@selcanykazdal
|
Merhaba arkadaşlar. Yeni bölümle sizlerleyim.💘 Sizi alıntı, anket ve karakterlerin dedikodusunu yaptığımız ve aşırı eğlendiğimiz instagram adresimiz; feridekitapoffical'a bekliyorum. Keyifli okumalar...🥰
Korkuyla bakışlarımı Kerim’e çevirdiğimde kalp atışım göğsümü zorluyordu… Ya evde olsaydık? Ya bizden birine bir şey olsaydı? İçimi saran zehirli sarmaşık, adım adım şiddetini arttırmaya devam ederken, Kerim gayet rahat bir tavırla Barbaros’a el etti.
Arif’e dönüp, sakince yanıtladığında onun bu vurdumduymazlığı beni hayrete düşürmüştü.
‘’Feridun’un işi…’’
Arif başıyla onaylayıp, elindeki telefonun kilidini açtığı gibi yanımızdan uzaklaştığında öfkeyle Kerim’e döndüm.
‘’Nasıl bu kadar rahatsın ya? Evi taramışlar Kerim!’’
Ben daha cevabımı alamamışken, Barbaros yanımıza gelince sakalını sıvazlayıp konuya girdi.
‘’Feridun evi taratmış. Sözde bize gözdağı veriyor. Babasını içeriye tıktık ya!’’
Barbaros, ‘’Korkak it! Evde olmadığımızı biliyordur o, yoksa cesaret edemez!’’ Dediğinde cebinden çıkardığı sigara paketinden bir sigara alıp, hızlıca çakmakla yaktıktan sonra kafasını tehditkar bir şekilde salladı. ‘’Ben onu itin götüne sokarım dayım, sen merak etme…’’
Anladığım kadarıyla Feridun, Mahir Sancaktar’ın oğluydu. Bizimkilere göre tehlikeli değildi yani onların dilinde kuru sıkıydı. Beni bu işlerden o kadar uzak tutuyorlardı ki kimseyi tanımıyordum. Mahir Sancaktar’ı da yine bir gün aralarında konuşurken, gizlice dinlemeye çalıştığım sırada yakalandığım için mecburen anlatmak zorunda kalmışlardı.
‘’Sen hallet zaten, beni bulaştırma. Yoksa elimde kalacak o şerefsiz.’’ Diyen Kerim’in peşinden söze girdim.
‘’Eee ne yapacağız? Eve gidecek miyiz?’’
Bakışlarımın ikisinin arasında gezinirken, ikiside bir koldan beni sarmalayıp sırıttığında cevabı Barbaros verdi.
‘’Gidiyoruz tabii Çiroz’um. Onların yaptığı gider, bizim ancak hoşumuza gider…’’ dedi alaylı bir ses tonuyla.
‘’Iyyy kıro!’’ Dediğimde kısa bir kahkaha attı ve saçıma bir öpücük bıraktı.
‘’Ben Cemre’yi alayım da arabanın arkasına yatırayım bari, uykusu bölünmesin.’’
‘’Tek çıkma. Faruk’la, Arif seni takip etsin.’’
‘’Dayım bari bana öğretme ya!’’ Dediğinde mızmızlanan şımarık çocuklar gibi söylenip, Cemre’yi Hatice teyzemin kucağından almaya gitti.
Eli hala omzumda olan Kerim’in sıcağına daha fazla sokulup, sitemkar bir şekilde söze girdim.
‘’Hem zararsız diyorsunuz, hem de bir ordu arabayla eve gidiyoruz Kerim.’’
‘’Bir şey olacağından değil ama biz yine tedbirimizi alalım, söz konusu sizin canınız. Riske atmam.’’
‘’Ya sana bir şey olursa?’’ dediğimde sesimin titrediğini fark ettim, o da hissetmiş olacak ki elini omuzumdan çekip beni tamamen kendine çevirdi. Gözlerini gözlerime diktiğinde bakışlarımı kaçırdım. Duyacaklarıma hazır mıydım? Bilmiyordum.
‘’Takdiri ilahi… Ama elimden geldiğince, uzun bir süre daha ölmemeye çalışırım, söz.’’ dedi sesi eğlenir gibiydi. Elimi yumruk yapıp havaya kaldırdığımda tam omuzuna vuracaktım ki yumruğu kavradı.
‘’Eli maşalı Feride’m, acı bana bu gece… Vallahi çok yorgunum.’’
Duyduğum cümleyle birlikte sırıttım. Bu adam tam bir kurnazdı.
O sırada Barbaros bizimkilerle vedalaşmış, Cemre’yi arabaya götürüyordu. Kerim’de daha fazla beklemeden ellerini öpüp, tekrar geleceğimizin sözünü verdiğinde sıra bendeydi.
‘’Ne olur siz de gelin…’’ derken bütün sevimliliğimi kullanıp Tahsin amcam’ı ikna etmeye çalışıyordum.
‘’Bilmem gitsek mi hanım?’’ dediğinde muzip bakışlarını Hatice teyzem’e çevirdi. O da oyuna dahil olup dudak büktüğünde cevapladı.
‘’Ben bilmem, sen ne dersen o.’’
‘’Ya ama çok kötüsünüz…’’ dedim kaşlarımı çatarak. ‘’Ben her zaman çıkamıyorum artık Cemre’nin okulu var siz gelin lütfen…’’
Tahsin amcam gülerek kollarını iki yana açtığında, iki adımda sarıldım. Gerçek bir baba gibiydi.
‘’Geliriz tabi kızım. Sen yeter ki iste… Tabii Kerim oğlum da müsaade ederse.’’
Ben o sırada Tahsin amcam’ın kollarından çıkmış, Hatice teyzem’e sarılıyordum.
‘’Ne demek beybaba, başımızın üstünde yeriniz var.’’ diyen Kerim, elini uzattı. Her ikisiyle de tokalaştı ve aynı hızda beni kendine çekip, iyi akşamlar dilediğinde çoktan arabaya binmiştik. Önde bir araba, arkada başka bir araba olmak üzere üç araba aynı anda hareket ettiğinde elim yine dijital ekrana uzandı. Hatırladığım şeyle elimi geri çekip kafamı cama çevirdiğimde, duyduğum şarkıyla bu sefer Kerim’in hamle yaptığını anladım. Merakla çalan müziğin sözlerini beklemeye başladım. Belki çok saçmaydı ama gözümün ucuyla ekrana baktığımda şarkıyı radyodan değil, telefondan açtığını görmüştüm.
Sensiz ben olamam, Yıkılırım ayakta duramam. Eğlenemem gülemem, Kaybolurum yokluğunda, Yaşayamam.
Duyduğum her söz, yüreğime atılan bir ok gibiydi. Sözler bizi anlatıyordu evet. Biz birbirimizsiz olamazdık. Ama bu sözlerden bir anlam çıkartmak doğru olur muydu? Aramızda öyle kuvvetli bir bağ vardı ki... Çok kuvvetli, çok hassas ve çok fırtınalı. Ben kendimce adına aşk demiştim ama onun ne düşündüğünü bilmiyordum. Onsuzluk çok zordu, yaşadığım acının rengi resmen kan kırmızıydı. Şu an yanında ve belirsizlikler içindeydim belki ama çok huzurluydum.
‘’Ben yokken nasıldı?’’ diye soruverdim bir anda. Kendimi de bu soruyu sorabilmeye cesaret edebildiğim için tebrik ettim. Yavaş yavaş kalbim, dilimin kilidini çözüyordu galiba.
Çatık kaşlarıyla odaklandığı yoldan bir anlık gözlerini ayırıp bana döndü, ardından tekrar yola.
‘’Zor.’’
‘’Nasıl yani?’’ Dediğimde iyice meraklandım. Bu adamın şu dümdüz cevapları beni deli ediyordu. Biraz detay verse ne olurdu yani?
Dudakları yukarı kıvrıldı.
‘’Neden merak ediyorsun?’’
Verdiği cevaba sinirlenip sırtımı şiddetli bir şekilde koltuğa yaslayıp, kollarımı kavuşturup bakışlarımı yola çevirdim.
‘’Tamam sormadım say!’’ dedim. Belli bir süre sessizlik oluşunca içten içe iyice öfkelenip ona bileniyordum. Ne ketum adamdı! Ağzından cımbızla laf alıyordum resmen.
Kafamı yeniden cama çevirdiğimde gözlerimi kapattım, artık düşünmek istemiyordum. Kendimi ruhsal olarak bu kadar fazla yormak bana iyi gelmiyordu zaten. Akışına bırakmak en iyisiydi ama bu düşüncemin son kullanma tarihi eminim yine bir hamlesiyle kısa sürecek, beni yine düşünce yumağına sürükleyecekti.
‘’Varlığına o kadar alışmışım ki, yokluğun çok ağır geldi…’’ dedi durup dururken.
Duyduğum bu cevapla, açtığım dipsiz kuyuyu kazmaya devam ettim.
‘’Hande çok yokluğumu aratmamış ama baksana ona oda bile vermişsin. Sahi ben dönünce neden evde kalmaya devam etmedi?’’
Bakışlarını yoldan çekmedi.
‘’Senin bıraktığın boşluğu senden başka kimse dolduramaz.’’ derken derin bir nefes bıraktı ve devam etti. ‘’Oda mevzusuna gelince, iki üç gecelik bir şeydi o… Nişan hazırlığı için.’’
‘’Doğru siz bir de nişanlandınız!’’ Dediğimde dişlerimle dudaklarımı kavrayıp sinirle ısırdım. ‘’Eee ne deyip ayrıldın ondan? Yani ayrıldın değil mi?’’
Korkuyla sorduğum sorunun cevabını deli gibi merak ediyordum. Başıyla onayladığında hala yola bakıyordu.
‘’Gerçekleri söyledim. Onu kullandığımı, sevmediğimi.’’
‘’Sevmiyor muydun?’’ dedim boş bulunarak, çölde susuz kalmış Bedevi gibi bu sorunun cevabını bekledim.
‘’Sevmiyordum tabii… Ne işim olur benim onun gibi biriyle?’’
Cevabı kalbime kanat takmış, onu gökyüzünde uçuruyordu adeta. Yola baktığı için, rahat rahat sırıttım.
‘’Ne o? Hoşuna gitti bakıyorum…’’ dediği an da panikle bakışlarımı ona çevirdim.
‘’Sen nasıl gördün ya? Yola bakmıyor musun?’’
‘’Benim her yerde gözüm var.’’ dedi tüm dişlerini meydana çıkarırcasına gülümsedi. Öyle yakışıklıydı ki, her hali beni benden almaya müsaitti.
Söylediğine karşılık bende keyifle gülümseyip, bakışlarımı yeniden yola çevirdiğimde bu sefer gerçekten gözlerim kapattım… Hayatımda hiç olmadığım kadar keyifliydim, evimiz taranmış olsa bile keyifliydim. Çünkü artık aramızda bir şeyler olabileceğine çok inanıyordum. Bana artık daha bir başka bakıyordu. Gidişim bir şeyleri değiştirmeye yetmişti demek ki. Belki de Hande, hayatımıza girip kısa süreli bir kaos yaratırken aslında birbirimizin kıymetini de anlamamızı sağlamıştı. Hande gelmeden önce ben bu kadar hırçın değildim, dilimin kemiği vardı… Bu kadar cesur cevaplarım yoktu. Kendimi hep geri çekiyordum, resmen onun sayesinde gözüm açılmıştı.
Yaşadığım aydınlanma, beni şoka uğratsa da kısa sürede kabullendim. Gerçekten onun sayesinde olmuştu her şey. Vay be! Biraz daha düşünmeye devam edersem, Hande’yi arayıp teşekkür edecektim neredeyse…
Ben bu düşüncelerle boğuşurken, beni esir almaya çalışan o tatlı uykunun kollarına yavaş yavaş kendimi bıraktım.
O kadar huzurluydum ki, birinin beni yerimden kaldırmasıyla gözlerimi zorla açtım. Gördüğüm şey beyaz bir gömlekti. Kerim’in kokusunu alınca, iyice gevşeyip uykunun verdiği mahmurlukla iyice sokuldum. Bu anın tadını çıkarmak boynumun borcuydu. Eve girdiğimizi anladığımda Barbaros’un sesini duydum.
‘’Dayım ver ben çıkarayım odasına. Sen zaten yorgunsun.’’
‘’Hayır. Sen git yat. Sabah işimiz var.’’ diye kestirip attığında sırıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Zevkten dört köşeydim resmen. Çaktırmadan ağır ağır kokusunu içime çekip, zihnime depoluyordum.
Merdivenleri çıkamaya başladığında burnunu saçlarıma gömdü ve kokladı. Ben iyice bedenimin ağırlığını onun üzerine bıraktığımda, kapı sesiyle odama geldiğimizi anladım. Beni yatağa yatırıp, ayakkabılarımı ayağımdan çıkardı. Bir sonra ki hamlesinin o kadar merak ediyordum ki, kalbim boğazımızı delecekti neredeyse.
Baş ucuma oturup saçımı okşamaya başladığında bana doğru eğildiğini anladım. Nefesini git gide daha çok hissediyordum… Şu an uyuma numarası yapmak çok zordu, her kalbim infilak edebilirdi. Sahte bir iç çekmeyle derin bir uyku izlenimi vermeye çalıştım o sıra. Oyunculuk yeteneğimi bu geceyi atlatırsam değerlendirecektim ama bana kalırsa Oscarlık bir performans sergiliyordum.
Dudakları kulağıma değdiğinde irkildim. Nefesi içimin gıdıklanmasına sebep olduğunda fısıldadı.
‘’Uyumadığını biliyorum numaracı.’’ derken sesi durumdan eğlendiğini belli ediyordu.
Cümlesi biter bitmez tek gözümü açtım.
‘’Senin yüzünden uyandım!’’ dedim huysuzca. Eli yeniden saçıma uzandığında gözlerimi tamamen açıp, ona döndüm. Yarı uzanır vaziyette, bakışlarını yüzüme dikmiş, beni izliyordu.
‘’Başımın tatlı belası…’’
Sesinde öyle bir tını vardı ki, içimi saran kelebekler nerdeyse ağzımın içinden çıkacaktı.
‘’Hayatında benim kadar mükemmel bir bela daha göremezsin emin ol.’’ dediğimde sesim oldukça şımarık çıkmıştı.
Dudakları alnıma uzandı. Uzun bir öpücük bırakıp, geri çekildiğinde gözlerini gözlerime dikti.
‘’Ona hiç şüphem yok… Ve niyetimde. İyi geceler Feride’m. Rüyanda beni gör.’’ dedikten hemen sonra göz kırpıp bir iki adımda odadan çıktığında içimde ki şöleni bastırmaya değil bu şehir, dünya ayaklansa gücü yetmezdi.
*
Gözlerimi yeni bir güne açtığımda yataktan inanılmaz enerjik ve hayat dolu kalktım. Hızlıca odamı toparlayıp, adımlarımı Cemre’nin odasına çevirdiğimde boş olan odayla şaşırmam bir oldu. Bakışlarım duvarda ki saati bulunca gözleri farkında olmadan kocaman açılmıştı.
‘’Yuh saat on bir olmuş. Aferin Feride, Cemre’yi yalnız bıraktın bravo!’’ diye kendime söylenip, ayaklarımı yere vura vura merdivenlerden aşağıya indim. Yemek masasına doğru ilerlerken Ayşe ablanın sofrayı hazırladığını görünce seslendim.
‘’Günaydın Ayşe abla, uyuyakalmışım. Kimse de uyandırmadı, Cemre bensiz gitti okula.’’ derken dudaklarımı bükmüştüm bile. Sandalyeyi geriye çekip oturduğumda ağzıma bir salatalık attım.
‘’Cemre gelecekti seni uyandırmaya ama Kerim bey müsaade etmedi.’’
Başımla onaylayıp, tabağıma kahvaltılıklardan doldururken yeniden söze girdi.
‘’Ha bu arada… Cemre’ni anneannesini getirecekmiş bu akşam Şahin bey. Biliyorsun kadın alzheimer. Durumu iyice kötüleşince Şahin bey de torununu görsün istemiş. Kerim bey de tamam dedi. Ben menüyü hazırladım, senin ekstra istediğin bir şey var mı kuzum?’’
Başımı iki yana sallayıp, dolu ağzımı bir çırpıda yuttum.
‘’Yok hayatım sen en güzellerini hazırlarsın zaten, hem ben de yardım ederim.’’
‘’Tamam dur ben yaptığım listeyi alıp geleyim, menüyü bir daha gözden geçirelim beraber.’’
Onu onaylayıp, aç olan karnımı doyurmaya çalışırken elim telefona uzandı. Kerim mesaj yazan ya da atılan mesajlara cevap veren bir adam değildi. Davetiyeyi gönderdiği gün çok şaşırmıştım aslında. Demek hepsi benim damarıma basmak içindi. Sınırlarını benimle kırması çok hoşuma gidiyordu. Kerim artık, bana daha çok yakındı. Birimiz ateş, diğerimiz baruttu şimdi. Bu durum güzel bir gelecek vaadediyordu ve ben sabretmesini çok iyi bilirdim.
Parmaklarım dokunmatik ekranda gezinirken ona mesaj gönderdim.
💌Tünaydın… Beni uyandırmamışsınız, çok uyumuşum. Yüzüm gözüm şiş. Çarşamba cadısı gibiyim.
Hemen peşinden ön kamerayı atıp dağınık topuzum ve uyku mahmuru suratımla bir fotoğraf çekip attım. Cevap verip, vermeyeceğini bilmiyordum ama bir yandan da cevap yazarsa ne yazacak diye deli gibi merak ediyordum.
O sırada Ayşe abla gelince, elimdeki telefonu bırakıp getirdiği listeyi elime alıp incelemeye başladım.
Ayşe ablaya, ‘’Süper valla şimdiden ağzım sulandı.’’ derken çaktırmadan gözümün ucuyla telefona baktığımda hayal kırıklığıyla devam ettim. ‘’İstersen zeytinyağlı çeşitlerine de bir iki tane daha ekleyelim.’’
‘’Olur kuzum. Enginarları çıkarayım ben o zaman dolaptan.’’
‘’Tamam ablacığım, ben de kahvaltımı bitirip geleceğim yardıma.’’
Giden Ayşe ablanın hemen ardından telefonu hızlıca elime alıp mesajlara girdiğimde, mesajımı görmediğini anladım. Oflayarak yanağımı bir elime yaslayıp çayımı yudumlarken düşünüyordum.
Bu adam ne ara benim bütün dünyam oluvermişti? Ondan başka hiçbir şey düşünemiyordum. Resmen büyülenmiş gibiydim. Gerçi büyülenmeyecek gibi de değildi ki… Kitap karakteri gibi adamdı.
Boyu, posu, yakışıklılığı, kendisi has duruşu, karizması, gülüşü, zekası… Of cidden, bütün iyi şeylerin bir bedende vücut bulmuş hali eşittir Kerim Kerimoğluydu. Aklım dün geceye gidince alık alık sırıtmaya başladım, arabada açtığı şarkıyı hatırladım. Acaba bilerek mi açmıştı? Kerim Kerimoğlu ne zamandan beri telefonundan şarkı açıp dinliyordu ki?
Diğer elimle telefonu açıp, arama motoruna şarkıyı yazdım ve ilk çıkan videoyu açtığımda, çalan müzikle çoktan aşık ve alık modumu açmıştım. Artık bu şarkının benim için çok büyük anlamı vardı.
Ben kendimi müziğe kaptırıp, hayal aleminde gezinirken telefona gelen bildirimle yerimden zıpladım. Heyecandan dolaşan elimi ayağımı toparlamaya çalışıp ekrana baktığımda Kerim’in mesaj gönderdiğini görünce neredeyse çığlık atacaktım. Titreyen ellerimle ekrana dokunup mesajı açtım.
💌Öyle güzelsin ki, kendine haksızlık etme.
Okuduğum her kelimeyi belkide defalarca tekrar, tekrar okudum. İçime ılık ılık akan o saf sevgi, sonunda unutulmaya yüz tutmuş topraklarıma can getirmeye başlamıştı. Parmaklarım yanıtlamak adına ekrana dokunduğunda, tüm cesaretimle hızlıca yazdım.
💌Seni tanımasam, benimle flört ettiğini düşüneceğim.
Mesaj gider gitmez hemen gördü ve yazmaya başladı. Oturduğum yerde ayağımı sallamaya ve dudaklarımı ısırmaya başladığımda sabırsız bir şekilde yazacağı cevabı bekliyordum.
💌Bilemezsin…
Al işte! Bu adam benim resmen kalbimin ayarlarıyla oynuyordu. Bilinçsizce elimi kalbime götürdüğümde atış hızına yetişemedim. Derin bir nefes alıp, ayaklandığımda bugünün temposu için startı verip mutfağa geçtim.
Günün neredeyse tamamı mutfakta geçti, ama değmişti. Ayşe abla yine döktürmüştü tabii Cemre’nin de okuldan gelmesiyle mutfak şenlik alanına dönünce, kolları sıvadım. Her yer un, salça, kırıntı olmuştu. Normalde evin temizliği için birileri günlük gelip gidiyordu ama Ayşe abla kendi alanına kimseyi sokmuyordu. Takıntılıydı. Ona göre hiç bir eşyanın yeri değişmemeliydi. Temizliği bitirdiğimde kan ter içinde kalınca, gözüm Cemre’yi aradı.
‘’Cemre nerede?’’ dedim Ayşe ablaya dönerek.
Ayşe abla karıştırdığı çorbadan kafasını kaldırıp, etrafa kısa bir göz gezdirdiğinde gözlerini kocaman açtı.
‘’Kız bu yine benim ektiğim maydanozları koparmaya kaçtı kesin. Koş gözünü seveyim, hepsini yolmasın bari.’’
Söylediklerine gülerken, başımla onayladım. Mutfağın bahçe kapısından çıkarken rotayı bildiğim için elimle koymuş gibi bulup baskın yaptım.
‘’Cemre Hanım…’’
‘’Hih!’’ diyerek kopardığı maydanozlarla sıçradı.
‘’Napıyorsun sen burada?’’
‘’Ayşe teyzeye maytonot topluyorum.’’ dediğinde yanlış telafuzuna kıkırdayıp ona düzelttim.
‘’Maytonot değil maydanoz.’’ Elimi tutması için ona uzattığımda, boş olan elini uzattı. Devam ettim. ‘’Ayrıca Ayşe teyzen senden maydanoz istememiş, kaldı ki onlar artık pek kullanılabilecek halde değiller.’’ dedim elinde parça pinçik etmiş olduğu maydanozları göstererek.
Yürümeyi bırakıp elinde ki maydanozları yere attığında kafasını bana çevirdi.
‘’Koparttığımı ona söyleme tamam mı? Ben sadece yemek yapmak istiyorum. Ama o izin vermiyor.’’ dediğinde son cümlesiyle beraber tek ayağını yere vurdu.
Gülerek onu onayladığımda, dizlerimin büküp onunla aynı hizaya ulaştığımda uzanıp yanaklarını öptüm.
‘’Biz yaparken sen de yardım ettin ya bir tanem. Yani sende bizimle beraber yemek yapmış oldun. Eminim senin elin değdiği için hepsi inanılmaz lezzetli olacak.’’
Duyduklarıyla aydınlanan yüzüyle beraber beni yanağımdan öptü ve geri çekildiğinde arkama bakıp coşkuyla cıvıldadı.
‘’Baba!’’
Gülümsedim. Bu huzuru o kadar özlemiştim ki… Bir iki saniye olduğum yerde kalıp, gözlerimi kapadım.
‘’Güzel kızım beni çok özlemiş anlaşılan.’’ diyen Kerim’in sesiyle ayaklanıp, onlara doğru döndüm.
‘’Hoş geldin…’’
‘’Vallahi beni evde böyle iki güzelliğin beklediğini bilmek, eve hep hoş gelmemi sağlıyor.’’ dediğinde eliyle koluma uzanıp, beni kendine çekti. Bir eliyle Cemre’yi kucağında tuttuyor, diğer eliyle de omzuma sarılmış halde mutfak kapısın içeriye girdik.
‘’Ooo mis gibi kokuyor. Neler yapmışsınız siz böyle ya!’’
‘’Bende yardım ettim babacığım.’’
Ayşe abla, Cemre’nin cevabıyla gülerek dudaklarını birbirine bastırıp, kafasını sağa sola salladı.
‘’Ayşe abla sağolsun, biz sadece yamaklık yaptık.’’ dedim gülerek kollarından çıktığımda. ‘’Ben bir duş alıp, giyinip geleyim. Kaç gibi gelecekler?’’ diye de ekledim.
Kolunu kaldırıp saatine baktı.
‘’Bir saate burada olurlar.’’
‘’Ben sofrayı hazırlamaya başlayayım o zaman.’’ diyen Ayşe ablanın ardından herkes mutfaktan çıkmıştı.
Hızlıca odama girip, kendime güzel bir kıyafet seçtim. Beyaz düz bir askılı elbiseydi, altına gold bir babet ayakkabı seçip kısa sürede kendimi duşa attım. Çıktığımda, saçımı kurutmadan önce hafif bir makyaj yapıp, peşinden kuruttuğum saçlarımı da at kuyruğu yaptığımda artık hazırdım.
Cemre’yi alıp hazırlamak için aşağıya indiğimde Cemre’nin çoktan kıyafetlerinin değiştiğini hatta Kerim’in saçlarını örmeye çalıştığını gördüm ve gözlerime inanamadım. Kerim ve saç örmek?
Gülerek yanlarına gittiğimde Cemre kaşlarını çatmış, kollarını birbirine bağlamış ofluyordu.
‘’Of baba! Olmuyor işte yapamıyorsun. Ben prenses örgüsü istiyorum.’’
‘’Babaya of denmez kızım… Elimden geleni yapıyorum işte.’’ dediğinde beni gören Kerim ayda yaşam bulmuş gibi sevindi.
‘’Bak Feride geldi. O örsün saçlarını babacığım, ben istediğin gibi yapamıyorum.’’
‘’Gel bir tanem.’’ dedim oturduğum koltuktan elimizi uzattım. İkiletmeden gelip kucağıma oturduğunda saçlarını örmeye başladım. O arada bakışlarımı Kerim’e çevirdim.
‘’Barbaros nerede?’’
‘’İşi var, gelmeyecek bu akşam.’’
Cemre’ye çaktırmamak adına sesimi düz tutuyordum ama oldukça endişeliydim.
‘’Bir sorun yok değil mi?’’
Kerim keyifle sırıtırken koltukta iyice yayıldı.
‘’Bir kadınla tanıştı bugün, onu yemeğe çıkaracak.’’
‘’Bıktım bunun uçkurundan yeminle!’’ dedim suratımı ekşiterek, söylediklerime erkeksi bir kahkaha attığında çalan kapı ziliyle hepimiz ayaklandık. Endişeli adımlarla Cemre’nin elini tutmuş, Kerim’in arkasından gidiyordum. Cemre’nin anneannesini daha önce hiç görmemiştim, tanımıyordum bu yüzden beni görünce ne tepki vereceğini de kestiremiyordum. Sonuçta hasta da olsa kalkıp, torununa annelik etmemi eleştirebilir, beni kabul etmeyebilirdi de.
Açılan kapıyla beraber Kerim’in, tok bir sesle, ‘’Hoş geldiniz.’’ dediğini duyunca kafamı kaldırdım. Şahin’in koluna girdiği kadının gözleri direkt beni bulunca farkında olmadan bir adım geriye gittiğimde, hiç beklemediğim o cümleyi duydum.
‘’Yeliz, kızım seni çok özledim.’’
EVET BÖLÜM SONUNA GELDİK!🥳 SİZCE ŞİMDİ NELER OLACAK? FERİDE NE TEPKİ VERECEK? BU OLAY FERİDE VE KERİM İLİŞKİSİNİ NASIL ETKİLEYECEK? YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.🌸 YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. KOCAMAN SEVGİLER...💘
|
0% |