Yeni Üyelik
32.
Bölüm

21. Bölüm: Özel güçler mi?!

@naz_2606

Selamm. Oy ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalarr

yazardan

Hayatmı çok acımasızdı yoksa biz insanlarmı çok dayanıksızdık? Bir kadının yardım çığlıklarımı daha etkiliydi yoksa küçük bir çocuğun Allah'a ölmek için ettiği dualar mı? Ben hepsine değer birşey biliyorum annesini ağlarken gören bir kız çocuğu ve bu kız çocuğunun acısı hepsine eş değerdi. Elinden hiçbirşey gelmiyordu, sözleri etkisizdi, sarılması, öpmesi, koklaması nafileydi. Acısı çok büyüktü bu kız çocuğunun. Kendiside çok ağlamıştı sabah kalktığında gözleri hep şiş olurdu gece boyu ağladığı için ama bu kız çocuğu annesini düşündüğü kadar kimseyi düşünmemişti. Kendisini bile...

 

Her insanın işi bittiği yere kadar lazım olursunuz. İsteğini yaptığınız zaman değerli olursunuz. Kendinizi kötü hissettiğiniz zaman bile yanınızda olan kişinin altını arayın çünkü herkesin bir art niyeti vardır. Belki de kötü sandığımız kişiler iyi sandığımız kişilerden daha iyilerdir.

 

Her iyinin altında bir art niyet her kötünün altında bir iyilik arayın.

 

Asel tereddütle zile bastı. Onu kullandığını söyleyen bir adamın kapısına kadar gitmek ne kadar mantıklıydı? Ben bunda mantık diye birşey göremiyordum!

 

Ama kadınlar için bunu yapacaktı çünkü buna bir dur diyen olmayacaktı. Murat'ta Asel'e yardımcı olabilirdi ama Asel Göktuğ'u seçmişti çünkü gönlü hâlâ Göktuğ'da idi

 

Bu sırada Göktuğ telefonda Murat ile Konuşurken Asel'in küçük kardeşi koltukta çizgi filime bakıyordu. Gönlü onu yetim haneye vermeye el vermiyordu. Murat telefonun ucundan "Gerizekalısın," Diye bağırdı Göktuğ telefonu kulağından uzaklaştırdı. "Benimle doğru konuş Murat," Dedi son derece ciddi bir ifadeyle.

 

Murat histerik bir kahkaha attı, "Sen o kızın hâlini görmedin Göktuğ. Ama ben gördüm! Kız acısından ne yaptığını bilmiyor. Zaten çok garip bir şekilde herşeyi hatırladı. Herşeyi ya herşeyi! Asel'de değişik şeyler olabilir Göktuğ."

 

Göktuğ donup kaldı, "Nasıl şeyler?"

 

Murat boğazını temizledi, "Bilmiyorum vücudunun hemen her türlü yarayı iyileştirmesi... Herşeyi bir an hatırlaması düşünsene ya o verdikleri ilaç bazı kişilerde bir yılı aşkın sürede vücudu o ilacı atamıyor. Ama Asel'in vücudu daha bir kaç gün olmadan attı üstelik serumları doğru düzgün bile verilmedi. Bundan ayrıca ilk sen onu buraya getirdiğinde fazla zorluk çıkarmadı garip bir şekilde. Ayrıca eğitimlerde yüksek bir derecede performans sergiledi üstelik önceki hayatında hiçbir ders almamasına rağmen."

 

"Saçmala Murat," Dedi Göktuğ başını iki yana sallayarak, "Öyle bir şey yoktur bu yüzyıllar öncesi olmuş bir olay bir daha tekrarlanmayacğına dair rivayet var."

 

"Adı üstünde Göktuğ rivayet. Bir daha olmayacağına dair bir kesinlik sunulmamış."

 

"Eğer öyle bir şey varsa," Dedi Göktuğ dehşetle, "Ve bunu başkaları öğrenirse Asel'in peşini asla bırakmazlar."

 

Göktuğ Asel'i kendisinden sakınırken Asel yine belanın içine sürükleniyordu.

 

Murat derin bir nefes aldı, "Onu kendinden uzaklaştırman hiç iyi olmadı."

 

"Ne halt yiyeceğim ben?" Dedi Göktuğ sıkıntılı bir sesle.

 

"Sizi bir şekilde aynı ortamda buluşturmalıyız eminim Asel senin yanına gelebilmek için can atıyordur."

 

Göktuğ dalıp gitti, "Can atıyorsa bile belli etmez o soğuk yapar çünkü kendisi tam bir inatçı keçi."

 

Murat cık cıkladı, "Şu yaptığına bak Göktuğ sevdiğin hâlde kendinden uzak tutuyorsun."

 

Tam bu sırada kapı çaldı. Göktuğ hızlı adımlarla zil panelinin yanına gitti kameradan kimin geldiğine bakınca. Duraksadı telefondan "Kim gelmiş?" Diye sesler geliyordu.

 

Saçları sırılsıklam üstünde crop ayağında ev terlikleriyle Asel Göktuğ'u karşılıyordu. Göktuğ'un aklından bu deli kız şu soğuk havada neden dışarıya böyle çıkar ki?! Diye geçirdi.

 

"Ben seni arayacağım," Deyip telefonu muratın yüzüne kapattı. Hemen askılıktaki kabanı alıp aşağı inmeye başladı. Çınar arkasından "Göktuğ abi nereye?" Diye bağırdı.

 

Göktuğ bahçe kapısına çıktığında titrememek için kendini sıkan Asel'e baktı. Göktuğ ciddi bir ifadeyle "Al şunu," Diye kabanı uzattı Asel'e. Asel kabanı eliyle geri itti.

 

Göktuğ sinirle gülümsedi, "Bu soğukta bu kıyafetlerle burada ne işin var?" Deyip Asel'in kolundan tutup onu içeriye sürükledi. Kolundan tutuyordu ama asla sıkmıyordu... Onun canını yakmamaya özen gösteriyordu.

 

"Beklesene be adam!" Dedi Asel durmaya çalışarak fakat Göktuğ durmuyordu.

 

En sonunda sıcacık eve giriş yaptıklarında Asel iliklerine kadar ısındı. Koşarak kapıya gelen Çınar'ı görene kadar herşey yolunda gidiyordu.

 

Kafasını yana eğerek, "Açel abla," Demişti daha Asel'in ismini söylemeye dili dönmüyordu.

 

Kafasını yana eğdiğinden uzun sarı saçları yüzüne döküldü.

 

Asel donup kalmıştı. Küçük çocuğa onunla tanışacağını söylemişti hâlbuki ama o zaman hafıza kayıplığı yaşıyordu.

 

Çınar beş yaşında ablası gibi mavi gözlü sap sarı saçları olan bir çocuktu. Asel'e çok benziyordu... Asel bunu şuan fark etmişti.

 

Asel bir kaç saniyeliğine gözlerini kapattığında gözlerinin önünde bir şeyler belirdi.

 

Göktuğ, Asel, Çınar... Birlikte vakit geçiriyorlardı. Hemen ardından annesi belirdi sadece annesinin yüzü. "Ona sahip çık." Dedi ve Asel gözlerini anında açtı.

 

Dehşet içinde Göktuğ'un ve küçük Çınar'ın yüzüne bakıyordu. Göktuğ birşeylerin ters gittiğini anladığında Asel'in aklını okudu.

 

Murat'ın söylediklerine yavaş yavaş aklı yatıryordu gerçekten Asel'de birşeyler vardı.

Asel gördüğü şeye anlam veremiyordu. Kendini toparlamaya çalıştı. Kafasının içinde annesinin sesi döndü

 

"Ona sahip çık."

"Ona sahip çık."

"Ona sahip çık."

 

Nasıl yapacaktı bunu?! Asel onlara ihanet eder gibi hissederdi, yapamazdı. Ama karşısındaki tombul çocuğa bakınca da içi kıyılıyordu. Yapa yalnızdı kimsesi yoktu aynı küçük Asel gibiydi. Ve Asel bu çocuğa sahip çıkmazsa büyük ihtimalle yetimhaneye gidecekti ve orası asla güzel bir yer değildi.

 

Kendini zorladı dizlerinin üstüne çöküp çocuğa elini uzattı "Selam ufaklık," Dedi çocuk bir Asel'in eline bir de Asel'e bakıyordu. Çınar dudaklarını büzdü, "Çarılalım mı?" Dedi son derece tatlı bir sesle.

 

Asel hayır demek istiyordu çekip gitmek istiyordu ama birşey onu engelliyordu bu kesinlikle annesinin sözleri olabilirdi.

 

"Sarılalım," Dedi Asel sessizce her iki kolunuda açtı. Çınar paytak adımlarla küçük kollarını Asel'in bedenine sardı.

 

Asel'in kulağına eğilip, "Çınar ben," Dedi sessizce.

 

Asel'in yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu, "Ben de Asel, tanıştığıma memnun oldum ufaklık."

 

Çocuk Asel'in bedeninden ayrıldı, "Ben çizifilim izlemeye gidiyorum," Dedi tatlı konuşmasıyla. Arkasını dönüp koşa koşa televizyonun yanına gitti. Asel arkasından öylece baka kalmıştı.

 

Göktuğ, "Neden buradasın?" Dedi.

 

Asel, "Başka bir yerde konuşalım mı?" Diye sordu rahatsız bir tavırla. Göktuğ'dan ilk defa çekiniyordu.

 

Göktuğ arkasını dönüp yürümeye başladı, "Beni takip et," Dedi. Asel hiçbirşey demeden Göktuğ'u takip etti.

 

Göktuğ'un çalışma odasına gelmişlerdi karşılıklı iki koltuğa oturmuşlardı.

 

Asel Göktuğ'un gözlerine baktı ama hiçbir şey göremiyordu. Boğazını temizledi, "Ben... " Dedi. "Ben bir görev için geldim bana yardım etmelisin."

 

"Neden ben?" Diye sordu Göktuğ iğneleyici bir sesle.

 

"En iyi senin bana yardımcı olabileceğini düşündüm."

 

"Konu ne?" Dedi Göktuğ ifadesiz bir tavırla.

 

"Biz," Deyiverdi Asel, "Yani biz kadınlar."

 

"Kelimeleri ağzından kerpetenle mi alacağım Asel?" Diye sordu Göktuğ kaşlarını çatarak.

 

Asel kendini çok gergin ve kapana kısılmış hissediyordu, "Benim evrenimde Türkiye'de bir olay yaşandı bir kadın canice katledildi ve böyle olaylar sürekli oluyor."

 

"Yani?"

 

"Bunu yapan kişilere Evren kaç bucakmış gösterelim. Biz kadınlar için rahatça gezebilmemiz için?"

 

"Olur," Dedi Göktuğ hiç tereddüt etmeden. En azından Asel gözünün altında olurdu.

 

"Ciddi misin?" Dedi Asel inanamayarak

 

"Seni kandıracak gibi mi gözüküyorum?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

 

"Hayır... Sadece reddedeceğini düşünmüştüm."

 

"Böyle birşeyi reddedemem. Özellikle konu kadınların ölümüyse asla."

 

Göktuğ kadınların sebepsiz yere ölümüne göz yumamıyordu.

 

"Ben üstlerimize haber vereyim," Dedi koltuktan kalkarken. Cebinden telefonunu çıkartıp bir numarayı tuşladı.

 

"Merhabalar efendim," Dedi saygıyla. Karşı tarafı dinledikten hemen sonra, "Asel Kılıç tarafından fark edilen bir durumdan dolayı yeni bir göreve çıkmaya hazırlanıyoruz eğer sizin de izniniz olursa."

 

Göktuğ karşı tarafı dinledikten sonra, "Bizde bilmiyoruz efendim bir durum olursa size aktırırız," Karşı taraf Asel'in nasıl iyileştiğini soruyordu ve aklı almıyordu. Onunda aklına ilk gelen Asel'de birşeyler olmasıydı.

 

"Teşekkürler efendim. Bu görevi de gururla yerine getireceğiz," Dedikten sonra telefonu kapattıkttı ardından koltuğa tekrardan oturdu. "Tamamdır."

 

Asel'in yüzünde tebessüm oluştu, "O zaman ben ekibe haber vereyim olur mu?" Dedi sevinçle.

 

"Olur," Dedi Göktuğ kısa ve öz bir cevapla. Aklından Asel'in nasıl bu kadar güçlü olabildiğini düşünüyordu. Bundan hemen önce sevdiği adam tarafından kullanıldığını öğrenmişti -bir yalana kandırılmıştı- ve sinir krizi geçirmişti fakat bu olaydan hemen sonra sevdiği adamın yanına gelip onunla bir anlaşma yapmayı söylüyordu. Ve Göktuğ kabul ettiğinde seviniyordu.

 

Neden? Diye geçirdi Göktuğ içinden içinde kin, nefret beslemeliydi ama Asel gururunu hiçe sayıp buraya gelmişti. Aşk mıydı bunu ona yaptıran? Hiçbir şeyin cevabını veremiyordu kafasında.

 

"Göktuğ abi istatif verir misin?" Diye bağırdı içerideki Çınar.

 

Asel'in kaşları çatıldı, "İstatif mi? O ne be?"

 

"Islak mendil," Dedi Göktuğ gülmemek için avurtlarını ısırırken.

 

Asel içindeki acısına rağmen kocaman bir kahkaha atmıştı. Zaten bu Asel'in en çok yaptığı şeydi. Gözleri şişene sesi kısılana kadar ağladığı gecenin sabahı herkesi şaşırtacak bir kahkaha atmasıydı. Acılarını gülerek gizliyordu.

 

"Kaç yaşında?" Diye sordu kahkahasını kestikten sonra.

 

"Beş," Göktuğ'un verdiği her kısa cevap Asel'in kalbine bir ok misali saplanıyordu. Göktuğ boğazını temizleyip, "Onun bakımını üstlenecek misin?" Diye sordu ciddi bir ifadeyle.

 

"Bana zaman verir misin?" Diye sordu Asel. Düşünmeliydi zamana ihtiyacı vardı.

 

"Yarın saat 00.00'a kadar zamanın var."

 

"Tamam."

 

Göktuğ koltuktan kalkıp Çınar'ın yanına gitti. Asel ise hâlâ koltukta oturup karşısındaki duvara bakıyordu. Bir gören acaba bu kız deli mi diyebilirdi ama Asel'in aklından bir sürü şey geçiyordu.

 

Koltuktan kalkıp yavaş adımlarıyla Göktuğ ile Çınar'ın yanına gitti. Arkalarında durup onları izlemeye başladı.

 

"Birazdan uyku vaktiniz gelecek Çınar bey," Dedi. Asel'in içi sıcacık olmuştu. Göktuğ Çınar ile büyük bir özenle ilgi gösteriyordu. Göktuğ baba olsaydı çok güzel bir baba olurdu.

 

"Birlikte yatlım muuu," Dedi Çınar. Asel iki eliyle de ağzını kapattı sondaki u harfine bir anlam verememişti.

 

"Yatalım," Dedi Göktuğ Çınar'ın saçlarını okşarken.

 

Asel hiçbir şekilde haber vermeden saatine basıp kendi evine ışınlandı.

Asel'den

Evime geldiğimde Vestiyerimin üzerindeki zarf dikkatimi çekti. Zarfı elime alıp açtım.

İlk önce geçmiş olsun dileklerimizi iletiriz Asel hanım. Birkaç gün içinde sağlığınıza ulaşmanız büyük bir mucize. Siyah gezegeninin tüm iplerini elimize almamıza büyük bir yardımda bulundunuz bunun için size minnettarız. Ve şimdi ise kadınlarımızı korumamız adına yeni bir görev sunmuşsunuz ve bu görevi minnetle kabul ediyoruz. Ve size bir teklifle geldik. Son görevinizde gösterdiğiniz büyük çaba ve performansa dayanarak size ajan olma yetkisi veriyoruz. Eğer isterseniz kapımız size hep açık.

Yıldız gezegeni genel müdürü~

 

Ajan olma teklifi mi...? Bu sayede Göktuğ'a yakın olabilir miydim? Yavaş adımlarımla koltuğuma gittim. Koltuğa oturup dizlerimi karnıma çektim.

 

Şuan ne halt yiyeceğimi bilmiyordum.

 

Önce telefonumu alıp bir grup kurdum. winx club adlı bir grup kurdum. İsmini sakın sorgulamayın... Ben çok Winx club izlerimde.

 

Murat anında mesaj attı.

 

Murat: Winx club diye isim mi olur kızım?

 

Sonra başka bir şeyin farkına varmış gibi.

 

Murat: Lan sen iyi misin? Göktuğ da var grupta. Sen iyi değilsin.

 

Beni ağlarken gördüğünden gerek iyi olmadığımı düşünüyordu. Evet iyi değildim.

Asel: İyiyim Murat bu grubu başka bir sebeble açtım.

 

Bartu: Winx club ne lan PUAHHAHAHAHAHA.

 

Asel: Ne o? Beğenemedin mi?

 

Bartu: Başka isim mi bulamadın kızım?

 

Bartu: DUR LAN! sen niye iyi olamayacakmışsın gurupta neden Göktuğ olamayacakmış?

 

Asel: Sen sor diye Bartu.

 

Bartu: OHA KIZIM. Sen bizi hatırlıyor musun?!

 

Gözlerimi devirdim.

Asel: Bartu herşey sırayla mı geliyor aklına? Acaba Merve karnına sıkmak yerine kafana mı sıktı?

 

Bartu: Lan açma şu Merve konusunu. Sen nasıl arkadaşsın?

 

Asel: Çok iyi, Evrenlerin en iyisi, mükemmel bir arkadaşım.

 

Eylül: Neler oluyor burada...? Winx club mü OAYAJBSHSŞZJSPAŞ.

 

Asel: Yeter ama küstüm hepinize.

 

Telefonu koltuğa attım. Alt tarafı grubun adını Winx club koydum yani ne vardı bunda?!

 

Asel: miusa'ya söyleyeceğim sizi!

 

Yazıp odama gittim. Kendimi yatağıma atıp aşko kuşko ayıcığımı kucakladım. Kendisi kocaman pembe bir ayıcıktı.

 

Yarın 00.00'a kadar sürem vardı. Çınar'ı yanıma alacak mıydım yoksa almayacak mıydım? Gözlerimi kapattığımda gördüğüm o görüntülere hâlâ bir anlam veremiyordum ama bir işaret olduğunu düşünüyordum. Fakat kabul etseydim Çınar ile bu evde mi yaşayacaktık? Yapamazdım...

 

İç ses bana yardım etsene... Neden konuşmuyorsun konuş! Bu olaylardan sonra sende mi beni terk ettin... Ama benim bir suçum yok ki iç ses gelsene...

 

Gözlerim doldu. Ben ne halt yiyecektim?!

 

Kafamı başlığa yaslayıp gözlerimi kapattım.

 

"Kızım..."

"Kızım ne oldu sana?"

"Sen böyle biri değildin! Bakacaksın o çocuğa."

 

Anında gözlerimi açtım. "Ne oldu bana, ne görüyorum ben?"

 

"Bana birşey olmadı ben ben hâlâ aynı Asel'im ben aynı Asel'im anne," Dedikten hemen sonra gözlerimi tekrar kapattım.

 

"Benim bildiğim Asel bakardı o çocuğa," Dedi annem. Yataktan hızla kalktım. Bismillahirrahmanirrahim Allah'ım sen yardım et. Kafayı mı sıyırdım ben?

 

Koşarak telefonuma sarıldım. Kurduğum gruba girip hepsini görüntülü aradım. Korkuyordum çok korkuyordum. Panikle etrafı tararken arama açıldı. Murat, Göktuğ, Aras açmıştı telefonu.

 

Göktuğ'un kaşları hızla çatıldı, "Neler oluyor?" Dedi.

 

"Çok kötü bir şey oldu," Dedim sessizce sanki bağıra bağıra söylesem görünmez biri beni rehin alacak gibi hissediyordum.

 

Aras, "Ne oldu?"

 

"Ben, ben delirdim sanırım."

 

Aras'ın yüzünde saçma bir gülüş oldu, "Delirdin mi?" Dedi kahkaha atarken.

 

"Evet," Dedim ağlayacak dereceye gelerek.

 

Göktuğ, "Ne olduğunu anlatacak mısın?"

 

"Ben annemi görüyorum ama gözlerimi kapatınca sonra sonra denedim Göktuğ," Dedim insanın delirdiğini öğrenmesi çok korkunçtu, "Annem bana sen böyle bir kız değildin Asel dedi, ben de aynıyım anne dedim sonra tekrar gözlerimi kapattım ve annem tekrar konuştu."

 

Hepsinin görüntüsü dondu, "Telefonlarınız çekmiyor herhalde dondunuz," Dedim sakince.

 

"Donmadık," Dedi Murat kendini toplayarak.

 

"Delirdim mi ben?" Dedim isyan ederek.

 

Aras tekrardan güldü, "Yok delirmedin," Dedi samimi bir şekilde.

 

"Yok delirdim ben."

 

Aras tekrardan konuştu sanki aramada sadece ikimiz var gibi, "Korkuyor musun?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

 

"Evet! Kim korkmaz ki?"

 

"Yanına gelmemi ister misin?" Diye sordu ilgiyle.

 

Gözlerim istemsizce Göktuğ'a kaydı. Onunda gözleri benim gözlerime kaydı. Bir kaç saniye bakıştık ardından Göktuğ, "Ben giderim yanına," Gözleri sinirle Aras'a kaydı, "Sen rahatına bak," Dedikten sonra aramayı kapattı. Benimde gözlerim Aras'a kaydı.

 

Murat kendi kendine konuştu, "Hem kıza onu kullandığını söylüyor hemde kıskanıyor sabır ver Allah'ım," Dedikten sonra o da aramayı kapattı. İstemsizce kaşlarım çatıldı.

 

Aras, "Göktuğ'u sinirlendirmek istemezdim ama kötü bir amacım yoktu," Dedi hafif tebessümüyle.

 

"Bakma sen ona o benden daha deli."

 

"Sen korkma," Dedi ardından güldü, "Delirmedin."

 

Gülümsedim ardından aramayı sonlandırdık.

 

Bir kaç dakika sonra arkamdan, "Korkuyorsan tanıdığın birini çağır tanımadığın birini değil," Diye bir ses geldi. Hızla arkamı döndüğümde Göktuğ ciddi ifadesiyle yanıma gelip tekli koltuğa oturdu.

 

Arkama yaslanırken, "Arası tanıyorum zaten," Dedim ben de onun kadar ciddi olmaya çalışarak.

 

Kafasını bana doğru çevirdiğinde bakışlarından korkmuştum.

 

"Niye geldin?"

 

"Korktum dediğin için."

 

"Niye sen?"

 

"Senin yanında olabilecek tek ben varım çünkü."

 

Histerik bir kahkaha attım, "Sen," Dedim parmağımla gösterirken, "Sen beni kullandığını söyleyen birisin. Bipolar falan mısın acaba?"

 

"Şimdi sen seni kandırmadığımıı aslında seni sevdiğimi falan düşünüyorsundur. Eğer aklında öyle bir düşünce varsa sil çünkü sana sahip çıkmakla yükümlüyüm bu yüzden yanındayım yoksa önemseyeceğim biri değilsin."

 

"Aras gelecekti? Neden sen geldin?"

 

"Kafan basmıyor mu acaba? Aras bile hain çıkabilir Aras'a mı güveneceğim ben? Sana birşey olsa benim başıma iş açılacak."

 

"Siktirgit ya," Dedim hiddetle ayağa kalkarken, "Madem beni koruyacaksın söylenme!"

 

Derin bir nefes verdi.

 

"Adi herif," Dedim yatak odama giderken. Odaya girdiğimde sinirle kapıyı çarptım, "Hem geliyor hemde söyleniyor! Salak mısın sen neden geliyorsun o zaman gelme! Bırak Aras gelsin hainsede beni gebertsin gitsin," Diye bağırıyordum. Bu adam beni çıldırtacaktı.

 

Odamın kapısı hızla açıldığında odaya giren Göktuğ'a hayret yani der gibi baktım.

 

"Ne dedin sen az önce?"

 

Ne bileyim ben ne dedim? Bir sürü şey söyledim.

 

"Ne demişim?" Dedim ilgisiz gözükmeye çalışan bir tavırla.

 

"Gebertsin gitsin öyle mi? Sen hiç arkandakileri düşünmez misin?"

 

Kaşlarımı çattım, "Arkamda kim varda düşüneyim?

 

Göktuğ içinden: ben varım...

 

"Çı-çınar," Dedi afallamış bir sesle.

 

"Sende birşeyler var Göktuğ Sezgin ve ben bunu ortaya çıkaracağım."

 

"Kendi kafanda kurma Asel Kılıç sonra üzülürsün."

 

"Daha ne kadar üzüleceğim?" Dedim kollarımı her iki yana açarak.

 

Sorumu cevapsız bırakarak arkasını dönüp gitti. Ben de arkasından gittim. Amerikan mutfağıma girip hemen, süt, şeker, un, vanilya, tereyağı ve nişasta çıkarıp sertçe hepsini tezgaha koydum.

 

Yüzsüz adam, "Her zamanki tatlından yapıyorsan ben de yerim," Dedi.

 

"Zıkkımın kökünü ye."

 

"Cık cık cık çok ayıp."

 

"Ben salağım biliyor musun gelip senden yardım istedim. Gidip Murat veya Aras'dan isteyebilirdim."

 

"Salak değil aşıksın," Dedi yüzü ifadesizleşirken.

 

"Sen değilsin," Dedim bütün malzemeleri tencereye koyarken.

 

Hiçbirşey söylemeden bacak bacak üstüne attı.

 

Borcam çıkarıp kedidilini borcamın tabanına yerleştirdim. Hemen ardından şerbet ayarladım. Ne zaman canım sıkkın olsa ya da yapacak bir şeyler bulamasam bu tatlıyı yapardım. Şimdide canım sıkkındı ve bana bu tatlıyı yapmak kendimi iyi hissedirecekti.

 

Tezgaha yaslanıp Göktuğ'a döndüm, "Başka birimi var?" Diye sordum sakin bir sesle hâlbuki hiç sakin değildim.

 

"Neden merak ediyorsun?"

 

"Aşığım ya ben?"

 

"Bu konu seni ilgilendirmez," Dedi yüzünde samimiyetsiz bir gülüş vardı gözlerimi devirip ocağa koyduğum muhallebiyi karıştırdım.

 

Şerbet hazır olduğunda borcama döktüm hemen ardından muhallebi hazır olmuştu dikkatli ve düzenli bir şekilde onuda borcama dökmüştüm. Tatlının ağzını streç filmle kapatarak dolaba koydum.

 

Koltuktan telefonumu alıp odama gidiyordum ki Göktuğ, "Düşündün mü?" Diye sordu.

 

"Neyi?" Dedim salağa yatarak. Aslında neyden bahsettiğini biliyordum.

 

"Çınar'ı yanına alacak mısın?" Yavaş adımlarla gidip koltuğa oturdum, "Bilmiyorum gözlerimi kapattığımda sürekli annem çıkıyor karşıma o çocuğa bakacaksın diyor. Ama ben nasıl yapacağımı bilmiyorum bu evde onunla birlikte yaşamak beni rahatsız ediyor. Ama sonra annemin dedikleri geliyor aklıma sen bu değildin dedi bana."

 

Hiç konuşmadan yüzüme baktı, "Anneni gözlerin kapattıktan sonra görmen sana ne hissettiriyor? Ne düşünüyorsun bu konu hakkında?"

 

"Çok garip birşey korkuyorum ayrıca sana geldiğimde de sen, ben ve Çınar vakit geçiriyorduk ardından annem geldi gözümün önüne. Bana ne olduğunu ne yaşadığımı anlamıyorum."

 

Birşey söylemeden telefonu aldı eline. Ne yapıyordu bu aptal!? Gerçekten ona içimi döktükten sonra ilgisizce telefona mı bakacaktı?

 

Ne bekliyorsun gerizekalı? adam bizi kullandığını söyledikten sonra sana sarılsın mı?

 

"İç ses!" Dedim hızla ayağa kalkarak Göktuğ şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Ona hiç bakmadan odama koştum ve yatağıma atladım.

 

"Nerelerdesin sen!? Beni neden yalnız bıraktın?"

 

Depresyona girdim. Gelme üstüme.

 

"Ben de depresyona giriyorum ama seni bırakmıyorum!"

 

Ay ben seni bırakayım lütfen Asel. Siyam ikizi gibi hiç ayrılmıyoruz.

 

"Biz ayrılamayız şapşik sen benim en iyi arkadaşımsın."

 

Deme şöyle ben havalara giriyorum.

 

"Gir be! Hak ediyorsun," Diye bağırdım.

 

Salak, otistik, gerizekalı ne bağırıyorsun? içeride adam var korkup kaçırttıracaksın

 

"Aman! Gitsin umurumda bile değil kalbimi çok kırdı o benim," Dedim ayıcığıma sarılırken kalbimi yine bir hüzün kaplamıştı.

 

Senin mi benim mi kızım ya valla kaç saattir depresyondayım.

 

Kafamı ayıcığıma gömdüm büyük bir kahkaha attım, "Millet günlerce aylarca girer sen bir iki saatliğine giriyorun."

 

Sus kapa çeneni o bana bir yıl gibi geldi.

 

"İç ses," Dedim hüzünle, "Ne olacak?"

Birşey olacağı yok Aselciğim adam bizimle dalga geçmiş. Siktir edip hayatımıza bakacağız. Belki başka biri girer lan hayatımıza. Bak sen beni dinle Aras'a yürü.

 

"Saçmala iç ses o Cansu'ya aşık."

 

Bunun bir kesinliği yok canım. Göktuğ'dan bundan sonra hayır gelmez.

 

 

Aşko kuşko ayıcığımı kapıya fırlattım, "Gelecek!" Diye bağırdım. İçeriden Göktuğ, "Saçma sapan iç sesinle konuşmayı bırakır mısın? Beni korkutuyorsun. Bir deliyle aynı ortamda kalmak berbat."

 

Lan! O bana saçma sapan mı dedi? Bak Göktuğ sevdiğim falan demem ağzını yüzünü kırarım oğlum senin!

 

"Siktir git o zaman evine," Diye kükredim. Sonra koşarak ayıcığımı aldım, "Yaa çok özür dilerim," Dedim hüzünle ben hep böyleydim sinirlendiğimde veya hüzünlendiğimde ayıcığımı hep fırlatırdım sonra koşarak kucağıma alıp özür dilerdim.

 

Odamdan çıkıp Göktuğ'un yanına gittim ve koltuğa oturdum. Göktuğ başını kaldırıp bir kaç saniye bana bakıp tekrar telefonuna döndü.

 

"Git," Dedim içimdeki yangını bastırmaya çalışırken.

 

"Sana anlam veremiyorum daha az önce kendi kendine konuşuyordun sonra benim yanıma gelip 'git' diyorsun."

 

"Anlam veremeyeceğin birşey yok git işte. Zaten kullandığın,duygularıyla oynadığın bir kadının yanında durman çok garip değil mi?"

 

Kafasını yana eğdi, "Anlama kıtlığın falan mı var? Keyfimden durmuyorum yanında durmak zorunda olduğum için duruyorum."

 

"Tamam gerek yok artık korkmuyorum gidebilirsin."

 

Ayağa kalktı, "Benimde işime gelir," Deyip anında ışınlandı.

 

Arkasından mala bakar gibi aynı yere bakıp kaldım.

 

Neden yaptın bunu neden gönderdin?

 

"Onsuzluğa alışmam gerek. " Sanki hastaymışım ve sesim kısılmış gibi çıkmıştı sesim. Gözlerimden birkaç damla yaş süzülmüştü.

 

Hâlâ aynı yere bakıyordum donup kalmıştım sanki. Güzeldi belki o buraya geleli yarım saat bile olmamıştı ama bu sayılı dakikalar çok güzeldi. Burnuma hafiften vanilya kokusu değiniyordu evime onun kokusunun sinmesi de çok güzeldi.

 

Ama artık vazgeçmeliydim madem o beni sevmiyordu benimde onu unutmam gerekiyordu. Dediği gibi; imkansız aşklar diğer tarafa kalmıştı. Ben onu çok sevmiştim hemde ilk defa birini sevmiştim fakat onun bana bunu yapması çok acımasızcaydı. Kendi elleriyle benim infazımı vermişti. Kendimi yaşayan bir ölü gibi hissediyordum. Sabah beni kullandığını söyleyip siktir olup gitmişti ve sinir krizi geçirmiştim. Sonra evime gelip kendimi avutmaya çalışmıştım. Ardından onun ayaklarına kadar gidip bana yardım etmesini istemiştim. Tekrar evime şen şakrak -aslında içimde kocaman bir yangınla- gelip bir grup kurmuştum sonra grubu aramış Göktuğ'un buraya gelmesini sağlayıp çok mutlu olmuştum.

 

Şimdi saat 11.55'ti 12'ye beş dakika kala tekrar yüz üstü bırakılıp terk edilmiştim hemde kocaman bir ümitle.

 

Karşı koltukta annemin silüeti belirdi. Kocaman bir çığlık atıp koltuğa yapıştım.

 

"Korkma."

 

"Bismillahirrahmanirrahim Allah'ım yardım et. Yemin ederim kafayı yedim. "

 

"Korkma kızım sana birşey yapmaya gelmedim düzgünce beni dinle."

 

Gözlerimi kapatıp ellerimle kulaklarımı tıkadım, "Yardım edin! Delirdim!"

 

"Beni dinle Asel!" Diye bağırdı annem ilk defa beni azarlayarak.

 

"Hayır, hayır, hayır," Dedim başımı her iki yana sallayarak.

 

"Neyse, ne kadar kulaklarını tıkasanda beni duyacak olacaksın zaten. Dinle şimdi beni. Göktuğ'a bir mesaj atıp Çınar'ı yanına isteyeceksin! Bu konu burada bitecek Çınar senin yanında kalıp senin gözetimin altında kalacak."

 

"Ne yaşıyorum ben? Ne yaşıyorum?!"

 

Karşımdaki silüetin sesi kesildiğinde gözlerimi açtım. Ellerimle ağzımı kapadım. Gözlerimi etrafta gezdirdim.

 

Delirdik! Delirdik sonunda. Bize deli diye diye delirdik!

 

Ellerim, bacaklarım, ayaklarım tüm vücudum tir tir titriyordu. Ne yapacaktım ben? Allah kahretsin neler oluyordu? Şizofreni mi olmuştum yoksa?

 

Telefonu elime alıp hemen Google'ye girdim. Google amcaya 'Şizofreni belirtileri' yazdım.

Halüsinasyon görme.

 

Gerçek dışı inançlara yönelik sanrılar.

 

Motivasyon eksikliği.

 

Yavaş hareket etme.

 

Uyku düzeninin bozulması

 

Düzensiz düşünce ve konuşmalarda bulunma.

 

Sosyal olarak kendini izole etme.

 

Gözlerimi sım sıkı yumdum. Şizofren olmuştum ben!

 

"BEN DE NEDEN HEPSİ VAR?"

 

Uydurma Asel iki tanesi yok.

 

Kapa çeneni gerizekalı. Hızla Bartu'yu aradım. Telefon açıldığında Bartu'nun uykulu sesini duydum.

 

"Ne arıyorsun bu saate kızım?"

 

"Bartu," Dedim ağlayarak, "Ben şizofreni olmuşum."

 

"Şuan hiç eşek şakasına gelemem Asel. Zaten zor uyudum."

 

"Salak! Şaka yapmıyorum."

 

Telefondan hışırtılar geldi sanırım yatakta oturuyordu.

 

"Hastaneye mi gittin?" Diye sordu ciddiyetle.

 

"Hayır Google amcaya gittim," Dedim hâlâ ağlayarak.

 

"Asel sana şuradan bir çakarım kendine gelemezsin hasta adam şu saat'te aranır mı? Ben de ciddi birşey oldu sandım."

 

"Neden beni anlamıyorsun? Zaten annemin silüetini gördüm."

 

"Ne silüeteli?" Diye sordu birden ciddileşerek."

 

"Annemin silüeteli," Diye tekrarladım. Burnumu çektim, "Delirdim mi ben?"

 

Güldü, "Yok ya ne delirmesi hah! Sen zaten delisin salak." Gülmüştü ama sanki beni yatıştırmak ister gibi gülmüştü sesi garip geliyordu.

 

Daha çok ağladım, "Dağ ayısı," Deyip telefonu suratına kapattım. Korkuyla tekrardan etrafımı taradım. Yastık alıp sarıldım. Bir öne bir arkaya doğru sallanmaya başladım.

 

Korku filmi izlemeye korkan ben korku filmi gibi bir sahne yaşıyordum.

 

Hadi tatlıyı yiyelim.

 

Allah belanı versin iç ses şurada delirme ihtimalimiz var sen tatlı yiyelim diyorsun.

 

Boşuna mı yaptık biz o tatlıyı?

 

Tekrardan karşımda annem belirdiğinde direkt telefona yapıştım Murat'ı aramaya başladım.

 

"İstersen Göktuğ'u ara beni yine dinlemek zorundasın canım kızım."

 

Telefon açıldığında, "Ne oldu Asel?" Diyen Murat'ın uykulu sesi gelmişti.

 

"Hâlâ Göktuğ'a yazmadın?" Diye hesap sordu.

 

"Sus! Sus konuşma," Diye bağırdım.

 

"Kim sussun?" Dedi Murat afalladığı her halinden belliydi.

 

"Annem," Dedim hızla.

 

"Göktuğ'a yaz artık! O çocuk her gece ağlıyor aynı senin gibi."

 

Elime yastığı alıp silüetele fırlattım ama gram kıpırdamadı, "Gitsene be kadın!" Diye tekrardan bağırdım.

 

"Bekle geliyorum," Deyip telefonu kapattı.

 

"Annene ne zamandan beri bu kadar saygısız oldun?"

 

Hemen yanımda beliren Murat'ı görünce boynuna atladım. Karşıdaki koltuğa baktığımda annem hâlâ orada duruyordu.

 

"Göktuğ'a yaz bak bir daha uyarmayacağım. Seviyorum seni, çok öpüyorum güzel kızım." Silüet kaybolduğunda kafamı Murat'ın omzuna kapadım.

 

Murat'ın elleri vücuduma sarıldı, "Yok birşey korkma."

 

"Ben ciddi ciddi delirdim," Dedim sessizce.

 

"Hayır iyisin sen birşeyin yok," Dedi kafamı omzundan kaldırırken.

 

"Mükemmelim çok iyiyim."

 

"Otur şuraya," Dedi koltuğu göstererek.

 

Koltuğa oturup Murat'ı izledim. O da yanıma oturdu, "Bak şimdi beni iyi dinle. Eğer böyle şeyler görmeye ve duymaya devam edersen asla ama asla korkma beni ara Göktuğ'u ara ve bunu bize söyle. Böyle şeyler gördüğünde beni çağır ben geleyim ama asla korkma. Ben bunun araştırmasını yapacağım ve kafamda bir kaç düşünce var."

 

"Ne düşüncesi?"

 

"Bundan emin olduktan sonra söyleyeceğim sana."

 

"Peki," Dedim başımı sallayarak.

 

"Hadi şu Winx club adlı gruba mesaj at yarın yeni görevimiz için buluşalım." Dedi gülerek.

 

"Ben... Atayım ama Eylül ne olacak?" Dedim hüzünle.

 

"Birşey olmayacak o da bize yardım edecek uzaktan." Artık Eylül'ün bu hastalığını kabullenmiş gibiydi.

 

"Tamam," Dedim yüzümde gerçekliği anımsatmayacak bir gülümsemeyle.

 

Gruba girip mesaj attım. Ben telefonu bıraktıktan sonra bir sürü mesaj gelmişti Göktuğ tüm olayı açıklamıştı. Hatta Göktuğ beni kullandığını söyleyip benden ayrıldığını yazdığında Bartu Göktuğ'a demediği lafı bırakmamıştı.

 

Asel: Yarın hepiniz benim evimde kahavaltıda olun. Yeni görevimiz hakkında konuşacağız.

 

Yazdıktan sonra e-mailime bir mesaj gelmişti.

 

0554..: Kadınlara yapılan zúlme dur demek için başlattığınız göreve Yıldız gezegeni genel müdürü tarafından verilen yetkiye göre bu görevin başkanı sizsinizdir. İyi günler dilerim.

 

 

"Aaa," Diye bir nida döküldü dudaklarımdan.

 

"Ne oldu?"

 

"Beni başkan ilan etmişler."

 

"Ne?"

 

"Bak," Dedim telefonu Murat'a doğru çevirdiğimde. Ardından Murat'a da bir mesaj geldi telefonu cebinden çıkartıp baktı bana gelen mesajın bir farklısı Murat'a da gelmişti.

 

"Bütün ekibe atılmış olmalı."

 

"Ben şimdi bu ekibin başkanı mıyım? Ben ne anlarım başkanlıktan?"

 

"Yaparsın sen," Dedi elini omzuma atarak.

 

Telefonuma mesaj geldiğinde kimden geldiğine bakmıştım. Eylül gruba mesaj atmıştı. Murat'a gelen mesajın aynısı ona da gelmişti ekran görüntüsü alıp gruba atmıştı.

 

Eylül: "Fotoğraf" Oha kızım şaka mısın? Başkan oldun lan!

 

Bartu: Helal lan Yusufi.

 

Aras: Tebrik ederim:)

 

Şuan tüm bozulan moralim yerin gelmişti. Saçlarımı arkaya savurdum.

 

Asel: Teşekkürler:)

 

Cansu da bütün mesajları görmüştü ama tebrik etmemişti. Fesat! raya karışan Murat'ın mesajını görünce kocaman kahkaha attım.

Murat: Eylül saat kaç olmuş sen niye yatmadın?

 

Eylül: çocuk muyum ben Murat?

 

Murat: Bebeğimsin sen benim gözümde.

 

Bartu: öğk kusacağım bu nasıl ilişki?

 

Murat: yat uyu hadi çimen gözlüm.

 

Eylül: of Murat!

 

 

Eylül'ün bağırma sesi buraya kadar gelmişti.

 

Murat: Kocaman öptüm seni çimen gözlüm.

 

Eylül hiçbirşey yazmamıştı.

 

"Ee hadi bana yatak hazırla uykumdan uyandırdın beni."

 

"Şimdi şöyle bir durum var ki biliyorsun benim evim küçücük başka oda yok o yüzdeen koltukta yatmak zorundasın ama eğer senin yatağında da yatabilirim diyorsan sen orada yat ben burada yatayım?"

 

"Koltukta yatarım maviş. Hadi hadi."

 

"Tamam," Dedim koşarak odama gidip çarşaf, yastık alarak. Tekrardan Murat'ın yanına gelip düzgünce yatağını serdim.

 

Murat, "İyi geceler maviş korkarsan yanıma gel."

 

"Tamam. İyi geceler." Deyip odama gittim.

 

Telefonumu alıp Göktuğ'un mesaj kutusuna girdim. Son derece soğuk bir mesaj yazdım.

Asel: yarın gelirken Çınar'ı da getir. Ben bakımını üstleneceğim.

 

Göktuğ: yarın olmaz. Konuşacaklarımızı duymasın.

 

Mesajına görüldü atmıştım. Bundan sonra kendimi üzmek yoktu. Ben ne dersem o olurdu.

 

Başkanda olduk yakışır valla.

 

Üstüme pijamalarımı giyip yatağıma girip gözlerimi kapattım. Güzel bir uykuya ihtiyacım vardı.

 

Sabah gözlerimi kurduğum alarmın sesiyle açtım. Hemen üstüme beyaz bir crop altımada vizyon rengi bir pantolan giyip sessizce Amerikan mutfağıma ilerledim. Murat'ın uyuduğunu sanıyordum lakin o telefonla konuşuyordu.

 

Ona aldırmadan mutfağa doğru ilerleyip kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Bana yandan bir bakış attığında gülümseyip tekrardan önüme döndüm.

 

U şeklinde olan tezgahımın bir kısmına kahvaltıyı hazırladım.

 

"Tamam efendim hemen konuşacağım bu konu hakkında," Deyip telefonu kapattı.

 

Unutmamak amaçlı dünki yaptığım taylıyı dolaptan çıkarıp göz önüne koydum.

 

"Oo Asel hanım?"

 

"Buyurun Murat bey?"

 

"Bugün bize ne yapacaksınız?"

 

"Menümüz de pizza var," Dedim büyük bir sevinçle.

 

"Kendinmi yapacaksın?" Dedi hayretle.

 

"Evet," Dedim son derece sakin bir sesle, "ben hep kendim yaparım."

 

"Ben de hep dışarıdan yerim."

 

"O zaman ilk defa ev pizzası yiyeceksin,"

 

"Öyle olacak."

 

Pizzamı hazırlamış kahvaltılıklarımı koymuştum. Arkamda Göktuğ ile Murat'ın sesini duyunca hemen arkama döndüm. Göktuğ ne ara gelmişti? Ardından Eylül ve Aras gelmişti.

 

"Eylül," Diye bağırarak boynuna atladım, "Nasılsın iyi misin?"

 

"Şükür iyiyim," Dedi gülümseyerek.

 

Ardından Aras'a döndüm, "Hoşgeldin Aras."

 

"Hoşbuldum cimcime. Bu arada evin çok tatlı kutu gibi."

 

Cimcime ne lan? Fındık burunu tercih ederim.

 

 

Karşılık olarak sadece gülümsedim. Göktuğ'u eş geçip tekrardan mutfağa ilerledim. Tam bu sırada kapı çalınca kaşlarım çatıldı. Kapıya ilerleyip kimin geldiğine baktım. Bartu gelmişti?

 

Kapıyı Bartu arkadaşım sen salak mısın? Der gibi açtım. "Niye kapıdan giriyorsun Bartu?"

 

"Bacadan mı gireyim kızım?" Diye sordu yarasını tutarken.

 

"Hani ışınlanmak diye birşey varya evimin içine ışınlansaydın?"

 

"Hani ayıp diye birşey var ya? Ya çekilsene Asel hasta hasta buraya geldim zaten."

 

Kapıdan çekilip Bartu'yu içeriye davet ettim.

 

"Ölüyorum kızım her tarafım ağrıyor," Dedi kendini koltuğa atarak.

 

"Yaran tam olarak nerede?" Diye sordum ilgiyle.

 

Eliyle yarasının olduğu yeri gösterdi. Elimi yarasının üstüne koydum neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum. Hepsi pür dikkat bizi izliyordu. Özellikle Aras, Göktuğ ve Murat.

 

Bartu gözlerini tamamen açıp, "Aaa! " Diye bağırdı. T-shirt'ünü kaldırıp yarasına baktı, "Lan yaram nerede?" Deyince kendimi geriye attım. Bartu bana sorgulayan bakışlar attı, " Ne yaptın lan?"

 

"Ben birşey yapmadım." Bakışlarımı herkesin üstünde gezdirdim.

 

"Anlaşıldı artık," Dedi Murat sevinçle.

 

"Ne anlaşıldı?" Dedik Bartu ile ikimiz aynı anda.

 

Göktuğ, "Önce kahvaltımızı yapıp görev hakkında konuşalım. Sonra Murat herşeyi açıklar sana," Konuşurken yüzüme bile bakmaması can yakıcıydı. Hiçbirşey demeden mutfağa gittim.

 

"E hadi yapalım kahvaltımızı."

 

Tam bu sırada yine kapı çaldı. Oflayıp kapıya ilerledim. Aklım tamamen Murat'ın bana anlatacağı şeydeydi. Ama asla belli etmemeye çalışıyordum. Yine tam bu sırada Cansu eve ışıklandı.

 

"Hoşgeldin," Deyip kapıya ilerledim.

 

Hoşgeldin demeyi bile hak etmiyor. Kesinlikle Göktuğ ile senin ayrılmanı fırsat bilip Göktuğ'a yanaşacak.

 

 

Umurumda değil.

 

Sen öyle san ben senin ciğerini bilirim

 

Kapıyı açtığımda karşımda takım elbiseli üç koruma arkada son derece şık ama elli li yaşlarda bir adam vardı.

 

"Aa dev adam. Sen Göktuğ'un koruması değil miydin?"

 

"Karışık oralar Asel hanım," Deyip geriye çekildiler. Arkadaki adam öne çıkınca, "Ben Yıldız gezegeni genel müdürü sait," Deyip elini uzattı. Adamın elini sıktım. Elimle içeriye davet ettim, "Buyurun."

 

Sait bey eve girerken konuşuyordu, "Buraya gelme sebebim yeni göreviniz ve senin ajan olmanı isteğim."

 

Başımla onayladım. Herkes Sait beyi hoşgeldinlere boğarken masaya oturduk.

 

Sait bey, "Evet bu görevi tüm içtenliğimle onaylıyorum."

 

Kocaman gülümsedim.

 

Sait bey, "Kafanızda kurduğunuz bir plan var mı?"

 

Murat atladı olaya, "Ben bir senaryo kurdum öyle çok uzun birşey değil Asel ve Bartu bu topluluğa girecek. Eylül bilgisayardan bu topluluğun yerini bulacak. Eylül'ü araya sıkıştırma nedenim rahatsızlığından dolayı asla bu çatışmaya gitmeyecek o uzaktan bu topluluğu takip edecek."

 

Eylül'ün yüzünde buruk bir tebessüm oluştu.

 

Sait bey, "Evet bu doğru. Sizden istediğim Göktuğ Asel'i Aras'da Bartu'yu

yönetecek, " Dedi.

 

Anında itiraz ettim, "Göktuğ yerine Murat olsun."

 

"Murat bir kriz anında yönetemeyebilir."

 

Murat, "Sait bey haklı ben senaryo kurmakla yetkiliyim. Olayları ben yönetirim. Kriz ablarını Aras ve Göktuğ yönetir."

 

"Tamam Aras bana yardımcı olsun o zaman." Göktuğ keyifle arkasına yaslandı.

 

Sait bey, "Göktuğ senin eğitmenin değil mi kızım?"

 

"Öyle," Dedim içime kaçan sesimle.

 

"O zaman neden itiraz ediyorsun?"

 

"Hiç," Dedim sahte bir gülüşle.

 

"Güzel,"

 

Kahvaltımız bitmişti. Mutfağı toparlayıp hepimiz koltuklara oturmuştuk.

 

Sait bey Murat'a ve Göktuğ'a baktı, "Asel'e olayı açıkladınız mı?" Diye sordu.

 

Göktuğ, "Murat açıklayacak."

 

Sait bey, "Ne duruyorsunuz?" Dedi otoriter bir sesle.

 

Neler oluyor burada?

 

"Ne olayı?" Diye sordum şaşkınlıkla.

 

Sait bey Murat'a ithafen, "Git anlat kıza," Dedi emir verirken.

 

Murat, "Odana geçelim mi Asel?" Diye sordu tedirgin bir sesle.

 

"Ge-geçelim."

 

Herkes pür dikkat bize bakıyordu ama Cansu ve Aras hariç büyük ihtimalle onlarda bu bahsettikleri şeyden haberdar olmalıydılar.

 

Murat ile odama gittiğimde Murat çalışma masamdaki sandalyeyi alıp yatağımın önüne koyup oturdu. Ben de yatağa oturdum. "Dinliyorum," Dedim.

 

Murat boğazını temizledi büyük ihtimalle nereden başlayacağını bilmiyordu, "Senin bu gördüğün ve duyduğun şeyleri uzun yıllar öncesi Avcil Çağıl yaşadı ve bir tür özel güçleri olduğu kanıtlandı. Bütün Kâinatın koruyucusu olarak belirlendi. Avcil Çağıl öldüğünde birdaha bu olayların yaşanmayacağına dair rivayetler verildi ve yıllar sonra sende görüldü. Avcil Çağıl bazenleri geleceği görebiliyordu. Hastaları iyileştirebiliyordu yalnızca ölecek olanlara faydası dokunmuyordu."

 

Ağzım bir metre açık dinliyordum Murat'ı.

 

"Sadece ölmeyen kişileri karşısında görüp onların nasihatlarını dinliyordu. Aynı senin gibi."

 

"Ama ben annem... " Dedim sonra kafama dank etti.

 

"Annen ölmemiş olabilir."

 

"Ne?" Dedim sessizce.

Loading...
0%