Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. Bölüm: Cehennemden önceki son durak

@naz_2606

Ben daha yeni bölüm yazmadan sizin 'Yeni bölüm ne zaman gelir?' yorumlarınızı kaldırmaya çalışıyorum skskksks

madem öyle kitabımı çok sevdiniz oy ve yorumlarınızı esirgemeyin.

 

Yüzümde buruk bir gülümseme oluşmuştu. Yine birbirimizden ayrılıyorduk.

 

"Görüşmemek dileğiyle Göktuğ Sezgin," Dedi arkamdaki adam gülerek.

 

Farklı bir yere ışınlanmıştık. Bir depoya geleceğimizi hayal ederken eve gelmiştik.

 

"Seni şöyle alalım Aselcik," Eliyle karşımızdaki koltuğu gösteriyordu

 

Bu bize Aselcik demeyi bıraksa iyi olur.

 

Buz gibi bir sesle. "İsmini öğrenebilir miyim?" Dedim.

 

"Ne yapacaksın ismimi?" Sağ tarafımızdaki masanın sandalyelerine oturup eline yiyecek bir şeyler aldı.

 

"Sana karşımdaki, arkamdaki veya beni rehin alan adam demekten sıkıldım."

 

Adam başını geriye atarak gülmeye başladı. "Demek ki dedikleri şey doğruymuş."

 

Koltuğa oturup arkama yaslandım. "Ne diyorlarmış?"

 

"Gördüğün yaşadığın herşeyi kendi beyninde bir kitap gibi anlatıyormuşsun."

 

Bir'de bana yani iç sese sahip olduğunu söylesene Asel. Dur ortalığı karıştırma. Ya söyle bir Allah aşkına belki bizi deli sanıp bırakırlar.

 

 

"Siz yapmıyor musunuz?" Onunla normal biri gibi konuşmama ne demeliydik peki?

 

Adam gülerek başını her iki yana olumsuz şekilde salladı.

 

"İsmin?" Diye sordum

 

"Tufan."

 

İsmine tüküreyim meymenetsiz.

 

Anahtar sesi geldiğinde her ikimizde bakışlarımızı kapıya yönelttik.

 

Aslı ve Merve mi...?

 

Refleks olarak ayağa kalktığımda tüm vücuduma şok yayılmıştı.

 

Birşeyler yap Asel buradan çıkmalıyız.

 

Aslı, "Selam tatlım, otursana sen misafirimizsin."

 

Koltuğun yanında duran uzun büyük vazoyu aniden elime aldım. Döndürerek Tufan'ın kafasına vurduktan sonra Aslı'ya adeta uçan tekme atmıştım. Tufan'ın kafasından kanlar akıyordu ve sanırım bayılmıştı, Aslı ise yere düşmüştü. Merve elindeki çantayı kenarıya atıp üstüme yürümeye başladı.

 

Yumruk atacağı sırada kolundan tutup kendime çektim ve karnına dizimi geçirdim. Merve'nin üstüne çıkarak yüzüne bir kaç yumruk attım. Aslı'nın hâlâ yattığından emin olduktan sonra açık olan kapıya koştum.

 

Arkamdan biri saçımdan tutarak geriye çekti neredeyse saçım kökünden çıkacaktı.

 

Göktuğ'un okşayıp sevdiği saçlarımızı şimdi kökünden söküyorlardı.

 

 

Acı bir çığlık attığımda artık elimden hiçbir şey gelemeyeceğini anladım.

 

Bacağıma birşey saplandığında göz yaşlarım firar etmişti ardından bilincim kapanmıştı.

                                             ... 

Yoğun bir baş ağrısıyla gözlerimi açmıştım ne elim ne kolum kıpırdıyordu vücuduma baktığımda sandalye de bağlı olduğumu gördüm. Ardından etrafıma bakındım koltukta başına buz tutan Tufan, sandalye de kahve içen Merve vardı.

 

"Prenses uyanmış," Dedi Tufan. Prenses de nereden çıkmıştı? Gözlerini devirerek tekrardan konuşmaya başladı, "Bir de şu deli huyları olmasa."

 

"Sensin deli çözün beni birşey yapmayacağım size,"

 

Merve, "Oradan bakılınca alnımızda salak mı yazıyor tatlım?"

 

"Sen sus hain."

 

Merve ağır adımlarla yanıma geldi sandalyenin kol koyacağımız yerine ip ile sabitledikleri koluma bakıyordu.

 

"Kim verdi bu bilekliği?

 

Takip cihazı olduğundan emin olduğum bu bilekliği asla çıkartmamalıydım.

 

Onu zayıf noktasından vur.

 

"Kardeşim... " Dedim zorlukla, "üvey kardeşim."

 

"Bir de başına üvey kardeş çıktı Aselcik. Üzülüyorum sana."

 

"Bana Aselcik demeyi kesin."

 

"Ne o? Travmaların mı tetikleniyor?" Hemen yanımdaki koltuğun kenarına oturdu.

 

"Nereden biliyorsun?" Dedim kaşlarımı çatarak.

 

Büyük bir kahkaha attı. "İçinizdeyiz Asel farkında bile değilsin ama en güvendiğiniz kişiler bizim adamımız."

 

Kimden bahsediyordu? Hangi birinden bahsediyordu?

 

"Sana birşey anlatayım mı Asel?"

 

"Anlat bakalım ne anlatacaksın."

 

"Güven; çok zor birşey aslında kolay gibi gözükür ama derinlere inersin Evren'in en zor şeyi olur belki de. Bir insana çok çabuk güvenirsin ama o insan güvenini illaki boşa çıkarır. Derinlere inersek ne olur biliyor musun? Kimseye güvenemeyiz peki derinlere nasıl ineriz? Aslında çok kolay tek birşey var söyleyeceğin 'Her insan bırakıp gider, kimse kalıcı değildir,'bak derin bu. Kimse iyi niyetli değil, kimse kalıcı değil, kimse güvenilir değil. Herkes seni arkandan bıçaklar bunu yaparken yavaş yavaş içine girer siner ama sen bunu aşk, sevgi, şefkat, iyilik zannedersin fakat o senin kuyunu kazar. Herkes hergün elbet gider Asel. Sen de arkasından bakarsın."

Güldüm. "Haklısın Merve kişi kendinden bilir işi değil mi? Çünkü sen de bir arkadan bıçaklayansın. Sen de herkesin güvenini kazandın benim, Bartu'nun, Göktuğ'un, Eylül'ün ama sen ne yaptın? Hainlik evet hainlik yaptın."

 

"Çünkü senin o çok güvendiğin kişiler benim hayatımı bok eden kişiler."

 

"Tabii öyledir."

 

"Sana kardeşimi kimin öldürdüğünü söyleyeyim mi?"

 

"Söyle."

 

"Tuğrul Sezgin."

 

"Se-sezgin mi?"

 

"Aynen senin deliler gibi sevdiğin kişinin babası."

 

Göktuğ'un babası bunu neden yapsın? Gözlerimi gözlerine diktim anlatmasını istiyordum.

 

"Yıllar önce Tuğrul beyin babası öldürülmüş ne tesadüf ki babasını öldüren kişi benim annemiş annem işlediği bu suç yüzünden yıllarca saklanmış ama uzaktan bizi hep izliyor koruyormuş tabii Tuğrul Bey durur mu? Durmaz. İntikam amaçlı küçük bir çocuğun kanına girdi sadece intikam için benim kardeşimi öldürdü."

 

"Ne yani senin annen yaşıyor mu?"

 

"Evet ve ikimizde intikam için hazırlanıyoruz."

 

"Peki Tuğrul Bey'i öldüren kim?"

 

"Babam."

 

"Tuğrul Bey'i sizden biri öldürdü intikam alındı Göktuğ'dan ne istiyorsunuz?"

 

"Göktuğ'da intikam için bekliyor Asel. Babamı öldürmek için bekliyor."

 

"Göktuğ senin hain olduğunu nasıl anlamadı?"

 

"Kamufle Asel kamufle çok iyi kamufle olduk ve hâlâ oluyoruz daha büyük bombayı öğrenmediniz."

 

Derin bir nefes aldım. "Benden ne istiyorsunuz?"

 

Arkasına yaslanıp bacak bacak üstüne attı. "Güçlüsün ama gücünün farkında değilsin bana seni kendi tarafımıza çekmememiz için bir sebep söyle."

 

"Deliyim?"

 

Bence aptalsın Asel.

 

"Senin delilik sandığın şey bile çok akıllı olduğunu gösteriyor."

 

"Manyaksınız siz ya."

 

"Oyunculuğun, düşünme yeteneğin, dövüşün, kıvrak bir zekan var ve en önemlisi ne biliyor musun? Seni en çok isteme sebebim?"

 

"Ne?"

 

"Göktuğ'un en değerlisi olman. Eğer seni ondan alırsak yıkılır ve bizde intikamımızı almış oluruz. Seni ona karşı kullanacağız seni kendi tarafımıza çekip ona düşman edeceğiz onunla görüşmek istemeyeceksin ondan nefret edeceksin hatta sen onu öldürmek için çabalayacaksın."

 

Söylediği şeyler kanımı dondurmuştu. Göktuğ'un bana böyle davranmasını düşünmüştüm berbat bir şeydi ve eğer beni kurtaramazlarsa onlara düşman olacaktım.

 

"Siz bunu yapamadan Göktuğ beni kurtaracak."

 

Birisi kahkaha atmıştı sesin geldiği yere bakışlarımı çevirdim Aslı gelmişti elinde Tufan'ın bana doğrulttuğu silahtan vardı.

 

Bence bu sefer bizi kimse kurtaramayacak.Eğer bu olursa çok kötü olur. Hem de çok. Nefret ettiğimiz kişilere dönüşeceğiz.

 

 

Aslı, "O zaman izleyelim ve görelim Asel. Göktuğ seni kurtarıyor mu kurtaramıyor mu."

 

Kurtaracak.

 

Aslı Tufan'a döndü. "Tufancığım Asel'e bu silahtan bahsettin mi?"

 

"Bahsettim ama sen de bahset çünkü sen anlatırken o acıları hissettiriyorsun sanki," Dedi kahkaha atarak.

 

Psikopatlar herhalde.

 

Aslı tam karşıma bir sandalye çekti ve silahı havaya kaldırdı. "Bu silah," Sustu ve gözlerimin içine baktı tüylerim diken diken olmuştu çok savunmasızdım. "Tetiğe bastığım an tenine bir iğne saplanacak iğne yavaş yavaş vücuduna enjekte edilecek. İlk sesleri algılayamayacaksın sonra gözlerin kararacak vücuduna ağrılara saplanacak dayanamayacaksın. Ardından vücudun uyuşacak ağzından, burnundan, kulaklarından kanlar gelecek, bu olanlara beş gün beş gün de bizim adamımız olacaksın. Beyninin köşesinde sakladığın o en güzel anılar silinecek ilk bu hayatta en sevdiğin kişi silinecek ilk. Yavaş yavaş herşeyi unutacaksın fakat bu aşamada çok acı çekeceksin ölmek için Allah'a dualar edeceksin fakat beş günün sonunda hepsi geçecek yeniden doğmuş gibi olacaksın geçmişe dair hiçbir şey hatırlamayacaksın biz sana kendi hazırladığımız senaryoyu anlatacağız ve ona inanacaksın."

 

Ben çok korkuyorum Asel.Ben daha çok korkuyorum.

 

İlk annemi unutacaktım sonra Göktuğ'u sonra onlarla olan tüm güzel anılarım silinecekti. Göktuğ'u gördüğüm an belki onu tanıyamayacaktım Göktuğ çok üzülecekti. Çok zor zamanlar beni bekliyordu...

 

 

Merve ellerini birbirine çarparak ayağa kalktı, "Bence bu anları videoya çekip ekipten birine atalım."

 

Tufan'ın yüzünde hin bir gülüş oluştu, "Ve bunu sağlık durumu kötü olan birine gönderelim."

 

Ağzımın içinde "Eylül" Diye mırıldandım. Ona atamazlardı durumu daha kötüye giderdi.

 

Aslı, "Çok mantıklı! İlla ki diğerleride izler bunu." Silahı Tufan'a uzattı, "Silahı sen al kamerada biz çıkmayalım bizim olduğumuzu anlamasınlar."

 

Bağırmaya başladım, "Sanki ben sizin olduğunuzu söylemeyeceğim!"

 

"Eğer sen herşeyi unutmadan seni kurtarırlarsa bile sen bizi hatırlayamacaksın."

 

Çok kötü bir durumun içindeydim herşey berbattı.

 

Merve telefonu eline alıp kamerayı benim yüzüme tuttu. Başımı her iki yana salladım, "Herşeyi yapın ama videoyu atmayın Eylül'e yapmayın bunu."

 

Tufan yavaş adımlarla yanıma geldi.

 

Ağlayarak bağırmaya başladım. Kendim için ağlamıyordum, Göktuğ için ağlamıyordum, anılarım için ağlamıyordum, Eylül'ün durumu kötüye gidecek diye ağlıyordum. "Hiç mi acıma duygunuz yok sizin?! Hasta o kız durumu kötüye gider. Başka birine atın videoyu ona atmayın onun bu olanlardan haberi olmasın. Lütfen!"

 

Tufan güldü, "Bizde vicdan, acıma duygusu, üzüntü o şeyler yok bizde Asel."

 

Gözlerimi kameraya çevirdim, "Eylül bana söz ver üzülmeyeceksin sen iyileşeceksin eğer ben buradan kurtulduğum da ve senin yanına geldiğimde iyileşmiş olmazsan sana çok kızarım. Bu öylesine bir video sadece seni üzmek amaçları."

 

Tufan, "Tabii Asel öyle canın yandığında sıradan bir video mu değil mi görecek Eylül."

 

Derin bir nefes aldım. Artık bitebilir miydi bu şey?

 

Tufan açıkta kalan koluma biraz uzaktan tutmuştu silahı gözlerimi korkuyla kapatmıştım. Güzel şeyler düşünmeliydim mesela annemle alışverişe çıktığımızı düşünebilirdim. Ama edemiyordum annem gelmiyordu her taraf kapkaranlıktı.

 

Göktuğ ile eğlendiğimizi düşünebilirdim. Ama Göktuğ da gelmiyordu yine heryer kapkaranlıktı. Yalnız bırakmışlardı beni.

 

Koluma saplanan şey ile ağzımdan 'ah' diye bir inilti çıktı.

 

Gözlerimi açmayacaktım asla asla açmayacaktım.

 

Tufan, "Hazır mısın Aselcik?" Diye sormuştu dedikleri gibi sesi bulanık geliyordu sesleri algılayamıyordum.

 

Gözlerimi açarsam bulanık görür müydüm?

 

Açma Asel yalvarırım açma ben çok korkuyorum. Cok korkmuyorum Asel kurtulmak istiyorum buradan.

 

 

Dudaklarım arasında bir hıçkırık kaçtı istemsizce başımı iki yana sallıyordum.

 

İç ses iyi misin? Seninle konuşalım iç ses? Gelmiyor Göktuğ ve annem kuramıyorum ben güzel hayaller. Yalnız kaldım iç ses konuş yalvarırım.

 

Ses vermiyordu iç ses. Ben çok yalnız kalmıştım hiç kimse gelmiyordu.

 

Karnıma bir ağrı saplandığında benden bağımsız ağzımdan çığlıklar kaçmıştı. Bu hiçbir ağrıya benzemiyordu bütün ağrılar bunun yanında az kalıyordu. Sanki biri eline bıçağı almış karnıma saplayıp çıkarıyordu.

 

Daha karnımdaki ağrıya alışamadan boynuma da bir ağrı saplanmıştı. İsteksizce çığlıklar atıyordun canım çok acıyordu ilk defa böyle bir şey yaşıyordum.

 

Başım ağrımaya başladı ardından kollarım, ardından bacaklarım sonra ayaklarıma indi bu ağrılar fakat ağrı demeye bin şahit isterdi. Sürekli ağzımdan feryatlar çıkıyordu. Sanki bir yaratığa dönüşüyordum sanki bir evrim geçiriyordum bu ağrılar bunun yüzündendi.

 

Bedenim yavaş yavaş uyuşmaya başlıyordu. Korkuyla gözlerimi açtım tek amacım bir yerlerim kanıyor mu diye bakmaktı ama etraf bulanıktı. Kafamı dengede tutamıyordum daha fazla kendimi yormamak adına kafamı önüme eğdim bu sırada bacağıma kırmızı bir sıvının aktığını gördüm görüş açım bulanık olsada onu görebiliyordum.

 

Dayanacak gücüm kalmamıştı gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Bedenim sonsuzluğa giden bir yola giriyordu sanki. Ölüyor muydum yoksa?

 

Göktuğ

 

Lamborghiniye binip son hızla giden mavi gözlümün arkasından bakıyordum. Gitmemesi için onu engelleyebilirdim ama bunu sadece onu odaya kapatarak yapabilirdim çünkü o o kadar inatçı bir insandı ki şuanda onu ben bile burada tutamazdım.

 

Cebimden telefonu çıkarıp hemen bir numarayı tuşladım. "Alo Bekir Asel'i çabuk takibe al. Onun başına hiç birşey gelmeyecek... Elinden gelenin fazlasını yapacaksın." Şuan onun hayatı tehlikedeydi ama o bunun ne kadar farkındaydı bilmiyordum.

 

"O neden gitti?" Dedi tatlı bir ses. Arkama döndüğümde Asel'in bakmaya bile korktuğu kardeşini gördüm. Yanına gidip onu kucağıma aldım.

 

"O geri gelecek."

 

"Ama çok sinirliydi kapıyı çarptı," Çok üzülmüşe benziyordu sanki her an ağlayacak gibiydi. Babaları olacak o herif sürekli Çınar'a Asel'den bahsetmişti. Babası alkollü geldiği zaman Çınar her zaman ablasının gelip onu kurtaracağına düşünürmüş kendi kafasında ablasını kahraman bellemiş ama gel gör ki Asel bu çocuktan nefret ediyor. Aslında hiç öyle biri değil ama kendi kafasında daha doğmadan ölen babası tarafından annesi katledilen ailesine ihanet edeceğini düşünüyor. Yoksa o küçücük bir çocuğun böyle bir hayat yaşamasına dayanamaz.

 

Koltuğa Çınar ile birlikte oturup onun sarı saçlarını okşuyordum. Kollarını birbirine bağlayıp kaşlarını çattı, "Babam ne zaman gelecek?"

 

Güldüm, "Ne o babanı mı özledin?" O aslında babasını hiç özlememişti küçük olmasına rağmen kendini bir sığıntı gibi hissediyordu.

 

O minik dudaklarını büzüp konuşmaya başladı, "Ben onu hiç özlemedim. Ondan çok korkuyorum çünkü anneme çok kötülük yaptı," Gözleri dolmaya başlamıştı, "Annem babamdan kaçmaya başlamıştı ben de peşlerinden koşuyordum sonra bir sokak arasında durduk babam belinden silah çıkartıp anneme doğrulttu ama sonrasını göremedim çünkü biri beni kucağına alıp oradan uzaklaştırdı," Kaşlarını çatabildiği kadar çatmıştı, "Benim oyuncak silahlarımı aldığı için babama çok kızgınım."

 

Bu küçük bir çocuktan duymak isteyeceğim son şey olabilirdi.

 

Onu oradan ben götürmüştüm annesini de kurtarabilirdim ama o kadın kurtarılmaya değecek biri değildi.

 

Çınar doğduğunda Asel on sekiz yaşındaymış ben Asel'i takip ettiğimde ise Asel yirmi iki yaşındaydı onun hakkındaki herşeyi biliyordum. babasının yaşayıp yaşamadığını bir kardeşinin olduğunu babasının ikinci karısını öldürdüğünü bunları biliyordum ama herşeyi bildiğimi Asel'e belli etmiyordum bazı şeyleri ondan duymak istiyordum mesela babasının yaşadığını biliyordum ama ona sordum çünkü yalan söyleyip söylemediğini kontrol etmeliydim ona çok güveniyordum ama bazen insanlar güvencemizi boşa çıkarabilirdi.

 

Asel'in sır gibi sakladığı şeyler vardı birisi kitaplarında yazan o notlar ikincisi annesinin nasıl öldüğü ben bunları Asel ile yüz yüze gelene kadar bilmiyordum çünkü bunlar Asel'in kendinden bile sakladığı sırlardı. Ben Asel'de öyle bir yer edindim ki kendine anlatmaya bile korktuğu şeyleri bana anlattı.

 

Kafasını göğsüme yaslayıp uyuyan çocuğa kollarımı doladım belkide şu Evren'de istediğim şeylerden biri de baba olmaktı.

 

Telefonumun melodisini duyduğumda Çınar'ı koltuğa yatırıp bahçeye çıktım. Bekir arıyordu...

 

"Efendim Be-" Daha sözümü tamamlayamadan konuşmaya başladı, "Abi yengenin yolunu kestiler çabuk buraya gelin," Dediğinde silah sesleri geliyordu kulağıma. Çağrıyı kapatıp hemen Murat'ı aradım ikinci çalışında açıldığında Murat'ın konuşmasına izin vermeden lafa girdim bunu yaparken de eve girip silahımı alıyordum, "Sana atacağım konuma bütün ekibi topla sadece Cansu'yu dağ evine gönder Çınar'a göz kulak olsun." Koşarak evden çıktım dağ evinin garajının kapısı açılana kadar Murat'a konumu atıyordum. "Hemen orada olun!" Diye bir mesaj atmayıda ihmal etmedim. Kaç yıldır binmediğim Mercedes'ime şimdi yolum düşmüştü.

 

Son süratle gidiyordum ama hâlâ yavaşmışım gibi geliyordu.

 

Ona birşey yapmışlar mıydı? Ama o benim kızımdı ve benim kızım onlara karşı gelirdi elinden gelen herşeyi yapardı. Ve ben şunu biliyordum ki eğer onu kaçırırlarsa o kendisi oradan kurtulacaktı.

 

Konumun gösterdiği yere geldiğimde burada kimse yoktu. Birkaç cam kırığı ve Asel'in peşine taktığım korumalar... Hepsi ölmüştü korumalarımın bu hâli buradan uzaklaştıklarının haberini veriyordu bize.

 

Yanlarına ilerleyip hepsinin nabzına baktım hiçbiri yaşamıyordu. Ali benim en iyi korumalarımdan biriydi iki aylık bir oğlu vardı hep bir çocuğunun olmasını isterdi ve olmuştu da hem de erkek... Bize bu haberi verirken eli ayağı titriyordu bize çocuğu ile yapacağı şeyleri hayallerini anlatıyordu ama şimdi oğlu babasız kalmıştı onu öldürmüşlerdi...Açık kalan gözlerini ellerimle kapattım oğlunun gözleride babası gibi masmaviydi.

 

Arkama üç tane araba durduğunda ayağa kalkıp yanlarına ilerledim. arabalardan Murat, Bartu, Naz ve Aras inmişti.

 

Sinirle bağırdım, "Naz'ın burada ne işi var?!"

 

Bartu ellerini saçlarına daldırmış sanki benim söylediğim şeyin şaka olduğunu düşünürmüş gibiydi, "Şuan konu bu mu?" Diye bağırdı.

 

"Farkında mısın tehlikeli bir şeyin içindeyiz ona bir şey olabilir," Diye kükredim ben de.

 

Naz korkmuş gözlerle bize bakıyordu, "Be-ben istedim gelmeyi Bartu ile birlikteydik Murat arayınca..." Susmuştu derin derin nefes alıp tekrar konuşmaya başladı, "Ben birşey olduğunu anladım ben ısrar ettim geleyim diye," Korkudan konuşmayı unutmuş gibiydi sürekli derin nefesler alıyordu. Naz panik atak hastasıydı ve böyle ortamlara girmesi hem bizi etkiler hemde onu etkilerdi.

 

Murat'ın yüzü endişe doluydu ama yüzüne tezat sesi çok sakindi, "Vakit kaybediyoruz farkında mısınız?"

 

Telefonumu çıkartıp Bekir'in arabasındaki takip cihazını açtım, "Hepiniz beni takip edin," Diye komut verip arabama bindim.

 

Herşey için çok geç olmasından korkuyordum.

 

Takip cihazı bizi tam Bekir'in olduğu yere çıkartacaktı ama ben bizi ormanlık alana çıkartıp düşmanımızı etkisiz hâle getirmeyi planlamıştım.

 

Ağaçların arkasına saklanmıştık Asel Tufan olduğunu anladığım adama silahını doğrultmuştu ama bütün silahların hedefi Asel olmuştu. Bekir ise rehin alınmıştı çok az da olsa konuştuklarını duyuyordum Asel silahını sallayarak, "Ya siz mi çok güçlüsünüz? Yoksa biz mi çok güçsüzüz?" Demişti ardından Tufan, " İkisi de değil. Siz çok aptalsınız. Beş koruma ile yola mı çıkılır?"Demişti. Bekir, "Beş koruma olduğumuzu kim söyledi?"Dediğinde korumalardan birine ateş ettim. Ardından Murat, Aras ve Bartu da ateş etmeye başlamıştı. Tufan'da Asel'e silahını doğrultmuştu.

 

Tufan'ın elindeki silah değil uyuşturucuydu.

 

 

" Ee bu oyunu kim kazanacak Asel Kılıç." Demişti Tufan sonrasında ise Asel'in eline ateş etmişti biz koşarak ormanlıktan indiğimizde Asel bize değişik bir şekilde bakıyordu. Ne olduğunu anlamamıştı muhtemelen şuan eli uyuşuktu elindeki silah yere düşmüştü.

 

Naz, "Dikkat et Asel," Diye bağırmıştı ama artık çok geçti Tufan Asel'i ölümcül bir silahla rehin almıştı bu silah hepimizin sonu olabilirdi çünkü bu silahın tetiğini çektiği an'da karşısındaki kişinin kendi taraflarına geçmesini sağlıyordu.

 

Tedirginlikle ellerimi havaya kaldırdım, "Tamam tamam dur."

 

Tufan gülmeye başladı. "Bu silahın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorsun değil mi Göktuğ Sezgin? Peki ya sen Asel sen biliyor musun?" Dedi.

 

Asel başını bilmediğine dair her iki yana salladı.

 

"Anlatayım... Bu silah sadece Siyah Gezegende üretiliyor. Vurulan kişinin önce beyni uyuşuyor, sonra vücudu tutmuyor, kendine dair en ufak en güzel hatıralarını unutuyor, ilk beş gün öyle ağrılar çekiyor ki kendini öldürmemiz için bize yalvarıyor," Kocaman bir kahkaha atmıştı,"Sonra Asel Kılıç o kişiye öyle bir hikâye anlatıyoruz ki bizim adamımız oluyor," Korkuyla gözlerimi yummuştum,"Eğer benim kılıma bir zarar gelecek olursa Aselcik puf ortadan kayıp olur," Demişti.

 

"Götür onu,"Dedim zorlukla şuan Asel'i hayal kırıklığına uğratmıştım biliyordum .

 

Asel ile göz göze geldiğimizde ona göz kırptım yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. Belki şuan bana kızgındı ama böyle olması daha mantıklıydı onu oraya götürdüklerinde yerlerini tespit edip bulacaktım onu.

 

"Görüşmemek üzere Göktuğ Sezgin," Dedi Tufan ve ardından ortalıktan kayboldular.

 

Olduğum yerde duruyordum ne yapacağımı bilmiyordum.

 

Murat, "Lan Bekir vurulmuş," Diye bağırmıştı. Koşarak yanlarına gittim.

 

Bekir zorlukla konuşmaya başladı, "Abi yengeye ben birşey ver-" Öksürmeye başlamıştı. Asel'e ne vermişti?

 

"Ne verdin Bekir söyle."

 

"Abi," Dediğinde gözlerini yummuştu.

 

"Çabuk arabaya bindirin hastaneye gitmeliyiz."

                                           ... 

 

Hastaneye geldiğimizde Bekir'i ameliyathaneye almışlardı. Sırtımı duvara yaslamış düşünüyordum Asel'e ne vermiş olabileceğini düşünüyordum ama aklıma hiçbirşey gelmiyordu. Neden herşey bu kadar ters gidiyordu? Neden ben Asel'i koruyamıyordum?!

 

Onu bulduğumda buralardan uzaklaştıracağım. Benden uzak duracak bir daha ona bir zarar gelmesine göz yumamam.

 

Murat yanıma gelip oturmuştu, "Ne düşünüyorsun kardeşim?"

 

"Asel'i bulduğumda onu buradan göndermeyi düşünüyorum," Demiştim yere oturarak bir dizimi karnıma çekip diğer dizimi uzatmıştım.

 

Murat başını her iki yana salladı, "Saçmala Göktuğ sen ve o birbirinizsiz yapamazsınız."

 

"Yapmak zorundayız ama," Bu kararımdan vazgeçmeyecektim o artık dayanamazdı bu olanlara.

 

"Nasıl ikna edeceksin onu? Farkında değil misin kız sana deli divâne aşık oldu madem öyle kızı kendine niye aşık ettin?!" Murat fazlasıyla sinirli gözüküyordu haklıydı kendi çıkarlarım için onu kendime aşık etmiştim ama mutlu olabileceğimizi düşünmüştüm fakat yanılmıştım benim bu kadar çok düşmanım olduğu sürece biz mutlu olamazdık.

 

"Farkındayım Murat bana aşık. Ama yapacak bir şeyim yok onu kendimden soğuturum o zaman. Ben bunları onun iyiliği için yapacağım ve böylesi daha iyi olacak güven bana."

 

"Saçmalıyorsun Göktuğ böylesi iyi falan olmayacak o kız sensiz yapamaz ha diyelim kendi Evren'ine gitti ama yine aklında sen olacaksın."

 

"Zamanla unutur."

 

"Unutamaz kardeşim! Unutamaz! Aşık diyorum! Kim sevdiğini unutabilir? Yine onun peşini bırakmayacaklar biliyorsun gözümüzün önünde olması daha iyi."

 

"Herşeyi halledeceğim Murat merak etme sen, o benden uzaklaştığında düşmanlarımız onunla aramızın iyi olmadağını anlayacak bu sayede bana karşı onu kullanmayacaklar. " Dedikten sonra yanından kalkıp hastanenin bahçesine indim.

 

Kendime bir sigara çıkartıp yaktım. Ona ne deyip kendi Evren'ine gönderecektim, ben onsuzluğa nasıl dayanacaktım, o bensizliğe nasıl dayanacaktı?

 

Ama aşk fedakârlık değil miydi? Öyleydi. Ve ben sevdiğim için fedakârlık yapacaktım onu bu hayattan kurtaracaktım.

 

Murat merdivenleri koşarak iniyordu ve biriyle konuşuyordu yüzünde endişe, sinir, korku ne ararsan vardı sigaramı yere atıp ayağımla söndürdüm.

 

Murat arabaya binmişti ön koltuğun kapısını açıp ben de arabaya bindim. "Tamam geliyorum," Demişti birine. Telefonu kapatıp rastgele bir yere attı.

 

"Neler oluyor?" Dedim kaşlarımı çatarak. Murat sinirle direksiyona yumruğunu geçirdi, "Bilinmeyen bir numara Eylül'e bir video göndermiş video da artık ne varsa kız kriz geçirmiş!" Diye bağırdı, "şimdi nasılmış?" Diye sordum, başımızdaki dertler yetmiyormuş gibi bir sorun daha çıkmıştı, "Sakinleştirici vermişler,"

 

Yirmi dakika da Eylül'ün olduğu hastaneye gelmiştik. Murat arabadan adeta hastaneye ışınlanmıştı çok hızlı haraket ediyordu. Eylül'ün olduğu kata geldiğimizde koluna yapıştım. İşaret parmağımı kaldırdım, "Sakin ol Murat böyle yaparsan kızı da korkutursun sakin ol!" Dedim uyarıcı bir tonlamayla, "Nasıl sakin olayım amına koyayım? Nasıl sakin olayım? Hasta bir kıza nasıl bir video gönderdilerse kız kriz geçirmiş!" Derin bir nefes aldım, "Farkımdayım Murat ama sen böyle davranırsan kız daha da kötü olur," Murat parmaklarını saçlarına daldırdı, "Tamam kardeşim sakinim girebiliriz odaya," Başımı tamam anlamında salladığım da kapıyı açtı. Eylül hâlâ ilaçların etkisinde olduğu için uyuyordu. İçeriye Eylül'ün doktoru girmişti bu doktoru Eylül'e ben ayarlamıştım bölümünde uzman biriydi.

 

Doktor'un yüzünde endişeli bir tavır vardı, "Eylül hanımın mutlu olması gerekirken olana bakın," Bize kızarken parmağıyla Eylül'ü gösteriyordu, "Hastamızın durumu kötüye gidiyor! Onun yanında olmanız gerekiyor onu yalnız bırakmamalısınız her gün bu odanın içinde tek başına biz nasıl Hastamızın moralini yüksek tutabiliriz?" Murat derin bir nefes daha aldı, "Doktor bey elimizden geldiğince yanında olmaya çalışıyorum zamanım oldukça onu buradan çıkarıyorum," Doktor gözlüğünü çıkarttı, "Peki, Eylül hanımı krize sokan şeylerden uzak ttutun," Deyip odadan çıktı anladığım kadarıyla durum bayağı kötüydü.

 

Murat yatağın hemen yanındaki komidinin üzerinde duran telefonu eline aldı. Telefonda birşeyler yapıp yanıma geldi videoyu başlattığında Asel'in endişeli yüzünü gördüm. Videoyu Eylül'e atmamaları için adeta yalvarıyordu. Fakat Tufan videoyu Eylül'e atmakta kararlıydı. Videodan sadece Tufan'ın sesi geliyordu ama bu işin arkasında başka kişilerde vardı fakat çok iyi gizleniyorlardı. Tufan silahın tetiğine bastığında iğne Asel'in vücuduna enjekte edildiğinde ağzından bir inilti kaçmıştı gözlerini asla açmıyordu zaten o hep kötü anlarda gözlerini kapatırdı. Başını her iki yana sallayarak ağlıyordu. İzlediğim bu şeye dayanamıyordum. Dudaklarından bir çığlık çıktığında tüm benim ürpermişti eminim şuan iliklerine kadar ağrı çekiyordu. Ve ben bunu engelleyemiyordum... Asel tekrar çığlık attığında duvara yumruğumu geçirmiştim, "Kapat şu videoyu Murat!" Diye bağırdım. Benim bağırmamla Eylül gözlerini zorlukla araladı. Murat'ı gördüğünde sol gözünden bir damla yaş aktı. Sonrasında gözleri beni buldu, "Asel," Diyebilmişti sadece. Hızlı adımlarla odadan çıkıp kapıyı sertçe örttüm.

 

Murat'ın arabasına binip tekrardan Bekir'i götürdüğümüz hastaneye gittim.

 

Hastaneye geldiğimde ameliyathanenin katına çıktım ama burada ne Bartu vardı ne Aras ne de Naz hiçbiri yoktu! Telefonu çıkarıp Aras'ı aradım, "Neredesiniz Aras?" Sesim öfkeli çıkıyordu, "Bekir ameliyattan çıktı Göktuğ şuan doktoruyla konuşuyorduk," Dedi Aras, "Kaçıncı kattasınız?" Üçüncü katta olduklarını söylediklerinde asansöre binip üçüncü kata bastım. Bekir'in iyi olması gerekiyordu hiç olmasa bana Asel'e ne verdiyse onu söylemeliydi ondan sonra herkes ne bok yiyorsa yesin buna bencillik mi diyorsanız ne diyorsanız deyin.

 

Üçüncü kata geldiğimde asansörden inip hâlâ doktor ile konuşan Aras'ın yanına gittim, "Anladım doktor bey," Demişti ardından doktor gitti. Hiçbir şey demeden Bekir'in olduğu odanın kapısını açtım ama Aras kolumdan tutup beni geriye çekti, "Şuanda konuşacak durumda değilmiş kardeşim biraz dinlensin," Demişti. Sinirle gülümsedim, "Asel düşmanın elinde ve Bekir'in Asel ile söyleyeceği şeyler var Aras," Aras sıkıntılı bir nefes verdi, "Herşeyi biliyorum Göktuğ ama konuşacak durumda değilmiş," Koltuklara tekme attım, "Sikeyim ben böyle işi."

 

Telefonuma Murat'tan bir bildirim gelmişti koltuğa oturup attığı videoyu izlemeye başladım. Asel yatakta yatıyordu ardından yanına Tufan gelmişti elini Asel'in saçında gezdirmeye başladı Asel zorlukla gözlerini açmıştı, "Günaydın güzelim," Dedi Tufan, Asel ağır çekimdeymiş gibi Tufan'ın saçlarında olan elini çekti ardından, "Çek o pis ellerini," Dedi. Tufan'ın yüzünde bir gülümseme oluştu, "Bekliyor olacağım Asel Göktuğ'u unutana kadar seni bekleyeceğim ardından birlikte olacağız," Asel histerik bir kahkaha attı ama attığı kahkahaya tezat yüzü acı doluydu ağrıları olmalıydı, "Boşuna beklersin Tufan," Tufan ayağa kalkıp iki elinide Asel'in omuzlarına koydu kaşlarım ister istemez çatılmıştı, "Bu sözleri sana hatırlatacağım," Tufan Asel'i öptüğünde telefonu duvara fırlattım.

 

"Hepimiz Asel'i bulmak için uğraşacağız onu en kısa sürede bulacağız!" Diye hiddetle bağırdım o adam Asel'e bir daha dokunmamalıydı.

 

Hepimiz asansöre binip aşağıya indik ardından toplantı alanına ilerledik.

 

Arabayı sürerken aklımdan Asel hiç çıkmıyordu çünkü o Tufan pisliği Asel'e herşeyi yapabilirdi. Beni delirtmek için aklınıza gelecek en iğrenç şeyleri bile yapabilirdi...

 

Aklıma bunlar geldikçe delirecek gibi oluyordum sinirle direksiyona yumruğumu geçirdim. Ben onu ne kadar korumaya çalışsam o yinede belanın içine içine gidiyordu. Artık onu nasıl koruyacağımı bile bilmiyordum, artık ben hiçbirşey bilmiyordum.

 

Onu bulduğumuzda belki de çoktan bizi unutmuş olacaktı hiçbirimizi hatırlamayacaktı çok zor bir süreç geçirecekti aklının yerine gelebilmesi için ona uygulanan tedaviler psikolojisini bozacaktı belki de aklımızın alamayacağı şeyler yapacaktı ve bunların suçlusu bendim.

 

O herşeyi hatırladığı ilk an'da kendi Evren'ine gönderecektim ilk başta kabul etmeyecekti bensiz yapamayacağını söyleyecekti bana çok kızacak çok kırılacaktı ama herşeyi onun iyiliği için yapacaktım benden uzak durması onun için daha iyiydi. Benden uzaklaştığı zaman düşmanlarım ona yönelmeyecekti olurda ona dokunmaya çalışan olursa uzaktan onu koruyacaktım.

 

Ben biliyordum onu hiçbir zaman unutamayacaktım belki o da beni unutamayacaktı çünkü sevenler birbirini unutamazdı.

Loading...
0%