Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. Bölüm: Kanser

@naz_2606

İçeriye giren doktorlara yer açtım.

 

"Buradan çekilin hanımefendi."

 

"Ama." Sözümü tamamlayamadan Bartu kolumdan çekti.

 

"Burada bekle Asel."

 

Başımı sallayarak onu onayladım. Aşağıdan Murat'ın sesi geliyordu. "Canan ve Bartu Poyraz ve adamlarını depoya götürün çabuk. Poyraz'ın sağ kolu hâlâ bulunamadı onu da bulun."

 

Göktuğ'a ilk müdahaleyi yapan yardım ekipleri onu bir sedyeye yatırıp aşağı indiler. Hiç beklemeden arkalarından gittim. Bartu da arkamdan gelip Poyraz ve adamlarını almaya gitti.

 

Bizi kimin ifşa ettiği ortaya çıkacaktı...

 

Aşağı inip ambulansa bindim. Göktuğ'u yalnız bırakamazdım. Arkamdan binen yardım ekibine bakıp konuşmaya başladım. "O iyi olacak mı?" Sesim titriyordu resmen.

 

"Fazla darbe almış. Bir kaç gün belki hafta kendine gelemez ama hayati bir tehlikesi yok."

 

Ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi verdim.

 

Yaklaşık bir saat sonra hastaneye geldik. Ambulanstan indiğimde Murat'ın da arabasından indiğini gördüm. Koşarak yanıma geldi.

 

"O nasıl?" Diye sordu nefes nefese.

 

Hızlı adımlarla hastaneye giriyordum. "Hayati bir tehlikesi yokmuş."

 

Murat nefesini koyuverdi.

 

İçimden sürekli "O iyi olacak, o iyi olacak."Diyordum. Çünkü o çok güçlü biriydi.

 

Doktorlar Göktuğ'u bir odaya aldılar. Girmek istediğimde yasak olduğunu söyleyip beni uzaklaştırdılar.

 

"Ben de gireceğim onun yanında olmak istiyorum." Dedim yalvarırcasına.

 

"Hayır hanımefendi siz burada bekleyin lütfen."

 

Dolu gözlerimle Murat'a baktım. "Birşey yap ben de girmek, onun yanında olmak istiyorum."

 

"Burada beklememiz daha iyi olur Asel." Dediğinde pes edip koltuklardan birine oturdum.

 

Aklıma Eylül geldiğinde Murat'a döndüm.

 

"Eylül o iyi değildi. Sen onun yanına git."

 

"Kardeşimi burada yalnız bırakamam Asel."

 

"O iyi gözükmüyordu ama."

 

"Göktuğ'un uyandığını bir göreyim sonra giderim."

 

Yine onu arka plana atıyordu. Onun sağlık sorunları olduğuna adım gibi eminim. Ama kendini hiç düşünmüyor. Göktuğ'un iyi olduğunu gördüğüm ilk an onu hastaneye götürecektim.

 

Bir saat sonra

 

Odadan çıkan doktora adete koştum.

 

Doktor bana bakıp. "Hastanın neyi oluyorsunuz?" Diye sordu. Sahi ben Göktuğ'un neyi oluyordum? Sevgilisi miydim? Hayır değildim. Karısı mıydım? Hayır değildim. Ben Göktuğ'un neyiydim? Sevdiği? Evet ben Göktuğ'un sevdiği aşık olduğu kişiydim. Öyleydim değil mi?

 

Ben düşüncelere dalmışken Murat yanıma gelip doktorla konuşmaya başlamıştı.

 

Doktor yanımızdan ayrılınca Murat'a döndüm. Sanki ne demek istediğimi anlamış gibi konuşmaya başladı. "O iyiymiş Asel. Sadece... " Sustuğunda konuş dermiş gibi baktım yüzüne. "Sadece sol baş parmağını kesmişler."

 

Bunu biliyordum. Yanına gittiğim ilk an bunu fark etmiştim.

 

"Bu ajanlığa devam edemeyeceği anlamına mı geliyor?"

 

"Devam edebilir sonuçta sol parmağı. Ama bu onun için çok zor olur."

 

Yanağımdan süzülen yaşa engel olamadım.

 

Murat beni kendine çekip sarıldı. "O iyi olacak merak etme."

 

"Yanına girmek istiyorum."

 

Murat benden ayrılıp odanın kapısını açtı. "Sen çıktığında ben girerim." Başımı hızla sallayıp içeriye girdim.

 

Onu gördüğüm an nefesim kesildi. Kalbim hızla atmaya başladı. Elinde serum takılıydı. Dudağı ve kaşı patlamıştı. Üstünde birşey yoktu göğsünün bir kaç yerinde sargılar vardı. Eminim ki bu sargılardan sırtında da vardı.

 

Uyurken ne kadar masum duruyordu. Onu izlemeyi bırakmadan yanındaki sandalyeye oturdum. Sanki gözümü ondan ayırsam hemen ortalıktan kaybolacakmış gibi hissediyordum.

 

Allah onu ne güzel yaratmıştı. Dudakları, gözleri,saçları bir şaheser gibiydi sanki. Elimi tereddütle saçlarına götürdüm. Yavaşça saçlarını okşadım. Onun canını acıtmak istemiyordum benim okşayışımla canı yanmazdı ama yaşadığı şeylerden sonra canı yanacak diye korkuyordum işte.

 

Yanına yavaşça yaklaştım. Yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Bir daha gitmesine izin vermeyecektim.

 

Hırıltılı çıkan sesiyle irkildim. "Sen beni az önce öptün mü?" Gözleri yorgun bakıyordu sanki konuşmayı bıraksa anında uyuyacak gibiydi.

 

Şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum. "Se-sen uyumuyor muydun?"

 

"Hayır."

 

Utançla gözlerimi kaçırıyordum. "Endişelendim senin için."

 

"Farkındayım."

 

"Çok mu belli oluyor?"

 

Soruma cevap vermedi. Yatakta yer açtığında düşündüğüm şeyi söyledi. "Yanıma yatmaya ne dersin?"

 

Bir kaç dakika yüzüne baktım. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Beynimi dinlemek yerine kalbimi dinledim ve kalbim adete "yat."Diye çırpınıyordu.

 

Başımı onayla salladım ve yanına uzandım. Kalbim dışarıya çıkmak istercesine yumruklar atıyordu. Terliyordum ve ellerim titriyordu. Yavaşça Göktuğ'a döndüm. Gözünü kırpmadan beni izliyordu.

 

"Canın çok yandı mı?" Diye sordum sessizce.

 

Elimi çıplak bedenine değdirdim. Yaralarının üstünde gezdirdim parmaklarımı.

 

"Yanmadı." Dedi tekdüze bir sesle.

 

"Yalan söylüyorsun."

 

"Canım yanmadı Asel. Çünkü, onlara seni vermediğim için ve sen işkence görmediğin için mutluydum pişman değildim. Bana yaptıkları şeyi hissetmedim."

 

Elini saçlarıma getirdi. Yüzüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bunu yaptığında gözlerimi kapattım. Biraz daha ona sokuldum. Kendimi ona bıraktım. Günler sonra mutlu ve rahat hissediyordum.

 

Başımı göğsüne yasladığımda saçlarımı okşuyordu. Kafam göğsünde ellerim tenindeydi. Ne kadar da muazzam bir andı.

 

"Kendimi neden bu kadar çok güvende hissediyorum?"

 

"Çünkü güvendesin. Ben seni her zaman koruyacağım. Her zaman arkanda bir gölge olarak seni takip edeceğim."

 

Her zaman arkanda bir gölge olarak seni takip edeceğim...

 

Uyku beni içine çekiyordu. Ama açılan kapıyla gözlerimi araladım.

 

Murat kapıda öylece bize bakıyordu. Hızla Göktuğ dan uzaklaştım. Boğazımı temizledim. Utanmıştım sanki.

 

"Yanlış bir zamanda mı geldim?" Diye sordu Murat.

 

Başımı her iki yana salladım. "Hayır ne alakası var sadece şey yapıyorduk."

 

Murat kahkasını salınca kaşlarımı çattım.

 

"Ne yapıyordunuz Asel?"

 

Göktuğ yüzüme baktı ve sonra Murat'a döndü. "Uğraşma kızla."

 

"Sen kendine gelmişsin kardeşim." Dedi ve göz kırptı. Ne ima etmeye çalışıyordu? Birşey yapmadık ki sadece yattık.

 

Konuyu değiştirmek adına konuştum. "Eylül'ün yanına gitmedin değil mi Murat?"

 

Başını her iki yana salladı. "Gitmedim."

 

Göktuğ bana dönüp. "Eylül'ün neyi var?" Diye sordu.

 

"Bugün hiç iyi değildi hastaydı sanırım başı dönüyordu."

 

Murat bana bakıp. "Onun yanına gideceğim." Dedi.

 

"Bana da haber ver."

 

Göktuğ, "Sende onunla git Asel."

 

"Olmaz seni bırakamam."

 

"Ben iyiyim. Biraz uyuyacağım. Sende o sırada Eylül'ün yanına git."

 

"Ama." Sözümü kesti.

 

"Emrediyorum Asel."

 

Gülümsedim. "Peki eğitmenim."

 

Murat odadan çıktığında hızla Göktuğ'un yanına gittim ve tekrardan yanağından öptüm. Hızla ayrılacağım sırada bileğimden tuttu ve beni kendine çekti. Bir eli bileğimi tutarken diğer elini boynuma götürdü ve beni kendine çekip dudaklarını dudaklarıma değdirdi.

 

Donmuş kalmıştım hareket etmiyordum. Kendimi tamamen ona bırakmıştım. Onun dokunuşlarına onun hareketlerine. Nefesim kesileceği sırada beni bıraktı.

 

Bir kaç kez gözlerimi kırpıştırdım ama sonra ne yaşadığımız gelince aklıma koşarak odadan çıktım. Son duyduğum şey onun gülüşüydü.

 

Kesin yanaklarım kızardı.

 

Murat'ın koluna yapıştım. "Hadi gidelim."

 

Hızlı adımlarla yürümeye başladım. Murat durumun ciddiyetini bilmiyordu. Evine gittiğimizde onu kötü bir hâlde bulmaktan korkuyordum.

 

Arabaya bindiğimizde kemerimi taktım.

 

Yaklaşık yarım saatte gelmiştik. Koşarak eve girdim ve kapıyı çalmaya başladım. Ama kimse çıkmıyordu. Tekrar kapıyı yumrukladım.

 

Murat cebinden bir anahtar çıkardı. "Çekil Asel."

 

Kenarı çekildim. Kapıyı açtığında ortalıkta Eylül gözükmüyordu. Hızla içeriye daldım. Anlaşılan alt katta değildi. Koşarak merdivenlerden çıktım.

 

Odasından öksürük sesleri geliyordu. Bir anlığına duraksadım. Murat yanıma geldiğinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

Benim aksime odaya daldı. Eylül odasında da yoktu. Sanırım lavobadaydı. Murat hiç beklemeden. Lavobaya girdi. Eylül'ün hali hiç iç açıcı değildi. İyi gözükmüyordu.

 

Bizi gördüğünde hiçbir tepki vermedi. Şuan derdi bu değildi çünkü hem öksürüyor hemde ağzından kan geliyordu.Gözlerinden de yaşlar akıyordu.

 

 

Murat konuşmaya başladı ama sesi titriyordu. Şuan patronluk taslayan Murat yoktu. "Ey-eylül?"

 

Eylül suyu açıp elini yüzünü yıkadı. Ben kapıda durmuş onları izliyordum.

 

Eylül, "Ben İyiyim. Sorun yok."

 

İyi değildi kendisini kandırmayı bırakmalıydı.

 

"Murat onu hastaneye götürmeliyiz." Dedim kendimden emin bir sesle.

 

Murat başını salladı. Kendinde değildi şuan. Onu seviyordu ama hep arka plana atıyordu. Birgün böyle birşeyle karşılaşacağını bilseydi yine arka plana atar mıydı acaba?

 

Murat, "Haydi Eylül çıkalım."

 

"Gitmek istemiyorum. Kendimi yorgun hissediyorum."

 

Murat tereddüt etmeden Eylül'ü kucağına aldı. "Seni kaybetmek gibi bir planım yok."

 

"Sen beni çoktan kaybettin."

 

 

Eylül'ün söylediği şey ile boğazıma bir yumru oturdu.

 

"O zaman geri kazanırım." Murat'ın pes edeceğini sanmıyordum.

 

Eylül ağır bir cümle kurmuştu ama sonradan kafasını Murat'ın göğsüne yaslamıştı. Yaptığı ve söylediği şeyler çelişkiliydi. Dili onu unuttuğunu söylüyordu ama kalbi hâlâ onu sevdiğini söylüyordu.

 

Zaten hep öyle olmaz mıydı? Başkalarına o kişiyi unuttuğumuzu söylerdik ama geceleri onunla hayal kurarak uyurduk. Unuttuğumuzu sanıyorduk ama unutamıyorduk çünkü o kişi artık hayatımızın bir parçası olmuştu.

 

Arabaya bindiğimizde Murat Eylül'ü ön koltuğa oturttu. Ben de hemen arka koltuğa oturdum. Eylül uyuyacak gibi duruyordu. Yorgun ve halsizdi.

 

Hayat neden hep sevdiğim kişileri elimden alıyordu?

 

Murat arada Eylül'ü kontrol ediyordu. Ama çok geç değil miydi? Tamam hatasını anlamıştı ama geç kalmıştı. Belki Eylül'ün bu hallerini daha önce fark etseydi daha çabuk iyileşirdi.

 

Göktuğ'un kaldığı hastaneye gelmiştik.

 

Murat, "Burada tanıdığım bir doktor arkadaşım var Eylül'ü hemen muane edecek. Hem Göktuğ'un da kaldığı hastane ona da yakın oluruz."

 

Arabayı durdurduğun da Eylül ile ikimiz aşağı indik.

 

Sanırım Eylül'ün başı dönmüştü. Bir eliyle arabadan destek aldı.

 

"Eylül iyi misin?"

 

Kaşlarını çattı. "Hani Murat'a söylemeyecektin."

 

Başımı her iki yana salladım. "Söylemedim zaten sadece seni kontrol etmeye gelmiştik."

 

Murat yanımıza gelmişti. "Başın mı döndü Eylül?" Diye sordu endişeyle.

 

"Hayır." Yine yalan söylüyordu yine kendini ve başkalarını kandırmaya çalışıyordu.

 

Murat yine Eylül'ü kucağına aldı.

 

"Kendim yürüyebilirim bırak beni." Diye itiraz etti Eylül.

 

"Ayakta duramıyorsun ve yürüyebileceğini mi söylüyorsun?"

 

"Ayakta duramadığı mı kim söyledi?"

 

"Kendi gözlerimle gördüm."

 

Onlar tartışırken ben sadece onları izliyordum.

 

Lütfen Allah'ım lütfen bu sefer de sevdiğim kişiyi ellerimin arasından alma.

 

 

Murat bana döndü. "Asel sen Göktuğ'un yanına çık. Ben de Eylül ile gideyim sonra bütün ekip Göktuğ'un yanına gelip olanları konuşalım tamam mı?"

 

Başımı salladım. "Tamam. Ama bana haber verin."

 

Murat onayla başını salladı.

 

Göktuğ'un odasına girdiğimde onu uyurken gördüm. Çok yorgundu. Canım acımıyor demişti ama acıyordu. Kimin acımazdı ki? Her insanın canı acırdı. Tıpkı annemin her akşam acıdığı gibi.

 

on beş yıl önce

 

 

Akşam olmuştu annem koşar adım yanıma geldi. "Bebeğim sen burada bekle." Elindeki parayı gösterdi. "Ben bize çikolata alıp geleceğim. Tamam mı?"

 

Gülümseyerek başımı salladım. "Anne o parayı nereden buldun?"

 

Yanağımı okşadı. "Sen bunları düşünme tatlım."

 

Kapıyı kilitleyip gitmişti.

 

Odama geçip mahalledeki ablanın bana verdiği kitabı okumaya başladım. Okuyordum ama içimde bir korku vardı babam gelirse ne yapacağım. Annem de yoktu tek başımaydım.

 

Bir kaç dakika sonra kapı açıldı. Annemin geldiğini düşünerek kapıya gittim. Ama babam gelmişti ve yanında tanımadığım bir kadın vardı.

 

Başımı yana eğerek kadına bakıyordum. Babamdan 5-10 yaş küçüktü. Babam kadının beline sarılmıştı. Kadına baktığım sırada babamı öptü. Hemen ellerimle gözlerimi kapattım. Annem bana bunu öğretmişti çünkü.

 

Ellerimi gözlerimden yavaşça çektim.

 

"Baba bu abla kim?"

 

Gülmeye başladı. "Cici annen."

 

O ne demekti? Kadın yanıma geldi ve önümde diz çöktü. Çantasından bir oyuncak bebek çıkarmıştı.

 

"Al bakalım tatlım."

 

Bu kadında kötü şeyler seziyordum. Elime tutuşturduğu bebeği yere attım. "Tanımadığım kişilerin verdiği şeyleri almam."

 

Kadın dudaklarını büzerek babamın yanına gitti. "Beni sevmeyeceğini söylemiştim."

 

Kapı açıldı ve içeriye annem girdi fakat babam ve yanındaki kadını görünce elindeki poşet yere düştü.

 

Hiddetle bağırdı. "Sen yine benim yerime başka kadın mı getirdin?"

 

Ellerimle kulaklarımı kapattım. Babam yanındaki kadını alıp yatak odasına götürdü duyduğum kadarıyla. "Sen burada bekle." Demişti.

 

Babam annemin yanına gelip tokat atmıştı. Ne kadar sert vurduysa annemin ağzından kan akmıştı. Ama annem ne yapmıştı ki?

 

Babam, "senin bana karışmaya hakkın yok."

 

Annemin canına tak etmişti. "Var!" Diye bağırmıştı.

 

Babam kemerini çıkarıp anneme vurmaya başlamıştı. Ne kadar çok kulağımı kapatsamda annemin çığlıklarını duyabiliyordum

 

Ama biz bugün annem ile çikolata yiyecektik.

 

 

Annem yerde cenin pozisyonunu almış yatıyordu. Babamın odaya gönderdiği kadın odadan çıkıp babama baktı. Kadının üstünde sadece büstiyer vardı.

 

"Nerede kaldın tatlım hadi ama."

 

"Geliyorum bebeğim."

 

Annemin karnına son kez tekme attıktan sonra çikolataları alıp yürümeye başladı. Koşarak yanına gittim. "Onları annem aldı onunla birlikte yiyecektik."

 

Yüzüme baktı ve sonra odaya girdi. Almıştı çikolatalarımızı. Koşarak annemin yanına gittim.

 

Benim annem yine acı çekiyordu. Ama arkadaşlarımın anneleri hiç acı çekmiyordu. Neden? Onların anne ve babası çok iyi anlaşıyorlardı hatta kızlarının her istediklerini yapıyorlardı. Benim ailem neden normal değildi?

 

 

Annemin yanına diz çöküp saçlarını okşamaya başladım. "İyi misin anneciğim?"

 

Annem zar zor gülümsedi. "İyiyim tatlım birşeyim yok."

 

Şimdiki zaman

 

Gözlerimden akan yaşları engellemedim. Benim düşüncem insan ağladıkça kendini iyi hissederdi bu yüzden ağlamamı engellediğim zamanlar çok az olmuştu.

 

Göktuğ'a döndüğümde yatakta oturduğunu gördüm. Uyandığını hiç fark etmemiştim.

 

"Ne geldi aklına?" Sesi halsiz ve yorgun çıkıyordu.

 

"Hiç."

 

Üstüne düşmek istemediği için konuyu değiştirdi.

 

"Eylül nasıl?"

 

"İyi gözükmüyor. Murat onu buradaki bir doktor arkadaşına getirdi."

 

Kapı tıklatıldı ve içeriye bütün ekip girdi.

 

Göktuğ, "Bizi kimin ifşa ettiğini öğrendiniz mi?" Diye sordu hemen.

 

Canan, "Bartu adamlardan birini öldürdü!" Diye bağırdı.

 

Eylül halsizce kendini koltuğa attı.

 

Bartu umursamaz bir tavırla. "Diğerleri yaşıyor." Dedi.

 

Deniz'e baktığım da çok gergin gözüküyordu sürekli gözlerini kaçırıyor ellerini yumruk yapıyordu. Onda birşeyler vardı. Kafasını kaldırıp Göktuğ'a baktı.

 

"Bizi ifşa eden kişiyi bulunca ona ne yapacaksınız?"

 

Bunu neden merak ediyordu?Yoksa o kişi Deniz miydi?

 

 

Göktuğ, "İnfazı verilecek. Ve o kişinin ölümü benim elimden olacak."

 

Canan, "İfşa eden kişiyi bulmamız yakındır."

 

Deniz, "Ben su alıp geliyorum." Dedi ve hızlıca odadan ayrıldı.

 

Kapının arkasından bakmaya devam ederken konuştum. "Onda birşeyler var."

 

Bartu yanıma geldi. "Ne gibi şeyler?"

 

"Bizi ifşa eden o gibi geliyor."

 

Aras, "Bunu yapmaya cesaret edeceğini sanmıyorum."

 

"Bilemeyiz."

 

Göktuğ, "Herkes otursun merak ettiğiniz ve ettiğim şeyler var." Konuşmaya devam etti. "Canan öncelikle sana teşekkür ederim. Senin bizi takip ettiğini biliyordum."

 

"Her zaman Göktuğ."

 

Göktuğ, "Canan'ın plakayı aldığını da biliyordum. Beni hemen bulacağınızdan emindim. Bana birçok kez dosyanın kimde olduğunu söylememi istediler ama söylemedim. Sonuçta ben bir yemin ettim ajansımı ele vermemek için bir yemin. Söylemediğim için işkence ettiler ama biz ajanlar bu gibi durumlara alışığız. Zaten Poyraz gibi kişiler istediği cevabı almadan elindeki adamı öldürmez. Beni öldürmeyeceklerini bildiğim için direndim. Ama sonunda ölüm bile olsaydı dosyanın kimde olduğunu söylemezdim."

 

Gözlerim dolmuştu nasıl bu kadar sadık olduğunu düşünüyordum. Parmağını kaybetmeyi bile göze almıştı.

 

Yavaşça kafamı Göktuğ'a çevirdim. "Ajanlığa devam edecek misin?" İstemiyordum aslında. Onun ajanlığa devam etmesini daha fazla acı çekmesini istemiyordum. Ölüm vardı sonunda ve ben sevdiğim adamın ölüme gitmesini istemiyordum.

 

"Tabii ki devam edeceğim fındık burun. Bu yaşananlar benim için bir sorun barındırmıyor."

 

Elimle parmağını gösterdim. "Ama parmağın."

 

Gülerek yüzüme baktı. "Küçük bir şey." Konuşurken sesi kısılmıştı sanki. O da üzülüyordu kim üzülmezdi ki? Kim parmağını kaybetmek isterdi? Göktuğ sadece yalan söylüyordu küçük bir şey derken hem kendine hem de buradakilere yalan söylüyordu. Aslında küçük bir şey değildi.

 

 

Murat'ın gözleri dolmuştu evet evet doğru okudunuz gözleri dolmuştu. "Görev başarıyla tamamlandı kardeşim." Derken sesi titriyordu.

 

Göktuğ, "Size güveniyordum."

 

Bu kasvetli hava içimi daraltmıştı.

 

Aras, "Seni bugün eve götüreceğiz serumlarını evde alacaksın. Burası rahat olmaz evin daha iyi gelir sana."

 

Göktuğ başını tamam şeklinde salladı.

 

Murat'ın telefonu çalınca hepimiz ona baktık o ise Eylül'e bakıyordu. Eylül'ün doktoru arıyor olmalıydı. Dışarıya çıkmadı bizden biraz uzaklaşıp telefonu açtı.

 

"Söyle Arif."

 

Karşıdaki kişi ne söylediyse yüzü kireç kesilmişti. Bakışları sadece Eylül'deydi.

 

"Bi-bir yanlışlık olmalı." Diye bildi sadece.

 

Koşar adım yanına gittim. "Sorun ne? Ne oldu?"

 

Donmuştu sanki sadece yüzüme bakıyordu. Elindeki telefonu alıp kulağıma götürdüm. Karşıdaki ses. "Murat kafana sok o kanser hemen hastaneye yatırıp kemoterapi tedavisi görmeli." Dedi. Telefon elimden kayıp yere düşmüştü. Böyle bir düşüncem vardı ama bunu bir Doktorun ağzından duymak beni bozguna uğratmıştı.

 

Eylül'e baktığımda çoktan bize baktığını gördüm.O da anlamıştı.

 

Murat'a döndüm. "Onun tedavi görmesi gerek." Ekipteki herkes bize soru dolu bakışlar atıyordu. Hiçbiri ne olduğunu anlamamıştı. Anlamamaları daha iyi değil miydi?

 

Eylül zar zor ayağa kalktı. Gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. "Benim yaşamam gerek. Annem için yaşamam gerek." Başını her iki yana salladı. "Ölemem ben."

 

Kendimi toparladım. Ve gülümsedim. "Saçmalama Eylül ölmeyeceksin. Kemoterapi gördüğün zaman iyileşeceksin."

 

Murat da kendini toparladı. "Asel haklı daha ilerlememiş hastalığın iyileştireceğiz seni."

 

Bartu, "Se-sen." Hepsi şok olmuştu.

 

Boğazımı temizledim. "Bartu, ben, Eylül hadi gidelim Eylül'ün hastaneye yatışı için kıyafetlerini alalım."

 

Bartu başını salladı hâlâ şoktaydı. Göktuğ'un yanına gittim. Kulağına eğilip. "Hemen geleceğim." Dedim.

 

Başını sallayarak. "Seni bekliyor olacağım fındık burun." Dedi.

 

Üçümüz odadan çıktığımızda her birimiz bir enkaz gibi yıkık döküktük.

 

Sessiz bir şekilde arabaya binmiştik. Ama böyle olmazdı biz böyle üzgün olmaya devam edersek arkadaşımızı iyileştiremezdik. Arka koltuktan ön koltuğa uzandım. "Hadi şarkı açalım." Diye bağırdım.

 

Bartu gülmeye başladı. "Açalım."

 

Eylül de biraz kendine gelmiş gibiydi.

 

Şarkıyı açtığımızda bağırarak söylemeye başladım. Tabiri caizse kopmuştum.

 

Eylül'ü göstererek şarkıyı söylemeye devam ediyordum.

 

Ben o şelale saçlara o ay o hilal kaşlara

 

Süzme bal dudaklara öp öp öp öp doyamadım.

 

 

şarkının tam bu kısmında ön koltuğa uzanıp Eylül'ün yanağından öptüm.

 

Eylül gülerek. "Delirmiş bu kız." Dedi.

 

"Sizde beni ekipçe deli ilan ettiniz."

 

Bartu, "E sen deli değil misin zaten."

 

Ellerimi göğsümde birleştirdim. "Delilerle muhattap olmayın o zaman."

 

Bartu bana dönüp yanağımı sıktı. "Alınırmışta."

 

"Önüne bak gerizekalı kaza yapacağız."

 

"Çok hırçınlaştı bu."

 

Eve geldiğimizde sokağın başına arabayı park ettik. Hızlıca arabadan indik.

 

Eve doğru yürümeye başladığımızda Bartu gökyüzüne bakıyordu.

 

Bartu, "Lan o adam uçuyor mu yoksa ben mi yanlış gördüm."

 

Kafamı kaldırdığımda gördüğüm manzara ile bozguna uğradım.

 

"He vallahi uçuyor."

 

Adam kafasını aşağı eğip bize el salladı.

 

Bartu, "Düşecek lan tepemize."

 

Adam bağırarak konuşmaya başladı. "Merak etme yeğenim düşmem. Son teknoloji bu."

 

Eylül, "Teknolojiniz batsın."

 

Kendimi tutamayıp gülmeye başladım. "Bakın buraya ilk geldiğimde insanların uçtuğunu ve hayvanların konuştuğunu hayal etmiştim ve Göktuğ beni deli ilan etmişti. Peki şimdi ne oluyor? İnsanlar uçuyor. Yakında hayvanlarda konuşacak."

 

Eylül, "Müneccim misin kızım sen."

 

"Tövbe hâşâ ne alaka kızım?"

 

Hepimiz gülerek eve girdik.

 

Başarmıştım sanırım arkadaşımı mutlu etmeyi başarmıştım.

 

Eylül'ün odasına çıkıp eşyalarını toplamaya başladık. Aslında Murat onu hastaneye götürüp getiredebilirdi ama hastaneye yatış yapması daha mantıklıydı doktorların gözetimi altında kalırdı.

 

Bir bavula eşyalarını yerleştirip aşağı indik.

 

Bir saat sonra hastanede

 

Hastaneye geldiğimizde tüm ekip Eylül'ü karşıladı Göktuğ bile kalkmıştı. Yanında serumu vardı.

 

Murat Eylül'e özel bir oda hazırlatmıştı Eylül'ün eşyalarını odadaki dolaba yerleştirdim. Tedavisi belki aylar belki de yıllar sürecekti.

 

Eylül şuan üzgündü bunu hepimiz fark edebiliyorduk. Dudaklarını sürekli birbirine bastırıyordu. Yatağa yattığında gözleri dolmuştu.

 

İçeriye giren hemşirenin elinde bir serum vardı. Bu serum Eylül'ü iyileştirecekti.

 

Hemşire Eylül'ün yanına gitti ve damar yolunu açtı.

 

Hemşire, "Geçmiş olsun."

 

Başımı sallayıp gülümsedim. Hepimiz Eylül'e bakıyorduk. Ona acımıyorduk onun için üzülüyorduk. Çünkü onunla zaman geçirmiştik. En çokta ben üzülüyordum çünkü benim arkadaşım olmuştu o. Benim ilk defa bir arkadaşım olmuştu çocukluğumdan yana ilk defa.

Ama şimdi arkadaşımın ölüm riski vardı ve ben buna dayanamıyordum.

 

Hayat bana hep acımasızca davranmıştı. İlk önce annemi almıştı elimden. Sonra çocukluğumu. Sonra mutluluğumu. Sonra huzurumu.

 

Küçükken bir yurda yerleştirilmiştim sanırım bu çocukların en kötü anı olabilirdi. Benim öyleydi çünkü. Orada hiç sevilmemiştim ben. Babam katil diye beni aralarına almamışlardı bazıları korkmuştu. Ama benim üzüleceğimi hiç düşünmemişlerdi. Her gece yatarken ağlayarak uykuya dalıyordum.

 

Bazı çocuklar yastığının soğuk tarafına yatayım diye çeviriyorlardı. Ama ben yastığım ağlamaktan ıslandığı için çeviriyordum.

 

Göktuğ'un daha fazla ayakta duramadığını görünce düşüncelerimden sıyrıldım. Koşarak Göktuğ'un yanına gittim. "İyi misin?"

 

"Odama gitsem daha iyi

Loading...
0%