Yeni Üyelik
10.
Bölüm
@starmyggirl

Efil Ekim bu eve geldiği andan beri sadece Kuzey'i düşünmemesi gerektiğini biliyordu.

güvenmek istediği insan vardı, ona abi diyordu ve belki de hayatındaki en doğru şeyi yapıyordu. bunu yaşayarak görecekti.

ne yaparsa yapsın her zaman ilk vazgeçilen kişi o olmuştu, bu yüzden kimseyi vazgeçilmezi yapmamalıydı.

gözleri dolu dolu baksa bile kalbi acıyacak kişi, ona resmen istemiyorum seni demişti. Efil hayal kırıklığının boyutunu bile ölçemiyordu.

o kadar çok inanmıştı ki inancı kendine olan inancından fazlaydı, ona farklı olduğunu söyleyen de o değil miydi?

demek ki sözler de yalan söyler sözü doğruymuş diye bir algısı oluşmuştu ve artık bunu hiç bir şey değiştiremezdi, belki de o öyle sanıyordu. bunları düşünmek için bile geç kalmıştı, öncesinde güvenerek hata yapan kişi de o'ydu. sırf üzülmesin diye onunla temas bile edecek hale gelmişti buna rağmen en büyük hatayı yapan yine Efildi.

bütün suç bende diye düşünmeyi asla bırakamıyordu ve bu kaygısı asla geçmeyecekti.

kapısının tıklatılmasıyla daldığı düşüncelerden uyandı ve içeriye girmesi için müsait olduğunu beliretecek bir şekilde "gir" dedi.

"Ekim benim acil bir işim çıktı, sen evde rahat ol lütfen." dedi ve kapıdan girdiği hızla tekrardan çıktı. Ekim bir cevap bile verememişti.

yatağından ayaklanıp guruldayan karnını doyurma kararı almıştı, bir an önce midesini doyurmalıydı. sonrasında Rüzgar ile konuşacaktı.

nedensizdi ama Kuzey'in Rüzgar'dan daha sevecen olduğunu düşünürken aklı neredeydi yeni fark ediyordu. Rüzgar Kuzey'in aksine asla ona acı çektirecek şeyler yapmıyordu, tıpkı çocukluğunun Rüz'ü gibi.

kendine güzel ve doyurucu olduğunu düşündüğü sandviçinden yapmıştı, yanına da soğuk bir çikolatalı süt çıkarmıştı. uyumları tartışılırdı ama o böyle seviyordu.

yemeğini hızlıca yerken en son lokmasını da bitirdi ve telefonunu eline aldı, tabii ki beklediği kişiden mesaj vardı.


Rüzgar Ege Esen:

uyandın mı uyuyan güzel?

eğer henüz yaşıyorsan bir belirti ver lütfen.

Ekim:

abart istersen.

bir de bayıl Feriha Rüzgar.


Rüzgar Ege Esen:

ben gayet haklıyım küçük.

tanımadığın biriyle aynı evde yaşıyorsun.

bu çok garip, onun yerine benim gibi bir karizmayla aynı evde yaşayabilirdin.

kayıp balık memo oldun iyice.

Ekim:

kayıp balık ne?

memo ne be!

Rüzgar Ege Esen:

kayıp balık memo'yu nasıl bilmezsin!

seni cahil.

cahil kalmaya utanmadın mı?


Ekim:

utanmam gereken ne yaptım sanki AA.

her neyse Rüzgar buluşalım mı?


Rüzgar Ege Esen:

neden ki?

beni mi özledin bücürüm?


Ekim:

özleyemez miyim?

ayrıca tanıdık bir yüz görmeye ihtiyacım var!


Rüzgar Ege Esen:

öyle olsun hanımcık.

saat kaçta?


Ekim:

ne zaman müsaitsen?

Rüzgar Ege Esen:

biraz işim var, bir saat veya iki saate sana haber vereyim olur mu?

seni almaya gelirim güzelim.

sen hazırlan ve beni bekle.

ayrıca konum lazım.


Ekim:

-konum-

o zaman beklemedeyim bey'fendi.

görüldü.

11.38

 

telefonunu kenara bıraktı ve heyecan ile kıyafetlerini seçmek için odasına döndü. ne giyse yakışıyordu ama bugün süslenmek istiyordu. nedensizce.

kıyafetlerinin arasından kırmızı bir fermuarlı crop tarzı ceket çıkardı ve içine giymek için beyaz bir tişört buldu. alta da beyaz bir etek giydi, etek dizlerinin üzerine kadar geliyordu. beyaz spor ayakkabılarını çıkardı ve onları giymeden önce kırmızı uzun bir çorap buldu, dizini bu şekilde kapatacaktı. saçlarını açık bırakıyordu lakin üstten kırmızı bir kurdele yardımı ile küçük bir tutamı bağlamıştı.

parfümünden de sıkmıştı ve hazırdı.

geriye sadece Rüzgar'ı beklemek kalmıştı, haberi gelmek üzeredir diye düşünüp yatağına oturmuştu. sonrasında dış kapıdan gelen seslerle ayaklanmıştı. ne olduğunu bilmiyordu lakin kalbine bir huzursuzluk oturmuştu, sebebi neydi?

kapının oralara yaklaştıkça korkusu daha da arttı. kapının önünde duran siyah giyili cüsse onun tedirgin olmasına sebep olmuştu, korkudan elleri titremeye başlamıştı ama ne yapacağını düşünemiyordu.

daha fazla durmadan koşmaya başladı tekrar odasına doğru koşarken adam da arkasından geliyordu, arkasından tazı gibi koşan adam ona hemen yetişmeden kapısını kapatmış ve kilitleyecekken kapı tek seferde açılmıştı. Efil korkuyla geriye doğru gidiyordu, ayağının takılmasıyla yere kapaklandı.

'ne olur bana zarar verme, yemin ederim kimseye seni gördüğümü söylemem.' demişti, bir ihtimal adamın ona zarar vermeyeceğini düşünerek.

adam yaklaştıkça yaklaştı ve kızın burnunun dibine kadar girdi. sonra bir anda kızın güzelliği onu mest etti, Efil ne olduğunu anlamaya kalmadan bu adam ona dokunmaya başlamıştı.

yine o anlar aklında canlanırken kendinden tiksindiğini hissetti, adamsa onun sesiz gözyaşlarını umursamadan dokunuyordu, dudaklarına, göğüslerine, bacaklarına, sonra tekrar dudaklarına.

sesiz ağlamaları hıçkırığa dönüşürken, adam olurda birisi duyar diye kızın ağzını elleriyle kapatıyordu. Ekim nefes bile alamazken, onun sesini çıkarmasından korkması ne acıydı?

kalbinin ağrısı katlanırken o saatler onun cehennemi oluyordu, neden kimse onu kurtarmıyordu? saatler ve dakikalar birbirini kovalarken, adam Ekim'i nihayet serbest bıraktı, dudakları haykırmaktan kurumuş, boğazı bağırıp da sesini duyuramamasından düğümlenmişti. adam bununla da kalmayıp çıkmadan önce Efil'in kafasına sert bir cisim ile vurmuştu.

Ekim bunca acıya rağmen direnmişti ama son aldığı darbe ile kendini daha fazla zorlayamadı, kendini karanlığa terk etti.

kızı o halde bulan kişi Yankı olmuştu, onu yerde çırılçıplak gördüğünde neye uğradığını şaşırmış ama sesiz kalmaya çalışmıştı. gördüğü manzara kalbinin öfkeyle dolmasına sebep olmuştu.

Ekim'i kucakladığı gibi hastaneye götürmüştü, doktorlar Ekim'i muayene etmiş ve neler olduğunu fark ettiklerinde kızın psikolojik süreçlerden geçeceğini, bu süreçte kimseyle temas halinde olamayacağını, hatta iki kelime bile kelam getiremeyeceğini söylemişlerdi.

sabah çıkarken gayet iyi olan kız şimdi nasıl olmuştu da bu duruma gelmişti?

Yankı kendini suçlu hissetmeye başlamıştı, ama bunu ona kim yaptıysa bedelini ödeteceğine ant içmişti.

Ekim gözlerini açamayacak kadar kötü bir durumdaydı, fazlasıyla hırpalanmıştı, gözünün bir teki şişmiş etrafı kan toplamıştı. dudakları patlamıştı, vücudunun her bir noktasında izler vardı.

Ekim'in telefonu çaldığında Yankı cevaplamıştı ve Rüzgar'a durumu anlatmıştı.

Rüzgar ise olanları duyduğu an hızla hastaneye gelmiş Ekim'in odasına geçmiş ve durumuna bakmıştı, içeriden çıkarken elleri titriyordu. Yankıyla göz göze geldiklerine ona büyük bir nefretle bakmıştı, sebebi ise Ekim'in durumunun sorumlusunu Yankı olarak görmesiydi.

dakikalar saatlere dönmüştü ve nihayet Ekim gözlerini açmıştı.

"iyisin değil mi Ekim?" diye sordu Yankı. görüyordu kız kötü bir durumdaydı ama yine de sormuştu.

Ekimse boş boş Yankı'nın suratına bakıyordu, ne düşündüğünü kimse bilmiyordu.

Rüzgar daha fazla dayanamayıp hızla Ekim'in yanına gitti ve çöktü. ellerini ona doğru uzatıyordu lakin kız ürperince ellerini hızla çekmişti.

"Ekim, sana bunu kim yaptı?" diye sordu çatallaşmış sesi ile.

Ekim dudaklarını konuşmak için aralamıştı.

'ben neredeyim?'

Yankı ile Rüzgar birbirlerine şaşkınca bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

"hastanedeyiz Ekim, sen.. sen hatırlıyor musun neler olduğunu?" dedi Yankı.

Ekim Yankıya bön bön bakmaya devam ediyordu.

'sen kimsin? tanışıyor muyuz?' diye sordu.

Yankı bunu duyunca daha fazla şaşırdı, Ekim onu hatırlamıyor muydu?

'lütfen gider misiniz? Rüz bana tanımadığım insanlarla konuşmamam için çok kızar.' dedi.

ikisi de kızı daha fazla zorlamamak için hemen odadan çıktılar ve neler olduğunu sormak için doktoru buldular, olanları anlattıklarında doktor onlara bunun travma sonrası yaşanabilecek bir hafıza kaybı olduğundan bahsetti, geçiciydi lakin bu süreçte Ekim'in hafızası her şeyi silmiş olabilirdi, ona acı verecek anları ve kişileri unutmuş olabilirdi ve kızın kimleri hatırlayıp kimleri unutacağı sadece ona bağlıydı.

herkesi unutmuşta olabilirdi ama öyle olsaydı o zaman çocukluğunun kurtarıcısı Rüzgardan bahsetmezdi.

her ne olduysa Yankı bunu ona yapanı bulacaktı, ve Rüzgar ise biraz daha erken davranamadığı için kendini asla affetmeyecekti.

tekrar odaya girdiklerinde Ekim daha uyanıktı, ona soru sorup neleri hatırladığını bulacaklardı.

Rüzgar konuştu

"Ekim sana şimdi neleri hatırladığını soracağım, beni hatırlıyor musun Rüzgar Ege adım."

Ekim başını iki yana salladı.

"peki ya Ayşeyi? o senin en yakın arkadaşın, Kuzey'i Kuzey de Ayşe'nin abisiydi."

Ekim Rüzgarın saydığı kişilerin hiçbirini hatırlamıyordu, kendisini bile hatırlamıyordu ki başkasını hatırlasındı?

Rüzgar Efil'e tüm tanıdıklarının isimlerini saydı ama Ekim hiç kimseyi hatırlamıyordu, tek bir kişi haricinde... o kişi çocukluğunun tek kurtarıcısıydı.

Ekim her şeyi unutmuştu, kendini bile. lakin o çocuğu unutmamıştı..

onun biricik Rüz'ü, Rüzgar'ı, hasta olduğunda başında sabahlayıp, düştüğünde yarasını saran çocuktu o, onu nasıl unutabilirdi ki?

'bana Rüz'ümü getirin. ben onu istiyorum.' diyerek ağlamaya başlamıştı, sonrasında ne yapsalar da susmamıştı, küçük bir çocuk gibi illa da Rüzgar'ı istiyordu, tabii istediği Rüzgar'ın başının ucundaki adam olduğunu bilseydi bu kadar mızmızlanmaz da direk ona sarılırdı.

ama bunu bilmediği için bu sitemi uyuyana kadar devam etti, sonrasında da devam edecekti elbet ama şimdilik onun uyumasıyla diğerleri de rahatlamıştı.

Yankı ve Rüzgar Ege'nin Ekim'e kırılmaya hakları var mıydı bilinmezdi ama Ekim'de böyle olmasını istemezdi elbet.

o yüzden ellerinden gelen tek şey ona her şeyi hatırlatmaktı, bu süreçte zorlanacaklardı ama razılardı. ikisi de bu kıza gönülden bağlıydı ve her şeyi yapmaya razıydı.

sonucunda Ekim'in hatırladığı tek kişiyi bulmaları gerekse bile yapacaklardı.

beraber olduktan sonra gerisinin ne önemi vardı ki? önemli olan zor günlerde bile birbirine destek çıkmaktı.

istisnasız her yaşında ona destek çıkan kişi Rüzgardı. Rüzgar ne olursa olsun kızın yanında olmuştu ve asla da yüzüne vurmamıştı.

tıpkı çocukluktaki oyun arkadaşı Rüz gibi..


Loading...
0%