@starmyggirl
|
Efil Ekim gözlerini, gözlerine çarpan ışıkla araladı. kaç saattir uyuyordu, bilmiyordu ama sanki günlerdir uyuyor gibiydi. ayaklanıp odadan çıktı, susuzluktan ölmek üzereydi sanki. mutfağa girdiğinde gözleri masanın üzerinde duran nota takıldı. Ne olduğunu umursamadan suyunu doldurdu ve kafasına dikti. içtiği suyla daha iyi olduğunu hissettiğinde masaya oturdu ve notu eline aldı. üzerinde ne yazdığını okumaya başladı. "gitmek zorundayım.. buraya kadarmış. seni özleyeceğim. keşke gitmek zorunda olmasaydım..-Kuzey-" Ekim okudukları karşısında şaşkına dönmüştü. bir anda nereye gitmiş olabilirdi ki? ve neden gitmesi gerekiyordu? bu sorular aklında dolanırken telefonunu eline aldı ve Kuzey'i aradı. telefon çalmamıştı bile ve telesekreter 'böyle bir numara bulunmamaktadır' demişti. bu kez Ayşe'nin odasına gitmeyi akıl etmiş ve hızla koridorda yürümeye başlamıştı. Ayşe'nin odasına geldiğinde kapıyı çalmadan içeri girmişti ama içeride kimse yoktu. ikisi birden nerede olabilirdi? sakin kalmaya çalışarak bu kez Ayşe'yi aradı. telefon ikinci çalışından sonra açılmıştı. 'alo, Ayşe. neredesiniz siz? Kuzey nereye gitti, neden gitmek zorundaydı?' telefonun karşı tarafından Ayşe'nin derin bir nefes aldığı ve burnunu içine çektiği duyuldu. ardından ağlamaklı sesiyle konuşmaya başlamıştı. "Ekim.. abim, abim Fransa'ya gidiyor. temelli..." Ekim duydukları karşısında boğazında bir düğümlenme hissetti. zar zor sordu 'neden gitmek zorunda?' diye. "uzun zamandır bunu bekliyordu, işler yüzünden gitmesi gerekiyor. biz aslında geri dönecek sanıyorduk ama bugün öğrendik, bir daha dönemeyecekmiş.." sanki kulakları o an duyma işlevini yitirmişti, beyni algılamıyordu.. telefonu kulağından usulca ayırdı ve kapattı. ardından gözlerinde yaşlarla 'neden?' diye sorgulamaya devam etti. neden? nedendi gelenin kalmayıp, gidenin dönmemesinin nedeni? bu zamana kadar hayatına giren tüm insanların gidişine bir türlü anlam verememişti Ekim. küçükken hayatının tamamı olan Rüzgar'ı hayatına girmişti önce. sonra kalmamıştı, kalamamıştı.. şimdi ise Kuzey gidiyordu. "herkes gider, sen gitmezsin." diyen Kuzeydi ama, şimdi kendisi gidiyordu. o an aklına Kuzey'e son bir kez veda edemeyeceği geldi. gözyaşlarını hızla silerek ayaklandı. telefonundan Ayşe'yi tekrar arayıp bu kez hangi havalimanında olduklarını sordu. üstüne hızla siyah bir tişört ve siyah bir pantolon geçirip hızla deri ceketini de geçirdikten hemen sonra evden çıktı. gördüğü ilk taksiye bindi ve havaalanının adını söyleyerek, taksicinin onu oraya götürmek üzere yola koyulmasına izin verdi. havaalanı bulunduğu bölgeye uzak olmadığı için yarım saatte ulaşacaktı. yine de işini şansa bırakmak istemediği için taksiciye daha da hızlı gitmesi için yalvarıyordu. havaalanına beklenen süreden daha kısa bir süre sonra geldiğinde, hızla taksiciye parayı verip taksiden indi. son kez gözlerine bakıp "seni çok seviyorum, bir gün yanına geleceğim." diyemese canının ne kadar acıyacağını biliyordu. koşarak içeri girip hızla gözleri ile her yeri taramaya başladı, onu bulmalıydı. koşarak havaalanının altını üstüne getirmişti, bulamıyordu. en son pes etmek üzereyken çok iyi tanıdığı bir çift gözü gördü. gün ışığına benzer gözlerine kitlendi bal gözleri, kitlendi sanki o an. bakışıyla bile durup kazık kesilebiliyorken kim bilir temas etseler, ne derece yıkılırdı. sarılmak için ileriye doğru yeltendiğinde Kuzey'in onu durdurmasıyla neye uğradığını şaşırdı. 'Kuzey-' "uzak dur." 'ne? gidiyorsun diye mi? ben beklerim ki seni. sen gelemiyorsan, ben gelirim.' Kuzey gözlerindeki o hissi saklamaya gerek duymadan konuştu. "bende bekleme diyorum, gelmeyeceğim. ulaşamayacaksın, bekleme çünkü o umut senin hayatın, istemiyorum bende. istemiyorum seni." dedi. ilk değil, sonda değil bu Kuzey'in kırıcılığının üst seviyesiydi artık. istemiyorum diye başlayan cümleler kurulmuştu bile. kaldı ki geri dönüşü olsun. Ekim gözlerinin dolmasına bu kez engel olamadı, yanağından süzülen yaşa da. hiçbir şey söylemeden, geldiği gibi aynı yolu izleyerek geri dönmeye başladı. buraya çok şey söylemek için gelmişti, hiçbirini söylemeden geri dönüyordu. tek fark, gözünde yaşlarla. kalbindeki kırgınlıkla. hiçbir şey yapamamıştı, onun kendisinden nasıl nefret ettiğini görmüştü. seviyor gibiydi diye düşünüyordu, bir insan seviyormuş gibi rol yapabilir miydi? gözleri peki? gözleri de mi yalan söylemişti? bu kez gerçekten kandırılmıştı. insanın gözleri de yalan söyler diyorlar, yalan sanırdı Ekim. oysa her biri gerçekmiş, her biri haklı iddialarmış. eve döner dönmez eşyalarını toplayacak o evden gidecekti, Kuzey'in izleri olan her bir şeyi tek tek silecekti, planı o doğrultudaydı. havaalanından çıkmıştı ama canının yanmasına engel olamıyordu, ağlaması daha bir şiddetlenmişti, ayakta duracak gücü yoktu, bir nevi kanı çekilmişti. gözleri kararmaya başlayınca daha fazla tutamadı ayaklarını, kaldırıma oturdu. yere yığılıp kalmasındansa bu daha iyiydi. bu kez hıçkırıkları da katıldı ağlamasına, havaalanının sokakları Efil'in hıçkırıkları ile dolup taşıyordu. yanına gelip durumunu soranlarda çok fazla durmadan gidiyorlardı. en son yanına gençten bir oğlan geldi, neredeyse yaşıt gibi duruyorlardı. "iyi misin?" dedi. Efil çocuğun kahvelerine baktı kısa bir süre. 'iyi değilim.' dedi ve ağlaması daha da şiddetlendi. karşısındaki genç adam ona sarıldı ve sakin olmasını söyledi. sözleri tesiri olmayan bir ilaç gibi gelip geçiyordu, daha sonrasında kızın ağlamasının kesilmesinin üzerine, bedeninin gevşediğini hissedince hızla kafasını Efil'in yüzüne bakacak şekilde çıkardı. kızın gözleri kapanmış, bayılmıştı. ayağa kalkıp Efil'i de kucağına alıp hızla arabasına doğru ilerledi, Ekim'i arka koltuğa uzandırıp şoför koltuğuna geçti. arabayı hastaneye doğru sürmeye başladı. hastanenin önüne geldiklerinde hızla Ekim'i tekrar kucakladı ve içeriye girdi, doktorlar Efil'i muayene ettikten sonra iyi olduğunu söylemiş, ve sakinleştirici vurduklarını dile getirmişti. "serumu biterse bana haber verin, çıkışınızı yaparım." dedi doktor. genç adam kafasıyla onayladı ve hasta yatağının başına oturup kıza bakmaya başladı. dudakları aralandı ve şu sözler döküldü. "ne olursa olsun bir erkek için bu hale düşmen ne kadar doğru Ekim?" telefonuna düşen çağrı ile bakışlarını kızdan çekip telefonuna baktı, Kuzey arıyordu. telefonu açtı ve konuşmaya başladılar. "iyi mi Yankı? ne olur iyi der misin bana?" "Kuzey kız çok kötü, sakinleştirici falan verdiler. uyuyor şimdi." dedi genç adam. Ekim'in hareketlenmeye başlamasıyla sesizleşti, telefonun karşısından Kuzey'in dediklerini de dinliyordu. "bu Fransa işi iptal olacak gibi durmuyor, n'olursun sen ona göz kulak ol" "tamamdır, şimdi kapatıyorum. daha sonra ararım seni." dedi ve kapattı. Ekim gözlerini aralamış karşısındaki adama bakıyordu. 'neredeyim ben?' dedi zar zor. "hastanedeyiz. bayıldın." 'sen kimsin?' "merhaba ben Yankı Yıldırım, tanıştığıma memnun oldum." dedi Yankı. 'merhaba bende Ekim Soydan, bende tanıştığıma memnun oldum. yardımın için teşekkür ederim.' Yankı güzel gülümsemesiyle konuştu, "ne demek, abilik görevi gibi düşün." 'abilik mi?' diye sordu. "evet, seni kız kardeşim gibi gördüm. abinmişim gibi düşün." dedi Yankı, içtenlikle. Ekim gülümsedi ve Yankı'yı süzmeye başladı. zayıf biriydi, zayıflığının aksine güçlü bir kişiliği var gibiydi. saçları boynuna kadar uzanmış, boynunun etrafını sarmalamıştı. gözleri kahverenginin en güzel tonundaydı. yüzü küçük, çene hatları keskindi. karşısında duran bu adam çok güzeldi. sempatik ve içtendi. Ekim gerçekten de bir abiymiş gibi görebilirdi. 'tekrardan teşekkür ederim abi.' dedi. "rica ederim güzelim. ben doktora uyandığını söyleyeyim." dedi Yankı, ve ayaklanıp odadan çıktı. doktoru çağırmışken Kuzey'e de durumun raporunu verip tekrar içeri girdi. doktor son kontrolleri yaptıktan sonra Ekim'in çıkması için izin verdi, birlikte hastaneden çıkıp Ekim'in tariflerine göre eve gittiler. Ekim Yankı'nın gözlerine baktı ve yeni tanışmış olsalar bile çekinmeden konuştu. 'belki bu kadarı fazla olacak ama, ben bu evden ayrılmak zorundayım. eğer kalabileceğim bir yer biliyorsan bana yardımcı olabilir misin abim?' dedi. abim dedi çünkü samimi olmaya çekinmemişti. "tabii. eğer istersen benim evimde kal? boşta bir oda var." Ekim gülümsedi ve teşekkür ederek kabul etti. gecenin devamında bavulunu hazırlamak için eve geçmişti, o sırada Yankı Kuzey'e küçük bir mesajla Ekim'in kendi evine taşındığını yazmış ve kızı beklemeye başlamıştı. Ekim bavuluyla dışarı çıkınca nihayet der gibi baktı ve kızın elindeki bavulu alarak bagaja yerleştirdi. beraber Yankı'nın evine geldiklerinde hızla birlikte eve geçtiler. Yankı Efil'e odasını gösterip, yerleşmesi için ona müsaade edip odasına çekildi. Ekim ise eşyalarını yerleştirmiş, ardından da Rüzgar'a Mesaj atmıştı. Ekim: off sıkıldım. ne yapıyorsun? Rüzgar Ege Esen: ben oturuyorum, bu havalar bana yaramadı. klima en son iflas ederse hiç şaşırmam. Ekim: aynen hava o kadar sıcak ki sakinleştirici yedim(!) çok normal. HGTJREOWLSDKFVGJ. Rüzgar Ege Esen: şaka falan da hiç hoş değil.. Allah korusun yavrum. Ekim: yok be acımıyor korkma. (uyuyordum zaten.) Rüzgar Ege Esen: nasıl? cidden iyisin değil mi? Ekim: iyiyim korkma. hep sıcaklardan zaten. Rüzgar Ege Esen: çok geçmiş olsun Ekim. üzüldüm gerçekten. keşke arayıp haber verseydin, yanına gelirdim. Ekim: aynen, o an aklıma "Rüzgar'ı ara." diyen bir melek üşüşmüştü. kusura bakma, haber vermemişim. Rüzgar Ege Esen: iyi ol. yanında biri var mıydı? Ekim: Yankı diye bir abiyle tanıştım, beni kız kardeşi gibi görüyormuş. hatta şuan onun evine taşındım.
Rüzgar Ege Esen: nE?! kızım yeni tanıştığın birinin evinde ne işin var? üstelik taşındım diyorsun. şaka der misin? Ekim: yok şaka değil. evin en gözde odasını bana verdi resmennn. bayıldım buraya.
Rüzgar Ege Esen: Allah akıl fikir ihsan eylesin. şoklardayım. dikkatli ol yine de. tanımadığın insanın evine niye taşınıyorsun ya. Ekim: derdime bu kadar düşme, en azından iyi bir insan olduğunu beni hastaneye götürerek belli etti.
Rüzgar Ege Esen: umarım dediğin gibidir güzelim. bir şey olursa haber et. Ekim: tamam api. sen ne dersen tamamız apiiii. Rüzgar Ege Esen: Allah'ım bana sabır ihsan eyle. kızım dalga geçmesene. Ekim: tamam, tamam. haklısın, ama iyi biri gibi. bir şey yapacağını sanmıyorum. Rüzgar Ege Esen: dediğin gibi olsun. ee yeni odan nasıl bir şey? Ekim: simsiyahh. bekle, sonra yazarım. sevgili Yankı abimm buraya geldiiiiiiiiiiiiii. by. Görüldü.
Ekim karşısında duran güzel adama bakmaya başladı. Yankı ise ona güzel ve tatlı gülümsemesiyle bakıyordu. "yeni odana yerleştin mi bakalım güzellik?" Ekim heyecanla konuştu. 'evet, bu odaya bayıldım. tam sevdiğim gibi, simsiyah. çok güzel.' Yankı gülümsemesini genişletti. "senin kadar güzeldir güzelim. yuvama hoş geldin. umarım güzel anılar biriktiririz." 'sende hayatıma hoş geldin abicim. umarım çok iyi anlaşırız, aksini düşünmüyorum.' Ekim Yankı'ya bu kez minnet eder gibi baktı ve gözlerinin dolmasına engel olamadan konuştu. 'en zor zamanımda geldin, yanımda varlığını hissettirdin abi. o kadar iyi hissettim ki sayende. tanımadın evini açtın, seni pişman etmeyeceğim.' dedi. ardından da Yankı'ya sımsıkı sarıldı, ipek gibi saçlarına ellerini götürdü ve okşadı. güzel çikolata kokusunu burnuna derince çekti ve huzurlu hissetti. bu adam iyi ki hayatına gelmişti. bunu düşünmeden edememişti. umarım asla gitmez diye düşündü, çünkü abisi gibi görmüştü. |
0% |