Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left2.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@romantikyazar
"Akıbetini bilmiyoruz derken?"

Karşımdaki adam cevap vermeden hüzünle başını eğip bakışlarını kaçırdığında soğukkanlılığımı korumak iyice zorlaşmıştı. Gizli görevlerin en büyük riski buydu; gidenin akıbetinin bilinmemesi.

Nefes alıp sorularıma devam ettim. "Bu görevde olduğumu kaç kişi biliyor?"

"Ben ve üç kişi daha. Kim olduklarını söyleyemem ama üçüne de güvenim tamdır. El altından aldığımız bilgiye göre farklı ekiplerden birkaç kişi daha varmış bu göreve gönderilen. Bir süredir uyuşturucu kartelinin içine sızmış, onlarla başarıyla entegre olmuş ve bilgi akışı sağlıyorlar. Ancak kimlikleri doğal olarak çok gizli tutuluyor. Bu iş çok büyük Çiğdem. Operasyon benim bildiğim kadarıyla beş altı yıldır sürüyor. Emin değilim, daha uzun bile olabilir. Sen kimseye güvenme, kimseye kendini belli etme. Herkese aynı şüpheyle yaklaş. Tamamen yalnız olacaksın."

Her zaman masasında duran, babamla beraber çekilmiş fotoğrafa özlemle bakıp, dalgınlıkla ahşap çerçevesini okşadım. Suat ağabey, elimin hareketini izleyen bakışlarını kaldırıp yüzüme baktı. Sonra elini benimkinin üzerine koydu. "Çiğdem, seni böyle bir göreve göndermek zorunda olduğum için çok üzgünüm canım."

Sesindeki samimiyet beni anında yumuşattı. "Senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ama üstesinden gelirim, sen merak etme. Sadece ne sıklıkta ve nasıl rapor vereceğimi öğrenmem gerekiyor." Sulanan gözlerimi kırpıştırıp bakışlarımı yerdeki bir noktaya diktim.

"Kimliğinin deşifre edileceğinden şüphelendiğin an ortamdan hemen uzaklaşıp kimliğini değiştir. Onun haricinde-" diyerek bir kağıt uzattı. "Bu, içinde telefon numaralarımın da olduğu bir şifre. Akademide ilgi duyduğun ve yalnızca senin çözebildiğin bir enigma."

Elimdeki kağıda baktım. Anlamsız harf ve rakam dizelerinden oluşmuş üç satırlık şifreye baktığımda dudaklarım bilmiş bir gülümsemeyle kıvrıldı. Zor bir şifreydi ama oyun olsun diye biraz daha kafa karıştırıcı hale getirmiştik. Bu enigmayı sadece ikimiz biliyorduk.

Karşımdaki adam yüz ifademden, şifreyi görür görmez çözdüğümü anlamıştı. "Sen çok akıllı bir kızsın. Lütfen bu zekanı hayatta kalmak için de kullan. Biliyorsun benim için kıymetlisin. Kaybetmeyi göze alamayacak kadar kıymetli."

Polis amirinin gözleri bir an yüzümde takılı kaldı. Bakışlarındaki açık endişe beni görevin tehlikesi konusunda ürkütse de, bana olan güvenini boşa çıkarmayacak kadar da görevime bağlıydım.

"Sana verdiğim numaralar bir lokantaya ait. Her Perşembe akşamı saat 19.00 ile 19.15 arasında sana verdiğim bu numaraları dinliyor olacağım. O saatler, siparişlerin en yoğun olduğu saatler. Dolayısıyla dikkat çekme olasılığı daha az. Denizatı Sitesi'nden aradığını söylediğin anda hattı ben devralacağım. Telefon, Denizatı kelimesini duyduğu anda bana yönlenecek şekilde kodlandı. Ben olduğumdan emin olunca, yemek sipariş etmek istediğini söyle. Günün mönüsünü saymamı bekle. Hat, otuz saniye sonra güvenli başka bir hatta yönlenecek. Küçük bir sinyal sesi duyduğumuzda rahatça konuşabiliriz demektir. Sitenin adını söylediğin halde, benden başkasının sesini duyarsan brokoli çorbası olup olmadığını sor. Cevap hayır olacağı için kibarca teşekkür edip telefonu hemen kapat."

"Ya tesadüfen o gün brokoli çorbası olursa."

Suat ağabey bilmiş bilmiş sırıttı. "Sahibini iyi tanırım. Kendisi brokoliden nefret eder. Ne kendisi yer, ne de mutfağına sokar. Ayrıca küçük bir esnaf lokantası. Mercimek ve Ezo Gelin'den başka çorba servisleri yok."

"Bir gün hayatımın brokoliye bağlı olacağı kimin aklına gelirdi?" diye gözlerimi devirip alay ettikten sonra ciddiyetle sordum. "Peki Perşembe gününü bekleyemeyecek acil bir durum olursa?"

Bakışlarını benden kaçırıp duvara dikti. "Umarım öyle bir aciliyet olmaz, çünkü başka zaman seninle bağlantı kuramam."

"Annem kanalıyla sana haber gönderemez miyim?"

Başını hayır anlamında salladı. "Anne kız konuşmasından farklı bir diyalog hemen dikkati çeker. Anneni tehlikeye atmayı istemezsin değil mi?"

"Hayır istemem." Her ayrıntı düşünülmüştü anlaşılan. Bir süre alt dudağımı dişledim. "Peki geçimimi nasıl sağlayacağım? Bir yerde çalışmam gerekmiyor mu? Yoksa iş mi arayacağım?"

"Buna gerek olmayacak. Ortama girebilmen için her şey düşünüldü. Sen sadece rolünü oyna. İhtiyacın yok ama iş teklifi onlardan gelirse daha az dikkat çekersin. Yine de başlangıç için hesabına yarın sabah belirli bir miktar yatacak." Birkaç banka kartı uzattı. "Bunlar da kredi kartı ve nakit kartların. Bir ay sonra büyük bir parti var. Hayalet'in küçük kızının 24. yaş günü. Büyük ihtimalle üst kademenin çoğu orada olacak. Ne yap et, o partiye bir şekilde git. Dosyada okuyacağın üzere, kızın adı Melisa. Şu anda İtalya'da tatilde. Esas hedefin o. Kızıyla yakınlaşabilirsen, evlerine girip çıkmak daha kolay olacaktır. Türkiye'de olsaydı belki ona yaklaşacak bir fırsatın olurdu ama bu durumda onunla ancak doğum günü partisinde tanışabilecek gibisin. Bu da çok dikkatli olmanı gerektiriyor. Büyük olasılıkla kapıda isim listesi kontrolü yaparlar. Üzerinde silah, kamera veya alıcı asla bulundurma. Tamamen masum görünmen gerekiyor. Sana davetiye ayarlamaya çalışacağım. Olmazsa arka kapıdan girmenin bir yolunu bul. Bu bir aylık sürede kendini hazırlayıp yeni evine taşın. Ev, sözde sana babaannenden miras kaldığı için Perihan Berkan adına kayıtlı. Ev gerçekten Denizatı Sitesi'nde ve beş yıldır boş. Ondan önce de uzun yıllar kiracı varmış. Arkadaşlar şu anda biraz tadilat yapıyorlar."

"Gizli kamera ve mikrofon mu yerleştiriyorlar?"

"Hayır, en ufak aramada şüphe uyandırır. Sadece standart güvenlik kamerası ve hırsız alarmı. Bir de evin bodrumunda formunu koruyabileceğin bir spor salonu. Ev on güne kadar içine taşınacak hale gelir. O sürede mobilyalar da yerleştirilmiş olur. Eve yerleşinceye dek, beş yıldızlı bir otelin suit dairesinde kalacaksın. Ev çok elit bir çevrede. O yüzden fırsatı değerlendir ve git biraz kıyafet alışverişi yap. Hepsi marka kıyafetler olsun. Butik mağazalardan birkaç gece kıyafeti ve ayakkabı da almayı unutma."

"Bu kadar zengin görünmek zorunda mıyım? Hem o hayatı hiç bilmiyorum. Uyum sağlamakta bocalarsam daha fazla dikkat çekmez miyim?"

"Ayrıntılar dosyada. Kimlik bilgilerini okuyunca anlarsın. Bocalasan bile kimse yadırgamayacak. Sen sadece şu anda yaşadığın çevreden ve her zaman gittiğin yerlerden uzak dur. Tanıdığın herkesi unut. Şimdilik söyleyebileceğim sadece bunlar Çiğdem."

Daha fazlasını dinlememe zaten gerek kalmamıştı. Birden ayağa kalkıp, dosyayı ve zarfları çantama yerleştirdim. "O zaman veda vakti geldi."

"Bir şey daha Çiğdem." Soru sorar gibi bir kaşımı havaya kaldırdım. "Tüm kimliklerinle birlikte silahını da bana teslim etmen gerekiyor." dedi yüzünü buruşturarak.

Bir an yanlış duyduğumu sandım. Nasıl? Silahım olmadan nasıl hayatta kalacaktım? Telaşımın yarattığı korkuyu saklamak için yutkundum. Doğal olmasını umduğum bir ses tonuyla, "Sorun değil amirim." dediğimde ceketimi çıkarıp omzuma astığım silah kemerimi seri hareketlerle çözdüm ve masaya bıraktım. "Görev bittiğinde aynen geri isterim. Artık o zamana kadar çantamda taşıyacağım biber gazıyla idare etmeye çalışırım." diyerek gülümsedim ama acı bir gülümsemeydi. Beni yapayalnız, bilinmeyenle dolu bir saha görevine gönderdikleri için kendimi huzursuz hissediyordum. Kapıya doğru bir iki adım atıp başımı çevirdim. "Kimlikleri bir zarf içinde elinize ulaştırırım. Hoşça kalın amirim."

"Hoşça kalın Çiğdem komiserim. Size iyi şanslar." dediğinde birbirimizi son kez resmi olarak selamladık.

"Şanstan fazlasına ihtiyacım olacak." Elim kapı tokmağını çevirmeden önce duraksadım. "Kendine iyi bak Suat abi." diye arkamı dönmeden mırıldandığımda cevap fısıldarcasına geldi. "Sen de kendine iyi bak canım."

"Annem sana emanet. Yokluğumu hissettirme lütfen." dedikten sonra, cevabını beklemeksizin ve yine arkamı dönmeden, önünde Organize Suçlar Bölümü Amiri yazan kapıdan dışarı adımladım.

Masamı toparlayıp binadan nasıl çıktığımı ve arabamla eve nasıl gittiğimi bilemeden kendimi kapımızın önünde bulduğumda, anahtarımla açmak yerine zili çalmayı tercih ettim. Kim bilir belki de uzun süre kimse bana kapımı açmayacak, beni "Hoşgeldin" diyerek kucaklamayacaktı.

Elimdeki çanta boş olmasına rağmen, yine de omuzlarımı çökertmiş, taşıyamayacağım kadar ağır geliyordu. Önümdeki birkaç ayımı, belki de hayatımı benden çalacak dosya ve zarflar neredeyse belimi bükecek kadar ağırdı.

Kapının arkasında adım sesleri duyduğumda hemen sırtımı doğrultup, yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Benimkilerin eşi olan sarı-yeşil kehribar rengi gözler beni bulduğunda, bu anı beynime kazımak istercesine annemin yüzüne baktım. "Hoşgeldin yavrum!" diyerek kucağını açan annemin kokusunu derin derin içime çekerek yüzümü saçlarına gömdüm.

Babamı kaybedip, ben de aynı mesleği seçmemden bu yana, böyleydi annem. Beni sabahları sanki bir daha hiç dönmeyecekmişim gibi uğurlar, akşam döndüğümde yıllar ötesinden gelmişim gibi karşılardı.

"Merhaba annem!" Her zamankinden sıkı sarıldığımın farkındaydım ama kendimi engelleyemiyordum. Onu nasıl geride bırakıp gidecektim?

"Erken geldin. İyi misin kızım? Neyin var?"

Onu endişelendirmemek için hemen toparlandım. "Yok bir şeyim, iyiyim. Görev erken bitti sadece." Ardından bir adım geriye gidip her zamanki gibi yanaklarını sıktım. Neşeli bir sesle, "Aşk olsun Nesrin Sultan. Özlemiş olamaz mıyım?" diye sordum inandırıcı olmasını umduğum sahte bir keyifle.

"Ben de seni özledim, güzel çiçeğim. Haydi çık üzerini değiş. Yemeğin altını daha şimdi kapattım."

"Kaynanam beni sevecek desene." diyerek kıkırdadığımda annem şakayla karışık popoma şaplak attı.

"Kimseler almaz kızım seni."

"Turşumu kurarsın artık." Kıkırdamam kahkahaya döndüğünde annemin de gülümsemesi yüzüne yayıldı. Çok nadir gülerdi annem. Kahkahasını duymayalı çok uzun zaman olmuştu. Babamın sorularla dolu ölümü onu çok değiştirmiş, güzel yüzünü ve bakışlarını soldurmuştu.

Birden bu anımızı dondurmak, onu bu mutlu haliyle hafızama kazımak istedim. Atılacağım tehlikeli görevde beni ayakta tutacak hatıra bu olmalıydı. Şu anda erken geldiğim için öyle genç ve mutlu görünüyordu ki, biraz sonra bakışlarının her zamanki hüzne bulanacağını, şu anda keyifle kıvrılmış dudaklarının ince birer çizgiye dönüşeceğini bilmek beni kahretse de gülmeye devam ettim. "Bence de kimse almaz beni."

"Desene başıma kaldın. Bak Suat bile bugün erken salmış seni." Gülerek başıyla mutfağı işaret etti. "Ben sofrayı hazırlayayım. Sen de yukarıda çok oyalanma."

Başımla onaylayıp "Peki" dedikten sonra ağır adımlarla merdivenleri çıkarken, annem arkamdan seslendi.

Dönüp baktığımda elindeki kahverengi zarfı salladı. "Az önce sana bir mektup geldi" dediğinde boğazımda oluşan yumruyu zorla yutkunarak uzandım, sonra ateşe değmiş gibi elimi geri çektim.

Tereddüdümü gören annem kaşlarını çattı. "Kızım zarfın üzerinde resmi damga var. Önemli olabilir. Açmayacak mısın?"

Bir süre zarfı süzdükten sonra, "Sanırım ne olduğunu biliyorum." diyerek dönmek üzereyken, annem soru sorar gibi baktığında devam ettim. "Önce odama gidip üzerimi değişeyim anne. Aşağı indiğimde konuşuruz."

Hayatımı değiştirecek olan zarfa son bir bakış attıktan sonra, merdivenlerden yukarı çıkıp en fazla iki gün daha kalacağım odama girip kapıyı yavaşça kapattım.
modal aç
modal aç
modal aç