Yeni Üyelik
6.
Bölüm

♧Kaybedi̇şler Çarşısı♧

@nghn__

Merhaba, yeni bir bölüm ile karşınızdayım. Bölümlere oy vermeyi ve yorum yazmayı unutmayın lütfen.

Kitap hakkındaki, bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.

İyi okumalar dilerim....


**************

Gün semalardan geceyi kovardı.Her yer umut tohumları ile aydınlanırdı. Mardin geceleri gerdanlık olur, gündüzleri ağlardı.Gece bütün laneti kapatırdı, örterdi. Geceler seni, beni, kusurları, yanlışları ve daha nicesini saklardı. Belki de bu yüzden geceleri açığa çıkardı duygular, gündüz onları gözler önüne sermesin diye...


Bir koltuğun üzerinde saatlerdir ellerimi inceliyordum. Parmağımdaki yüzüğün beni mutlu etmesi gerekirdi. Sahiplik halkası elime değil boynuma takılmıştı. Bundan sonra onundum, sahipti. Bu yüzük onunla olmayan bağımızı tutuyordu. Tek taraflı bağ yapılamazdı elbet ama buna bir eş daha olacaktı. Mirza dün bana kalbinin bağını vermişti. O bağ sevgi ile güçlenecek, aşk ile büyüyecekti ve sevda ile sonsuzluğa düğümlenecekti. Gözlerim pencereye takılırken gökyüzüne merhaba demeye hazırlanan bir güneş takıldı ağlarıma, bir süre izlemek düşünmek istesem de kendimi toparlayarak banyoya doğru ilerledim. Bugün uyku haramsa bana bende daha iyi şeyler yapacaktım. Uykusuzluğumu belli etmemek için hafif bir kapatıcı ile gözlerimi kapatmıştım. Kızarıklıklar yok olmuştu şimdi tek lazım olan sahte bir gülüştü... Gerçeğine çok az kalmış sahte bir gülüş. Bugün her zamanki Buğlem olacaktım, o canlı kızı geriye getirecektim. Kaybettiklerime dönüp bakmamak için kazandıklarıma güvenecektim.


Konağın mutfağında hazırladıklarımı son kez kontrol edip geri kalanını yardımcılara teslim ettim. Saat hala çok erkendi, kıyafetlerimi değiştirip diğerlerini uyandırabilirdim. Kısa sürede her şeyi bitirip merdivenlere yöneldim. Düşüncelerim sessize alınmıştı, düşünmeyecektim. Aşağı kattan gelen anne ve babamın sesini dinledim bir süre, huzurun sesini dinledim. Bugüne kadar beni getiren insanları dinledim, değerlerimi dinledim. Yanlarına ulaştığımda sıcacık gülümseyip selamladım, sarıldım.


''Günaydın Hamit Ağam sabah şerifleriniz hayır olsun, Nur Sultan sizlere de günaydınlar olsun.''


Yüzümdeki gülümseme gerçek olmuştu işte... Benim gerçeğim ailemdi, canlarımdı. İkisinin de verdiği cevaplar aynıydı. Çiftler birbirlerine uygun yaratılmış derlerdi, uyum içinde olurlar birbirlerinin kusurlarını görmezlerdi.


''Sana da kızım,erken mi kalktın?''


Annemin sorusu ile kafamı onaylar nitelikte sallayarak cevap verdim.


''Size kahvaltı hazırladım.Siz sofraya geçin bende diğerlerini uyandırıp geleyim.''


Gülümseyip sofraya geçişlerini izledim daha sonra arkamdan gelen sese döndüm. Hazan uyanmış evin içinde neşeli sesi ile Leyla ablayla konuşuyordu. Onlara da tebessüm edip yukarıya çıktım. İlk önce Cihan ağabeyimi uyandıracaktım çünkü Sıraç ağabeyimi uyandırmak daha kolaydı. Onu en sona bırakıp odanın kapısını tıklattım. İçeriye yavaşça girerken gördüğüm manzaraya gülümsedim, kısa sürede her şeyi unutup eskiye dönmüştük.


Cihan ağabeyim resmen yatakla savaş vermişti. Üzerindeki yorgan yere düşmüş kendisi de yastığa sarılmış uyuyordu. Yanına yavaşça yaklaşarak yorganı yerden kaldırdım. Yatağın kenarına bırakırken sessizce ağabeyime seslenmeye başladım.


''Cihan ağabey!''


Mırıldanıp diğer tarafa dönünce bir kez daha aynı şeyi tekrar ettim. Yine uyanmayıp uyumaya devam etti. Son çare olarak başına dikilip sesimi yükselttim.


''Cihan Dağlı, uyansanız diyorum artık!''


Ağabeyim gözlerini açıp baktı beni görünce kaşlarını çatıp daha dikkatli baktı.


''Ne oldu Buğlem, neden bağırıyorsun tepemde?''


Klasik Cihan ağabeyim diyerek aldırmadan konuşmaya başladım.


''Kahvaltı hazır ağabey. Sen ve Sıraç ağabeyim hariç herkeste uyandı sizi bekliyorlar hızlı ol. Beyhan ve ailesi gelecek umarım bu seni uyandırmaya yeterli olur.''


Anlamsız bakışlarını yüzümde gezdirip yatağın yanındaki komodinden telefonuna uzanıp saate baktı. Kaşlarını çatarak yüzüme baktı.


''Bugün cumartesi ağabeycim, saat daha yedi sence de çok erken değil mi ?''


Sözlerine aldırmadan çabuk ol diyerek odadan çıktım. Bende saatin erken olduğunu ve bugünün cumartesi olduğunu biliyordum elbet ama erken geleceğim demişti. Akşam kararlaştırıp kahvaltıda buluşacağımızı konuşmuştuk. Büyükler öyle karar vermiş bizde kabul etmiştik. Gözüme uyku girmemiş bütün gece düşünmüştüm. Ne olacağını, nasıl yapacağımı her şeyi düşünmüştüm. Şimdiki durumuma şaşırmamak gerekirdi.


Sıraç ağabeyimin odasının önünde durup derin bir nefes aldım. Kapıyı çalarak içeriye girdim ama yatakta uyuyan bir ağabeyim yoktu. Oda duman altı olmuştu ağabeyimde koltukta elinde bir kitapla uyuya kalmıştı. Yavaşça ona yaklaşıp elinden kitabı aldım ve kapatarak kütüphanesine koydum. Odasının pencerelerini açıp dumanı dağıttım. Banyosuna girip kül tablasındaki izmaritleri çöpe boşalttım ve ağabeyimin yanına döndüm. Rahatsız olduğu çattığı kaşlarından belliydi. Nikahta şahitlik etmiş daha sonra ortadan kaybolmuştu. Bana bu kadar bağlı olmasını anlayabiliyordum ama kendini üzmesi beni daha kötü yapıyordu.


Yavaşça omzuna dokunup adını seslendim. Kaşlarını çatarak hareket etmeye çalıştı ama boynunu oynatırken acı ile inlemesiyle son bulmuştu. Gözlerini yavaşça açıp elini boynuna götürdü. Gözleri odada dolaşıp bana takılırken duraksadı. Eli bir yandan ensesini ovuyordu.


''Günaydın ağabey!''


Kafasını hafifçe sağa sola oynatıp gözlerime baktı.


''Günaydın ağabeycim.''


Boynu hala açılmamıştı ve bunu bir daha yapmaması için ona kızacaktım. Kendini böyle bitirmesini istemiyordum. Sonucu ne olursa olsun bu iş yapılmıştı. Ben sevdiğim adamla evlenecektim ama o adam beni sevmeyi geç benden nefret ediyordu. Bunun onları üzmesi gerekmezdi, gerekmeyecekti. O adamda nefrete dair bir kırıntı bile bırakmayacaktım. Kimsenin dert etmesine gerek yoktu, adım kadar emindim bunu yapabilirdim. Yapamazsam diye düşünürsem çıkmaza girerdim. Biz güçlü kadınlardık, pes etmezdik.


''Bir daha bu kadar sigara içmeni istemiyorum. Kitaplarını koltukta değil yatakta okuyabilirsin burada kendine eziyet çektirme. Boynun için kas gevşetici getireceğim bekle.''


Emir verir tarzda konuşmuş yanından ayrılarak banyosuna gitmiştim. Ona böyle davranmak hiç hoşuma gitmiyordu daha şimdiden pişman olmuştum. Banyo dolabından kas gevşetici alıp tekrar odaya girdim. Ağabeyim kalkmış üzerini değiştirmişti. Benim geldiğimi görünce kısa süre baktı ve kravatlarına doğru yöneldi.


''İlacı bırak ben hallederim, sen aşağı in.''


Bana doğru dönmeden konuşmuştu. Kırıldığını düşünmemiştim.


''Ağabey?''


Yavaşça seslendiğimde bana doğru döndü. Sesimi yükseltmem onu kırmıştı, gözlerinden kırıldığını anlıyordum.


"Aşağı in Buğlem, birazdan gelirler. Bende geliyorum. Odamı düzeltmek zorunda değilsin o senin görevin değil ."


"Ben senin iyiliğin için söyledim. Senin kendini yıpratman hoşuma mı gidiyor sanıyorsun? Ben zaten çıkmazın içindeyim ağabey daha da zorlaştırma bunu... Bir seçim yapıldı ve her şey bitti bundan sonra ne yaparsak yapalım eski haline dönmeyecek. Ben ağabeyimi affettim ve her şeyi unuttum, sende unut ne ben üzüleyim ne sen!"


Sözleri canımı yakmıştı, biz ilk defa birbirimize bağırıyorduk. Konuşmam bitince kendimi odadan dışarıya atmak için kapıya yöneldim. Ağabeyim hızla yanıma gelip bana sarıldı. Elleri saçlarımı okşarken biraz daha sıkı sarıldım.


"Seni üzmek istemiyorum, seni böyle gördükçe benim canım yanıyor. Mutsuz olduğunu bilmek beni yıkıyor, beni yıkabilecek tek şey sensin can parçam. Yapılan seçimlerin seni üzmesini önlemeyi çok isterdim ama elimden hiçbir şey gelmiyor ve bu beni daha da sinirlendiriyor. Özür dilerim güzel gözlüm."


Onu affetmemek imkansızdı, bizim aramızdaki bağ daha farklıydı. Dördümüz kendi içimizde birbirimize bağlıydık ama Sıraç ağabeyim ile benim aradaki bağ farklıydı. Ağabeyimden çok babam gibiydi. O benim çocukluğuma, gençliğime ve geleceğime tuttuğum ışıktı.


"Ben özür dilerim ağabey sesimi yükseltmemeliydim. Geçmişi bırakalım olur mu? Gelecek bizim için daha önemli. Hadi şimdi otur koltuğa ilacı süreyim aşağı beraber ineriz. "


Beni onaylayarak koltuğa geçip oturdu. Kısa sürede aşağı indiğimizde annemi gördük. Avluda kurulan masanın üzerine birçok şey koydurarak görsel bir şölen hazırlamıştı. Sıraç ağabeyim ile birbirimize bakıp gülerek annemin yanına gittik.


"Hayırdır anne orduya kahvaltı servisi mi açtın? Bütün Mardin kahvaltıya davetli de biz mi bilmiyoruz ?"


Sıraç ağabeyim her zaman ki gibi anneme takılarak günaydın dedi ve annemin söylentilerine gülerek karşılık verdi. Biz neşe ile konuşurken Mehmet'in gelmesiyle dikkatinizi ona verdik.


"Hamit Ağam, Mehmet Ağa ve ailesi geldiler."


Babam ayağı kalkıp Mehmet'in yanına gitti .


"Bekletmeyin oğlum, içeriye buyur edin. Güvenlikten emin olun, sorun istemiyorum."


Mehmet onaylayarak hızla konağın kapısına doğru ilerledi. Konağın duvarının kenarından görüş alanıma ilk olarak Mehmet Ağa girdi. Yaşlı olmasına rağmen hala dimdik ayakta duruyordu ve Mirza kesinlikle ona benziyordu. Mehmet Ağa'nın yanında karısı Havin Hanım vardı. Yüzünde yaşanmış yılların izleri olsa da güzelliğine zarar gelmemişti. Onlar babam ve annemle selamlaşırken gözlerim bu defa arkasından gelen Mirza ve kardeşlerine takıldı. Mirza hepsinin önünde dağ gibi durmuştu. Arkasından gelen Baran ve diğer kardeşiyle aralarına Beyhan'ı almışlardı.


Yüzündeki çekingen ifadeyi buradan seçebiliyordum. Ona kızgın değildim çünkü hatası yoktu. Sevmek benim gözümde bir hata değildi, olsaydı sevmezdim. Yıllar önce tuz bastığım yarayı kanattığı içinde kızacak değildim çünkü o yara asla kabuk bağlamamış her saat her dakika kanamıştı.



**************


Kahvaltı sofrasında oturmuş ortada dönen sohbeti dinliyorduk ya da öyle görünüyorduk. Karşımdaki sandalyede oturan adamla geldiğinden beri birbirimize bakıyorduk. Yeşil gözlerinin alevlerini söndürmemiş ama eski harlı halini de getirmemişti. Duygularını okumaya çalıştığımda gördüğüm yalnızca belirsizlikti. Ben yeşillerine dalmış hayatımın geri kalanını gözlerinde seyrederken açılan laf ile gözlerinde alevler dans etmeye başlamıştı. Kafasını oraya çevirmeden masada olan elini yumruk yapmış dişlerini sıkmıştı. Derin nefes seslerini duyabiliyordum, parmak boğumları beyazlamaya başlamıştı. Endişeli gözlerimi iki ağaya çevirdim, bu gece olacak düğünden bahsediyorlardı.


Beyhan ve Cihan Ağa'nın berdelle yapılacak olan düğününden... Mirza keskin gözlerini Cihan ağabeyime çevirmiş kısılan gözleri ile bakıyordu. Cihan ağabeyim ise Mirza'nın gözlerine karşılık aynı kararlılıkla bakıyordu. Gözlerinde Beyhan'a bakarken saf sevgi taşıyordu Mirza'nın gözlerinin aksine evleneceği kadına sevgisini gözleriyle hissettiriyordu. Mirza birden masadan kalkıp önce bana daha sonra ailesine baktı.


''Kahvaltınızı bitirdiyseniz çıkalım, işimiz uzun sürecek.''


Gözlerim anneme kayarken Mirza'nın kardeşleri ayaklanmıştı. Baran ve Giray sandalyelerdeki ceketlerini giymiş hazırlanmışlardı. Kısa sürede herkes hazırlanmış konağın önüne çıkmıştı. Cihan ağabeyim ve Beyhan ile annem ve Havin Hanım ilgilenecekti. Benimle beraber Mirza ve kardeşlerimiz alışverişe devam edecekti. Düğün bugün olduğundan herkes koşuşturma içindeydi. Yavaş yavaş yeni bir hayata adım atıp yürüdüğüm yolda eski hayatımı kaybediyordum. Kaybedişler çarşısı kurmuştum, hayallerim, benliğim umutlarım kaybolmuştu.



*******************


Sessiz yolculuktan sonra yanımdaki adama bakmadan arabadan inecekken bileğime sardığı eliyle duraksayıp ona döndüm. Elimi kapı kolundan çekip bedenimi ona döndürürken sert sesi arabada yankılandı.


''Baran, Giray ve Hazan'ı da al mağazaya girip bizi bekleyin.''


Gözlerim Baran' a kayarken hiç tereddütsüz ağabeyinin dediğini yaptığını gördüm. Hepsi birlikte aşağıya inerken dikkatimi tekrar Mirza'ya vermiştim. Kolumu elinden kurtarıp başımı ona doğru çevirdim.


''Her nereye gidersek gidelim sakın yanımdan ayrılma. Söylediklerimi dikkate almayıp ters hareketler yapmaya kalkarsan canını sıkarım. Benden ve kardeşlerimden başka erkekle muhabbete girmeyi sakın aklından bile geçirme, anladın mı beni?''


Bunları zaten bende biliyordum. Beş yaşında çocuğa tembih eder gibiydi. Kendimi dikleştirip bedenimi ona çevirdim.


''Sandığın kadar küçük değilim ve karşında çocuk yok! Nerede nasıl davranacağımı biliyorum, senden öğrenecek değilim.''


Sesimi yükseltmemin onun sinirlendiğini kasılan çenesinden anlıyordum. Karşısında onun her dediğine tamam diyecek bir kız yoktu. Onun düşündüğü Buğlem öyleyse yanıldığını anlamış olmalıydı.


''Bir daha sakın bana sesini yükseltme seni ilk ve son kez uyarıyorum! Bu tavırlarını sürdürürsen ikimizin de canı sıkılır, sen bana nasıl gelirsen ben sana öyle muamele ederim bunu aklından çıkarma. Şimdi her şeyde anlaştığımıza göre asıl meseleye gelelim. Alacağın kıyafetler düzgün şeyler olsun, açık saçık hiçbir şey istemiyorum. Annenin yanında olmasını istediğinin farkındayım ama o gerizekalı ağabeyin yüzünden saçma sapan bir düzenin içine düştük. Elimizdekilerle idare edeceğiz, in şimdi arabadan.''


Yine her şeyi sözleriyle yerle bir etmiş tüm sinirini benden çıkarmıştı. Bir bedel ödüyordum ama hesap bana ait değildi. Usulca arabadan inip onu bekledim. Herkesin içinde bana kızmasını, bağırıp çağırmasını istemiyordum. Keşkeler yine sıralanmıştı fakat yapabileceklerim sınırlıydı. Satranç tahtasında bütün siyah taşların karşısında duran bir tek beyaz piyon gibiydim. Belki bir etkim olmayacaktı ama direnecektim, ne kadar hamle varsa yapacaktım.


Girdiğimiz her yerde elimi tutup yürümesi ve kadın görevliler çağırması beni bunalma noktasına sokmuştu. Bugünlük sadece kıyafet alışverişi yapacaktık, yarında aileler ile kına gecesi ve düğün için hazırlık yapılacaktı. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki yetişmekte zorlanıyordum. Düşünmeyi bir kenara bırakmış yapılan şeylere ayak uyduruyordum.


Mirza ile etrafa sahte gülümsemeler atıp dolaşıyorduk. Alışveriş sırasında Hazan yorulup geri dönmek isteyince Giray onu bırakıp tekrardan bize katılmıştı. Giray, Mirza'nın küçük kardeşiydi ve doktordu. Baran ondan büyüktü onun mesleği subaylıktı, konuşmalarımız arasında öğrenmiştim. Şimdiden benden nefret eden kocamın kardeşleri beni kabul etmişti. Ailesindeki herkes beni severken o inatla buna direniyordu. Yüzüme baktığında samimi bakışlarını yakalıyordum ama sonra hemen kayboluyordu. Mirza Alaz sevmekten korkar gibi bakıyordu. Kafamdaki sesleri bastıran yine kendini dinletmeye mecbur kılan sesti.


''Senin kıyafetlerini tamamladık alacağın başka bir şey yoksa erkek mağazasına girelim de bitsin şu iş, sıkıldım.''


''Bitti, alacak bir şeyim yok. İstediğin yere gidebiliriz. Bu arada bende burada olmaktan çok da mutlu değilim, kıyafet alışverişini sevmem.''


Son sözümle gözleri şaşkınlığını gizleyememiş bariz şekilde açılmıştı. Aramızdaki fısıltıları bölen yine her zaman ki gibi Baran olmuştu.


''Birbirinizi şaşırtma işiniz bittiyse gitsek mi artık? Acıktım ben ağabey kaç saattir dolaşıyoruz.''


Mirza hızla Baran'a dönüp sesini yükseltti.


''Başlayacağım sıkıntına da açlığına da! Keyfimden dolaşıyorum sanki lan! Giray al götür şunu buradan elimden bir kaza çıkacak.''


Giray önce ağabeylerine sonra bana bakarak kafasını sabır dilenir gibi kaldırdı.


''Mirza ağabey gözünü seveyim sakin ol. Baran ağabey sende susmayı dene. Yenge sen ağabeyim ile ilerle bizde birazdan geliyoruz.''


Mirza elimden tutup karşıdaki mağazaya yöneltirken arkama baktım. Giray ağabeyi ile ciddi bir şekilde konuşurken Baran onu sadece gülümseyerek dinliyordu. Dikkatimi girdiğimiz mağazaya verip incelemeye başladım. Yalnızca erkekler için üretim yapıyordu. Mirza bizi kıyafetlerin yanına ilerletti, ben koltuğa otururken o yanımıza gelen görevliye isteklerini söylüyordu. Kısa sürede Baran ve Giray mağazaya girmiş yardım eden görevliyi göndermişti. Mirza'nın kıyafetlerini onlar seçecekti fakat Mirza bu durumdan oldukça rahatsız görünüyordu. İkisi de zevkle seçim yaparken Mirza için durum aynı değildi zira buradan bakınca patlamaya hazır bir volkan gibi duruyordu.


Karşımda iki adam çocuk gibi oradan oraya koşturup bulduklarını Mirza'nın eline tutuşturuyorlardı. Denemek için kabine yolladıkları ağabeyleri çıkmadan başka bir şey bulup onu denemesi için dil döküyorlardı. Mirza tüm ihtişamı ile kabinden çıktığında üzerine ne giyse yakışsa da bu takımın modelini beğenmemişti. Baran daha önceki üç takımda da yaptığı gibi elindeki beyaz takımı Mirza'ya uzatırken ben olanları sadece gülerek izliyordum. Baran'ın bundan önceki atakları da derdest edilmişti fakat o hala vazgeçmemişti.


''Ağabey ne olur dene artık şu takımı da sussun.''


Giray dayanamayarak isyan ederken Mirza bunalmış bir şekilde Baran'ın elindeki takımı çekti.


''Ver başımın belası, deneyeceğim! Seni bu çene ile nasıl subay yaptılar oğlum? Susmak ne demek bilmiyor musun sen? Yeter ki sus sırf bu yüzden deneyeceğim.''


Ağabeyinin sözleri üzerine Baran bana bakarak göz kırptı ardından ağabeyine dönerek gülümsedi.


''Meslek sırrı ağabeycim.''


Mirza sinirle kabine dönerken ben artık kendime engel olamayıp küçük bir kahkaha atmıştım. Baran da bana katılırken Giray bize şaşkınlıkla bakıp daha sonra gülmeye başladı. Kendimi sakinleştirip derin bir nefes aldım. Yaklaşık bir saattir buradaydık ve Mirza hiçbir takımı beğenmiyordu. Hepsinin zevkleri farklı olduğundan ortaya çıkan şeyler tam bir karmaşaydı. Getirdikleri takımlar ve ortada koşuşturan iki koca adam karmaşa ile eş değerken Mirza sabrının tükenmekte olduğunun sinyallerini veriyordu. Aslıda mağazaya göz gezdirdiğim süre içinde birkaç takımı beğenmiştim ve ona yakışacağına emindim fakat söylememiştim. Kabin kapısı açılırken gözlerim kabinden çıkan Mirza ile irileşti. Arkadan gelen yüksek sesli erkek kahkahası ve ardından gelen konuşma felaket çanları çalıyordu.


''Kusura bakma ağabey... Kendime engel olamıyorum şuraya bak, penguen gibi olmuş!''


Kahkahalarının arasından söyledikleriyle Mirza'nın hışımla Baran'ın üzerine yürümesi aynı anda gerçekleşmişti.


''Bana bak Baran, deli etme lan beni! Başlayacağım sana da penguenine de! Defol git lan buradan alacağım ayağımın altına! Çileden çıkardın lan beni, çık git mağazadan.''


Ben ayağı kalkarken Giray ağabeyini arkasına almış Mirza'nın önüne geçmişti.


''Ağabey sakin ol, açlıktan ne dediğini bilmiyor. Canına mı susadı ne yaptı, anlamadım ki? Yenge sen ağabeyime yardımcı olur musun? Biz bir hava alalım yoksa Baran Alaz diye birisi olmayacak.''


Ben yavaşça Mirza'ya yaklaşıp geriye çekerken Giray da o boşluktan yararlanıp Baran'ı dışarıya çıkarmıştı. Mirza'nın gözleri önce bana daha sonra kolundaki elime kayarken usulca elimi çekip kıyafetlerin yanına yöneldim. Onun için seçtiğim takımı alarak sinirden derin nefesler alan Mirza'ya yaklaştım.


''Bunu beğeneceğini düşünüyorum, dener misin?''


Sinirli gözlerini takımda gezdirip elimden alarak beni onayladı ve kabine yöneldi. Koltuğa geri dönerek beklemeye başladım. Sessizce beklerken yanıma oturan ikiliye aldırış etmeden gözlerimi kabine diktim. Kısa sürede kabin kapısı açılıp Mirza dışarıya çıkmıştı. Üzerine biçilmiş kaftan gibi duran siyah takım elbiseyle muhteşem görünüyordu. Yeşil hareleri üzerindeki siyahlık ile bütünleşmiş bir zümrüt misali parlıyordu. Arkamdan gelen ıslık sesini duymazdan gelerek ayağı kalktım. Mirza'nın boy aynasında kendini inceleyen bakışları beni bulunca kendime engel olamayarak tebessüm ettim. Sert çehresinde belli belirsiz bir beğeni ifadesi ile bana bakıp arkasını döndü.


''Bunu beğendim, alalım.''


Mirza tekrar kabine doğru yönelirken iki kardeş başarımı takdir eder biçimde gülümsemişlerdi. Mirza birkaç takım daha alarak kasaya yönelmiş ve ödeme yapmıştı.


Konağa doğru ilerlerken ilk önce kardeşlerini bırakmış daha sonra evime yönelmişti. Arabadaki sessizliğe tezat olan tek ses nefes alışveriş seslerimizdi. Gözlerim yanımdaki adama takılırken içimde durduramadığım heyecan kat be kat artıyordu. Onun yanında olduğum her an göğüs kafesimden taşacak bir heyecan besliyordum. Gözlerine bakıp hayallere dalıyordum. Onu tüm benliğimle seviyordum. Ben Buğlem Dağlı, Mirza Alaz'a aşık değildim... Aşk biterdi, geçiciydi. Ben ona saf ve masum bir duygu besliyordum. Mirza benim aşkım değil hiç bitmeyecek sevdamdı...




Loading...
0%