@rubyregent
|
Arta Kalan Anlamsız Parçalar Tüm Benliklere Hitaben (zamanın başlangıcından beri her şeyi gören göz, yüce benlik, gerçek ismi bilinmiyor): Zamanın başlangıcından beri, evrenin derinliklerinde bir varlık vardı. Işığın ve karanlığın sınırlarını aşan, her şeyi gören ve her şeye dokunan bir varlıktı. Yaratılışa dair her efsane her hikaye ondan bir parça taşır ama kimse onun adını bilmezdi. O, hem başlangıçta hem sonda olandı; ötelerin de ötesinde olandı. Ve ondan kopan her parça, benliğinde her daim, onu zikretti: “Zamanın ötesinde, bilinmeyen yerin ortasında, hem başlangıçta hem sonda… Ötelerin de ötesinde duran, her bir zerreye dokunan ama kimsenin bilmediği… Hiçliği yok eden, varlık denen terimi ebedi hale getiren ama ebedi olmayan… Her şeyin sebebi olan ama kendi sebebini bulamayan, tüm amaçların gerçekleşmesine sebep olan ama amacını gerçekleştiremeyen; ilk efsaneleri doğuran ve son efsane olan, kaos getiren, düzen doğuran… Sonsuzluğun tek sahibi, tekil ve çoğul olan, inşa eden ve mahveden, tekilliği yok edebilecek ve onu geri getirebilecek tek kişilere, hem başlangıçta hem sonda olan tek kişilere, zirvenin olmadığı yerde en tepede duran tek kişilere, hiçbir bilgeliğin erişemediği tek ve çoğul olan Ra Mu’ya ant olsun. Kudretlilerin en kudretlisi, Kara Küp’ü sarmalayan yüce varlık. Ra Mu ve onun efsanesi ve onun parçaları olan bizler, her şey yüce amaç için. Yüce amacı gerçekleştirecek olanlara ant olsun.” Ra Mu’nun efsanesi, ilk efsaneleri doğuran ve son efsane olan bir hikayeydi. O, kaosu getiren ve düzeni doğuran, karanlığın ve ışığın yegane hakimi olarak anlatılıyordu. Tanrılara ve tanrıçalara korkuyu tattıran, sonsuzluğun tek sahibi, tekil ve çoğul olan bir varlıktı. İnşa eden ve mahvedendi, tekilliği yok edebilecek ve onu geri getirebilecek tek kişilerdi. Ra Mu’nun kırıntıları olarak adlandırılan diğer varlıklar, onun yolunu takip ediyorlardı. Onlar da hem başlangıçta hem sonda olan, zirvenin olmadığı yerde en tepede duran kişilerdi. Bilinmeyenin sınırlarını keşfetmek için yola çıkmışlardı. Her biri, Ra Mu’nun gücünü taşıyan birer parçaydı ve bu efsanevi yolculuğun taşıyıcılarıydı. Ra Mu ve onun efsanesi, her şeye dokunan, asla bitmeyecek asla bilinemeyecek bir efsanedir. Bu, bilinen her sonsuzluğun içinde kaybolduğu, bilinmeyenin ise imkansız olduğu, hem yalan hem doğru olan bir efsanedir. Ötekiler için her şeyin allak bullak olduğu, amaçsız ve anlamsız görünen ama tek kişiler için büyüleyici olan, amacı şekillendiren ve gerçekleştirecek olan, anlamlandırabildikleri tek şey, başlangıçların sonunun ve sonların başlangıcının efsanesi ve bu efsanenin taşıyıcıları: “Kudretli geçmişinizi asla unutmayın. Gücün etkisi ile lekelendiğinizde amacınızı asla terk etmeyin çünkü o an geldiğinde yine her şey kudretimizle titreyecek. Yine her varlık yokluğu tadacak. Ey Ra Mu’nun kırıntıları, ey kırıntıların yüceleri, asla unutmayın: geldiğiniz yeri hatırlayın, gideceğiniz yeri bilin.” Zamanın Ötesinden Gelen Efsane (bilinmeyen benlik) Evrendeki zeki varlıklardan en yüce olanların gücünü ve bilgisini aşan, sonsuz bilinmezliğin ötesinde, sahte tanrıların ve tanrıçaların bile erişemeyeceği bir zamanda, unutulmuş bir efsane yatıyordu. Bu, tek kişilerin oluşturduğu bir efsaneydi. Ötekilerin en yücesi bile efsanenin kaynağında en geriye gittiğinde Ankh ve Mankh ile karşılaştı. Daha gerisine gidemediler çünkü karşılaştıkları şey sonsuz bir boşluktu. Lakin onlar yanılmaktaydı, bu efsane, Ankh ve Mankh’ın geçmişindeki sonsuzluğu da kapsıyordu; sonsuzluk sanılanın ötesinde hiç kimsenin bilmediği, hiç kimsenin ulaşamadığı nice başlangıçlar vardı. Nihayetinde, Ankh ve Mankh’a ulaşan ötekiler bomboş bir şeyle karşılaştı ve anlamsızlık içinde yok olup gittiler. Böylece kimse daha geriye gidemedi ve her şeyin başı olan efsaneyi asla bilemedi. Efsane, sonsuz boşluğun içinde sürekli tekrar eden canlı bir varlıktı. Bu efsane, birçok başlangıcı ve sonu atladı, birçok kişiye varlığını hissettirdi ama her defasında silinip gitti. Ve yine bize sonsuz gibi gelecek vakitleri atlayan bu efsane, tekrardan unutuldu. Tanrıların ve tanrıçaların zihinlerinde bile yalnızca kırıntılardan ibaretti. Ancak bu, efsane için yeni bir şey değildi aksine birçok kez unutulmuş ve her unutulduğunda tekrar gerçeğe dönüşüvermişti. Gerçek manada canlı bir varlıktı, birçok kez ölüyor ama her defasında tekrar diriliyordu ve her dirilişinde, evrenin dört bir köşesinde, yaşam kaynağı olan her yerde hissediliyordu. Sahte ilahlar gerçek gücün kime ait olduğunu anladıklarında yok oluveriyorlardı. Tüm bunlar kafa karıştırıcı bir döngüden ibaretti, sonu da başı da bilinmeyen bir döngü. Bilinen tek gerçek ise efsanenin kaynağında gizliydi. Orada, sadece efsaneye dokunmuş olanların bilebileceği bir gerçek yatıyordu. Efsaneye dokunabilenler ise efsanenin gerçek kahramanlarıydı. Efsanenin kahramanları ya da kötü karakterleri sanılan bu varlıklar gittikleri her yerde farklı farklı hikayeler anlattı. Yaptıkları her şeyin başında söylenen cümle hep şu oldu: “Her şey yüce amaç için.” Ne olduğu bilinmeyen bir amaca tapan bu varlıklar anlattıkları hikayelerle evreni, evrenleri süsledi. Bazen bilerek yalan konuştular bazen her şeyi eksiksiz anlattılar. Bu varlıklar arasında birbirlerine düşman olanlar bile vardı, düşmanlıklarının büyük ulusları hatta gezegenleri yok ettiği bile oldu. Ancak ortak olan yönlerinden asla vazgeçmedi ve daima amaç için çabaladılar. Her adımları amacı gerçekleştirebilmek uğruna atıldı. Anlattıkları saçma hikayeler bile amaçları uğruna anlatıldı. Aldıkları her bir nefes bile bu uğurdaydı. Vakti geldiğinde nefes almayı bile kestiler. İşte, zamanın ötesinden gelen bu efsane, bir döngü şeklinde süregelmeye devam etti. Bugün bile aramızda bu efsanenin kırıntılarından iz taşıyan varlıklar var. Aramızda dolaşıyor ve amaçları ne gerektiriyorsa onu yapmaya devam ediyorlar. Öyleleri var ki amaç için hareket ettiğini bile bilmeyen ve öyleleri de var ki her şeyin farkında ama amaca hizmet etmeyen. |
0% |