Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm: Yeni Hayat

@naz_2606

kitabı başka bir yerde yazdığım için yazıları buraya aktardığımda yazı şekli değişiyor. Şu sıralar müsait olamıyorum ama zamanım olduğu an onu düzelteceğim.

"Bu seni ilgilendirmez." Onu arkamda bırakıp eve girdim. O bunu ilgilendirmiyordu. Bu konu hiç kimseyi ilgilendirmiyordu!


Kâbus görmemek dileğiyle yatağıma girdim.

                                          ... 


"Asel hanım. " Derinlerden bir ses duyuyordum.


"Asel hanım kalkın lütfen geç kalacaksınız." Biri beni uyandırmaya mı çalışıyordu?


Sarsılmaya başladığımda korkuyla gözlerimi açtım. Karşımdaki kadın derin bir nefes verdi. "Sonunda uyandınız." Dedi.


Tek kaşımı kaldırarak kadına bakıyordum." Siz kimsiniz?"


"Sizi uyandıracak, eğitim alanına götürecek, gelişmelerden haberdar edecek kişiyim. Bir nevi asistanınızım." Dedi karşımdaki kadın. Ve sabırsızca konuşmaya başladı. "Geç kalıyoruz."


Başımı sallayıp yataktan çıktım.


"Sizi dışarıda bekliyor olacağım."


Kadın odadan çıktıktan sonra güzelce esnedim. Umursamaz bir tavırla duşa girdim. Geç kalmak umurumda değildi.


Duşumu aldıktan sonra kendime kıyafet çıkardım. Üstümü giyinirken kapım çalındı.


"Asel hanım çok geç kaldık." Sesi sinirli çıkıyordu. Ayrıca bu kadın gerçekten de orada bekliyor muydu?


Geliyorum diye seslendim. 


Üstüme siyah bir t-shirt altıma siyah bir tayt giyip odadan çıktım.


Kadın "Çok geç kaldık." Dedi sabırsızca.


"Birşey olmaz." Dedim onun aksine umursamaz bir tavırla. Kadın yürümeye başlayınca onu takip ettim. Bu sırada onu inceleme fırsatı buldum. Bu iş için yaşlıydı. Yüzünde kırışıkları vardı. Saçları griye dönmüştü. Ama bunların aksine dinç duruyordu. Bu kadının şuanda oturmuş örgü örüyor olması gerekti.


"Sizi duyabiliyorum Asel hanım."


"Neden herkes benim zihnimi okuyor?" Diye isyanda bulundum.


Kadın gülerek konuşmaya başladı. "İsterseniz size de bir çip ayarlayabilirim."


Merakla kadına baktım. "Ne çipi?"


"Birilerinin zihnini okumak için."


Yüzümü buruşturdum. Kimsenin zihnini okumak istemezdim. Hele karşımdaki biri benim gibi biriyse hiç istemezdim.


"Yok kalsın."


Burası gerçektende gelişmiş bir yerdi. Ne var benim yaşadığım yerde böyle gelişmiş olsaydı. Benim yaşadığım yerde de kitap almaya paramız olmadığı için veya sırf kafamızı dağıtmak için kitap okuduğumuz uygulamayı yasaklıyorlar işte.


Büyük bir kapıdan içeriye girdik. Biraz ilerimizde dokuz kişi duruyordu. Hepsi karşı karşıyaydı. Tek beni bir yıldır izleyen o sapığın karşısında biri yoktu. Galiba onun karşısına geçecek kişi ben olacaktım. Acaba arkamı dönüp topuklasam mı?


Yavaş adımlarla yanlarına gittim. Bir kız iki erkek vardı. Kızı incelemeye başladım. Aşırı süslüydü sabah sabah kalkıp yüzüne bir ton makyaj yapmış. Şık eşofman takımı giymişti.kıvırcık saçlarını özenle taramış olmalıydı çünkü kusursuz duruyordu. İşe bak ben üstümü giyinmeye üşenirken kız düğüne gider gibi giyinmişti. Sonra ilk dikkatimi çeken uzun boylu oğlana baktım. Yakışıklıydı hemde çok masmavi gözleri sarı saçları vardı. Sarı saçlı çocuğun yanındaki oğlana baktım. Kara saçlı kara gözlü diye bu çocuğa denirdi. Simsiyah saçları siyah kalın kaşları siyahı andıran gözleri vardı. Oğlunın dudağında elmacık kemiğin de pirsingler vardı. Son olarak beni izleyen adama baktım. Geldiğimden beri gözlerini benden ayırmıyordu. Benim gibi siyaha bürünmüştü. Siyah T-shirt'ü kalın kol kaslarını ortaya çıkarıyordu. Tamam çok yakışıklı görünüyordu. Ve bu adama siyah çok yakışıyordu! Gözlerimi büyüterek yüzüne bakmaya başladım. Az önce dediklerimi duymuş muydu? Birşeyleri duymuş gibi bir yüz ifadesi yoktu. Beni duymaması dileğiyle yanına gittim.


"Geç kaldın fındık burun." Dedi ifadesiz bir tavırla


"Umurumda mı sanıyorsun?" Bir dakika o bana fındık burun mu dedi?


Yüzümü buruşturarak konuşmaya başladım. "Allah'ım benim burnumu neden küçük yarattın? Kocaman yaratsaydın da şu sapığın diline düşmeseydim." Herkes bana yargılayan bakışlar atıyordu.


Sarı saçlı çocuk konuşmaya başladı. "Sabahın köründe seni burada beklemek zorunda değiliz yerine geç artık."


"Ben istersem geçerim." Biraz olduğum yerde bekledim. "Şuanda canım yerime geçmek istiyor geçeyim bari."


Kokoş kızın karşındaki adam gülmeye başladı. Kokoş kız da bana iğrenti dolu bakışlar atıyordu.


Sarı çocuk. "Böyle bir deliyi nasıl seçtiniz." Diye isyan ediyordu. Ben hepsinden akıllı ve güçlüydüm tabii ki seçilecektim.


Sarı saçlı çocuğun karşısındaki kadın konuşmaya başladı. "Bugün saat 16.30'da asistanlarınız sizi toplantı alanına getirecek. Eminim ki sorularınız vardır. Bu yüzden herşeyi orada sorabilirsiniz." Konuşan kadının ortalama bir güzelliği vardı. Normal bir fiziği. Kahverengi gözleri, kahverengi saçları. Abartılacak bir yanı yoktu. Ama kara kaşlının karşısındaki kadının güzelliği halisti resmen. Kahverengi saçları kahverengi gözleri biçimli kaşları vardı bu kadın güzellik abidesiydi. Fiziğine diyecek söz bulamıyordum. Acaba günde kaç kez çıkma teklifi alıyordu? Gözlerim kokoş kızın karşısındaki adama kaydı. Kollarını kaplayan dövmeleri vardı. Kahverengi gözleri kumral saçları vardı. Bu adamda çok yakışıklıydı. Bütün yakışıklılar buraya mı toplanmıştı ne?


"İnsanları incelemen bittiyse geçelim artık."


"Geçelim."


Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.


Merdivenlerden çıkıp bir spor salonuna girdik. Madem buraya çıkacaktık neden bahçede toplanmıştık?


"Gel bakalım fındık burun."


"Bana fındık burun deme. Benim bir adım var."


Dediğim şeyi duymazlıktan gelip karşıma geçti. Sinir şey!


"Bugün dövüşten başlayacağız. İlk gün olduğu için seni fazla yormayacağım." Umarım sözünde dururdu.


Bana bir öğretmen gibi anlatmaya başladı. "Bacaklarını bir omuz genişliğinde aç." Anlatırken dediklerini yapıyordu. Onu takip ederek aynılarını yapıyordum. "Sağ kolun vurmaya hazır beklesin. Sol kolunu kendini korumak için kullan." Hazır olduğumu görünce konuşmaya başladı. "Bana vurmayı dene." Kim ben mi?" Diye sordum şaşkınlıkla. Yok eben Asel başka kim olacak tabii sen. Tamam adamdan hıncımı çıkarırdım. Sağ kolumu geriye atarak yüzüne yumruk attım. Küçük bir çığlık attım. "Baş parmağım." Diye yakınıyordum.


Senin atacağın yumruk anca bu kadar olur zaten.


Yanıma gelip elimi elinin arasına aldı. Ellerim onun elleri arasında ne kadar da küçük kalıyordu. "Birdaha baş parmağını yumruğunun arasına alma aksi takdirde parmağın kırılabilir." Dedi ilgili bir tonla.


Başımı tamam şeklinde salladım. Tekrar aynı posizyonu alarak harakete geçtim. Yumruk atacağım sırada kolumu tutup arkama aldı. Şuan onun göğsünde olabilirdim.Vanilya kokusu geliyordu burnuma. Hadi ama çok güzel kokuyordu. Kendine gel Asel! Boşta kalan kolumla dirseğimi kullanıp karnına vurdum. İnleyerek ayrıldı.


"Bu iyiydi." Dedi gururlu bir tınıyla.


"Ne sandın?" Egom tavan yapmıştı. Umarım sonunda da böyle bir başarı gösterebilirdim.


Tekrar aynı pozisyonu aldım. Bu sefer yumruğum yerine bacağımı kullanacaktım. Yüzüne doğru attığım tekmeyi havada yakaladı. Tek ayak üzerinde durmak ne kadar da zormuş!


"Düşeceğim bırak."


"Herhangi bir dövüş esnasında karşındaki kişi bacağını bırakmak yerine şunu yapar." Dedi ve kendine doğru çekip yere düşmemi sağladı. Kafamı yere vurduğum için zonkluyordu.


"Kalpsiz adam."

                                 ... 


"Başım çok acıyor. Yeter artık vallahi çok yoruldum. Hani beni fazla zorlamayacaktın!" Diye bağırıyordum.


"İsyanda bulunacağına ayağa kalk. İyi gidiyorsun zaman geçtikçe daha çok şey öğreneceksin."


Burnumdan akan kanı elimin tersiyle sildim. Ellerimi yere bastırarak ayağa kalktım. Ayakta duracak gücüm yoktu. Bir de bugün beni çok zorlamayacaktı canım çıktı.


Beni süzdükten sonra konuşmaya başladı. "Tamam bugünlük bu kadar yeter." Bulunduğu yerden ayrılıp karşımızda bulunan dolabın yanına gitti. İçinden bir peçete ve su çıkardı. Peçeteyi uzatarak. "Burnunu sil." Dedi.


"Teşekkürler kalpsiz adam."


"Bir kalbim olduğunu yakında öğreneceksin." Deyip salondan çıktı.


Su içip evime gittim. On dakikalık yolu yarım saat'te gelmiştim resmen. Hemen odama çıkıp. Duşa girdim. Duştan sonra hızlıca altıma mavi bir etek üstüme pembe bir crop giydim. Ve saçımı bağladım. Hava güneşli olduğu için hemen bir güneş gözlüğü aldım. Yemek saatini kaçırmak istemiyordum çünkü çok açtım. Hızla aşağı inip eğitim alanına gittim. Kapıda beni sabah uyandıran kadını gördüm.


"Hoşgeldiniz Asel hanım."


"Hoşbuldum ismini bilmediğim kadın."


Gülerek konuşmaya başladı. Elinde bir telefon vardı. "Bu telefon sizin Asel hanım. İçinde eğitmeninizin numarası var."


Hem konuşuyor hem yürüyorduk.


"Onun numarası gerekmiyordu ama neyse."


Merdivenlerden çıkarken kadın durdu.


"Karşıdaki kapı yemek haneye ait Asel hanım." Dedi ilgiyle.


Başımla onaylayıp yemek haneye girdim. İyi bir kadına benziyordu.


Büyük bir masada herkesin eğitmeni oturuyordu. Ve içeriye girdiğim an bana bakan kalpsiz adam da oradaydı. Sahi ya neden bana derinden bakıyordu? Onu boşverip tepsi alıp kendime yiyecek bir şeyler koymaya başladım. Tekli bir masaya geçip oturdum.


Yemeğimi yerken yanıma gelen adama bakıyordum. Boyu gerçekten çok uzundu. Neden gelmişti buraya?


Başımın üstüne koyduğum güneş gözlüğünü aldı. Ne yapıyordu o? "Bu şeyi takarak güzel gözlerini saklama fındık burun." Deyip göz kırptı. Arkasını dönüp yürümeye başladı. Bağırarak. "Sana inat yağmurlu havada bile gözlük takacağım." Gözlüğü kendine takarak konuştu. "Ben de her zaman gözlüğünü alırım." Elimi masaya vurdum. "Sapık herif."

                                 ... 


Eğitim alanına gittiğimde herkes oradaydı. Yine mi geç kalmıştım? Etrafı incelemeye başladım. Arkamızda bir masa vardı ve üstünde beş tane silah vardı. Karşımızda sıra sıra dizilmiş cam şişeler. Galiba bunlara ateş edecektik.


Kokoş konuşmaya başladı. "Biz seni beklemek zorunda değiliz." Dedi ince sesiyle.


"Beklemek zorundasınız." Dedim. Sırıtarak. Yavaş adımlarla eğitmenimin yanına gittim.


"Birdaha geç kalma." Yüzünde uyarıcı bir ifade vardı.


Arkamızdaki masanın üstünde duran silahlardan birini alıp yanıma geldi ve silahı elime tutuşturdu. Bununla onu vursam acaba ne olur?


Birşey olmaz Asel ya. Bir ajanı öldürmeyi düşünüyorsun yani en fazla ne olabilir ki?


"Sağlak olduğun için sağ elinle atış yap."


Beni gerçekten iyi tanıyordu.


Yanıma gelip kolumdan ve belimden tutarak dediği pozisyona getirdi. Dokunuşuyla kas katı kesilmiştim. Konuşmaya başladığında nefesini boynumda hissediyordum. "Ateş et."


Ateş ettiğimde tam cam şişeyi vurdum. İşte bu be!


"Bu konuda sana güveniyordum." Dedi beğenmiş bir tınıyla. Ben de kendime güveniyordum zaten. Arkamdan çekilip konuşmaya devam etti. "Aynı şekilde diğer şişeleri de vur."


Hepsini tek tek vurmaya başladığımda kendim ile gurur duyuyordum. Bu işte gerçekten iyiydim. Tekrar ateş edeceğim sırada yan tarafımdan gelen çığlık sesleriyle durdum.


"Gerizekalı beni vurmaya nasıl

başardın? " Diye bağırıyordu sarı çocuk. Kokoş onu vurmuş muydu? Herkes sarı çocuğun yanına koşmaya başlamıştı. Ben hariç. Burada film izler gibi izlemeyi tercih ediyordum. Sarı saçlı çocuğun eğitmeni bağırarak. "Herkes evine gidebilir bugünlük bu kadar yeter." Dedi. Sarı çocuktan Allah razı olsun onun sayesinde erken çıkıyorduk. Sırıtarak bahçeden çıktım. Biraz buraları gezsem birşey olmazdı sanırım. Bahçeden çıkıp sağ tarafa döndüm dümdüz gidiyordum umarım kayıp olmazdım.


Daha çok yürüdüğümde uçurum gibi bir yere gelmiştim. Yerler yemyeşil çimlerle kaplıydı ağaçlar vardı. Kuşların ötüşleri geliyordu kulağıma. Karşımda ise bir uçurum vardı orayı saymazsak burası çok huzurlu bir yerdi. Çimlere yatıp gökyüzüne bakmaya başladım. Yaşadığım şeyleri düşündüm inanılır gibi birşey değildi. Ben böyle bir işe bulaşmıştım ama diğer hayatım ne olacaktı? Aslında böyle daha iyi olmuştu değil mi? O sıkıcı hayatımdan kurtulmuştum. Ama sonu, bunun sonu nasıl olacaktı? Bunların hepsini o toplantıda soracaktım. Acaba ailesi olanlar buraya nasıl gelmişti? O hayatını nasıl bırakmıştı? Ailesine kim haber vermişti? Benim bir ailem olmadığı için bu sorunları hiç yaşamıyordum ama keşke yaşasaydım.


Biraz daha hayatımı sorguladıktan sonra evime yürümeye başladım. Evime? Ne kadar çabuk kabullenmiştim. Yavaş adımlarla yürümeye devam ettim.


Eve girdiğimde odamda biri olduğunu fark ettim. O gelmişti değil mi? Peki odamda ne yapıyordu? Sessizce merdivenleri çıkmaya başladım. Odamın kapısında durdum. Kitaplarımı getirmişti! Bütün hayatımı oluşturan o kitapları getirmişti ve yerleştiriyordu. Bu kitapların benim için ne kadar değerli olduğunu bildiği için getirmişti. Biri beni mutlu etmek için bir şeyler yapıyordu. Bu bu çok güzel bir duyguydu. Gözlerim dolmuştu


"O kitapların hikayelerini biliyor musun?"


Arkasını döndüğünde beni gördüğüne şaşırmış gibi bakıyordu.


"Hayır bilmiyorum. Kitapların içlerindeki notları her okuduğunda ağlıyordun. Ama neden ağladığını bilmiyorum."


"Neden okumadın içindeki notları?" Diye merakla sordum.


"Çünkü hepsini senden dinlemek istiyorum."


"Seni daha tanımıyorum. Hayatımın en önemli şeyini anlatamam." Onu tanımıyordum ve güvenmiyordum da. Ama bugün yaptığı o şey kalbimi biraz olsun ısıtmıştı.


"Ben de bana güvenmeni beklerim o zaman."


Elindeki son kitabı da yerleştirmişti. Bomboş kitaplık şimdi ağzına kadar dolmuştu.


"Kahve yapacağım içecek misin?" Diye sordu.


"Kendi evinde içsene neden burada içiyorsun?"


"Buranın kahvesi daha güzel oluyor." Deyip göz kırptı. Karşılığında gözlerimi devirdim. Aşağı inip kahve yapmaya başladı. Kendime bir sandelye çekip oturdum. Kahveyi yapıp yanıma oturunca aklıma takılan soruyu sordum.


"Bu zihnimizi okumak için olan çip nerede takılı?"


"Sen nereden biliyorsun bir çip olduğunu?"


"Asistanım söyledi." Bu bir sıkıntı mıydı?


"Hayır bir sorun yok."


Bak yine aklımızı okudu!


"Ensemizde takılı." Ne! Bu korkutucu. Ayağa kalkıp arkasına geçtim ne yapacağımı bekliyordu. Uzun saçları ensesinde ki çipi kapatıyordu. Parpaklarımla saçlarını çektim vücudu kaskatı kesilmişti. Bu dokunuşum onu etkilemiş miydi? Çipi görünce hemen çekildim. Genzimi temizleyip yerime oturdum.


"Korkutucu." Dedim ürkmüş gibi yaparak.


"Korkunç değil sen fazla korkasın. " Dedi gülerek.


Ben korkak falan değildim! 


Kahvelerimizi yudumlarken konuşmaya başladı.


"Birgün bana da her gece yaptığın o tatlıyı yapar mısın?"


Gülmeye başladım. "Beni izlerken canın çekiyor muydu?"


"Hemde nasıl. Kendim yapmayı denedim ama olmadı." Soğuk bir tavırla konuşuyordu. Bu adam neden böyleydi?


"Tamam yaparım."


"Sözünü aldım."


Merakla ona döndüm. "Sana birşey soracağım."


"Dinliyorum."


"İsmin ne? Sen benim herşeyimi bilirken ben senin hiçbir şeyini bilmiyorum adil değil değil mi?" Gerçekten de adil değildi.


Yüzünde bir gülüş oluştu, sonunda!


"İsmim Göktuğ. Bundan sonra kalpsiz demek yerine Göktuğ dersin. "


Aklıma gelen fikir ile yaşınıda öğrenecektim


"Kaç yaşındasın ki? Belki benden büyüksün Göktuğ demek yerine ağabey derim," Dedim sırıtarak.


"Sen kendini akıllı mı sanıyorsun?" Dedi gülerek.


"Evet öyleyim zaten."


"Yirmi altı yaşındayım."


Oh be yaşınıda öğrenmiştim. Bu gece rahat uyurum artık.


"Peki ben de sana birşey sorabilirmiyim?"


"Sor." Dedim. Ne diyecekti?


"Ama cevaplayacaksın."


"Tamam."


"Baban yaşıyor mu?"


Sorduğu soruyla bozguna uğramıştım. Annemi öldürdüğünden beri onunla görüşmüyordum.


"Bilmiyorum onunla görüşmüyorum."


Başını anladım şeklinde salladı.


Peki onun bir ailesi var mıydı?


"Senin bir ailen var mı?"


Bu soruyu sormamı beklemiyormuş gibi bakıyordu. Yoksa onunda mı bir ailesi yoktu?


"Babam da ajanmış ama bir görevde hayatını kaybetmiş ben o zaman üç yaşındaymışım. Ama ben babamın sevgisiyle büyüdüm o yaşamıyordu ama bana bıraktığı anılarla baba sevgisiyle büyüdüm. Annem o ise hâlâ yaşıyor."


Gözlerinin içine bakarak konuştum.


"Kızın babası yaşıyordu ama baba sevgisi nedir bilmiyordu. Adamın babası yaşamıyordu ama baba sevgisi ile büyümüştü."


Ne büyük çelişkiydi değil mi? Gözlerim dolmaya başlamıştı. Bunu görünce ayağa kalktı.


"Toplantıya geç kalmıyorsun."


Başımı tamam şeklinde salladım. Ama tabii ki de geç kalacaktım.


Göktuğ'dan


Bu kızın o okyanus mavisi gözleri beni içine çekiyordu. O tatlı sesi uykumu getiriyordu. Sanırım ona aşık olmuştum onun saçının teline zarar gelirse her yeri yıkar dökerdim. Ama bunu ona belli etmiyorum çünkü önce onun bana aşık olması gerekiyor. Önce onun kalbini çalmam gerekiyor.


Bir yıl önce "Göktuğ'un Asel'i izlediği zaman)


"Bir insanın gözleri bu kadar güzel olamaz. Ama gözlerinin güzel olması birşeyi ifâde etmiyor. Ben birine aşık olmama. Doğamda yok." Yine oturmuş Asel'i izliyordum. İşimde başarılı biri olduğum için her şeyin en iyisini yapmaya çalışıyordum. Asel'i izlerken kapım çalındı.


"Gel."


Gelen Murat'tı. 


Gülerek "Yine mi o kızı izliyorsun? Sen aşık mı oldun bu kıza?"


"Saçmala Murat. Sadece işimi iyi yapıyorum. Bu kıza aşık olacağıma başka birini aşık olurum daha iyi. Hem ben öyle kolay yenilmem." Kendimi açıklamaya çalışıyordum.


"Sen öyle diyorsan." Gülmeye devam ediyordu.


"Sizin nasıl gidiyor araştırmalar?"


"Bizde herşey normal senin gibi 7/24 bilgisayarın başında oturup insanları izlemiyoruz. Yani böyle de işimizi iyi yapıyoruz." Hâlâ gülüyordu.


Sinirle "Biraz daha gülmeye devam edersen yumruğu yiyeceksin."


"Aman kardeşim senden yumruk yemek istemiyorum." Deyip odadan çıktı. Kameraya dönüp kitap okuyan kızı izlemeye devam ettim.


İki hafta sonra


Yenilmiştim...O kızın okyanus mavisi gözlerine, Kitapları okurken o gülüşüne,her sinirlendiğinde o yüzündeki tatlı ifadeye, kitap karakterlerleri ile kavga etmeye başlamasına, sevinmesine, uyumasına ben bu kızın herşeyine yenilmiştim... Ben bir kıza aşık olmuştum...


Ee iç ses ne demiş? Büyük konuşma.

Loading...
0%