@poncikss1234
|
“Bitap düşmüş karanlığa, ışık saçıyorum yarınlara.” -Mihlas Miraç “Evimin ışıklarını kapattığımda, bitmeye yakın sayfanın sonunu yazmış oldum." -Mahlas Miraç "İnsanoğlu, insanoğlunun cehennemidir." Mahlas Miraç Anlatımıyla; Kaderimin getirdiği çulsuz yarınları bir kenara atmak istedim. İçinde gizlenmiş güzellikleri seçip etrafıma sunmak istedim. Sabrımın son demlerine kadar hiç vaz geçmedim. Varlığım, yorgun günlere iflas bayrağını çekerken hep arkasından itekledim. Her dönüm noktamı ezberlercesine takip ettim. Her karanlık yolu, kendi saçtığım ışıklarla aydınlatmayı bildim. Ben, beni aramaya değil, var olduğum beni ortaya çıkarmak için çaba gösterdim. Hayatta hep kıstaslar olurdu. Bir insanı incittiğinizde, ondan kurtuluşunuz yoktu. Ya onlar bizi incittiyse? O zaman yaptıklarının arkasında dururlar mıydı, sanmam. Bertaraf etmiş yalnızlığım, yalnızlığa eşlik şarkılarım. O mesajdan sonra kardeşimle bir daha konuşmamıştık. Her konuştuğumuzda, ortak fikirlerimiz bile ortamdan uzaklaşıyordu. Her şeye cevabım vardı fakat çocukların canlarıyla ilgili durumlarda dilim tutulmaya müsaitti. Stresten vücudum hastalık sinyallerini bana aktarırken ne yapacağımı düşünüyordum. Cenazeden sonra doktor kontrolüme gitmemiş, son durumumu öğrenememiştim. Kendimi iyi hissediyordum fakat bu iyi hissetmek hastalığın gidişatıyla ters orantılıydı. Mihlas’ı salona çağırıp kafamdaki planları ona aktarmak üzere gelmesini bekledim. Yayıla yayıla geldiğinde, nasıl bu kadar rahat olduğunu sormak istedim. Tartışma konusu olacağından bu fikrimden vaz geçip karşıma oturması için kahverengi tekli koltuğu başımla gösterdim. Durumun ciddiyetini son anda anlayan kardeşim, dik pozisyonda konuşmamı bekliyordu. -Evden en kısa sürede taşınmamız gerekiyor. Senin için de uygunsa birkaç yerde buna benzer gecekondular gördüm. Oraya seninle birlikte gidip bakalım. Hem orası, belki de buradan daha geniştir. Ne dersin? “Çok iyi düşünmüşsün abi ama atladığın ufak bir detay var. Çocukları yalnız bırakırsak herhangi birisinin canı tehlikeye girer. Ya sen gidip bakacaksın, ben burada duracağım ya da bunun tersini ayarlayacağız.” -Ben sana adresleri vereyim, sen bir göz at. Bir şey olursa da beni ararsın. İtiraz etmeden ayağa kalkıp masadaki telefonunu aldı ve cebine tıkıştırdı. Ayakkabılıkta asılı olan siyah uzun kabanını üzerine geçirip ayakkabılarını giyindi. “Bana at abi de hızlıca bakayım. Hava bozdu bozacak.” Onu onaylayıp telefonumu cebimden çıkarttım ve gecekonduların adreslerini tek tek ona yolladım. Kapının kapanma sesini duyduğumda, güzel haberlerini bekliyordum. Oradaki evlerin eşyalarının olmaması önemli değildi. Hepsini buradan taşıyıp yeni hayatımıza orada devam edecektik. Levan’ın yanıma gelmesiyle Ahzan’ı da kapıdan girerken gördüm. Yanıma oturduklarında, üşüdüklerini belli ettiler. Isıtıcıların çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için kalkıp odama geçtim. Kullanmadığım dolaptan çıkarttığım elektrikli sobayı hemen karşıdaki prize taktım ve biraz bekledim. Isınmaya başladığını gördüğümde, fişten çıkartıp salona getirdim. Çocukların oturdukları konuma göre üçlü prizi ayarlayıp sobayı tekrar prize taktım ve açık olan bütün kapıları da kapattım. On beş dakika sonra salon ısındığında, çocukların yanakları kızarmaya başlamıştı. Al al olmuş yanakları ile birbirleriyle sohbet eden ikiliye gözümü kırpmadan seyrettim. Anahtar sesi geldiğinde, Mihlas bana seslendi. Salonda olduğumuzu belirtip ayrıca kapıyı da girdikten sonra kapatmasını da ekledikten sonra bir şeyler mırıldanıp içeriye geldi. “Sıcak ortam mı? Çok severim.” Dedikten sonra kendisini koltuğa attı. “Abi, senin dediğin yerlerin hepsine baktım. Zaten yakın konumda oldukları için hangisini seçersen seç aynı boyut, aynı dizayn ve en önemlisi aynı büyüklükte. En son ki attığın gecekondu buradan daha geniş, en azından çocuklar için yapabileceğimiz odaları var.” -Buradan herkes bir bir taşındığı için kira derdimiz de olmaz. Ben öyle düşünüyorum. “Benim merak ettiğim acaba o gecekondu da mı ölüm sokağına ait?” Güzel bir soruydu. Bağlı olsa bile hedef şimdiki yaşadığımız gecekondu olduğundan, en azından zaman kazanabilirdik. -Sen yarın sabah nakliyat şirketi ile mi iletişime geçersin, nakliyatçılarla mı ben bilmem. Bir an önce buradan çıkmamız gerekiyor. Hislerim bir ipe bağlanmış, çözülmeyi beklermiş gibi kendisini aşındırıyordu. O ip koptuğunda, o zaman gerçek yaşadığım ruh hâlim kendisini belli edecekti. Sabır benim ikinci adım olmuştu. Ne demişler “Sabrın sonu selamettir.” Peki bu selameti ne zaman tadacaktım? Ruhum ayaklarıma kapanmış gerçekleri isterken, ben onları yalanlarla kandırıyordum. Sabah saat yedi buçukta omzumun dürtülmesiyle uyandım. Görüşümün netleşmesi için biraz bekledikten sonra Mihlas’ın başımda dikildiğini gördüm. Yatakta oturur pozisyona geldiğimde, o da ucunda oturmuştu. Kafamı sallayıp onu sorgularken, esnememe engel olamadım. Ellerimi saçlarıma daldırıp kafa derime masaj yaptım. “Abi nakliyatı ayarladım, sekiz buçukta gelecekler.” Diye haber verdiğinde, onu onayladım. -Eşyaları toparlar, kahvaltı yaparız. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla bir şeyleri merak ediyordu. Kıvrandığını gördüğümde, elimi omzuna atıp derdini paylaşmasını istedim. O da derin bir nefes alıp “Banyodaki saklı altınları ne yapacağız? Onlar bizim hazinemizdi.” Üzgün yüz ifadesi karşısında, doğru yere parmak basmıştı. -Biz buradan tamamen ayrılmıyoruz ki. Birkaç eşyayı burada bırakır, canımız sıkılınca da burada kalırız. Hem sadece ikimiz biliyoruz altımızda yatan serveti. Sen bunları düşünme, git eşyalarını topla. İçine sinmiyor gibiydi. Ne yapacağımı kesinlikle bilmiyordum. Burada kalmaya devam edersek, diğer emanetlerimize zarar gelecekti. Buradan ayrılırsak, büyük servetimizi gözden çıkaracaktık. Her iki konu için de bir yol bulmam gerekiyordu. Saat sekize yaklaşırken Levanları uyandırıp açıklama yaptım. Onlar da istedikleri eşyaları ufak çantalarına doldurup hole koydular. Mihlas’ın erken işi bittiğinde, mutfağa geçip kahvaltıyı hazırlamış, bize seslenmişti. Kısa bir kahvaltının sonunda, zil çaldığında kardeşim hızla kapıyı açtı. İçeriye davet ettiği nakliyatçılara alınması gereken eşyaları gösterdi. İki koltuk, birkaç mutfak eşyasının burada bırakılacağı bilgisi verildiğinde, anlaşma sağlandı. Yeni taşınacağımız yere doğru kamyon yola çıkarken biz de son kez eksik bir eşyanın olup olmadığını kontrol ettik. Herkesi bahçenin dışına çıkması gerektiğini uyarıp kapıların tamamını kilitledim. Ben de onların yanına varıp hep beraber yürümeye başladık. Eski ev ile yeni ev arası yürüme mesafesinde yirmi dakikaydı. İstediğimiz zaman eski evi kontrol edebilecektik. -O evin anahtarı falan var mı, nasıl eşyaları içeriye geçirecekler? “İkimizde aynı evi seçeceğimizi düşünüp ben anahtar çıkarttım.” Cebinden iki tane anahtar çıkarttı. Birisin bana uzattıktan sonra ben de incelemeye başladım. Eski anahtarlığımın içine yerleştirdim. Kapıyı açtıktan sonra hepimiz giriş yaptık. Kardeşimin dediği gibi vardı. Bizim iki yatak odası varken burada dört tane odası vardı. Mihlas’ın “Aydın abi yerleştirmeye başlayabiliriz. Yardıma ihtiyaç olursa ben buradayım. Abim ağır taşıyamaz, doktor tarafından yasak.” Diye kısaca uyarı yaptı. Adının Aydın olduğunu öğrendiğim ince, uzun adam başıyla onay verip yanında çalıştırdığı elemanlarına salondan başlayacaklarını seslendi. Koltukları, televizyonu ve geri kalan eşyaları yerleştirirken ben de çocuklar ile onların kalacağı odaları gösteriyordum. Gözlerindeki mutluluğa şahit olduğumda, ben de gülümsedim. Yaklaşık bir saattir neredeyse eşyalarımızın yarısı düzenli yerleştirilmişti. Mutfağı da yerleştirdiklerinde, çaydanlığı koliden çıkartıp poşete koyduğumuz demliği tezgaha bıraktım. Çeşmeyi kontrol ettiğimde, su şelale gibi akıyordu. Hemen çaydanlığa su doldurup kaynamasını bekledim. Gazeteye sardığımız çay bardaklarını çıkartıp tezgaha koydum ve kaynayan suyu gördüğümde, çayı demledim. -Aydın abi, mola verin. Çay demledim. Yuvarlak kahverengi mutfak masamıza yerleştiklerinde, çayları doldurdum ve fiyat hakkında konuştuk. Toplam altı saat içinde tamamen buraya taşınmıştık. Aydın abileri uğurladıktan sonra evin düzenine baktım. İstediğimiz gibi her eşyayı yerleştirmiş, sorun olduğunda sabırla bizi dinlemişti. -Evet, yeni evimize hepimiz hoş geldik. Umarım bu yenilikle huzurlu yaşayabiliriz. “Çocuklar. Burası eski evimiz gibi çok da güvenli değil fakat en azından hedef şaşırtmaca gibi düşünebilirsiniz. Bizi bu sokaktan tamamen korkup gittiğimizi düşünüyorlar. Sizden tek istediğim, en ufak bir ters durumda nerede olursak olalım bize ulaşmanız. Melisa gibi sizi de kaybetmek istemiyoruz, anlaştık mı?” İkisi de başıyla onay verdiğinde, izin isteyerek odalarına çekilmek istediler. Ben de onay verip kardeşimle baş başa kaldık. “Ne diyorsun abi, şansımız bu sefer yüzümüze güler mi?” Ona gülüp bilmiyorum derecesinde omuzlarımı kaldırdım. Yeni ev, yeni hayat demekti. Bakalım, yeni evin ne gibi güzelliklerine şahit olacaktık? Telli duvakla geldiğimiz bu evde, kefenle mi ayrılacaktık? Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Hemen sizi bölümle baş başa bırakıp ben kaçayım. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Hepinizi seviyorum. İyi okumalar diliyorum, hoşça kalın. |
0% |