Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM(SOĞUK RÜZGARLAR)

@petrichor2

Keyifli okumalar...

Yorgundum, bu bedenen değil ruhendi. Genç yaşıma rağmen, omuzlarımda kaldıramayacağım yüklerin altında eziliyordum. Suçlu kalbimdi, sevgi dilenen ve görmek istediği merhamet yüzündendi. Kimseye ihtiyacım yoktu benim, bu yaşıma kadar abim hariç hep tek başıma büyümüş, yere düşerken kanayan dizlerimi kendim sarmıştım. Ağlarken göz yaşlarımı tek başıma bastırmıştım, bunlardı benim gerçeğim.

Yok sayılmaya alışkındı yüreğim, hiç bir eve sığamayışım bu sebeptendi, şuan ucunda oturduğum yatağa bile sığamıyordum. Elimi kalbimin üzerine koyarak üç kere vurdum, aşağıdan gelen bağırış sesleri kulaklarımı dolduruyordu. Bir evin düzenini bozmuştum, huzurunu kaçırmıştım.

"Nasıl onu eve alırsınız? Beste'nin size yaptıklarını ne çabuk unuttunuz?"

Kim diyordu bilmiyorum ama yemin ederim ki ben Beste gibi değilim ki, kimseye karışmam bir köşede öylece yaşar giderim. Derince nefes aldım ve bu sefer Poyraz olduğunu tahmin ettiğim kişi konuştu.

"Çağrı, karşında kim var dikkat et!"

Benim yüzümden birbirlerine giriyorlardı, halbuki sadece bende bir ailem olsun istemiştim. Beni sevebilecek bir anne, koruyup kollayacak bir baba. Onlardan abim olmasını istemiyordum ki, benim zaten abim vardı toprağın altında olsa bile...

Aşağıdan tekrar sesler gelince hırsla yerimden kalktım ve odadan çıktım. Burada öylece oturacak değildim, hayatım zaten alt üst olmuştu. Bunu isteyen ben değildim, bunu yaşamak isteyende. Merdivenlerden inerek salona doğru adımladım.

"Ne demek kabullenin abi! Ben bir daha ne annemin ne de babamın çaresiz bakışlarını görmek istemiyorum."

Salona girdiğimde konuşan kişi Yankı'ydı, herkes bana bakarken ben ayakta dikilen dörtlüye bakıyordum.

Çağrı, Yankı, Poyraz ve Efekan. Hepsinin kaşları derince çatmış bana bakıyorlardı, aynı onlar gibi kaşlarımı çattım ve karşılarına geçtim.

"Buraya huzurunuzu kaçırmaya gelmedim, sadece mecburdum. Bana hapis olan o evden kurtulmaktı tek hedefim! Ben Beste değilim, tıpkı Arif Bey'in Ferit olmadığı gibi, ya da sizin Pamir abim olmadığınızı gibi. Gidecek bir yerim olsa emin olun ki bu evde bir dakika bile durmam, beni görmezden gelin çünkü bende sizi görmezden geleceğim! Ama saygı göstermek zorundasınız, tabiki bende öyle."

Hepsine son bir bakış atarak geldiğim odaya geri döndüm. Kapıyı kilitleyip yeinden yatağa oturdum, istenmediğimi biliyordum ve bende gözlerine batmamaya özen gösterecektim. Yatağın kenarına bırakılan çantayı önüme çektim, abimin eşyalarını içinde bıraktım ve kendime aldığım bir kaç parçayı boş duran gardolaba yerleştirdim. Banyo kapısıyla bakışırken bugün aşırı derece de terlediğim için kısa bir duş yapmak istedim, gerekli eşyaları aldım gözlüğümü komidinin üzerine bıraktım ve gözlerimi kısarak ilerlemeye devam ettim. Bir an önce alışveriş yapmam lazımdı, giyecek kıyafetim yoktu artı regl, ağda gibi mazlemelerde almam lazımdı.

Kısa bir duştan sonra bulduğum temiz havluyla kurulanıp giyindim ve ıslak saçlarımı da baş havlusuna sararak odaya girdim. Çok yorgundum, fazlaca. Yatağın ucuna iliştim ve beni bekleyen uykuya yenildim.

Gözlerimi yavaşça açtığımda, öncelikle yabancı olan odada gözlerimi gezdirdim, neden yerdeydim? Ve bu oda kimin odasıydı? Etrafı puslu bir şekilde görüyordum, elimle gelişi güzel hir şekilde yerde gözlüğümü aradım daha sonra dün olanlar aklıma gelince bana verilen misafir odasında olduğumu anlamıştım ama gece ben yatakta yatmıştım. Yavaşça oturur pozisyona geldiğimde belim feci bir şekilde ağrımıştı, büyük bir ihtimal yataktan düşmüş ve farkında olmamıştım. Ayağa kalktığımda uyuşan bacağımla geri doğru sendeledim, dengemi zar zor sabitlediğimde arkamda ki yatağa oturdum ve bekledim. Uyuşukluğu yavaş yavaş geçen bacağımla tekrar ayağa kalkıp komidine ilerledim ve gözlüğümü alıp taktım. Her yer netleştiğinde hemen kolumda ki saate baktım, yedi'yi on geçiyordu. Çantama tıktığım okul üniformasını çıkartıp üstüme giydim, kırışık olması şuan umurumda değildi. Hızlıca evden çıkmak istiyordum kimseye gözükmeden.

Aklıma gelen detayla avucumun içiyle alnıma vurdum, ayakkabım yoktu ki benim! Yolda giderken açık bir yerden almalıydım, hatta öğretmenim ile konuşup kitapta istemeliydim. Abimin bana bıraktığı kartı pantolonumun cebine attım ve uzun saçlarımı elimle tarayıp bileğimde ki tokayla topuz yaptım. Uzun gömleğimin üzerine okulun sweat'ini giydim ve sessizce odadan çıktım, dün söylediğim şeylerde ciddiydim! Kimsenin gözüne batmayacak hatta bu evde yaşadığımı bile belli etmeyecektim. Merdivenden inerek dış kapıya doğru ilerledim ve ayakkabılığa şöyle bir göz attığımda hiç kullanılmamış spor ayakkabıyı elime aldım, numaraya baktığımda dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu. Benim ayak numaramla aynıydı ve bunu kim almışsa aşırı derece zevkliydi! Ayakkabıları'da giyerek evden çıktım, bir kaç adım attığımda yanıma gelen adamla kaşlarımı kaldırdım.

"Nereye gideceksiniz küçük hanım?"

Başta söylemek istemesem de şuan ki durumdan dolayı söylemeliydim.

"Şey, ben okula gideceğim de Arif bey'e ve Işıl hanıma söyler misiniz?"

Arkasını döndü ve bir şeyler söyledi, tekrar bana dönerek konuştu.

"Sizi ben bırakacağım efendim."

Kafamı olumlu anlamda salladım, gelecek her türlü yardımı kabul ederdim. Çünkü başımda Ferit diye bir it vardı! Siyah bir araba önümüzde durduğunda adam önce arka koltuğun kapısını açtı ve benim binmemi bekledi yaptığı nazik hareketle sadece kafamı salladım ve yolcu koltuğuna bindim. Adam şoför koltuğuna geçerken yanında ki adama da talimat veriyordu.

"Arif bey'e haber verirsin koçum. Hadi kolay gelsin."

Arabayı çalıştırıp bahçeden çıktığımızda adam aynadan bana bakarak adresi sordu, okuduğum lisenin adını verdiğimde kaşlarını istemsizce çattı.

"Eymen bey ile aynı okulda okuyorsunuz, neden onunla birlikte çıkmadınız?"

Sorduğu soruyla yerimde keyifsizce kıpırdadım, ne diyecektim ki beni görmek istemeyen insalara batmak istemiyorum mu?

"Almam gereken bir şeyler varda, o yüzden erken çıkmak istedim."

Yalan değildi, çanta, kırtasiye malzemeleri lazımdı. Araba on beş dakika sonra gördüğüm kırtasiyenin önünde durdu, hemen inerek gerekli olan her şeyi almaya başladım. Canım abim, beni düşünmüştü. O olmasaydı ben şuan ne halde olacağımı bile bilmiyordum. Ödemeyi yaptıktan sonra beni bekleyen araca geri gittim. Yaklaşık beş dakika sonra araç durduğunda derince nefes alarak arabadan inmek için kapıya uzandım.

"Akşam sizi ben alacağım efendim, iyi dersler."

Bir şey demeden indim ve okulun bahçesine adımladım, hiç bir arkadaşım yoktu. Daha doğrusu kimseyi kendime yakın hissedecek kadar bir muhabbetliğim yoktu, bu benim için iyi miydi yoksa kötü müydü bilmiyorum. Okula girip direk öğretmenler odasına ilerledim, geldiğim kapıya iki kere vurduğumda içeriden duyduğum komutla kapıyı açtım. Nazlı öğretmen kafasını kaldırıp beni gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

"İris'ciğim hoşgeldin canım, bir sorun var mı?"

"Şey hocam, ben ders kitabı istemek için gelmiştim."

Gözleri hafifçe büyüdü ve bir dakika diyerek yerinden kalkıp okula ait dolabı açtı. İçinden bir poşet çıkartarak bana verdi ama gözlerinde gördüğüm merakla yutkundum.

"Ders kitaplarını ne yaptın demeyeceğim ama en kısa sürede bana her şeyi anlatmanı istiyorum."

Kafamı aşağı yukarı salladım ve sorun çıkarmadığı için şükür ederek odadan hızlıca çıkıp sınıfıma yürüdüm. Erken gelmekte akıllılık etmiştim, hemen aldığım her şeyi düzenleyip yeni aldığım sırt çantasına koydum. Karnım çok açtı, dün gece de hiç bir şey yememiştim. Okul daha dolmadan hemen kantine inerek kendime bir tost ve kola almıştım. Boş bir masaya geçerek yemeğimin keyfini çıkarta çıkarta yemeye başladım. Yavaş yavaş dolan okulla birlikte bende kantinde işimi bitirmiş sınıfıma çıkmak için masadan kalktığımda telaşla etrafına bakan Eymen ile kalakaldım. O adam Eymen ile aynı okulda okuduğumuzu söylemişti değil mi? Şuan o aileden kimseyi görmek istemesem de bu biraz zordu. İstemeyerekte olsa Eymenin yanına ilerleyip koluna dokundum, bana dönen Eymen derin bir nefes aldı ve rahatlıkla bana sıkıca sarıldı.

"Yani aşk olsun helalim! Ben ne hayallerle odana geliyorum sen yoksun."

Bu dediği beni gülümsetirken kolumu kaldırıp saçlarını karıştırdım.

"Bir daha böyle seyler yapma tamam mı? Hep beraber okula gelir gideriz."

Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim ve cevap vermedim, Eymeni kırmak istemiyordum ama onlarla da aynı masada ve aynı ortamda kalmak istemiyordum. Eymen benden ayrılıp gözlerini kısarak ayaklarıma baktı ve kocaman bir kahkaha attı. Bende baktım ve neden böyle bir tepki verdiğini anlamadım.

"Abim bunu Beste için almıştı ama Beste beğenmeyip ayakkabılığa bıraktı, sanırım ayakkabılar sahibi bekliyormuş."

Söyledikleriyle kaşlarım yukarı doğru kalktı, böyle bir şey beklemiyordum doğrusu. Eymen koluma girerek kantinden çıkarttı ve merdivenlere yöneltti.

"Az önce bir şey demedin ama surat ifaden herşeyi anlatıyordu, bak abla ben abimler gibi kimseye ön yargılı davranmam ama onların dediklerinide takma diyemem. Sen ne yapmak istiyorsan onu yapabiliriz."

Cümlesinin sonuna getirdiği ek ile içim bir anda sıcacık olmuştu, tebessüm ettim.

"Ben sadece kimsenin huzurunu kaçırmak istemiyorum Eymen ve seninde abilerinle aranı bozmak istemem."

Elini havada salladı, sanırım boşver demekti bu. Bir şey demeden o beni yanaklarımdan öptü ve kendi sınıfa girdi, bir günde bu kadar teması kaldırmak kalbime iyi gelmiyordu yahu! Elimi kalbimin üzerine koyarak üç kere vurdum. Eymen ya beni kalpten ya da utançtan öldürecekti.

Son ders ziliyle birlikte çantamı toplamaya başladım, öğretmen çıktıktan sonra sınıf yavaş yavaş boşalmaya başladı. Çantamı sırtıma taktım ve bende ayağa kalktığımda Eymen sınıfa girmişti, gerilmiştim, neredeyse her tenefus yanıma gelip duruyordu. Ne kadar arkadaşlarını boşlama desemde beni dinlememişti.

"Ee ne yapıyoruz canısı?"

Bana söylediği kelimeler yüzünden suratım ve kulaklarım kıpkırmızı oluyordu.

"Ben bir yerlerde yemek yiyeceğim, istersen gelebilirsin."

Eymen hemen teklifimi kabul etmiş hatta bildiği çok güzel bir yer olduğunu söylerek okuldan çıkmıştık. Bizi bekleyen arabaya bindik ve Eymen bir adres vererek arkasını yaslandı.

"Hep böyle mi olacak peki? Yani mecbur bizimle iletişime geçmek zorunda olacaksın."

"Seninle şuan zaten iletişim halindeyiz ya."

"Aman ablaaaa, bize alışsan? Yani ben hep bir ablam olmasını isterdim. Beste ile birbirimizi yiyorduk, o Tom ben Jerry gibiydik."

Benzettiği şeyle kahkaha attım, söylediği şeyi yapamazdım çünkü bir şeylere zar zor alışırdım.

"Bak Eymen, gelecek nasıl olur nasıl şekillenir bilmem. Şuan böyle olmak zorunda, ben kabul edilmediğim yerde durmam daha doğrusu duramam."

Eymen üzgünce kafasını salladığında, camdan dışarıya baktım. Böyle olmak zorundaydı, en azından belki birbirimizi kırmazdık. Telafisi olmayan yanlışlar yapabilir ve bu durumda hepimiz geri dönüşü olmayan hatalar yapardık.

 

Bir hafta sonra...

Bir haftadır, her sabah yaptığım gibi yatağımdan kalkarak lavaboya gittim. Kimse bu yaptığıma bir şey demiyordu ama Eymen'in dediğine göre Işıl hanım çok üzülüyordu. Madem üzülüyordu neden hiç odama gelmemişti? Nasılsın dememiş, bir kere de olsa nasıl olduğumu sormamıştı. Hafta sonları ise geceleri hariç odamdan çıkmamıştım. Geceleri ise kendime yeteri kadar sandviç yapıp odama taşıyordum, dediğim dedik bir insandım. Şuan haftanın ilk günüydü ve ben yine kimseye gözükmeden çıkacaktım, ütülenen kıyafetlerimi hemen üzerime geçirdim ve hafta içi yaptığım alışverişte aldığım tarakla saçlarımı taradım.

Hazırdım, odadan çıktım ve yine kimseye gözükmeden ayakkabılarımı giyip kapıdan çıktım. Dışarıda gördüğüm Eymen ile kaşlarım istemsizce çatılmıştı, neredeyse bir hafta böyle geçmişti. O dışarıda hazır bir şekilde beni beklerdi ve ben her sabah aynı nasihatlerden geri kalmazdım, ne kadar belli etmesemde bu hoşuma gidiyordu! Yanlız kalmıyordum birilerinin de beni önemsemesi hoşuma gidiyordu. Eymen'in yanına giderek saçlarını karıştırdım.

"Günaydın küçük yavru."

Bu bir hafta içerisinde Eymen ile çok yakınlaşmıştık, beni o kadar utandırıp bir o kadar da güldürüyordu. Arkadaşlarına beni helali olarak tanıtmış, hepsinin önünde tekrar alnımdan öpmüştü. Değişik ama bir o kadar da içten ve candan bir çocuktu.

"Evet şimdi doğdu güneşim."

Her sabah aynı cevabı verir, beni gördüğü zaman güneş yeni doğmuş olurdu ona göre. Yanağına küçük bir öpücük kondurup bizi bekleyen araca oturdum, Eymen suratında şapşal bir tebessümle yanıma oturup kafasını omuzuma koydu.

"Her sabah aldığım öpücükler yüzünden banyo yapmıyorum, kızım çok güzel öpüyorsun be!"

"Pis sapık! Bende diyorum bu koku kimden geliyor."

İki elimle burnumu kapattım ve ondan uzaklaşmaya başladım, yaptığım bu hareketle Eymen kocaman bir kahkaha attı hatta şoför abi bile kahkaha atmıştı. Sanırım bu abiye de alışmıştım! Derince nefes alıp dışarıya verdim, yirmi dakika sonra araba okulun önünde durdu ve Eymen ile ben arabadan inerek okula yöneldik. Eymen'de benimle gelirken şu bir haftadır okulda kahvaltı ediyor ve dışarıda yemek yiyordu. Ne kadar bunu kabul etmesemde benimle birlikte grevde olduğunu söyleyip duruyordu. Sanırım Eymen kendini çoktan alıştırmıştı, çünkü onun yokluğu aşırı derecede belli oluyordu.

Zil çaldığında yerimden gerindim, ders dinlemeyi seviyordum aklımda ki bütün düşünceleri def ediyordu. Sınıf yavaş yavaş dağıldığında Eymen her zaman ki gibi kapıdan içeri girmişti, hiç enerjisi bitmiyordu! Yanıma geldi ve çantamı elimden alarak taşımaya başladı, her zaman yaptığı bir hareketti ama hala utanıyor ve içimde ki kelebekler uçuşa geçiyordu. Eymen çok tatlı birisiydi, benim o eski ailemde ki kişilerden çok farklıydı, bir kere enerjik doluydu ve bana çok fazla sevgi veriyordu. Buna anlam veremiyordum her sorduğumda ise sadece benim sevgiyi gerçekten hak ettiğimi söylerdi. Gerçek miydi? Bilmiyorum ama bu bana kendimi o kadar iyi ve değerli hissettiriyordu ki.

Geldiğimiz yere baktım, yine Eymen'in çok güzel dediği küçük ama tatlı bir yerdi. Ev yemekleri yapıyordu, Eymen ile canımızın çektiği şeyleri söyleyip yemeğe başladık. Bu içimi huzursuz ediyordu çünkü Eymen benim yüzümden bir haftadır ailesi ile yemek yemiyordu. O bunu sorun etmese de ben ediyordum, benim yüzümdendi. Yemeklerimizi yiyip ücreti ödedikten sonra arabaya bindik ve evin yolu tuttuk, herkesin gelme saati akmsa yediydi ve biz zaten üç buçukta çıkıyorduk, bir buçuk saat yemek ve kırk dakika ev tuttuğu için kimseye yakalanmadan eve girebiliyorduk. Araba bahçede durduğunda Eymen önde bende arkadan inmiş evin kapisina yürümüştük, biz dahazile basmadan hizmetli kapıyı açmıştı. Kapının önünde ayakkabılarımı çıkartıp elime aldım ve daha kadına vermeden ayakkabılar koydum.

"Ayyy abla sarmalar müthiş değil miydi? Yarında oraya gidelim mi?"

"Olur gideriz."

Eymen bana öpücük attığında elimle yakalayıp yanağıma kondurdum, Eymen bu sefer eliyle kalp yaptığında kahkaha atarak holü geçtim ve tam merdivenlere yönelirken salondan gelen ses durdum.

"İris, Eymen salona gelin."

Poyraz'ın sesiydi, Eymen endişeli bir şekilde bana bakarken ona göz kırpıp arkaya döndüm ve salona adımladım. Eymen'de arkamdan geliyordu, salona girdiğimizde Poyraz tekli koltukta oturmuş bacak bacak üstüne atarak bizi bekliyordu, soğuk gözleri önce bana daha sonra arkamda duran Eymen'de döndü. Sağ eliyle karşısında ki iki koltuğu gösterdiğinde oraya doğru yürüdüm ve oturdum, yanıma da Eymen oturmuştu. Cesurca kafamı kaldırıp karşımda bakışlarıyla beni öldürecek kadar ciddi duran Poyraz'a baktım, onun yeşil irisleri bir bana bir Eymene kayıyordu. Boğazını temizledi ve sert soğuk sesi tüm salonu doldurdu.

"Ne yapmaya çalışıyorsun?"

Bu soru direk banaydı, ne yapmaya çalıştığımı soruyor fakat bunu anladığına adımın İris olduğu kadar emindim, kadını kaldırdım ve sorusu ona yönlendirdim.

"Ne yapıyor muşum?"

Sinirleniyrdu, bunu kızaran kulaklarından anlıyordum ve sanırım bu huyumuda ondan almıştım. Ne zaman utansam ya da sinirlensem kulaklarım kızarırdı.

"İris, benimle oynama! Bu evin belli bir kuralları var ve sen bu kurallara aykırı davranıyorsun ekstra kardeşini de kendine benzetiyorsun."

Paşaya bak be! Kendini ne sanıyorsa bana hesap soruyordu! Hem onlar değil miydi aynı ortamda bulunmak istemeyen!

"Ben bu evin bir üyesi değilim, geldiğim ilk gün çok sevgili kardeşlerin bunu yüzüme vururken de senin çıksaydı Poyraz bey ve Eymen konusuna gelirsek, bu konuda ona hiç bir zaman destek vermedim. Kendisi benimle takılmak istedi he bu hoşuma gitti mi gitti, dahası yok."

Yanımda oturan Eymen'e baktığımda bana hayran olmuş gibi bakıyordu, bu çocuk sanırım cidden kafayı yemişti.

"Ses tonuna dikkat et İris, sana kimse bu evin bir üyesi değilsin demedi. Annemi üzüyorsun, bu kadar düşüncesiz davranamazsın."

"Ah! Anneni mi üzüyorum! Peki ya ben? Beni hiç düşündünüz mü? Tabiki koca bir hayır, eğer annen birazcık bile üzülseydi en azından bir kere odama gelebilirdi."

Ses tonum haddinden fazla çıktığında Poyraz koltuğun kenarlarını sıkmaya başladı, sanırım onu cidden fena halde kızdırmıştım peki bu umurumda mıydı? Hayır.

"Bir haftadır ilgi çekmek için elinden geleni yaptın ama görüyorsun ki kimsenin ilgisini cekememişsin."

Söylediği şeyle içimde ki kız çocuğun kalbi paramparça olmuştu, içimde bir yerler kırılmıştı ama buna aldırmamaya çalıştım. Dudağı sağa doğru kıvrıldı.

"Abiiii neden ablama böyle davranıyorsun."

Eymen'in sitemli sesiyle kendime geldim, kırılmamam gerekiyordu. Alışmıştım.

"Kes sesini Eymen, seninle daha sonra görüşeceğiz."

Poyraz dişlerini sıkarak konuştuğunda gözlerimi direk gözlerine sabitledim, bu tehditleri çok iyi bilirdim.

"Bir yerde yanılıyorsun Poyraz, senin dikkatini epey çekmişim."

Bu dediğimle Poyraz dumura uğramıştı, ağzını açıp kapatıyor bir şeyler demeye çalışıyordu, bu haline kahkaha atmak istedim. En sonunda kendi toplamış olmalıydı ki konuşmaya karar verdi.

"Bundan sonra her akşam yemeğinde ve sabah kahvaltılarında masaya geleceksin."

"İstemediğiniz bir insanı neden görmek istiyorsunuz? Ben böyle iyiyim."

Poyraz delice bir bakışla bana baktı, sinirleniyordu an be an ve sanırım susmam gerekiyordu.

"Neden sürekli laf sokma peşindesin?"

"Senin yaptığın yapıyorum, bana karışma ve benden uzak dur."

Sinirle ayağa kalktı ve üzerimize doğru gelmeye başladığında kollarımı Eymen'e sardım ve kafamı omuzuna koydum. Gelecek darbeyj bekliyordum, canımın acımasını bir kaç saniye sonra kafamı kaldırdığımda afallamış bir Poyraz beklemiyordum. Bakışlarında ki duyguya anlam veremiyordum, omuzları çökmüştü. Gözlerinin içinde adeta şimşek çaktı ve ellerini yumruk yaptı, sesinde son derece taviz vermeyen bir tını vardı.

"Sen, o evde şiddet mi gördün?"

Sorduğu soruyla bedenim gerilirken, gözlerimi kaçırdım ve sıkıca kapattım. Ben o evde şiddetten daha da beter şeyler gördüm!

"Sana bir soru sordum İris, cevap ver."

Hızlıca ayağa kalktığımda gözleri direk kulaklarıma gitti, kulaklarımın kızardığına yemin edebilirdim.

"Sanane! Seni ilgilendirmeyen şeylere burun sokmayı kes artık."

Bu cevabı onu daha da sinirlendirmişti, sağ eliyle kumral saçlarını yolarcasına çekiştirdi ve tekrar konuştu.

"Cevap ver İris! O evde şiddet mi gördün."

"Evet dersem için mi rahatlayacak? Oh ne güzel olmuş bir tane de ben mi vurayım diyeceksin? Anlamıyor musun, hayatıma karışmayı kes artık. Ben senin kardeşin değilim, sende benim abim değilsin."

Göğüsünden ittirdim ve geçecek bir alan yarattım, bir şey demesine izin vermeden arkamı döndüğümde Işıl hanım kırık bakışları bakışlarımı buldu. Bu içimi delerken gözlerimi kaçırdım ve kimseye bir şey demeden bana verilen odaya çıktım. Yorulmuştum, on yedi yaşında daha hayatımın baharında olmama rağmen ben bu hayatın yüklerinden yorulmuştum. Yaşamak istemiyorum, nefes almak, kalbimin derinliklerinde ki umudu söküp atmak istiyordum. Odaya geldiğimde kapıyı kapatıp kilitledim ve dizlerimin beni çekmediğini anladığımda kendimi yere bıraktım. Boynumda ki künyeyi çıkarttım ve elimle sımsıkı bir şekilde tuttum.

"Abi."

Beni duymuyordu, görmüyordu ama onu hissetmek istedim. Son bir kez sarılmak, saçlarımı okşayıp geçti göz bebeğim demesini istedim. Geçmiyordu biliyorum ama o söyled, görmüyordu ama onu hissetmek istedim. Son bir kez sarılmak, saçlarımı okşayıp geçti göz bebeğim demesini istedim. Geçmiyordu biliyorum ama o söylediği zaman inanıyordum.

"Son bir kez. Ne olur son bir kez gelsen yanıma, tekrar saçlarımı okşasan. Kalp kırıklarımı toplasan, yapamıyorum abi. Ayakta ve hayatta duramıyorum, bu kadar güçlü olmak istemiyorum. Nazlanmak istiyorum abi ben, her kız gibi sevilmek, abileri tarafindan el üstünde tutulmak istiyorum abi. Çocuk olmak istiyorum, dertsiz tasasız bir çocuk olmak istiyorum, görünmek istiyorum abi. Birileri beni görsün ve sevsin istiyorum. Çok mu şey istiyorum?"

Elim şah damarımın üstünde ki dövmeye gitti, normalde küçük yaşta dövme yaptırmak yasaktı ama ben akşama kadar dövmeci gencin başının etini yediğim için el mecbur yapmıştı.

04.03.2019

Abimin ölüm tarihi...

Oturduğum yerden yavaşça kalktım ve üstümü çıkarttım, başım ağrıyordu. Üstüme uzun badilerimden ve gri eşofman altımı giydim. Makyaj masasına yaklaştım ve yerde ki çantamı alarak ödevlerimi çıkartıp masanın üzerine bıraktım. Ödev yapacak hâlim yoktu ama kendimi meşgul etmem gerekiyordu yoksa düşünceler içinde boğulacaktım. Tam masaya oturacağım sırada odanın kapısı tıklatıldı, istemeye istemeye kapıya ilerleyip açtım, Işıl hanım buruk bir tebessüm ile bana bakıyordu. Kapıyı tamamen açıp içeri girmesini bekledim, Işıl hanım girdiğinde kapıyı tekrar kapattım. Ayakta durmuş ve etrafa bakıyordu, dağınık bir insan değildim.

"Şey biraz konuşabilir miyiz?"

Mahçup çıkan sesiyle kendimi kötü hissetmiştim, kafamı salladığımda eliyle yatağı gösterdi ve önce kendisi oturdu. Bir kaç adımla bende yüzyüze gelecek şekilde oturdum, gözlerim Işıl hanıma değmeyecek şekilde etrafı tavaf ediyordu adeta. Ellerimin üstünde hissettiğim sıcaklık gözlerim Işıl hanıma değdi.

"Ben nereden başlayacağımı bilmiyorum İris, içeride dediğin şeylerde o kadar haklıydın ki ama benim senin yanına gelmeye yüzüm yoktu kızım. Utanıyorum kendimden, ben nasıl bir anneyim deyip duruyorum. Nasıl bir insan kendi doğurduğu bir bebeği tanımazdı? Bu ne kadar saçma değil mi? Seni kokundan tanımalıydım ama yapamadım."

Bu eve geldiğimden beri ilk defa Işıl hanımın gözlerinin dolduguna şahit oluyordum, hayır siz çok iyi annesiniz demek istesemde yapamıyor kendimi geri çekiyordum.

"Ben, Beste'yi kucağıma aldığımda dünya sanki durmuş ve ben o anda donmuş gibiydim. İlk defa bir kızım olmuştu, normalde mavi ve her tonunu seven bir insanken kızım için pembeye aşık oldum. Renklerle cinsiyet ayrımı yapmıyorum asla ama ne zaman elim bir kıyafete, ya da tokaya gitse hep pembe renklerini alırdım. Beste büyüdükçe abileriyle pek anlaşamaz hale geldi İris, normal karşıladım çünkü başında bir tane değil beş tane abi vardı. Hiç birisiyle konuşmaz onların aldığı hediyeleri beğenmezdi bile, hatta bundan bir kaç ay önce Poyraz Beste'ye bir ayakkabı almıştı ama burun kıvırarak onu beğenmediğini dile getirdi."

Dolu gözlerinden bir kaç damla yaş aktığında boğulduğumu hissettim, omuzları düşmüştü. Çocukları anlaşamadığı için tüm yükü ebeveynler çekiyordu.

"Senin giydiğini öğrendiği gün havalara uçmuş ama belli etmemişti, her sabah ve akşam yemeklerinde seni soruyordu. Bunları Poyraz'ı savunmak için söylemiyorum kızım, ben artık yorulduğumu dile getiriyorum. Biliyorum neden yanıma gelmediğimi hatta gelmediğimizi sorguluyorsun, korktum İris. Kalbini kıracak bir harekette bulunmaktan korktum, Arif sabah gidiyor bazen eve geliyor ama bazen de gelmiyor. Bu konu için bir haftadır kanıt toplamaya çalışıyor, abilerinle bir taraftan şirketi yönetmeye çalışıyor."

Kaşlarımı çattım bu adam emekli asker değil miydi? Evet evet tamda bu konuyu takmıştım. Demek ki bir haftadır kanıt toplamaya çalışıyordu, peki ne için? Kimin için.

"O evde ne yaşadın bilmiyorum, şiddet mi gördün yoksa daha beterlerini mi, bilmek istiyorum ama çekiniyorum. Tepkinden korkuyorum kızım ama biliyorum ki ne zaman hazır olursan ben hep burada sana bir omuz olacağım. Anlıyorum seni, izliyorum da çöken omuzlarında ki yorgunluğu görüyorum, gözlerinin içinde ki hüznü, yaralı kalbini hissedebiliyorum İris. Ben hiç kız annesi olamadım biliyor musun? Beste hep babacıydı, onunla hiç bir şekilde iletişime geçemiyordum. Bilmiyorum İris, ben nasıl anne olunur, bir kız çocuğuna nasıl yaklaşılır inan ki bilmiyorum. Beraber öğrenelim, sen bana anne olmayı öğret, bende sana dünyamın merkezi olmanı."

Gözlerim dolarken, böyle bir aciklama beklemiyordum. Nasıl benim anlatamadığım bir çok şey varsa Işıl hanımda vardı, bunları o gözlerden çok net görebiliyordum.

"İris, bundan sonra o sofrada senin yerin hep benim yanım olacak. Lütfen, bırak akışına aksın herşey ama kendi bizden uzak tutma. Bir haftadır yanıp tutuştuğum şeyi bile sana nasıl söyleceğimi bilmiyorum, söylemem ama göstere bilirim."

Elimden tutarak ayağa kalktı ve benide birlikte kaldırdı, seri adımlarla odadan çıktık ve bir kat merdiven çıkarak bembeyaz bir kapının önünde durduk. Kapının kulpunu açtı ve benide beraberinde odanın içine girdi, etraf soluk gri ve açık mavinin hâkimiyeti altındaydı, tam ortasında kocaman çift kişilik bir yatak çaprazında çalışma masası vardı. Boydan boya olan camın önünde kavisli bir koltuk ve hemen yanında ise salıncak duruyordu.glzum başka yatağın sag tarafına kaydığında kocaman bir makyaj masası vardı, boş olan duvara kitaplık monte edilmişti. Bunun dışında iki odada iki tane daha kapı vardı.

"Burası giyinme odası, hemen yanında ki ise banyo. Sana çok sormak istedim hangi renkleri seversin diye ama çekindim."

Işıl hanım endişeli sesine karşılık içten bir tebessümle ona dönerek sımsıkı sarıldım, bu yaptığıma şaşırmış olmalıydı çünkü kolları iki yana doğru sallanıyordu. Işıl hanımdan gelen koku, öyle güzel ve öyle mest ediciydi ki! Başımın ağrısı anında kesilmişti. Sırtımda hissettiğim ellerle birlikte derince nefes aldım, bu kokuyu bıraksalar akşama kadar koklardım.

"Çok çok teşekkür ederim, o kadar güzel ki."

"Burası artık senin odan İris, teşekkür etmene gerek yok beğenmene çok sevindim."

Geri çekildiğimde Işıl hanım göz yaşlarını siliyordu, burası benim odamdı değil mi? Benim için dizayn edilmişti, artık bir odam vardı! Hemde en güzelinden.

"Ben şimdi akşam yemeği için aşağı iniyorum, umarım ki sende gelirsin."

Bana baktı ve kapıdan dışarı çıktı, bu ev bitmeyecek soğuk rüzgarlar vardı, savaşlar ve bir çok konuda yararlanacak kalpler. Buna rağmen ben bu evde aile sıcaklığını istiyordum, hissetmek ve yaşamadığım bir çok şeyi, sırtımda kamburum olan o umudu tatmak ve artık benimde ailem var diyebilmek istiyorumdum!

Ben bu savaşa girecektim, ya diri ya ölü.

Ya yaralı, ya da mutlu.

Bir şekilde gazi olacaktım ama girecektim.

Bölüm sonu...

Loading...
0%