Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Hayat İşi

@pain.mdg

 

Yeşim babasının öksürme sesiyle uyandı. Ayağa kalktığında hafif bulanık gözlerle, kirpikleri yorgunlukla birbirlerine yapışık bir şekilde uyandı. Sol gözünün altından tutup aşağı doğru çekti. Kirpikleri birbirinden ayrıldı. Ayağa kalktı. Babası tekrar ciğerlerinin acısından ve öksürükten inlerken Yeşim, “Baba iyi misin?” diye haykırdı. İçerden bir ses gelmedi. Yeşim endişeyle tekrar haykırdı. “Baba!” “Efendim” cevap gelmişti. Yeşim içeri geldiğinde babasının gözaltı torbalarını ve nefes nefeseyken burnunu sildiği peçesini ağzında tuttuğunu gördü.
“Canın acıyor mu baba?” “Hayır kızım merak etme.” “Baba, yalan söyleme”
Babası dudaklarının kenarını aşağıya doğru kıvırdığında Yeşim’in dudaklarının arasından birkaç söz çıktı. “Baba. Her gece o lanet kanseri mi düşünüyorsun?” Babası kekeleyerek cevap vermeye çalıştı. “Hay..Hayır.” “Baba…” “Kızım elinden geleni yaptığını biliyorum ama elinde sonunda ölücem ve bunu durdurmak için çalışma.” “Baba annem içinde aynı şeyi söyledin…” “Evet ve annenin sonu ortada. Benim için her işi yaparak ilaçları almaya çalışıyorsun ama ben son günlerimi seninle geçirmek istiyorum…” “Baba şu sohbeti kapatabilir miyiz?” diye sordu yanaklarından düşen yaşlara engel olmaya ve saklamaya çalışarak. Babası yere bakarak kızının sorusunu yanıtladı, “Peki kızım. Ama ağlama tamam mı?” “Ağlamıyorum ki.” Diyerek karşı geldi babasına.
Babası dizine birkaç kez vurdu. Yeşim gözünden akan su taneciklerini sildi ve koşarak babasına sarıldı.



Ev sessizliğe büründü. O evde atılan üzüntü çığlıkları, yerine dökülen göz yaşları, ölüm ve hasta ziyaretlerinde söylenen acı dolu teselliler sanki silinmemişti ama onlarda ölüm üzüntüsü ve korkusunu duyurmak için bir süreliğine susuyordu. Birkaç dakika sonra sarılmayı bıraktılar. Yeşim ayağa kalktı ve babasına doğru birkaç çaresiz söz çıkardı ağzından. “Baba ben işe gidiyorum” “Bak…Bu iş sana göre değil. Ayrılabilirsin.” “İlaçların?” “Kızım alsam da bir yıl sonra ölücem.” “Olsun, bir yıl daha yaşarsın.” Diyerek kapının oradan paltosu ve çantasını alarak binaya doğru gitti.
Alp girişte onu bekliyordu. Selam verdi. “Merhaba Yeşim.” “Merhaba Alp Bey” “Ne zaman şu ‘bey’i kaldıracaksın?” “Sizinle aynı role gelince” Alp bir kaşını nazikçe havaya kaldırdı. Dudaklarında bunu beyenmiş gibi bir sırıtış vardı. “Kağan içerde” “Kağan Bey mi?” “Ortalama altı dakikadır içeride” “Yine bir ceset var mı? Koku geliyorda. Gerçi burası hep böyle kokuyor.”
Alp yanıtladı; “Haklısın. Bende burada olmaktan ve bu işi yapmaktan hiç hoşlanmıyorum ama sonuçta Kağan benim ikiz kardeşim ve biz doğdumuzdan beri ekip olmaya mahkumuz” “Bence zorunda olmamalısınız. Sonuç olarak ben cesetleri ve yerdeki kan lekelerini temizliyorum. Ancak bunu babam kanser olduğu için yapıyorum ve bunu istesem yapmayabilirim. Ama babamın en azından bir saat bile yaşaması için her şeyi yaparım” Alp başını üzülmüşçesine eydi. “Bende senin gibi yapardım Yeşim” Yeşim yere bakarken Alp onun yüzüne bakarken tekrardan dudaklarını araladı. “Ama belki kendini tedavi olsa bile iki saate ölecek biri için bu kadar hırpalamamalısın Yeşim” “Sizin için o iki saat hiç bir şey ifade etmiyor olabilir Alp Bey ama benim için o iki saat için her şey değer” “Afedersin. Şey ben sadece fikrimi belirtmek istedim. Sen yinede bir gözden geçir.” “Geçiririm” diyerek tirip attı Yeşim. İçeriye girince üstüne kıyafetlerini giydi ve insanların öldürüldüğü, çığlık seslerinin asla eksik olmayan ve sürekli yenisi eklenen, kan kokusunun etrafa ve oradaki mafyaların üstüne yapışan, bir insanın ölüp diğerinin yaşadığı ya da ikisinin de öldüğü,
Yerler de kan izlerinin ister istemez kaldığı bir bodruma indi. Bir adam ve bir genç vardı. Kağan ıslıkla bir şeyler mırıldanırken aynı zamanda sağ elinin işaret parmağı ikisinden birini seçmeye çalıştı. Odaya Yeşim girince Kağan arkasını dönmeden Yeşim’i selamladı;

2
“Merhaba canım Yeşim’im.” “Merhaba Kağan Bey.”
“Sana bir şey soracağım Yeşim” “Evet efendim” “Sağdaki yaşlı adam üç çocuk babası. Güzel bir iş adamı ancak karısı okumamış bu yüzden doğru düzgün bir işte çalışamaz. Soldaki genç ise, on sekiz yaşında okul öğrencisi. Annesi şimdi onu bekliyor. Hatta şu on oğlun u arıyor olabilir. Hangisini öldürelim?” Yeşim ikisinin de ağlayan suratlarını ve acı ile bakan yüz ifadelerini gördü. İkisi de ölmeyi hak etmiyordu. Yeşim Kağan’ı yanıtladı. “İkisi de ölmesin. Ya da bana sormayın” Kağan omzunun üzerinden Yeşim’e baktı. “O zaman ikisi de ölür Yeşim” “Başkasına seçtirin efendim, ben böyle şeyler seçemem” “Hayır Yeşim, sen seçeceksin” Yeşim derin bir nefes aldı. “Genç olsun” “Peki yeşim” dedi Kağan gururla. Yanındaki adama döndü ve kafasını salladı. Adam silahıyla genci vurdu. Yere ve duvarlara sıçrayan binlerce kandamlası ve sandalyeden düşen çocuğun sırtından çıkan göl gibi cesedi saran kan sanki o yerden asla çıkmayacakmış gibi görünüyordu.
Yeşim çocuk vurulurken gözlerini kapattı. Ancak bu o çocuğun korkusunu ya da ölümünü değiştirmiyordu. Kağan Yeşim’e döndü. “Sana bir şey söyleyeceğim” “Dinliyorum efendim” “Biliyorsun ki şu dönemlerde ihanet çok fazla. Ve maalesef ki bu durum yüzünden yakalanabiliriz. Bu yüzden bir karar aldık. En çok güvendiğimiz kişileri üste çıkarıyoruz ancak altta kalanları öldürüyoruz çünkü bize sinirlenip bizi birilerine ifşalayabilir. Ve seni yükseltme kararı aldık.” “Nasıl yani? Ben artık cesetleri falan temizlemeyecek miyim?” “Evet”
“Peki ne yapacağım” “Biz ne yapıyorsak, onu” “Ve bu gün başlıyorsun” dedi Alp içerden gelip. Kağan ise köşeli çenesinin içinde of çekiyormuşçasına dilini gezdirdi ağzında ve göz devirdi. Alp çift yumurta ikizinin sinir olduğunu görünce devam etti. İleriye doğru geldi. Yeşim’in yanına gelince yandan sırtına elini koydu ve elini yavaşça beline doğru indirdi. Yeşim kızardı. Kağan’ın elmacık kemikleri ve boğazındaki o kemik git gide sıkılaştı. Kağan, elinde yumrukla Alp’e bir şeyler geveledi. “Bir gelir misisin kardeşim?” Alp inadına Yeşim’in belini daha sıkı tuttu. Yeşim’i biraz daha kendine doğru çekti. Kağan Alp’i kolundan tutarak çekti ve yandaki kapıdan içeri soktu ve ayağıyla kapıyı ittirerek kapattı.


“Ne yapıyorsun lan sen?!” “Sana ne Kağan? Seni ilgilendirmez. Hem ne oldu? Zoruna mı gitti?” “Evet gitti!” Alp tam ağzını açtığı sırada bir çığlık sesi geldi. Bu çığlık sesi Yeşim’e aitti. İkisi de kapıya odaklanmıştı. Kağan Alp’in yakasındaki ellerini gevşetti. Alp bundan yararlanarak Kağan’ın ellerini ittirdi ve onun önünden sıvışarak kapıyı hızlıca açıp koşarak Yeşim’in olduğu salona gitti.
Alp, yerde yüz üstü duran ve durduğu yerde bir sürü kan olan bir adam gördü. Yeşim ise üzerinde biraz kan ve elinde masanın üzerinden aldığı bıçakla duvara yaslanmış ağlıyordu. Alp birkaç saniye durdu ve olayı idrak etmeye çalıştı. Bu anda Kağan içerden koşarak geldi ve Yeşim’e doğru koştu. Ancak Alp ondan hızlı davranarak Yeşim’e doğru koştu. Koşarken Alp Kağanı ittirdi. Alp Yeşim’in önüne doğru çömeldi. Ellerini Yeşim’in yüzünü kapatan ellerine koydu. Ağzında bir şeyler geveledi. “Yeşim… O adam sana bir şey yaptı mı?” Kağan Yeşim’in yanına geldi. “Yeşim? Onu sen mi öldürdün?” Alp sinirle Kağan’a döndü. Köşeli çenesini sıkarak Kağana sitem etti. “Şu an bunun sırası mı sence Kağan?” “Kapa çeneni zaten sinirliyim elimde kalırsın” Yeşim ağlarken Alp’e sarıldı. Alp kollarını Yeşim’in sırtına koydu.
“Çok korktum Alp… Gerçekten çok korktum. Zorda kalmasam yapmazdım” “Biliyorum Yeşim” “Kağan Yeşim’in çenesini tuttu. “Güzelim ne oldu?” Alp Yeşim’in omzundan Kağan’a baktı. Yeşim geri çekildi. Gözyaşını silerken dudaklarını araladı. “Özür dilerim Alp Bey yani size isminizle hitap ettim ve şey…” Alp ayağa kalkan Yeşim’i çenesinden tuttu. Bir eli hafifçe kolundan tutarken dudakları yanağına gitti. Oradan ayrılmadan “Özür dileme…” dedi. Yeşim’in yanakları kızardı. Kağan sinirle hafif çıkan sakallarında gezdirdi ellerini. Bir eliyle yumruğunu sıkıyordu. Alp geri çekildi. “Afedersin ben yani… Seni utandırmak ya da rahatsız etmek istemedim üzgünüm” Yeşim boğazını temizledi. “Sorun yok. Ama tekrarlanmazsa sevinirim.” “Peki tekrar üzgünüm” Yeşim utançla gözlerini kaçırdı. Alp ise ensesini sıvazlıyordu. Kağan boğazını temizledi. “Yeşim, bir yere gideceğiz Dilara’nın sana getireceği kıyafetleri giy sonra kapıdaki siyah arabaya bin birazdan geliyorum. Geliyoruz” Yeşim öbür odaya gittiğinde Kağan arkadan onu izledi. Onun gittiğinden emin olunca Alp ‘e döndü.
“Ne var yine” dedi Alp sıkılarak. Kağan Alp’in yüzüne bir tane yumruk attı. “Ne yapıyorsun sen! Ben sana demedim mi bu kızdan uzak dur diye!” Alp güldü. “Ne gülüyorsun gevşek gevşek!” Kağan Alp’in bacağına tekme attı.
Alp ilk acıyla inledi ancak sonra gülmeye devam etti. Kağan eğilip Alp’in yakasında tutup duvara yapıştırdı. İşaret parmağını ona doğru salladı. “Bak benim asabımı bozma! Senin o gülen ağzınla ona dokunduğun elini koparıp bir tarafına montelerim çocuk!” Alp gülmeyi bıraktı. Alp, kağanın üzerine yürüdü. “Tamam Kağan abi. Sen istedin ya, ben kızı bıraktım.” Alp güldü. “Ya zaten Yeşim seni isteseydi bana gelir miydi?” “Bak senin ağzını burnunu yamulturum on yıl kalkamazsın ayağa” Kağan bir kez daha Alp’e yumruk attı. Bu seferkinin sertliğinden Alp yere düştü. Kağan birkaç kez ona tekme attı. Alp’in yüzü yara bere içindeydi. Birkaç dakika sonra zar zor ayağa kalkarak arabanın arkasına bindi. Yüzündeki yaraları gören Yeşim korkuyla Alp’e baktı.
“Alp! Bu halin ne!” “Yok bir şeyim. Birileri sağ olsun” diyerek ön koltukta oturarak aynadan onları izleyen Kağan’a bakış attı. “Kağan dudağının kenarı kanıyor bir peçete ver” “Ben ona peçete felan vermem. Kendisi kaşınmasaydı” “Kağan” “İyi tamam” dedi ve torpidodan peçete verdi. Yeşim peçeteyi alınca Alp kapıya yaslandı. Yeşim ona doğru yaklaştı. Yüzünü tutarak dudağının kenarındaki kanı hafifçe peçeteyle alırken bir şey sordu “Alp… Acıyor mu?” “Bilmem. Seninki acıyor mu?” “neden soruyorsun?” “İşte boşver acıyor mu” “Hayır” “O zaman benimkide acımıyor” Yeşim bir saniye duraksadı. Sonra devam edince Alp Yeşim’e doğru biraz daha yaklaştı. Elini Yeşim’in beline doğru uzattı.

Loading...
0%