Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm "Şafağın ilmekleri"

@sonsuzluksb

Alarmın sesi odayı doldurduğunda zorlukla kapattım, hemen bu evden çıkıp gitmek istiyordum. Yerimden kalkıp yatağı düzelttim ve giyindim. Çantamı da alıp odadan yavaşça çıktım, evden tek ses gelmiyordu. Sonunda dışarı çıkabilmiş ve ayakkabılarımı giydiğim gibi merdivenleri koşarak inmiştim. Kendimi apartmandan dışarı attığımda soğuk havayı ciğerlerime çektim. Koştuğum için kulağım çınlıyordu, elimi kulağıma atıp dinleme cihazımı düzelttikten sonra yavaş adımlarla okula yürümeye başladım. Dersin başlamasına 1 saat kadar vardı, bu da okula yetişmem için yeterli olan süreydi.

 

Yağmurun yağmaya başlaması ile eş değer adımlarımı hızlandırdım. Montumun kapüşonunu kafama geçirdim ama yağmur çok şiddetliydi bu yüzden ne yaparsam yapayım ıslanacağımı biliyordum. Asfalt zeminin çoktan ıslanmış olduğunu görebiliyordum, hatta kaldırıma yakın yerlerde ufak su birikintileri oluşmaya başlamıştı. Gözlerimi yerden almadan yere damlayan yağmuru izliyordum, bir kaç adım sesi işitiyordum, boş sokağı doldurmaya başlayan bir kaç insanın adım sesleriydi bunlar. Kulağıma net bir şekilde sesleri geliyordu, hatta bir çantanın fermuar sesini işittim, sonra bir elin içine girip karıştırdığını. Eşyaların birbirine değerken çıkardığı ses, muhtemelen bir el kremi ve parfümü belki de evinin anahtarları ve bir kaç makyaj malzemesi.

 

Hepsinin sesi kulaklarımı doldurduğunda yüzümü buruşturup yerimde durdum. Kadının bana bu kadar yakın yürüyüp beni rahatsız etmesi sinirlerimi bozmuştu. Yavaşça omzumun üzerinde geriye baktığımda yanımda kimse yoktu, gözlerim aralanırken kaşlarımı çatarak etrafa baktım, karşı kaldırımda bir kadın yürüyordu ve elinde ki çantasını karıştırıyordu. Sertçe yutkunduğumda aradığı şeyi bulmuş ve çıkarmıştı, bir telefon. Telefonda bir tuşa tıklamış ve kulağına yaslayıp yürümeye devam etmişti. Bu mesafeden onun sesini duyuyor olmak beni nefes nefese bırakmıştı, normal bir insan olmadığımı biliyordum ama son zamanlarda gelişen olaylar beni korkutmaya başlıyordu.

 

Derin bir nefes alıp yoluma devam ettim ellerim ceplerimde yağmurun hızına eşlik ederek yürümeye devam ettim. Montumun ıslaklığını daha net hissetmeye başladığımda artık okulun demir kapısı önündeydim. Bir elimi çıkarıp buz gibi soğuk olan demir kapıya koydum, hafifçe ittiğimde kapı gıcırdayarak açıldı. Okulun bahçesine adım attığımda bir kaç öğretmenin arabasını park ettiğini gördüm, arabadan inip yağmurda ıslanmamak için hızlı adımlarla okulun içine doğru yürüdüler. Onlardan gözlerimi aldığımda yavaşça montumun şapkasını indirdim, yağmur çok geçmeden yüzümün her santimini okşadı. Yağmurun yarattığı hoş ortamın zincirlerinden kurtulduğumda adım atmaya devam edebilmiştim. Okulun ıslak merdivenlerini tırmanıp içeri girdim. Üzerimden damlayan sular yere düşüyordu. Bakışlarımı yerden almadan kendi katıma doğru çıkmak için merdivenlere yöneldim, merdivenlere oturmuş olan bir kaç kişi ile göz teması kurmamaya özen göstererek çıktım. Henüz ders saati gelmemişti ama öğrenciler gelmeye başlamıştı. Sınıfımın önünde durduğumda tereddütle kapıyı açtım, içeride kimsenin olmadığını görmek beni rahatlattı . Çantamı sırama koyduktan sonra montumu indirip hemen yanımda ki peteğin üzerine yerleştirdim. Yavaşça sıraya oturduğumda ellerimi birbirine sürttüm.

 

Çantamı aralayıp içinde ki parama göz attım. Sadece bir kaç bozukluk görmek sinirlerimi bozmuştu, babamın dün vermiş olduğu harçlıktan kalanlarla idare etmek zorundaydım. Bir bozukluk alıp sıradan kalktım, aşağı kata inip sıcak, sert bir kahve aldıktan sonra kantinin çıkışına yönelmiştim. Karton kutunun en ucundan tutuyor ve dikkatli adımlar atıyordum. Omzuma çarpan sert bir darbe ile sarsıldım. Kahve kayıp sertçe zemine çarptı. Bardağın içinde ki koyu renkli sıvı etrafına saçılırken kaşlarımı çatmıştım. Kafamı yavaşça kaldırdığımda bir çift yeşil gözle karşılaştım.

 

"ah özür dilerim tatlım "

 

Adını bilmediğim ama çoğu kez anılın yanında gördüğüm bir kızdı, yüzünde ki ifadeden hiç de pişman olmadığını anlamakta zorlanmadım. Geri kalan paramı kahveye veremeyeceğim için sinirle bir nefes aldım, eğilip yerdeki bardağı aldım ve kapının hemen yanında ki çöpe attım. Yerde ki kahve birikintisi beni rahatsız etse de önemsememek için çabaladım. Kapıya vardığımda kızın sesini işittim.

 

"Baksana! Sana bir kahve ısmarlayabilirim"

 

Omzumun üzerinden ona baktığımda açık kahve saçlarının dalgaları gözüme çarptı. Bir an için kısa saçları ile onu boğma isteğime karşı koyamadım, yüzünde ki çiller sinirlerimi bozacak derecede dağınıktı, onları yüzünden kaldırma isteği ile yanıp tutuştum. Her ayrıntıya rağmen çok güzel bir kızdı. Ona cevap vermeden kafamı çevirdim ve kantinden çıktım. Arkamdan bir sesler geldiğini işitmiştim ama çok da üzerinde durmamıştım. Gergin adımlarla yukarı sınıfıma çıktığımda bir kaç kişinin gelmiş olduğunu gördüm. Onlara bakmadan gidip sırama oturdum ve kafamı sıraya koyup gözlerimi kapattım. Sınıfta bir gürültü vardı, geçen dakikalarda kapı açılıyor ve birileri sınıfa giriyordu. Kapı tekrardan açıldığında bir adım sesini ayrıt ettim, o sert adımlar gelip tam önümde durduğunda kafamı kaldırmak zorunda kaldım. Yavaşça gözlerimi oraya çevirdiğimde Anıl'ı gördüm, bana hiç bir ifade barındırmadığı yüzü ile bakıyordu.

 

"koca göz ?"

 

sinirle bir nefes aldım, gözlerimi onun gözleri dışında yüzünde ki her santimde gezdirdim.

 

"bana yaklaşırsan seni... Seni hocaya söylerim "

 

"ov çok korktum! Seninle bitmeyen bir hesabımız var unuttun mu yoksa ?"

 

Sertçe yutkundum ve geri geri kayıp sırtımı duvara verdim, onun bu işin peşini bırakmayacağını biliyordum, ona yumruk atmıştım. Genişçe güldü ve yanıma oturdu, bunu yapması için kaymamıştım, sadece ona yakın olmamak için yapmıştım şimdi ise çok daha yakın duruyordu ve bu nefesimin hızlanmasına sebep oluyordu.

 

"bak sana acıdığım için o fırsatı bir daha sunuyorum. İstersen bana sırtını gösterebilirsin, ya da elimden çekeceğin var koca göz "

 

"se-sen sapık mısın? Kalk y-yanımdan! Sana sırtımı göstermeyeceğim"

 

"sapık mı? Senin gibi bir kemik torbasının vücudunu görmeye meraklı değilim! Sırtına ne oldu o gün? Senin manyak olduğunu biliyorum zaten ama o gün farklı bir şey oldu, derste seni gördüm. "

 

"istediğini yap, sana sırtımı göstermem !"

 

"bunu sen istedin "

 

Yanımdan kalktığında derin bir nefes aldım, ellerimi boğazıma koyup ovaladım. Bana son bir bakış atıp sırasına geçince hoca sınıfa girdi. Yerimden yavaşça kalkıp hocanın bizi oturtmasını bekledim. İlk iki ders anılın benim üzerimde ki bakışlarını hissediyordum. Yerimde kasılsam da bir kere bile dönüp ona bakmadım, sonunda ikinci dersin bittiğini belirten zil çalınca edebiyat hocası çantasını alarak sınıftan ayrıldı. Sonra ki iki ders beden olduğundan çantamı koluma takıp spor salonuna inmek için sınıftan çıktım. Önce bu kattaki dolabıma ilerledim, çantamın içinde ki kitapları koydum, okulun beden eğitiminde giymemiz için aldırdığı eşofman takımını çantaya koyup dolabı kilitledim. Başımı eğip hızlı adımlarla zemin kata indim. Spor salonunun merdivenlerinin başına geldiğimde arkamdan gelen bir kaç sesle omzumun üzerinden bakmıştım anıl ve tayfası geliyordu, anıl la göz göze geldiğimizde bakışlarımı çekip spor salonuna indim. Spor salonunun iç kısımlarında ki kabinlerden birine girdiğimde kıyafetlerimi çıkarıp eşofmanlarımı giydim. Üzerime bol gelen siyah eşofman ve beyaz tişört üniformadan daha rahattı. Elbiselerimi düzgünce katlayıp çantamın içine koydum. Kabinden çıkıp çantamı askılığa astım ve giyinme odasından çıktım. Yavaş adımlarla oyun alanına geldiğimde sınıftan bir kaç kişi de üzerini değiştirmiş gelmişti. Çok geçmeden zilin sesini duyduk, hocanın gelmesi ile sıraya girdik. Uzun boylu olduğum için kızların sırasının en başındaydım, yoklamadan hemen sonra ikili gruplar oluşturarak geniş sağanın etrafında koşmaya başladık. Simsiyah kalçama kadar uzanan saçlarım beni çoktan terletmişti. 10 dakikalık koşu sonrasında nefes nefeseydim, ellerimi dizlerime yaslayıp derin nefesler alıp yanan boğazımın ağrısının geçmesini bekledim. Sonrasında hocanın serbest bırakması ile beraber gidip kenara oturdum, nefesim hala düzensizdi ama boğazım artık yanmıyordu. Yere çarpılıp duran basketbol topunun tok sesi kulaklarımda uğulduyordu, gözlerimi kısıp oynayanlara baktım, çok eğlenceliymiş gibi gülerek oyun oynuyorlardı. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldığımda cebimde ki telefon titredi. Cebimden çıkarıp ekrana baktığımda annemin arıyor olduğunu gördüm. Açıp kulağıma yasladığımda etrafta hocanın olup olmadığına bakıyordum.

 

-alo naira? Nasılsın kızım ?-

 

"iyiyim anne, sen? Dedem nasıl ?"

 

-dedenin durumu biraz kötü, hastanedeyiz şuan umarım bir şey olmaz. Bir sıkıntı çıkmadı değil mi komşuda ?-

 

"h-hayır "

 

-bu iyi, dedenin durumu kötüye giderse gelip seni alacağım tamam mı? Orada tek kalman beni korkutuyor-

 

"önemli değil "

 

-pekâlâ seni daha sonra arayacağım sanrım baban sesleniyor –

 

"tamam"

 

Telefon kapandığında gözlerimi yumup kafamı arkamda ki duvara yasladım. Bir gün daha komşunun evine gidiyor olmak işkence idi, efraz'ın kardeşinin de bugün gelme ihtimali vardı bu iki oğlanın aynı anda evde olması bir kaosun habercisi olurdu. En iyisi eve geç gitmek olduğunu düşünüyordum.

 

Sonraki dersi de orada oturarak geçirdiğimde zilin çalmasına 10 dakika kala hoca giyinmemizi söyledi. Yerimden kalkıp soyunma odasına girdim, askılıktan çantamı alıp kabine girdim, kızların gülme sesleri geliyordu, giyinirken neye bu kadar güldüklerini merak etmeden geçememiştim. Çantamı açıp pantolonumu ve beyaz gömleğimi giydim, elimi atıp kazağımı çektiğimde ağzım aralandı. Ortasında delikler olup kolları kesilmiş olan kazağımla bir süre öylece yerimde kaldım. Giyinmek için bekleyen kızlar kapımı tıklatıp acele olmamı söyleyince kendime geldim. Kazağımın paramparça olmasına getirebileceğim mantıklı tek bir açıklama yoktu. Kazağı yavaşça çantama koyup çantamı omzuma taktım, bu soğukta ince bir beyaz gömlekle kalmış olmak beni kızdırmıştı. Kabinin kapısını açıp çıktım ve soyunma odasından da çıktım. Tam karşımda duvara yaslanmış olan anılı görünce her şey yerine oturmaya başladı, bana bakıp sırıttı, bu onun yüzünü duvarlara sürtüp kıvılcım çıkarma isteğimi körükledi.

 

"Canını fena halde sıkacağım."

 

diye fısıldadığında sertçe yutkunup yanından geçtim. Hızlı adımlarla spor salonunun katından çıkıp kendi katıma geldim. Dolabımdan ihtiyacım olan kitapları alıp eşofmanlarımı koydum. Sınıfa döndüğümde çantamı bırakıp kurumuş olan montumu üzerime geçirdim. Kafamı sıraya koyduğumda gecenin vermiş olduğu uykusuzlukla gözlerimi kapattım ve uykunun kollarına bıraktım kendimi.

 

●●●

 

Gözlerimi açtığımda dersteydik. Zorlukla kendime geldiğimde son derste olduğumuzu fark ettim, telefonu çıkarıp saate baktığımda zilin çalmasına az bir süre vardı. Sıranın altını kontrol edip çantamı masanın üstüne koydum, bir kaç dakika sonra zilin sesi kulaklarımı doldurdu. Yerimden kalkıp çantamı koluma astım ve sınıfın boşalmasını bekledim. Tüm sınıf çıktığında yavaş adımlarla sınıf kapısından çıktım. Koridor hala kalabalıktı bu yüzden yerimde durdum, bu kalabalığın arasından geçmek isteyeceğim en son şeydi. Sonunda koridor biraz sakinleşince yavaş adımlarla yürüyüp okuldan çıkmıştım. Hava sabahkinden daha da soğuktu, acıkmıştım ve gidecek hiçbir yer yoktu. Mecburen eve doğru yol aldım, soğuk hava beni titretirken sonunda eski apartmanımızın önünde durabilmiştim. Gözlerimle etrafı taradıktan sonra derin bir nefes alıp içeri girdim. Yavaş adımlarla merdivenlere tırmanıp komşumuzun kapısının önünde durdum. Zile basacakken kapı açıldı ve elinde ayakkabılarını tutan efrazla karşılaştım, öldürücü bakışları benim üzerimdeydi.

 

"geç hadi "

 

Geri çekildiğinde sertçe yutkunup içeri girdim o an ayakkabılarını vestiyere koyup kapıyı kapattı ve bana döndü. Birkaç adım atıp bana yaklaştı. Geri gittim fakat duvar daha fazla gitmemi engelledi. Gözlerimi yumdum, sırtımı arkamda ki duvara daha fazla bastırdım, duvarın sert baskısı sırtımı acıtsa da önemsemedim. Yummuş olduğum gözlerimi yavaşça açtığımda efraz bir elini kafamın yanında ki duvara koydu ve kıstığı gözleri ile bana baktı, bu bakışı midemden boğazıma doğru tırmanan acı tadı daha iyi hissetmeme neden olmuştu.

 

"Neden bu kadar soluksun, bedenin yaşamak için can çekişiyor gibi."

 

"Bundan sana ne"

 

 

 

Sesim çok güçsüz çıkmıştı ama meydan okuyor gibiydim. O anda çalan zil sesi derin bir nefes almama neden olmuştu. Bu hareketimi gören efraz sırıtmıştı. Geri çekildiğinde yumruk yapmış olduğum ellerimi açtım, tırnaklarımın avuç içlerimde bırakmış olduğu ize göz attım, yer yer kızarıklıklara neden olmuş olsa da acımıyordu. efraz kapıyı açtığında ondan büyük olan abisini gördüm. Önce efraza sonra arkada duvara sinmiş olan bana baktı.

 

"ne oluyor burada ?"

 

"Bir bok olduğu yok "

 

Efraz geri çekilip vestiyere bırakmış olduğu ayakkabılarını aldığında adını bilmediğim abisi içeri girdi ve kaşlarını çatarak efraza baktı boyu ondan daha kısaydı ve kardeş olmalarına rağmen birbirlerine benzemiyorlardı.

 

"nereye gidiyorsun ?"

 

"cehennemin dibine "

 

efraz evden çıkıp kapıyı sertçe kapattığında abisi ile gözlerimiz kesişti. Yanıma doğru bir adım attığında hemen sağa çekildim, bu hareketim onu gülümsetti

 

"korkma ufaklık sadece içeri girmek istedim."

 

Bir cevap vermedim, çekik kahverengi gözlerinde art niyetli olmadığını anlayabilmiştim ama yinede endişelenmekten kendimi alıkoyamıyordum.

 

"efraz bir şey yapmadı değil mi? biraz sorunlu gibi dursada sana zarar vermez "

 

Sesimi çıkarmadım ve sorusuna karşılık hayır anlamında kafamı salladım.

 

"muhtemelen açsındır gel hadi bir şeyler hazırlayalım"

 

Üzerinde ki montu çıkarıp astı ve mutfağa ilerledi. Onun arkasından çekingen adımlarla ilerledim. Mutfağa girdiğimizde oturmam için işaret etti, gidip sandalyeye oturduğumda dolaptan bir kaç malzeme çıkardığını gördüm.

 

"krep sever misin ?"

 

Bana baktığında kafamı yavaşça salladım. Onayı aldığında malzemeleri bir kaba koyup çırptı, daha sonra geniş bir tava alıp krepleri pişirmeye başladı. Güzel bir koku mutfağa yayılırken ısıtıcıya suyu koydu ve iki tane kupa bardağı çıkarıp tezgâhın üzerine koydu. Krepleri bir tabağa koyup bir çatalla beraber benim önüme koydu, daha sonra iki tane kahve yaptı, bir kahveyi benim önüme koyup diğer kahveyi alıp karşıma geçip oturdu. Derin bir nefes alıp çatalı tuttum, krepten küçük bir parça alıp çiğnemeye başladığımda tadını beğenmiştim.

 

"bu arada adın neydi ?"

 

Kafamı kaldırıp tekrar ona baktım, sık sık eve gelmediği için sadece bir kaç defa karşılaşmıştık onunla bu yüzden isimlerimizi bilmiyor olmamız normaldi.

 

"naira"

 

"güzel bir isimmiş benim adım da cenk. Bizimkiler bugün evde olmayacaklar, efrazla tek kalmaman için beni yolladılar buraya, benden çekinmene gerek yok "

 

Kahvemden bir yudum aldığımda onun yüzünde ki sıcak tebessüme şahit olmuştum, ondan kötü bir enerji almamıştım yine de kimseye güvenmiyordum. Ailesi bile efrazla tek kalmamam gerektiğini biliyordu, efraz gerçekten problemliydi, abisinin de ondan farklı olacağını hiç düşünmemiştim ama görünen o ki birbirlerinden oldukça farklıydılar.

 

"o garip birisi"

 

"efraz mı? kişisel algılama normalde sessizdir sorun çıkarmak istemesinin nedeni başka "

 

Kafamı salladım, ondan sonra hiç konuşmadık. Ben iki krep bitirdiğimde cenk'in telefonu çaldı. Yerinden kalkıp mutfaktan çıktı, bir süre diğer odadan konuşma sesleri geliyordu ama net bir şekilde duyamıyordum. Kahvemi bitirdiğimde mutfaktan içeri girdi ve bana baktı

 

"annen annemi aramış, sanırım dedenin durumu kötüye gidiyormuş. Yarın seni oraya giden otobüse bindirip göndermemi istedi. Eşyalarını toplasan iyi olur bir süre orada kalabilirmişsiniz"

 

Anladığımı belirtircesine kafamı salladım. Gidip evden kıyafetlerimi almalıydım. Yerimden kalkıp mutfaktan çıktım ve okul çantamı alarak evden çıktım, cenk kıyafetlerimi alıp buraya dönmemi söyledi. Eve girdiğimde ağır bir sessizlik hakimdi. Kapıyı ardımdan kapatıp yavaş adımlarla odama gittim. Çantamı bir kenara koyup dolabımı açtım. İhtiyacım olan kıyafetleri çıkarıp yatağın üstüne koydum, dolabımın üstünde ki büyük sırt çantamı alıp eşyalarımı koydum. Üzerimdekilerden de kurtulup dar bir pantolon ve geniş bir kazak giydim. Saçlarımı kazağın içinden çıkarıp serbest bıraktım. Çıkardıklarımı banyoya atıp sırt çantamı aldım ve montumu alarak evden çıktım. Evin kapısını kilitleyip karşı eve geçtim. Eşyalarımı dün gece kalmış olduğum odaya götürüp bıraktım, daha sonra oturma odasına döndüğümde cenk'in elinde ki bilgisayarla uğraştığını gördüm. Tam karşısında ki koltuğa oturunca göz ucuyla bana baktı sonra tekrar ekrana döndü.

 

"saçların uzunmuş "

 

"hı hı"

 

"istersen televizyonu açabilirsin"

 

"televizyon seyretmem"

 

"peki sen bilirsin"

 

Bir süre o bilgisayarı ile takıldı, hava çoktan kararmış olduğundan odanın içinde kararmıştı sadece cenk'in bilgisayarından yansıyan ışık vardı. Okulda uzun süre uyumamdan dolayı hiç uykum yoktu ve bu geceyi burada böylece oturarak geçiremeyeceğimi biliyordum. Yerimden kalktığımda cenk bana bakmamıştı bile, odadan çıktım ve mutfağa girdim, mutfak balkonuna çıktığımda soğuk havayı iliklerime kadar hissetmiştim. Kollarımı demire yaslayıp karanlık sokağa baktım, sokağın başında bir kaç tane erkek konuşup şakalaşıyorlardı onlar dışında dışarıda kimse görünmüyordu. Sert bir hava estiğinde açık olan saçlarım uçuştu, bu soğukluk çenemi titretti. Köşe başında duran erkekler yürümeye başladıklarında gözlerim onlardaydı, bu tarafa doğru yürüyorlardı, 3 kişiydiler ve verdikleri her nefes beyaz bir duman olup havaya karışıyordu. Balkonun altına yaklaştıklarında seslerini duyabiliyordum.

 

"hey o koca kıçını kaşımaktan vazgeç "

 

"koca kıçıma bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum, al hadi senin olsun"

 

Arkasını dönüp yanında ki arkadaşına yanaşan çocukla beraber gülmeye başladılar, diğeri kendisine yaklaşan çocuğu itip bir küfür söyledi, ağza çok alınmayacak türden. Şakalaşmaya devam ederken balkondan çoktan uzaklaşmış ve karanlığa karışmışlardı. Bir an için arkadaşlıklarını kıskanmıştım sonrasın da bu his çabucak geçti. Bu karanlık gecede gözlerimin önünde oynaşan küçük şekiller vardı, belki uzun süre açık tuttuğum gözlerimden kaynaklanıyordu, gözlerimi bir kaç defa kıpıştırarak bu küçük lacivert şekillerden kurtulmak istedim. Demirlere yasladığım ellerimi kaldırıp gözlerimi ovaladım. Bedenim artık ciddi anlamda bir titremeye ulaştığı için balkon kapısını açıp içeri girdim, içeri girdiğim an beni karşılayan sıcak hava yüzümü okşadı. İçeriden bir ses gelmiyordu, geçen gece kaldığım misafir odasına girdim ve kapıyı ardımdan kapatıp yatağa oturdum. Işığı açmamış olduğumdan sadece dışarıdan içeri doğru yansıyan sokak lambalarının cılız ışığı vardı. Sırtımı verdiğim duvar soğuktu, bir o kadar da sert olup kemiklerime batıyordu. Hemen karşı duvarda asılı olan saate göz attığımda dokuza geldiğini görmüştüm. Uykumun olmayışı canımı sıkıyordu, gözlerim boş odayı turluyordu. Yaklaşık yarım saat öylece oturduktan sonra odamın kapısı tıklatıldı, bir tepki vermeden sadece gözlerimi kapıya çevirdim. Kapı yavaşça aralandığında cenk'in koridorda ki ışık tarafından aydınlatılan yüzünü seçtim.

 

"uyuyor muydun ?"

 

"hayır"

 

"dışarı çıkmam lazım, annem seni tek bırakmama söyledi... Şey annen söylemiş yalnız kalmaktan kork- yani hoşlanmıyormuşsun"

 

Ona hiçbir duygu barındırmadığımı düşündüğüm gözlerle baktım.

 

"öyle" diye mırıldandığımda kapıdaki aralığı genişletti ve bedenini yavaşça içeriye doğru yönlendirdi. İri bedeni gözlerimin açısına girdiğinde koridordan yansıyan sarı ışığı engellemiş olduğunu gördüm.

 

"acil olmasa gitmem, efraz geliyor şimdi tek kalmayacaksın"

 

Gözlerimi irice açtığımda bana gülerek baktı. Bir kaç saat önce beni onunla yalnız bırakmamak adına söylediklerini unutmuş olma ihtimalini düşündüm. Sertçe yutkunduğumda yerimde doğrulmuş ve ayaklarımı sarkıtmıştım.

 

"ben, yani şey onunla yalnız kalma fikri pek de iyi değil sanki"

 

"endişelenme 1 saate döneceğim tamam mı ?"

 

Cevap veremedim, o an zilin sesini de işittim. Titriyordum sebepsizce, cenk bana güven verici bir şekilde gülümsedi ve odadan çıkıp kapıyı açmaya gitti. Onun ardından yavaşça kalkıp odadan çıktım. Kapının açılma sesini duymuştum, koridoru aşıp kapıya yaklaştığımda efrazın kanımı donduran bakışları ile baş başa kaldım. Kısa bir süre içerisinde ondan gözlerimi alıp cenk'e çevirdiğimde montunu giydi ve efraza döndü.

 

"ben gelene kadar uslu dursan iyi olur"

 

"sikik sikik konuşma cenk"

 

"kızın yanında küfretme "

 

efraz alaylı bir sırıtma ile önce bana sonra da cenk'e döndü, o sırıtmadan hiçbir şey eksilmemişti.

 

"si-kik si-kik konuşma "

 

Küfrü heceleyip üstüne bastırarak söyleyince cenk derin bir nefes almıştı. Bunu onun inadına yaptığını görebilmiştim ama cenk ona bir tepki vermeyip evden çıkmıştı. Kapının sesi kulaklarımı doldurduğunda titreyen gözlerimi efraza çevirdim, bana bir kez bile bakmadan mutfağa doğru ilerledi. Onun arkasından bir süre baktıktan sonra oturma odasına geçip tekli koltuğa oturdum ve ayaklarımı kaldırıp koltuğa yasladım. Kollarımı ayaklarıma sardım ve boş gözlerle kapıya baktım. Çok geçmeden efrazın heybetli vücudunu kapının girişinde gördüm. Elinde ki küllükle beraber tam karşımda ki büyük koltuğa oturdu. Küllüğü gelişi güzel yanına koyup cebinden paketini çıkardı. Etli dudakları arasına yerleştirdiği bir sigarayı diğer elinde tuttuğu çakmakla ateşe verdi, bir duman bulutu yavaşça tavana doğru uzarken gözlerini kısmıştı, kısık zehir yeşili gözleri bana döndüğünde sertçe yutkunarak koltuğa sindim. Biraz yüzüme baktıktan sonra koltuğa kadar değen uzun siyah saçlarıma baktı.

 

"saçlarını topla " kaşlarımı çatarak ona baktım ,

 

"anlamadım ?"

 

Sigarasından bir nefes daha çektikten sonra yerinde dikleşip keskin bakışlarını yüzümde gezdirdi.

 

"hecelemem mi gerekiyor ?"

 

"saçlarım seni ilgilendirmiyor !"

 

Derin bir nefes alıp gözlerini odada gezdirdi, sigarasını yanda duran küllüğe koyup yerinden kalktığında yerime daha çok sinmiştim. Bana doğru geldi ve tam önünde durdu, çok uzundu, çok fazla uzundu.

 

"sana bir şey söyledim, beni sinirlendirmek istemezsin "

 

Yeşil gözleri tehditle doluydu, yerimde titredim. Elimi kaldırıp yavaşça saçlarımı bir tarafıma aldım, yavaşça örmeye başladığımda yüzünde tatmin olmuş bir ifade vardı. Saçlarımı tamamen ördüğümde başlamaya gerek duymadan yavaşça bırakıp ellerimi indirdim. Hala önümdeydi ve bu beni geriyordu.

 

"ç-çekilir misin? Ördüm işte"

 

Çekilmek yerine bir adım daha attı ve elleri koltuğun iki tarafına yerleştirdi. Dikkatli bakışları gözlerimdeyken kalbim yerinden çıkacaktı, korkuyordum ve hafif bir titreme vücudumu ele geçirmişti. Bir süre muhtemelen korkudan bembeyaz kesilmiş olan yüzüme baktı, ciddi ifadesi bir kenara geçtiğinde ciddi anlamda sırıttı.

 

"Seninle bir derdim yok Naira. Böyle korkman anlamsız."

 

"Korkmamı istemiyor gibi davranmıyorsun."

 

"Olduğum gibi davranıyorum."

 

Geri çekildiğinde derin bir nefes aldım, üzerinden gelen sigara kokusu onun gidişi ile gitmişti. Gidip eski yerine oturduğunda bana bakmıyordu, eline yarısı bitmiş olan sigarasını aldı ve içmeye devam etti. Bir süre onun keskin yüz hatlarına ve siyah gür saçlarına baktım. Yeni tıraş olmuşa benziyordu yüzü pürüzsüzdü, bir erkeğe göre fazla güzeldi ama yine de ondan korkuyordum. Sigarasını yanında ki küllüğe bastırdı ve sırtını koltuğa yasladı. Derin bir nefes aldığımda aynı anda kulağımın arkasında bir nefesi daha hissettim. Gözlerim yavaşça aralanırken nefes almak zorlaştı ama göğsüm hızla kalkıp iniyordu. Tam kulağımın arkasında sıcak bir nefesi hissetmiştim, zaman durmuş gibiydi, kaşlarım çatıldı yumruklarımı sıktım. efrazın bakışlarının bana döndüğünü gördüm, kaşları çatılmış bana garip bir ifade ile bakıyordu. Nefesim daha da sıklaştı,

 

'dışarı çık'

 

Bu fısıltıyı işittiğimde direk yerimden kalktım. efrazın bana dikkatle baktığını görebiliyordum ama elimde olmadan hareket ediyordum. Hızlı adımlarla oturma odasından çıktım ve dış kapıya yöneldim.

 

"nereye gidiyorsun ?"

 

Arkamı bile dönmeden vestiyerden ayakkabılarımı aldım ve ayaklarıma geçirdim. Bir kaç adım sesi işittim ama durmadan kapıyı açıp evden çıktım. Merdivenlerde hızla inmeye başladığımda nefes nefeseydim. Apartmandan çıktım ve sokağın ortasında durdum, soğuk hava beni titremeye başlattığında deli gibi etrafıma bakıyordum.

 

'gel'

 

Diye bir fısıltı daha işittiğimde sertçe yutkundum.

 

"nerdesin ?"

 

Bağırışım sokakta yankılanırken apartman kapısının sesi ile gözlerimi oraya çevirdim. efraz büyük bir kaç adımda gelip önümde durduğunda nefes nefese ona baktım. Soğuktan çenem titriyordu.

 

"ne yapıyorsun?"

 

Gözlerimi ondan aldım ve bomboş karanlık sokağa baktım tekrardan, gözlerim dolmuştu. Onun zehir yeşili gözlerinin hala bende olduğunu biliyordum. Yan tarafa doğru bir atak yaptığımda eli ile kolumu kavradı

 

"bırak! Onu bulmam lazım "

 

"Kimi bulacaksın, geldiler yine sana değil mi?"

 

Kolumu çekmeye çalışsam da izin vermeden beni sarstı ve yüzüne bakmama zorladı. Yüzünde ki saf öfkeyi görebiliyordum, biçimli kaşlarını çatmıştı.

 

"İçeri geç cenkle uğraştırma beni"

 

"bırak kolumu"

 

"çıkmış bomboş sokağa cinlerini arıyor, deliye bak"

 

Beni kolumdan çekip apartmanın girişine doğru yönlendirdiğinde ona karşı gelmedim. O sesin bana ilk defa bir yer söylediğini hatırladığımda derin bir nefes aldım. Her defasında onu bulmamı söylüyordu, bu kez onu bulacağıma emin olmuşken efraz bunu engellemişti. Hiçbir tepki vermeden beni evin katına çıkana kadar sürüklemesine izin verdim. Kapıya geldiğimizde durup kapalı olan kapıya baktı ve sinirle bir nefes aldı.

 

"anahtarı almayı unuttum. "

 

O sırada kolumu bıraktığından elimi kaldırıp kolumu ovaladım. Çok fazla sıkmış olduğundan acıyordu ama önemsemedim. Cebinden telefonunu çıkarıp birisini aradı ve kulağına yasladı

 

"nerdesin? Siktir olup eve gelebilir misin acaba? ........dışarıda kaldık anahtarı almamışım........ Seni ilgilendirmiyor. Yarım saat bekleyemem çabuk gel"

 

Telefonu kapattığında sırtını arkasında ki duvara yasladı ve telefonu cebine koydu. Hemen arkamda kalan yukarı doğru çıkan basamaklardan birine oturdum. Basamakların soğukluğunu kalçalarımda hissetmiştim, üşüyen bedenim daha çok üşüdü. Gözlerimi yerden almadım, ensemde hala bir uyuşukluk hissediyordum. Korkum yine baş göstermişti, efraz önüme duruyor olsa da sanki arkamda birisi vardı ve geriye dönüp ona bakarsam beni öldürecekti. Sertçe yutkundum, yavaşça omzumun üzerinden yukarı kata çıkan boş merdivenlere göz gezdirdim, hiçbir şey yoktu ama korkuyordum. Derin bir nefes alıp önüme döndüğümde göz ucuyla ona baktım, çatmış olduğu kaşları ile sabırsız bir ifadeyle karşıya bakıyordu. Bir süre öylece o soğuk merdivenlerde oturdum, daha sonra bir adım sesi işittim, kafamı yavaşça çevirdiğimde cengi gördüm. Yüzünde dışarıda ki havadan üşümüş olduğu belli olan bir ifade ile bana baktı. Bakışları hiç duraksamadan kapıya döndü ve cebinden çıkarmış olduğu anahtarla kapıyı açtı. Önce onların girmesini bekledikten sonra yerimden kalktım ve içeri girdim. Soğuktan titreyen vücudum aniden gelen sıcaklık ile uyuştu. Ayakkabılarımı vestiyere koydum ve yavaş adımlarla misafir odasına gittim. Kapıyı kapattım ve yatağın içine girdim. Bir süre yorganın altında ısınmaya çalıştım, iyice ısındığımda içeriden gelen konuşma seslerini duyabiliyordum. Sıcaklığın verdiği uyuşukluğa karşı gelmeden gözlerimi yumdum ve uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.

 

●●●

 

Sabah alarmın sesi ile uyandığımda bir süre telefonumu aramış daha sonra cebimde olduğunu fark etmiştim. Telefonu elime alıp alarmı kapattığımda içeri yansıyan aydınlık gözlerimi rahatsız etmişti. Yerimden yavaşça doğrulduğumda ellerimle yüzümü sıvazladım, ne zaman gideceğimi bilmiyordum, cenk bir şey söylememişti bu yüzden yataktan çıktım ve odanın kapısına doğru ilerledim. Kapıyı yavaşça araladığımda gıcırtılı bir ses kulaklarımı tırmaladı. Odadan dışarı çıktığımda evin sessiz hali gözlerimden kaçmamıştı. Yavaş adımlarla oturma odasına gittiğimde efrazın bir koltukta uyuduğunu gördüm, yavaşça içeri göz attığımda cenk'i görmedim. Odadan çıkıp mutfağa baktığımda da yoktu, kendi odasında olabileceğini düşünmüştüm ama odası hangisiydi bilmiyordum. Rastgele bir odanın önünde durup kapıyı araladığımda yatak odası olduğunu gördüm ve mahremiyete giriş yaptığım için çekinerek geri çekilerek kapıyı kapattım. Geriye kalan son odanın önüne gidip elimi kapıya uzattığımda bir adım sesi kulaklarıma ulaştı, kafamı yavaşça çevirdiğimde efrazın kapı eşiğinde kısmış olduğu gözlerle bana baktığını gördüm. Altında siyah bir eşofman vardı ve üzerinde hiçbir şey yoktu. Aniden yanaklarımın kızarmasına engel olamadım.

 

"ne yapıyorsun sabahın köründe? Fare gibi tıkırtı çıkarıp uykumu böldün"

 

Ona bakmaktan çekinsem de gözlerimi vücuduna değdirmeden yüzüne bakmaya çalışıyordum.

 

"b-ben sadece ne zaman gideceğimi soracaktım, cenk'e "

 

"nereye ?"

 

sertçe yutkundum ve elimi kapının kolundan çektim.

 

" cenk bugün annemlerin yanına gideceğimi söylemişti de"

 

"gitmiyorsun "

 

"nasıl ?"

 

derin bir nefes aldı ve bana doğru bir adım attı bu geri gitme isteğimi kışkırtıyordu.

 

"gece baban aradı, deden ölmüş. Annen 1 hafta sonra gelecekmiş babansa daha uzun bir süre orada kalacakmış. Yani 1 hafta buradasın"

 

Gözlerimi yavaşça araladım ve şaşkınlıkla ona baktım. Beni umursamadan banyoya girdi ve kapıyı sertçe kapattı. Yerimde durmuştum öylece, dedemin ölmüş olmasından etkilenmemiştim elbette onun zaten ağır bir hasta olduğunu ve 2 yıldır ölümünü beklediğini biliyorduk. Sadece 1 hafta daha burada kalmak can sıkıcıydı, harçlığım kalmamıştı ve efrazla aynı evde yaşamak zordu. Banyodan kulağıma kadar ulaşan su sesleri onun banyo yaptığına işaretti, daha fazla orada durmadan misafir odasına döndüm. Siyah bir pantolon ve kırmızı bir kazak giydim üzerime. Dağılmış olan saçlarımı ellerimle düzeltip salık bıraktım. Montumu üzerime giyip evin anahtarlarını aldım. Odamdan çıkıp evin kapısına geldiğimde banyo kapısının da sesini işitmiş ama önemsememiştim. Evden çıkıp karşı eve geçtiğimde direk odama gidip bugünün kitaplarını çantama yerleştirmiş ve koluma takmıştım. Mutfağa girip aç karınla aldığım ilaçlarımı içtim ve evden çıkıp kapıyı kilitledim. Yavaş adımlarla merdivenleri inip apartmandan dışarı çıktığımda beni karşılayan bembeyaz sokaklar dudaklarımın aralanmasına nede olmuştu. Her yer bembeyaz bir karla kaplıydı ve hala yeryüzüne düşmeye devam eden kar kristalleri kısa sürede uzun siyah saçlarıma konmaya başlamıştı. Bu dondurucu havada okula yürüyecek olduğumu bilmek can sıkıcıydı. Karların arasına doğru bir adım attığımda ayağım kara battı, telefonumdan saate baktığımda henüz yarım saat vardı dersin başlamasına, eğer hızlı olursam yetişebilirdim. Ellerimi ceplerime yerleştirdim ve karlara bata çıka yürümeye başladım. Adımlarımı atmak karların engeli ile zorlaşıyordu, soğuk çenemi titretiyor ve dişlerimin birbirine değerek ses çıkarmasına yol açıyordu. Yollarda ki karı temizlemek için çoktan büyük araçlar çalışmalara başlamıştı, bir kaç arabanın buz tutmuş yollarda kaydığına da şahit olmuştum. Okul bakış açıma girdiğinde içine girip sıcaklığa kavuşmak için can attım. Bahçeyi geçip merdivenlere ulaştığımda saate baktım, ders yaklaşık 10 dakikadır başlamıştı. Karlarla kaplanmış olan kaygan merdivenleri zorlukla aşıp okuldan içeri girdiğimde beklediğim gibi bir sıcaklık yoktu, elektrikler gitmiş olduğundan okul loş bir ortam sunmuştu bana. İçerisi dışarısı kadar olmasa da soğuktu. Bıkkınlıkla nefesimi üfledim ve merdivenlere yöneldim. Son kata ulaştığımda sınıfın önüne geldim, sırılsıklam olan saçlarım yüzüme yapışmıştı, elimle saçları arkaya itip derin bir nefes aldım. Elimi kaldırıp kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Tüm bakışlar bana dönerken yutkunmakta zorlanmıştım, çekingen bakışlarımı hocaya çevirdiğimde matematik hocasının bana acıyarak baktığını gördüm. Muhtemelen ne kadar üşümüş olduğumu düşünüyordu, önemsemedim.

 

"g-geçebilir miyim ?"

 

"tabi ki"

 

Kısaca tahtaya yazmış olduğu işlemlere göz attım ve önüme döndüm, üzerimde ki bakışları yok sayarak en sonda ki sırama doğru ilerledim. Tam sıramın önünde durduğumda şokla sırama baktım. Anıl bana tek kaşını kaldırmış bakıyordu, kendi yerinden kalkmış benim yanıma oturmuştu. Kafamı kaldırıp yavaşça boş sıra var mı diye kontrol ettim, anıl oturduğu arkadaşının yanı dışında boş sıra yoktu. Hocanın oturmam için attığı bakışlar ile sertçe yutkundum ve çantamı kolumdan indirip masanın üzerine koydum. Yavaşça montumu indirip sıraya oturdum. Montu sıranın altına koydum, ıslak olduğu için beni ısıtmaktan ziyade üşütecekti. Islak olduğundan dolayı omuzlarıma ağırlık yapan saçlarımı elimle toparlayıp tamamen sırtıma doğru attım. Sert bir şekilde sırtıma değdi ve ağırlığını omuzlarımdan aldı. Yanımda oturan anıla bakmak istemesem de onun bana baktığını hissedebiliyordum, rahatsız ediciydi. Hoca tekrar dersi anlatmaya başladığında elimi yerde ki çantama atıp bir defter ve kalem aldım. O sırada anıl bana doğru eğilip konuşmaya başladı.

 

"yeni sıra arkadaşına merhaba demeyecek misin ucube ?"

 

Ona cevap vermedim ve defterden temiz bir sayfa açıp kalemin ucunu çıkarmak için üç defa başlığa bastım. Ucu göründüğünde tahtada ki başlığı yazıp soruyu geçirmeye başladım. Varlığını hiçe saymak istesem de bunun zorluğunun farkındaydım, bir şeyler peşindeydi, o attığım yumruğun hesabını soracaktı hem de basit bir şekilde değil, anılın benimle çok fazla uğraşacağını biliyordum çünkü o birisine takınca gerçekten takan cinslerdendi.

 

"ama sen konuşmayınca ders hiç de eğlenceli olmuyor "

 

Ona yine cevap vermedim, bunun onu daha çok sinirlendirdiğini görebiliyordum. Bir ders saati boyunca defalarca bana laf atmasına rağmen ona cevap vermedim, bu da anılı çıldırtmaya yetti. Burnundan soluyarak teneffüse çıktığında arkama yaslandım ve sınıfa göz attım. Herkes kendi kafasında takılıyordu, sınıfta hafif bir gürültü vardı ve koridordan içeri doğru gelen ağır bir gürültü. Telefonumun titremesi ile elimi cebime attım. Dar kotumun cebine sıkıştırmış olduğum telefonu zorlukla çekip çıkardığımda ekrandaki yazıya bakmadan açıp kulağıma götürdüm, kim olduğunu zaten biliyordum.

 

"efendim anne ?"

 

-naira okulda mısın ?-

 

Annemin titrek sesi ile derin bir nefes aldım ve onu onaylayan mırıltılar çıkardım.

 

-ben bir haftaya döneceğim, seni yalnız bırakmak istemiyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Baban kötü. –

 

"önemi yok anne, iyiyim ben"

 

- pekâlâ, ilaçlarını almayı unutma. Psikiyatr seansını kaçırma, ha bir de evde benim dolabımın arkasında para var. Dikkatli ol tamam mı ?-

 

"tamam, sanırım zil çaldı kapatmam lazım"

 

Telefonu kapatıp derin bir nefes aldım. Telefonu cebime zorlukla koyduğumda sınıf yine dolmaya başlamıştı, kulağıma giren hafif bir çınlama elimi işitme cihazıma atmama neden olmuştu. Yavaşça yerinden oynattım ve saçlarımın tekrardan onu gizlemesine izin verdim. Onu göstermek istemediğimden genelde saçlarımı salık bırakıyordum, bir cihaza bağlı olarak yaşamak elbette zordu ve insanların sanki ölecekmişsin gibi acıyarak cihaza attıkları bakışlardan hoşlanmıyordum. Anılın kapıdan girdiğini gördüğümde gözlerimi hızla çekip önümde ki masaya odakladım. Tahmin ettiğim gibi gelip yanımda oturdu yine, gergindim, onun bana yakın oturması beni çok fazla geriyordu. Bu ona karşı hissettiğim bir şey değildi, genel olarak annem dışında kimse ile yakın duramıyordum, bu çocukluktan gelen bir şeydi. Bu kez bir şey söylemeden rahatça arkasına yaslandı ve sırada yayılarak oturdu. Ona bakmamaya çalışarak elimde tuttuğum kalemle oynuyordum, gözlerim arada onun yan profiline kayıyordu. Yüzünde henüz çıkmaya başladığı belli olan sakallarının dağınıklığı onları düzeltme isteği uyandırıyordu. Sarıya çalan açık renkli sakalları vardı, kumral uzun saçları ve ela gözleri. Masum görünen yüzünün altında neler sakladığını görebiliyordum. Ona çok uzun süre bakmış olmalıyım ki ela gözlerini yavaşça bana çevirdi, bir an için gözlerim aralansa da durmadan hemen kafamı çevirdim. Çevirmeden saniyeler önce dudaklarının arsız bir sırıtma ile kıvrıldığını görmüştüm.

 

"beni mi izliyorsun ucube ?"

 

Derin bir nefes aldım, bir şey söylememe gerek kalmadan hoca içeri girdi. Yavaşça ayaklanıp hoca ile selamlaştıktan sonra geri oturdum. Hocanın sesi kulaklarımda çınlıyordu sanki boğuk bir inilti gibi geliyordu, kulağımda gezinen bir ağrı vardı. Elimi kaldırıp işitme cihazıma koydum ve yavaşça oynattım. Çınlama geçmedi, beynimin içinde yankılanıyordu sanki. Kaşlarımı çattım ve iki elimi kaldırıp cihaza koydum, zorlukla çıkarıp masanın üstüne koyduğumda anıl garip bir şekilde bana bakıyordu. Biraz kulağımı ovaladım, çınlama hala geçmemişti. Kafamın içinde yankılanıp duran ses, iki metalin birbirine değip çıkarabileceği o değişik gürültüye benziyordu. Cihazı çıkartmış olduğum için hocanın sesi boğuk bir inilti gibi kulaklarıma ulaşıyordu, kafama bir poşet geçirmişim gibi elimle masaya bıraktığım kalemin tıkırtısını bile işitmedim. Çınlama son raddeye ulaşmıştı, kafamı duvarlara vurma isteğimi bastırmaya çalışıyordum. Yanımda duran mavinin en açık tonu olan duvara kafamı delicesine vurup, o yankılanan çınlamayı yok etmek için kafamı parçalamak istiyordum. Kolumu masaya uzatıp kafamı koluma yasladım, zaten boğuk işittiğim sesler tamamen kesildi bu baskı ile. Her şey derin bir sessizliğe gömüldü, anılın bir şeyler söylediğini oynattığı dudaklarından anlamıştım ama sanki sesi kesilmiş bir film gibi sadece hareket eden görüntüler vardı. Ufak bir tıkırtı, hafif bir hışırtı bile işitmiyordum. Bu ağır ve derin olan sessizlik beni içine doğru çekiyordu, bir anda sanki her şey durmuş gibi hissettim. Tüm sesler kesildiğinde hayat durmuştu sanki. Kafamı yavaşça kaldırdığımda yine o boğuk iniltileri işittim, sınıfta bana dönen bir kaç bakış hissettim. Gözlerim kısaca bana çevrilen gözleri taradı ve kısa sürede onların hapsinden kurtuldu. Tam masamın önünde dikilen beden dikkatimi dağıttı, kafamı yavaşça kaldırıp bedenin izlerini takip ettiğimde hocanın kaskatı kesilmiş yüzü ile karşılaştım. Dudaklarını oynattı, bir şeyler mırıldandı, bu okulun karşı tarafında ki büyük marketten birinin seslenmesi gibiydi, öyle boğuk ve öyle anlaşılmaz. Bu boğuk iniltiler daha da arttığında elimi masanın üzerinde duran cihazıma götürdüm, yavaşça kulağıma yerleştirdikten sonra başlattım. Sadece bir kaç saniye sonra tüm bu karmaşıklık sona erdi, her şey bir netliğe ulaştı. Denizin dibinden bir anda yeryüzüne çıkmış gibi hissettim, uzun zamandır nefes alamıyormuş da şimdi ilk nefesi kanayan ciğerlerime göndermişim gibi.

 

"naira? Beni duyuyor musun? İyi misin ?"

 

Hocanın aşırı yüksek sesi ile kaşlarımı çattım, saçlarımın kulaklarımı kapatmasına izin verdiğimde önce bir kaç saniye sınıfa göz gezdirdim. Herkesin meraklı bakışları bendeydi, bu beni germişti.

 

"i-iyiyim"

 

"emin misin? İstersen seni revire götürebilirim "

 

Sertçe yutkundum, kafamı parçalama isteği uyandıran ses kesilmişti, o çınlamayı çoğu zaman yaşıyordum bu kulağıma gelen zararın bana ödettiği bedellerden sadece birisiydi.

 

"gerek yok. İyiyim"

 

"pekâlâ, istersen çıkıp biraz hava alabilirsin "

 

Hocanın bu göz alıcı teklifine karşı gelmedim. Yavaşça yerimden kalkıp sıradan çıktım, üzerimde ki bakışları hiçe sayarak sınıftan çıktığımda koridorda gezinen soğuk havaya aldırmadım. Okulun içi buz gibiydi, elektrikler hala gelmemişti. Bakışlarım koridorun sonunda ki cama kaydığında hala şiddetle yağan kar elektriklerin uzun bir süre gelmeyeceğine işaretti. Gidip pencerenin önünde zamanımı öldürdükten sonra zilin sesi beni dalgın düşüncelerimden aldı. O gün anıl benimle bir daha konuşmadı, bana ödetmek istediği bedel ile ilgili hiçbir girişimde de bulunmadı. Okuldan çıkıp dondurucu soğuğa karıştığımda montuma sıkı sıkı sarıldım. Kar yağmaya devam ediyordu ve şiddetli rüzgârlar esiyordu. Ayaklarım kara bata bata okulun kapısına ulaştım, şimdiden ayaklarım sırılsıklam olmuştu. Karla kaplı olan sokağa doğru bir adım attığımda ayağım zemin boyunca kaydı, zorlukla dengemi sağladığımda sinirle nefesimi üfledim. Ayaklarımı hissetmezken temkinli adımlarla kaldırımda yürümeye başladım.

 

"hey, naira"

 

Gelen tanıdık sesle yerimde durdum ve omzumun üzerinden geriye baktım. Hızla yağan kar görüş açımı bulanıklaştırdı, gözlerimi kıstım ve kirpiklerime konan karları hiçe sayarak dikkatle geride dikilen cenk'e baktım. Bana doğru bir adım attığında daha yakınımda olmasından kaynaklanan rahatlıkla, onu daha net seçebildim.

 

"annem gönderdi, bu karda eve kadar yürüyemezsin diye"

 

Semra teyzenin bu ince düşüncesi dudaklarımda küçük bir tebessüm oluşturdu. Karşıda duran cenk'e doğru adımlarımı attığımda okulun etrafında ki kalabalık gözlerimden kaçmadı. Hiç kar görmemiş gibi delicesine kartopu oynayan yaşıtlarıma iğrenerek baktım. Kahkahaları kulaklarımda çınlarken cenk'in yanına varmıştım. Hemen gerisinde park edilmiş siyah araba dikkatimi çekti, onun ardından arabaya ilerledim ve bindim. Cenk anahtarı çevirip arabayı çalıştırdığında bir süre arabanın ısınmasını bekledi. Gözlerim bembeyaz yoldayken onun bakışlarını üzerimde hissediyordum.

 

"üşümüş görünüyorsun" gözlerim yavaşça onun yüzüne tırmanırken yutkundum.

 

"üşüdüm"

 

Elini uzatıp ısıtıcıyı açtığından yüzüme doğru esen ılık hava gittikçe ısındı. Soğuktan kızarmış olan parmaklarımı ısıtıcıya yasladığımda esen sıcak hava kısa sürede gevşememe neden oldu. Burnumu yavaşça çekip ıslak saçlarımı bir omzuma aldığımda cenk gaza basıp arabayı park ettiği yerden ayırdı. Durmadan, belli aralıklarla çalışan silecekler ön cama yapışıp duran karları temizliyordu. Arabanın içi kısa sürede ısınmıştı.

 

"teşekkür ederim "

 

Mırıldanışım üzerine cenk göz ucuyla bana baktı ve yarım ağız güldü.

 

"önemi yok, zaten boştum"

 

Dudaklarımı ıslatıp derin bir nefes aldığımda kafamı koltuğa yaslamış önümde ki yola bakıyordum.

 

"bu arada, başın sağ olsun"

 

Kafamı yavaşça ona çevirdiğimde bir kaç saniye ne dediğini anlamaya çalıştım.

 

"deden için " eklemesi ile kaşlarım yavaşça havalandı.

 

"sürekli hastaydı. Ölmesi acı çekmesinden iyidir" vitesi 3'e atarken dikkatini yoldan almamıştı.

 

" belki de, ama bu onu kaybettiğiniz gerçeğini değiştirmez"

 

"bu onun varlığına zaten alışmamış olduğum gerçeğini de değiştirmez."

 

Sonrasında sustu. Eve varana kadar konuşmadı, araba apartmanın önünde durduğunda yerinden kıpırdanmadı. Gözlerim yavaşça ona dönerken anahtarı da çekmemiş olduğunu gördüm.

 

"sen gelmiyorsun herhalde ?"

 

Kafasını yavaşça sallayarak beni onayladı.

 

"efraz bekliyor, onu alıp geleceğim"

 

Onun gibi kafamı salladığımda elim kapı koluna uzandı. Kapının açıldığını belli eden tok ses arabada yankılandığında dondurucu soğuğu hissettim. Kapıyı yavaşça aralayıp karların içine doğru adımlarımı attıktan sonra kapıyı yavaşça kapattım. Araba kısa sürede hareketlenip hızla sokağın sonuna doğru ilerlerken arkasından bakıyordum. Hızını hiç eksiltmeyen kar üzerime yağmaya devam ederken gözlerimi sokağın ucundan aldım. Apartmana doğru ilerledim, merdiveni dikkatle tırmanıp içeri girdiğimde soğuk daha az gibiydi. Biraz soluklandıktan sonra yavaş adımlarla merdivenleri tırmanmaya başladım. 5. kata geldiğimde nefes nefeseydim, elimi duvara yaslayıp yanan ciğerimin acısının azalmasını bekledim. Nefeslerim düzene girince yavaşça zile bastım . İçeriden gelen bir kaç gürültüden sonra kapı açıldı, Semra teyze geri çekilerek içeri girmemi işaret etti. Ayakkabılarımdan kurtulup içeri girdiğimde direk misafir odasına geçtim. Üzerimde ki sırılsıklam kıyafetlerden kurtulduğumda siyah bir kot ve beyaz bir kazak giymiştim. Kazağın pamuklu dokusu kısa sürede beni ısıtmıştı. Ayaklarıma temiz birer çorap giydikten sonra ıslak saçlarımı kurulayıp gevşekçe ördüm. Tüm bunları yaparken içeriden gelen bağırış seslerini de işitiyordum. Semra teyzenin kocası ile olan tartışmasının her kelimesini net bir şekilde ayrıt edebiliyordum. Kapıya doğru ilerleyip yavaşça açtım ve pervaza yaslanarak salonu izlemeye başladım. Salonun açık olan kapısından onları net bir şekilde görebiliyordum.

 

"ya seni def ederim bu evden ya da onu !"

 

Vedat amcanın bağırışı üzerine Semra teyze biraz ürkmüş gibiydi, ama geri adım atmadı.

 

"bu ev benim evim. Kimse gitmeyecek bu evden. Sen kimsin beni kovuyorsun ?"

 

"düzgün konuş lan! Seni kapının önüne koyduğumda görürsün kim olduğumu "

 

Sertçe yutkundum ama ileri doğru gidemedim bile, ikisi de çok yüksek bir seste konuşuyordu.

 

"sen benim paramla yiyip içiyorsun Vedat. Sen açlıktan ölecekti-"

 

Vedat amcanın Semra teyzenin yüzüne bir tokat atması ile sözü kesilmişti. Gözlerim şokla aralanırken öne doğru atıldım. Vedat amca benim varlığımı unutmuş yere savrulmuş olan Semra teyzenin saçlarından kavramıştı.

 

"seni gebertirim kadın! Seni öldürürüm elimden kimse alamaz"

 

Semra teyzeyi dövmeye başladığında korkudan ne yapacağımı bilemedim. Semra teyzenin bağırışları kulaklarımda uğuldarken koşarak onlara yaklaştım ve Vedat amcanın kolunu tutup onu geri çekmeye çalıştım.

 

"dur, Vedat amca dur ne yapıyorsun ?"

 

"çekil şuradan !"

 

Beni sertçe ittiğinde geri doğru sendeleyip duvara çarptım. İnleyerek kolumu kavradığımda bakışlarım hala onlardaydı. Semra teyze bağırırken Vedat amca durmadan ona vuruyor ve bağırarak bir şeyler söylüyordu. Ona gücümün yetmeyeceğini bildiğimden hızla dış kapıya koştum. Kapıyı araladığım gibi hızla merdivenleri inmeye başladım. Nefes nefese en alt kata ulaştığımda kapıyı açtım. Dondurucu hava direk yüzüme doğru eserken hemen apartmanın önünde duran siyah arabaya baktım. Arabanın içinden efrazla cenk indiğinde çıplak ayaklarımı umursamadan karın içinde onlara doğru koştum.

 

"pis ellerini arabamdan çek pezevenk, seni bir daha bu arabaya bindirmeyeceğim"

 

efrazın cenk'e söylediklerini duydum, duraksımdan onlara yaklaştığımda ikisi de beni gördü ve bana baktılar. Nefes nefese elimi karnıma bastırdığımda kesik kesik konuşmama aldırmadan onlara olanları anlatmaya çalıştım.

 

"ve-dat amca Semra tey-zeyi dövüyor"

 

Efraz bunu duyduğu an merdivenlere koşmaya başladı. Durmadan hemen arkasından ilerlediğimde cenk'in de geldiğini duyabiliyordum. efrazın üçer beşer çıktığı merdivenlerde ona yetişmek zor olsa da sonunda 5. kattaydım. İçeri girdiğim de efrazın babasını sertçe Semra teyzenin üstünden çektiğini ve arka duvara ittiğini gördüm.

 

"lan seni gebertirim! Seni doğduğuna pişman ederim."

 

Efraz bir anda Vedat amcanın yüzüne yumruk atınca şokla bir adım geriledim. Benim omzuma çarparak içeri giren cenkte benim gibi şokla açılmış gözlerle efraza baktı. Bu iki saniyelik bakışmanın ardından oda öne doğru atıldı ve efrazı Vedat amcanın üstünden çekip itti.

 

"sen nasıl babamı vurursun efraz! Kendine gel"

 

"Bu kadına el kaldırmayacak lan duyuyor musun beni? Yemin ederim öldürürüm onu, zerre umurumda olmaz, onu öldürürüm! "

 

Göğsüm hızla kalkıp inerken arkamda ki duvara sinmiştim. Semra teyze yerde öylece oturuyordu, yavaşça yüzünü incelediğimde kanayan dudağını ve kaşını gördüm. Yüzünün bir kaç yerinde ki kızarıklıklarda cabasıydı. İçim bu kadının haline burkulurken gözlerim yine efrazla cenk'in atışmasına döndü.

 

"kafayı mı yedin lan sen? Geri çekil "

 

Efraz cenk'in yakasından tutup sertçe itti. Ondan daha uzun ve iri olduğu ortadaydı. Cenk de Vedat amcanın yanına doğru sendelediğinde efrazın ateş saçan gözlerini onların üzerinde gezdiğini gördüm.

 

"seni son defa uyarıyorum Vedat Efendi, bir daha uyarmam. Eğer bu kadına bir fiske daha atarsan, eğer ben bu kadının senin yüzünden bir kez daha ağladığını görürsem bittin sen. Duydun mu beni ?"

 

Vedat amca kapıya doğru ilerleyip evden çıktı. efrazdan korktuğu belliydi, efraz gerçekten deliydi ama yine de Vedat amcanın bunu hak ettiğini düşünmüştüm. Semra teyzenin hala yerde çökmüş bir halde ağladığını görünce yavaşça yanına oturdum. Bana baktığında gözlerinden akan yaşlar içimden bir şeylerin kopmasına neden oldu, ne olursa olsun hiç bir kadın şiddeti hak etmiyordu. Yüzünde gezinen kanlar midemi bulandırdı. Bir şeyler demek istiyordum ama ağzımı açıp bir şey diyemiyordum, aslında doğru kelime neydi bilmiyordum. Gözlerimi zorlukla Semra teyzeden aldığımda efrazla cenk'in birbirlerine olan bakışlarını gördüm, aralarında ki gerilim gözle görülürdü. Cenk'in daha çok babasının tarafında duruyor oluşu gözlerimden kaçmamıştı. Cenk efrazın üzerine yürüyüp yakasını tuttuğunda nefesimi tutup onlara baktım.

 

"sen kendini ne sanıyorsun ?"

 

efraz cenk'in yakasında duran ellerini sertçe iterken gözlerinde ki öfke beni bile ürküttü.

 

"ben bir şey dediysem yaparım cenk biliyorsun! Beni kızdırmak istemezsin"

 

"senden mi korkacağım? Piç"

 

O anda efraz gözü dönmüşçesine cenk'i duvara vurdu, hiç düşünmeden yumruğunu sertçe yüzüne geçirdi. Ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadan ayaklandım ama onlara yaklaşmaya korktum. efraz delirmişçesine sert yumruklarını cenk'in çoktan dağılmış olan yüzüne indirirken öfkeden şişen boyun damarlarını görebiliyordum.

 

"bir daha söyle! Söyle lan, ne dedin bana? Söyle o siktiğim kelimeyi !"

 

Semra teyze yerde efrazın ayağına tutunmaya çalışsa da onu durdurmak imkânsız gibiydi, havaya kaldırdığı her yumruğu hiç acımadan cenk'in yüzüne indirmeye devam etti. Cenk'in karşılık bile veremediğini fark ettiğimde gözlerim Semra teyzeye kaydı yine, muhtemelen yediği dayaktan hareket etmekte zorlanıyordu sadece efrazın ayağına tutunmaya çalışıyordu ama beceremiyordu. Bu olaya daha fazla dayanamadım, araya girmek için öne doğru atıldım. efraz delirmiş gibi cenk'i dövmeye devam derken onu itmek amaçlı araya girdim, amacım sadece efrazı belinden tutup çekmekti. Ama şans benden yana olmadı, efrazın cenk'e atmak için hızlandırdığı yumruk çeneme değdiğinde bir anda yer kaydı. Başım aniden döndü ve gözüm karadı, keskin bir acı beni ele geçirirken acı ile inleyip yeri doğru kalçam üzerinde düştüm. Bir anda tüm sesler kesildi ama birinin küfür mırıldandığını zor bela işitmiştim. Gözlerim bulanık görüyor sesler boğuk geliyordu. Gözlerimi kıpıştırdım elimi kaldırıp çeneme koydum. O sırada yere yığılmış olan bedenin cenk'in bedeni olduğunu düşündüm. Başım git gide dönerken geri doğru düşüp kafamın zemini boylayacağını düşündüm ama kolumdan tutulmamla düşmedim. Yüzümün tam önünde bulanık görünen bir siluet gördüm, gözlerimi kıpıştırdığımda efrazın yüzünü seçebiliyordum. Bir şeyler söyledi kulağımda uğuldadı, kelimeleri birbirinden ayırt edemedim. Kafamı biraz oynatıp kendime gelmeye çalıştığımda sonunda sesini daha net işitebilmiştim.

 

"beni duyuyor musun ?"

 

Kafamı ağır ağır aşağı yukarı salladığımda derin bir nefes aldı ve kasmış olduğu yüzünü gevşetti. Dudaklarını yavaşça ıslatıp bana bakmayı sürdürdü.

 

"ölmek mi istiyorsun? Bu cılız bedeninle beni çekebileceğini filan mı sandın ?"

 

"b-ben sadec- onu öldürecektin"

 

Fısıldayışım üzerine derin bir nefes aldı. Az önce ki sinirinden az da olsa soyutlanmış gibiydi. Gözlerim arkada kalan cenk'e kaydığında nefes almaya çalışıyordu. Yüzünde ki kanları ve şişlikleri bu mesafeden görebiliyordum. Sonra biraz daha dönüp Semra teyzeye baktığımda sırtını duvara vermiş ağlıyordu, gözleri efrazdaydı. efraz beni kolumdan tutup kaldırdığında ilk başta biraz sendeledim ama düşmeme izin vermedi. Bana baktı ve kaşlarını derince çattı. Gözlerim yine arkaya kayınca cenk'in ayaklandığını gördüm, efraza hiçbir şey dememiş olması garipti hal bu ki ona karşı gelebileceğini biliyordum o kadar güçsüz değildi. Sarsak adımlarla evden çıktığında gözlerim onun gidişi ile boşalan kapı önündeydi. efraz biraz geri çekilip Semra teyzeye baktı, yüzünden bir ifade okumak zordu. Gidip dış kapıyı kapattıktan sonra yavaşça eğilip ağlayan Semra teyzeyi kaldırdı. Kolunu tutarak ona destek olup salona götürdü. Onun ardından içeri girdiğimde Semra teyzeyi bir koltuğa oturtmuştu. Boğazıma takılıp kalan bir yumru ile gidip tam karşılarında ki koltuğa oturdum. efraz odadan çıktı, o sıra Semra teyze ile göz göze geldik ona acıdığımı düşünmemesi için gözlerimi kaçırdım. Çok geçmeden içeriye elinde ki çanta ile girdi, Semra teyzenin yanına oturduğunda yüz ifadesi çok ciddiydi. Çantadan bir pamukla kanı temizlemek için mikrop öldürücü bir sıvı çıkardı. Semra teyzenin yüzünde ki kanları temizlerken yüzünde hiç bir mimik oynamamıştı, kaşları derince çatılmış sıkmakta olduğu dişleri yüzünden yanakları içe çökmüştü.

 

"efra-"

 

"sus"

"oğlum be-"

 

"sus dedim! Sana defalarca dedim o adamı boşa diye. Sana bakamayacak mıyım? Beni dinlemiyorsun"

 

Efraz işini bitirince Semra teyzenin kaşına küçük bir yara bandı taktı, Semra teyze ona dolu gözlerle bakıyordu efraz ise o ciddi ifadesinden kurtulamamıştı.

 

"mecburum" efraz sinirle güldü ve ayağa kalktı, sadece Semra teyzeye bakıyordu.

 

"mecbur falan değilsin! Seni geride bırakmak istemiyorum ama bu evde kalamam daha fazla"

 

"git oğlum, beni boş ver "

 

"seni nasıl boş vereyim? Gel benimle bu evde yaşamak zorunda değilsin. Tüm bunlara katlanmak zorunda değilsin"

 

Semra teyze ellerini yüzüne koydu ve hıçkırarak ağlamaya başladı, ilk defa bu kadar kendimi kötü hissediyordum. efraz ona bakarken acı çekiyor gibi görünse de Semra teyzeyi sakinleştirmek için bir şey yapmadı. Odadan çıktı, gözlerim Semra teyzedeyken yavaşça kalkıp yanına oturdum.

 

"Semra teyze, belki biraz uyusan iyi gelir"

 

Ellerini yüzünden çekip bana baktığında yüzünde ki şişlikleri görebiliyordum, bir gözü aldığı darbe dolayısıyla tamamen şişmiş ve gözü kapanmıştı. O şişlik morarmaya yüz tutmuştu, bunun sabaha kadar çok daha beter bir durumda olacağını tahmin edebiliyordum.

 

"özür dilerim, senin bu olaylara şahit olmanı istemezdim"

 

"önemi yok. Hadi odana geç uyu biraz iyi gelir"

 

Bana kafasını salladığında ayağa kalkıp ona yardımcı oldum. Odasına kadar götürüp yatağa girmesini sağladım, ışığı kapatıp odadan çıktığımda derin bir nefes aldım. efrazın nerede olduğunu bilmiyordum bu nedenle oturma odasına baktım ama orada değildi, yavaş adımlarla misafir odasına yöneldiğimde mutfağın balkon kapısının açık olduğunu gördüm. Kararsız kalsam da adımlarımı oraya yönlendirdim, karanlık mutfakta dışarıdan yansıyan ışığın izin verdiğince yürüyüp balkon kapısına ulaştım. Gözlerim dışarıda öylece yolu izleyerek sigara içen efraza kaydı. Ondan hala korkuyor ve çekiniyor olsam da garip bir şekilde evde dönen bu karmaşık olayları öğrenme isteği ile doluyordum. Balkona doğru bir adım attığımda efraz beni fark etti ama dönüp bakmadı. Onun yanına ulaşıp gözlerimi yola çevirdim, aramızda hala bir bedenin sığabileceği kadar boşluk vardı. Kollarımı demirlere dayadığımda ondan gelen ağır sigara kokusu genzimi yaktı, başımı hafif yana çevirip dumanın direk yüzüme gelmesini engelledim.

 

"anneni bir doktora filan götürmemiz gerekmiyor mu ?"

 

Soruma rağmen bakışları bana dönmedi, Vedat amcanın ona tekmeler attığını görmüştüm ve iç organlarına bir zarar gelip gelmediği konusunda endişeliydim. Gözlerim efrazın yan profilinde gezinirken o kemikli uzun parmakları arasında sıkıştırmış olduğu sigarayı dudağı arasına yerleştirdi. Derin bir nefesi içine çekerken yanakları içine çökmüştü.

 

"kabul etmeyecek, hiçbir zaman etmedi"

 

Mırıldanışı üzerine derin bir nefes aldım. Belki de insanların kocasında dayak yediğini bilmesini istemiyordu. İçimde büyüyen öfkeye engel olamadım, hiçbir suçu olmamasına rağmen yine o utanıyordu. efraz sigarasını bitirip balkondan aşağı attığında içinde ki son zehirli dumanı dışarı doğru üfledi. Geri çekilip balkon kapısına yöneldiğinde ona doğru bir adım attım.

 

"gidecek misin ?"

 

Omzu üzerinden bana baktığında tek kaşını kaldırmış bunu neden sorduğumu öğrenmek ister gibi bir hali vardı.

 

"bu gece Vedat amca gelirse diye dedim. Şey... Yani bir şey yapmasını istemem, Semra teyzeyi yalnız bırakma"

 

Bir süre yüzüme baktı sonra önüne dönüp içeri girdi bir süre dış kapının sesini duymayı bekledim ama gelmedi, yavaşça misafir odasına dönüp yatağıma oturduğumda efrazın kendi odasına geçtiğini anladım. O gece efraz gitmedi, gelen seslerden onun uyuyamadığını anladım, aynı benim gibi. O gece o da uyumadı bende, muhtemelen gelen ağlama sesleri de Semra teyzeye aitti. Aslında o gece kimse uyumadı, şafak ilmeklerini çözene kadar.

Loading...
0%