Yeni Üyelik
77.
Bölüm

S2B2

@selinayeda_x

Yeni eğitim ve öğretim yılı tüm cazibesi ile başlamak üzereydi.

Ama tabii önce bu iki günü atlatmalıydım. Her zamanki gibi günlerden cumartesi idi.

Ders seçimi sonrası yatağıma uzanırken bakışlarım Nova’ya kaymıştı. Üstüne paltosunu alıp bir süre sonra ayaklandı.

Nova odadan çıkarken, onun adımlarının yavaşça uzaklaştığını duydum. “Biraz arkadaşlarla takılacağım,” demişti, aceleci ama her zamanki rahat tonuyla. "Sonra dönerim." Geriye odada sadece ben kalmıştım ve o an anladım ki gerçekten yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Derin bir nefes alarak yatağa uzandım, gözlerimi tavana dikip bir süre orada öylece yattım. Dışarıda rüzgârın hafif uğultusu pencereden içeri sızarken, o gün yaşadıklarımı düşündüm.

Archer’ın sözleri, yüzündeki o kararlı bakış… Beni her defasında daha da derin düşüncelere sürüklüyordu. Raven… Archer’ın ve Joseph’in sürekli uyardığı kişi.

Yatağımdan doğruldum, yerleştirmem gereken birkaç eşya vardı. Valizim hâlâ ortada duruyordu. Eşyalarımı çıkarmaya başlarken valizimin en altındaki kitaba çarptı elim. Kapağını görünce gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Raven’in kitabı! Onun kitabını burada, benim eşyalarımın arasında bırakmıştı. Tatilde okuduğum o ağır, felsefi metinlerle dolu kitap… O anda içimde bir huzursuzluk belirdi. Kitabı elimde döndürdüm, sert kapağına parmaklarımı hafifçe bastırarak düşündüm. Bu kitabı nasıl olup da burada unuttuğuna bir anlam veremiyordum.

Kitabı dikkatlice masanın üzerine bıraktım ve geri dönüp eşyalarımı yerleştirmeye devam ettim. Kıyafetlerimi dolaba astım, birkaç kişisel eşyamı çekmecelere yerleştirdim. Ama aklım sürekli Raven’in kitabına takılıyordu. Sanki o kitap sadece bir kitap değildi. Beni çağıran bir şeyler vardı onunla ilgili. Bitmeyen sorular zihnimi işgal ederken, valizimi tamamen boşaltıp köşeye koydum. Sonra bir süre kitapla göz göze geldim. Şimdi Raven’la buluşmam gerekiyordu. Ona kitabını geri vermek için bir bahanem vardı, ama bu buluşmanın altında daha fazlası yatıyordu.

Raven’la buluşma zamanını ayarlamak için telefonuma uzandım. Programımız yarın açıklanacaktı, ama şimdiden bir gün belirleyebilirdik. Ona mesaj atıp, "Yarın ders programını aldıktan sonra görüşelim mi?" diye sordum. Cevap beklerken derin bir nefes alıp masaya oturdum. Yatağın kenarına yığılan atıştırmalıkları alıp bir parça çikolata yedim. Şekerin ağzımda dağılışını hissetmek biraz olsun beni rahatlattı. Gözlerim istemsizce pencereye kaydı.

Dışarıda, yurdun bahçesi serin akşam havasıyla sarmalanmıştı. Ağaçlar hafifçe sallanıyor, havadaki serinlik yavaşça gecenin karanlığına karışıyordu. Gün batımının son izleri gökyüzünde hafif pembemsi çizgiler bırakmıştı. Derin bir nefes aldım. Bu sessizlik ve dinginlik bazen çok iyiydi, ama şu an sıkılmaya başlamıştım.

Odadan çıkmam gerektiğine karar verdim. Belki biraz hava almak iyi gelirdi. Ayağa kalkıp ceketimi sırtıma geçirdim, anahtarlarımı cebime atarak kapıya yöneldim. Koridorlarda yürürken sessizliği dinlemek tuhaftı. Herkes bir yerlere gitmiş, kendi işlerine dalmış gibiydi.

Yurt binasından dışarıya çıktığımda, serin hava hemen tenime çarptı. Bahçede yürümeye başladım, adımlarım beni bilinçsizce o küçük göletin yanına kadar götürdü. Burası her zaman sakin bir yer olmuştu. Su, hafifçe dalgalanıyor, etrafındaki otlar rüzgârla hışırdıyordu. Birkaç öğrenci uzakta oturmuş, sessizce sohbet ediyorlardı. Ama onların sesi buraya ulaşmıyordu.

Bir süre daha yürüdüm. Yurdun arka tarafındaki küçük ormanlık alana doğru ilerledim. Burada ağaçların gölgeleri akşamın karanlığına karışıyor, ayaklarımın altındaki kuru yapraklar hışırdıyordu. Doğa, günün son izlerini karanlığa teslim ederken, içimde bir şeyler çözülüyordu. Bazen sessizliğin içinde insan kendi düşüncelerinden kaçamaz, değil mi? İşte tam olarak bu durumdaydım. Aklımın derinliklerinde dolanıp duran düşünceler… Archer’ın bana söylediği her kelime, Raven’in o gizemli tavırları…

Birden cep telefonum titredi. Raven’den mesaj gelmişti. “Yarın görüşelim. Kitabı da getirirsin.” Basit ve kısa bir mesajdı, ama altında daha derin anlamlar yattığını biliyordum. Bu buluşmanın sadece bir kitapla ilgili olmadığını hissediyordum.

Derin bir nefes alarak telefonumu kapattım.

Geri dönüp ardından bir süre göletin kenarında durup suya baktım. Akşamın dinginliği içimi sarmıştı. Aklımda hâlâ Archer ve Raven vardı. Archer’ın bana her şeyi açıklamaması işleri daha da karmaşık hale getiriyordu. Ona güveniyordum, Raven’e ise asla.

Göletin kenarına yaklaştığımda, ilk dönemimde yaşadığım o tuhaf anı hatırladım. O zamanlar, her şey bu kadar karmaşık değildi. Göletin serin sularına düşmüştüm, ellerim titreyerek çıkmaya çalışırken Archer yanıma gelmiş ve beni sudan çekip kurtarmıştı. O an ne kadar aptalca hissettiğimi hatırlıyorum, ama Archer’ın bakışları her zaman sakin ve anlayış doluydu. Şimdi ise, göletin yüzeyi buzla kaplanmıştı, tıpkı aramızdaki mesafe gibi. Su, artık serin ve akışkan değildi. Hareketsiz ve donmuş, sanki zaman durmuş gibi.

Bir an, arkamdan gelen ayak seslerini duydum. Yavaş, ağır adımlardı ve her bir adım göletteki buzun çatlamasına benzer şekilde içimde bir gerilim yaratıyordu. Dönüp baktığımda, Archer’ın geldiğini gördüm. Karanlıkta bile onu hemen tanıyabilirdim. Soğuk havaya rağmen rahatça yürüyordu, yüzünde her zamanki o düşünceli ifadesi vardı.

“Burası hâlâ senin favori yerin mi?” diye sordu, yanımda dururken. Sesinde bir hafiflik vardı ama aynı zamanda altında derin bir tonlama hissediliyordu.

Omuzlarımı silkerek gülümsedim. ‘’Hava almaya geldim.’’ Dedim sakince. ‘’Ve evet ilk dönemimde bu gölete düşüşümü hatırlamadan duramıyorum.”

Archer hafifçe güldü. “Evet, hatırlıyorum. Sanki gölet seni çekiyordu.”

“Ya da belki de ben fazlasıyla sakardım,” dedim, gülerek.

Bir süre sessizce göletin buzla kaplanmış yüzeyine baktık. Archer her zamanki gibi yanımda, sessiz ama huzur vericiydi. İçimdeki karmaşık duyguları tam olarak ifade edemiyordum, ama bu anın tadını çıkarmaya karar verdim.

“Neden buraya geldin Archer?” diye sordum Archer’a, bir süre sonra cevap gecikmemişti.

‘’Aklımı toparlamaya gelmiştim, seni takip etmiyorum Luna.’’ Başımı ağır ağır Archer’a sallarken yavaşça yere oturdum. Gölün buzuna dokundum.

‘’Bu sefer şanslıyım, bu göl beni bir daha yutamaz.’’ Diye fısıldadım.

Archer güven verici bir şekilde yanımda bağdaş kurmuştu.

‘’Su donuk olmasa da öyle bir şey olmaz Luna, buna izin vermem, tıpkı o günkü gibi.’’ Archer’in bu sözleri dudaklarımı kıvırıp gülümsememe sebebiyet verirken gözlerimi kapattım.

Esen yel epey bir ürpertmişti beni. Ardından hızlıca söze girdim. Bir nevi konu değişikliği de gibiydi.

‘’Yarın Raven’le buluşacağım, bir kez daha. Bil diye söylüyorum çünkü aramızda yine bir tartışma olmasın.’’ Sözlerim Archer’ın iç çekmesine sebebiyet vermişti.

Ardından manalı bakışlarla bana döndü.

‘’Ben diyeceğimi demiştim zaten Luna, katılıp katılmaması sana kalmış. Ama şunu demeden de edemeyeceğim… Dikkatli ol, bir şeye ihtiyacın olursa ara.’’ Archer’a olumlu bir şekilde başımı sallarken söze girdim.

‘’Hiçbir şey olmamış gibi devam etmeyeceğiz Archer, ağzını arayacağım daha dikkatli olacağım ve olup bitenleri tartacağım. Onun hakkında söylenen tek kişi değilsin, senden önce yakın arkadaşımla da kavga etmişti. Yakın arkadaşım hakkında atıp tuttu, olup biteni tatilde bir de ondan dinledim. Artık Raven’e mesafeliyim. Eskisi gibi güvenim tam değil. Archer hiçbir zaman tam değildi ki, eskiden next olur mu!?’’

Sözlerim Archer’i derinden etkilemiş olacaktı ki ağzı açık kaldı.

Ardından bakışlarını kaçırdı ve soruma cevap verdi.

‘’Karşılıklı sevgi varsa, arada yanlış anlaşılmalar varsa, onsuz olamayacak kadar ağırsa ayrılık… Evet exten next olur. Çünkü küsmek sevgiye dahildir. Ama araya giren üçüncü sıfatlar bu bağı asla koparamaz. Kırmızı kalbin bir yarısı diğer yarısını her zaman bulur ve birleşirler. Kırmızı kalp sembolü de bu anlama gelmez mi? Ayrıldığımızda o kalp niye ortadan ikiye çizilir?’’ Archer’ın bu upuzun cümlelerine tebessüm ettiğimde Archer ellerini birbirine vurarak yerden kalktı. Onu takip ederken gitmeye hazırlandığını fark ettim.

Şimdi… Şimdi sormam gerekiyordu.

Archer’ın sözleri kulaklarımda yankılanırken, onun yüzündeki ifadeyi gözlemledim. Kendini toparlamaya çalışıyordu ama belli ki söyledikleri onu derinden etkilemişti. Onun bu kadar kişisel bir konuya bu denli derinlikli bir yanıt vermesi beni şaşırtmıştı. İçimde bir şeyler kıpırdanmaya başladı. Sormam gereken çok soru vardı. Ama bir tanesi, özellikle dilimin ucundaydı. Derin bir nefes alıp sesimi sakin tutmaya çalışarak sordum:

"Archer… seni bu kadar yoran şey ne? Yani... bir sevgilin ya da exin mi var? Bu kadar derin şeyler söyleyince, doğal olarak merak ettim."

Archer, bir an duraksadı. Gözlerini yere dikti, derin bir nefes aldı, ardından başını hafifçe yukarı kaldırıp gözlerime baktı. O gözlerde her zamanki karanlık ve belirsizlik vardı, ama bu sefer daha derin bir hüzün seziliyordu.

“Sevgili mi?” dedi, hafif bir gülümseme ile. Ama bu gülümseme acı doluydu. “Luna, hepimiz birini sevdik ya da seviyoruz. Ama… bu öyle bir şey değil. Bahsettiğin gibi bir geçmişim yok. Ama bu beni yoran başka bir şey. Her şey sadece insan ilişkileri değil. Beni yoran… belki de dünyanın yükü, sorumluluklar. Sana anlatmak istiyorum ama henüz tam olarak hazır değilim.”

“Peki ya o zaman?” dedim, daha cesurca. “Archer, hep böyle… belirsiz konuşuyorsun. Bana ne olduğunu söylemezsen nasıl sana yardım edebilirim? Bu kadar derin, içten konuşuyorsun, ama sonra bir duvar örüyorsun. Neden?”

Archer gözlerini kaçırdı, ellerini cebine soktu ve başını salladı. “Luna, bazı şeyler... kelimelere dökülemez. Her şeyi anlatmaya çalışırsam seni de içine çekerim. Bunun olmasını istemiyorum. Beni yoran, aslında seni koruma isteği. Raven gibi insanlardan, tehlikelerden. Bazen yanlış anlıyorsun, ama işte bu yüzden bazen sessiz kalmayı seçiyorum.”

Sözlerini dinlerken, içimdeki merak daha da büyüdü. Ona yardım etmek istiyordum. Ama anlaşılan, Archer’ın içinde hala çözülmemiş bir şeyler vardı. Ona yaklaştım ve hafifçe omzuna dokundum.

“Senin bana korumaya çalıştığını biliyorum, ama… belki de bana güvendiğin kadar kendine de güvenmelisin. Sadece anlatırsan… anlayabilirim. Beni koruyarak ne kadar uzağa gidebilirsin ki?”

Archer başını hafifçe yana çevirdi ve gözlerini bana dikti. “Luna, sen düşündüğünden çok daha güçlü birisin. Bu yüzden sana güveniyorum. Ama bazı sırlar, bazı yükler, insanı ağırlaştırır. Benim sırtımda olanlar… senin taşıyabileceğin şeyler değil.”

O anda, aramızdaki bu sessizlik ağırlaştı. Archer'ın sırtındaki yükler ne olursa olsun, onunla paylaşmak istediğim bir şey vardı. Ama o, duvarlarını hala örmüştü.

“Seni anlıyorum,” dedim, sesim yumuşak ama kararlı. “Ama bir gün o duvarları yıkmak zorunda kalacaksın, Archer. O zaman buradayım. Hep buradayım.”

Archer başını salladı, gözlerindeki o karanlık belki bir anlığına hafifledi. “Biliyorum Luna,” dedi yavaşça. “Teşekkür ederim. Bu kadar anlayışlı olduğun için… Teşekkür ederim.”

O an, ikimizin de başka bir şey söylemesine gerek yoktu. Yavaşça kalktık, adımlarımızı sessizce attık. Geri dönmek için yola koyulurken, Archer’ın içine gömdüğü sırlar, benimle hala paylaşmadığı gerçekler, bir gün ortaya çıkacaktı. Ama o güne kadar, ona elimden geldiğince destek olacaktım.

Hepimizin omuzlarında yükler vardı. Ama önemli olan, bu yükleri paylaşarak daha da güçlenmekti.

Pazar günü… Nihayet gelmişti işte. Tüm bu durgunluğa rağmen. Dün aldığım simidi sabah bitirdikten sonra Raven’e yazdım. Hazırlanıp orman yolunu tuttum. Saat öğlen olmak üzereydi.

Ormana girip eski yerimize ulaştığımda Raven’i beklemeye başladım.

Orman her zamanki gibi sessizdi. Sadece yaprakların arasından süzülen hafif rüzgarın hışırtısı duyuluyordu. Raven'la güç çalışmaları yapmak için buradaydık. Her ne kadar ona tamamen güvenmesem de, doğaüstü güçlerim üzerinde kontrol kazanma fırsatını değerlendirmek istiyordum. Onun deneyimi ve bilgisi bana bu konuda yardımcı olabilirdi. Raven’ın karanlıkta saklı duran bilge bir tarafı vardı, bu yüzden çalışmaya başladık.

Ve şimdi ona kitabını geri verecektim, bana söyleyeceklerini tartacaktım.

Ağaçalr hışırdadığında başımı çevirerek baktım.

Gelen Raven’di.

‘’Selam’’ dedi sakinlikle, gözlerimin içine bakarak. ‘’Geç kaldım galiba?’’

Başımı olumsuzca sallayarak ‘’Hayır.’’ Dedim, kestirip attım.

Kitabı ona uzattığımda kitabı elimden alarak ardından kollarını göğsünde birleştirdi.

Raven, karşımdaki büyük meşe ağacına dikkatlice bakarak, "Gözlerini kapat," dedi. "Güçlerinin içindeki akışı hisset, çevrendeki doğayı ve onu nasıl kontrol edebileceğini düşün." Ses tonu her zamanki gibi sakindi ama aynı zamanda bir o kadar da ciddiydi. İçimdeki enerjiyi çağırmaya çalışırken ellerim hafifçe titredi. Kendime odaklandım, tıpkı onun öğrettiği gibi. Fakat bir süre sonra onun bakışlarının bana yoğunlaştığını hissettim.

Raven aniden yaklaşarak ellerini omuzlarıma koydu. Yakınlığı, içimde eski günlerin anısını uyandırdı. Bir an için nefesim hızlandı. "Luna," diye fısıldadı, yüzüme eğilerek. "Eski günleri hatırlıyor musun? O günlerde her şey ne kadar farklıydı..." Sesi yumuşak ve derindi. Anılar kafamda dönmeye başladı. Bir zamanlar ona duyduğum güveni, hissettiğim çekimi hatırladım. Ama şimdi işler farklıydı, artık farklıydım.

Raven daha da yaklaştı. Ellerini omuzlarımdan aşağıya kaydırdı ve beni yavaşça ağaca doğru geri itti. Sırtım soğuk kabuğa değdiğinde, yüzüme daha da yaklaştı. "Luna," dedi, gözlerime derinlemesine bakarak. "Seni kaybetmek istemiyorum. Biz... yeniden deneyebiliriz." Sözleri içimde bir karmaşa yaratmıştı. Kendi içimdeki çelişkilerle boğuşuyordum. Bir yandan onunla yaşadıklarımızı hatırlarken, diğer yandan şimdiki durumu düşünüyordum. Artık başka biriyim, artık başka bir Luna’yım.

Onunla yüzleşmek için derin bir nefes aldım. "Raven, biz artık aynı insanlar değiliz," dedim. Sesim hafifçe titremiş olabilir, çünkü onun yakınlığı beni gerçekten rahatsız ediyordu. O anlarda gözlerimi kaçırmak istedim ama kaçınmak istemiyordum. Onun gözlerindeki yoğunluğu, o eski günlerin izlerini görmek zorunda kaldım. Kalbim hızla çarparken zihnimde bir savaş yaşanıyordu. Onu tekrar içeri almalı mıydım? Ona bir şans daha vermeli miydim?

Raven, "Luna, içindeki savaşı hissedebiliyorum," dedi, elini yüzüme hafifçe koyarak. "Seninle yeniden başlamak istiyorum. Güçlerin ya da bu karmaşık dünya umurumda değil. Sadece seni istiyorum." Dudakları hafifçe bana yaklaştı, gözleri kapandı.

Bir an için zaman durdu. Onun nefesini yüzümde hissediyordum. Ama hayır... Bu doğru değildi. İçimde bir ses buna karşı çıktı. Onunla geçmişi tekrar yaşamak istemiyordum. O, bir zamanlar sevdiğim Raven'dan farklıydı artık. Ve ben de farklıydım. "Raven," diye fısıldadım. "Bu olmaz."

Kafamı yana çevirdim, onun öpücüğünden kaçınarak. "Bu... doğru değil," dedim, sesimdeki kararlılığı duyabiliyordum. Raven bir an durakladı, yüzüme bakarak derin bir nefes aldı. Gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum. "Sen artık benim hayatımın bir parçası olamazsın," diye ekledim, bakışlarımı ondan kaçırarak.

Raven sessiz kaldı. Elleri yavaşça yüzümden aşağıya kaydı ve geri çekildi. Yüzündeki ifadeyi çözmek zordu. Acı, hayal kırıklığı, belki de biraz öfke. Ama hiçbir şey söylemedi. Sadece geriye birkaç adım attı. Gözlerindeki karanlık, bir an için daha da derinleşti. "Pekala," dedi soğukkanlılıkla. "Eğer böyle istiyorsan."

 

Aramızda bir sessizlik oluştu. Soğuk bir rüzgar esip geçti ve anı daha da ağırlaştırdı. Onunla aramızda bir şeyler köprü kurmuş gibi geliyordu ama o köprü kırılmıştı. Bir zamanlar olanlar ve şu an olanlar arasında kaybolmuştum. "Luna, seni incitmek istemem," dedi son olarak, ardından hızla oradan uzaklaştı.

Arkasından ona bakarken içimde bir hafifleme ve aynı zamanda bir ağırlık hissettim. Doğru olanı yapmış mıydım? İçimdeki bu karmaşa neydi? Ona şans vermemekle iyi mi yapmıştım, yoksa onu geri mi çevirmiştim? Düşünceler beynimde dönüp durdu. Ağaca yaslandım, gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Bu orman, bu an... her şey bana yabancıydı. Yalnızdım ama aynı zamanda kendi içimde bir güç hissediyordum.

Bir süre orada kaldım, düşüncelere daldım. Sonunda, derin bir nefes alarak ormandan ayrılmaya karar verdim. Raven'la olan bu an, belki de geçmişi tamamen arkada bırakmanın bir yoluydu. Belki de asıl olması gereken buydu.

Hafta sonu büyük bir kafa karışıklığı ile geçerken en sonunda akademik hayat da bu şekilde başlamıştı.

Pazartesi günü… Nihayet gelip çatmıştı.

Loading...
0%