@qwygriu
|
2005
Ben Saren Tekin, o gün her şeyin değişeceği gün olduğunu bilmiyordum. Sadece annemle babamın yanında olmanın mutluluğunu hissediyordum. Bahçede oynarken, gülüşmelerimiz gökyüzüne karışıyordu. Annem, bana en sevdiğim masalı okumuştu, babam ise odayı kahkahalarla doldurmuştu. O an, dünyadaki her şeyin mükemmel olduğunu düşündüm.
Ama birden, kapının gürültüsüyle her şey altüst oldu. Kapı çarpıldığında, kalbimde bir şeyler kıpırdamaya başladı. Annem, "Sakin ol, Saren. Her şey yolunda," dedi ama sesi titriyordu. Bir şeylerin yanlış gittiğini hissetmiştim.
Kapı açıldığında, içeri girenler, gözlerimde beliren korkunun kaynağı oldu. Yüzleri tanımadığım insanlarla doluydu; gözlerinde bir ateş vardı, sanki içlerindeki karanlık her şeyi yok etmek istiyordu. Annem ve babamın yüzündeki korkuyu gördüm. Kalbim hızla çarpmaya başladı, sanki bir şeyleri seziyordum ama henüz ne olduğunu anlayamıyordum.
O an, her şey bir anda oldu. Gözlerimdeki yaşlar, babamın kollarını kaldırdığını ve annemin gözyaşlarıyla dolu bakışını gördüğümde, zaman durdu. "Seni koruyacağım, Saren," dedi babam, ama sesi bir yudum su gibi inceydi. O an, ne kadar güçlü olduğunu hissettim, ama sonrasını hatırlayamıyorum.
Bir patlama sesiyle her şey karardı. Korkuyla yere kapaklandım; kalbim, boğazıma düğümlenen bir ağırlıkla dolmuştu. Her şey birden sessizleşti, zamanın durduğu o korkunç anın içinde kaybolmuştum. Neredeydim ben?
Son hatıram, annemin sıcak kollarında kaybolmakla kalmadı, onun gözlerindeki korkuyu ve çaresizliği hiç unutamayacağım. O gün, hem annemi hem de babamı kaybetmiştim, ama en çok da kendimi kaybetmiştim. Kendimi artık eksik hissediyordum. O andan sonra, hayatımın karanlık bir tünelde geçeceğini bilmiyordum. Ama anılarım, onları aramak için bir gün yola çıkacağımın sinyaliydi.
---
Annem ve babamı kaybettikten sonra, hayatımda hiç beklemediğim bir değişiklik oldu. Üzerimde bir ağırlık hissetsem de, yürümek zorundaydım. Kalbimdeki keder, beni yavaşça götürdüğü yeni bir yola itiyordu. Evin kapısını ardımda bırakırken, içimde bir tedirginlik vardı. Şimdi nereye gidecektim? Fazla bir yakınım yoktu.
Babaannem ve dedemin evine gitmem gerekiyordu. Ama içimde bir korku vardı. Onlar beni istemezse ya da beni anlamazlarsa diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Bu düşünceler kafamda dönüp dururken, sokakları geçmek zorunda kaldım. Arabanın sürücüsü fazla hızlıydı. Kalabalık bir şehirde kaybolmuş gibi hissediyordum. Her şey gözlerimin önünde akıp duruyor.
Yavaş yavaş ilerlerken, etrafımdaki dünya sessizleşti. Her şey çok tanıdık ama bir o kadar da yabancıydı. Kafamda annemin sesi yankılanıyordu: "Saren, her şey yolunda olacak." Ama bu sözler, şimdi bir teselli gibi değil, daha çok bir hatıra gibi geliyordu.
Evlerine vardığımda, eski bir evin kapısına doğru yaklaştım. Kapı, yılların ağırlığını taşıyor gibiydi. Zili çaldım; içimdeki kaygı artarken, kapı açıldı. Babaannem, elinde bir tepsiyle karşımdaydı. Gözleri, yılların getirdiği derin bir özlem ve sevgiyle parlıyordu. "Saren, hoş geldin," dedi. Sesindeki sıcaklık, beni aniden sardı.
Kapıdan içeri girdiğimde, evin içinde tanıdık bir koku vardı. Annemin mutfağında pişirdiği yemekleri hatırlattı bana. Ama içimi bir hüzün kapladı; çünkü artık annem yoktu. Babaannem, beni içeri alırken gülümsemesiyle içimde bir umut ışığı yaktı. "Hadi gel, seninle biraz sohbet edelim," dedi. O an, bir şeylerin yoluna gireceğini hissetmeye başladım.
Oturduğumuzda, yüzümdeki duyguları gizlemeye çalışıyordum ama gözlerimdeki yaşlar, kaçacak bir yer bulamamıştı. Babaannem, elleriyle masayı hazırlarken, konuşmaya başladı. "Biliyorum, zor zamanlar geçiriyorsun," dedi. Ama sesindeki yumuşaklık, bana bir an olsun rahatlık verdi. "Ben buradayım, her zaman yanında olacağım."
Dedem o sırada içeri girdi. Yüzündeki hüzünlük ifade, aniden yumuşadı. "Saren, seni bekliyordum," dedi, ama sesi bana nasıl bir güven verdi. Bir süreliğine, kaybın acısı yerini güven duygusuna bırakmıştı.
Bu eve ilk adım attığım anı asla unutmayacağım. Kaybettiğim her şeyin yanında, şimdi bana kucak açan bir aile vardı. İçimde bir boşluk hissi varken, belki de yeniden başlayabilirim diye düşündüm.
---
Babaannem ve dedemin evine yerleştiğim ilk gün, içimde büyük bir belirsizlik vardı. Ancak zaman geçtikçe, bu evin sıcaklığı bana yavaş yavaş güven vermeye başladı. Her sabah, güneş doğarken, babaannemin mutfağından yayılan taze ekmek ve kahve kokusu beni uyandırıyordu. İlk başta, annemin ve babamın yokluğuna alışmaya çalışırken, bu sesler bana huzur vermeye başlamıştı.
Babaannem, her sabah kahvaltı hazırlarken beni de yanına çağırıyordu. “Saren, gel bakalım, sana biraz peynir getireyim,” derdi. Bu basit ama sıcak davet, içimde bir nebze mutluluk uyandırıyordu. Kahvaltıda birlikte sohbet ederken, bana eski günlerden hikayeler anlatıyordu. “Baban senin yaşındayken…” diye başlayan cümleleri, beni geçmişe götürüyor ama aynı zamanda yeni anılar biriktirmemi sağlıyordu. O anlarda, sanki annem ve babam da yanımdaymış gibi hissediyordum.
Dedem, evin bahçesinde çalışmayı çok severdi. Bir gün, “Hadi gel, sana bahçeyi göstereyim,” dedi. Beraber bahçeye çıktığımızda, rengarenk çiçekler ve sebzelerle dolu bir dünya ile karşılaştım. “Bunlar, ailenin geleneğidir,” dedi dedem, güllerin yanına gelirken. “Her zaman doğanın bir parçası olmalı ve onu korumalısın.” Bu sözler, bende bir sorumluluk hissi uyandırdı. Artık bu bahçe de benim ailem olabilirdi.
Günler geçtikçe babaannem ile aramda bir bağ oluştu. Zaman zaman babaannemle birlikte el işi yapıyorduk. O, her zaman sabırlı bir şekilde bana örgü öğretmeye çalışıyordu. “Her ilmekte bir umut var, Saren,” derdi. Bu sözler, benim için yeni bir anlam kazandı. Her ilmeği işlerken, hayatımda kaybettiğim umutları yeniden şekillendirdiğimi hissediyordum.
Akşamları ise birlikte oturup eski fotoğraflara bakıyorduk. Babaannem, babamın çocukluğuna dair anılar anlatırken gözleri parlıyordu. “Gözlerindeki parıltı, seninkine çok benziyor,” dedi bir gün. O an, belki de bir bağın varlığını hissettim. Kaybettiğim ailemden bir parça, babaannemle dedemde yaşıyordu.
Ama bazen, yalnızlığım beni tekrar yakalıyor, gözlerimdeki yaşları tutamıyordum. Yatağıma uzandığımda, annemi ve babamı düşünüyorum. Onların seslerini ve gülüşlerini özledim. Ama hemen ardından, babaannemin şefkatli sesi yankılanıyordu: “Her şey yoluna girecek, Saren. Biz buradayız.”
Babaannem ve dedemle geçirdiğim bu günler, her ne kadar zor olsa da, içimde yeniden doğan bir umut kıvılcımı gibi oldu. Hayatımda kaybettiğim şeyleri geri getiremeyecek olsam da, bu yeni ailemle birlikte, yeni anılar biriktirebilir, kaybın acısını biraz olsun hafifletebilirdim.
Bazen bir gülümseme, bazen bir gözyaşıyla geçirdiğim bu günler, artık benim için bir başlangıç olmuştu. Sadece kayıplarım değil, aynı zamanda yeni umutlarımı da keşfetmeye başlamıştım.
---
O gün, bahçede çalışmak için dışarı çıktım. Güneş gökyüzünde parlıyordu, ama içimde karanlık bir bulut vardı. Babaannem ve dedem, bahçede çalışırken neşeliydiler. Onların gülüşmeleri, kalbimdeki acıyı bir nebze olsun hafifletiyordu. Ama ben, içimdeki boşlukla baş başaydım.
Bir an gözlerim, bahçenin köşesindeki küçük bir ağaca takıldı. O ağaç, annemin geçen sene bana gösterdiği yerdi. “Burası senin ağacın, Saren,” demişti gülümseyerek. O zamanlar, hayatımda her şeyin mükemmel olduğunu düşünmüştüm. Ama şimdi, o anıların acısı içimi kemiriyordu. O gülümsemenin ardındaki sevinç, şimdi yoktu.
İçimde bir ağırlık hissederken, ağacın yanına doğru yürüdüm. Gözlerim dolmaya başladı. O an, gözyaşlarım kontrolsüzce dökülmeye başladı. Neden böyle hissettiğimi bile bilmiyordum; ama kaybettiğim ailem, hatıralarımın her köşesindeydi. Her şeyin yerli yerinde olduğu o günler, şimdi çok uzakta kalmış gibiydi.
Babaannem, benim içimdeki huzursuzluğu sezdiyse de, yanımda görünmez bir engel varmış gibi yaklaşamıyordu. İçimden bir şeyler koparken, yalnız kaldığım bu anın derin karanlığı, beni sarmalıyordu. Herkes gülüyor ve hayatına devam ediyordu ama ben kayıplarımı geride bırakmayı bir türlü başaramıyordum.
Yalnızca annemin sesi yankılanıyordu kafamda. “Saren, her zaman güvende olacaksın.” Ama bu sözler, bana sadece kaybımı hatırlatıyordu. Onların güvenliği ve sevgisi, artık bu dünyada yoktu. Duygularım iç içe geçmişti; ne sevgi ne de umut kalmıştı içimde.
Bir süre sonra, babaannem bahçeye doğru yaklaştı. “Saren, her şey yolunda mı?” diye sordu. Ama ben sadece başımı eğip sessiz kaldım. Cevap vermek istemedim; kelimelerin boğazımda düğümlenip kalmasına izin vermek istemedim. Gözlerim doluyken, ona bunu anlatmak çok zordu. O anda, herkesin neşesinin yanında, yalnızca kaybın ağırlığı vardı üzerimde.
Babaannem belki de ne yapacağını bilemedi ama ona sarılmak istedim. İçimdeki boşluk, bazen sadece bir elin sıcaklığında kaybolmayı arzuluyordu. Ama yine de yalnızdım. Kayıplarımın gölgesinde, babaanne ve dedemin sevgisi beni sarıp sarmalasa da, ruhumdaki karanlık, beni bir türlü terk edemiyordu.
---
Her zamanki gibi bahçede oturmuş, güneşin sıcak ışınlarının yüzümü okşadığı anın tadını çıkarıyordum. Ama içimdeki huzur, her zaman olduğu gibi kaybolmuştu. Gözlerim, uzakta uçuşan kuşlara takıldı, onların özgürce süzüldüğünü izlerken aklımda bir başka dünya canlandı. O dünyada, annemin ve babamın gülüşleri vardı.
“Bu kuşlar, çok mutlu,” diye düşündüm, ama hemen ardından hüzün çöküverdi kalbime. Onların sesleri, artık bir hatıra olarak kafamda yankılanıyordu. Annemin mutfakta yemek yaparkenki sesini, babamın gülüşünü, ve “Saren, gel buraya!” dediği o sevecen tonunu özledim. Her şey o kadar uzaktı ki, hatırlamak bile zor geliyordu.
Babaannem, bahçede çalışırken gözlerim yine dolmaya başladı. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken, elimde tuttuğum çiçeğe bakarak onu daha fazla düşünmemeye çalıştım. Ama hiçbir şey, içimdeki boşluğu dolduramıyordu. Annemin en sevdiği çiçekti bu. “Saren, bu çiçekler baharın müjdecisi,” derdi. Onun sesi, şimdi sadece yankılanan bir hüzün gibiydi.
Aniden içimde bir özlem dalgası yükseldi. Onları nasıl özlediğimi anlatacak kelimeler bulamıyordum. Bir gün bile geçmeden, her anımda onları özlüyordum. Gece olunca, yıldızların altında oturup, onların yanımda olmadığını hissetmek, karanlığın içinde kaybolmuş gibi hissettiriyordu. Annemin bana masal okuduğu o günleri, babamın bana hikayeler anlattığı anları düşündüm. Şimdi ne masal vardı ne de hikaye ne de bir hayat.
Bir zamanlar, evimizde yankılanan gülüşler, şimdi sadece hatıralarda kalmıştı. “Neden gittiğinizi bilmiyorum,” dedim içimden, ama onları çağıramıyordum. “Neden geri dönmüyorsunuz?” Bu sorular, kafamda dönerken, içimde bir kırılma hissi yarattı. Sanki bir boşluğa düşmüştüm. Karanlık bir boşluğa.
Babaannem bahçeden yanıma doğru yaklaştı. Gözlerimdeki yaşları görünce, “Saren, üzülme,” dedi. Ama ben, annemin sarılmalarını ve babamın güven verici sözlerini özlüyordum. “Babaanne, siz beni seviyorsunuz değil mi? Ama içimdeki boşluk asla dolmuyor,” diye düşündüm. Onların yokluğu, sanki ruhumu kemiriyordu.
Belki de bu özlem, kaybımın acısını daha da derinleştiriyordu. Ama o an, bir şey hissettim; belki de onlara duyduğum özlem, onların bana olan sevgisini unutmamam için bir hatırlatm aydı. “Beni hep yanında hissetmeye çalış,” demişti annem, ama bunu ne kadar başardığımı bilemiyordum. İçimdeki boşluğu dolduracak hiçbir şey yoktu.
|
0% |