@naz_2606
|
Normalde akşam atacaktım bölümü ama daha önce bitirdim yazmayı o yüzden dayanamayıp attımmm. Bu arada fotoğraf ekleme gelmiş uygulamaya karekterlerde geleceekk. instegram hesabımız 'Kitaplaraşkt1rr' takip edinn Gelelim şimdi en tatlı çiftimize. Murat ve Eylül'e...
Eylül'ün durumu iyiye gitmesi gerekirken inatla kötüye gidiyordu büyük savaşlar veriyordu ama başarılı olamıyordu.
Fakat ümidini hiç kesmiyordu ta ki bugüne kadar...
Kapı tıklatıldığında gözlerini kapıya çevirdi. Bir hastene odasında tek başına yatıyordu. İçeriye Murat girdiğinde karnında birşeyler uçmaya başlamıştı sanki, ama bunu Murat'a belli etmemeye çalışıyordu. Murat kocaman bir gülümsemeyle Eylül'ün yanına gelip yüzünü avuçları arasına alıp yüzüne minik öpücükler kondurdu.
"Bugün nasılsın çimen gözlüm?" Diye sormuştu Murat. Eylül'e çimen gözlüm derdi çünkü Eylül'ün çimeni andıran gözleri vardı ve bu gözler Murat'ı fazlasıyla etkiliyordu.
"İyiyim," Dedi Eylül kısa ve öz bir cevap vererek.
Murat bir sandalye çekip Eylül'ün yatağının yanına oturdu. "Çimen gözlerin öyle demiyor ama."
Eylül saatlerdir aklından geçen o soruyu sordu, "Asel'i buldunuz mu?"
Murat başını her iki yana salladı, "Bulamadık daha." Eylül'ün elinden tuttu, "Ama bulacağız bulacağız... Sen üzme artık kendini diren olur mu? Ölme Eylül"
"Belki de ölüm en iyi kaçış yoludur..."
Murat ister istemez kaşlarını çatmıştı, "Ne demek istiyorsun?"
Eylül zorlukla oturur pozisyonuna geldi. Yavaşça ellerini saçlarını götürüp yavaş yavaş aşağıya doğru asılmaya başladı. Her asıldığında kahverengi saçları azalıyordu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı, "Bak Murat ben ölüyorum zaten. Ve artık dayanamıyorum."
Elinde olan saçları havaya kaldırdı Murat'ın gözünün içine sokmak ister gibi salladı, "Saçlarım olmasada sever misin beni Murat?"
Murat bozguna uğramıştı dili tutulmuştu sanki, konuşamıyordu. Gözleri yavaş yavaş doluyordu gözlerini Eylül'ün çimen gözlerine dikti, "Ömrümün sonuna kadar severim seni ne olursa olsun."
"Ama bana beni sevmiyormuşsun gibi geliyor."
Murat Eylül'ün saçlarını okşamaya başladı, "Seni ihmal etmiş olabilirim ama bu seni sevmediğim anlamına gelmez."
Eylül başını her iki yana salladı, "Beni bir daha ihmal etme yoksa sana yeminim olsun seni affetmem," Eylül bir erkek çocuğu gibi büyütülmüştü. Kendini hep annesini koruma yükümlülüğünde hissetmişti. Hayatında hiçbir erkeğin kendisini üzmesine izin vermezdi. Birçok kez sevgilisi olmuştu ve onları ilk hatasında silmişti fakat Murat'ı silememişti ona ikinci şansı vermişti.
"Ben de sana yemin ederim seni bir daha ihmal etmeyeceğim."
"Beni toplantı alanına götürür müsün?" Diye sormuştu Eylül. Asel için çok endişeleniyordu çünkü arkadaşına nasıl işkence ettiklerini izlemişti. Eylül şuan Asel'in herşeyi unutmasından korkuyordu.
"O ortam şuan sana iyi gelmez," Demişti Murat itiraz ederek.
Eylül bir çocuk gibi dudaklarını büzmüştü, "Lütfen Murat."
Murat ayağa kalkmıştı, "İyi gidelim madem," Demişti. Eylül'ü kırmak veya üzmek bundan sonra en son sırada olacaktı.
Eylül üstünü değiştirmiş birlikte Murat'ın arabasına binmişlerdi. ... Ekip hâlâ Asel'i bulmak için çalışıyordu ama artık herkesin umudu tükenmişti çünkü hiçbir şekilde bulamıyorlardı.
Bartu bilgisayarın başında oturduğu için her yeri tutulmuştu yavaşça ayağa kalkıp vücudunu esnetti.
Cansu hızla ayağa kalkıp, "Yeter artık bulamıyoruz işte vazgeçin!" Demişti. Cansu Asel'i Göktuğ'un yanında gördüğü andan beri hazmedemiyordu. Kendisi Göktuğ'a aşıktı ama hiçbir zaman Göktuğ'un kalbini kazanmamıştı aslında Göktuğ'u bırakıp biraz etrafına bakınsa kendine gerçekten aşık olan birini görebilirdi. Ama aşk işte insanın gözünü kör ediyordu.
Aşk; Çok garip bir şey insanın gerçekten gözünü kör eder etraftaki şeyleri göremez aklı hep onda olur. Ama benim bildiğim birşey var ki aşk insanı hep üzer ben etrafımda aşık olupta mutlu olan kimseyi göremedim ama görsemde yine aşkın insanı üzeceğini düşünürüm. Çünkü aşk; beni hep üzdü ben aşktan yana hep şansız oldum. Ben aşka kapılıp etrafımdaki şeyleri hiç göremedim hep yanlış yaptım o kişi için hep uğraştım ama başarılı olamadım yine sonunda ben üzüldüm... Ama şöyle bir şeyde var ki bu sevda bitene kadar insan çok mutlu oluyor kendine uğraş çıkıyor sürekli aklında o kişi olup salak salak sırıtıyor geceleri yatmadan önce o kişiyle hayaller kuruyor ama gel gör ki sonunda çok üzülüyor, ağlamaktan gözleri şişiyor fakat sonra unutuyor belki başka bir kişiye aşık oluyor. Ben hiçbir zaman aşkta kazananın nasıl kazandığını anlayamadım ya ben hiç aşkta kazanamadığım için anlamadım ya da etrafımdaki kimsenin aşkta kazandığını görmediğim için anlayamadım. Ben hep aşkta kazananlara gıpta ile baktım. Ama şöyle birşeyde var ki ben hiçbir zaman aşkta kazanamadığım için üzülmedim çünkü ben hiçbir zaman biriyle aşk yaşamak istemedim. Ben her ne kadar çok arkadaşlarıma 'neden ben aşkta kazanamadım?' diye yakınsamda bu durumdan memnundum. Benim zaten aşkta kazanmama gerek yoktu çünkü benim kitap karekterlerim vardı. Unutmayın sevgili okurlarım her erkek bir kızı elde ettiğinde o kızdan vazgeçer, ama hiçbir kitap karekteri elde ettiği kızdan vazgeçmez o yüzden siz siz olun hiçbir zaman kendinizi gerçek erkeklere kaptırmayın ;)Tabii her erkekte vazgeçecek diye birşey yok :/
Bartu kaşlarını çatarak Cansu'ya bakıyordu, "Ne demeye çalışıyorsun?" Demişti hiddetli bakışlarıyla.
"Diyorum ki; Aramaktan vazgeçin bulamayacağız bulsak bile herşeyi unutmuş olacak."
Bartu sinirle gülümsemişti, "Senin Asel ile alıp veremediğin ne?! Kızı resmen ölüme sürüklüyorsun."
"Evet ölüme sürüklüyorum! Burası böyle bir yer Bartu birinin kurtulması için birilerinin ölmesi gerekiyor beğenmiyorsan git!"
"Öyle mi Cansu?" Demişti Bartu tehlikeli bir sesle.
"Öyle!" Diye bağırmıştı Cansu.
"O zaman sen de birileri için öl," Demişti Bartu belindeki silahı çıkarıp Cansu'ya doğrulttuğunda.
Naz buraya geldiğinden beri çok tedirgindi ve bu olanla birlikte kendini kaybetmişti. Toplantı alanını inleten bir çığlık attığında Cansu'nun ve Bartu'nun bakışları Naz'a çevrilmişti. Naz'ın panik atağı oldukça tetiklenmişti elini kalbine götürüp derin derin nefesler almaya çalışıyordu.
Cansu, "Aptallık yapma Bartu!" Diye bağırmıştı. Şuanda burada Naz olmasaydı Bartu soğukkanlılıkla Cansu'yu vurabilirdi.
Bartu silahı tekrardan beline sokup Naz'ın yanına gitmişti. Elini Naz'ın koluna koyup onu koltuğa oturmuştu.
"Tamam Naz sakin ol." Demişti. Ama Naz'ın pek sakin olduğu söylenemezdi. Nefes almak istercesine elini boynuna götürüp tırnaklarını tenine geçiriyordu. Bartu ne yapacağını bilemez bir durumda kalmıştı.
Naz'ın ellerinden tutup avuçları arasına aldı, "Bana bak Naz gözlerimin içine bak," Demişti.
Naz gözlerini Bartu'nun kahverengi gözleriyle buluşturmuştu.
Bartu, "Benimle birlikte derin nefesler al olur mu?" Deyip derin bir nefes aldı ve ardından bıraktı. Naz'ı Sakinleştirmeye çalışıyordu ve sanırım işe de yarıyordu.
Cansu toplantı salonunda çıkıp kapıyı sertçe kapatmıştı. Naz yavaş yavaş kendine geliyordu nefes alışverişleri yerine geliyordu.
Bartu, "İyisin değil mi?" Diye sormuştu ilgi dolu bir tonlamayla.
Naz başını evet şeklinde sallamıştı, "Ben iyiyim... Evime gitmek istiyorum."
Bartu ayağa kalkmıştı Naz'da hızla ayağa kalkıp Bartu'ya müdale etmişti, "Sen Asel'i bulmaya çalış... İzin verirsen ben senin araban ile giderim."
Bartu, "Bunun güvenilir olacağını sanmıyorum," Demişti Naz'ın da kaçırılmasında korkuyordu artık öyle bir duruma gelmişlerdi ki herkese zarar gelebileceğini düşünür bir hâle gelmişlerdi. Bartu derin bir nefes alıp tekrardan konuşmaya başladı, "Seni ben bıraksam daha iyi olur," Naz başını tamam şeklinde salladı.
Naz ve Bartu bahçeye indiklerinde Göktuğ'u görmüşlerdi. Hâli hiç iyi gözükmüyordu... Saçları dağılmıştı, gözlerinin altı bir kaç günde morarmıştı, gömleğinin bir kaç düğmesini açmıştı, elinde hâlâ bir sigara vardı. Telefonu elindeydi Aras'ın aramasını dört gözle bekliyordu Bekir'in uyanmasını dört gözle bekliyordu. Bekir artık uyanmalıydı...
Bartu Göktuğ'a bakarak başını her iki yana sallamıştı Bartu da çok üzgündü çünkü kız kardeşi gibi gördüğü kız kaçırılmıştı. Bartu her zaman bir kardeşinin olmasını istemişti ama olmamıştı çünkü onun da herkesten kötü bir hikayesi vardı. Bartu Asel'i küçük kız kardeşi gibi görmüştü çünkü Asel'in çocuksu halleri onu kardeşi gibi görmesini sağlıyordu.
Ekipteki kimse Asel'i kaçıran kişilerin başını bilmiyordu ama Bartu bir yemin etmişti Asel'i kaçıran kişileri bulacaktı.
Naz Bartu'nun kafasındaki düşünceleri konuşarak bölmüştü, "Göktuğ hiç iyi gözükmüyor."
"Böyle gözükmekle haklı. Benimde sevdiğim kaçırılsa ben de bu hâle gelirim."
"Senin sevdiğin var mı?"
Bartu gözlerini Naz'ın üstüne sabitlenmişti, "Var." Vardı Bartu Merve'den hoşlanıyordu ama Bartu nereden bilebirdi ki Merve'nin hain olabileceğini.
Naz yolun ortasında durmuş Bartu'ya bakıyordu, "Aşk nasıl bir duygu Bartu?" Diye sormuştu Naz hayatında hiç aşık olmamıştı ama Bartu'yu gördüğü an'da kalbi hızlanıyordu, karnında tarif edilemeyecek birşey oluyordu, eli ayağı birbirine dolaşıyordu ve şimdi Bartu'dan aşık olmanın nasıl birşey olduğunu soruyordu.
Bartu'da durmuş Naz'a bakıyordu, "Aşk..." Dedi Bartu, "Aşk tarif edilemeyecek birşey. Aşık olduğun kişiyi görünce kalbindeki o his elinin ayağının birbirine dolaşması çok güzel bir şey."
Naz ağzının içinde, "Ben aşık mı oldum yani?" Diye sormuştu. Aşık olduğuna inanamıyordu. Bartu kaşlarını çatmıştı duymuştu Naz'ın mırıldandığı şeyi.
Bartu her zaman çapkın biri olmuştu şuan Merve'den hoşlanıyordu ve Merve'de Bartu'ya ümit veriyordu. Her zaman gerçek aşkı aramıştı Bartu ama bulamamıştı. Leyla'nın gerçek aşkı olduğunu düşünüyordu ama Leyla onun içinde gerçek aşk değildi.
Naz tedirgin gözlerini Bartu'ya dikmişti Bartu'nun gözlerinin içine bakamıyordu çünkü ona daha çok bağlanmaktan korkuyordu. "Gi-gidelim," Diyebilmişti.
Bartu beyaz Audi'ye doğru adımlarını atıyordu Naz'ın kime aşık olmuş olabileceğini sorguluyordu kafasında.
Arabaya bindiklerinde Naz Bartu'yu kazanmaya yemin etmişti.
Naz, "Bartu!" Diye şakımıştı.
Bartu Naz'ın bu enerjisine şaşırmıştı, "Efendim," Demişti şaşkınlıkla.
"Arabanın üstünü açar mısın? Bir de şarkı!"
Bartu kendi içinde bunun doğru olmadığını düşünüyordu çünkü onun küçük kız kardeşi kaçırılmıştı kendini yasta gibi hissediyordu ama Nazı'da kırmak istemiyordu bu yüzden arabanın üstünü açıp radyodan herhangi bir şarkı açtı.
Naz gözlerini kocaman açmış Bartu'ya bakıyordu, "Bu benim en sevdiğim şarkı!" Diye bağırmıştı. Bartu'nun yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu. Naz'da Asel gibiydi çocuksu hareketleri vardı ve Bartu ne kadar bu hareketlere gıcık oluyor gibi gözükse de çok hoşuna gidiyordu.
Naz ayakları ve elleriyle şarkıya ritim tutturuyordu şarkının giriş kısmında büyük bir tutkuyla şarkıyı söylemeye başladı, "Kimseyi görmedim ben senden daha güzel," Elleri ve ayaklarıyla hâlâ ritim tutuyordu, "Kimseyi tanımadım ben senden daha özel," Bartu bir yandan yola bakıyor bir yandan da Naz'ın sevinçli yüzüne bakıyordu, "Kimselere de bakmadım aklımdan geçen," Naz bu sefer parmaklarını şıklatmaya başlamıştı, "Kimseyi tanımadım ben senden daha güzel," Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Bartu'ya döndü, "Senden daha güzel," Ayağa kalkıp ellerini havaya kaldırdı, "Senden daha güzeel," Bartu Bartu şarkının tam bu kısmından yüksek bir sesle Naz'a eşlik etmeye başladı.
"Sana nereden rastladım?"
Naz'da bağırarak söylemeye başlamıştı.
"Oldum derbeder!"
"Kendimi sana sakladım,"
"Senden daha güzel,"
"Kimselere de bakmadım,"
"Ölsem değişmem,"
Naz koltuğa oturmuş Bartu'ya dönmüştü.
"Kimseyi tanımadım ben senden daha güzel!"
Bartu şarkının sesini biraz kısmıştı. Naz gülerek, "Bu hayatımın en güzel an'ı olabilir," Demişti
Bartu'nun da Naz'dan bir farkı yoktu, "Sana güzel bir an yaşatabildiysem ne mutlu bana."
"Seninle çok az bir an'ımız olsa da hepsinde bana güzel an'lar yaşattın."
"O zaman Naz hanım biz seninle hep güzel an'lar yaşayalım."
"Bu teklifi reddedemem Bartu Bey."
Naz ve Bartu'nun kahkaha sesleri arabayı dolduruyordu. ... Bartu Naz'ı evine bırakmış tekrardan toplantı alanına gidiyordu.
Murat ve Eylül'de yeni gelmişlerdi toplantı alanına.
Murat Eylül'e adımlarını uydurarak yavaşça Göktuğ'un yanına gidiyordu. Murat Göktuğ'u hiçbir zaman üzgün görmeye dayanamazdı Göktuğ'u üzen kişiyi üzerdi ama bu sefer üzemiyordu çünkü kardeşi o kişiye aşıktı.
Eylül Göktuğ'un yanına oturduğunda Göktuğ'un soğuk bakışlarına mâruz kalmıştı.
Murat, "Hâlâ bir haber yok mu kardeşim?" Diye sormuştu. Göktuğ başını her iki yana salladı, "Yok Murat. Nasıl bulacağız biz Asel'i?" Diye sormuştu kötü bir durumdaydı kendini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Elinden hiçbirşey gelmiyordu tek umudu Bekir'di ama yavaş yavaş ondan da ümidi kesiliyordu. Murat umut verici bir ses ile konuştu, "Biz her zaman en iyisi değil miyiz? Öyleyiz. Ve ben şundan da eminim ki Asel'i bulacağız. O her şeyi unutmuş olsa bile biz ona her şeyi hatırlatacağız. Biz ne zaman ümidimizi kestik de şimdi keseceğiz söylesene Göktuğ?" Göktuğ'un yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu ayağa kalkıp Murat'ın yanına gitti Murat gülerek Göktuğ'un kolundan tutup kendine asıldı. Eylül gördüğü manzara karşısında yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.
Göktuğ'un telefonu çalmaya başlayınca kimin aradığına baktı. Aras arıyordu.
"Aras arıyor," Demişti ardından hemen aramayı açtı, "Söyle Aras," Demişti. Aras'ın Göktuğ'a söylediği şey ile Göktuğ koşarak arabasına gitti.
Murat gözlerini Eylül'ün çimen gözlerine değdirdi, "Arkadaşını görmeye hazır mısın güzelim?" Demişti Göktuğ'un verdiği tepki ile herşeyi anlamıştı.
Göktuğ arabasına binerken Bartu gelmişti yavaş adımlarla Murat'ın yanına geldi.
Eylül'ü görünce kollarını kocaman açmıştı Eylül masum bir gülümsemeyle ayağa kalkıp Bartu'nun kolları arasına girmişti. "Ben sana abi diyeyim," Demişti Eylül.
Bartu gülerek "Hepiniz bana abi deyin," Demişti
Murat boğazını temizledikten sonra konuştu, "Göktuğ'u takip edelim."
Bartu, "Neden?"
Eylül Bartu'dan ayrılıp Murat ile diyaloğunu dinliyordu.
"Bekir uyanmış olmalı."
Bartu, "Ne duruyoruz biz de gidelim o zaman," Demişti heyecanla.
Eylül Bartu'yu kafasıyla onaylamıştı. Murat ve Bartu kendi arabalarına binmişti. İkiside Göktuğ'a yetişebilmek adına son hızla gidiyordu.
Yolun yarısında Göktuğ'un arabasına dek gelmişlerdi. Murat Göktuğ'a korna çalmıştı. Göktuğ camını açıp Murat'ın arabasına bakmıştı, "Bekir'in yattığı hastaneye gidiyoruz," Demişti. Göktuğ gaz pedalına yüklenmişti Asel'e hemen ulaşmak istiyordu.
Herkesin çok zor durumda kaldığı zamanlar olmuştur. Ne yapacağını bilemez, arada kalır, geceleri uyku uyumaz ne karar vereceğini düşünür ama yine cevap bulamaz belki bir yol gösteren olsa cevabı çok kolay bulur ama hiç yol göstereni olmaz. Mesela benim hiç yol gösterenim olmadı olsada hep yanlış yol gösterip hayatımın içine etti. Siz siz olun sakın kendi fikrinizden vazgeçmeyin sizi vazgeçirmeye çalışsalar bile asla kendi yolunuzdan sapmayın. Siz siz olun hep kendi ayaklarınız üzerinde durun okuyun, çalışın, mücadele edin ama ne olursa olsun herşeyi kendiniz başarın. Kimsenin sözüne bakmayın aklınızı kimse çelmesin kimse karıştırmasın.
Okumak istediğiniz bölümü okuyun azimle çalışın hayelleriniz havada asılı kalmasın. Başarıya giden yolda gözünüze kimse gözükmesin anneniz, babanız, kardeşiniz kimse ama kimse için hayellerinizden vazgeçmeyin.
Ben vazgeçtim ben hayallerimden vazgeçtim ama uğraşıyorum tekrardan hayallerimi kazanmak için ugraşıyorum. Benim aklımı karıştırdılar hayallerimden vazgeçirdiler ama tekrar hayallerime dört elle sarılmamam için bir neden yok.
Hastaneye geldiklerinde Göktuğ seri hareketlerle Bekir'in olduğu kata çıkmaya başladı. Aras kapının önünde kollarını birbirine dolamış bekliyordu.
Göktuğ, "Girebiliyoruz değil mi içeriye?" Diye sormuştu. Aras başını evet şeklinde sallamıştı. Göktuğ hiç vakit kaybetmeden odaya girmişti Bekir yorgun gözlerini Göktuğ'a çevirmişti, "A-abi," Demişti sessizce.
Göktuğ, "Söyle aslanım," Göktuğ Bekir'in söyleyeceği şeyi çok merak ediyordu.
"Ben yengeye bir bileklik verdim," Demişti Bekir zorlukla, "İçinde takip cihazı var... Benim telefonumdan takip edebilirsiniz," Bekir konuşurken nefes nefese kalmıştı kendini fazlasıyla yormuştu. Göktuğ Bekir'in yanına gidip elini omzuna koymuştu, "Teşekkürler Bekir," Demişti Bekir karşılık olarak gözlerini kapayıp açmıştı. Göktuğ komidinin üzerinde duran Bekir'e ait telefonu aldı.
Göktuğ odadan çıkıp Bartu'nun yanına gitti, "Bekir Asel'e bir bileklik vermiş içinde takip cihazı varmış," Elindeki telefonu Bartu'ya uzattı, "Hallet bu işi," Diye emir vermişti. Bartu telefonu almıştı, "Eğer takip cihazı Bekir'in dediği gibi telefona bağlıysa bu işi halletmem beş dakikamı almaz," Demişti telefon ile ilgilenirken.
Eylül ellerini birbirine çarpmaya başlamıştı, "Yani hemen Asel'e ulaşabiliriz!" Bartu tüm sesleri duymazdan gelerek koltuklardan birine oturdu.
Murat kolunu Eylül'ün omzuna attı ve başına birkaç öpücük kondurdu.
Bartu üç dakikanın sonunda, "İşte bu be!" Demişti başını kaldırıp Göktuğ'a baktı, "Hadi Asel'i almaya gidelim," Dedi.
Göktuğ, "Murat Cansu'ya haber ver ve Eylül'ü hastaneye geri götür. Aras gerekli silahları yanına al Bartu Cansu'ya Murat'a ve Aras'a takip cihazını gönder." Göktuğ emirlerini sıraladıktan sonra bahçeye indiler Bartu Göktuğ'un arabasına binmişti.
Bartu elindeki telefonu telefon sabitleyicisine taktıktan sonra parmağıyla bir noktayı gösterdi, "Asel burada," Göktuğ Bartu'yu kafasıyla onayladıktan sonra arabayı çalıştırdı.
Normal bir hızla yola devam ediyordu ki ekiple bir yerde karşılaşsınlar. Göktuğ kaşlarına çatarak, "Asel olduğu yerden neden hiç kıpırdamıyor?" Diye sormuştu. Bartu, "Herşey olmuş olabilir," Demişti tedirgin bir sesle.
Arka arkaya korna sesleri duyduğunda etrafına bakındı ekibin hepsi toplanmış Asel'i almaya gidiyorlardı Hepsi birden gaz pedalına yüklenmişlerdi.
Göktuğ'un içindeki endişe git gide artıyordu. Asel'in neden sürekli aynı yerde olduğunu sorguluyordu. Uyuyor olabilirdi, ağrıları olduğu için yatıyorda olabilirdi Ama aklında en çok dönen şey Asel'in ölmüş olması olabilirdi fakat kafasındaki ses Asel'in onlara lazım olduğunu ve öldürmeyeceklerini söylüyordu içindeki ses haklıydı ama her kriz anında herkesin aklına en kötü şeyler gelirdi. ... Gelmişlerdi... Asel'in rehin alındığı yere gelmişlerdi...
Bartu başını her iki yana salladı, "Asel burada değil," Eliyle ormanlık tarafı gösterdi, "Cihaz Asel'in orada olduğunu gösteriyor," Göktuğ kapıyı açıp aşağıya indiğinde diğerleride Göktuğ'un inmesini bekliyormuş gibi onlarda inmişti. Aras, "Takip cihazı Asel'in ormanlık alanda olduğunu gösteriyor," Demişti şüpheyle.
Bartu, "Murat ve ben şu eve girelim Aras, Göktuğ ve Cansu'da ormanlık alana gitsin," Gözlerini Göktuğ'a çevirdiğinde izin ister gibi bakmaya başladı. Göktuğ başıyla Bartu'yu onaylamıştı.
Bartu ormanlık alana en yakın olan evi seçmişti düşmanlarının orada olduğunu düşünüyordu ve haklıydı da. Ama oraya gitmek ne kadar doğruydu bilmiyordum.
Aras arabasına doğru ilerleyip bagajı açtı, "Silahlar burada isteyen istediği silahı alsın," Demişti. Her şekilde tedbirli olmaları gerekiyordu.
Herkes tek tek bagaja gidip eline bir silah aldı.
Murat ve Bartu eve doğru yürümeye başlamışlardı. Aras, Cansu ve Göktuğ'da ormanlık alana yürümeye başlamıştı. Savaş başlıyordu.
Göktuğ bir eliyle silahını tutuyor bir eliyle telefonuna bakıyordu takip cihazının gösterdiğine göre Asel'e yaklaşmalarına yaklaşık kırk adım vardı.
Cansu tedirgin bir ses ile konuşmaya başladı, "Sen hazır mısın Göktuğ?" Diye sormuştu.
Göktuğ başını telefondan kaldırmadan, "Neye hazır mıyım?" Diye sormuştu.
Cansu, "Asel'i değişik bir durumda görmeye." Demişti aynı tedirgin ses tonuyla.
Göktuğ birden durduğunda Aras Göktuğ'a çarpmamak için kendini zor tutmuştu. Göktuğ şaşırtıcı bir sakinlikte, "Asel'i normal bir hâlde bulacağız Cansu ona birşey olmadı, olmayacak."
Cansu histerik bir kahkaha atmıştı, "Kızın yerini ormanda gösteriyorlar ormanda ne kadar iyi bir durumda olabilir?"
Göktuğ elindeki silahı biraz havaya kaldırıp sallamaya başlamıştı yavaş yavaş Cansu'nun üstüne yürüyordu, "Ne demeye veya ne yapmaya çalışıyorsun?"
Cansu sesli bir şekilde bağırmıştı, "Onsuz yaşamayı öğren!"
Göktuğ tehlikeli bir şekilde gülümsemişti elindeki silahı Cansu'nun kalbine yaslamıştı, "Canımı sıkma Cansu."
Cansu Göktuğ'un elinden tutup silahı kalbine bastırdı, "Öldür beni! Ben seni onunla görünce ölüyorum zaten! Ölü olan bir bedenim ben. Öldür beni bu acıdan kurtulayım." Aras duyduğu sözler karşısında yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu hâlbuki ne de güzel seviyordu Cansu'yu fakat Cansu bunu hiçbir zaman fark etmemişti.
Göktuğ silahı sinirle geriye çekmişti, "Saçmalıyorsun! Şuan konumuz bu değil Asel'i alıp gideceğiz," Demişti. Cansu'nun kensine dair olan hislerini Asel'i takip etmeye başladığında hissediyordu ama hiçbir zaman Cansu'ya bir şans vermemişti çünkü onun hayatında takip ettiği kadarıyla biri vardı onun hayatında Asel vardı.
Aras normal bir ses tonuyla, "Etrafına bakınmayı öğren Evren güzeli hayat Göktuğ'dan ibaret değil,"Demişti. Göktuğ onları arkasında bırakıp yürümeye başlamıştı. Cansu kaşlarını çatmış, "Ne demeye çalıştığını anlamadım," Demişti. Aras soğukkanlılıkla, "Anla o zaman. Düşün,anlamaya calış. " Demişti.
Aras önceden kendine bir söz vermişti, asla bir kıza aşık olmayacaktı çünkü o önceden birine aşık olmuş hatta o kişi ile birlikte olmuş evlilik hayalleri kurmuşlardı ama kız sadece Aras'ı kullanmıştı. Aras o günden beri kimseye aşık olmamıştı. Ta ki Cansu'yu görene kadar... Kalp söz dinler miydi? Dinlemezdi aşık olmuştu işte ama imkansız bir aşktı bu çünkü Cansu başkasını seviyordu öyle bir seviyordu ki gözü başka kimseyi görmüyordu.
Aras Göktuğ'u takip etmeye başlamıştı.
Sonunda kırk adım tamamlanmıştı... Asel'in olduğu bölgeye gelinmişti. Üçüde yan yana durmuş çukura bakıyorlardı.
Göktuğ ağzının içinde, "Asel burada," Demişti
Aras, "O... " Söyleyeceği şeyden kendisi bile korkuyordu. Söylemekten çekiniyordu, "O buradan sağ çıkamaz..."
Göktuğ, "Çıkar çıkmak zorunda!" Dizlerinin üstüne çöküp çukurun içine baktı sandığı kadar derin değildi. Ve Asel Asel orada yatıyordu. Yüzü, üstü, saçları, vücudu toprak içindeydi.
Göktuğ hiç tereddüt etmeden çukura atladı. Tekrar dizlerinin üstüne çöküp parmaklarını Asel'in nabzına koydu.
"Yaşıyor... " Dedi sessizce, "Yaşıyor... " Dedi duyulabilecek bir sesle, "Yaşıyor... " Dedi ormanı inletecek bir sesle.
Aras ve Cansu'da dizlerinin üstüne çöküp aşağıya baktılar. Göktuğ Asel'i hiç zorlanmadan kucağına aldı.
Aras, "Nasıl çıkaracağız onu yukarıya?" Diye sormuştu.
Göktuğ, "Zor olacağını düşünmüyorum. Ben sana kaldıracağım sen kucağına al," Demişti. Aseli kaldırabildiği kadar yukarıya kaldırdığında Aras Asel'i kucağına almış toprak zemine yatırmıştı.
Cansu, "Çok yıpranmış," Demişti.
Aras, "Uyandığında muhtemelen hiçbirimizi hatırlamayacak," Demişti üzüntü dolu bir sesle.
Göktuğ çukurdan çıkmış Asel'in yanına oturmuştu, "Hatırlayacak," Demişti Asel'in yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken.
Cansu, "Gidelim buradan. Artık burada durmanın bir mânası yok," Demişti.
Aras konuşacağı sırada silah sesleri gelmişti. Hepsi tek tek birbirinin yüzüne bakmıştı. Göktuğ, "Bartu ve Murat haini bulmuş olmalılar... " Demişti.
Aras ayağa kalkıp, "Biz Cansu'yla onların yanına gidelim sen silah sesleri kesilene kadar burada bekle," Diye emir vermişti Göktuğ'a. Göktuğ başını sallayarak Aras'ı onaylamıştı.
Aras ve Cansu silahlarını alarak ormanlık alandan çıkmaya başlamışlardı.
Göktuğ Asel'in başını dizine koymuştu. Asel'in yıpranmış toprak içinde kalmış saçlarını okşamaya başlamıştı, "Neden uyanmıyorsun güzelim?" Diye sormuştu Göktuğ ama Asel'den bir ses yoktu, "Unuttun mu yoksa beni? Unuttun mu anılarımızı?" Demişti kısık bir sesle, "Unuttun ve uyanmak mı istemiyorsun?" Göktuğ Asel'in koluna uzandı ve nabzının attığı yeri yavaş yavaş ovalamaya başladı, "Yaşıyorsun bu yeter bana. Hatırlatırım ben sana herşeyi." Silah sesleri daha çok artmıştı ama Göktuğ'un umurunda bile değildi onun şuanda ilgilendiği tek birşey vardı o da Asel'di.
"Herşeyi hatırladığında seni kendimden uzaklaştıracağım. Artık kötü şeyler yaşamanı istemiyorum. Artık mutlu olmanı istiyorum," Bir müddet öylece bekledi Göktuğ artık ne diyeceğini ne yapacağını bilemez bir duruma gelmişti, "Biliyorum belki yine mutlu olamayacaksın ama unutursun beni ama ben seni hiç unutmayacağım sana söz seni hiç unutmayacağım," Demişti emin bir sesle.
Bazenleri verilen sözler tutulmaz bir köşeye atılır unutulurdu. Ama Göktuğ ne kadarda emindi Asel'i unutmayacağına.
Bazenleri işin içinden çıkamazdık ne yapacağımızı bilemezdik, işte Göktuğ o anı yaşıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu işin içinden bir türlü çıkamıyordu.
Asel'e kızar gibi konuşmaya başladı, "Ben seni korumaya çalışıyorum ama sen burnunun dikine gidiyorsun Asel. Ben şunu anladım ben ilk seni senden korumalıymışım.Bana söz vermiştin hatırlıyor musun? Ağlamayacaktın. Ama ağladın,"
"Tutulmadı verilen sözler," Dedi Göktuğ sessizce, "Hiçbir zaman tutulmadı verilen sözler. Babamda söz verdi, 'Geldiğimde motor sürmeye çıkacağız söz,'dedi ama süremedik çünkü öldü. Sen de tutmadın sözünü... " Çaresiz bir şekilde, "Bana söz ver Asel kendini artık tehlikeye atamayacağına söz ver... "
Silah sesleri kesildiğinde Göktuğ bir kaç kez etrafına bakındı ardından Asel'in kafasını dizinden yavaşça çekip ayağa kalktı.
Asel'i kucağına alıp ormanlık alanda amaçsızca yürümeye başladı.
Yavaş adımlarla yürüyordu. Şuan ruhu bedeninde değildi sanki Asel'i o hâlde gördüğü andan beri tek istediği şey oturup ağlamaktı.
Babası hep Göktuğ'u 'Erkek adam ağlamaz sen de ağlamayacaksın,"diyerekten büyütmüştü. Göktuğ çok sınırlı ağlamıştı. Babasının ölümünde, ablasının ölümünde ve Asel'den ayrıldığı zamanda. Fakat şimdi hiç olmadığı kadar ağlamak istiyordu. Ama erkek adam ağlamazdı.
Toplumumuzda çok saçma bir düşünce vardı. Erkekler ağlamazdı. Ağlardı. Erkeklerde ağlardı. Çünkü onlarda insandı.
"Ağlarsam kızar mısın bana?" Diye sormuştu Göktuğ sessizce. Gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü, "Ben çok çaresiz kaldım," Bir kaç dakika sessizce yürüdü, "Bana sarılır mısın Asel? Desteğe ihtiyacım var benim senin desteğine ihtiyacım var," Başını her iki yana salladı, "Kalk ve bana 'Ağlama Göktuğ!'de sarıl bana ama beni unutma," her ne kadar kendisini unutmasını söylesede unutmasını istemiyordu.
Ormanlık alandan çıktıklarında Göktuğ'un gördüğü manzara bir faciaydı.
Cansu, "Allah kahretsin," Diyerek yerde yatan Bartu'nun yanına koşuyordu.
Göktuğ hızlı adımlarla kendi arabasına gidip arka koltuğa Asel'i yatırdı ve kapıyı kapatıp kitledi. Koşarak Bartu'nun yanına gitti.
"Neler oldu?" Diye sordu endişeyle. Bartu yarasına elini bastırıyordu.
Murat, "Bilmiyorum ayrı odalara girdik hiçbirşey bilmiyorum," Demişti kafayı yemiş gibi gözüküyordu.
Bartu, "İnsan sevildiği tarafından vurulunca bir kötü oluyormuş," Dedi sessizce. Göktuğ ayağa kalktı, "Aras yavaşça Bartu'nun omuzlarından tut ben de ayaklarından tutacağım," Demişti.
Bartu ve Murat eve baskın yapmışlardı. Koltuklardan birinde Tufan oturduğu için doğru eve geldiklerini anlamışlardı. Tufan belinden silahını çıkarıp Murat'a ateş etmişti fakat kurşun Murat'ın kolunu sıyırmıştı. Bartu çevik bir hareketle Tufan'ın silah tutan eline ateş etmişti. Murat Tufan'ın yanına gidip silahın kabzasıyla ensesine vurmuştu. Tufan etkisiz hâle geldiğinde Bartu ile anlaşıp farklı odalara girmişlerdi.
Bartu odaya girdiğinde kapının arkasındaki Merve Bartu'nun kafasında elinde tuttuğu vazoyu kırmayı planlıyordu ama Bartu çevik bir hareketle yere eğildiğinde Merve ıskalamıştı. Bartu silahı Merve'ye doğrulttuğunda elleri titriyordu.
Merve tehlikeli bir şekilde sırıttı, "Sen beni vurabileceğinimi sanıyorsun?" Dedi ve o da elindeki silahı Bartu'ya doğrulttu, "Eğer öyle düşünüyorsan yanılıyorsun çünkü sen benden hoşlanıyorsun," Dedi sahte bir gülüşle.
"Neden ümit verdin?" Diye sordu Bartu Merve'ye. Merve'den bunu asla beklemiyordu Merve'nin hain olabileceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Şuan hayal kırıklığı yaşıyordu.
"Sence?" Diye sormuştu Merve.
"Senden beklemiyordum," Demişti Bartu. Sözün bittiği yere gelmişti.
"Ah be Bartu aşkta hiçbir zaman kazanamadın. Kazanamadığın gibi de sevdiğin biri tarafindan vurulacaksın," Dedi.
Bartu kollarını her iki yana açtı, "Vur amına koyayım vur," Demişti.
Merve silahı Bartu'nun karın bölgesine indirmişti, "Seninle şimdi güzel anılar yaşadık onun hatırına ölümcül bir yerinden vurmayacağım," Diye işi dalgaya vurmuştu. Silahın emniyetini çekip ateş etmişti. Bartu yere yığılırken o camdan atlayıp kendini kurtarmıştı.
Murat ise girdiği odada kimseyi bulamamıştı. Lavobaya mutfağa her yere bakmıştı ama kimse yoktu. Silah sesi duyduğu an'da yerinde kala kalmıştı. Koşarak Bartu'nun girdiği odaya gitmişti. Sonra eve Aras ve Cansu'da gelmişti hepsi birlikte Bartu'yu evden çıkartmış ilk yardım yapmışlardı.
Bartu'yu arabaya bindirdiklerinde Murat, "Allah kahretmesin Tufan'ı unuttuk," Demişti. Cansu koşarak eve girip her yeri talan etmişti. Tufan'ı hiçbir yerde bulamadığı için sinirle masaya tekme atmıştı.
Büyük adımlarla evden çıkıp elindeki silahı beline yerleştirmişti, "Siktirolup gitmiş," Diye hiddetle bağırmıştı.
Göktuğ, "Bırakın gitsin şuan daha önemli şeyler var," Demişti. Göktuğ için Herşeyden önce ekibi gelirdi. Göktuğ, "Cansu sen annemin evine git anneme olanlardan bahset. Asel kendine geldiğinde annemin evine gidecek o yüzden Asel için bir de oda ayarlasınlar."
Cansu Göktuğ'u başıyla onaylayıp arabasına bindi. Ardından diğerleride arabalarına binip hastanenin yolunu tuttular. ... Hastaneye geldiklerinde Bartu'yu ameliyata Asel'i ise bir odaya almışlardı. Murat'ın da koluna dikiş atıyorlardı. Göktuğ Asel'in kapısında dikiliyor Aras ise ameliyathanenin kapısında bekliyordu.
Göktuğ'un yanına koşarak Naz gelmişti, "Bartu hangi katta?" Diye sormuştu ağlayarak. Göktuğ yorgun gözlerini Naz'ın üstüne sabitlemişti. "Göktuğ söylesene Bartu hangi katta?" Diye tekrardan sordu. Göktuğ soğuk bir sesle, "Dördüncü katta," Demişti. Naz koşarak asansörün kapısına gitti.
Asel'in yattığı odadan doktor çıktığında Göktuğ hemen Doktor'un yanına gitti.
Doktor, "Asel hanımın durumu iyi fakat hafızasında ki herşey silinmiş bir durumda, ağrıları var ama serumla ağrılarını hafifletebiliriz." Göktuğ, "Uyanık mı?" Diye sormuştu. Doktor başını evet anlamında salladığın da Göktuğ odaya girdi. |
0% |