda.
Asya, avuç içine sıkıştırdığı notu bana uzattı: "İstediğin adres burada," dedi derken de biraz öncesine nazaran daha mutlu görünüyordu.
Gerçeği konuşmak gerekirse Asya'nın değişken bir ruha sahip olduğu ortadaydı aynı zamanda insanı cezbeden asil bir duruşu da vardı. Üstelik benim merak dürtülerimi uyandıran da oydu. Merak denen dürtü insanı vezir de edermiş rezil de. Benim sonum ise gecenin gündüze eriştiğinde belli olacaktı.
Onu tanıma duygusu saatin tik takları vurdukça beni içine çekiyordu. "Asya, bir önceki yaşamında adın neydi?" diye sordum. Kaşınmak diye buna denir işte. Gerçi kendimi her türlü cevaba hazırlamıştım.
"Her yaşamımdan bir iz taşıyorum varlığımda," demiş ve benim yaşamsal dengelerimi yine bozmuştu. Güya hazırlıklıydım...
|
0% |