Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left6.
Bölüm
@romantikyazar
"Ne o? Beni içeri davet etmeyecek misin?"

Elbette." diyerek ilk şaşkınlığımı üzerimden atıp gülümsedim ve kapıyı biraz daha aralayıp, beklenmedik misafirimi içeri buyur ettim. Kendinden emin adımları zeminde tok sesler çıkartırken, yanımdan geçtiğinde doğal kokusu burnuma çarptı. "Elbette sana hikayemi anlatırım. Ama iki şartla." dediğimde omzunun üzerinden dönüp bir kaşını kaldırdı.

"Neymiş o?" Dudaklarındaki kıvrım, onun bu andan ne kadar zevk aldığını gösteriyordu. Gözleri kurnazlıkla parladı. Bir şeylerin peşinde olduğu belliydi ve ben en kısa zamanda bunu çözecektim.

"Birincisi, üzerimi değişmemi bekleyeceksin."

"Benden çekinmene gerek yok." diye gülümseyerek birkaç adım daha attı.

"İkincisi sen de kendi hikayeni anlatacaksın."

Kahkaha atarak odada ilerledi. İnce uzun vücudu, mükemmel hatlara sahipti. İki elini pantolonunun ceplerine sokarak sırtı bana dönük halde bir süre manzarayı seyretti.

Hemen dolaptan bir pantolon ve gömlek çıkarıp banyoda üzerimi değiştim. Odaya döndüğümde hala manzarayı seyrediyordu. "Aç mısın? Kendime lazanya söylemiştim." Bu sorunun cevabı genelde 'hayır' olsa da sorma gereği hissetmiştim.

"Aslında evet, açım."

Dürüstlüğüne hafifçe gülümseyip telefonla resepsiyonu aradım ve yemeği iki kişilik yaptım. Neden burada olduğunu düşünüp dururken, sessizliğe daha fazla dayanamayıp genzimi temizledim. "Artık sadede gelsek?"

Saçlarını savurarak bana doğru dönüp güldüğünde, melodik sesi otel odasında çınladı. "Seni ilk gördüğüm anda özel biri olduğunu hissetmiştim."

Ben yatağın kenarına otururken, ona tek kişilik kanepeyi gösterdim. "Ne anlamda özel?" Ne demek istemiş olabileceğini düşünürken, aklıma gelen düşünceyle gözlerim irileşti.

Elleriyle saçlarını arkaya atarak, koltukta iyice geriye yaslanıp kıkırdadı. "Merak etme, lezbiyen değilim. Senin de olmadığını umuyorum."

"Başka?" diye sordum rahatlayarak. Aklıma gelen şeyden utanmıştım. "Sana özel olduğumu başka ne hissettirdi?" Bu sorunun cevabını gerçekten çok merak ediyordum. Açık vermiş olamazdım sanırım. Yoksa vermiş miydim?

"Öncelikle çok zekisin, bir kadında en takdir ettiğim özellik zekasıdır. Detaycısın, ki ben de detayları görür, incelerim. Öfkeni kontrol edebiliyorsun. Artuğ'a sinirlendiğinde bir an o çatalı kullanacağını düşündüm ama çabuk toparladın. Anlayacağın güzelim, sen herkesi incelerken, ben de seni inceleme fırsatı buldum. Ve itiraf edeyim, gördüklerim son derece hoşuma gitti."

Bütün bunlar ne anlama geliyordu? Neden buradaydı? Tüm bunlara rağmen kendimi rahatsız hissetmemem daha ilginçti. Yine de neden burada olduğunu öğrenmek için can atıyordum.

"Madem kartlarımızı açık oynuyoruz." Ağzımdan çıkacaklara dikkat kesilirken başını devam et anlamında salladı. Bunun üzerine sözlerimi sürdürdüm. "Yanlış anlamazsan sana bir şey soracağım."

Dikkatli bakışları odada gezindikten sonra yüzümde durdu. "Sor bakalım."

"Neden buradasın Melisa?"

Ayak ayak üstüne atarak kollarını koltuğun iki kenarına yasladı. "Seninle dost olmak istiyorum."

Bu cevabı hiç beklemediğim için bir an şaşırdım. Arkadaş olmak yerine dost kelimesini kullanmıştı. Dili mi sürçmüştü? Yoksa bu kelimeyi özellikle mi seçmişti? İkisi arasında fark olduğunu ve dostluğun zamanla gelişebileceğini ikimiz de biliyorduk. Ben cevap vermeyince devam etti.

"Güvenebileceğim bir dost Lara." dediğinde sözlerinin etkisini görmek için bakışlarını gözlerime dikti. O bakışlarda pek çok duygunun aynı anda yansımasını gördüm. Dudağının kenarındaki hafif çekilme, endişesini belli ederken, burun kanatlarının açılıp kapanması heyecanını, irislerinin büyümesi ise vereceğim tepkiden korktuğunu gösteriyordu. Parmaklarının koltuk kenarını huzursuzca gereğinden fazla sıktığı da gözlerimden kaçmamıştı.

Ellerimi kucağımda birleştirip bakışlarımı indirdim. Derin bir nefes alıp verdikten sonra tekrar yüzüne baktım. Dik durmaya, kendinden emin tavrından ödün vermemeye çalışıyordu ama ben anlamıştım. Sessiz çığlığını şu anda çok daha net duyuyordum.

"Bu söylediğinden anladığıma göre, etrafında güvenebileceğin bir dostun olmadığını mı söylemeye çalışıyorsun?"

"Ne anladıysan o." diyerek ayağa kalktı. "İçecek bir şeylerin var mı?" Mutfak kısmına ilerlediğinde peşinden gittim.

"Kırmızı şarabım var ama başka bir şey istersen telefon açıp-"

"Hayır Lara. Kırmızı şarap yeterli."

Ben şarabı alıp tirbüşonla açmaya çalışırken, Melisa dolaptan iki kadeh çıkardı. Kırmızı sıvıyı doldurup odaya döndüğümüzde sırtını yatağa dayayacak şekilde yere oturdu. Ben de aynısını yaptım ve karşısına bağdaş kurup sırtımı duvara yasladım.

"Peki bana güvenebileceğini nasıl biliyorsun? Birbirimizi hiç tanımıyoruz Melisa." Onunla ilgili bir şey bilmediğimi hissetmesi önemliydi.

"Haklısın. Ben de o yüzden buradayım zaten." Bir yudum şarap alıp ağzının içinde çevirdikten sonra yutkundu. Bakışlarını kadehten kaldırmadan sordu. "Kim olduğumu bilmediğini var saydığımıza göre, hakkımda ne düşünüyorsun?"

Benden önyargısız, samimi ve dürüst olmamı bekliyordu. Ben de ona istediğini verecektim. Tabii ki, onu üç gündür izlemem ve kimliğini bilmem dışında. Çarpıcı birkaç sıfat kullanıp tepkisini ölçecektim.

"Zekisin. Ben de zeki insanlardan hoşlanırım." Hafifçe gülümsedi. Zeki olduğunu kabul ediyordu. "Alımlısın. Pek çok mankeni mesleğinden edecek bir fiziğin var." Gülümsemesi genişlediğinde gamzeleri ortaya çıktı. Demek güzelliğinin de farkındaydı. "Gamzelisin. Bu seni son derece çekici yapıyor." Bu sefer kahkaha attığında ben de ona eşlik ettim. "Bir de..." diyerek bir nefes aldım. "Bir de seni temin ederim lezbiyen değilim."

Karşılıklı kıkırdarken kadehlerimizi tokuşturup birer yudum aldık. Ardından devam ettim. "Espirilisin. Gülmeyi bilen insanları her zaman daha samimi bulmuşumdur." Sonra düşünür gibi yapıp birkaç saniye bekledikten sonra aklıma gelmiş gibi devam ettim. "Zenginsin. Hem de epeyi zengin." dediğimde güzel kaşları hafifçe çatıldı. Tepkisi ilginçti. Zengin olmaktan mı hoşlanmıyordu? Yoksa zenginliğinden utanıyor muydu? Öğrenmenin tek yolu vardı. O yüzden bir adım ileri gittim. "Öyle bakma, herkesin özel uçağı ve koruması olmaz. Muhtemelen önemli bir ailenin kızısın."

Koruma demişken aklıma Oğuz geldi. Melisa'yı yalnız bırakacağını hiç sanmıyordum. Tabii Melisa villadan gizlice çıkıp gelmediyse.

"Yanılıyorsun Lara, gördüğün tüm zenginlik babama ait." derken daha çok kendi kendine konuşur gibiydi. Ardından hafifçe silkinerek devam etti. "Beni internette mi araştırdın sen?" Ağzını büzmüş, kaşlarını anlamak istercesine çatmıştı.

"Hayır. Elbette hayır." dedim gülerek. "Ayrıca soyadını bile bilmiyorum daha."

Yüzünde belli bir rahatlama gördüm. Kaşları tekrar biçimli hallerine döndü. "Yani hakkımda gerçekten bir şey bilmiyorsun."

"Evet. Gerçekten bilmiyorum. Ünlü filan mısın?"

Başını olumsuzca sallayıp kadehi başına diktikten sonra ayağa kalktı ve mutfak tezgahından şarap şişesini alıp yerine oturdu. Kadehini doldururken, son soruma cevap verdi. "Hayır. Ünlü filan değilim. Ayrıca belirteyim, Oğuz aşağıda lobide."

Dudağımda hafif bir gülüşle soru sorar gibi başımı yana eğdim.

Melisa dudağını bilmiş bir edayla büzüp, "Kabul et. Az önce bunu düşündün, değil mi?" diye sordu.

"Evet." diye onu onayladım. Ona hayran olmamak elde değildi.

"Son olarak onu aşağıda lobide bıraktım. Ama yakınlarda olduğundan eminim." dedi kadehini hafifçe sallayarak. "Daima olduğu gibi." İçini çekip sözlerine devam etti. "Her neyse, devam ediyorum." diyerek bir yudum içti. "Soyadım Hanoğlu. Bu sana bir şey çağrıştırdı mı?" Soyadını söylerken ses tonu fısıldarcasına çıkmıştı. Utanır gibi, kimliğinden rahatsız olmuş gibi.

Şarabımı başıma dikip ben de şişeye uzandım ve kadehimi doldurdum. "Bak Melisa, bu konuşma nereye gider bilmiyorum ama seni tanımıyorum. Hakkında araştırma yapacak kadar magazin bilgim yok. Soyadın bana hiç tanıdık gelmiyor. Çünkü Türkiye'ye geleli sadece bir ay oldu. Annemle babam sekiz yıl önce ölene kadar birkaç günlük tatilden başka hep Amerika'da yaşadım. Burada kimsem yok. Türkiye'ye geçici olarak, sadece kendimi denemek için geldim."

"O yüzden mi ağlıyordun?" Cevap vermediğimde devam etti. "Yalnız olduğunu söylerken bu yüzden mi ağlıyordun?"

"Evet." dedim dolu kadehi başıma dikerek. "Bak, çok zor bir hayatım oldu Melisa. Bunu anlamanı bekleyemem."

"Anlat o zaman." İçten bakışları bunu gerçekten dinlemek istediğini gösteriyordu. Bunun üzerine görev dosyasındaki hikayeme başlamadan önce zorlanıyormuş gibi bir süre daldım. Sonuçta rolümün havasına girmem gerekiyordu. Üstelik inandırıcı olmam çok önemliydi.

"Yapayalnız kaldığımda on dört yaşındaydım. Bir trafik kazası hayatımı altüst etti." Gözümden iki damla yaş akarken zihnimde beliren sadece, babamın bana bakan sevgi dolu gülen gözleriydi. Onu her düşündüğümde özlemim daha da depreşiyordu. Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen ölümünü hala kabullenemiyordum.

Melisa uzanıp elimi tuttu. "Lara, gerçekten çok üzüldüm. Anlatmak zorunda değilsin."

Seni kazanmak için anlatmak zorundayım diye sessizce haykırdım. Bana inanman ve güvenmen için bu gerekli demek isterdim ama sustum. Nedense bu kıza karşı bir sevgi beslemeye başlamıştım. Onu kandırıyor olmaktan bir anlığına pişman olsam da görevim her şeyin üstündeydi.

Yaşlarımı elimin tersiyle silip gözlerimi kırpıştırdım. "Dost olabilmek için ilk adım birbirimizin her şeyini bilmek değil midir?" dediğimde bir an nefesini tuttuğunu gördüm.

Gözlerinde tarifsiz bir duygu titreştikten sonra beni onayladı. "Haklısın. Lütfen devam et." Sanırım gördüğüm ifade minnet duygusuydu. Benimle gerçekten dost olmak istediğini o zaman anladım.

"Bakacak kimsem olmadığı için Sosyal Hizmetler gözetiminde bir aileye verildim. Sanırım çok şanslıydım. Çocuksuz bir aileydi ve son derece sevecen insanlardı. On dört yaşında ergenliğe yeni girmiş bir genç kızdım. Barry, yani geçici babam, bana hiçbir zaman farklı bir gözle bakmadı. Ne demek istediğimi anlıyorsun, değil mi?"

Konuşup bölmek istemediği için anladığını belli edercesine yalnızca başını salladı. "Elsa da gerçek bir anne gibiydi. Yine de eksik bir şeyler vardı. Orta yaşlılardı ve hiç çocukları olmamıştı. O yüzden, ailesini kaybetmiş bir çocuk olarak ruhumdaki fırtınayı dindirmeyi, sorunlarımla başa çıkabilmeyi öğretemediler. Anlayacağın ben hep yalnızdım. Hala da öyleyim. Annemden ve babamdan başka kimsem yoktu." Bu hikayeyi kafamda o kadar çok tekrarlamıştım ki, neredeyse gerçekmiş gibi hissediyordum. "Liseyi bitirene kadar hep bir kenara itilen, öksüz kalmış kızdım. Hiç gerçek dostum olmadı." Bu noktada başımı kaldırıp Melisa'ya baktım. Bakışlarımız yine pek çok kelimeden daha fazlasını anlatıyordu.

Hikayemi anlatmaya devam ettim. "Bakıcı ailem pek varlıklı değildi. Sosyal hizmetlerden aldıkları bir miktar yardım parası ve Barry'nin marangozhanesinden gelen az kazançla geçiniyorduk. Üniversiteye gidebilmek için annem ve babamdan kalan evi satmak zorunda kaldım. Ama ayrı eve çıkacak maddi gücüm yoktu. Bu yüzden bu zamana kadar onlarla yaşamaya devam ettim."

Melisa yüzünde soran bakışlarla üstüme başıma ve kaldığım odaya baktı. "Anlayamıyorum Lara. Peki bunlar?"

Acıyla gülümsedim. "Birden varlıklı bir aileden geldiğimi öğrendim. İki ay önce, varlığından bile haberdar olmadığım ve beş yıl önce öldüğünü öğrendiğim babaannemden bana yüklü bir miras kaldığını söyleyen bir mektup aldım. Tek varis olduğum için beş yıldır beni arıyorlarmış. Avukat hemen Türkiye'ye gelip malvarlığını ve parayı üstüme almamı istiyordu. Ben de geldim. Bir ay kadar önce işlemler tamamlandı ve babaannemden kalan eve yerleştim." Melankolik havayı dağıtmak ister gibi elimi havada salladım. "Şimdi de yeni hayatımın keyfini çıkarıyorum." diye sözlerimi zorla gülümseyerek tamamladım. "Ve evet, o yüzden dün gece yalnızlığıma ağlıyordum."

"Vay anasını!" Melisa'nın ağzından çıkan kelimeler beni gülümsetti. Yerinden kalkıp sarıldığında çok içtendi. "Daha önce de söylediğim gibi, yalnızlığını paylaşacak birini bulana kadar herkes yalnızdır Lara."

"Yani?"

"Yani kabul edersen artık yalnız olmak zorunda değilsin. Dost olabiliriz."

"Bunun için teşekkür ederim. Ama-" dediğimde birden geri çekilip dehşetle baktı. Sanırım dostluğunu reddettiğimi sanmıştı. "Ama," dedim tekrar ederek, "önce sen de hikayeni anlatacaksın."

Güzel yüzünü aydınlatan gülümseme eşsizdi. "Benimki seninki kadar ilginç değil ama."

"Kendine haksızlık yapma. Herkesin hayat hikayesi ilginçtir bence."

O sırada kapı çaldığında kalkıp kapıyı açtım. Garson yemeğimizi getirmişti. Servis arabasını rahatça içeri sürebilmesi için kapıyı iyice araladığımda Oğuz'un araştıran bakışlarını gördüm. Bakışlarımız buluştuğunda hafifçe öksürüp selam verdi. Onun endişesini en iyi ben anlayabilirdim. Sorumluluğu altında olan kişinin güvenliği her şeyden önce gelirdi. "Oğuz merhaba, gelsene. Melisa içeride."

Masayı hazırlayan garsonla konuşan Melisa'nın neşeli sesini duyduğunda nedense utanmış gibi yere baktı. "Sadece güvende olduğundan emin olmalıydım."

Onu ilk defa gözlüksüz görüyordum. Tahmin ettiğim gibi yüz hatları fazla erkeksi olmasına rağmen, bakışları sert değildi. Yakışıklı bir yüzü vardı ve Melisa'nın güvenliğinden gerçekten endişe ettiği belliydi. Hatta yanılmıyorsam, ona görevinin çok ötesinde değer veriyordu.

"Seni anlıyorum Oğuz. Açıklama yapmana gerek yok.İçeri gelmek ister misin? Biz de yemek yiyecektik."

Kapıya gelen Melisa son sözlerimi yakalayıp Oğuz'a baktı. "Oğuz sen istersen beni bekleme. Lara ile biraz daha takılır, sonra kulübe geçerim. Seninle orada görüşürüz."

"Bunu yapamayacağımı biliyorsunuz Melisa Hanım." diyerek saygıyla selam verdi. "Ben aşağıda olacağım. Gerektiğinde ararsınız."

Oğuz ile garson gittikten sonra hemen masaya oturduk. Kurt gibi acıkmıştım. Bir süre en sevdiğim yemeğin keyfini çıkartarak sessizlik içerisinde yemeğimizi yedik.

"Şimdi sıra sende Melisa." dediğimde, lokmasını yutup şarabını yudumladı.

"Ne öğrenmek istiyorsun Lara?"

Tehlikeli bir soruydu. Genelde sorgulama yaparken aklanmak için hevesli olan sanık bu soruyu sorar, ardından aklına ilk gelen şeyi anlatmaya başlardı ve bu çoğu zaman yalan olurdu. Ama Melisa'nın bana yalan söylemeyeceğine olan güvenim tamdı. Buraya dost kazanmaya gelmişti, şüphe etmemi gerektirecek bir elektrik almıyordum.

"Sen ne anlatmak istiyorsan onu." diyerek politik bir cevap verdim.

"Pekala..." diyerek peçeteyi dudaklarına götürdükten sonra iki elini masada birleştirdi. "İsmim Melisa Hanoğlu. Ünlü, hem de pek ünlü, işadamı Turgan Hanoğlu'nun biricik kızıyım."

Bu noktada alaycı ses tonuna gülümsedim. Doğal hareketleri vardı.

"Babam iş dünyasında tanındığı için genelde tüm magazin haberlerinde boy gösterir ve benim de yanında olup, onun muhteşem etkileyici havasından nasiplenmemi bekler." Gözlerini devirdiğinde ikimiz de güldük. "Elbette zengin, bekar, son derece karizmatik ve yakışıklı bir erkek olarak tüm kadınların gözü üzerinde. Çapkınlığı nam salmış durumda."

"Anladığım kadarıyla, babanın bu hayatını sevmiyorsun."

"Deli misin? Böyle bir hayatı kim sevmez? Bana baksana! Bak babam bana ne güzel bir hayat veriyor? Beni yalnız bırakmayan, benimle birlikte olmayı seven arkadaşlarım var, gezip tozuyorum, her an elimin altında bir jet var. Nereye istesem anında uçup gidebiliyorum. Güvenliğimden sürekli endişe eden bir korumam var. Para içinde yüzüyorum. Babama minnettarım, mutsuz olmak için hiçbir sebebim yok."

Bu noktada dayanamadım. "Ama?"

O zaman çenesi titremeye başladı. Bana bakan gözleri birer havuzcuk halinde doldu. "Bunları daha önce kimseyle paylaşmadım Lara. Etrafımda her zaman birileri oldu. Ancak kimin sahte, kimin gerçek olduğunu öğrenmeye çalışmak, bir süre sonra yorucu oluyor."

Bakışlarını kaçırıp gözlerini kırpıştırdı. Sonra tekrar gözlerimin içine baktı. "Beni ben olduğum için sohbet eden, espirilerime içten gülen, bir bakışımdan ne demek istediğimi anlayan, zekasıyla zekama eşlik edebilen ilk kişisin. O yüzden buradayım Lara."

O anda kalkıp ona sarılmak istesem de, devam etmesi, beni hayatına ortak etmesi daha önemliydi.

Bir iki dakika sonra devam etti. "Bana babamın en çok verdiği ne var biliyor musun?" Gerçekten cevap vermemi beklediği bir soru olmadığı için sustum. "Yalnızlık." Başını eğip gözlerini tekrar kuruladı. "Evet, ben de senin gibi yalnızım Lara." Alt dudağını dişleyip devam etti. "Beni annemden kopardığı yetmiyormuş gibi, kendisi de yanımda değil. Ben onun için sadece sosyetik yemeklerde ona eşlik eden boş bir kabuğum."

"Lütfen kendine haksızlık etme Melisa. İnan bana, sen boş bir kabuk olamayacak kadar dolusun. O kabuğunun altında eşsiz bir hazine yatıyor." Bu sözlerimi gerçekten inanarak, samimiyetle söylemiştim.

Dudakları titrek bir gülümseme ile kıvrıldığında cesaret verircesine başımı salladım. "İnan bana sen eşsiz bir hazinesin Melisa."

"Teşekkür ederim." dediğinde uzanıp elimi içtenlikle sıktı. "Neyse, acınası hayat hikayeme devam edeyim. Ben çok küçükken boşanmışlar. Ne olduğunu hiç anlamadım, babam da hiç anlatmadı. Annem hayatımızda hiç var olmamış gibi çıkıp gitmişti. Ne bir resim, ne bir anı. Ben beş altı yaşlarındayken babam gece hayatına fazla daldı. Çoğu zaman eve gelmemeye başladı. Sanki benim bile varlığımı unutmuş gibiydi. İşte o zamandan beri yalnızım." Yarı yarıya dolu şarabını bir dikişte içti.

"Peki annen hakkında sen herhangi bir şey hatırlamıyor musun?"

Acı acı güldü. "Evden gittiğinde ben üç yaşındaymışım. Hatırlamak için önce unutmak gerek Lara. Ben onu unutacak hiçbir anıya sahip değilken, nasıl hatırlayabilirim ki?"

Sözlerinin ağırlığı bir anda nefesimi kesti. Haklıydı, hatırlamak için önce unutmak gerekiyordu. Babası kızına, annesini unutturacak hiçbir hatıra vermemişti ki, Melisa hatırlasın.

Boğazıma oturan yumruyu birkaç kere yutmaya çalışarak sordum. "Seni hiç görmeye çalışmadı mı? Boşanmış bile olsalar mahkeme annene seni görme hakkı vermemiş mi? Sonuçta bitmiş olsa da paylaştıkları bir hayat, ortak bir evlatları var."

"Babam sahip olduğu hiç bir şeyi paylaşmaz. Ben de o şeylerin başında geliyorum sanırım. Aralarında ne geçtiğini bilmiyorum ama annemle görüşmemi, onu bulmamı istemiyor. Babamın beni kendince çok sevdiğinden eminim. Ben de babamı seviyorum ama onun yaşadığı sahte hayatı istemiyorum Lara. Ben annemin nerede olduğunu, beni düşünüp düşünmediğini bilmek istiyorum. Hatta annemin yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum. Ne ben ona ulaşabilirim, ne de o bana."

Birden öfkelendim. Hiç kimse bir çocuğu annesinden bile bile ayırmamalıydı. Bu görev esnasında boğazıma kadar batacağımı da bilsem, Melisa'nın annesine ne olduğunu öğrenmeye çalışacaktım. Karşımda içini döken, hayatının en büyük sırrını anlatan kırılgan genç kız gerçek Melisa'ydı. Bana güvenip, en derin karanlıklarını anlatan, benimle dost olmaya çalışan bu kıza en azından bunu borçluydum.

"Az önce çevrendeki gerçek insanları, sahtelerinden ayırmanın zorluğundan bahsettin. Buna arkadaşların da dahil mi?" diye sordum konuyu değiştirerek.

"İzin ver bu soruna başka bir soruyla cevap vereyim. Onları bugün yemekte tanıdın. Hepsi hakkında bir fikrin olduğuna eminim, çünkü hepsini incelediğinin farkındayım. Sen ne düşünüyorsun?"

"Açıkçası Melisa, sürekli beraber olduğun arkadaşlarını yargılamak bana düşmez. Böyle bir analiz yapabilmem için, onlarla biraz daha vakit geçirmem gerek."

"Haklısın. Ama sadece ilk izlenimlerini bile söylesen şimdilik yeterli."

"Pekala" diyerek dudaklarımı ıslattım. "Mert ve Ceren, bana samimi ve zararsız gibi görünüyorlar. İkisi de candan ve eğlenceli. Artuğ, biraz kendini beğenmiş."

Melisa Artuğ hakkındaki yorumumu duyunca bir kaşını kaldırdı. "Biraz mı?"

Gülerek cümlemi düzelttim. "Tamam kabul ediyorum, fazlaca kendini beğenmiş, soğuk, küçük dağları ben yarattım havasında. Yaşını tam bilmesem de bizden büyük olduğunu anladım."

"Dört yaş büyük. Artuğ yirmi yedi yaşında. İki üç yıldır babamla birlikte çalışıyor. Duyduğuma göre babalarının isteği doğrultusunda Artuğ ile Ceren'in evlenme olasılıkları yüksek. Zaten birbirlerine ilgilerini fark etmişsindir. Her an yeni bir aşka şahit olabiliriz. Peki Simge?"

Simge hakkındaki yorumumu nasıl söyleyeceğimi bilemedim. Sonuçta orta okuldan beri arkadaşıydı. Onu kırmak, arkadaşlıklarını zedelemek, isteyebileceğim en son şeydi.

Tereddüt ettiğimi gören Melisa, konuya açıklık getirdi. "Lütfen dürüstçe söyle."

"Tamam" diyerek bir yudum su içtim. "Simge bana pek güven vermedi. Belki bunun nedeni soğuk bakışları. Birbirimizden herhangi bir elektrik alamadık belki de. Bilemiyorum..." diyerek omzumu silktim. "Açıkçası bana hiç güven vermedi, benden kesinlikle hoşlanmadı nedense ve tüm yemek boyunca onu neden yanında gezdirdiğini anlamaya çalıştım."

Melisa derin bir nefes alıp verirken, sandalyede geriye yaslandı. "Bir söz vardır, eminim duymuşsundur."

"Neymiş?"

"Dostunu yakın tut, düşmanını daha yakın!"
modal aç
modal aç
modal aç