@selinayeda_x
|
Yatak odamdan çıkarak yurt yemekhanesine doğru yola koyuldum. Koridorlarda yankılanan adımlarım, günün yorgunluğunu hissettirdi. Yemekhane kapısına geldiğimde, içeriye girip tabldotlardan bir tabak alarak yemek seçeneklerine baktım. Masalarda çeşitli yemekler vardı; taze sebzeler, pişirilmiş etler, çeşitli salatalar ve tatlılar... Menünün zenginliği gözüme çarpıyordu, ama içimdeki boşluk bir türlü geçmiyordu. Masayı seçip tabaklarımı alarak yemeklerimi doldurdum. Dikkatlice oturduğum masanın çevresinde bazı arkadaşlarım vardı; onları tanıyordum ama sohbetlerimiz genellikle yüzeysel kalmıştı. Yemeği hızlıca alıp, kızlar grubuna katıldım. Yemek masasında, Nova ve Eva karşıma oturmuştu. “Günün nasıl geçti?” diye sordu Nova, derin bir nefes alarak. “Yoğun geçti,” dedim, çatalımı tabağıma batırırken. “Harden’ın dersi gerçekten derinlemesine bir konuydu ve Meyers’ın sanat dersi de oldukça ilginçti. Ama şu anda ödevler hakkında çok fazla düşünmekten başımı ağrıtıyorum.” Eva, kafasını sallayarak, “Evet, ödevlerle ilgili endişelenmek çok normal. Ama unutma, birlikte güçlü bir ekibiz. Her şeyin üstesinden gelebiliriz,” dedi, beni teselli etmeye çalışırken. Yemek sırasında sohbetimiz, derslerin zorluklarından ve kampüs hayatından, hatta kampüsün çeşitli köşelerinde geçirdiğimiz zamanlardan bahsetmeye dönüştü. Arkadaşlarımın desteği, ruh halimi bir nebze olsun iyileştirdi, ama yine de Raven’ın yarattığı belirsizlik içimi kemiriyordu. Yemekten sonra, odama döndüm ve günlük rutinlerimi yaparak birkaç kişisel eşyayı toparladım. İçimdeki endişe ile başa çıkmak için rahatlamaya ihtiyacım vardı. Yatağımın üzerine uzandım, ama Raven’ın söyledikleri ve yaptıkları kafamı meşguldü. İçsel bir huzursuzlukla başa çıkmak için birkaç derin nefes aldım, gözlerimi kapatarak sakinleşmeye çalıştım. Yatak odamda derin bir düşünceye dalmışken, akşamın sessizliği içimi sarhoş etmişti. Diğer odalardan gelen hafif konuşma sesleri ve uzaklardan gelen rüzgarın hışırtısı dışında hiçbir ses yoktu. Yatakta uzanırken, Raven’ın ertesi gün neler yapacağına dair kafamda kurgular oluşturdum. İçsel endişelerim ve heyecanlarım, gelecekteki olayların nasıl şekilleneceğini merak etmeme neden oluyordu. Rüyalarımda, Raven ve diğer karakterler hayat bulmuştu. Düşlerimde, kampüsün çeşitli köşelerinde karşılaştığım olaylar ve yaşadıklarım birer birer canlanıyordu. Raven’ın karanlık ve tehditkar tavırları rüyalarımı etkilerken, aynı zamanda Archer’ın bana destek olan varlığı da huzur verici bir etki bırakıyordu. Gözlerimi kapattığımda, içimdeki tüm karmaşayı ve heyecanı bir kenara bırakıp uykuya geçmek için kendimi hazırladım. Yatakta rahat bir pozisyona geçip derin bir nefes aldım. Raven’ın davranışları, derin düşüncelerim ve ilerleyen günlerde neler olacağı hakkındaki belirsizlik, düşüncelerimi doldurmuştu. Bir süre sonra, uykuya dalarken, içsel huzursuzluğumun yavaş yavaş yok olduğunu hissettim. Derin, karanlık bir uykuya geçerken, Raven’ın bana olan etkileri ve kampüsün gizemli atmosferi rüyalarımda bir araya gelmişti. Ertesi gün, yaşanacak olaylar ve karşılaşılacak yeni zorluklarla başa çıkabilmek için enerjik ve hazır bir şekilde uyanmayı umuyordum. Gözlerim kısıldı ve derin bir uykuya daldım, her şeyin sabah daha iyi olmasını umut ederek. … Sabah ışıklarına değil de alarm sesine huzursuzca uyanmak mahvediyordu insanı! Gözlerimi ovuşturarak açarken Nova alarmını kapadı. Onunla birlikte ben de kalkarken gülümseyerek ‘’Günaydın!’’ dedim. Bana başıyla selam verip banyo tarafına ilerlediğinde gardırobumun kapaklarını açtım. Üstüme gün için kargo model jogger gri bir eşofman ve pembe çiçek baskılı beyaz bir tişört giydim. Bugün büyük gündü, bakalım Raven’in benimle derdi neydi!? Nova da dersleri için hazır olduğunda birlikte odadan çıkıp yemekhane yolunu tuttuk. Kızlarla hafif bir kahvaltı yaptıktan sonra amacım dahilinde yanlarından ‘’Görüşürüz kızlar.’’ Diyerek ayrıldım. Hep bir ağızdan arkamdan ‘’görüşürüz.’’ Diye bağırırlarken Raven'la ormanda buluşmak için içimde bir heyecan ve belirsizlikle yurttan çıktım. Kalbim göğsümde çılgınca atıyordu. Etraf sessizdi, kimse beni fark etmeden ormana doğru ilerledim. Ağaçların arasında yürürken, sabahın erken saatinin serinliği yüzümü okşuyordu. Kuşların cıvıltısı ve rüzgarın hafif hışırtısı eşliğinde, Raven’ın söylediği yerde durdum. Birkaç dakika bekledim, ama sanki zaman durmuş gibiydi. Sonra, ağaçların arasından Raven belirdi. Yüzünde her zamanki gizemli ve sakin ifadesiyle bana doğru yürüdü. "Erkencisin," dedi, dudaklarının kenarında hafif bir gülümsemeyle. "Sanırım, buraya erken gelmek için fazla istekliydim," dedim, ellerimi önümde birleştirerek. "Beni niye çağırdın?" Raven, omuzlarını silkti ve siyah ceketinin cebinden ince, eski görünümlü bir kitap çıkardı. Kitabın sayfaları sararmıştı ve kapağında eski semboller vardı. "Bu, sana getirdiğim bir hediye," dedi. Kitaba bakarken kaşlarımı çattım. "Bu da ne?" "Bu," dedi Raven, kitabı bana uzatarak, "Güçlerini kontrol etmeyi ve geliştirmeyi hızla öğrenmeni sağlayacak bir kitap. Kendi içindeki potansiyeli fark etmen için gereken bilgiyi içeriyor." Kitabı aldım ve üzerindeki sembolleri incelemeye başladım. Elimi sayfalara dokundurunca, hafif bir enerji dalgası parmaklarımın ucundan içeri aktı. Bu, sıradan bir kitap değildi. Sayfalarını çevirdim; içinde karmaşık semboller, büyüler ve güçlerin kullanımına dair detaylı açıklamalar vardı. "Bu kitabı nereden buldun?" diye sordum, gözlerimi ondan ayırmadan. Raven gülümsedi, ama bu gülümseme bana biraz ürkütücü geldi. "Bu kitap, benim ailemden kalan bir miras," dedi. "Her nesilde bir kez, güçlerini henüz kontrol edemeyen birine yol gösterici olması için kullanılır. Şimdi, o kişi sensin." "Yani, bu kitap sayesinde güçlerimi kontrol edebileceğim mi?" Sesimde hâlâ bir tereddüt vardı. "Bundan çok daha fazlasını yapabileceksin," dedi Raven, gözlerini benimkilerle buluşturarak. "Ama bunu tek başına yapmanı istemiyorum." "Ne demek istiyorsun?" dedim, şaşkınlıkla. Raven bir adım ileri attı, bakışları ciddileşti. "Güçlerini gerçekten anlamanın ve kontrol etmenin tek yolu, onları zorlamaktır. Sınırlarını bilmediğin bir şeyi nasıl kontrol edebilirsin ki? Bu yüzden... Sana bir teklifim var." "Neymiş o?" dedim, merakla. "1’e 1," dedi. "Sen ve ben, burada ve şimdi. Güçlerini kullanmak zorunda kalacaksın. Kitap sana rehberlik edecek, ama asıl öğretmen pratik olacak." Gözlerimi kısarak ona baktım. Bu kesinlikle bir meydan okumaydı. Kalbim çılgınca atmaya başladı. Raven’ın niyeti neydi? Beni gerçekten geliştirmeye mi çalışıyordu, yoksa bu başka bir oyun muydu? "Bu biraz... tehlikeli değil mi?" dedim, sesimdeki titremeyi gizleyemeden. "Henüz tam olarak ne yapabileceğimi bilmiyorum." "Tam olarak da bu yüzden yapmalıyız," diye yanıtladı Raven. "Güçlerini ne kadar zorladığını, onların ne kadar ileri gidebileceğini bilmeden, gerçek kontrolü elde edemezsin. Kitap sana yardım edecek, ama bu sadece teorik bilgi. Asıl önemli olan, onları kullanmayı öğrenmek." "Ya sana zarar verirsem?" dedim, içimdeki kararlılığı dışarı vurarak. Raven güldü. "Beni hafife alma, Luna. Ben de seni hafife almıyorum. Eğer gücün beni yaralayacak kadar büyükse, bunu öğrenmenin vakti gelmiş demektir." Derin bir nefes aldım, gözlerimi kapattım ve birkaç saniye düşündüm. Bu, belki de en büyük sınavımdı. Raven, bana bir meydan okuma sunuyordu ve ben kabul etmeliydim. Eğer gerçekten güçlerimi kontrol etmek istiyorsam, bu fırsatı değerlendirmeliydim. Gözlerimi açtım ve ona baktım. "Peki," dedim, kararlı bir sesle. "Sana karşı 1'e 1 mücadele edeceğim." Raven'ın yüzünde bir anlığına bir tatmin ifadesi belirdi. "İyi," dedi, ellerini yanlarına bırakırken. "Öyleyse başlayalım." Bir adım geriye çekildim ve derin bir nefes aldım. Ellerimi iki yana açtım, avuçlarımda hafif bir enerji titreşimi hissetmeye başladım. Raven, karşıma geçip hazırlandı. Gözleri benimkilerdeydi, dikkatle beni izliyordu. "Unutma," dedi, sakin bir sesle, "bu bir savaş değil. Bu, kendi sınırlarını keşfetmek için bir test." Başımla onayladım ve gözlerimi kapatarak enerjimi odaklamaya çalıştım. İçimdeki gücü hissetmeye başladım. İlk önce korku ve endişe, sonra kararlılık... Raven, ansızın bana doğru bir enerji dalgası gönderdi. Bu, bir uyarı ateşiydi, ama aynı zamanda ciddi olduğunu gösteriyordu. Ellerimi hızla kaldırıp enerjiyi savuşturdum. Parmak uçlarımın ucunda bir sıcaklık hissettim, ama bu beni durdurmadı. İçimde bir ateş yanmaya başlamıştı. "Sana saldırırken düşünmene fırsat vermeyeceğim," dedi Raven. "Gerçek savaşta, düşünmek için zaman yoktur. Harekete geçmelisin." Bu sözlerle, bir kez daha bana saldırdı, ama bu sefer daha sertti. Gözlerimi açtım ve enerjiyi kontrol etmeye çalıştım. Raven’ın enerjisiyle kendi enerjimi birleştirmeye çalıştım, onu savuşturdum ve ona geri gönderdim. Raven çevik bir hareketle saldırımı savuşturdu ve bir an için gülümsedi. "Daha iyi," dedi. "Şimdi tekrar dene. Hızlı ol." Derin bir nefes aldım ve ellerimi kaldırarak ona doğru güçlü bir enerji dalgası gönderdim. Raven, bir anda hareket ederek saldırımı savuşturdu, ama bu sefer biraz zorluk çektiğini gördüm. Bu bana cesaret verdi. Hemen bir yenisini gönderdim, bu sefer daha kontrollü ve odaklanmıştım. Raven, saldırımı savuşturduktan sonra elini kaldırdı. "İşte bu," dedi, memnuniyetle. "Gücünü kontrol edebilmeye başlıyorsun." Bir an için durduk, ikimiz de derin nefesler alıyorduk. İçimdeki enerji akışını hissedebiliyordum. Bu, korkutucu ama aynı zamanda muhteşemdi. Güçlerimle bu şekilde yüzleşmek, onları kullanmak... Kontrol edebilmek için uzun bir yolum olduğunu biliyordum, ama bu ilk adımım olmuştu. "Kitabı oku," dedi Raven, nefesini düzenlerken. "İçindeki teknikler ve meditasyonlar, gücünü nasıl daha iyi kontrol edebileceğin konusunda sana rehberlik edecek. Ama unutma, en iyi öğretmen, pratik yapmaktır." Başımı salladım. "Teşekkür ederim, Raven. Bunu gerçekten... gerçekten yapabileceğime inanmamı sağladın." Raven, omuzlarını silkti. "Güçlerin var, Luna. Sadece onları nasıl kullanacağını öğrenmelisin. Kendi sınırlarını keşfetmekten korkma. Onları aşman gerekiyor." Bir süre daha sessiz kaldık, sonra Raven bana yaklaşıp omzuma hafifçe dokundu. "Bu sadece başlangıç," dedi. "Ve bu yolda yalnız olmayacaksın." O anda, içimde bir şeyler değişti. Kendi güçlerimi daha yakından tanımanın zamanı gelmişti. Raven bana hem bir düşman hem de bir öğretmen olmuştu. O an, bu yolculukta neyle karşılaşacağımı bilmiyordum, ama en azından bir şeyden emindim: Artık korkmak yerine yüzleşmeye hazırdım. Raven, omuzlarımı hafifçe sıktıktan sonra, bir an için gözlerini kaçırarak düşündü. Yüzündeki ifade, hem bir tür derin düşünceyi hem de içindeki rahatsızlığı gösteriyordu. "Bu seninle ilgili bir mesele değil, Luna," dedi, sesindeki yoğunlukla. "Archer hakkında konuşmalıyım." Archer’la ilgili ne söyleyeceğini merakla beklerken, Raven derin bir nefes aldı ve devam etti. "Archer’a karşı çok şey hissettiğini biliyorum," dedi. "Ama bazen onun sana sunduğu destek, aslında senin potansiyelini görmemekten kaynaklanıyor olabilir. Onun seni ne kadar tanıdığını, ne kadar anlayışlı olduğunu sorgulamanın zamanı geldi." Bu sözler, kafamı karıştırdı. Archer’ın bana sunduğu destek, aslında gerçek mi, yoksa yüzeysel bir güven mi? Raven’ın sözleri bu noktada düşüncelerimi daha da karıştırdı. Raven, bir konuda benden daha iyi olduğunu düşündüğü Archer hakkında bir şeyler paylaşmak istiyordu. "Ne demek istiyorsun, Raven?" diye sordum, merakla. Raven'ın söyledikleri kafamda yankılanırken, içimdeki karmaşa daha da derinleşti. Raven’ın, Archer hakkında söyledikleri, beni hem huzursuz hem de kafa karıştırıcı bir hale getirmişti. İşte bu yüzden, Raven’ın gözlerindeki soğuk bakış ve kuşkulu ifadeyi tamamen yargılamaya başladım. "Archer'ı tanıyorsun Luna." dedi Raven, gözlerinde derin bir karanlık parlıyordu. "Ama ne kadar tanıyorsun gerçekten? Archer, senin güvenini kazanmaya çalıştı. Fakat bunun arkasında ne olduğunu biliyor musun? Onun sana sunduğu destek… Belki de bambaşkadır. O sırlarla dolu gizemli bir kutu Luna. Ve aklını karıştırmasına izin vermemelisin. ‘’ Bu sözler içimdeki tüm duyguları ateşle besliyordu. Raven’ın söyledikleri, Archer’la olan ilişkimi sorgulamama neden oluyordu. Raven’ın gözlerinde, bir tür karanlık aydınlık vardı. ‘’Herkesin bir sırrı var…’’ diyerek iç çektim. Raven, başını hafifçe sallayarak devam etti. "Evet. Ama her sır tozpembe değildir Luna, bunu aklına kazısan iyi edersin.’’ Bu bir tehdit miydi yoksa bir dost ricası mıydı, veya bir tavsiye? Archer’ın bana karşı olan desteği, bu yeni ışık altında, adeta bir yanılsama gibi görünüyordu. Raven’ın sözleri, Archer’ın bana karşı olan gerçek niyetlerini sorgulamama neden oldu. Raven, derin bir nefes aldı ve gözlerini tavana doğru dikti. “Archer, seni güçlerin hakkında bilgi sahibi olmadan koruyormuş gibi görünüyor. Ama bu, seni gerçekten anladığı anlamına gelmez. Kardeşinin yaşındaydın değil mi? Bütün dedikoducular sizi yayıyor, arkanızdan konuşuyor. Ve haklı sayılırlar. Archer’ın korumacı tavırları kız kardeşi Evandolyn etkisi. Seni korunulması gereken masum bir kız olarak görüyor ve böyle görmesi seni sevdiği, sana aşık olduğu anlamına gelmez değil mi? Demek istediğim… Kapılma ona. Öyle kişiler yarardan çok derin yara izleri bırakırlar.’’ Bunu kendisinin söylemesi gerçek ironikti ama her ne olursa olsun sözleri beni sorgulamaya adım adım itmekteydi. Archer… Masalsı bir dünyada Prens karakteri gibiydi. Ve dediğim gibi, Raven’in de onayladığı gibi… Kardeşi yaşındaydım. Beni sadece koruyordu. Raven, gözlerini karartarak söze girdi bir kez daha. ‘’Sevgiliydiniz değil mi? Ayrılığın vakti gelmedi mi?’’ Gözlerime Raven’e devirerek bir adım geriledim. ‘’Sevgili değiliz dediğin gibi beni senden koruma çabası ile bu yalana ortak oldu!’’ Bu cevabımla Raven tatmin olmuşçasına başını sallamıştı. ‘’Buna sevindim, gereksiz insanlar tarafından yıpranmanı istemem. Aksine sen ve ben… İkimiz de aynı güçlere sahip iki varlık iken… Senin güçlerinle ilk defa karşılaştığım andan beri aynı şeyleri düşünüyorum. Birbirimiz tarafından yaratılabilme potansiyeline sahip iki genç! Ben seni hep bekleyeceğim Luna, umarım bir gün sandığın gibi psikopat olmadığımı görürsün, ya da takıntılı bir manyak!’’ Bu tavsiye, içimde bir değişim başlattı. Raven aklımı allak bullak etmişti. Sözleri beni olduğum yere kenetlerken Raven etrafına bakınmaya başladı ardından bir kez daha bana döndü. ‘’Hava soğumaya başladı. Hadi geri dönelim. Kitaba yoğunlaşmayı unutma Luna her gün eğer istersen aynı gün ve saatlerde burada buluşup güçlerini için çalışmalara devam edebiliriz.’’ Raven’e istemsizce başımı salladığımda çoktan dönüş yolunu adımlamaya başlamıştık bile. … Raven'la ormanda geçirdiğimiz o yoğun anların ardından yurdun arka kapısına kadar birlikte yürüdük. Sessizdik, ama bu sessizlik içinde çok şey vardı. İçimdeki güçleri kontrol etmeye yönelik yeni bir adım atmış olmanın heyecanı, Raven’ın beni zorlamasının yarattığı karmaşık duygular... Kafam karmakarışıktı, ama aynı zamanda kendimi her zamankinden daha kararlı hissediyordum. "Burada ayrılalım," dedi Raven, hafifçe gülümseyerek. "Sana söylediğim gibi, bu sadece bir başlangıç." Başımı salladım, ona bakarken içimde beliren küçük bir tereddüt dalgasını bastırmaya çalıştım. "Evet, biliyorum," dedim. "Ve... teşekkür ederim." O an yüzündeki ifade yumuşadı. "Teşekküre gerek yok, Luna. Sadece unutma, seni izliyor olacağım." Bana son bir bakış attıktan sonra ormanın karanlıklarına karıştı. Arkasında, sanki onun varlığını hâlâ hissediyormuşum gibi bir boşluk bıraktı. Derin bir nefes aldım ve kapıya doğru döndüm. Şimdi yurdun güvenli kollarına dönme zamanıydı. Yavaşça kapıyı açtım ve içeri adım attım. Yurttaki sıcak hava yüzüme çarptı. İçerisi oldukça sessizdi; öğrencilerin çoğu ya dışarıda takılıyor ya da odalarındaydı. Koridorun sonuna doğru ilerlerken, aniden Nova odasından çıktı ve beni gördü. Gözleri hemen yüzümü taradı, sanki ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Onun meraklı bakışları altında bir an tereddüt ettim.. "Neredeydin?" diye sordu, gözlerini kısarak bana yaklaştı. "Bütün sabah seni göremedim." Yalan söylemek istemiyordum ama ona gerçeği de söyleyemezdim. "Kütüphanedeydim," dedim hızla. "Biraz kafamı dinlemek istedim. Kitaplarla takıldım." Nova, kaşlarını çatarak bana baktı. "Gerçekten mi? Ama daha sabah kahvaltısında pek kitabın yanına yaklaşacak gibi görünmüyordun." Omuz silktim, gözlerimi yere indirerek. "Bazen aniden bir ilham gelir, bilirsin. Özellikle kafam karışıksa..." Nova gözlerini benden ayırmadan bir süre daha bekledi, sanki yalan söylediğimi anlıyormuş gibi. Ama sonunda derin bir nefes alıp konuyu değiştirdi. "Neyse, hafta sonu planlarımızı konuşalım. Cumartesi günü kasabaya gitmeyi düşünüyorum. Biraz alışveriş yaparız, belki güzel bir kafede otururuz. Ne dersin?" Onun bu heyecanına karşılık vermek istesem de, Raven’ın bana verdiği kitabı okumayı planlıyordum. İçinde neler olduğunu ve gücümü daha iyi nasıl kontrol edebileceğimi öğrenmeliydim. "Ödevlerim var," dedim hemen. "Bu hafta sonu kütüphanede takılmam gerekecek. Gerçekten yetişmem lazım." Nova kaşlarını kaldırdı. "Ödev mi? Bütün hafta boyunca ödevlerden kaçmadın mı zaten?" Gülümsedim, içimde yükselen gerginliği gizleyerek. "Evet ama bu hafta sonu ciddi olmam lazım. Özellikle de temel matematik ve analiz dersinin yoğunluğunu düşünürsek... Cumartesiyi kütüphanede geçireceğim, pazar günü de odada çalışırım." Nova, hayal kırıklığını gizleyemedi ama sonunda pes etti. "Peki, tamam. Ama bir dahaki sefere bahaneleri bırakıp benimle geliyorsun, tamam mı?" Başımı sallayarak ona gülümsedim. "Söz veriyorum." Nova omuz silkti ve odasına döndü. Ben de hızla odama geçtim. Kapıyı kapatır kapatmaz derin bir nefes aldım. Hafta sonu Raven’ın verdiği kitaba dalmak ve güçlerimi keşfetmek için bol bol vaktim olacaktı. Onun dediği gibi, bu sadece başlangıçtı. Kitabı yatağımın altındaki gizli bölmeye yerleştirdim ve hafta sonunu sabırsızlıkla beklemeye başladım. Cumartesi sabahı erkenden kalktım. Yine bir gizli parti vardı. Ama ne yazık ki o davetiyeye sahip değildim. Çünkü… Oryantasyon süreci çoktan bitmişti! … Kahvaltıdan sonra Nova’yı ve diğerlerini atlatıp kütüphaneye doğru yol aldım. Kütüphane sabahın erken saatinde oldukça sessizdi. Sadece birkaç öğrenci masalarda ders çalışıyordu. Kitabı çantamdan çıkardım ve arka masalardan birine oturdum. Sayfalarını açtığımda içindeki semboller ve eski yazılar gözlerimin önünde canlandı. Büyüler, enerji odaklama teknikleri, güç kontrolü... İçimden bir ses bana, bu kitabın beni derinlere çektiğini söylüyordu. Okumaya başladım, sayfaların arasında kayboldukça güçlerimin sınırlarını daha iyi anlamaya başladım. Pazar günü, odamda geçirdim. Kütüphanede öğrendiğim teorileri notlar alarak bir araya getirdim. Kitabın bazı bölümleri, gücün bilinçaltıyla nasıl ilişkilendirilebileceğini açıklıyordu. Bu, bilinçaltı ve duygusal zeka dersinde öğrendiklerimle paralellik gösteriyordu. Raven’ın söyledikleri ve kitaptaki öğretiler, sanki birbiriyle uyumlu bir şekilde bana yeni bir dünyanın kapısını aralıyordu. Odaya kimse girmedi; Nova bile. Muhtemelen cumartesi günkü yalnızlığımı anladığını düşünüyordu. Gün boyunca odaklanarak çalıştım ve kendimi gücümün derinliklerinde yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Pazartesi günü geldiğinde, hafta sonunun yoğunluğundan sonra biraz yorgundum ama aynı zamanda daha kararlıydım. Sabah kahvaltısından sonra Eva ile buluşup sınıfa gittik. Bugün sadece bir dersimiz vardı: Temel Matematik ve Analiz. Bu ders genellikle kafa karıştırıcı oluyordu ama öğretmenimiz Anita Hills’in anlatım tarzı sayesinde konu oldukça ilgi çekiciydi. Sınıfa girdiğimizde, Anita Hills tahtaya birkaç karmaşık denklem yazıyordu. Gözlüğünün üzerinden sınıfı süzdü ve dersin başlama işaretini verdi. "Bugün," dedi, "analiz teknikleri ve bu tekniklerin yararlı uygulamalarını inceleyeceğiz." Dikkatle dinlemeye başladım. Analizin, kontrol uygulamalarındaki rolü üzerine teorilerden bahsediyordu. Denklemleri kullanarak enerji akışlarını nasıl düzenleyebileceğimizi açıklıyordu. Her şey önce karmaşık görünse de, söyledikleri yavaş yavaş zihnimde anlam kazanmaya başladı. Özellikle, yapay zekâsal blokların nasıl analiz edileceği konusuna değindiğinde notlarımı daha dikkatli almaya başladım. Eva ile birbirimize dönerek fısıldaştık. "Bu, bizim için çok önemli," dedi Eva. ‘’Kredisi en yüksek ders!’’ "Kesinlikle," dedim. ‘’Ne olursa olsun bu dersi geçmeliyiz!’’ Dersin sonunda Profesör Anita Hills tahtanın önünde durarak gülümsedi. "Şimdi, öğrendiklerimizi pratiğe dökme zamanı. Size bir grup çalışması vereceğim." Gözlerimiz onun ağzından çıkacak cümleleri bekliyordu. "Her grup, analiz kontrol uygulamalarının akışını kontrol etmek için matematiksel analiz tekniklerini kullanacak. İki kişilik gruplar oluşturun ve çalışmalarınıza hemen başlayın." Eva hemen bana döndü, gülümsedi. "Benimle çalışmak ister misin?" Tabii ki, başımı salladım. Eva, çalışmak için harika bir ödev partneriydi "Sanırım…’’ dedim ve ardından ekledim ‘’Bu zorlu süreç için yardıma ihtiyacımız olacak.’’ Eva başını salladı. "Archer. Onunla çalışmak mantıklı olur." İçimde bir şeyler kıpırdadı. Archer… Onunla çalışmak biraz gergin olacaktı. Raven’la geçirdiğim zaman aklıma geldi. Archer hakkında söyledikleri… Raven ile birlikte olduğumu bilse Archer’ın durumu nasıl karşıladığını bilmiyordum ama içimde bir huzursuzluk vardı. ‘’Anlaştık.’’ Dedim keskin bir tavırla Eva’ya. Dersi geçmek en önemli şeydi şu an! Eva ile anlaştıktan sonra kütüphanede buluşmaya karar verdik. Eva ile kütüphaneye gittiğimde Archer orada bizi bekliyordu. Ancak gözlerindeki soğukluk dikkatimi çekti. Selam vermek için yaklaştım ama Archer, mesafesini korudu. Ne olmuştu bir anda? "Merhaba," dedim, gergin bir gülümsemeyle. O sadece başını salladı. "Hazır mısınız?" dedi, doğrudan gözlerime bakmadan. Bir şeylerin ters gittiğini hemen hissettim ama sebebini çözemedim. İçimde beliren o ağır his, Raven’la olanları anlatıp anlatmamam konusunda beni kararsız bıraktı. Ama şimdi zamanı değildi. Grup çalışmasına odaklanmalıydık. Ancak Archer’ın bu mesafeli tavrı, içimde bir diken gibi batıyordu. Gözlerim onun yüzündeki sert ifadeyi izlerken, bu soğukluğun altında ne olduğunu merak ettim. Raven’la olanları biliyor olabilir miydi? Yoksa başka bir şey mi vardı? Sorular beynimde dönerken, Archer konuşmadan kitabını açtı ve çalışmaya başladı. Sanki ben orada yokmuşum gibi davranıyordu. Bu, içimde yeni bir karışıklık yaratıyordu. Ama aynı zamanda, aramızda yeni bir gerilimin başladığını da hissettiriyordu. ... |
0% |