Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@starmyggirl

eve girer girmez kendilerini odalarına attılar, yorucu bir gün olmuştu.

Efil üzerindekileri hızla değiştirip, yerine daha rahat olan pijama takımını giydi. küpelerini ve saatini çıkarıp komodinin üzerine koydu.

gözlerini telefonuna çevirdiğinde şarjının bitmiş olduğu aklına geldi. telefonunu şarj olmaya bırakıp oturma odasına gitti.

Kuzey'de oradaydı.

gözleri Efil'i bulduğunda gülümsemesi belirdi.

"selam, uyuyamadın mı?"

Efil Kuzey'in yanına oturdu.

'uyumaya çalışmadım ki, sen?'

"düşünüyordum."

Efil merakla sordu.

'neyi?'

Kuzey gözlerini Efil'in gözlerine daha da odakladı.

"seni."

duyduğu şeyle şaşkınca Kuzey'e bakıyordu. seni derken ne demek istiyordu?

'beni mi?'

Kuzey elini Efil'in çenesine koyudu, Ekim geri çekilmek istesede kendisini bu isteğinden uzaklaştırdı.

"evet seni, aklımdan çıkmıyorsun. birazımı sana vereyim derken, tamamım sen oldun. gözlerim sadece sana böyle bakabiliyor."

Efil utanınca kızaran yanaklarına rağmen, Kuzey'e bakmaya devam etti. gözlerindeki duyguyu görmek onu heyecanlandırmıştı. Kuzey'in gözlerinde başka bir duyguyu gördü sonra. gördü görmesine, ne yapabilirdi ki?

dudaklarına yaklaşmasına nasıl engel olabilirdi?

gözlerinin karardığını hissetti, ardından dudaklarında hissettiği baskıyla ayağının altındaki yer sanki ayaklarının altından çekilip alındı.

Kuzey Efil'in dudaklarına çok sayıda öpücük bırakmaya başladı. sonra Efil'in üst dudağını ağzına aldı. ufak ufak öpücükleriyle öpmeye devam etti.

Efil gözlerini sımsıkı kapatmış, hissettiği yoğunluk karşısında titremişti.

Kuzey en sonunda dudaklarını Efil'inkinden çekti, ardından kendisine kıyasla küçücük kalan bedeni dizine çekti.

Efil gözlerini açtı ve Kuzey'in kucağında oturmasının şokunu henüz atlatamamışken, dudaklarında tekrar Kuzey'in dudaklarını hissetti.

şimdi ortada ne temas etme korkusu vardı, ne de Kuzey'in dudaklarına yaptığı şeyi durdurma isteği.

Kuzey'in öpüşlerine karşılık vermesiyle, Kuzey oldukça şaşırdı.

küçük minik öpücükleri, öpüşmeye dönüşmüştü. Efil'i oturduğu yere daha da çekti, kucağındaki baskısını arttırdı.

kasıklarına sürtünen kabarıklıkla küçük bir inleme çıktı Efil'in dudaklarından. aralanan dudaklarıyla Kuzey fırsatı kaçırmadan dilini de dahil etti öpüşmelerine.

sert davranmaya başlamıştı, hatta çok sert davranıyordu.

küçük kızın dudaklarını o kadar sert bir solukla öpmeye devam ediyordu ki, solukları da tükenmeye başlamıştı.

Efil dudaklarını ayırdı.

nefes nefese Kuzey'in anlına düşmüş olan saç tellerine bakmaya başladı.

"çok güzelsin."

aldığı iltifatla gerçek dünyaya olan bağlantısını tekrardan kuran Ekim, sanki kucağında oturmuyormuş gibi davrandığı çocuğa bakmaya devam etti.

Kuzey Efil'in belini okşamaya başladı.

"seni benden başkasına yar edemem, bu güzelliğin bana kalmalı."

Efil kullanacak sözcük bulamıyordu. sanki Türkçe'yi unutmuştu.

elini Kuzey'in çenesine koydu ve ufak hareketleriyle okşadı.

son bir öpücük bırakıp, kucağından kalktı.

'iyi geceler.'

"geceler güzel değil güzelim."

'nasıl?'

"geceler insanları zehirler."

düşündü ama Kuzey'in idda ettiği şeyi onaylayamadı.

gündüzleri hep içinde tutmaya çalışırdı, gündüzleri içindekileri dışarıya atamazdı. geceleriyse gündüzün zehrini atardı.

'gündüzlerdi insanı zehirleyen, geceler ancak zehrini atabilir.'

Kuzey bir şey söylemedi. gözlerini küçük kızınkinden ayıramıyordu.

"biz yine de iyi akşamlar diyelim?"

Efil onayladı, bunu yapabilirdi.

'iyi akşamlar o zaman, yıldızlı rüyalar.'

Kuzey hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. kolunu Efil'in iki bacağının altından geçirip kucağına aldı.

"beraber uyuyalım mı?"

sonrasında dudaklarına tekrar öpücük konudurdu.

sonra yaşadıkları andan soyutlanmaya başladı, gerçeklik algısını kaybetti.

Efil gözlerini gözlerine çarpan ışıkla araladı, gördüğü rüyaya anlam vermeye çalışıyordu. Kuzey'in yüzüne kızarmadan nasıl bakacağını düşünmeye başladı.

rüyasında Kuzey ve kendisini öpüşürken görmüştü.

hayatı boyunca ilk defa böyle bir rüya görüyordu. ayaklandı ve kendine gelmek için elini ve yüzünü yıkamaya gitti.

yüzüne çarpan soğuk suyla kendine geldi ve rüyanın etkisinden çıktı, yanaklarındaki kızarıklık da gitmeye başlamıştı.

saçlarını üsten dağınık bir topuz yaptı ve banyodan çıktı.

dışarı çıktığı an Kuzey'le çarpıştı. gözlerini Kuzey'den kaçırırken özür diledi ve mutfağa doğru gitmeye başladı.

Kuzey arkasından şaşkınca bakakalmıştı.

neden kendisinden kaçtığına anlam verememişti.

beklemeden banyoya girdi ve işini halletti.

Efil mutfağa gitmiş, ufaktan kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. çayı demlemiş, yumurtaları kırmıştı.

ekmekleri kestikten sonra, peyniri de çıkardı.

her şey hazır olduğunda ufak bir bakışla süzdü, en azından kahvaltı hazırlamayı becerebiliyordu.

yanında bir hareketlilik hissetmesiyle gözleri yan tarafına döndü, Kuzey onun hazırlamayı henüz bitirdiği kahvaltı masasına bakıyordu.

"ellerine sağlık güzelim, hamaratsın sanki."

Ekim gülümsedi.

'ne yaptım ki? afiyet olsun. sen otur, ben Ayşe'yi çağırıp geleyim.'

tam arkasını dönmüş mutfaktan çıkıyordu ki bileğinde Kuzey'in elini hissetmesiyle durdu. ellerini çekmeden durabiliyordu, başta garipsesede gördüğü rüyayı hatırlayınca bunun yanında hiçbir şey olduğunu fark etti.

"Ayşe evde değil, baş başa kaldık desene?"

Efil Ekim utançtan kızarıp bozarırken, bakışlarını yere çevirdi. ayakta durmanın anlamı olmadığını düşünüp sandalyeye oturdu.

'öyle oldu gibi.'

Kuzey Efil'in utangaç tavırlarına pek anlam verememişti ama üstelemedi.

"o zaman kahvaltı sonrası kahveleri de benden?"

Efil gülümseyerek kafasıyla onayladı.

'bol köpüklü olsun Kuzey.'

"emredersiniz sultanım!"

ikisi birlikte kıkırdamaya başlamışlardı. Kuzey'in gözleri Ekim'in gülüşüne kaydı, ne de güzel gülüyordu öyle. o an kendini zor tuttu, o güzel gülüşünün üzerinden öpmemek için.

dudaklarına öyle bakıyordu ki Efil'in bu bakışları fark etmesi pek uzun sürmedi, üstelik bu daha önce de sıkça olmuştu. Kuzey sık sık onun dudaklarına bakıyordu.

'neden dudaklarıma öyle bakıyorsun?' dedi Efil.

Kuzey gözlerini Efil'in bal gözlerine çıkardı.

"dalmışım."

'dudaklarıma mı?'

dudaklarına mı? kendisine daldığını bilseydi bunu sorabilir miydi, bilseydi aklını feth ettiğini, böylesine konuşabilir miydi?

"sana dalmışım."

Efil bu anı daha önce yaşamış gibi hissetti o an.


Flashback-

'Rüz, niye konuşmuyorsun? küstün mü bana?'

Efil ellerini Rüzgar'ın kıpkırmızı olmuş olan yanaklarına koydu. yanakları çok sıcaktı, oldukça sıcak.

Rüzgar zar zor da olsa konuşmaya çalıştı.

"hayır , küsmedim. dalmışım sadece" dedi, o hasta haliyle bile miniğinin üzülmemesi için halsiz olduğum için konuşmuyorum dememişti.

'neye daldın ki bu kadar?'

Rüzgar yüksek ateşinden olsa gerek, kıpkırmızı olan dudaklarını araladı.

"sana dalmışım."

Efil minik kaşlarını çatmış karşısındaki çocuğa bakıyordu.

'ya Rüzgar ben deniz miyim bana dalasın?'

çocukluk aklı işte, o an bu sözün anlamının ne kadar büyük olduğunu anlayamamıştı.

"deniz gibisin, sende boğulmadan edemiyorum.."

Efil anlamasa bile güldü, sonra minicik dudaklarını Rüzgar'ın sıcacık yanağına bastırdı. bu sıcaklığın normal olmadığını anlayamamıştı.

hasta olduğunu bilmese ve anlayamasa bile, o gün sabaha kadar Rüzgar'ın başından ayrılmadı minik kız.

Rüzgar'ı sürekli konuşturmaya çalıştı, onunla oyunlar oynayabilmek için ağladı, küçük dostunun bu sıkıcı halleri onu da üzüyordu.

'Rüzgar, sence biz ilerde de yakın arkadaş olabilecek miyiz?'

"ne olursa olsun, zaman bizi ayırsa bile ben seni bulur, yine senin en yakın arkadaşın olurdum"

'ben de seni hep beklerdim, Rüz.'

Flashback son-


gülümsedi Efil, Kuzey'in ona böyle demesi hoşuna gitmişti. arkadaşının da ona böyle demiş olması bu sözü onun için çok önemli bir hale getiriyordu.

teşekkür amaçlı Kuzey'in yanağına minik bir öpücük bıraktı. bilseydi onda ne hasarlar bıraktığını, öper miydi yine?

yanağından ayrılan dudaklarla kendine yavaş yavaş gelen Kuzey, Efil'in çenesini kavradı. yüzünü sağa çevirip Efil'in çene hattına öyle bir öpücük bıraktı ki..

nefesi kesildi Ekim'in.

nefesi ciğerlerine kaçtı bir nevi..

Kuzey dudaklarını kızın çenesinden ayırdığında, ufaktan geri çekildi Ekim. yanaklarının küçük bir kısmında kan toplamış gibi çok büyük bir kızarıklık vardı.

buna öpücük etkisi denir.

yemeklere odaklanmaya çalışsalarda başaramamışlardı, ikiside küçük busenin onlara bıraktığı etkiye anlam veremiyordu.

Kuzey boğazını temizleyip konuştu.

"hadi yemeğini bitir"

Efil başıyla onaylayıp çay bardağını eline aldı dudaklarına götürürken, içinden kendisine sakin olması gerektiğini söyleyip duruyordu.

bu hisler ona yabancı değil miydi?

ona hiç dokunan biri bile olmamıştı bu zamana kadar, Rüzgar'ı saymazsak öyleydi. teni kimsenin tenine değmemişken şimdi bu temaslar onu öldürüp gömmüştü bile.

Kuzey onu bu hislerle tanıştırmıştı. sevilmeyi öğretmişti sanki sevmeyi bilmeyen birine..

en zoru da bu değil miydi, bir insanı hiç bilmediği bir duyguyla tanıştırmak?

Efil üst üste gelen bu şeylere o kadar çabuk yeniliyordu ki, o bile şaşırıyordu. nasıl oluyordu da hem üzüntüyü hem de bu garip heyecanı aynı anda yaşayabiliyordu.

"hadi Ekim, şundan da ye."

Ekim anlamazca baktı.

'efendim?'

Kuzey konuşmak yerine eline az önce Efil'e yemesi için gösterdiği reçeli aldı, ekmeğe sürdü ve kızın dudaklarına yaklaştırdı. Efil donup kalmıştı, o ne yapıyordu?

"aç ağzını hadi, kuş geliyor."

'kuş?'

"kediciğe kuşunu veriyorum, hadi kuş uçucak şimdi."

Ekim bir şey söylemeden ağzını açtı ve reçelli ekmeği ağzına attı, ağzındaki lokması bitince konuştu.

'ben kedicik değilim!'

"benim için öylesin."

gözlerini kırpıştırdı, ne demeliydi?

sustu ve bakışlarını ellerine çevirdi, bir kedicik olmadığı kalmıştı.

sonra Kuzey'in parmağını dudağının ucunda hissetti.

'ne yapıyorsun?'

Kuzey kızın dudaklarına bulaşmış olan reçeli parmağıyla sıyırdı, ardından parmağındaki reçeli dudaklarına götürdü ve düşünmeye gerek bile duymadan yedi.

"reçel bulaşmış güzelim."

Efil onun dudağının kenarında kalan reçeli yemesiyle ateşinin arttığını hisseti, iğerenmemiş miydi? bu Ekim'in heyecanlanmasını sağlamıştı.

Kuzey Ekim'in yanaklarının kızarmasına gülümserken, elini sıcak basmış olan yanaklarına yerleştirdi.

"sakin ol, seni de yiyebilirdim."

Efil daha da utanırken, o an yerin dibine girmeyi diledi.

rahatlatayım derken daha da utandırıyordu, bilerek mi yapıyordu?

"çimen olup, ayağına serilirdim inan ki."

'ne?'

"sürme olup gözlerine de sürülürdüm, çimen olup ayağına da serilirdim, çıra gibi uğrunda da yanardım, senin olup uğrunda da ölürdüm. yani utanmana gerek yok."

zaman durdu sanki o an, zamanla birlikte Efil'in kalbi de durmuştu.

bu sefer gerçekten olmuştu, bu sefer gerçekten öpmüştü Kuzey onu. dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp geri çekildi.

"çok güzelsin."

Efil başının döndüğünü hissetti, Kuzey onu boşlukta döndürüyordu.

"seni seviyorum."

inanmak istemedi Ekim, kimse onu sevmezdi ki..

'sevemezsin ki.'

"hep seveceğim."

Efil'in yanaklarını okşamaya başladı.

"herkes gider ama sen gitmezsin, sen hep kalırsın. hep severim ben seni.."

Ekim dilini yutmuş gibi konuşamadı, ne diyeceğini bilemedi. ayaklandı, arkasını döndü. gitmek için yürümeye başladı, beline dolanan kollar olmasaydı gidecekti zaten.

"inan bana, ben yalan söylemem."

Ekim belindeki kolların sahibine döndü yüzünü, ve kollarını kumral çocuğun beline doladı.

konuşmayı değil, sarılmayı seçmişti. Kuzey'se onu geri çevirmemişti.

başını kokusuna hayran kalacağını bile bile Kuzey'in göğsüne yerleştirdi. derin derin soludu, huzur veriyordu bu his ona.

'teşekkür ederim, kimse beni sevmezken senin sevmen benim için çok özel..'

Kuzey kızın minik yüzünü büyük kemikli elleriyle tuttu, ve kızın yüzünü kaldırıp göz göze gelmelerini sağladı.

"teşekkür mü edersin?"

kızın kiraz kırmızısı dudaklarına bir öpücük bıraktı.

"seni sevdiğim için?"

Efil başını salladı, onaylarcasına.

"teşekkür etme, seni sevmek benim tercihim. bu yaptığım şey teşekkürü hak edecek bir şey değil.."

'benim için öyle'

Kuzey hiçbir şey söylemeden kızın dudaklarına yaklaştı, bu sefer kısa süreceğe benzemiyordu.

öpüşlerine soluk almak için ara verdiğinde şu sözler döküldü dudaklarından.

"o zaman daha çok teşekkür etmen gerekecek, çünkü her geçen saniye sevgim katlanıyor."

sonra tekrar buluşturdu dudaklarını.


Loading...
0%