@pinarmisrarikan
|
Ayda, kahvesini yudumladıktan sonra mutfağa yönelip hareketli bir müzik eşliğinde kahvaltı hazırlamaya koyulmuştu. En sevdiği reçeli ekmeğine sürerken, sanki karşısında Kemal varmış gibi kendi kendine konuştu: “Al, sen de seversin bence,” dedi ve sonra bir an duraksayıp başını iki yana salladı. “Yok artık Ayda, kendine gel,” diye mırıldandı. Gülümsedi, ekmeğinden bir ısırık aldı, ardından banyoya doğru ilerlemeye başladı. “Bugün ne giysem acaba?” diye düşünürken gözü odasındaki aynaya takıldı. Rüyasında gördüğü o kızı hatırladı; aynada ona gülümsüyor gibiydi. Bir an durdu, o da gülümsedi. Ardından seçtiği kıyafeti yatağın üzerine bıraktı ve banyoya girdi.
Duş alırken içi içine sığmıyordu, dudaklarından şarkılar dökülüyordu. Bir yandan coşkulu, diğer yandan tedirgindi. Kendi kendine, “Ya Kemal’in gösterdiği ilgi gerçekten bana özel değilse?” diye düşündü. Bu düşünceler arasında kaybolurken suyun sıcaklığı ona bir nebze huzur veriyordu. Duştan çıkıp giyindi, ardından kedisinin yanına gidip onu okşadı. “Sen burada uslu uslu beni bekliyorsun, değil mi?” diye mırıldandı. Sonra evden çıkıp arabasına doğru yürüdü.
Tam araca yöneldiği sırada, köşede bir kadının ağladığını fark etti. İçinden geçen bir anlık dürtüyle yoluna devam etmek istedi ama o içindeki ses onu durdurdu. Adımlarını geri çekemedi. Kadına doğru yürümeye başladı. “Merhaba,” dedi yavaşça. Kadın birden irkilip geriye doğru çekildi. “Hayır, korkmayın lütfen. Ağladığınızı görünce, belki yapabileceğim bir şey vardır diye düşündüm,” dedi Ayda, yumuşak bir ses tonuyla.
Kadının gözlerindeki çaresizlik okunuyordu. “Ne yapabilirsin ki? Benim çözümüm var mı ki?” diye hıçkırarak cevap verdi. Ayda, ona biraz daha yaklaştı. “İsterseniz size bir su getireyim, biraz sakinleşin. Sonra bana anlatın. Belki bir yol bulabiliriz, kim bilir?” Kadına elini uzattı. Kadın tereddüt etti ama sonunda Ayda’nın elini tuttu. İkisi birlikte ayağa kalktı ve arabaya doğru yürümeye başladılar.
Her adımda Ayda’nın içini tarifsiz bir merak kemiriyordu. Bu kadının hikayesi neydi? Onu bu kadar derin üzen şey ne olabilirdi? Ayda, kadını dikkatlice arabanın ön koltuğuna oturttu. Kendi de direksiyonun başına geçmeden önce arka koltuktan bir şişe su aldı ve kadına uzattı. “İçin lütfen, belki biraz iyi gelir,” dedi. Kadın suyu alırken titriyordu, gözyaşları hala yanaklarına dökülüyor, ama şişenin kapağını açıp bir yudum aldı. Sessiz bir anın ardından başını kaldırıp Ayda’ya baktı. “Teşekkür ederim,” dedi, sesi zar zor duyulacak kadar kısıktı.
Ayda, arabada oluşan bu sessizliği bozmak ister gibi bir şeyler aradı, kadının gözlerinde hala bir korku, bir tedirginlik vardı. “Adım Ayda,” dedi gülümseyerek. “Senin adını öğrenebilir miyim?” Kadın bir süre düşündü, sanki ismini hatırlamaya çalışıyor gibiydi. “Eda,” diye fısıldadı sonunda.
Ayda, yumuşak bir tonla devam etti. “Beni yanlış anlamazsan, neden ağladığını sormak istiyorum. Eğer paylaşmak istersen, dinlemeye hazırım.” Kadın bir an başını öne eğdi, sonra su şişesini ellerinde sıkıca kavrayarak derin bir nefes aldı. “Bazı şeyler var ki… Söylemesi bile zor,” dedi, sesi çatallaştı. “Her şey o kadar karmaşık ki…”
Ayda sabırla bekledi, acele etmedi. Karşısındaki kadının toparlanmasını, kendi kendine cesaret bulmasını istedi. “Bazen içimizde öyle büyük fırtınalar kopar ki kelimelere dökmek neredeyse imkansız hale gelir,” dedi içtenlikle. “Ama paylaşmak bir nebze olsun hafifletir, biliyorum.”
Eda, gözyaşlarını silerek başını kaldırdı. “Kocam…” diye başladı. “Onunla her şey çok güzel başlamıştı. Aşk sanıyordum… Ama zamanla değişti. Kontrol edemez oldum, ne onun öfkesini ne de kendi korkularımı…” Sözleri boğazında düğümleniyordu. “O bana dokunduğunda bile artık sadece acı hissediyorum. Kaçmayı düşündüm, defalarca ama nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum.”
Ayda derin bir nefes aldı, içi Eda’nın anlattıklarıyla ağırlaşmıştı. Sessizce kadının yanına yaklaştı ve elini tutarak ona destek vermek istedi. “Yalnız değilsin,” dedi yavaşça. “Yardım isteyebilirsin. Bazen bir adım atmak her şeyi değiştirebilir.”
Eda, elleri titreyerek Ayda’nın elini sıktı. O an sanki içindeki tüm korku ve çaresizlik avuçlarında birikti, ama yine de bir umudu tutmak ister gibiydi. “Korkuyorum,” dedi hıçkırıklar arasında. “Eğer gidersem beni bulur. O her şeyi kontrol edebilir…”
Ayda’nın zihninde bir an, Kemal’in gösterdiği ilgiyle ilgili kendi endişeleri belirdi. Eda’nın korkusu karşısında ne kadar küçük ve anlamsız kalmıştı. Kadının acısı daha derindi, daha gerçekti. O an kendi düşüncelerinin ne kadar yersiz olduğunu fark etti. “Korkmak insanca, Eda. Ama bu seni hapsetmemeli. Belki de bu adım seni özgürlüğe götürecektir,” diye ekledi, gözlerinin içine bakarak.
Eda, bir an duraksadı, gözlerinde yeni bir ifade belirdi. Ayda, bu bakışın içinde bir kıvılcım görmüştü, belki de uzun zamandır ilk kez Eda bir çıkış yolu düşünebiliyordu. “Ne yapabilirim?” diye sordu Eda, çaresizce. “Nereye gidebilirim?”
Ayda hafifçe gülümsedi. “Birçok yer var, birçok yol… Sana yardım edebilecek insanlar da var. Sadece o ilk adımı atman gerekiyor. Birlikte o adımı atabiliriz. Seni yalnız bırakmayacağım.”
Eda derin bir nefes aldı, gözlerini bir an kapattı, sonra başını yavaşça salladı. “Peki… Nasıl başlayacağız?”
Ayda, hafif bir tebessümle direksiyona döndü ve arabayı çalıştırdı. “Başlamak, her zaman en zorudur. Ama bir kere başladığında, devam etmek daha kolay olacak. Sana söz veriyorum.”
Eda’nın yüzündeki acı yerini karışık bir ifadeye bırakmıştı. İçinde korku ve umut arasında gidip gelen bir dalgalanma vardı. Ayda ise kadının sessizce yanında oturmasına izin verdi, zira bazı anlar kelimelerle değil, sadece var olmakla anlam buluyordu. Arabanın motoru usulca mırıldanırken, şehir ışıkları önlerinde yavaşça akmaya başladı. Yeni bir gün, yeni bir başlangıç belki de bu andan itibaren şekilleniyordu. Ayda, direksiyonda derin düşünceler içinde Eda’ya bir an göz ucuyla baktı. Sessizlik, arabada yankılanan motorun hafif uğultusuyla birleşiyordu. İçinde bir sorumluluk hissetti; karşısındaki kadının gözlerindeki çaresizlik, kendini yıllar önce hissettiği güçsüz anlara götürdü. Ama şimdi farklıydı, çünkü Ayda artık bir ceza avukatıydı. Onun da hayatında fırtınalar kopmuş, o da kendine bir çıkış yolu aramıştı. Şimdi, bir başkasının fırtınasında rehber olabilirdi.
“Eda,” dedi yavaşça, kelimeleri özenle seçerek. “Ben bir ceza avukatıyım. Şiddete uğrayan kadınların sesi olmak için bu mesleği seçtim. Senin yaşadığın korkulara, çıkışsızlığa tanık oldum. Yardım edebilirim.”
Eda, gözleri büyümüş bir şekilde Ayda’ya döndü. Gözlerindeki acının ve kararsızlığın yerini bir anlık şaşkınlık ve umut aldı. “Gerçekten mi? Ama… bu nasıl olur? O çok güçlü… Her şey onun kontrolünde. Kaçamam.”
Ayda hafifçe başını iki yana salladı. “Kaçmak zorunda değilsin, Eda. Hukukun, adaletin senin yanında olduğunu bilmelisin. Korkularını anlıyorum, ama yalnız değilsin. Seni koruyacak yasalar var ve ben bu yolda seninle olacağım.”
Eda, bir süre sessiz kaldı, düşünceleri belirsizlik içinde savruluyordu. “Ama ya beni bulursa? Ya daha kötüsünü yaparsa?”
Ayda derin bir nefes aldı, sonra gözlerini tekrar yola çevirdi. “Biliyorum, o korkuyu taşımak zor. Ama hukuk, güçlü bir kalkan olabilir. Biz önlemler alabiliriz. Hem seni korumak, hem de onun yapabileceklerini engellemek için.”
Araba yavaş yavaş Ayda’nın ofisinin olduğu sokağa girdi. Sokak lambaları, geceyi hafifçe aydınlatıyor, binaların gölgeleri birbirine karışıyordu. Ofisin önüne yaklaştıklarında Ayda, aracı durdurdu. “Burası benim ofisim,” dedi, arabayı park ederken. “Gel, içeri geçelim. Sıcak bir çay yaparım ve sen bana her şeyi anlatırsın. Sonra ne yapabileceğimizi birlikte kararlaştırırız.”
Eda, hala tereddüt içinde, derin bir nefes aldı. Ayda’nın kararlı ve güven verici tavrı, içinde bir şeyleri kıpırdatmıştı. Arabadan indiklerinde, Eda bir an durup Ayda’ya baktı. “Sence gerçekten yapabilir miyim? Yani… kurtulabilir miyim?”
Ayda kapıyı açarken duraksadı ve Eda’nın gözlerine baktı. “Herkes kurtulabilir, Eda. Önemli olan, o ilk adımı atmaktır. Bundan sonrası benim işim. Seni bu karanlıktan çıkaracak yolda yalnız bırakmayacağım.”
Ofisin içindeki loş ışıklar ve kitap rafları, Ayda’nın dünyasını yansıtıyordu. Duvarda asılı birkaç başarı belgesi ve ceza davalarıyla ilgili notlar, buranın ne kadar mücadeleye tanık olduğunu gösteriyordu. Ayda, Eda’yı içeriye buyur edip bir sandalyeye oturttu. “Burada güvendesin,” dedi. “Sana hiçbir şey olmayacak.”
Eda, yavaşça sandalyeye oturdu, titreyen ellerini masanın üzerine koydu. Artık kaçmıyordu. Sadece umut, içinde küçük bir filiz gibi yeşermeye başlamıştı. Ayda, çay fincanlarını hazırlarken içinden, bu kadının yaşamında yeni bir sayfanın açılacağını biliyordu. Bu ofiste çok kadın adalet aramış, kurtuluş yolunu bulmuştu. Eda da onlardan biri olacaktı.
Ayda fincanı uzatırken gülümsedi. “Başlamak her zaman zordur,” dedi tekrar. “Ama korkuların seni esir almasına izin vermediğinde, o korkuların birer gölge olduğunu göreceksin.”
Eda, elleri titreyerek çayı aldı, Ayda’nın söylediklerini bir kez daha düşündü. Gözyaşları hala yanaklarına akıyordu, ama artık bu gözyaşlarında sadece çaresizlik yoktu. Bir umut vardı, karanlıkta beliren bir ışık gibi. Ayda’nın sıcak sesi, ona inandığını hissettirmişti.
O an, Eda için bir şeyler değişmişti. Ayda, mutfağa yönelip tezgaha yaslandığında kapının aralık kalan kısmından ince bir tıkırtı duydu. Başını çevirdiğinde, odanın köşesinde sessizce onları izleyen Nehir’i fark etti. Gözlerindeki dikkat ve hafif tedirginlikle bakıyordu. Stajyerinin burada olduğunu neredeyse unutmuştu. Nehir, bir süredir yanında çalışıyordu, genç yaşına rağmen keskin bir zekaya ve meraklı bir ruha sahipti. Bu tür zor durumlarla karşılaştığında ne yapacağını öğrenmek için sık sık Ayda’nın davalarına kulak verirdi.
“Nehir,” dedi Ayda gülümseyerek. “Gel, buraya otur. Belki bize yardımcı olursun.”
Nehir yavaşça masaya doğru ilerledi, gözlerini Eda’dan ayırmadan. Henüz hukuk dünyasının gerçekleriyle tam anlamıyla yüzleşmemiş genç bir ruh taşıyordu, ama gözlerindeki ışıltı, öğrenme arzusunu gizlemiyordu. “İyi misiniz?” diye sordu kısık bir sesle, Eda’ya dönerek.
Eda, genç kızın dikkatle bakan gözlerine kısa bir an kilitlendi, ardından yavaşça başını salladı. “Sanırım daha iyiyim,” dedi, sesi hafifçe titriyordu ama içinde yeni bir direnç hissi vardı.
Ayda, Nehir’in bakışlarındaki derinliği fark etti. Bu an, stajyerinin meslek hayatında unutamayacağı bir deneyim olacaktı. “Nehir,” dedi yumuşak bir sesle, “Bugün, bir avukat olmanın sadece hukuki bilgiye sahip olmakla ilgili olmadığını göreceksin. Bazen sadece dinlemek, yanında olmak, bir insanın en büyük desteği olabilir.”
Nehir başını salladı, gözlerinde merak ve hafif bir endişe parlıyordu. “Bu tür durumlarda ne yapılması gerektiğini öğrenmek istiyorum,” dedi. “Bir insana gerçekten nasıl yardım edebiliriz?”
Ayda, genç stajyerine bakarken derin bir nefes aldı. “Yardım etmek, öncelikle karşımızdakini anlamaktan geçer. Yasalar, düzenlemeler her zaman var ama bir insanın acısını anlamadan ona kılavuz olamazsın. İşte, Eda gibi biri karşımıza geldiğinde, ona yasaların gücünü göstermekten önce, insanlığımızı göstermeliyiz.”
Eda, gözlerini masadaki çay bardağına dikmiş, sessizce Ayda ve Nehir’in konuşmalarını dinliyordu. Ayda’nın sözleri, onun içindeki umudu biraz daha güçlendirmişti. “Belki de bu yeni başlangıç benim için bir kurtuluş olacak,” diye düşündü. Korkuları tamamen geçmemişti ama ilk defa bir çıkış yolu görebiliyordu. Gözlerini kaldırıp Ayda’ya baktı, “Gerçekten başarabilir miyim? Ya… ya o peşimi bırakmazsa?”
Ayda, Eda’nın endişesini hissederek hafifçe başını eğdi. “Eda, her yol zorluklarla doludur. Ama biz bu yolda birlikte yürüyeceğiz. Seni korumak için her türlü hukuki önlemi alacağız. Ayrıca yalnız değilsin. Yanında biz varız.”
Nehir, Ayda’nın sözlerinin ağırlığını anladı ve derin bir nefes aldı. Bu meslek, sandığından çok daha fazlasını gerektiriyordu. Sadece adalet dağıtmak değil, aynı zamanda insanlara umut olmak gerekiyordu. Ayda’nın kararlılığı ve Eda’ya gösterdiği destek, Nehir’e avukat olmanın anlamını bir kez daha hatırlatmıştı. “Eda, size elimizden gelen her şeyi yapacağız,” dedi Nehir, biraz da cesaret toplayarak.
Eda, genç kızın bu içten sözlerine hafif bir tebessümle karşılık verdi. “Teşekkür ederim,” dedi usulca. “İkinize de. Bu kadar büyük bir yükü tek başıma taşıyamayacağımı sanmıştım.”
Ayda, elini Eda’nın elinin üzerine koydu. “Yalnız değilsin artık. Bu yol uzun olabilir, ama her adımında yanında olacağız. Ve en sonunda, özgürlüğünü geri kazanmış bir kadın olacaksın.”
Nehir, bu anın derinliğini hissederek sessizce izledi. Ayda’nın gözlerindeki kararlılık ve şefkat, Eda’nın içindeki korkuları bir bir dağıtırken, Nehir de kendi iç dünyasında bu anın izlerini taşıyacağını biliyordu. Bu an, onun da mesleki hayatında unutulmaz bir dönüm noktası olacaktı.
Ayda, masadaki çay fincanlarını toparlarken, Eda’nın gözlerinde beliren hafif umut ışığını fark etti. “Şimdi,” dedi gülümseyerek, “önce seni güvence altına alacak ilk adımı atacağız. Sonra, birlikte güçlü olacağız.”
|
0% |