@starmyggirl
|
ruhunda bir sızı var sanki, yaralı bir kuş gibi. kanatlarını parçalamışlar, uçamıyor. kafese tıktılar sanki, nefes alamıyor. hiçbir şey olmamış gibi sanki, öylece çekip gidebiliyorlar hayatından. güvenini de enkaza çeviriyorlar beraberlerinde. sevgisini verdiği için pişman ediyorlar sonra. mutlu olabiliyorlar, yıkık kızı umursamadan. yazık diyebiliyor sadece, yazık.. acı dediğin geçer, ruhunda bıraktığı izleri kalır sadece. o izlerse unutturmaz kendini, unutturmaz ihanetini. yaraların izi bu yüzden kalır, tekrar aynı hataya düşmeyesin diye. bir zamanlar çok acıttı deyip tekrar aynı hataya düşmezsin böylece. sonrasında ne mi oluyor, özür diliyorsun kendinden, sadece özür.. bu duygu karışıklığı içinde direnmeye çalışıyordu Ekim, ölmemek için. başaramayacağını anlamıştı. şu zamana kadar başaracağını sanması yanıldığını gösteriyordu, en büyük yanılgısı. hayat neden böyleydi? sen her şeyi yapıyordun ama elde ettiğin şey bir hiçlikti. çabalamaktan sıkılırdı insan, Efil'de sıkıldı işte. o an düşündü ölmeyi. ağlamaktan şişen gözlerine baktı aynadaki yansımasından, baktıkça daha da ağladı. gülümsemeyi severdi o, genellikle gülmezdi ama severdi gülümsemeyi, onu gülümsetebileni ise unutmazdı zihni. burnunu çekti, hıçkırıklarını susturdu ve karar verdi ne yapacağına. ölümü istiyordu, ölümde onu. gülümsedi aynadaki kendisine son kez. ayaklandı sonra, ipi çıkardı çantasından. odanın neresine kuracaktı bu idam sehpasını, tam ortaya mı? halatı ayarladı, yerinin iyi olduğunu hissettiğinde akan gözyaşlarıyla birlikte gülümsedi. soğuk zemin onun titremesine neden oluyordu, az sonra bu duyguyu da hissetmeyecekti. masasının önündeki sandalyeyi çekti ve halatın asılı olduğu noktanın tam altına koydu. çıplak ayakları sandalyenin hemen üstündeydi şimdi, sandalyenin üzerinde ayakta duruyordu minik kız. ipi eliyle tuttu ve çenesinin hemen altından geçirdi, şimdi boynu o iple sarılıydı. gözlerini yumdu sıkıca. ayaklarının altındaki sandalyeyi tek ayağı ile iterek düşürdü sonra. çıkan sesi umursamadı, bitecekti her şey. hayat ondan her şeyini çalmıştı. sevdiği kim varsa onları almıştı kızdan, acımamıştı. başka insanlar babalarını o kadar iyi anlatırdı ki Efil duyduğunda kıskanırdı. onun anlatabileceği bir babası yoktu. eve gittiğinde sarılıp 'bugün ne yaptın annecim?' diyememişti bile hiç. sevmeyi bile öğreteni olmamıştı ki. Rüzgar'ı vardı nerede olduğunu bile bilmediği.. Kuzey'i vardı sevgisinden pişmanlık duyup emin bile olmayan. bunları önemsememek için çok çabalamıştı, ancak bu kadar olmuştu. dayanabildiği nokta burasıydı. bir kere bile veli toplantılarına katılmamıştı annesi, bir kere bile benim babam şudur, şu işi yapar diyememişti Ekim. sevilmemişti ki.. bilmiyordu bu duyguları. bu duygular ona oldukça uzaktı, hep öyle olmuştu. o kadar üstüne geliyordu ki her şey.. ölmekten başka seçeneği olmadığını düşünmüştü işte. gözlerinden kalan son yaş da akıyordu nefesi kesilirken, sonra ayrıldı sanki ruhu bedeninden. kulakları kesik kesik sesleri algılıyordu, o da kapının hızla açılışı ardındansa tam olarak anlaşılmayan bir söz duymasıydı. gözleri kapanmıştı, bilinci de. çok geçti... Kuzey karşısında hareketsizce asılı olan bedene baktı. ne yapacağını bilemedi sanki o an. ellerinin soğuduğunu hissetti, titreyen elleri ileri yeltendi. küçük kızı bacaklarından tuttuğu gibi indirdi. dizleri tutmadı cansız bedeni kolları arasına alırken. yere çökmüş, kollarında sevdiği kişinin cansız bedeni.. gözlerinde dolmuş olan gözyaşları kızın yanaklarını yalayıp gidiyordu. Kuzey'in soğuk elleri kızın henüz soğumamış yüzünde duraksamış ve titreye titreye dürtüyordu. "uyan Ekim, hadi uyan güzelim!" sonra bir gözyaşı daha.. "lütfen uyan.. üşüme." sesi boğazına kaçmış gibi çıkıyordu. hıçkırıkları ise çıkmamak için zorluyordu kendisini.. "Ekim uyan! ben özür dilerim.. özür dilerim. uyan ve bana kız hadi.. bağır bana, ama bırakma beni.." konuşmaya dayanamadı daha fazla, gücü çekildi sanki. "gözlerini neden açmıyorsun.. bırakıyor musun beni?" sesi ciğerlerindeki nefesin ciğerlerini yakmasıyla kesildi. hıçkırıkları odanın içinde yayılıyordu. gözyaşları Efil'in yanaklarını ıslatmaya devam ediyordu, dayanmak zor geliyordu. söylediği sözler zihninde beliren pişmanlıkla canlanıyordu. 'benim yüzümden' dedi. "Ekim sen üşürsün.. aç gözlerini, korkarsın sen o karanlıkta." gözyaşları akmaya devam ederken kızın gittikçe soğuyan yüzüne dokunmaya devam ediyordu. dudaklarını küçüğünün alnına bastırdı, sonra gözlerine, ardından dudaklarına.. küçük kızın kollarının arasında solması canını acıtıyordu.. saçlarına dokundu miniğinin, hafif hafifi okşadı. "seni seviyorum.." öptü kızın yüzünün her yerini. "seni seviyorum.. beni bırakma." Kuzey gözyaşlarını akıtarak uyandırıldı rüyasından, bağırdığını duyan Efil koşarak Kuzey'in odasına gitmiş ne olduğunu anlamak için Kuzey'e bakmaya başlamıştı. çocuğun ağladığını gören Ekim hızla Kuzey'i kollarından dürttü. 'uyan Kuzey, kabus görüyorsun.' Kuzey gözlerini aralayıp kızın gözlerinin içine bakmaya başladı. rüyasının etkisinden henüz çıkamamıştı. "Ekim, iyi misin?" dedi, gözyaşları henüz akmaya devam ederken. 'iyiyim.' kızın ellerini tuttu elleriyle. Efil Kuzey'in buz gibi olan ellerinin aniden tenine değmesiyle titrediğini hissetti. iki gündür elleri buz gibiydi Kuzey'in. kızın ellerini avuçlarının arasından tutarak dudaklarına götürdü. eline öpücükler bırakıyordu. "beni bırakma olur mu?" Efil Kuzey'in elini öpmesi şokunu atlatamamışken neden öyle dediğini düşünüyordu. 'neden öyle dedin şimdi, benim bir yere gittiğim yok.' Kuzey'in bal rengi gözleri ilk kez bu denli hüzünlü bakıyordu. kızın içi gidiyordu bu bakışa.. "rüyamda kendini asmıştın..." Efil şaşkınca bakıyordu. Kuzey sırf rüyasında Ekim intihar ettiği için mi akıtıyordu gözlerinden incilerini.. 'şhtt ben asla bırakmam seni, ağlama.' dedi Efil ellerini Kuzey'in yanağına yaslamışken. "çok korktum." dedi Kuzey yüzünü Efil'in ellerine daha da iterken. Efil ellerini Kuzey'in yanağından çenesine indirdi, çene çizgisini tek parmağıyla okşamaya başladı. ardından dudaklarını oğlanın dudaklarına yasladı. minik bir öpücük kondurdu. 'ben bırakmayacağım seni.. asla korkma.' "söz mü?" Efil gülümsedi. 'söz' Kuzey Efil'in aksine gülümsemiyordu, o kadar korkmuştu ki.. "bana bu acıyı yaşatma.." Efil elini Kuzey'in dalgalı saçlarına götürdü, hafif hafif okşadı. 'korkma dedim! iyiyim ben bak, hem cadılara bir şey olmazmış öyle diyorlar.' Kuzey derin bir iç çekti, sonra Efil'i belinden tuttuğu gibi kucağına çekti ve sımsıkı sarıldı. eli kızın sweet'inin içinden belini okşuyordu, dudaklarıysa kızın saçlarında sabit duruyordu. öyle sıkı sarılıyordu ki sanki az önce Efil bir uçurumun tepesinden aşağı düşmek üzereymiş, son anda kurtarmış gibi. Ekim şaşkındı, Kuzey'in onu kaybetmekten bu kadar korkmasını beklemiyordu. aklı hala rüya bile olsa ağlayarak uyanmasındaydı.. Ekim'de elini Kuzey'in beline sıkıca sardı. teni Kuzey'in sweet'in içinden belini okşayan elini hissettikçe ürperiyordu. yüzü çocuğun boyun girintisine doğru sokuldu, çok sevdiği kokusunun asıl kaynağındaydı şimdi.. derince nefes alıyordu, bu onun için ömürlük mutluluk olabilirdi. ne kadar sarıldılar ikisi de bilmiyordu, zaman akıyor mu umursamamışlardı. birbirlerine olan hasretlerini gideriyorlardı sanki. sarılmaları odaya Ayşe'nin girmesiyle bölündü. Ayşe ikisine de şaşkınca bakmış, ardından otuz iki dişini birden göstererek derince gülümsemeye başlamıştı. "evin yanıyor abi." dedi Ayşe. "bırak yansın.." dedi Kuzey. Efil duyduğu sözle yanaklarının kızardığını hissetti. "Ekim sanki sen yangını söndürmek yerine, benzin döküyorsun?" Ekim hızla Kuzey'in kucağından kalktı. 'ne alakası var Ayşe ya, hem sana ne?' Ayşe kıkırdayarak başını salladı. "haklısın bana ne sonuçta, isterseniz sevişirsiniz?" Ekim o an kendini zor tuttu, Ayşe'nin ağzının üstüne bir tane geçirmemek için. Kuzey'e baktığında onun pek umursamadığını fark etti. 'sen çıkar mısın odamızdan Ayşe.' "bakıyorum da abimi sahiplendiğin yetmezmiş gibi, odasını da sahipleniyorsun Ekim'im." dedi Ayşe. Efil az önce söylediği şeyin yeni farkına varmıştı, bozuntuya vermeden kafasını sallayarak onayladı. 'çık hadi, çok konuştun.' Ayşe itilerek odadan çıkarılmasının üzerine yüksek sesle konuştu. "kahvaltıya gelin!" "geliriz güzelim." dedi Kuzey. Efil Ayşe'nin üzerine kapıyı kapattığı an Kuzey'e döndü ve büyük bir oh çekti. 'ay sonunda gitti ya. ne kadar çok konuşuyor.' Kuzey'in yanına oturdu. "sen sanki fazla utangaçsın?" 'hiçte bile, evin yanıyor demesi normal mi?' dedi Ekim. Kuzey Efil'in gözlerine derin derin bakmaya başladı, en çok böyle baktığında gözlerinin balından bir kadeh içmek istiyordu Efil. "yanmıyor mu?" Ekim gözlerini Kuzey'e çevirdi. onun gibi derin derin bakmaya başladı. Kuzey'in gözleri bu zamana kadar gördüğü en güzel gözdü. tabii Efil Kuzey'in her şeyinin güzel olduğunu düşünüyordu. kalbinin ne kadar güzel olduğunu görüyordu, o kadar ince bir insandı ki her seferinde onu şaşırtmayı başarırdı. 'yanıyor mu?' "yanıyor." bu sefer Ekim söyledi onun Ayşe'ye söylediği şeyi. 'bırak yansın.' Kuzey kızın dudağına hızlı bir öpücük bırakıp geri çekildi. "hadi kalk yemeğe gidelim, birazdan cadı burayı basacak" dedi. Ekim başını sallayarak onayladı ve ayaklandılar. birlikte odadan çıkmış mutfağa doğru ilerlemeye başlamışlardı. mutfağa girdiklerinde karşılarında yemek yemeye başlamış kızı gördüler. "afiyet olsun abisinin güzeli." "saol abi. oturun hadi." ikili yan yana oturmuş ve yemek yemeye başlamışlardı. "siz sevgili misiniz?" dedi Ayşe. Ekim Kuzey'e baktı, o da bilmiyordu ki. "değiliz." dedi Kuzey. Ayşe kaşlarını çattı, sevgili değillerdi ama kucak kucağaydılar? "sevgili değilseniz nasıl bu kadar yakın olabiliyorsunuz?" 'boş ver sen bunlar Ayşe, yemeğini ye hadi.' Ayşe sustu ve önüne döndü, üçlü birlikte yemek yemeye devam ettiler. |
0% |