13. "Ona Ait Olan"

@rubamsalepe


Bahadır Eren

İnsan olmak zor meziyettir, insanlık apayrı bir meziyet. Kendimizi kaybettiğimiz anlar olur bazen, yeniden bulabilmemiz için de yardım gerekir. Aslında insanın içinde kendini düştüğü çıkarabilecek kudretin olduğunu düşünürüm ama ben bunu başaramadım. Biz bunu hiç başaramadık.

Yaşadığımız birçok ağır şeyin sonucu olarak bize uzanan elleri sıkıca tutup bizden istenileni doğru yanlış demeden yapmaya başladık. Derin böyle düşünmese de gerçekler bundan ibaret.

Kullanıldığımı bile bile bir şeyleri yapmaya devam etmek ağırıma gitse de kendimi kurtarabilmemin başka bir yolu olmadığını biliyorum. Ayanlardan ayrılmak istediğimde bana tüm iş kapıları kapanacak, bir kuru ekmeğe muhtaç olacağımı da biliyorum. Buna şahit olduğum için biliyorum.

Derin'in içten bağlılığı olsa da ben mecburiyetin esiriydim onların arasında. Koca bir ömrü onların dediklerine mahkum geçirecek kadar aptaldım işte.

O mecburiyetlerimin içinde iki çiçek açtı, biri sapsarı bir papatyaydı. O papatyayı herkesten sakınmak istedim, korumak istedim ama başaramadım.

Kardeşimin yaptığı ahlaktan uzak hareketleri hiçbir zaman istemedim, durdurmaya çalışsam da dinlemedi sözlerimi. Sanki büyülenmiş gibi Büyük Ayan'ın ağzından çıkanları kutsal bir emir sayıyor ve yerine getiriyordu.

Abisinin sözünü dinlememiş bir kız çocuğu en sonunda bocalardı, haklı olduğumu acı bir şekilde görecekti. İlk adımıysa vicdanı atmıştı.

Bir diğer çiçekse gönlümde açmıştı, kırmızı bir güldü. O gülünce geçmişimle beraber geleceğim de değişti, o gelince ruhum iyileşti. Afet benim bu bataklıktaki nilüferim olmuştu, benim en değerli hazinemdi.

Kalbimi sarhoş etmiş, beni o mavi gözlerine mahkum etmişti. Ruhumun şifası oymuş gibi hissettirdi bana, öyleydi de.

Kendi gerçeklerimi ondan gizlesem de yalan da söylememiştim, bilseydi de bana böyle kalbini açar, elimden tutardı biliyorum.

Hayatımdaki iki kadın da muhteşemdi, o iki kadın için her şeyi yapabilirdim, aynı şimdi yaptığım gibi.

Toplantı odasında işim vardı, birbirine dolanmış bilgisayar kabloları arasında düzenlemeler yapmam lazımdı. Yere çökmüş onlarla uğraşıyordum, ta ki kapı sesini duyana kadar.

"Sıla yok mu?" diye bir ses işittim, aşina olduğum bu ses Sezin Karatay'a aitti. Uzun süredir şirkete uğramasa da elini asla üzerlerinden çekmezdi.

Eğildiğim yerden kıpırdamadım, duyacaklarım işime yarayabilirdi ve ben sonuna kadar dinleyecektim, yakalanmazsam tabii.

"Yok anne, ben erken döndüm. Sana gelecektim birazdan, neden buradasın?"

"Andrea'dan haberiniz var mı?" Göremiyordum ama Tümer başını sallamış olacak ki Sezin Hanım konuşmaya devam etti. "İyi ki söylememişsin."

Endişelenmesi yüzünden mi yoksa başka sebepten mi böyle yapmışlardı bilmiyorum ama işlerin beklediğimden farklı olduğu hissediyordum.

"O kadın onun evindeymiş anne, nasıl söyleyebilirim? Sıla iyice çıldırırdı, aramız bu aralar iyi değil zaten. Derin gitsin ben Sıla'ya anlatırım."

Şeytan herif, kadının kardeşi ölümden dönmüş kıçının rahatlığı için söylemiyor bile.

"Kaç sene geçti kurtulamadık, geldi yine bizi buldu." Birkaç topuk sesi duydum, sanırım salonda turluyordu. "Hep senin zaafların, hep şu bitmek bilmeyen arzun bizi bu hallere soktu Tümer!"

Katı sesi kulağıma çarparken görüş açılarına girmemek için adeta savaş veriyordum, Sezin Hanım'ın böylesine hareketli oluşu hiç işime gelmiyordu.

"Ben ne yaptım anne? Geçmiş geçmişte kaldı, o bugüne taşıyorsa bunda benim suçum ne?"

"Bilmiyor muyum ben doğurduğumu? Gel dese kadının üzerine atlamayacağını bilmiyor muyum ben senin?"

Duyduklarım akıl süzgecimden geçerken beni oldukça zorluyordu, bu kadının onların ilişkisine ne gibi bir dahili olabilirdi ki?

"Gel dediğimde gelseydi bu halde olmazdı anne," dedi annesine karşı çıkarak. "O gün beni affetseydi ve devam etseydi bunları yaşamayacaktı."

"Ve oğlum, burnunun dibine girip seni tehdit etmeyecekti değil mi? Sorumlusu sensin bunun, kadını aldatıp bir de yatmak istemen normal mi?"

"Çok masummuşsun gibi konuşma benimle anne, pislik yapmış olabilirim kabul ediyorum ama o pisliği temizleyen sendin."

Küçük bir kahkaha yükseldi kadından, bir sandalye çekip üzerine oturduğunda elleri sert biçimde masayı buldu.

"Kimin için yaptım, senin için. Senin geleceğin için! Ben meraklı mıydım yasadışı iş yapmaya? Sen Sıla ile mutlu ol diye yaptım."

Ne yaptıkları hakkında birkaç fikrim olsa da o ihtimalleri düşünmemeyi tercih ediyordum çünkü Derin'in uğradığı iftiralar böyle organize olmamalıydı, bu kadarını taşıyamazdı, zaten yıkılmıştı.

"Anne ben Derin'e âşıktım, Sıla'yı da aklıma ilk sokan sendin."

Bunu ilk duyuşumdu, bir sürü gerçeğin döküldüğü bu meydanda Tümer'in yalana sarılacağını sanmıyordum. Sıla'yı aralarına sokan sahiden de Sezin mi olmuştu?

"Davul bile dengi dengine, bak ne güzel yuvanız oldu. Nasıl da yakışıyorsunuz. Hem gelinimi seçmek benim de hakım değil mi oğlum?"

Dalga mı geçiyordu? Kadın kardeşimin arkadaşını araya sokup sevgilisine mi yamamıştı? Peki ya Tümer, bunu nasıl kabul edebilmişti ki? Nasıl bir karaktersizlikti?

"Güzel yuvamız oldu doğru, o dönene kadar. Her hareketi kavga etmemize neden oluyor."

"Rahat durmuyorsundur sen de, yattın mı onunla? Sıla'yı aldatabileceğini ikimiz de biliyoruz. Yapma oğlum, o kıza ihanet edemezsin."

İlişkiyi ticaret olarak, şirketlerin evlenmesi olarak gören aptal bir kadını dinliyordum. Para da bunların elindeydi işte, bizler de bunlar gibilerin yanında köle gibi çalışmak zorunda olanlardık.

"Yatmadım," deyip sesli bir soluk aldı. "Yatamadım. Anne onu deli gibi arzuluyorum. Yaş aldıkça güzelleşmiş, kendime hakim olamıyorum."

"Aptalsın, onca şey yaptık onu yollamak için peki ya neden, prestijimiz bozulmasın diye. Gidip o kadınla yatmak istiyorsun bir de. Sıla sana ne yapsa hakkıdır," deyip çekip gitti odadan. Topuk sesleri ve kapı sesi ile bunu teyit etmiştim. Tümer'se hâlâ içerideydi. Muhtemelen olduğu yerde kalmıştı.

Ahlaksızlıkları midemi bulandırmıştı, hatta öylesine yoğun hissediyordum ki boğazım ekşimişti. Yüzümü buruşturup yerimde hafifçe kıpırdandım. Hâlâ gizliliğimi sürdürüyordum.

Her şeye rağmen Derin'i mi istiyordu hâlâ? Aptalın önde gideniydi, benim kardeşim onu kullanıp atmaya bile tenezzül etmezdi. Andrea aklındayken ona dokunmasına izin vermezdi.

Adamın soluk alışları hızlandıkça odada turluyor öfkeyle bir şeyler mırıldanıyordu. Derin onların hayatının merkezine bomba gibi düşmüştü ve etkisi öyle kolay kolay geçmezdi.

"Konuşmamız lazım," dediğinde bana söylemediği çok belliydi. Telefonla konuşuyor olmalıydı. "Hayır falan deme görüşmek zorundayız. Derin çıldırtma beni, oraya gelirsem daha kötü olur. Konum atacağım çık evden. Nasıl çıktığınla ilgilenmiyorum, sen bir yalan bulursun nasılsa."

İşte şimdi bir kez daha kıyamet kopacaktı.

🍁


Derin Aras

Sadece yarım saat bile olsa buradan ayrılmak istemiyordum, aldığım telefonsa bana aksini yaptırmaya çalışıyordu.

Aşağıya indikten hemen sonra dönüp hazırlanmam çok kısa sürmüştü. Sadece kulağıma küpe takıp görünümüme bakmıştım.

Gitmek için hazırdım, çantamı alıp aşağıya indiğim zaman Andrea'ya doğru yürüdüm. Beni seyrediyor, bakışlarından anladığım kadarıyla da gitmemi asla istemiyordu ama gidip öğrenmem gereken bir şeyler vardı, eniştesinin saçmalıkları gibi.

"Makyaj yapmamışsın." Kaşlarım istemsizce havaya kalktı, nasıl devam edeceğini merak ediyordum. "Sade hâlin de çok güzel biliyor muydun, Çınar Yaprağı?"

Öyle konuşursa gidemezdim ki ben, böyle söylerse kendimi ihanet içinde hissederdim.

"Öyle olmasaydım bile sözlerine inanabilirdim. Senin söylediğin yalana bile hiç düşünmeden inanabilirim," dedim dürüstçe. Bazen bana anlam veremiyordu ama duramıyordum işte, bir an önce sonuca ulaşmak o ikisinden intikamı almak istiyordum. Bir de onun canının yanmamasını.

"Ben sana asla yalan söylemem." Başımı öne eğmek istedim, ona söylediğim ve söyleyeceğim yalanlar boyumu aşacaktı. "Yalan söylemek yerine sensiz kalmayı tercih ederim."

Birkaç saniyeliğine gözümü yumup nefes almaya çalıştım. Sensiz kalmak diye bir terimi vardı, ben onun için tahmin ettiğimden de fazlasıydım ama o benim için koca bir yalanın parçasıydı, kahretsin ama öyleydi. O benim yalanımın taşıyıcı kolonuydu, diğerlerini yıkmak onu yıkmamdan geçiyordu. En az hasarla kurtarmaya çalışsam bile dağılacaktı işte.

"Şey, gideyim ben. Kahvaltını yap istersen ben gelince yerim." Konuyu değiştirme hızımdan hoşlanmasa da bozuntuya vermedi ve "Beklerim," dedi sadece. "Döndüğünde beraber yeriz, o kadar bekleyebilirim. Tek yemekten hoşlanmam zaten."

"Ne zamandan beri? Bildiğim kadarıyla sen tek yaşıyorsun, pek eşlik edenin olduğunu sanmıyorum."

"Sen geldiğinden beri."

Bir kere daha sustum, ayan beyan konuşurken ona verebileceğim tüm cevapları içimde tutmam gerekiyordu, bu kadar yaklaşmışken ona teslim olmamalıydım, en azından duygularım teslim olmamalı ve aklımla dik durmayı becerebilmeliydim.

"Çıkıyorum, geç kalmam çok aç kalmazsın patron." Gözlerimi yeşillerinden ve yanağındaki tek çukurdan ayırmak zor olsa da çekip gidebildim.

Andrea her geçen gün hayatımı zor bir hale getiriyordu. Öyle güzel bakmasaydı ne olurdu ki? Öyle düşünceli olmasaydı ne olurdu? Beni kurtarmak için sıktığı belimin hesabını bile sormuştu kendinden, onun ilgisini hak eden bir kadın değildim ben.

Arabama bindiğimde arkama yaslanıp daha öncesinde aşinası olduğum kafeye sürdüm aracı. Eski buluşma noktamızdı, ailem görmesin diye gizli saklı gider Tümer'le buluşurdum. Tanıdıklara rastlanmayacak mekanlardandı.

Beni gören eski tanıdıklar artık yüzüme bile bakmadığı için çok da önemli değildi nerede olduğum ne yaptığım. Tek istediğim hemen konuşup gitmekti. Her ne diyecekse dinleyecek, lafımı esirgemeden söyleyecek ve dönecektim. Andrea kahvaltısını yalnız yapmayacaktı.

Kısa süren yolculuğum araçtan inip boş kafeye yürümemle sona erdi. Ayaklarım geri geri gidiyordu, onun ayağına gelmek bana kötü hissettirmişti. Bana ne diyecekti? Neden buna mecbur bırakılmıştım?

Koca kafede sadece o vardı, kapının üzerindeki kapalı yazısı da kafede yalnız kalmamız için yaptığı bir şey olduğunu anlamıştım. Beni gördüğünde açılan kapıların açtığı yol ona vardı. Topuk seslerim dışında hiçbir şey duyulmuyordu.

"Hoş geldin," dediğine cevap bile vermedim, sandalyemi çekip karşısına oturdum. Çantamı yan sandalyeye bırakıp bacak bacak üstüne attım.

"Seni dinliyorum neden buradayım?"

"Kolun, iyi mi?" Sargılı kolumu işaret ettiğinde başım istemsizce o yöne döndü, ağrım sızım vardı ama genelde aklım meşgul olduğunda unutuyordum. Onunla beraber yeniden hatırlamış oldum.

"Seni alakadar etmez."

"İyi mi?" diye yineledi sorusunu, yüzünde kararlılık vardı. Bu bakışı biliyordum, cevabı duymazsa üstelemeye devam ederdi. Başımı sallamakla yetindim, canımın acıdığını bilmesine gerek yoktu.

"Ne istiyorsun?"

Sustu, cümlelerini toparlamaya çalıştı. Sanırım buraya gelmeden önce ne söyleyeceğini düşünmemişti bile. Gözlerimi ona dikmiş ne diyeceğini bekliyordum.

"Özür dilerim, Derin." Ama bunu beklemiyordum. "Her şey için özür dilerim." Sözleri korkusundandı emindim, her şey ortaya çıkınca hissedarları olan Andrea ile sorun yaşayabilirlerdi. Yine de beklemediğim bir şeydi, kavga edeceğimizi düşünmüştüm.

"Geçiyor mu özür dileyince? Sen benim neler yaşadığımı biliyor musun?"

"Seni aldatmam hataydı, bunu şu an çok net görebiliyorum." Bedenimin görünen kısmını süzdü, o da sadece görünüşüme önem veriyordu. Ben umurunda bile değildim. "Şu güzelliğe ihanet etmek ahmaklıktı."

"10 sene sonra mı fark edebildin bunu?"

"Seni hep sevdim," diye böldü beni. Yalanına yalan ekliyordu ben de oturduğum yerden izliyordum onu. "Sıla'yla evlendiğimde de hep bir yerlerde vardın."

"Geri zekalı," diyerek masaya eğildiğimde gözleri kocaman açıldı. Sinirlerim tepeme çıkmaya başlamıştı. "Sen sadece beni aldatmadın hapse de yolladın farkında mısın?"

Pişkin herif utanmadan bir de başını salladı ağır ağır. Masadaki saksıyı ona fırlatabilirdim. Saksıdaki bu defa papatya değil onun gibi bir kaktüstü, onu delik deşik edebilir, içimi rahatlatabilirdi.

"Pişmanım," diye yineledi kendini. "Seni yeniden gördüğüm an pişman oldum ben." Neye faydaydı ki? Ondan nefret ediyordum ben. Pişmanlık neyi geçirirdi? O karanlığı değiştirir miydi ya o masumiyetin gidişini?

"Sen uçkurundan başka bir şey düşünmez misin?" Bakışlarımı yumuşatmaya çalıştım, böylece onunla oynayabilirdim. "Söylesene Sıla'yı hiç aldattın mı?" Beni aldatan onu da aldatırdı. Beni buraya ne niyetle çağırdığını tahmin edebiliyordum, bu da bir aldatmaydı.

"Ondan intikam almak istersen..." Ayağa kalkıp yanıma geldi, biraz eğilip yanağımı avuçladı. Ne diyeceğini beklemek için hareketsiz kaldım. "İstersen sana yardımcı olurum."

Niyeti neydi bilmiyorum ama saçmalıyordu işte. Milyoner karısına kumpas kuracak değildi, o en fazla fakir sevgilisine yapabilirdi bu hareketleri.

"Nasıl olacakmış o?"

"Öncelikle Andrea'dan uzak durmalısın," dedi tane tane. Onu dinleyebileceğimi nasıl düşünebilirdi? Bu nasıl bir öz güvendi?

"Sonra?" deyip başımı ona yaklaştırdığımda parmakları dudaklarıma değdi. Dudaklarımı yok etmek istedim.

"Eğer ondan uzak durursan Sıla'dan intikam alabilirsin. Ona ait olanı alabilirsin?"

Beni aldatan karısıyla bir olup beni aldatan eski sevgilim, kendi kafasında hesaplar yapıp karısından intikam almam için onunla yatmamı mı istiyordu yani?

Ona ait olanı bir zamanlar bana ait sanmıştım. Aidiyet ihaneti kaldıramazdı. İkisi birden beni sırtımdan hançerlemişler ve daha da ileriye gitmişlerdi. Gençliğimin katili olmuşlardı.

"Bir otel odası..." Durdu ve düşündü, başını iki yana salladı. "Bir ev, araba, para... Her şey senin olur Derin. Arada gelir seninle de kalırım. Andrea'dan uzak dur yeter ki."

Bana ev açmayı, metresliği mi teklif ediyordu yoksa ben mi yanlış işitmiştim? Bu kadarı da fazlaydı.

"Sıla'nın ruhu bile duymadan yaşayacağımız bir ilişki ondan alacağın en büyük intikam olmaz mıydı?"

Beni ne sanıyordu sahiden? Onu dinleyip onca şeye rağmen kollarına atlayacağımı mı? Bu lafları ona yedirmek istedim, canını acıtmak istedim.

"Ama Andrea," deyip yanağımdaki elini tuttum. Anlık bir gülümseme belirdi yüzünde, soldurmasını da bilirdim ben. "Günlerdir karının abisiyle yatarken bunu nasıl yapabilirim ki?"

Dondu kaldı yerinde, yüzündeki tebessüm kaybolup bilmediğim bir cehenneme gitti. Elini yavaşça aşağı indirip bıraktım, yüzü benimkine hâlâ yakındı.

"Bak Andrea ile yaşamaya da başladım. Sadece onun tercümanı olduğumu düşünmüyordun herhalde? Tercüme ettiğim çok farklı şeyler var, Tümer. Senin asla elde edemediğin şeyler."

Geriye yaslanıp eserimi seyrettim. Dağılmış gibi gözüküyordu, şimdi çok daha iyi anlıyordum gençliğimizde bana yaklaşmaya çalışmasının kötü niyetli olduğunu. Benimle birlikte olmak istiyor, sadece alacağı zevki düşünüyordu. Bana hiç dokunamamanın verdiği meraka 10 sene sonra yenik düşüp yeniden peşimde dolanmaya başlamıştı. Bana attığı kazıklara ve evli olmasına rağmen.

Andrea'nın adını duymak onu sinir etmiş olacak ki bıraktığım elini sıktı. İkinciye bunu ona yaşatıyordum, ikinciye dengesiyle oynamış arzusunu kursağında bırakmıştım.

Bana metres olmayı teklif edecek kadar alçalmıştı ama ben onu azarlamayacak kadar zeki bir kadındım. Tek kelimem bile onu azarlamaktan beter hale getirmişti; Andrea.

"Onunla yatmış olamazsın. Çok kısa süredir çalıştığın patronunla yatamazsın."

"Yattım Tümer, nasıl yattığımı anlatmamı ister misin?" Elimi dudaklarıma götürdüm. Aramızdaki kısa mesafeden öfkeyle aldığı nefes alış verişini duyabiliyordum. "Önce beni öptü ama nasıl bir öpüş, duvardan duvara savruldum. Böylesini hiç yaşamadım biliyor musun?"

"Kes sesini!" diye yükselse de umursamayıp devam ettim sözlerime. "Eli kalçamı bulduğunda bacaklarımı beline doladım. Nasıl ıslanmışım anlatamam sana, hâlâ aklıma geldikçe delirecek gibi oluyorum."

Öfkesi artıyor, orada kendisi olmadığı için küfürler savuruyordu. Onu hiç bilmediğim bir yönünden vurmayı başarmıştım.

O metreslik teklifinin intikamını böyle alırdım işte.

"Derin çık git, tamam yeter!" Gidememe sebebi sözlerimi sindirememesiydi, savunma mekanizması gitmeyi değil beni kovmayı tercih ediyordu, böylelikle kendini daha iyi hissedecekti. Gitmeyecektim.

"Göğsüme nasıl dokunduğunu anlatmadım daha, böyle bir hissi hiç yaşamamıştım biliyor musun? Bana dünyadaki en değerli kadınmışım gibi hissettirdi."

Bulunduğu yerden doğrulup geri çekildi. İşaret parmağını bana doğru sallarken yüzündeki renk değişimi beni keyiflendirdi.

"Makyajsız hiçbir şeye benzemiyorsun, şu haline bak! O boyalarla kandırmışsındır onu."

Güldüm, dudaklarımdaki kahkaha daha da sinirlendirdi onu. Bana yaklaşıp sargı bezimin üzerinden kolumu yakaladığında acıyla inledim. Yaralı yerime denk geldiğinin farkında bile değildi, abartma der gibi bakışları anlatıyordu bunu. O acıya dayanır yine de ondan bir şey istemezdim.

"Şu yüze bak, kim ne yapsın seni? Fiziğinden başka neyin özel senin? Sen en fazla ayrı ev açılacak kadın olabilirsin."

"Bir," derken dişlerimi sıktım, canım acıyordu. Fark edince başını koluma çevirip gevşetti parmaklarını. "Benim bir kalbim vardı seninkinin aksine. Kalbimi yüzümdeki boyalar kapatamıyor, Tümer."

"Kalpmiş, ben bilmiyor muyum seni? Neden buraya geldiğini anlamadık mı? İntikam almak için Andrea'yı kullandığını anlamayacağımızı mı sandın sen o küçük beyninle? Sarışınlar aptal derlerdi, inanmazdım. Sen tam bir aptalsın."

Onunla olmayı kabul etmediğim için gittikçe daha da çirkinleşiyordu. Ömrümün bir süresini onun için harcayabildiğime inanamıyordum. Benim için çöpe atılmış bir zamandan ibaretti.

"Bak nasıl da küçüldün böyle, sırf seni reddettim diye. Şu an karşımda değil de bacaklarımın arasında olsaydın asla böyle konuşmazdın." Ayağa kalktığımda benimle beraber doğrulmak zorunda kaldı. "Çünkü Tümer, sen orandaki küçük fazlalığından başka bir şey düşünmezsin."

"Kes sesini!" Öfkeden kudurdu. "O zehirli sözlerini kendine sakla!" Üzerime doğru yürüyüp geri geri gitmemi sağladı. "Benim aklımla oynama!" O iş öyle olmazdı. Bağıra çağıra bana bu muameleyi edemezdi.

Elimi omzuna koyup onu afallattım, bacak arasına bir tekme geçirip yere yığdım bedeni. Acıyla kıvranırken küfürler savursa da umursamadım.

"Siktir! Ah!"

Bana yaklaşacak, bağıracaktı öyle mi? Çok beklerdi. O eski Derin yoktu karşısında. Benden korkması gerektiğini öğrenecekti.

"Umarım dünyayı büyük bir dertten kurtarmışımdır. Karı koca sizin ürememeniz lazım çünkü."

Masadan çantamı alıp başımı yeniden ona çevirdim. Elleri bacak arasındayken omuzları çökmüş, olduğu yerde sallanıp duruyordu.

"Orospu seni!"

"En azından ben üremiyorum," deyip gülümsedim. Ettiği küfrü kale bile almadım.

Kapıya doğru ilerlerken gözüm üzerindeydi.

"Ha bu arada bir daha bana böyle tekliflerde bulunursan öğrenecek tek kişi karın olmaz, seni tüm Antalya'ya rezil ederim."

Ederdim, benim adım da Derin'se bana yapılanlarım bedelini her birine tek tek ödetirdim. Az kalmıştı, o gün geldiğinde hepsinin evini başına yıkacaktım ve bu defa mutlu olan ben olacaktım.

🍁

 

Çiçeğim papatyam çınar yaprağım... Annem seni yerim ben, güçlü kızım benim.

 

Allah belanı versin Tümer, şu kız metresliğe mi layık cidden? Tümer tek değil bakınız annesi de yardım etmiş ve ailecek leş gibiler.

 

Bu hikayenin Andrea'sı, senin güzel kalbini yerim ben ya.

 

Birkaç bölüme bazı saklı gerçekler meydana dökülecek, takipte kalın canlarım❤️

 

🍁Arrivederci🍁

 

🍁
Alıntılar ve paylaşımlar için beni şu hesaplardan takip edip destek olabilirsiniz, beraber büyüyüp daha fazla kişiye ulaşabiliriz.

 

İnstagram
Twitter
Tiktok
Wattpad

 

rubamsalepe
🍁

 

Bölüm : 12.12.2024 00:13 tarihinde eklendi
Loading...