Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. 🌼Umudun İzinde

@sedadncr

Elif, "Annem arıyor, Bahar, sen konuş, geliyorum hemen!" dedi ve hızla uzaklaştı. Kadını arayıp geldiğimizi haber verecektim ki tok ama tanıdık bir ses duyuldu.

“Bebek bezi, süt koymayı da unutmayın. Özellikle battaniye lazım, arkadaşlar.”

Bu sesi duyar duymaz istemsizce kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Adamın arkası dönüktü. Kafasını biraz yana çevirdiğinde, gözlerimdeki şaşkınlıkla olduğum yerde donakaldım.

“Bu… bana yardım eden adam!” dedim kendi kendime.

“Bahar, kimden bahsediyorsun?”

Dalmıştım, bir an irkildim. “Elif… ne ara konuştun da geldin?”

“Annem telefona bakmadı, geri dönüş yapar birazdan.” Elif’e dikkatimi veremiyordum, gözüm hâlâ adamdaydı.

“Adı… adı neydi?” diye fısıldadım.

Yüzümdeki ani değişikliği fark etmiş olmalıydı ki, Elif sesini yükselterek "Bahar, kimden bahsediyorsun?"

“Adını hatırlamıyorum,” dedim, gözlerim hâlâ adamdayken. “Enkazdan kurtarıldığımda bana yardım eden adam bu! Yüzünü asla unutamam.”

Tam o anda adam bize doğru dönüp yürümeye başladı. Göz göze geldik.

O an… zihnimde her şey canlandı; çaresizliğim, o soğuk karanlık, uzanan yardım eli, umut dolu bakışları... Evet, o! Yanılmıyordum. Enkaz altındayken bana umut veren adam karşımdaydı.

Yüzündeki tanıdık gülümsemeyle yaklaştı ve elini uzattı. “Merhaba, Bahar.”

Şaşkınlığımla birlikte elini sıkarak, “Merhaba,” dedim.

“Beni hatırladın mı?” diye sordu, yüzünde ince bir tebessümle.

“Nasıl yani, adımı unutmamışsınız? Ben adınızı hatırlayamadım, kusura bakmayın. Ne kadar teşekkür etsem az; o gün bana umut oldunuz.”

“Adım Poyraz,” dedi gülümseyerek. “Adımı hatırlayamaman çok doğal. Ne kusuru. Sağlıklı ve güçlü olman, her şeyden daha önemli.”

Bu sırada Elif, duygulanmış bir ifadeyle, “Bahar’ın sizin gibi insanlarla karşılaşması gerçekten bir mucizeydi,” dedi. Poyraz hafif bir tebessümle karşılık verdi, “Burada hepimiz bir mucizeyiz.” Bu sözleri duyduğumda gözlerim istemsizce doldu.

Birden aklıma o an geldi ve mahcup bir şekilde sordum, “Benim yüzümden kolunuz yaralanmıştı. Durumu nasıl, o günden sonra çok merak ettim. Hakkınızı ödeyemem.”

Poyraz kolunu açıp gösterdi. Derin bir yara izi vardı ama gülümsemesi yüzünden hiç eksilmeden, “İmzasını hâlâ üzerimde taşıyorum,” dedi.

Gözlerim dolarak kolundaki yara izine baktım. O yara izi, yaşadıklarımızın acı bir hatırasıydı.

“Sizi zor durumda bıraktım…”

“Üzülme, Bahar,” dedi yumuşak bir sesle. “O gün ne canlar kaybedildi, ne hayatlar kurtarıldı… Her birinin acısı ve umudu içimizde. Sen buradasın, karşımda duruyorsun ve bu, benim için her şeyden daha değerli.”

Bir an için boğazımda düğümlenen duygularla sadece başımı salladım. “Sizin bana yardım etmeniz sayesinde buradayım. Umarım bir gün, bu iyiliğinize karşılık verecek güzel insanlarla karşılaşırsınız.”

Poyraz, başını hafifçe eğerek gülümsedi. Sonra tekrar gözlerimin içine bakarak, “Dileğin zaten kabul oldu; işte karşımdasınız,” dedi.

Gözlerim dolu dolu olmasına rağmen, bu söz yüzümde bir tebessüm oluşturmuştu. “Teşekkür ederim.”

“Ben görevimi yaptım, Bahar. Başka biri olsaydı, o da aynı şeyi yapardı. Biz burada, birbirimize yardım etmek için varız. Şimdi, bu yardımı sürdürmeye devam edelim mi?”

“Bu ayakla biraz zor olacak ama denemeye hazırım,” dedim.

“Bu arada seni ilk gördüğümde, gözlerinde o kararlılığı görmüştüm. Şimdi aynı azimle yardım etmeye devam ettiğini görmek beni çok mutlu ediyor.”

“Gerçekten zor bir süreçti ama asıl gücü Elif’ten aldım diyebilirim.”

Elif, bana cesaretle baktı ve gülümsedi. “O zaman hadi gidelim mi!”

Poyraz’a sesleniyorlardı. “Kusura bakmayın,” dedi. “Şimdi gitmem gerekiyor; beni çağırıyorlar ama birazdan geri döneceğim.” Kamyonlara kolileri yerleştirmek üzere bizden uzaklaştı.

Depremzedelere erzak ulaştırmak için gönüllüler ve yetkililer seferber olmuştu. Ben de onlara katıldım; kendi yaralarımı sararken başkalarına umut olmak istiyordum. Hepimizin ortak amacı, hayatta kalanlara destek olup her şeyi yeniden inşa etmekti.

İlk görevim, erzakları ihtiyaçlara göre kolilere yerleştirmekti. Ayağımdan dolayı oturarak kolileri paketliyordum. Su, gıda, battaniye… Temel ihtiyaçları karşılamak için canla başla çalışılıyordu. Bu süreçte dayanışmanın ve yardımlaşmanın gücünü bir kez daha hissettim.

Aradan yarım saat geçmişti; oldukça fazla koli hazırlanmış, kamyonlara yerleştirilmişti. Elif, elinde birkaç paket erzakla yanıma geldi. “Bahar, nasıl gidiyor? İyi misin?” diye sordu, yüzünde yorgun bir ifade vardı.

“İyiyim, Elif. Ama sen çok yorulmuş görünüyorsun. Ben oturarak sadece kolileri düzenleyebiliyorum. Gel yanıma otur, biraz dinlen.”

“Yoruldum ama buna değdi. Gerçekten, iyi ki buradayız, Bahar.”

Aklımda bir süredir Aygül Hanım'ı aramak vardı, ama bir türlü fırsat bulamamıştım. Şimdi aramak en iyisi olur diye düşündüm.

“Aygül Hanım'ı arasam mı, Elif?”

“Şimdi arayabilirsin, telefonu da almış oluruz.”

Cebimden telefonumu çıkarıp Aygül Hanım'ı aradım. Ama telefon kapalıydı.

“Ne oldu, yüzünü buruşturdun?” diye sordu Elif, yüzüme bakarak.

“Aradığınız numara şu anda ulaşılamıyor,” dedim, hayal kırıklığı içinde.

“Belki şarjı bitmiştir,” dedi Elif, beni teselli etmeye çalışarak. “Birazdan tekrar denersin.”

Tam o sırada Poyraz geldi.

“Nasılsınız, nasıl gidiyor? Bir şeyler yiyelim mi, acıkmışsınızdır?”

Başımı kaldırıp Poyraz’a baktım. “İyiyiz, olur. Biz de acıkmıştık.”

“Tamam, o zaman biraz mola verelim.” Ardından diğer gönüllülere dönüp, “Arkadaşlar, biraz mola veriyoruz. İhtiyacı olanlar kumanyaları alabilir,” diye seslendi.

Gönüllüler yavaşça mola alanına yönelirken, biz de gruba katıldık. Poyraz, masaya oturduktan sonra sandviçleri ve içecekleri uzattı. Karşımıza oturduğunda, "Afiyet olsun, kusura bakmayın yanınıza gelemedim; arkadaşları yönlendirmem gerekiyordu."

"Önemli değil, biz de kolileri düzenledik, her şey hazır," dedim.

"Harika! Zihnin bir nebze olsun dağıldı mı?" diye sordu.

"Evet, çok iyi geldi. Bu arada gerçekten acıkmışız," dedim gülerek.

"Bahar, Elif'le nasıl tanıştınız? Sizin arkadaşlığınızın hikayesini çok merak ediyorum."

Gülümseyerek yanıtladım. “Aslında Elif'le çocukluktan beri arkadaşız. Aynı mahallede büyüdük, aynı okula gittik. Birlikte oyun oynardık, ders çalışırdık. Yıllar geçti ama dostluğumuz hiç değişmedi. Hâlâ birbirimizin yanındayız, tıpkı o eski günlerde olduğu gibi.”

Elif, hafifçe gülerek söze girdi.

“Evet, Bahar benim en yakın arkadaşım. Kısaca Bahar nerede, ben oradayım işte!”

Poyraz gülerek cevap verdi:

“Öyleyse sen Bahar'ın baş belasısın! Doğrumu.

Bu sözler, Elif'i kahkahalarla güldürdü. Poyraz, merakla soru sormaya devam etti.

“Peki, en unutulmaz anınız neydi?”

“Yakın zamanda yaşanan bir olayı mı yoksa geçmişteki bir anıyı mı anlatsam, açıkçası karar veremedim,” dedi Elif. İçindeki çocuk ruhuyla, yine bir muzurluk yapacak gibiydi.

“Bahar’ın harika kurabiyeleri!” dedi gülümseyerek.

Masasının altından hafifçe ayağına vurdum, gözlerimi de iyice belerterek, “Elif, sen ne yapıyorsun?” dedim.

Elif bana gözlerini devirdi ve omuz silkerek, “Şu anda en güzel anılarımızı anlatmaya çalışıyorum, ama sen bana engel oluyorsun! Artık sen kendin anlatırsın,” diye çıkıştı.

Elif’in bu sahte kızgın tavrına hep birlikte gülmeye başladık. Tam o sırada Poyraz, meraklı bakışlarını bana çevirdi, “Peki Bahar, senin en unutulmaz eğlendiğin anın ne?”

“Elif’le yaşadığım en unutulmaz an mı? Tabii ki yaz kampı! Her sabah uykusuz uyanırdık, ama doğa yürüyüşlerine inatla çıkardık. Akşamları da ateşin etrafında şarkılar söylerdik.

Elif bana gülümseyerek ekledi, “O kamp sırasında yağmur yağmaya başlamıştı, hatırlıyor musun? Herkes çadırlarına kaçmıştı ama biz... Biz kimseyi dinlemedik ve şarkı söylemeye devam ettik, bağırarak hatta!” dedi. "Kahkahalarla devam etti, hatta yağmur altında sırılsıklam olmuştuk ama kimin umurunda!"

Bir an durup Elif'le göz göze geldik ve aynı anda ikimiz de, 'O anı asla unutamayız!' dedik; ancak sesimizin istemsizce fazla çıktığı için utanmıştım.

Poyraz gülerek, “Gerçekten delisiniz!” diye ekledi ve biz o kamp akşamının o komik, ıslak ama sıcacık anısını tekrar yaşar gibi olduk.

Poyraz, bizi hayranlıkla dinliyordu:

"Gerçekten harika bir anı! Peki, kampın sonunda en çok neyi özlediniz?"

"Kamp ateşinde yaptığımız marshmallow’ları! Hâlâ o tadı arıyorum."

"Biz ateş görünce genelde et pişiriyoruz ya da demli bir çay yapıyoruz. Ne güzel gider o anlarda!"

Elif gülerek "Gerçekten, o da güzel olur! Ama marshmallow’un tadı bir başka. Hele o sıcak ateşin başında, çıtır çıtır pişirirken..."

"Pek sevemedim; sanırım damak tadıma uygun değil. Ama ben de dağda kamp yaparken bu tarz anlar yaşadım. En çok sessizliği seviyorum. Doğanın içindeki huzur, insanı bambaşka bir dünyaya götürüyor."

Elif, Poyraz’ın söylediklerine katılarak:

"Evet, doğada olmanın bir tür büyüsü var. Şehirden uzakta, o sessizliğin içinde gerçekten kendinle kalıyorsun," diye yanıtladı.

"Gerçekten, dostluğunuz çok özel. Günümüzde birbirine sırtını dayayan, destek olan dostlar bulmak çok zor. Öyle bir zamanda

yaşıyoruz ki, güven sorunları giderek artıyor. İnsanlar, birbirine zarar verip sırtından vuruyor."

"Haklısın," dedim. "Ama bizim dostluğumuz çok farklı. Beraber büyüdük, birbirimizi gerçekten tanıyoruz; neyi sevip sevmediğimizi, nelerden rahatsız olduğumuzu biliyoruz. Dostluklar böyle köklü olunca, zaman ne kadar geçerse geçsin, hep birbirimizin yanında oluyoruz. Tıpkı şu an olduğu gibi."

Poyraz bizim samimiyetimizden etkilenmiş gibi görünüyordu. Gözlerindeki derin bakış, dostluğun değerini anladığını gösteren bir ifadeyle doluydu. Onu tanımaya daha da istekli hale geldim.

"Poyraz," dedim, "kendinden biraz bahsetmek ister misin? Seni tanıdıkça, geçmişini ve hayatını daha çok merak ediyorum."

Gülümseyerek cevap verdi:

"Tabii, Bahar. Kısaca kendimden bahsetmem gerekirse, benim hikayem biraz karışık aslında. Küçük yaşta ailemle çok fazla yer değiştirdik. Bu yüzden dostluklarım hep kısa sürdü. Her seferinde bir yere alışırken, başka bir yere taşınırdık. Belki de bu yüzden sizin gibi köklü bir dostluğa hep imrenmişimdir."

Elif ile birbirimize baktık, Poyraz'ın ne demek istediğini ikimiz de anlamıştık. Geçmişinde kök salmak için fırsat bulamayan birinin, bizim dostluğumuza bu kadar hayran kalması çok anlamlıydı.

Poyraz devam etti:

"Ama bir yandan da bu sürekli hareket halinde olmak bana özgürlüğü öğretti. Her gittiğim yerde yeni bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Belki de bu yüzden insanları anlamak, hikayelerini dinlemek benim için hep önemli oldu. İşte bu yüzden burada, sizinle vakit geçirmek, böylesine gerçek dostluklara tanık olmak benim için çok kıymetli."

Onu dinlerken, hayatının her durağında bir parça bıraktığını ama aynı zamanda her yerden bir parça da topladığını hissettim. Poyraz’ın bakışlarındaki samimiyet, onun derin bir karaktere sahip olduğunu gösteriyordu.

"Anlaşılan o ki, hayat seni hep yeni maceralara sürüklemiş. Ama her şeyin bir zamanı var, değil mi? Belki de burası, senin kök salabileceğin bir yer olabilir."

Poyraz, hafif bir gülümsemeyle başını salladı. "Kim bilir," dedi. "Belki de."

O an, aramızdaki bağ daha da derinleşti. Dostluklar sadece yıllara değil, paylaşılan anlara ve duygulara dayanırdı. Poyraz'ı tanıdıkça, onun da bu dostluk halkasına katıldığını hissediyordum.

"Şimdi ise burada öğretmenlik yapıyorum. Öğrencilerime sadece bilgi aktarmaktan ziyade, hayatta karşılaşabilecekleri zorluklarla nasıl başa çıkabileceklerini öğretmeye çalışıyorum."

"Aaa, öğretmen misin? Ne güzel!" dedim, başımı hafifçe eğerek. "Ben de sınavlara çalışıp atanmak istiyorum, ama kendime biraz zaman tanımam lazım. Bazen odaklanmak zorlaşıyor ve düşüncelerim arasında kayboluyorum."

Poyraz, güven verici bir ifadeyle, "Umarım emeklerinin karşılığını alırsın. Başaracağına inanıyorum. Kendine bir yıl vererek zaman tanıyabilirsin," dedi.

O an, Poyraz'a hiç ailesini sormadığımı fark ettim. "Ailen nasıl Poyraz? Herkes iyi mi?"

"Evet,herkes iyi." Arkadaşım bizim evdeydi. Sabaha kadar oturduk, sohbet ettik. Ailem çoktan uyumuştu. Birden ev sallanmaya başladı. Önce ne olduğunu anlamadık. Panik içinde arkadaşım babamı, ben de annemi alıp kapıya doğru koştuk. Evimiz çok katlı değildi; bu yüzden hızla dışarı çıkabildik. Biz kurtulmuştuk ama çevredeki manzara dehşet vericiydi; pek çok ev yerle bir olmuştu.

"Zaman durmuş gibiydi. Ne yapacağımı bilemez bir halde etrafıma bakıyordum. Arkadaşımla birlikte koşuşturuyor, elimizden geldiğince yardım etmeye çalışıyorduk. Karanlıkta sadece biz yoktuk; her yerden insan sesleri yükseliyor, herkes birini bulmaya çalışıyordu. O kadar korkunç bir ortam vardı ki kurtarma ekipleri hızla ulaşmış olsa da sanki çok geç gelmişler gibi hissediyordum. Oysaki hemen oradaydılar, fakat o gece yaşananlar insanların çaresizliği, yıkımın büyüklüğü, kaybedilen hayatlar hepsi hafızama silinmeyecek şekilde kazındı.

"Şimdi düşünüyorum da... Bu anıların etkisi zamanla azalır mı, emin değilim. Ancak o gün bir şey öğrendim: Hayat, bazen en zor anlarda bile vazgeçmemeyi öğretiyor bize.

Kurtarma ekipleri ses gelmeyen yerlerden uzaklaştığında, ben sana seslendiğimde sen beni duydun. Eğer duymasaydın, belki de oradan ayrılacaktım. Ne olursa olsun, o enkazın arasında seni kurtarmak için elimden geleni yapmalıydım. Pes etmedim, seni hayatta tutmak için savaştım. Ama keşke ailenizi de kurtarabilseydim... Bu düşünce içimi yakıyor.

Poyraz, o kadar çaresizdim ki, o an sadece sesini duymak bile bana yaşamak için bir sebep verdi. Sağımda, soğumuş elin arasında molozların içinde, göremediğim ama sadece duyarak hissettiğim annenin feryadı, başka insanların sesleri... İnan çok zordu.

Hayatta kaldığım için sana minnettarım. Ailem... Onları kaybetmenin acısı çok büyük. Her an içimde bir yarayla yaşıyorum, ama biliyorum ki sen elinden gelenin fazlasını yaptın. Bunu hiçbir zaman unutmayacağım.

Beni hayatta tutarak bana yeni bir şans verdin; bu, yeniden başlamam için gereken gücü sağladı. Onların yokluğunda yaşamak zor olacak ama senin sayende ve Allah'ın izniyle devam edebilecek bir hayatım var. Bunun için sana ne kadar teşekkür etsem az.

Ve hala insanlara yardım ediyorsunuz...

Görevimden önce bir insan olarak, başkalarının acısını hafifletmek için elimden geleni yapmak zorundayım. Acılarımız belki de bizi daha güçlü kılıyor. Aslında senin de benden bir farkın yok, Bahar; sen de kendi acılarına rağmen buradasın.

"Güçlü kalmak ve pes etmemek, ne kadar zor olursa olsun, sen bunu başarmışsın Poyraz. Başkalarına umut olmanın gerçek anlamını gösteriyor. Umarım ben de başarabilirim."

Poyraz hafif bir tebessümle "Bahar, senin azmini görmüş biri olarak, zorluklar karşısında gösterdiğin cesaret, başkalarına da ilham olacaktır. Ben sana inanıyorum; sen de kendine inan. Unutma, en karanlık anlar bile en parlak yıldızların ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bu yolda yalnız olmadığını bilmelisin.

O gece sabah olursa, bundan sonra her şeyin olabileceğini düşünmüştüm, biliyor musun Poyraz? O gün sabah oldu ama ben bir daha eskisi gibi olamadım. Ailem yoktu; o karanlık anların içinde kaybolmuş, yaşamın ne kadar acımasız olabileceğini öğrendim. Yaşadıklarım kolay değil; hâlâ o karanlıktan çıkabilmiş değilim. Ama o gece sabah oldu ya, hayatta her şey olabilir.

Karanlık düşüncelerle başa çıkmak gerçekten zor. Her şeyin ne kadar hızlı değişebileceğini görmek beni korkutuyor. Mesela telefon çaldığında ya da mesaj geldiğinde, kötü bir haber alacağım korkusu hep içimde var.

Poyraz, beni dikkatle dinlerken yüzündeki ifadeden, yaşadığım zorluğu içtenlikle hissettiğini anlayabiliyordum.

"Korkularınla yüzleşmek, güçlü olmanın bir parçası. Geçmişin gölgeleri seni takip edebilir, ama onlara boyun eğmek zorunda değilsin Bahar. Her yeni gün, senin için bir başlangıçtır, yeni bir güneşin doğması demektir."

"Belki de... belki de bu karanlığın içinde bir ışık bulabilirim. Ama bunu tek başıma yapmak istemiyorum."

Elif burada, ben de yanındayım. İstediğin zaman seni yalnız bırakmam. Eğer bulunduğun ortam şu an sana iyi geldiyse ve kafanı dağıttıysa, yarın buraya gelebilirsin. Yarın gelmeyi düşünüyor musun?

Aslında gelmek isterim ama Elif, benim yüzümden işlerini aksattı. Sağ olsun, iş yeri izin vermiş ama o kadar yolu tek başıma gelebileceğimi düşünmüyorum. Elif ne zaman müsait olursa, o zaman gelebilirim.

“Gelmek istersen, seni evden alabilirim,” dedi.

Elif’le göz göze geldik. Şaşırmıştım, bu teklifi beklemiyordum. Ne diyeceğimi bilemedim

Elif hemen, “Olur, Bahar’ın kafası da dağılır,” dedi.

"Tamam o zaman, yarın haberleşiriz."

Mola bittiğinde herkes tekrar görev yerine döndü.

"Meral teyze merak edecek, Elif. Haberde vermedik, hazırlık yaptı demiştin. Ne yapalım?"

"Anneme haber verdim. İstersen yine de kalkabiliriz."

Poyraz, Biliyorsun, bugün taburcu oldum ve seninle tanışma fırsatı buldum. Ama artık gitmemiz gerekiyor."

"Tabii, yoruldunuz, dinlenmek iyi gelecektir. Bırakmamı ister misiniz evinize kadar?"

"Arabamız dışarıda," dedim. Tam kalkacakken Poyraz bir an durdurdu. "Bahar, numaranı alabilir miyim? Seni evden alırken kolayca haberleşiriz."

Kısa bir şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Tabii, alabilirsin. Numaram… 0XXX XXX XX XX."

Poyraz gülümseyerek telefonuna kaydetti.

"Bugün her şey için çok sağ ol, Poyraz. Görüşmek üzere."

"Görüşürüz. Kendinize iyi bakın."

Onun sesi, bir dostun sıcaklığını taşıyordu.

Arabaya bindik ve eve doğru yola çıktık.

"Bahar, Poyraz hakkında ne düşünüyorsun? Gerçekten içten ve güvenilir biri gibi, değil mi?"

"Evet, kesinlikle öyle. Onunla konuşmak çok rahat. Dinlerken tüm dikkatini veriyor. Bir öğretmen olarak başkalarına yardım etmek için çabalaması da... değerli bir şey."

Elif başını salladı. "Kesinlikle katılıyorum. Üstelik sadece dış görünüşüyle değil, içtenliği ve anlayışıyla da çok etkileyici. Ama en önemlisi, dinlemeyi biliyor dediğin çok doğru."

"Evet, kesinlikle. Bazen sadece birinin yanında olması, sessizce dinlemesi bile o kadar çok şey ifade ediyor ki."

Elif hafifçe eğildi ve sesini biraz alçaltarak sordu: "Poyraz’la bu hissi yaşadın mı? Yanında olduğunda, bir şeyler hafifledi mi?"

Yüzüme yavaşça yayılan bir gülümsemeyle yanıt verdim: "Evet, kesinlikle hissettim. Poyraz’la yaptığım sohbet beni sakinleştirdi. Umarım her zaman iyi insanlarla karşılaşırız."

"Ne oldu, neden yüzüme öyle bakıyorsun?" dedim gülümseyerek. "Bakma bana öyle sakın. Benim ağzımı aramaya çalışma. "Sen olmasan her şey daha da zor olurdu. Kendimi yalnız hissettiğim anlarda senden başka kimsem yoktu."

Elif, omzuma hafifçe dokundu. "Sadece ben değil, Poyraz da artık senin yanında. Unutma...

Sessiz kalmayı tercih etmiştim.İyi biriydi evet ama Elif'in verdiği desteği kimse veremezdi.

Eve gelmiştik Aracı kapının önüne park ettik. Elif, arabadan inerken bana dönüp gülümsedi. "Hadi bakalım, annem seni dört gözle bekliyor," dedi. Yavaşça arabadan indim. Evin kapısına yaklaştıkça içimi derin bir hüzün kapladı. Meral teyze kapının eşiğinde bekliyormuş bizi görünce gülmeye başladı ve büyük bir sevgiyle karşıladı. Gözlerinde o tanıdık hüzün vardı; annemin izlerini taşıyan bakışlar... Beni öpüp sıkıca sarıldığında, o şefkatli dokunuş içimi acıttı.

"Hoş geldin, kızım. Senin için neler hazırladım, bir bilsen!" dedi.

"Hoş bulduk, Meral teyze," dedim duygulanarak.

"Bahar, anneme senin geleceğini söyleyince o kadar mutlu oldu ki, bütün gün mutfakta harikalar yarattı."

"Zahmet etmene gerek yoktu, Meral Teyze. O kadar hazırlık yapmışsın ki, ellerine sağlık," dedim minnetle.

Meral teyze, "Canım kızım, sen sağlıklı ol da, biz ne yapsak az," diyerek bana tekrar sarıldı. Ardından, "Hadi, geçelim masaya, yemekler soğumadan başlayalım," dedi ve hep birlikte içeri girdik.

"Anne, özledim seni. Neler yaptın evde?" dedi Elif, masum bir merakla. Tam o sırada, Elif’in "anne" deyişi içimdeki tüm yaraları yeniden kanattı. Bir kelime... Sadece bir kelime, ama benim için artık ne kadar uzak, ne kadar acı verici.Bu kelimeyi o kadar uzun zamandır ağzıma almamıştım ki… Annemi kaybettikten sonra, bir daha hiç "anne" diye seslenemeyeceğim gerçeğiyle yüzleşmek en zoruydu. Elif'in o masumca söylediği “anne” sözcüğü, içimde sakladığım tüm acıları yeniden gün yüzüne çıkardı. Kalbimde bir şeyler kırıldı, eksildi sanki.

Annem bir daha hiç dönmeyecekti. Kimseden o sevgiyi, o sıcaklığı alamayacaktım. Herkes bana ne kadar şefkatli yaklaşırsa yaklaşsın, annemin yokluğu içimde bir yaraydı, ve hiçbir şey bu yarayı iyileştiremezdi.

Hep birlikte sofraya geçtik. Masada annemin en sevdiği yemeği görünce bir an duraksadım. O an, herkes yemek yerken gözlerim doldu; başımı öne eğip gözyaşlarımı saklamaya çalıştım.

Onun gülümsemesi, sesi ve sofradaki varlığı... Hepsi bir anda zihnimde canlandı. Masadakiler, farkında olmadan sohbete devam ediyor, çatal sesleri rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştı. Kendimi toparlayıp başımı kaldırdım ve gülümsemeye çalışarak onlara katıldım. Ancak içimdeki o boşluk bir türlü kaybolmuyordu.

Annemin en sevdiği yemeğin kokusu etrafa yayılırken, ailemle geçirdiğimiz eski bayram sofraları gözümün önünden geçiyordu. O zamanlar masamız daha kalabalıktı; kahkahalar, şakalar, tatlı telaşlar hiç eksik olmazdı. Şimdi ise o günlerin sadece anıları kalmıştı. Sessizce içimden bir dua ettim, ailemin huzur içinde olduğunu düşünerek biraz olsun teselli bulmaya çalıştım.

Meral teyze çay getirmeye gittiğinde, Elif yavaşça yanıma eğildi. "İyi misin?" diye fısıldadı, gözlerindeki endişeyi gizleyemiyordu.

Dudaklarım titredi, ama bir şey söyleyemedim. Başımı hafifçe sallayarak, iyi olduğumu belirttim. Elif, durumun farkına varmış gibi gözlerini masadaki yemeğe kaydırdı. Annemin en sevdiği yemeği görünce ne hissettiğimi anlamıştı. Elif, elini nazikçe koluma koydu, hiçbir şey söylemeden o anı paylaştı benimle. Bazen kelimelere gerek yoktu; sessiz bir destek, insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeydi.

Meral teyze içerden geldi gülümseyerek çay bardaklarını dağıtıyor, bir yandan da günlük hayatın küçük dertlerinden bahsediyordu. Kimsenin moralini bozmaya hakkım yoktu kendimi toparlayarak yemeğimi yemeye başladım.

Sıcak çaylarımızı içerken sohbet ettik. Yardım yerinde Elif ve ben, olan biteni anlattık, yaşadıklarımızı paylaştık.

Tam sırada telefonuma bir mesaj geldi.

Poyraz'dandı: "Eve vardınız mı?"

Elif, mesajı görünce gözlerini merakla bana dikti.

"Kimden mesaj aldın, Bahar?" diye sordu.

"Poyraz'dan. Eve varıp varmadığımızı soruyor," dedim, mesajı hızlıca yanıtlayarak: "Evet, eve vardık. Her şey yolunda, sen nasılsın?"

Elif, Poyraz'dan gelen mesajı duyunca bana doğru eğilerek hafif bir gülümsemeyle fısıldadı: "Poyraz seni gerçekten önemsiyor gibi, Bahar."

"Elif, o arkadaşça davranıyor. Sadece eve sağ salim varıp varmadığımızı merak ettiği için sormuştur. Kibar biri, sonuçta.

Elif, bu cevapla yetinmeyip gözlerini kısarak konuştu: "Poyraz’ın yardımseverliği gerçekten etkileyici, evet. Ama seni düşündüğü de ortada. Keşke hayatında seni böyle önemseyen biri olsa."

Elif’in sözleri beni düşündürmeye başlamıştı ama hislerime kapılmamaya çalıştım. Zihnimde başka bir şeye yer yoktu. Derin bir nefes alıp kendimi toparladım ve kararlı bir sesle cevap verdim:

"Elif, ben böyle iyiyim. Hayatımda şu an kimseyi istemiyorum. Tek düşündüğüm şey, kendimi toparlamak ve işime odaklanmak. Sonrasında biliyorsun, atama için sınavlara hazırlanacağım."

Elif, yüzünde anlayışlı bir gülümsemeyle başını salladı: "Anlıyorum Bahar. Zaten önemli olan da senin ne hissettiğin. Ama bil ki, ne olursa olsun, hep yanındayım."

Elif’in bu anlayışlı yaklaşımı içimdeki baskıyı biraz hafifletti. Yine de, yorgunluk gitgide daha fazla kendini hissettirmeye başladı. Yüzüme yorgun bir gülümseme yerleştirip ona döndüm:

"Ben artık dinleneyim, Elif. Bugün yeterince yorulduk."

"Tabii, Bahar. Dinlen, yarın yeni bir gün olacak. İyi geceler."

Yatağa uzandığımda günün ağırlığı omuzlarımda iyice hissedilmeye başlamıştı. Gözlerimi kapatıp yavaşça uykuya daldım.

Loading...
0%