@sedadncr
|
En zor zamanlarda bile birbirimize uzanabileceğimiz ellerimiz varsa, umudun gücü her enkazın üstesinden gelmeye yetecektir. Telefon ekranında annemin ismini görmek, içimdeki boşluğu derinleştirdi. Zaman durdu, nefes almak zorlaştı. Her şey altüst olmuştu; annemin yokluğunu yeniden iliklerime kadar hissettim. Telefonu açmak için uzun süre tereddüt ettim. Gözlerim ekrana sabitlenmişti. Açmakta kararsız kaldım. Ve sonunda, titreyen ellerimle cevap verdim. "Alo?" Karşımdaki ses tanıdık değildi. “Merhaba… Kızım, enkazda bir telefon bulduk. Telefon kapalıydı, ekranı da kırıktı. Şarj bulup açtık, bu yüzden aramakta zorluk çektim. Bu telefonun sahibi kimdir, biliyor musun?” Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, elim ayağım titriyordu. "Benim adım Aygül, kızım. Bu telefonun sahibini öğrenmeye çalışıyorum. En son aranan numara sizin görünüyor.” Adeta bir boşluğa düşmüştüm, ağzımdan tek bir kelime bile çıkmıyordu, konuşamıyordum. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Konuşmak istedim, ama kelimeler çok ağırdı. "Alo, orada mısın kızım?" "Evet," dedim titreyen bir sesle, gözlerim dolarken. "Bu telefon... anneme ait. Ben... ben annemi ve babamı kaybettim." Sözcükleri dile getirmek o kadar zordu ki; bu sözleri söylerken derin bir acı hissettim. Kaybettiğim birinin numarasını görmek, yaşadığım onca acıyı yeniden canlandırmıştı. Bu telefon bana geçici olarak verildi; arkadaşımın annesinin telefonu, en son bu numarayla konuştuğunu biliyorum. “Başın sağ olsun, kızım,” dedi. Sesindeki üzüntüyü hissettim. Kadın, ekiplere yardım eden gönüllü olduğunu belirtti. "Belki siz de gönüllü olabilirsiniz? İnsanlar başkalarına yardım ederken, kendi acılarını bir nebze de olsa unutabiliyor," dedi Aygül Hanım. Unutmak mı? İnsan, canından çok sevdiği birinin acısını unutabilir mi? Bu mümkün değildi. Ama yine de... Başkalarına yardım etmek, belki de bu acının altında ezilmemek için bir yol olabilirdi. Kadının bilgilerini aldıktan sonra telefonu kapattım ve istemsizce ağlamaya başladım. Bu durum beni derinden etkiledi; annemin telefonundan başka biri konuşuyordu ve onun sesini bir daha asla duyamayacaktım. İçime derin bir nefes çekip verdim ve gözlerimi kapattım. Kalbimdeki o ağır boşluğun hiçbir zaman tamamen dolmayacağını biliyordum. İçimden dua etmeye başladım. Darmadağın olmuş aklımı, parçalanmış kalbimi, dağılan hayatımı sen topla Allah'ım. Saat akşam altıya yaklaşıyordu. Elif olsaydı, sohbet ederdik; ama o da yoktu. Günün bir an önce bitmesini diledim. Şu an tek istediğim, zamanın bir an önce geçmesiydi; sabahın erken saatinde taburcu olacaktım. Eve dönüp kendi dünyama çekilmek, biraz olsun huzur bulmak istiyordum. O akşam derin bir uykudaydım. Rüyamda annemle babamı gördüm. Yüzlerinde her zamanki o yumuşak, şefkat dolu ifade vardı. Yan yana duruyorlardı, tıpkı çocukken hatırladığım gibi. Babam bana doğru eğildi ve yumuşak bir sesle, “Evladım, her şey fani; yalnızca yaptıkların kalıcıdır,” dedi. Annem hafifçe başını salladı ve babam devam etti: “Hayat bir imtihan, sabır ise en büyük ferahtır.” Rüyanın içinde, ailemi kaybettiğimi hatırladım. Kalbim hızla çarpmaya başladı ve aniden uyandım. Rüyanın etkisi hâlâ üzerimdeydi. Babamın sözleri zihnimde dönüp duruyordu: “Her şey fani; yalnızca yaptıkların kalıcıdır.” Annemle babam, hayatın geçiciliğini hatırlatmışlardı; ama yaptıklarımızın iz bırakacağını söylemeleri içimde yeni bir anlam uyandırmıştı. Evet, acım büyüktü ama belki de bu acının içinde bir anlam bulmam gerekiyordu. Düşüncelerim arasında Aygül Hanım’ın sözleri beni etkilemişti aslında. Gerçekten de başkalarına yardım etmek acımı hafifletebilir miydi? Belki de karanlığın içinden bir yol bulmanın tek yolu buydu. Ancak annemin bana bıraktığı miras sadece acı değildi; sevgi, şefkat ve merhametti. O sevgiyi başkalarına sunmak, onların yaralarını sarmak belki de annemin yokluğuna katlanmamı destekleyecekti. Derin bir nefes alıp yatağımdan doğruldum. Vücudumda hafif bir üşüme de vardı. Koltuk değneğimi kolumun altına alarak yavaş adımlarla pencere kenarına yürüdüm. Dışarıya baktım; hava iyice kararmış ve soğumaya başlamıştı. Ekim ayına ne ara girmiştik? Yeniden yatağıma geçtim. Üzerimi örttüm, vücudumdaki üşüme hissi biraz geçer gibi oldu. Yastığa başımı koyarken, günün yorgunluğu üzerime çöküyordu. Gözlerimi kapatıp uyuya kaldım. Uyku sersemi haldeyken, sanki kapının açıldığını duydum; ama uykum ağır bastı. Birden yanağımda yumuşak bir dokunuş hissettim. Şaşkınlıkla başımı çevirdim. Elim havada kalmıştı… Şşşş! Sakin ol, korkma, dedi. Gözlerimi hafifçe araladım. 'Ay Elif, bir an başka birinin öptüğünü sandım! Neredeyse sana vuracaktım,' dedim. Elimi yüzüme kapattım, hala korkudan titriyordum; kalbim deli gibi çarpıyordu. Elif, yüzünde gülümsemeyle yatağın kenarına oturdu ve elini yavaşça dizlerime koydu. Kim öpecekse seni korkuyorsun, dedi hafif bir alayla. Devir o kadar pis ki, dedim. Omuzlarımı silkerek. İnsan her şeye temkinli yaklaşmak zorunda. Ne olacağı belli olmuyor. Elif, hafifçe başını sallayarak iç çekti. Haklısın, herkes temkinli artık. İnsan birilerine güvenmeye korkar hale geldi. Aynen öyle. Ne zaman neyle karşılaşacağımız belli değil; dikkatli olmakta fayda var. Bir an sessizlik oldu, ardından Elif hüzünle bana baktı. Hâlâ çok hassassın, dedi. “Gel buraya, bir sarılayım sana.” Yanıma oturdu, kolunu omzuma doladı. Elif, neden bu saatte geldin? Keşke sabah gelseydin, taburcu olurken yanımda olurdun. Seni nasıl yalnız bırakabilirim? İki gün boyunca yalnız olduğunu düşündüysen bile, aslında hiç yalnız olmadığını bil. Her zaman yanındayım, biliyorsun değil mi? Kalbimde de aklımda da hep sen varsın. (kahkaha atarak) Aşkımı itiraf ediyorum gibi hissettim. Onun varlığı bana iyi geliyordu, her zaman olduğu gibi. Küçük bir gülümseme dudaklarımın ucuna yerleşti. Bağımlılık yaptığımı biliyorum," dedim gülerek Elif, ellerimi sıkıca tuttu. O tanıdık sıcaklık, içimdeki tüm tedirginliği silip süpürdü. "Evet, kesinlikle bağımlılık yaptın. Ayrı duramıyoruz, bak!" dedi, o yumuşak kahkahası odanın içinde yankılanırken. Bir an durup gözlerine baktım. O an, ne kadar şanslı olduğumu fark ettim. Elif'in yanında olmak, onunla konuşmak... her zaman bir sığınak gibiydi benim için. "Ah, Elif, senin gibi beni anlayan ve dinleyen kimse yok, biliyorsun değil mi?" "Belki bir gün seni benden daha iyi anlayan biri çıkar, kim bilir?" dedi Elif, hafif bir tebessümle. Bu ihtimali bir an düşündüm ve yüzümde acı bir gülümseme belirdi. "Eğer gerçekten beni anlayan biri olsaydı, şu an burada yanımda olurdu," dedim. Bir an duraksayıp "Belki de sorun, artık kimsenin beni anlamasını istemememdir, Elif." Bu defa o sessizleşti. Gözlerinde anlık bir hüzün belirdi, ama çabucak toparlandı. Omzuma hafifçe vurup gülümsedi: "Ben varım. Kıymetimi bil!" Elif’in gelişiyle ne kadar mutlu olduğumu fark ettim. Hayatın bu kadar zorlayıcı olduğu bir dönemde, beni gerçekten anlayan birinin olması büyük bir huzurdu. Fakat içimde bir başka şey daha vardı, anlatmam gereken bir şey... "Elif, seninle konuşmam gereken önemli bir şey var," dedim, sesimdeki ciddiyeti fark etti. Elif hemen toparlandı, yüzündeki sıcak gülümseme kayboldu. Endişeli bir bakışla bana döndü: "Ne oldu?" diye sordu, hafif bir endişeyle. "Beni yarım saat önce annem aradı..." dedim, duraksayarak. "Ne?" Elif’in gözleri büyüdü, dikkat kesildi. “Annemin numarasından arandım ve kalbim yerinden çıkıyordu.” Elif, kaşlarını çatarak düşünmeye başladı. "Nasıl olabilir? Elindeki telefon anneme ait," dedi şaşkınlıkla. Telefon numarasını en son arananlardan bulup aramışlar. Ben uçaktan inip eve geldiğimde Meral Teyze, annemle konuşmuş; hatta sen de mesaj atmışsın, eve gelmişsin. 'Neden bana haber vermedin?' diye kızmıştın, hatırladın mı? Deprem olduğu günün gecesi işte. Enkazda herkese yardım eden bir kadın bulmuş.” Elif kaşlarını daha da çattı. "Yeni mi haber veriyorlar? Kaç zaman geçti." “Anca bulmuşlardır. Neyse, çok detaya girmek istemiyorum. Üzülmekten kendimi yıprattım. Kadının numarasını aldım; belki biz de yardım için uğrarız. Hem annemin telefonunu da almış oluruz, ne dersin?” dedim. Elif derin bir nefes aldı, hemen toparlandı. "Tabii, biz de markete uğrarız. Hatta bebek bezi, süt, ıslak mendil... Elimizden gelen yardımı yaparız," dedi. “Çok sevinmiştim. Olur tabii, papatyam” dedim gülümseyerek. Bahar, papatyam demeni bile özlemişim. Bunlar hallolur da... Sen nasılsın? Konuşamadık doğru düzgün. Tedavi nasıl geçti? "Oldukça yorucuydu, ama iyi geçti." “Harika haber! Çok sevindim. Annem de senin adına çok mutlu oldu, hatta sana meyve bile yolladı. Belki canın çeker diye düşündüm.” Teşekkür ederim, Elif," dedim hafifçe gülümseyerek, "vallahi hiç gerek yoktu. Elif, gerçekten bana şifa gibi geliyordu. Yanımda olduğu her an, içimdeki karanlık bulutlar dağılıyor, yerini huzura bırakıyordu. Ona güvenmekte hiç yanılmadım; beni tereddüde düşürecek en ufak bir hareketi bile olmadı. İçimdeki karmaşadan kurtulmak istediğimde, onun yanına gitmem yeterdi. Böyle bir dosta sahip olmak, kendimi çok şanslı hissettiriyordu. Biraz düşündükten sonra sessizliği bozarak konuya girdim. "Kalacak yer için yazlığa gideceğim, Elif," dedim. Sesimde hafif bir kararsızlık vardı, ama başka seçenek olmadığını düşünüyordum. Elif kaşlarını çatarak bana baktı. "Saçmalama lütfen," dedi sertçe "Anahtarı bile yok evin. Çilingirci falan çağırmamız gerekecek. Hem annem evde bizi bekliyor, çok güzel şeyler hazırlayacağını söyledi. Birkaç gün bizde kal, o süre zarfında çilingirciyle görüşür, kapının kilidini ayarlarım." — “Birkaç gün sadece olur mu?” Elif gözlerini devirerek omuzlarını silkti. “Sanki kalsan ne olur, Bahar? İnadın tuttu. Bir boğa değilsin ki, yengeçsin bu inat neden?” Elif’in bu şakacı tarafı her zaman beni rahatlatırdı, ama aynı zamanda haklıydı. Onun yanındayken inatlaşmam gereksizdi. O gece, Elif’le uzun süre sohbet ettik. Geçmişten, anılardan ve gelecekten konuştuk. Gece ilerledikçe, Elif yavaş yavaş uykusuzluğa yenik düştü ve yanımdaki koltukta uyuyakaldı. Üzerine ince bir battaniye örtüp, yatağıma geçtim. Gözlerimi kapamadan önce Elif’e son bir kez baktım. Bu zor zamanlarda yanımda olduğu için tarifsiz bir minnet hissettim. Sabah olduğunda, içimde beklediğimden daha fazla bir güç hissediyordum. Koltuk değneğime tutunarak dikkatlice ayağa kalktım. Hastanedeki son sabahım... Düşüncesi hem garip bir huzur hem de ince bir hüzün getiriyordu. Bu sürecin sonuna geldiğimi bilmek, acıyla yoğrulmuş bir yolculuğun ardından yeni bir başlangıç demekti. Yüzümü yıkadım ve aynada kendime baktım; gözlerimde hâlâ o eski hüznün izi duruyordu. Ama bu kez, o hüznün ardında bambaşka biri vardı. Artık eski Bahar değildim. Yaşadıklarım beni yıpratmış olabilir, ama içimde yeniden filizlenen bir güç vardı. Aynadaki kadına hafifçe gülümsedim... Yavaş adımlarla yatağıma doğru ilerledim. Telefonu elime aldım ve Aygül Hanım’ı aradım. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra açıldı. "Merhaba, Aygül Hanım, ben Bahar. Günaydın," dedim. "Beni aramıştınız, enkazda annemin telefonunu bulmuştunuz. Hemen konuya girmek istiyorum: Dün bahsettiğiniz yardım için nereye gitmem gerekiyor?" Aygül Hanım beni bir yardım merkezine yönlendirdi. Kendisi de oradaymış ve neler yapabileceğimi detaylıca anlattı. O gün, hayatımda yeni bir sayfa açmak için ilk adımımı atacağımı biliyordum. Elif hâlâ derin bir uykudaydı. Kapı açıldığında, kahvaltılarımız gelmişti. O sırada Elif de uyanıp hızla kendini toparladı. "Günaydın, papatyam! Uyanmışsın, hadi kahvaltıya," dedim gülümseyerek. "Sen ne zaman uyandın? Beni de uyandırsaydın," dedi Elif, esneyerek. "10 dakika oldu, ben de yeni uyandım.” Kahvaltımızı yaptıktan sonra Elif’in yardımıyla eşyalarımı toplamaya başladık. Taburcu olma zamanı gelmişti. “Ben sana çok güzel şeyler getirdim, üstünü değiştirelim. Daha sonra alışveriş için plan yapalım.” Elif, heyecanla getirdiği eşyaları yatağın üzerine sererek giymeme yardımcı oluyordu. “Biliyor musun Elif,” dedim. Buradan ayrılmak bana biraz garip geliyor. Sanki burası da bir parçam oldu. Ne kadar zordu her şey ama burada kendimi yeniden buldum, yeniden güçlendim. Elif bana şefkatle baktı, o her zamanki sıcak gülümsemesiyle, elini yanağıma koyarak “Biliyorum. Ama artık bu kapıdan çıkıp hayatına kaldığın yerden devam etme zamanı,” dedi. Ayağa kalkıp son kez pencereye yaklaştım, dışarıya baktım. O an, odanın dört duvarı arasında yaşadıklarım bir film gibi gözümün önünden geçti. Bu odada yaşadığım zorluklar, acılar, korkular ve belirsizlikler... Ama aynı zamanda yeniden güçlenmenin ve ayağa kalkmanın anıları da vardı. Elif sessizce arkamda duruyordu, "Bu odada her şey... bambaşka oldu.” dedim. Gözlerimi dışarıdaki manzaradan ayırmadan. "Ama sen de bambaşka oldun. Daha güçlü," dedi Elif, sesi yumuşak ve cesaret vericiydi. Ağır adımlarla camın önünden uzaklaştım. Elif, eşyalarımı son kez gözden geçirip odanın kapısına doğru ilerlememi bekliyordu. “Her şey hazır,” dedi. Kapıyı açtım. Dışarıda, hastane koridorunun soğuk havası beni karşılıyordu. Beyaz duvarlar, geçmişin ağırlığını taşıyan yoğun bir hissiyatla doluydu. Her adımımda, yavaş yavaş özgürlüğüme doğru yaklaştığımı hissediyordum. Elif, yanımda yürüyerek beni cesaretlendiriyordu. Taburcu belgelerini hızlıca imzaladıktan sonra, “Artık gitme zamanı gelmişti. Tekerlekli sandalyeye oturdum ve yavaşça hastane çıkışına doğru ilerlemeye başladık. Kapının önüne geldiğimizde Elif, tekerlekli sandalyemi durdurdu ve yüzüme bakarak, “Bir şey yok, iyisin, değil mi?” diye sordu. Gözlerinin içine bakarak, “Hazır mısın?” dedim. İçimdeki kaygıları bir kenara iterek. Elif gülümseyerek, “Her zaman,” dedi. Birlikte hastaneden çıkıp yeni bir başlangıca doğru adım attık. Gelecekte neler olacağını bilmiyordum, ama artık yalnız olmadığımı ve her şeyin üstesinden gelebileceğimi de hissediyordum. Sevdiklerimin desteğiyle, hayatımı yeniden inşa etmeye hazırdım. Evet, biyolojik ailem yoktu artık, ama ailem gibi gördüğüm çocukluk arkadaşım Elif yanımdaydı. Taburcu olduktan sonra, enkazdan kurtulan insanlara yardım etmek için Elif’le birlikte erzakları aldık ve kadının tarif ettiği buluşma noktasına doğru yola çıktık. Bacağımdaki sakatlıktan dolayı pek de iyi yürüyemiyordum ama her şeye değerdi. Buluşma noktasına vardığımızda, organize bir şekilde çalışan kalabalık bir grup insan gördüm. |
0% |