Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 1| Ihlamur Ağaci

@ruhsuz_yazar4

"OYSA BAKIŞLARIYDI BENİ TATMİN EDEN ÖYLESİNE HUZURLU VE SICAKKANLI"


06.01.1971


Yaşamın en zor olduğu dönemlerde, onun bu çırpınışları yaprak savrulușu gibiydi... Yaprak kurudu mu dalından düşerdi ya onun çabası da öyleydi işte.


Yaptıklarından, çabalarından dolayı kendini temenni ederken sonucu hüsran ile biterdi emeklerinin.... Yemyeşil bir yaprağın kuruması misali.


Umudunu hiç bir zaman kaybetmedi. Çünkü biliyordu ki o ağaç tekrar yeşerecekti...


İlk kez o gün tanımıştı onu. Evinde bangır bangır sokakları inleten bir sesle tanımıştı hemde. Televizyonun ilk geldiği yıllardı. Yeni çıkan bu kutu parçası yeni yeni evlere yerleşmeye insanların hayatına girdigi dönemlerdi.


Gülten, elindeki bavulu ile bu sokaktan geçerken bu evin önünde duraksadı. Uzunca bir süre baktı ve iç geçirdi.


Bir ev içi aile kokan bir ev unutmaya yüz tutmuş tüm anılarını canlandırdı bu ev hatta bu mahalle... Farklı bir havası vardı bu defa ilk kez geçiyormuş gibi hissetti bu sokaktan ilk kez bu mahallenin kokusunu içine çekiyordu sanki.


Gözlerini kapattı ve gülümsedi... İç geçirdi aslında ve yakındı anılarına.


Çoğu kişinin evlerinde televizyon olmazdı... Televizyon, zenginlik demekti para demekti... Şu çağda ki en büyük kayıpta buydu... Bu kargaşanın telaşı bu değil miydi?


"Sevmek hüner değildir, kendini sevdirmek hünerdir" (ASKA TÖVBE )


Sinemada daha önce izlediği o filmi o evdeki insanlar tek başına izliyordu. Gülten bu ayrıcalığa sahip olan insanlara imrendi o an. Hayatını yalnızlaştıran bu devirde sevdiği şeyleri yalnız yapma hayali içine girmişti. Sonra kendini teselli eder bir şekilde mırıldandı,


"Bazı şeyler tadında güzel bence." Gülümsedi kendine, aslında kendisiyle o an gurur duyuyor gibi yaptı. Gelişen teknoloji onun bu zamanlarını özlettireceğinden emindi. Bir süre evin önündeki ağaçta film seslerini dinledi.


Gülten, İstanbul'lu bir genç kızdı. Buranın yaşam tarzına ayak uydurabilen fakat zevkleri kendine has olan biriydi. Mektep sonrası belirli günlerde amcasından piyano dersi alırken diğer günlerinde ise kendini kütüphanenin en ıssız yerinde sevdigi kitapları okurken bulurdu. Bilhassa yazarken... Hayalî buydu yazmaktı. Her günün sabahıni bir yazar olmanin hayaliyle geçiriyordu.


Gülten, okul tatillerinden sonra yatılı okuldan amcasının evine dönerdi. Tatilde bütün yıl biriktirdiği parasıyla sinemaya giderdi. Belli günler ise kütüphanede hatta bir kafede garsonluk yapardı. Bir kaç kitap fazla alabilmek için. Sinema sonrası yürüyerek sahil kenarına giderdi.


Etrafı izlerdi bir süre. Koşuşturan insanlar, çimlerde oynayan çocuklar, bir simit parasıyla ev geçindirenler, arkadaş grubu ile bisiklet sürenler, bi köşede ayakkabı boyayanlar, mezun öğrencilerin geçinmek için sattıkları ikinci el kitaplar, balık tutanlar, bir bankta kıvrılıp uyuyan bir dilenciyi, kaldırım köşesinde saçları yapılı oldukça şık giyinen dantelli fistanıyla yürüyen genç bir kız...


İnsanları seyrederdi Gülten, kimi kafa dağıtmak için gelmiştir buraya kimi ekmek parası kazanmaya kimisi ise mecburiyetten hele kimileri var ki tam özenilesi... Eğlenmeye gelenler.


Gülten yalnız olmayı hiç bilmezken yalnızlığa alıştı. Yalnızlık nedir bilmezken en yalnızı yaptı bu şehir onu. Ama içinde bir yerde yalnızlıktan korkan biri vardı. O kişiydi kitap okumayı seven, çünkü okursa Bi arkadaşı olurdu... O kişiydi filmleri seven, izlerse birinin hikayesine şahit olurdu, müziğe ilgisi yalnızlığındandı... Çünkü çalarsa insanların gürültülü seslerinden uzaklaşmış olacak kendi gürültüsü içinde yaşayacaktı... Yazmayı seviyordu en çokta yazarsa içindeki yalnızlığı paylaşabilcekti...


Bir vakit sonra bağrıșma sesleri televizyon sesinin yerini alınca, Gülten nereye gideceğini şaşırıp arkasındaki ağaca tırmandı hızla. Evin önünde ellerinde sopalarla koşturan insanlar vardı. Hep aynı olaylar canını sıkmaya başlamıştı... Mırıldandı kendi kendine...


"Bu gencecik insanlar ne için gençliklerini harcadılar bu yolda. Kıymetli olan neydi insanın canı mı bu yol muydu?"


Güneş neredeyse batmak üzereydi.


Gülten tırmandığı ağaçtan tam inmek üzereyken gelen televizyon sesiyle başını pencereye çevirmişti. Saçları sola doğru güzelce taranmış, kahve saçlı koca gözlü yuvarlak gözlüklü bir çocuk kaşlarını çatarak kendisine bakıyordu. Gülten hızla çarpan kalbinin korkudan beliren gözlerini bembeyaz olmuş yüz ifadesi ile karşısında duran çocuğa baktı gözlerini kırpmadan. Onu umursamadan ağaçtan inmeye yeltenirken gelen sesle duraksadı.


"Niçin bizim evi gözetliyorsunuz acaba?" dedi naif sesiyle. Gülten olduğu yerde durup başını ondan tarafa çevirdi. Sesi beklediğinden daha kibar ve hoştu. Dinlediği müziklerin rahatlatıcı ses tonu gibiydi. Sanki dinlediği bir müzik gibiydi. Sesi ve siması tanıdık gibi hissetti. Sanki kendini görmüş gibiydi bu kısacık anda. Utanmıştı ondan Gülten. Gözlerini sıkıca kapatıp,


"Yanlışınız var. Gözetlediğimi gördünüz mü?" kalbi hızla çarpıyordu. Gözlerini yavaşça açıp ona baktı. Giyimiyle ses tonuyla beyefendi birine benzerken, Gülten bu pasaklı görünüşü ve diksiyonsuz ukala konuşmasıyla avam biriydi onun karşısında. Onu kendine benzettiği için durgunlaştı.


Önce hafifçe gülümsedi dalga geçer gibi. Nefesini hızla dışarı verip ona baktı Gülten, o ise net bir cevap bekliyordu,


"Ağacımda ne işiniz var peki?" Hesap sorar gibiydi. Bu Gülten'i daha da panikleştirmişti...


" Bilmez misiniz buraları. İnsan insanı yer buralarda. Gereksiz düşüncelerin kurbanı olmak istemedim. Korkudan burada buldum kendimi."


Gülten kendi haline gülüp genç çocuğa baktı. Gülten'i dikkatlice izliyordu. Açıklaması belki mantıklı belki de saçma gelmiş olacak ki böyle hoş olmayan bir konuşmanın içinde bulunmamak için konuyu kapattı genç çocuk.


"Hava kararmak üzere. Bilmez misiniz buralar hava karardığında pek bir tehlikeli olur. Evinize dönün lütfen." Penceresini kapatıp perdeyi hızla çekti.


Utanmıştı kendinden aslında. Ağaçtan bir an önce inmek sağ salim evine ulaşmak istiyordu Gülten.


"Aptalım ben" diye mırıldandı ağaçtan inerken sonra dikkatsizliğine gelmiş olacak ki iki metrelik bir yükseklikten yere düştü sırt üstü. Ne olduğunu anlamaya çalışırken sırtındaki ve kalçasındaki acı ile bir an sakat kalmanın düşüncesi ile savaştı aklıyla.


Ona doğru uzanan bir el ile Gülten düşüncesini yenerken, ona uzanan el'e baktı. Aklı onunla âdeta oyun oynuyor gibiydi. Düştüğünde ona uzanan tek el babasının eliyken nasıl olurda bu kadar benzerler diye kalbinin acısına aslında heyecanına engel olmaya çalıştı. Elin sahibine baktı. Genç çocuktu. Yüzünde hiçbir anlamı olmayan bir ifade ile bakıyordu. Gülmemişti, belki de içinden gülüyordu ama ifadesiz yüzü Gülten'i daha çok sakinleştirmiști ve uzattığı eli tutup yavaş yavaş ayağa kaldırırken, genç çocuk Gülten'i dikkatli bir şekilde izledi.


Gülten ise elini bırakmamış hala ona bakıyordu.


" Şey aslında ağaca çok iyi tırmanır inerim ama..." dediğinde genç çocuğun bakışları Gülten'in tuttuğu tuttuğu elindeydi. Gülten bunu farkettigi an hızla elini bıraktı. Utancından elini saklamak için eli sağa sola nereye gideceğini bilmeden hareket halinde saçmalıyordu. Bu saçmalığa son vermek için kivrandi bir süre kendinden ilk kez bu denli Utanmıştı. İlk kez birisi karşısında kendini aptal hissetmişti.. Gözü ağacın kenarındaki bavula takılınca hızla bavulunu tuttu.


"Artık gitsem iyi olur hava karardı amcam merak eder"


Arkasını dönüp burayı terk etmek istedi. Ayağını burkmuş olacaktı ki bavulu ile kapıya bir kaç adım atabildi.


Gülten arkasına baktığında evine girmek üzere olan bu çocuğa,


"Necisiniz acaba?"


Bu dönemlerin sıkça sorulan sorularındandı. İnsan olduğumuzu unuttuğumuz fikirlerin savaştığı aslında kim olduğumuzu unuttuğumuz yılların içindeydik. Necisinden çok aslında kim olduğumuzu öğrenmemiz gerektiği yıllar...


"İnsan." dediğinde genç çocuk kesin ve ifadesiz tavrı ile son nefesini sesli bir şekilde dışarı verdi. Belki de bu soruya verilebilecek en güzel cevap buydu. Fikirler can almamalı, özgürce dile getirilebilmeliydi. İnsanlara fikirlerinden çok insan olduğu için değer verilmeliydi.


Gülten arkasını dönüp bir kaç adım daha attıktan sonra genç çocuğun sesiyle duraksadı tekrar,


" Yardım etmemin sizin için sakıncası yoksa evinize kadar eşlik etmek isterim. "


Gülten, onun bu kibar davranışını kırmayıp kabul etti. Aslında bunu neden yaptığını bilmiyordu. O an aklı değilde kalbiydi sanki bunu kabul eden. Yol boyunca onu izliyordu Gülten belli etmemek için ise bazen önüne bakıyor ama çoğunlukla onu izliyordu. Gözlerindeki sakinliğin sebebi içindeki kargaşadan ötürüydü. Bir insan sakinse içinde yangınlar kopuyordur' derdi babası. İzledi. Düşündü. Babasının dediği gibi söylemek istediği haykırmak istediği belkide çok şey vardı. Sadece düğümleri çözmekte zorlanıyordu.


Bir kaç dakika sessizce yürüdükten sonra,


"Barış ben"


Gülten, ona hayranlık duyar gibi baktı. Onun gözünde Barış, kibar, istikbali parlak, yakışıklı bir beyefendiydi...


"Gülten"


"Elleriniz fazla mürekkepli kalemi fazla kullanıyor olmalısınız?" Barış, Gülten'in ellerine bakıyordu yol boyunca parmakları ile oynuyordu Gülten. İçindeki stresi , heyecanı bu şekilde atmaya çalışıyordu. Çünkü ilk kez biriyle tanışıyordu. Bu şekilde tanışmanın mahcupluğu hala üstündeydi... Bu yüzden gerginliği ona cevap vermesini engelledi.


"Hangi bölüm"


Barış, onun gerginliğini anlamıştı. Bunu bir yabancı ile yürümesine vermişti. Korkuyor da olabileceğini düşündüğünden onu rahatlatmak için onunla konuşmak istedi...


"Şey, hukuk" Diyebildi Gülten...


"Görmedim sizi hiç" dediğinde Gülten, gözlerini sıkıp açtı ve barışa döndü...


" Bende" diye gülümsedi... Onunla okulda karşı karşıya gelme düşüncesi onu dahada utandırmıştı. Birinin bahçesine izinsiz girmek bile yetiyordu onun bu kadar mahçup olmasına.


Evin önüne geldiklerinde,


" Teşekkür ederim, eşlik ettiğiniz için" Gülten, bavulu onun elinden aldı. Ve içeriye girmek üzereyken polis arabasınin sesi ile caddeye baktığında Barışın hızla onla birlikte içeri girip kapıyı kapatması üzerine korkuyla,


"Ne yap..." Sözü yarım kalmıştı... Barışın kapının ardında polisin gitmesini bekledi... Ve bir yandan da Gültenden ses gelmemesi için eliyle ağzını kapatıyordu...


Polis arabasınin sesi azaldığında Gülten'e baktı... Nefesi git gide azaldıkça kızarmıştı yüzü...


Barış, gözlerinin içine baktı. Masumca bakan gözlerinin içine baktı Gülten'in. Onu ilk gördüğünde heran dolmaya müsait gözlerini izledi. Bu kadar narin ve kırılgan olması ağaçtan düşerken bile canının yanmasına rağmen aldırış etmemesini düşündü. Daha büyük acılar yaşadığını düşündü. Onu izledi yol boyu. Ayağı acimasina rağmen zoraki yere basmasi. Ellerindeki mürekkep izini yazıyor olmasına bağladı. Çok düşünen yalnız insanlarin ellerindeki mürekkep işiydi bu. Yaralı bir kuş gibi ağacına konmasi belki de tesadüftu diye düşündü barış.


Sonra yavaşça elini ondan çektiğinde,


"Özür di..." Lafını tamamlamasına izin vermeden tokat attı Gülten.


" Evinize gidin lütfen. "  Gülten, yaşadığı korku üzerine derin derin nefesler alıp verirken, Barış ne yapacağını bilemeden onu rahatsız etmemek için dışarı çıktı.


.....


....


Bölüm sonu.......


Loading...
0%